Canan Türk Finkbeiner Adlı Üyenin Nedir Yazıl ...

  • Victor Jara

    27.11.2006 - 22:22

    Victor Jara

    Şili'li ozan Victor Jara 23 Eylül 1932'de Santiago'nun dışındaki küçük bir köy olan Loquen'de yoksul bir köy çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası alkolik bir çobandı ve okur-yazar değildi. Annesi düğünlerde, törenlerde gitar çalıyordu. Jara okuma-yazmayı ve müziğin büyüsünü bir halk şarkıcısı 'Cantador' olan annesinden öğrendi. Şili türküleri dinleyerek geçen çocukluğunun ardından 15 yaşına geldiğinde annesi öldü. Bu ölüm ailenin dağılmasına Jara'nın öğrenim gördüğü ticaret lisesini bırakmasına
    neden oldu. Sen Bernardo İlahiyat Okulu'na gitmeye karar verdi. Kilise korosunda müzik bilgisinin temelleri atıldı. Okul bittikten sonra rahiplik yapmadı, çeşitli yerlerde ufak tefek işler yapmaya başladı ve kısa süre sonra askere gitti. Dönüşünde, Şili Üniversitesi'nde Tiyatro Okulu'na girdi. Başarı göstererek oyunlar yönetmeye başladı, bu arada Şili Üniversitesi korosuna girdi. İlk bestelerini burada yaptı. Nueva Cancion 'Yeni Türkü' akımının kurucusu olan Violetta Parra ile tanıştı ve onunla çalışmaya başladı. Violetta Para İnka ve Aztek kültürlerini, Akdeniz ve Afrika kültürleriyle kaynaştırarak 'Yeni Türkü'yü oluşturdu. Jara da Yeni Türkü çalışmalarını sürdürdü. Kaynak olarak Latin Amerika'nın geleneksel müziğini ve folklorik öğelerini aldı ve bunları çoksesli hale getirdi. Yeni Türkü kısa zamanda emperyalizmin ve sömürgeciliğin karşısında bir simge haline geldi. Artık
    Jara'nın şarkıları fabrikalarda, okullarda, sokaklardaydı. İçten coşkulu hüzün bulanık dirençli sesi Şili sınırlarını aşarak dünyanın dört bir yanına ulaştı. Jara, 1970 seçimlerinde Şili'deki sol muhalefetin sesi Halkın Birliği (Unidad Popular) 'ni ve Salvador Allende'yi destekledi. 11 Eylül 1973'teki Augosto Pinochet'nin düzenlediği faşist darbenin hemen ertesinde Santiago Üniversitesi'nde gözaltına alındı ve binlerce kişiyle birlikte -bugün adı verilen- Şili Santiago Stadyumu'na getirildi. Yüreğinde, postallarla çiğnenen ülkesinin ve katledilen yoldaşı Allende'nin acısı vardı. 16 Eylül 1973'de acımasızca katledildi. Şili'deki Pravda muhabiri Vladimir Çernisev, Jara'nın son anlarını şöyle anlatıyor: 'Victor Jara dudaklarında şarkıyla öldü. Onu yanından hiç ayırmadığı refakatçisiyle, gitarıyla birlikte stadyuma getirdiler. Ve şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular, gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye başladılar. Sonra bir subayın emri ile askerler Victor'un ellerini kırdılar. Artık gitar çalmıyordu, ama zayıf bir sesle şarkı söylemeyi sürdürdü. Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip tribünlerin önüne astılar'.

    BEŞ BİN KİŞİYİZ BURADA

    Beş bin kişiyiz burada
    kentin bu küçük parçasında.
    Beş bin kişiyiz.
    Ne kadar olacağız bilemem
    kentlerde ve tüm ülkede?
    Burada yapayalnız
    on bin el, tohum eken
    ve fabrikaları çalıştıran.
    İnsanlığın ne kadarı
    açlıkla, soğukla, korkuyla, acıyla,
    baskıyla, terör ve cinnetle karşı karşıya?
    Yitip gitti aramızdan altısı
    karıştı yıldızlara.
    Biri öldü, diğerini vurdular asla inanmazdım
    bir insanın bir başkasına böyle vuracağına.
    Öbür dördü sona erdirmek istedi bu dehşeti
    biri boşluğa attı kendini,
    diğeri vuruyordu başını duvarlara
    ama ölümün işareti var hepsinin bakışlarında.
    Nasıl dehşet saçıyor faşizmin yüzü!
    Kusursuz bir kesinlikle yürütüyorlar planlarını.
    Hiçbir şey umurlarında değil.
    Onlar için kan madalyadır,
    kıyım kahramanlık gösterisi.
    Tanrım, senin yarattığın dünya bu mu,
    çalışıp hayran kaldığın yedi günlük emek bu mu?
    Dört duvar arasında tükeniyor ömürler
    sanki hiç geçmiyor,
    yakarı yalnızca ölümün bin an önce gelmesi için.
    Ama birdenbire içim sızlıyor
    ve görüyorum bu akışı yürek vurusu olmadan,
    yalnızca makinelerin nabzıyla
    ve ortaya çıkıyor askerlerin ebelerinin yüzlerinin
    yalancı tatlılığı.
    Ya Meksika, ya Küba ve tüm dünya
    ağlıyorlar bu alçaklık karşısında!
    On bir el buradayız
    üretmekten yoksun bırakılmış.
    Ne kadarız hepimiz tüm ülkede?
    Başkanımızın kanı, yoldaşımızın,
    Daha güçlü vuracak bombalar ve makineli tüfeklerden!
    İşte böyle vuracak bizim yumruğumuz da yeniden!

    Ne zor şarkı söylemek
    dehşetin şarkısı olunca.
    Dehşetti yaşadığım,
    ölümüm dehşetti.
    Gördüğüm kendimdi oncasının arasında
    ve oncasının sonsuzluk anı içinde
    sessizliğin ve çığlıkların
    ezgileridir şarkımın noktalandığı.
    Hiç görmemiştim böylesini
    Hissetmiş ve hissetmekte olduğum
    Yeni bir tohumun doğumu olacak bu...

    VICTOR JARA
    Şili Stadyumu, Eylül 1973

  • guantanamo

    13.11.2006 - 10:59

    Murat Kurnaz adındaki bir Türk ABD’nin Küba’daki Guantanomo Üssü’nde yaşadıklarını anlatıyor:

    Terör örgütü El Kaide ve Taliban bağlantıları olduğu iddiasıyla 19 yaşındayken Pakistan’da tutuklanan ve ABD’nin Küba’daki Guantanamo Üssü’nde 5 yıl boyunca yargılanmadan tutulan 24 yaşındaki Murat Kurnaz, yaşadıklarını Uğur Dündar’a anlattı.
    MURAT Kurnaz, 2001 yılında Pakistan ve Hindistan’da 10 milyon üyesi olan 'Jema’at Al Tablighi' adlı barış yanlısı bir cemaatin gezisiyle Almanya’dan Pakistan’a gitti. Kurnaz, başına gelenleri şöyle anlattı:
    BENİ SATTILAR Beni Kandahar’da önce gazeteci olmak şüphesiyle tutukladılar. Aslı olmadığını öğrendiklerinde 3000 dolar karşılığında Amerikalılara sattılar. Sonradan Guantanamo’daki sorgularım sırasında, sorgucunun biri bana itiraf etti. Ben onlara 'Suçsuzum, siz beni 5000 dolara satın aldınız' demiştim. O da bana 'Yok sen o kadar etmemiştin, biz sana 3000 dolar ödedik' demişti.
    İŞKENCE SEANSLARI Burada 3 ay boyunca ağır işkencelere maruz kaldım. Çırılçıplak soyup ellerimi arkadan zincirle bağlayarak tavana astılar. Sonra el ve ayaklarım zincirlerle bağlı, gözlerim, kulaklarım kapalı, yüzümde maskeyle 20 saatlik bir yolculuk. Guantanamo’daki 'Camp X Ray' denilen ve kafeslerden oluşan yere geldiğimizde çok şaşırdım. Kafeslerde tuvalet yok. Musluk yok.
    ŞOK ODALARI 3 aydan fazla izole edilmiş, sıcak-soğuk şok odasında kaldım. Odaya girdiğinizde sürekli size sıcak hava basılıyor. Sonra dondurucu soğuk hava basılıyor. Korkunç bir işkence yöntemi. Cereyan vermek, su içersine yatırıp boğmak, açlık, susuzluk, zincirlere bağlanıp asılmak gibi ve akla gelmeyen çeşit çeşit işkenceler var. Diyorlar ki 'El-Kaidesin.' Yok dediğinde basıyorlar cereyanı, 2-3 saat böyle devam ediyor.
    ÖLEN İNSANLAR GÖRDÜM Bir leğen içinde su getiriyorlar. Saçlarımızdan tutup içine batırıyorlar. Orada birçok insanın öldüğünü kendi gözlerimle gördüm. Çırılçıplak soyuyorlardı, zincirlerle çekip asıyorlardı. Böylece 4-5 gün kaldım. Doktor gelip bakıyor; dayanabilir misin dayanamaz mısın diye. 20 gün boyunca aç kaldık. Günde 3 öğün sadece tost, bir havuç ya da bir elma veriyorlardı.
    PSİKOLOJİK İŞKENCE Tüm bu işkence yöntemlerinin sonuç vermediği hallerde, psikolojik işkencelere başvuruluyor. Kuran’ı yere atıp tekmeliyorlardı. Tuvalete atıyorlardı. Ezan ile müziği aynı anda açıp oynuyorlardı. Dini hakaretler yapıyorlardı. Bir keresinde soğuktan ellerimi, ayaklarımı, vücudumu hissetmiyordum. O anda kafamda bir namlu. Asker bana bağırıyor, seni öldürürüm diye. Ben gülmeye başladım. Tüm mahkumlar gülmeye başladı. Çünkü ben zaten ölmüş gibiydim. Aslında beni vursaydı, iyilik etmiş olacaktı.
    BU KAĞIDI İMZALA Bir gün bana bir kağıt getirdiler üzerinde birçok şeyi imzalamamı istediler. Misal ben buradan çıktıktan sonra bir daha bu gibi şeyleri yapmayacağıma dair. Kendilerine dedim ki 'Ben bu gibi işleri zaten hiç yapmadım, bunu biliyorsunuz! İmzalamıyorum...' 'Eğer imzalamıyorsan burada ebediyen kalacaksın' dediler. Pakistan’dan beni nasıl aldılarsa, yine o şekilde teslim ettiler. Ellerim, kollarımın, ayaklarım zincirli. Gözlerim kapalı, yüzümde maske. Gerçi Almanya’ya gelen tek bendim. Benden başka kimse yoktu uçakta. Koltuğa zincirlediler beni, kalkmamam için. Aynı Pakistan’dan Kandahar’a nasıl götürdülerse, Küba’dan Almanya’ya da işte böyle getirdiler; hiçbir fark yok.
    Kurnaz, Guantanamo cehennemini anlattı
    Murat Kurnaz’ın 19 yaşında başlayan ve yaklaşık 5 yıl süren işkence dolu esaret günleri, geçen ağustos ayında sona erdi. Bir otomotiv firmasında işçi olarak çalışan baba Metin Kurnaz ile ev kadını Rabia Hanım’ın dört çocuğunun ikincisi olarak 1982 yılında Bremen’de dünyaya gelen Murat Kurnaz, 'Ben Almanya’da doğan Almanlardan farklı değilim' diyor. Ve hayatına kaldığı yerden başlamak üzere yeniden evlenmek, bir aile kurmak ve normal hayatına dönmek istiyor.
    Guantanamo görüntülerinin hepsi sahte
    Murat Kurnaz, hapisten çıktıktan sonra gazetelerde gördüğü fotoğrafların sahte olduğunu öne sürdü. Kurnaz şunları söyledi: 'Çıktıktan sonra Guantanamo ile ilgili birçok resimler, görüntüler gördüm. Bunların hepsi yalan. Bunlar gerçek değil. Çekimler için Amerikalılar 2-3 mahkum seçiyordu. Bunlara döşek, battaniye her şeyi veriyorlardı. Ellerine tespih veriyorlar, takke veriyorlar ve başlıyorlar onları çekmeye. ’Guantanamo Yolu’ belgeseli çok iyi yapılmış. Ama olanların sadece yüzde 20’sini anlatıyor. Bir filmde yıllar içerisinde olmuş olan olayları gerçekleştirebilmek mümkün değil.'

  • ernesto che guevara

    09.11.2006 - 23:47

    ERNESTO CHE GUEVERA; Küba Devrimini gerçekleştiren Devrimci;

    14.7.1928: Che Guevara, Rosario de la Fe’de dünyaya gelir.
    1930 Mayıs: Che ilk astım nöbetini geçirir. Nöbet, Ernesto’nun henüz 15 günlükken yakalanmış olduğu zatürrenin kalıntısı olan bir akciğer zafiyetinin belirtisidir.
    1935: Eğitim Bakanı, ailesine yazdığı bir yazıyla, yedi yaşına gelmiş olan Ernesto’nun neden okula gitmediğini soruşturur. Ernesto astımı yüzünden okula gidememiştir. Birinci yılda kendisini annesi eğitir. İkinci ve üçüncü sınıflara, düzenli olarak gidebilen Ernesto’ya altıncı sınıfa dek yine kardeşleri ve annesi ders verir. Son öğretim yılında Cordoba’daki Colegio Nacional Dean Funes’e gider, yakasını bir türlü bırakmayan hastalıkla mücadele etmek için futbol ve rugbi oynar.
    1937: Babası Altagracia’da, İspanyol Cumhuriyeti’ni desteklemek üzere bir komite kurar.
    1943: Gençliği Peronculuğun ateşli günlerine rastlar. Cordoba’da öğrenciler greve giderler. Okul arkadaşının kardeşi, bir gösteri sırasında tutuklanıp Cordoba Emniyet Müdürlüğü’ne götürülür. Ernesto, ağabeyini ziyaret eden arkadaşına eşlik eder.
    1945 Mart: Ernesto tıp öğrenimine başlar.
    11.4.1953: Nöroloji konusunda verdiği son sınavın ardından alerjiler üzerine yaptığı bir çalışmayla Buenos Aires Tıp Fakültesi’nden doktor ünvanını elde eder.
    1953 Temmuz: Bir arkadaşıyla birlikte Latin Amerika yolculuğuna çıkar. Yolculuğunun ilk durağı olan Bolivya’da bir halk ayaklanması reformcu Paz Estenssoro’yu iktidara getirmiştir. Guevara durumu şu sözlerle değerlendirir: “Yerlilere bite karşı DDT verecekler; ama bu, bitin nedenine ilişkin daha özsel sorunu çözmeyecek”
    1953 Aralık: Ernesto Guatemala’ya vardığında yanında, Arbenz hükümetinin üyelerinden Juan Angel Nunez’e hitaben yazılmış bir tavsiye mektubu vardır. Bu ilişki sayesinde, bu ülkede, sürgün olarak yaşayan Perulu Hilda Gaedea ile tanışır ve birkaç ay sonra evlenir. Hilda’nın aracılığıyla, Moncada Kışlası saldırısının ardından Guatemala’ya gelmiş olan Kübalı sığınmacılarla bağ kurar.
    28.12.1953: “Siete” dergisinin 45. sayısında bazı bilimsel makaleleri yayımlanır.
    1954 Şubat: Guatemala Komünist Partisi’ne girer; sendika hekimi olarak çalışır.
    20.6.1954: Annesine yazdığı coşku dolu bir mektupta, United Fruit’in savaş açmış olduğu, Albay Arbenz’in demokratik cumhuriyetini bekleyen tehlikelerden söz eder. Paralı askerler, Honduras’dan ülkeye girerler; başkent bombalanır.
    4.7.1954: Castillo Armas’ın askeri darbesi, Guatemala’daki durumu tersine çevirmiştir. Kübalı ve Guatemalalı dostlarının, kendisinin de kalmakta olduğu Arjantin Büyükelçiliği’ne sığınmalarına yardımcı olur. Dostları güvenliğe kavuşunca, trenle Meksika’ya gitmeyi planlamaktadır.
    1954 Eylül sonu: Meksika’nın başkenti Mexico’dadır.
    1955 Mayıs: Bir hastanenin kardiyoloji ve alerji bölümünde çalışmaktadır. 26 Temmuz Hareketi’nden Kübalı sığınmacılarla yeniden ilişki kurar. Raul Castro, birkaç hafta sonra da Fidel Castro Meksika’ya gelir.
    1955 Temmuz/Ağustos: Maria Antonia Gonzales de Paloma’nın evinde Che Guevara Fidel Castro ile tanıştırılır. Bütün geceyi, tartışarak geçirirler; sabahleyin Fidel Castro, kendisini Küba’nın kurtuluşu seferine hekim olarak katılmaya ikna eder.
    20.7.1955: Annesine yazdığı bir mektupta 16 Haziran tarihli Peron karşıtı darbeden sonra Arjantin’deki durumu tahlil eder. Guevara, Peronculuğun uluslararası tutumunu, nesnel olarak ABD karşıtı biçiminde değerlendirir.
    24.9.1955: Annesine yazdığı ve Peron’un devrilişinin Latin Amerika üzerindeki etkilerinden söz ettiği bir mektupta, Hilda Gadea ile evlendiğini ve bir çocuk beklediklerini de haber verir.
    1956 Ocak: Annesine, çocuğun Şubat’ın son haftasında dünyaya geleceğini, Mart’tan sonra da hayatı konusunda karar vereceğini yazar.
    1956 Şubat: Mexico yakınlarındaki Los Gamitos poligonunda atış talimlerine başlar.
    1956 İlkbaharı: Atış talimleri Chalco kentinin yakınındaki Santa Rosa Çiftliği’nde sürer. Yönetici İspanyol Cumhuriyeti ordusunun eski generallerinden Alberto Bayo’dur.
    1956 Mart: Annesine yazdığı mektupta kızı Hildita’nın doğumunu haber verir.
    20.6.1956: Fidel Castro ve daha bir dizi Kübalı devrimciyle birlikte tutuklanır.
    10.7.1956: Ailesinin hapishaneden aldığı bir mektupta Ernesto, hekimliği bırakıp Kübalı devrimcilere katıldığını açıklar.
    31.7.1956: Bir hafta önce salıverilen Fidel Castro’dan sonra Guevara da serbest bırakılır.
    24.11.1956: “Granma”ya binmeden az önce annesine yazar.
    24/25.11.1956: Gecenin ikisinde, ışıkları söndürülmüş “Granma”, Tuxpan’dan denize açılır. Hava son derece kötüdür; gemide tam 82 insan, silahlar ve erzak bulunmaktadır. Bu 82 kişiden 20’si, Moncada Kışlası baskınına katılmıştır; dördü Kübalı değildir; Arjantinli hekim Che Guevara, İtalyan Gino Dore, Meksikalı Guillen ve Dominikli pilot Ramon Meyas.
    2.12.1956: Gün doğarken gemi Los Colorados kumsalında karaya oturur. Gemidekiler, kendilerini kıyıya atıp sık bitki örtüsü içinde, kendilerine makinalı tüfeklerle ateş açan savaş uçaklarından korunmaya çalışırlar. “Granma”nın varışı gözlenmiştir. Che, sonraları bu sahneyi: “Karaya çıkmadık, karaya oturduk” diye betimleyecektir.
    5.12.1956: Yola çıktıktan on gün sonra bir gece yürüyüşünün ardından şafak vakti Algeria del Pio’ya ulaşırlar. Burada sabah saat 4.00’te saldırıya uğrayarak, ağır kayıplar verirler. Che de yaralanır.
    17.1.1957: Sabah saat 2.40’ta Fidel Castro’nun yönetimindeki 22 kişi, La Plata’daki deniz kuvvetleri kışlasına saldırır. Bu ilk zaferleridir.
    1957 Haziran: Ernesto Guevara’nın komutasındaki “Cuarta Columna” (Dördüncü Kol) , El Hombrito dolayındaki Sierra Maestra Centrale’de savaşmaktadır.
    10.9.1957: Pino del Agua’daki savaşı kazanırlar.
    6.12.1957: Alto de Conrado çevresindeki savaşta topuğundan yaralanır.
    24.2.1958: Sierra’da “Radio Rebelde” vericisi, Guevara’nın yönetimi altında yayımlarına başlar. Bu girişim, bir yıl önce kurulan ve yöneticiliğini yine Che’nin yaptığı aylık “El Cubano Libre” dergisinin yayımlanışını izlemektedir.
    1958 Ağustos: Castro genel karargahını Le Plata’da kurar. Guevara, 8. “Ciro Redondo” Kolunun komutanlığına getirilir; kendisine verilen stratejik görev, adayı ortasından ikiye bölmektir. 148 erkek ve kadından oluşan 8. Kolun elinde 6 makinalı tüfek, çok sayıda tüfek, bir de bazuka bulunmaktadır.
    16.12.1958: Rio Falcon üzerindeki köprüyü havaya uçuran Che, böylece Las Villas ilinin merkezi Santa Clara’ya ana yolu keserek ili tecrit eder. Che’nin Kolu değişik yerlerde Batista birliklerine saldırır; o arada Fomento’da 100 tüfeği ganimet olarak ele geçirir.
    21.12.1958: Cabaiguan ve Guayos kentlerine eş zamanlı ve başarılı saldırılar.
    30.12.1958: Comandante Che Guevara, Santa Clara’da Batista’ya karşı verilen meydan savaşını kazanarak diktatörü kaçmaya zorlar. Çatışmalar sırasında Ernesto sol kolundan yara alır.
    2.1.1959: Che ile Cienfuegos La Habana’ya girerken Fidel, Santiago de Cuba’ya ulaşır.
    2.6.1959: Yeni Devlet Konseyi Che’yi Küba yurttaşlığına kabul eder.
    2.6.1959: Escambray dağlarındaki bütün savaşlarda yanında yer almış olan Aleida March ile evlenir. Ondan üç çocuğu olur.
    13.6.1959: Küba elçisi olarak, Afrika ve Asya’nın çeşitli ülkeleriyle iktisadi ilişkiler kurmak üzere çıktığı gezide Mısır, Japonya, Seylan, Pakistan, Sudan, Fas ve Yugoslavya’ya uğrar.
    1959 Ekim: Yurda dönüşünde Tarımın Sanayileştirilmesi Dairesi’nin (INRA) müdürlüğüne atanır.
    1959 Kasım: Merkez Bankası Başkanlığı’na getirilir.
    23.2.1961: Sanayi Bakanlığı’na atanır. O günlerde şöyle yazar: “Komünizm yeni bir insanın yaratılmasına yol açmazsa en ufak bir anlamı olmaz.”
    1961 Ağustos: Paraguay’ın Punta del Este kentinde düzenlenen birinci Amerikalararası Ekonomik ve Sosyal Konferansı’nda (CIES) Küba heyetinin başında yer alır. Konuşmasında paralı askerlerin Nisan ayında Domuzlar Körfezi’ne yapmış oldukları çıkarmayla alay eder. Esirlere karşılık traktör ister ve kıta devrimi fikrini geliştirir.
    9.12.1964: New York’ta Birleşmiş Milletler genel kurulunda konuşur. “Gerekli gördüğüm anda bu Latin Amerika ülkelerinin birisinin özgürlüğü için, karşılığında kimseden hiçbir şey talep etmeden tereddütsüzce hayatımı veririm...”
    24.12.1965: Cezayir’de Afrika-Asya Dayanışma Örgütü’nün İkinci İktisat seminerine katılır. Konuşmasında, iktisadi anlaşmaları kötüye kullanmakla suçladığı SSCB’yi eleştirir.
    1965 Mart: Kamu hayatından çekilir; askeri danışman olarak Afrika’ya gider.
    3.10.1965: Fidel Castro Che’nin veda mektubunu kamuoyuna açıklar: “...Bu dünyanın başka ülkelerinin benim sınırlı gücümün desteğine ihtiyaçları var. Küba’daki hükümet sorumluluğunun sana yaptırmadığı işi ben yapabilirim.”
    3.11.1966: Guevara, Adolfo Mena Gonzales sahte adıyla Bolivya’ya gider. Kavga adı Ramon’dur.
    6.11.1966: Bolivya’da Nancahuazu’daki gerilla üssüne ulaşır.
    23.3.1967: Bolivya birlikleriyle ilk silahlı çatışma.
    17.4.1967: La Habana’da düzenlenen Tricontinentale toplantısında Osnamy Cienfuegos Che’nin veda mesajını okur.
    29.9.1967: Amerikan haber ajansı AP, askeri kaynaklara dayanarak Bolivya ordusunun 1500 kişiyle Che’nin peşine düştüğünü bildirir.
    8.10.1967: Che’nin grubu, yüzlerce asker tarafından El Yuro vadisinde kuşatılır. Bacaklarından yaralanan Che tutsak alınır. Higueras’taki okul binasına götürülüp sorgulanır. Sorulara cevap vermez. Yaraları tedavi edilmez.
    9.10.1967: Che saat 13.10’da makinalı tüfek ateşiyle kurşuna dizilir. Fail Astsubay Mario Teran’dır ve Bolivya Devlet Başkanı Rene Barientos’un doğrudan emriyle hareket etmiştir. Comandante Ernesto Che Guevara’nın cesedi, bir av ganimetiymişçesine teşhir edilir. Bolivyalı bir subay, kalbinden aldığı öldürücü makinalı tüfek yarasını gösterir. Che, korkutucu propaganda etkisi yaratmak amacıyla, bütün geleneklere aykırı olarak, gözleri kapatılmadan gömülür.
    18.10.1967: Fidel Castro, Küba televizyonundan Che Guevara’nın ölümünü yeniden açıklar.

  • özlemek

    15.09.2006 - 11:30

    Özlemek bana son zamanlarda hep Ahmet Altan'ın bu konuyla ilgili yazdığı çok güzel bir yazıyı hatırlatıyor.

    Özlemek

    Birden özleyiveriyorsunuz...
    Çoktan unuttuğunuzu sandığınız
    ya da yalnızca bir kere karşılaştığınız
    ve özlemek için yeteri kadar tanımadığınız birini
    bir sabah çılgınca özleyerek uyanıyorsunuz.

    Rüyalarınız, içinizdeki o gizli, esrarını ele vermez büyücü,
    siz çarşaflarınızın arasında,
    bütün tehlikelerden uzak,
    güvenle yattığınızı sandığınız bir anda,
    usulca ruhunuza sokulup,
    sizden habersiz oralara yığılmış cephanelikleri
    birer birer ateşleyiveriyor.
    İnfilaklarla sarsılarak uyanıyorsunuz.
    Hayatınızda olmayan birini hayatınıza almak,
    ona dokunmak,
    onun sesini duymak için kıvranırken buluveriyorsunuz kendinizi...

    Özlemek, o yakıcı istek,
    bilinen herşeyi ve önem sırasını değiştiriveriyor.
    Özlediğiniz ise çok uzaklarda...
    Yanında olmasını istediğiniz halde
    yanınızda olmayan bir tek kişi,
    yanınıza bile yaklaşmadan,
    hatta onu özlediğinizden
    ve onu istediğinizden haberdar bile olmadan,
    bütün hayatı,
    bütün görüntüleri eritip
    başka kılıklara sokuyor...

    Ahmet Altan

  • nietzsche felsefesi

    14.09.2006 - 15:47

    Dünya bana bir Tanrı`nın buluşu ve rüyasıymış gibi görünüyor. Dünya canı sıkılmış bir Tanrı`nın gözleri önündeki boyalı buharlara benziyor. İyi ve Kötü, mutluluk ve acı, ve sen, ve ben, benim için bir yaratıcının gözlerinin önündeki boyalı buharlardır. Yaratıcı gözlerini kendi üstünden çekmek istiyordu ve dünyayı yarattı. Acı çeken birisi için gözlerini kendi acısından başka bir yere çevirebilmek baş döndürücü bir mutluluktur.
    Yoldaşlar arar yaratıcı ve hasat arkadaşları: Çünkü ona göre herşey olgun hasat için. Ama yüz orağı yok onun: Bu yüzden yolar başakları öfkeli öfkeli. Yoldaşlar arar yaratıcı, oraklarını bilemesini bilen yoldaşlar. Yıkıcılar denecek onlara, iyi ile kötüyü hor görenler denecek. Hasatçılar ve şenlik edenler onlar halbuki. Kendi gibi yaratıcılar arıyor Zerdüşt, hasat arkadaşları ve şenlik arkadaşları arıyor: Sürülerle, çobanlarla, cesetlerle işi ne Zerdüştün! Ve sen benim ilk yoldaşım, hoşçakal! Ağacının kovuğuna güzelce gömdüm seni, güzelce sakladım seni kurtlardan. Ama veda ediyorum şimdi sana, zira vakit erişti. Bir seherle öbür seher arası yeni bir gerçek ayan oldu bana.

  • hugo chavez

    14.09.2006 - 15:28

    Chavez 1998 yılında Venezüella devlet başkanlığına geldiğinden itibaren, emperyalizme karşı savaşacağını açıklamaktan ve bu yolda adım atmaktan çekinmemiştir.Daha sonra giriştiği devrimler,ABD etkisinin Venezüella’da iyice azalmasına neden olmuştur.Yapılan toprak reformu ile büyük toprak sahiplerinin toprakları köylülere dağıtılmış,daha önce ABD şirketlerine akan petrol gelirleri, halk yararına kullanılmaya başlanmış,bedava sağlık bedava eğitim uygulamalarıyla,halkçı bir rejime doğru önemli adımlar atılmıştır.Chavez’in, ülkesinin sosyalizme doğru ilerlediğini açıklaması boşuna değildir.Sosyalizme doğru yol alan Venezüella, Latin Amerika kıtasında anti emperyalist direnişinde merkezi olmuştur.
    İki yıl önce Venezüella,ABD ile askeri işbirliğine ve uyuşturucu ile mücadele ortaklığına son vermiş,Latin ülkelerine doğru yönelmiştir.
    Latin Televizyonu kurma girişimi, emperyalizme karşı direnişi tüm kıtaya yayma isteğinin bir göstergesidir.Yine benzer şekilde, Latin Amerika ülkelerinden binlerce öğrencinin Küba’da ücretsiz tıp eğitimi alması bu yönde atılan önemli bir adım olmuştur.
    Chavez’in amacı birleşik ve anti emperyalist, Amerika - Kaipler kutbu oluşturmak. Anti emperyalist devrimci dalga tüm kıtaya yayılmaya çalışılıyor. Diğer ülkelerinde bu yöndeki çalışmalara tam destek vermesi ABD’nin için oldukça kötü bir gelişme. Chavez’in bu yöndeki çalışmalarında en büyük destekçisi elbetteki Fidel Castro.Chavez’in bu çabaları, Che’nin Küba devriminden sonra yapmaya çalıştığının kendisi aslında. Anti emperyalist ve devrimci direnişi tüm kıtaya yaymak, anti emperyalist bir kutup oluşturmak.
    Ayrıca Venezüella öncülüğünde Panama ile Küba’nın tekrar dost olması Latin Birliğinde atılan önemli bir adımdır.Kimi ülkelerle de petrol karşılığı gıda ithalatı anlaşmaları yapılarak ekonomik alanda da birliğe gidilmeye çalışılmaktadır. Che geleneği, Chavez’in mücadelesiyle daha güçlü şekilde devam etmektedir.Emperyalizme karşı mücadelede Venezüella elinde bulunan petrolü koz olarak kullanmaktadır.
    Dünya’da yükselen arti emperyalist mücadelenin, Chavez’in mücadelesiyle birleşmesi, emperyalist-kapitalist sisteme vurulacak en büyük darbe olacaktır.

  • şiir

    14.08.2006 - 22:39

    Şiir,en güzel duygu paylaşımı,en öznel dünyaların yansıması,insan sıcaklığını ve ruhunu hissetmemizi sağlayan eşsiz bir sanattır bence.

    Şiir
    Ak bir karanfil gibi çatlayıpta çekirdek
    Atom bahçelerine yürüyünce aydınlık
    Yalnız meraklıları değil bütün insanlık
    şiirin aynasında kendini seyredecek.

    Nazım Hikmet Ran

  • nazım hikmet

    03.08.2006 - 22:11

    Nazım Hikmet Ran (1902-1963)

    Selanik'de doğmuştur(1902) .İlköğrenimini İstanbul'da Göztepe Taşmektep,Galatasaray Lisesi ilk bölümü(1914) ,Nişantaşı Numune Mektebi'nde tamamlamış,orta öğrenimi ise,daha 12 yaşında iken yazdığı'Bir Bahriyelinin Ağzından'adlı bir şiirini dinleyip çok beğenen Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın öğüdü üzerine geçtiği Heybeliada Bahriye Mektebi'nde yapmıştır(1918) .Nazım Hikmet Bahriye'yi bitirdikten sonra Hamidiye Kruvazörü'ne stajyer güverte subayı olarak verilmiş,bir gece nöbetinde üşütüp zatülcemp olmuş (1919) ,sağlığını kazanamayınca askerlikten çürüğe çıkarılmıştır (1920) .

    Askerlikten ayrıldıktan sonra,İstanbul'un işgaline çok üzülen Nâzım Hikmet Millî Mücadele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçmiş,Bolu Lisesi'nde kısa bir süre öğretmenlik yapmıştır (1921) .Rus devrimiyle ilgilenen şair, bir süre sonra Batum'dan Moskova'ya gitmiş ve Doğu Üniversitesi'nde ekonomi ve toplumbilim okumuştur (1922-1924) .Yurda dönüşünden sonra Aydınlık dergisine katılmış,burada çıkan şiirlerinden ötürü hakkında 'gıyaben' mahkumiyet kararı verildiğini öğrenince yeniden Rusya'ya geçmiş, af çıkması üzerine Türkiye'ye dönmüş ve bir süre Hopa cezaevinde tutuklu kalmıştır (1928) .

    Nâzım Hikmet daha sonra İstanbul'a yerleşmiş,çeşitli gazete ve dergilerle film stüdyolarında çalışmış,ilk şiir kitaplarını çıkarmış ve oyunlarını yazmıştır (1928-1932) .Bir ara yine tutuklanmış,Cumhuriyet'in 10.yılı dolayısıyla çıkarılan af yasası ile özgürlüğüne kavuşmuştur.Akşam Son Posta,Tan gazetelerinde Orhan Selim takma adıyla fıkra yazarlığı ve başyazarlık yapmıştır (1933) .

    Kara Harp Okulu öğrencileri arasında propaganda yaptığı iddiasıyla yargılanmış, Harp Okulu Askeri Mahkemesi'nce 15 yıl,ardından Donanma içinde faaliyette bulunduğu iddiasıyla da Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nce 20 yıl olmak üzere toplam 35 yıl hapis cezasına çarptırılmış, cezası Türk Ceza Kanunu'nun 68 ve 77 maddeleri uyarınca 28 yıl dört aya indirilmiştir (1938) .Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra çıkarılan af yasası (1950) kapsamına alınması için aydınlar tarafından açılan büyük bir kampanyanın ardından, hukukçular yasal yollara başvurmuş, bu arada Nâzım Hikmet'de hapishanede açlık grevine başlamıştır. Sonunda Nâzım Hikmet'in geri kalan cezası affedilmiş ve şair 13 yıl hapislikten sonra özgürlüğüne kavuşmuştur.

    Serbest bırakıldıktan sonra iş bulamayan, kitap çıkaramayan şair için bu kez askerlik kararı alınmış, 50 yaşında ve hasta olan Nâzım Hikmet çok zor durumda kalmıştır.Öldürülmekten korkan şair, kendisine hayran olan Refik Erduran (sonranın ünlü oyun yazarı ve gazetecisi) 'ın önerisini kabul etmiş, onun yardımıyla bir motorla Karadeniz'de seyreden Romanya bandıralı bir gemiye binerek Türkiye'den ayrılmıştır.

    Nâzım Hikmet, Moskova'da ölmüştür.(3 Haziran 1963) .

    Vatan Haini

    'Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
    Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.'
    Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
    bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
    66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
    Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
    'Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.'

    Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
    hainiyim, ben vatan hainiyim.
    Vatan çiftliklerinizse,
    kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
    vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
    vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
    fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
    vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
    vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
    ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
    vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
    vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
    ben vatan hainiyim.
    Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

    Nazım Hikmet Ran

    Nazım Hikmet gerçek bir şair,onur ve gurur kaynağımız bir üstaddır.Hakettiği değere gerçek şiir ve sanattan anlayanların gözünde ulaşmıştır zaten.

  • agnostik

    31.07.2006 - 16:40

    Agnostisizm
    Bu anlayış, Tanrı'nın varlığı karşısında şüpheci bir tavır almaktır. Bu görüş, İlkçağ'da Sofist filozof Protagoras tarafından öne sürülmüştür. Protagoras'a göre, Tanrı'nın duyularla algılanamaması, insanın ömrünün kısa oluşu, Tanrı hakkında bilgi edinmeyi engeller.
    Huxley, agnostisizm deyimini ilk kullanandır. Ona göre, duyularımızın kavrayamadığı şeyler arasında Tanrı kavramı da vardır. Tanrı'yı duyularımızla algılayamadığımız için var olup olmadığını yargılayamayız. Agnostisizm, doğrudan Tanrı'yı reddetmemekte, ancak onu bilmenin mümkün olmadığını öne sürmektedir.
    İlgili Kitaplar

    • Din ve Laiklik - Kadir Canatan
    • Dinsel Cinayetler Tarihi - J. Haught
    • Dünya Tanrıları - Halil Cibran
    • Eşcinsel Bir Rahibin İtirafları - Marco Politi
    • Metafizik Alem ve Cinler - D. Mirzaoğlu
    • Nostradamus / Dinler Savaşı
    • Reenkarnasyon - Cem Çobanlı
    • Satanizm - Yaşar Nuri Öztürk

  • metin altıok

    31.07.2006 - 16:19

    Felsefeci-Şair Metin Altıok'a göre şiir:
    'İnsanların duygu dünyaları arasında bağ kurarak,bu öznel dünyaların ortak bir duygu acununda birleşmesine yarar.İnsanın sınırlı yaşam boyutlarını aşarak,yücelmesine ve enginleşmesine yarar.İnsanın hayatla olan tarihsel savaşımının ürünü olan duygu birikimine sahip çıkmasına yarar.İnsan soyunun evrensel tınısı olarak,kişinin her türlü yabancılaşmalardan kurtulmasına yarar.Kötülüklerden arınmaya yarar.Şiir insanları sevmeye yarar...'

    Metin ALTIOK:Şair ve Felsefeci.Sivas katliamında yakılarak yok edilen 37 Türk aydınından biriydi.Sayıları giderek azalan değerlerimizden.
    Saygıyla anıyorum.

  • inti illimani

    31.07.2006 - 16:04

    İnti illimani Şili'li bir müzik topluluğudur.Yaptıkları müzikler kesinlikle muhteşem dinlemelisiniz.Şili'nin özgür ruhunu yansıtan Protest tarzda yapılan müziklerin ezgileri çağdaş ve dinlemeye doyamayacağınız nitelikte.Venceremos'u bilmeyeniniz yoktur sanırım.Bunun dışında,Tarantella,El Pueblo Unido,Hasta Siempre,Senora Chichera,Folklore de los Andes,Samba Lando'yu dinlemenizi öneririm.

Toplam 11 mesaj bulundu