Işın Tuzcular Antoloji.com

TED Ankara Koleji (1982) ve Boğaziçi İşletme (1986) mezunuyum . Çeşitli kurumlarda uzman ve yönetici olarak çalıştım. Özellikle Kobiler, ürün konumlandırması, ihracat konuşlarında sektörel dergilerde makalelerim yayınlandı, araştırma ve derleme kitaplarım basıldı.Çok sayıda çeviri eserim de var.

Sanat tarihi, tarih, fotoğraf, gezmek hobilerim arasında.. Kitap okumayı ise herşeyden daha fazla seviyorum galiba.. Okuduğum kitapları, çeşitli konularda düşüncelerimi, makalelerimi paylaşıyorum.

Sevgi ve saygıyla,


..

Devamını Oku
  • orhan pamuk

    27.10.2012 - 10:30

    Orhan Pamuk bir zamanlar çok okuduğum sonra kişiliğine, söylemlerine sinir olup yeni kitaplarını almadığım ama şimdi tekrar okumaya başladığım bir yazar. İlk romanını Boğaziçinde öğrenciyken almıştım. Sessiz Ev.... Beni derinden etkilemişti. Cevdet Bey ve oğullarını da sevdim. Kara Kitabı da.

    Bir avuç edebiyat sever onu okudurken son derece tutarlı, sahici bir adamdi. Nişantaşı'nda aile apartmanında oturan, oraya ait, ama neden ve niçinleri olan bir adam...

    Sonra okunmaya başladı. Önce İletişim yayınlarına transfer oldu, kitaplarının reklamları yapıldı. İşletme fakültesi - Pazarlama bölümü mezunu olan ben bile edebi bir yazarın reklam yapılmasını bayağı bulmuştum. Ama zamanın ruhuna çok uygun bir eylemdi aslında. Sanat yapıtı da sonuç olan tüketim toplumunun alışveriş çılgınlığının bir parçasıydı.

    Para kazandığında ilk iş olarak Cihangir'de manzaralı bir daire aldı. Nişantaşından kopuşu sonrası sahiciliği de azaldı sanki. Hedefi Nobel almaktı ve ona göre hareket etti. Her adımı planlıydı...

    Avrupa ve Amerikalılar onu çok sevmeye başladılar(?) . Türkiye'de ise best seller olmuştu. Ama artık eleştirmenler onu yerden yere vuruyorlardı. Türkçesi kötüydü, cümleleri bozuktu, kurgusu sahteydi. En önemlisi Beyaz Kale bir İspanyol yazarın kitabından kopyalanmıştı....

    Reklam nedeniyle romanlarını özellikle kadın okuyucuların aldığı ve kimsenin okumadığı, sadece rafları süslediği söylenmeye başladı...

    Pamuk gibi, Robert Kolejli bir yazar olan romancı Pınar Kür bir televizyon programında yazar hakkındaki düşüncelerini şöyle anlatmış:

    'İlk üç romanını okudum. Ondan sonra Kara Kitap'ını resmen kalemle, hocalık var ya serde, kağıt düzeltir gibi biraz Türkçesi'ni düzelterek okudum. Ondan sonra okumadım... Edebiyat sade dil olunca iyidir anlamına gelmez ama ifade bozukluğu diye bir şey var... O yüzden Benim Adım Kırmızı'yı veya diğer kitaplarını İngilizce okusam belki daha zevk alırım. Çünkü İngiliz sentaksına göre yazıyor... Hiç bir zaman yazar günlük piyasa ile uğraşmaz. Adamı vardır o satar, kendine göre reklam kampanyası yapar falan. Yazarın bizzat bununla uğraşmasını yadırgıyorum. Niye yaptı demiyorum, yapsın.'

    İngiliz sentaksına göre yazmak konusunda Kür haklı bence cünkü küçük yaşta Türkçeyi iyi sökemeden İngilizce öğrenen kişilerde İngilizce düşünme durumu oluyor.

    Ancak Orhan Pamuk dilin yanı sıra toplumu bilmemekle de suçlanıyor, örneğin İlber Ortaylı'da Orhan Pamuk'un bir eserinde geçen 'imam ikindi namazı saatinde caminin balkonuna çıkarak ikindi ezanı okudu' cümlesini cımbızla çekmiş ve söyle eleştirmiş

    ''bir kere namazın saati olmaz, vakti olur. saat ayrı, vakit ayrı bir kavramdır. camilerde balkon yoktur, minarenin şerefesi vardır. ezanı da imam okumaz, müezzin okur, o da şerefeye çıkmaz, içeriden okur.

    Bizim olan ama bizden olmayan bu yazar hakkında o kadar çok eleştiri var ki..

    Squidoo book club'ta bir Türk yazar tanıtmak düşüncesi ile yola çıktığımda da Orhan Pamuk'u yazmak aklımın ucundan bile geçmiyordu. Ama tüm eserleri bir çok dile çevrilen, hakkında makaleler yazılan Türk yazarların Orhan Pamuk ve Elif Şafak olduğunu gördüm. Diğer yazarlarımızın tek tük kitapları yabancı dillere çevrilmişti. Bir Fan Page hazırladım. Squidoo'da yayınladım.

    http://www.squidoo.com/orhan-pamuk-fan-page

    Orhan Pamuk Okudunuz mu diye de bir bölüm açtım.

    Cevaplar: Never heard about him... New to me... vs. vs.

    Yorum yapmamayı tercih ediyorum....

    http://bibliopola.blogspot.com/

  • orhan pamuk

    27.10.2012 - 10:30

    Orhan Pamuk bir zamanlar çok okuduğum sonra kişiliğine, söylemlerine sinir olup yeni kitaplarını almadığım ama şimdi tekrar okumaya başladığım bir yazar. İlk romanını Boğaziçinde öğrenciyken almıştım. Sessiz Ev.... Beni derinden etkilemişti. Cevdet Bey ve oğullarını da sevdim. Kara Kitabı da.

    Bir avuç edebiyat sever onu okudurken son derece tutarlı, sahici bir adamdi. Nişantaşı'nda aile apartmanında oturan, oraya ait, ama neden ve niçinleri olan bir adam...

    Sonra okunmaya başladı. Önce İletişim yayınlarına transfer oldu, kitaplarının reklamları yapıldı. İşletme fakültesi - Pazarlama bölümü mezunu olan ben bile edebi bir yazarın reklam yapılmasını bayağı bulmuştum. Ama zamanın ruhuna çok uygun bir eylemdi aslında. Sanat yapıtı da sonuç olan tüketim toplumunun alışveriş çılgınlığının bir parçasıydı.

    Para kazandığında ilk iş olarak Cihangir'de manzaralı bir daire aldı. Nişantaşından kopuşu sonrası sahiciliği de azaldı sanki. Hedefi Nobel almaktı ve ona göre hareket etti. Her adımı planlıydı...

    Avrupa ve Amerikalılar onu çok sevmeye başladılar(?) . Türkiye'de ise best seller olmuştu. Ama artık eleştirmenler onu yerden yere vuruyorlardı. Türkçesi kötüydü, cümleleri bozuktu, kurgusu sahteydi. En önemlisi Beyaz Kale bir İspanyol yazarın kitabından kopyalanmıştı....

    Reklam nedeniyle romanlarını özellikle kadın okuyucuların aldığı ve kimsenin okumadığı, sadece rafları süslediği söylenmeye başladı...

    Pamuk gibi, Robert Kolejli bir yazar olan romancı Pınar Kür bir televizyon programında yazar hakkındaki düşüncelerini şöyle anlatmış:

    'İlk üç romanını okudum. Ondan sonra Kara Kitap'ını resmen kalemle, hocalık var ya serde, kağıt düzeltir gibi biraz Türkçesi'ni düzelterek okudum. Ondan sonra okumadım... Edebiyat sade dil olunca iyidir anlamına gelmez ama ifade bozukluğu diye bir şey var... O yüzden Benim Adım Kırmızı'yı veya diğer kitaplarını İngilizce okusam belki daha zevk alırım. Çünkü İngiliz sentaksına göre yazıyor... Hiç bir zaman yazar günlük piyasa ile uğraşmaz. Adamı vardır o satar, kendine göre reklam kampanyası yapar falan. Yazarın bizzat bununla uğraşmasını yadırgıyorum. Niye yaptı demiyorum, yapsın.'

    İngiliz sentaksına göre yazmak konusunda Kür haklı bence cünkü küçük yaşta Türkçeyi iyi sökemeden İngilizce öğrenen kişilerde İngilizce düşünme durumu oluyor.

    Ancak Orhan Pamuk dilin yanı sıra toplumu bilmemekle de suçlanıyor, örneğin İlber Ortaylı'da Orhan Pamuk'un bir eserinde geçen 'imam ikindi namazı saatinde caminin balkonuna çıkarak ikindi ezanı okudu' cümlesini cımbızla çekmiş ve söyle eleştirmiş

    ''bir kere namazın saati olmaz, vakti olur. saat ayrı, vakit ayrı bir kavramdır. camilerde balkon yoktur, minarenin şerefesi vardır. ezanı da imam okumaz, müezzin okur, o da şerefeye çıkmaz, içeriden okur.

    Bizim olan ama bizden olmayan bu yazar hakkında o kadar çok eleştiri var ki..

    Squidoo book club'ta bir Türk yazar tanıtmak düşüncesi ile yola çıktığımda da Orhan Pamuk'u yazmak aklımın ucundan bile geçmiyordu. Ama tüm eserleri bir çok dile çevrilen, hakkında makaleler yazılan Türk yazarların Orhan Pamuk ve Elif Şafak olduğunu gördüm. Diğer yazarlarımızın tek tük kitapları yabancı dillere çevrilmişti. Bir Fan Page hazırladım. Squidoo'da yayınladım.

    http://www.squidoo.com/orhan-pamuk-fan-page

    Orhan Pamuk Okudunuz mu diye de bir bölüm açtım.

    Cevaplar: Never heard about him... New to me... vs. vs.

    Yorum yapmamayı tercih ediyorum....

    http://bibliopola.blogspot.com/

  • modern sanat

    21.11.2010 - 14:59

    Modern Sanat Eseri Nedir ve Evrensel beğeni ve “beğenilmek” kavramları Üzerine Düşünceler:

    Modern sanatçılar, güzel sanatların ve estetiğin geleneksel değerlerini, algılama ve sınıflama değerlerini, ölçütleri sistematik bir şekilde değiştirmeyi hedefleyen yapıtlar oluşturmuş, geleneksel sanat anlayışını yıkmaya çalışmış ve başarılı olmuşlardır. Artık ortak estetik kuramları olmadığı için eserleri değerlendirebileceğimiz kurallar da yoktur. Bu kuralların yıkımından sonra yeni estetik değerleri oluşturulamamış, yeni görsel sanatların ana değerlendirme yöntemleri kurulamamıştır. Ready Made, Tuval dışı sanatlar, Ressam ötesi sanatlar, teknoloji ile ortaya çıkan fotoğraf, video art vs.. ortalığı iyice karıştırmış olup, sanatsal değerlendirme konusunda anlaşmazlık, tartışma ve kaos sürmektedir.

    Evrensel beğeni ve “beğenilmek” kavramları nasıl oluşacaktır.

    Çıplak gerçeklik, ilksel olgu, varlığımızın ana nedenini araştırmak derken yaratılmaya çalışılan saf bakış açısı ve görünürle kurulan ilişkinin kırılmasıyla görünür kılmaya dayanan görülmezin araştırılmasına odaklanılmıştır.

    Şimdi nereye gidiyoruz? Herkes 5 dakika için söhretli mi olacaktır? (Andy Warhol) yoksa her insan bir sanatçı mıdır (Beuys) ,

    Weinwel 1968 yılında sanat eserinde oluşması gereken birbirine eşdeğer üç varlık koşulu belirler. Bunlar:

    1. Eser Sanatçı tarafından gerçekleştirilebilir
    2. Eser bir başkası tarafından gerçekleştirilebilir
    3. Eser ille de gerçekleştirilmek zorunda değildir.

    Bu koşullar herhangi bir sıra gözetilemeden yazılmıştır çünkü her sanat eserinin programı seçmelidir.

    Kosuth’un Bir ve üç sandalye eseri Tam bir kavramsal sanat örneğidir. Ortada sandalye, solunda birebir çekilmiş sandalye fotoğrafı, sağında sandalye sözcüğü ile ilgili sözlük bilgisi yer almaktadır. (Gerçek görüntü hangisidir? Michel Faucault’un “Bu bir pipo değildir” kitabında da Magrit’in eseri sözcük, görüntü ve temsil arası bağlar açısından irdelenmiştir.)

    Tasvir ortadan kalkmıştır. Kelimeler ve şeylerle” ilgili algı dizinimiz darmaduman edilmiştir. Her tür imge ile olan bağ kopartılmıştır.

    Sandalyeye ilişkin her şey ilkel algıdaki yalınlığa indirgenmiştir.

    Marleau Ponty düşünmenin şeylerdeki dönüşümün kendi görüsü içerisinde gerçekleştiği gizemli yer olarak tasvir eder. Ona göre gördüğümüz şeyin resim alanı dışındaki bir dünyada olduğunu ve resim alanının ise aynı şeyin ya da benzer bir şeyin vizyon alanı olduğunu anlamak gerekmektedir.

    Marleau Ponty aslında bulunduğu mekana indirgenemeyen tabloyu görmediğimizi, tablo üzerinden ve tabloya göre gördüğümüzü açıklar. Vizyon sürekli genişler, değişir, yenilenir ama klasik bazı eserler hala bizi etkiler neden? Örneğin Vermeer’in tablolarındaki sessizlik zaman-üstülüğün dilini konuşmaktadır. İnsanı kendisiyle baş başa bırakan bu yalnızlıkta “sonsuz olduğumuzu” hissederiz ve bunu yaşarız.

    France Farago Sanat adlı kitaptan yararlanarak yazılmıştır.

    Işın Tuzcular

    http://tuzcular.org/blog/? p=58

Toplam 3 mesaj bulundu

TÜM YAZILANLAR