bir yudum çayda iki damla can bir kaşığa sarılıp birlikte döndükçe sarhoş su damlası dudaklarda yarım şeker tadı muhabbet kuşu deliliğinde anlamsız şarkılar.. sen sevdalı bir gecede getir bana seni..
mola verdin mi pınar başlarında sıcak bir yaz günü terledin mi ve coşkulu akan bir pınarın sesinde yıkadın mı ellerini gölgesinde güzel ağaçların.. önce, serinliği ateşi tatmış elleri hisseder insanın içersin bir yudumda kana kana dinmeyen bir pınardır, sevin..
bir düş ülkesinin mecnun masalı bu; yorgun, soluk soluğa gözlerinde ateşe bakar bir de geride kalan yollara değerdi yaşamaya ömür boyu eteklerinden kopup geliyor her şey nice dağların tepesinde rüzgar..
sevgi, perisini buldu yorgun bir kelebek düşü hep bildiğin, aramadığın doğduğun dünden beri içimde özgür ve güçlü kanatlı rüyalarda vardın inanmadığım ülkelerin keşfedilmemiş prensesi..
uyku esir alır, yorgunluğa eziliriz.. hak ediyorsun herşeyi sevda dalı ikincil bir yaşam sunsun yeniden gelseydim derler ben de geldim şansımla, şansım bir tek sensin...
mutluluk ağacımda sevinç çiçeğimdin.. aldın, verdin ve beni yendin paylaştığın sevgi sardı yüreğimin yüreğinde evi vardı
iki şımarık çiçek dileğinde ifadeler.. ellerini serbest bırak zorlama sakın hiçbir şeye ne ürk ne de beklenti say, yazmayı sevdiğim kadar kalbine yaslanıp dinlemeyi...
bana sen, canı anlat kuş kalbinin sevincini kıpırtıları ve sarsıntıları ürkmeden, beklentisiz bilerek, özgür ve rahat...
esaretiyle mutlanma çabası ellerin içeriği içten hisleri iletmekten ötesi kelimelerin kıpırtılar bir sevgiyi anlatır daha saçlarından söz etmemişsem gözlerinden bile...
yürek ürkütmez ki, bu bir sevgi paylaşımı bizim kelimelerimiz.. söylemekten ürke ürke mapuslarda tükettiğimiz.. çizgisini bilir dilimiz öyleyse korkma, söylemeliyiz..
sen temiz bir bahar havası, ve sırtımı yasladığım söğüt ağacı öyle sızıları var ki yüreğimin, varlığın yenerken hoyrat ve zalim..
kader, keder... istenmeyen misafirler. yetiştirip büyüttüler bizi hüznün kollarında onlar gitsin duyarsız sevgisiz insanlara sevgiyi öğretsin...........
Bebeklerim el emeği göz nuruydu benim, ellerimle emekler, gözlerimle nurlandırırdım... Yalnızdım alabildiğine engindi yalnızlığım.. Kirpiksiz bebeklerim olmalıydı, saçsız, ayakkabısız, bir denizkızına benzemeliydi bebeklerim; denizkızları özgürdü çünkü, küçük kırmızı valizlerine doldurdular mı inci tanelerini, gidebilirlerdi okyanuslarca, mutluluğun saklı olduğu o kovukları aramaya...
Bebeklerle bitmiyordu ki iş... Nazar boncuklu bir bilekliğin olmalıydı,gülen gözlerin.. Gülmesi ne zordur bilir misin o gözlerin.. Ailen gelir oturur gırtlağının üzerine.. Mutfakta elma sepetine girmiş ağlamaktasındır, Bugün daha az kavga etsinler diye sana öğretilmemiş duaları sıralarsın ardı ardına.. Küfredersin çocukluğuna.. Duygularına önem verilmeyen her çocuk gibi, yaşa bakalım sen de seninkini.... Bak fotoğrafın çekiliyor... Haydi,umuda el salla...
Ben farklı olacağım.. Ben gerçekten inanıyorum,inanılması insanlıkça zor olana... ben vereceğim canımı onların hepsine de göstereceğim olabilirliğini inancımın.. Sana dayanmadan hem de.. bak Allah güzel olanı erken alırsa yanına O'na sözüm yok ama, O da almasın beni senden biraz da korkuyorum bu baş dönmelerinden... Melankoliğim, biraz belki de komedyen, sen bakma bu şaşkın deli palyaçonun her lafına...
Düşlerinde bir orman yeşilinin en canlısı Hani o yüzüne yayılıveren gülüşün en tatlısı Kollarıma dolan sevginin sardıkça sarmalanası en mutlu günlere basım yapan davetiyenin matbaası herşeyin olmak için cebinde yaşayan bir yaramaz sincapsa adım küçük zincirimi dola eline sonra sor bakalım yüreğine Çatılmış kaşlarının kalp krizinde mi kaldım Gülen kirpiklerinden gülyüzüne mi aktım...
Gerçek olan birşey varsa ve bildiğim Seni deli gibi sevdiğimdir.. Ve kelimelerin bile az geldiği yerde ölüm gibi birşeyken hasretin Gülümseyebilmektir erdemin gölgesi... Kendisine lafım yok Yaptırımı deli ediyor özleminin.. Yankısı sağır eden bir vadiye Çığlık çığlığa düşen yokluk Virajı alabilirsem ne ala Alamazsam..
Beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular, rüzgarlara, kuşlara, bulutlara yakın, senin etinden, tırnağından ayrı, senin kokundan uzak.
Şu anda hiç bir şey mümkün değil. Şu anda her şeyden ayrı, her şeyden uzak ve her şeyden mahrumum ben. Şu anda sadece yalnızlık ve kahır.
Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın, Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan İşte öyle imkansız birşey seni unutmak.
Zannetme ki herşey bitti sevdiğim; Birgün yeşerecek şu sararmış yapraklar. Ve bundan sonra kim severse dünyada; Seni ve beni hatırlayacaklar
İnan ki! Kırılmış bir ayna gibi Paramparça, kırık dökük aşkımız Çaresizliğin, ümitsizliğin türküsü Türkülerin en içlisi, en hüzünlüsü Büyük aşkımız
Unut benden kalan ne varsa Unutmak tesellidir yalnızlığın Güneşi bir kadeh şarap gibi içip Delicesine sarhoş olmak En güzel tarafı imkansızlığın
Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin? Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar? Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var; Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin...
Ne olurdu saadetlerin en büyüğü İşte ellerimde al, diyebilseydim Anlardın ve hiç gitmezdin, değil mi Bir gün olduğun gibi kal diyebilseydim.
Ne zaman seni düşünsem yaşamak güzel Bir bahar bahçesi olur güz bahçeleri En karanlıklarda bile uzanır bir el Kendiliğinden açar sabaha perdeleri
Sen bastığın yerde çiçeklerin büyüdüğü Her zaman en güzel, her yerde eşsiz Sen yaprak, sen köpük, sen kuş tüyü Sen sevgi nehirlerimin aktığı büyük deniz
Kazımak ulu ağaç gövdelerine adımızı Yazmak her şeyi bir bir kumların üstüne O her işkenceye mahkum olmuşluğumuz O çok sevmek, daha çok sevmek günden güne.
Şarkısız ve sensiz kaldığım nice akşamlar Gözlerin geçer aklımdan özlemler içinde Gözlerin bir çigan müziği güzelliğinde Kirpiklerinde keman, bebeklerinde gitar...
Bir daha dünyaya gelsem Yine seni severdim Beni üzesin diye Beni deli divane edesin diye
Seni görmediğim günler Karanlıktayım, katran gecelerdeyim Cehennem misali bir yerdeyim Bir demir nasıl paslanır, bir elma nasıl çürürse İşte öyleyim...
Gözleri namuslu namuslu parlar insanların Gökyüzü inadına mavi Yaşamak inadına güzel Bu şehirde sen varsan...
Bütün kadehlerimi hep sana adıyorum Hep senin için bu bir bir boşalan şişeler Umutsuzluğum, sarhoşluğum senin eserin Senin yüzünden bu delicesine içmeler
Dayanmak zor yalnızlığına akşamların Unutmak mümkün değil seni bir şarkı gibi Ağır ağır ilerleyen bu zaman içinde Her an bir sarhoşluktur sensizliğin verdiği
Bir gün anlarsın hayal kurmayı; Beklemeyi, ümit etmeyi. Lanet edersin yaşadığına... Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.. Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
Bir pınarsın içilen ama hiç kanılmayan Seveni yanıltmayan, sevince yanılmayan Özlenen sen, özleyen sen, özleten sen Varken doyulmayansın, yokken dayanılmayan
Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski Öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki Bu ne bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum
Beni çağırdığını bir defa duyabilsem Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem Aşarak denizleri bir gün kapına gelsem Başımı duvarlara vurup ölsem diyorum
Dün kopan bir yapraktı,düşen bir kuru daldı Bugünden güzel değil bulacağın yarında Aç ellerini bir bak yanan avuçlarında Dün gitmiş yarın yok bize bir bugün kaldı
demek o beni sevmiyor demek o beni anlamıyor bana içkimi verin bana kadehimi verin bir daha ölmek istiyorum
Bir yerlere varmadan, nasıl böyle Hiç durmadan akıp gidiyor günler Yaşam diye verdiğin bu mu söyle O mu sırtıma sapladığın hançer
Sevdimse; verdiğin yürekle sevdim Sen açtın bu ufku karşımda sonsuz Yürüdüm bir yolun sonuna geldim Yıkık, üzgün ve paramparça onsuz
Zamanlar kalleş şimdi, herşey artık bir oyun Manzaralar hüzünlü insanlar ağlamaklı Bir akşam getir bana, gizlice ve en saklı Saatleri birer birer dudaklarında sun
Duymak nedir bilir misin? Duymak, ama anlatamamak Tam dilinin ucuna gelmişken söyleyememek 'Seviyorum' diyememek Yani ölümü yaşamak nedir bilir misin?
Yokluğun sırtıma saplandı bir bıçak gibi Akıtır taşa, toprağa kanımı Dünya seninle aydınlık ve güzeldi Şimdi bin güneş doğsa götürmez karanlığımı
seni arıyorum kalabalık caddelerde, tanımadığım insanlar geçiyor, sen yoksun.. perişan hayallerimin başladığı yerde, sana sesleniyorum, duyuyor musun?
beyaz güller açtı bahçelerde, sevdiğin.. ya o karanfil, baygın kokulu çiçek. gel yalnızlık bahçeme beyazlar giyin, anladımki bu ömür sensiz geçmeyecek.
yalnız sen varsın beyaz gülüm, evde bahçede ve sokakta, bir eylül akşamı gördüğüm, o beyaz hayalsin uzakta..
yeter.. gel artık yeter.. karanfiller açtı gel kış bahçesinde, güller beyaz güller açtı gel
Adini özlem koydun bu sonsuz sevginin, Özlemin tek siginagi oldu bu aci dolu yüregin, Bu bitmeyen özlem kaçinilmazligiydi sensizligin, Bitmez bu özlem sevgili, bitmeyecek bensizligin...
Ayrildik ve her geçen gün büyüdü bu özlem, Her iç çekiste bir göz yasi, her göz yasinda bir sitem, Bitmedi bu hasret, ne yapsam nereye gitsem, Özlemin gösterdi, kime baksam hep sen...
Yillarim seni beklemekle geçti umutla, Gelisin seni vazgeçilmez kildi bir anda, Sensizligin içimi, yüregimi yaktigi anlarda, Özlemin hep vardi, birakip gittigin zamanlarda...
Adi hep özlem kalacak bu karsiliksiz sevginin, Özlemek tek çaresi olacak sensizligin, Bitmez bu tutku, bitmeyecek bensizligin, Yasadikça vazgeçilmez olacak ismin,
Bana en uysal gecede gel Kokunla gel Teninle gel Mirildanmalarinla gel En sehvetli sessizliginle gel Yasaminla gel Dudaklarinla gel Gözlerinle gel Usulca gel Ipegin ruhu oksayan dokusu gibi gel Mavinin huzurla sevistigi gibi gel Papatyanin yalansiz beyazi gibi gel Topragin anaç hali gibi gel Bana o gece Gece gibi gel
Gel ve gecenin ortasinda görün yavasça Çiçegin nehri seyrettigi gibi seyret beni odanin ortasinda Yüregine dokundugumu düsle Yüregime dokundugunu düsle
Gel Ama kaybolmayacaksan gel Düs gibi gel sonsuz ol Ama gel Sen gel ben seni dag gibi severim Sen gel ben seni incitmeden sokarim rüyalarima Sen gel ben sadece yüregimle öperim yüregini
Sabahlamalıyız seninle Gün ağarana kadar Yağmur dinene kadar Tekrar güneş doğup Yıldızlar kaybolana kadar Sabahlamalıyız seninle Mavi yağmurlu bir sonbaharda İçimde sana olan delice sevgimle
Kaç gecedir seni uyuyorum, Seni uyanıyorum kaç sabahtır, Bilmiyorsun! İsmin hala dudaklarımda gizli, Seni içiyorum sabah akşam kaç dumandır, Gözlerimde tütüyorsun. Seni ağlıyorum kaç damladır, Seni gülüyorum, Bilmiyorsun! Hiç düşündün mü Saçlarım neden bu kadar dağınık Neden gözlerim bu kadar parlak Ve seni neden seviyor bu kadar delicesine Kaç dalgadır seni vuruyor denizler yüzüme Kaç martıdır başımda dolaşıyorsun Kaç rüzgardır saçlarımda ellerin Bilmiyorsun! Kaç mızraptır seni vuruyorum tamburun tellerine Kaç sestir sen ağlıyorsun göğsümde name name Kaç nefestir üflüyorum gözlerini neyime Bilmiyorsun, bilmiyorsun... Kaç şiirdir seni yazıyorum kalbime Seni çiziyorum kaç resimdir Seni çağırıyorum türkü, türkü, Bilmiyorsun! Kaç gündür seni üşüyorum, Sana yanıyorum kaç haftadır Bilmiyorsun! Kaç buluttur ıslanıyorum aşkından Yüzüm sen, gözüm sen, saçım sen oldun. Kaç aynadır sen duruyorsun karşımda Kaç ormandır yanıyorsun yüreğimde Bilmiyorsun! Güller gördüm kırlarda, kelebekler gördüm Kaç bahardır seni açtı çiçekler Sende uçtu bütün uğur böcekleri Seni tuttu balıkçılar Arılar seni koydu kovanlarına Kaç ülkedir seni gezdi göçmen kuşlar Bilmiyorsun! Kaç şarkıda seni dinler ağlarım Kaç kadehtir sen dokunuyorsun dudaklarıma Seni içiyorum kaç şaraptır Kaç özlemdir özlüyorum kokunu Kaç vapurdur sen geçiyorsun içimden Kaç saattir bekliyorum, aramıyorsun Bilmiyorsun! Kaç ölümdür ölüyorum ardından Kaç mezardır gömüyorum aşkını, olmuyor. Seni neden sevdiğimi, nasıl sevdiğimi Bilmiyorsun! Kaç gecedir seni uyuyorum, Seni uyanıyorum kaç sabahtır Bilmiyorsun! Kaç zamandır sana ihtiyacım var; Bilmiyorsun!
Benim sabah keyfim yeni açmış bir gülü insanların gülücüklerine yerleştirmektir.
II.
Sana karlı bir günde geleyim saçımın beyazlığı ve paltomun ıslaklığıyla üşüyen dudaklarımı ısıt, tenimi kurula uzun bir şarkıda susalım farkında olmadan sobanın çıtırtılarına dalalım sana küçük törenlerimizde şarki söyleyeyim içki içelim güneşle başbaşa saçlarına dokunan tarağın hışırtısını dinleyeyim gözlerinin titreşimini yansıtsın aynalar bir gece şelalesi gibi damarlarıma akıp yankılan yüreğimde.
III.
Sana yağmurlu bir günde geleyim parkta ıslanalım birlikte gürültüler toprağın kokusunda erisin kentin görüntüsü değişirken bulutlarla duraksamadan parlayan gözlerin ve ıslaklığınla sar beni en koyu kızıllığında dudaklarının kıralım demir parmaklı pencereleri önlerine ortanca saksıları yerleştirelim ağız dolusu sobe diyelim dudaklarımıza.
IV.
Sana güneşli bir günde geleyim ışıklı yollara halılar serelim birlikte aşkınlığa yükselelim, okyanus sularının ortasında altın kumsallarıyla mücevher gibi parlayan adada, ben hep iskeleye demir atmış beyaz bir yelkenlinin düşünü gördüm tuzlu dudaklarını yakmak için sana kendi yaptığım güneşleri getireyim.
Bir dilek tut icinden... Tut lütfen Öyle bir dilekte bulun ki Sevgi olsun temelinde Saygi olsun temeli sağlamlaştıran Dostluk olsun paylaşılan Barış olsun sonsuzlukta Aşk olsun içini titreten Bakis olsun sevdayi yansıtan Gülüş olsun dudaklarda Ve ben olayım dileğinde Dileğindeki sevgide... Dostlukta, barışta ve aşkta Su kadar berrak ve saf Peri kadar büyülü ve gerçek olsun dostluğumuz Haydi daha ne duruyorsun Bir dilek tut...
Bir dilek tut icinden... Tut lütfen Öyle bir dilekte bulun ki Sevgi olsun temelinde Saygi olsun temeli sağlamlaştıran Dostluk olsun paylaşılan Barış olsun sonsuzlukta Aşk olsun içini titreten Bakis olsun sevdayi yansıtan Gülüş olsun dudaklarda Ve ben olayım dileğinde Dileğindeki sevgide... Dostlukta, barışta ve aşkta Su kadar berrak ve saf Peri kadar büyülü ve gerçek olsun dostluğumuz Haydi daha ne duruyorsun Bir dilek tut...
gözlerimdeki derin sessizlik ruhumdaki o sevgi götürür beni düne bir an gözgöze gelirim seninle sonra yine sensizlik hayat çekilmiyor inan sensiz varolunan her an gözlerim hep ufuklarda ellerim, ellerim hep seni istiyor bir yoklukta ve ben kulak veriyorum sessiz geceye yosun kokan denizler hep seni getiriyor bana gecenin kara gölgesinde hep seni görüyorum tekrar suskun gece seninle geçen seneler unutmak mümkün mü dinliyorum her melodide seni nafile, ne yapsam sen yoksun
İstanbul rengarenk oluyor sen adım atınca bu şehre
İstanbul rengarenk oluyor sen adım atınca bu şehre İstanbul sen kokuyor papatya misali Boğazda senin engin yüreğini görüyorum İnsanları daha bir seviyorum Sen gelince İstanbul...İstanbul oluyor gözümde
Hediye alınmış bir çocuğun sevinci gibi Aniden tüm kederi bir yana atıyorum Kollarımı açıp seni kucaklamak bırakmamak istiyorum İstanbul ‘u sen gelince daha bir başka seviyorum...
Her köşesine seninle gitmek, Ortaköy’ de kumpir, Üsküdar’da balık ekmek Hoplamak zıplamak haykırmak İstanbul’ her seferinde yeniden yeniden yaşamak
Senin gibi... Her seferinde yeniden yeniden sevmek Git gide büyüyen bir aşkla İstanbul gibi kocaman bir sevgi,İstanbul gibi tüm güzelliğinle içimde...
Acı, ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında, öfke, kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda, keder, yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında, duracaksın, durup, gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine bakacaksın, sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan alaycı kargaların sesini dinleyeceksin, çiçeklerini koklayıp derin bir soluk alacaksın.
Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı düşüneceksin. Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın bir zaman,? dinlenin biraz? diyeceksin.
Bir inci avcısı gibi, ta derinlere dalıp tek tek bütün istiridyeleri açarak, bir sevinç arayacaksın. Hayaller kuracaksın. Hatıralarını bir daha gözden geçireceksin. Sevdiklerini düşüneceksin ve seni sevenleri. Özlediklerini düşüneceksin ve seni özleyenleri. Teninde iz bırakanları ve senin izini taşıyan tenleri. Seni şakalarıyla güldürenleri ve senin şakalarına gülenleri. Sevinçlerini, hayallerini, hatıralarını, sevdalarını, sevişmelerini, özlemlerini, şakalarını bir bir yerleştireceksin içine, hayat denilen mucizenin sana verdiği armağanları sıkıca kucaklayacaksın.
Ölüm her yandan üstüne saldırıp seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.
Güzel bir haber gelecek belki yarın sabah. Belki bir mektup alacaksın. Sana gülümsemesini çok istediğin gülümseyecek belki sana. Serüvenci gemiciler gibi meçhul denizlerde kaybolduğunda, tam da o zaman, karanın bir gün görüneceğini düşüneceksin. Gözcünün? kara göründü? diye bağırdığını hayal edeceksin. Kara, hiç görünmese bile, hiç olmazsa neyi aradığını ve neyi kaybettiğini bileceksin, çektiğin onca fırtınanın, varmayı umduğun o umutlu hedefle mana kazandığını anlayacaksın.
Her şeyini kaybetsen de hayallerini kaybetmeyeceksin. Neyi aradığını hiç unutmayacaksın. Sevinçleri ne kadar hatırlarsan, acının derinliğini o kadar kavrayacaksın. Yaşadığın ve yaşayabileceğin güzel şeyleri ne kadar çok düşünürsen öfken o kadar keskinleşecek. Karanlık inerken ışığa daha dikkatli bakacaksın. Geleceğinle arana, dibinde canavarların dolaştığı bir uçurum koyduklarında, nasıl biteceğini bilmediğin atlayışını yapmadan önce, geçmişine, sevinçlerine, hayallerine yaslanıp güç alacaksın.
Sevdiğin bir türküyü mırıldanmaktan hiç vazgeçmeyeceksin. Bir çiçek iliştireceksin yakana. Ölüm seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin. En azgın, en ihtiraslı sevişmelerini... En çılgın hayallerini... En çağıltılı kahkahalarını...
İlk gördüğümde tanıdım seni. Sen, yok olmak için var olan binlerce sebebi, yaşam coşkusuna çevirdin. Huzurundan tanıdım seni, beni sarışından, sana yanışımdan tanıdım. Senden vazgeçişimden tanıdım bir ömürdür seni beklediğimi. Bir günlüğüne geldim hayatına; bin yıllık gitmek üzere, bir defa geldim. Tüm acemiliğimi, çocukluğumu, sırlarımı, yozluğumu, yaşımdan büyük yaşlanmışlığımı, tükenmişliğimi, varımı-yoğumu cebime koyup da geldim..Ben geldim
Sefil servetimi sana sakladım belki de Ekmek gibi soframda, şarap gibi kanımdaydın bunca zaman. seni öyle tanımışım ki beklerken, hiç reddetmeden senden vazgeçişim belki de bundandır. Bin asır beklediğim derinliğimsin, buna rağmen sığ denizimsin dost dokunuşlarında, arkadaş cümlelerinde sevgilim olmadığına memnun olurum çoğu kez. Bir ömrü yoluna adamam elbette ama bir ömür daha beklerim bu dost vakitleri, yani seni
Başımı sana yasladığımda anladım,
Yaşar Kemal onca kitabında neyi yazmış,
Hasan Cemal neyi savunmuş;
Cezmi Ersöz kimi anlatmış..?
Bana sıcacık sarıldığında anladım; insan bir ömür boyu kimi ararmış
Seni değil, bana getirdiklerini bekledim aslında yaşadığım tüm sancılarda. Bu yüzden seni kaybetmekten korkmadan sardım ve gidişine ses çıkarmadım... sen başka, bambaşka bir krallığın insanıyken senden seni değil, sadece bana verebileceklerini istedim. Çünkü ben de bambaşka bir krallığın insanıyım. Ve sana verebileceklerimden fazlasını veremem.
Saklamıyorum, yaralıyım... İçimde taşıdığım tüm ezik, eksik yaşanmışlığımı gösterdim sana... Birazdan unutup gideceğini, benim de senden vazgeçeceğimi düşünmedim. Oyun oynamadım, maskelerimi takıp karşında yenilmez gibi görünmedim...Birazdan her şeyin olabileceğini düşünerek daha fazla sana sarılmak istedim...
Saklamıyorum, yaralıyım. Bu yaralarımın sebebi değil ama bir sonucusun karşımda. Ezelden gelip ebediyete giden bir özlemsin sen...Dünüm olamayacak kadar geç geldin hayatıma, yarınım olamayacak kadar erken gidebilirsin. Dünüm ve yarınım olamadığın için şimdimde olmayabilirsin...
Sadece asırlık hasretimsin.
Özlemek dostluktandır derler... seni neden bunca zaman özlediğimi daha iyi anlıyorum... kaderin olamayacak küçük ve acemi; rüyan olamayacak kadar sana yakın ve kırılganım... Belki de bu yüzden senin hiç bir şeyin olmamaya bile razı sevdim ve belki de bu yüzden hiç savaşmadan vazgeçebilirim senden...
Sadece asırlardır özledim seni ve asırlar boyu da özleyeceğim...
Neden gidişine kızamıyacağımıı, anla; sen benim dost tarafımsın, huzur yarımsın. yanımda olamazsın ama yanımda olanlardan beni daha sıcak sarabileceğini biliyorum. yaralarımı sarmayacak olsan da, yaralı olduğumu bil istiyorum... Şimdi sen benim yastığımın altına sakladığım sevdam değil; cüzdanıma koyduğum acım, içimde taşıdığım yaram değilsin; nefes alırken kavuşma hayalini kurduğum yalın bir huzursun sadece...
Bir de hasretimsin...
Beni sev diyemem; beni sar, yanına al; kaderin olayım, düşünde yaşayayım diyemem. Gitme diyemem, unutma diyemem...asırlık özlememi anla diyebilirim,belki daha çoğunu da söyleyebilirim ama en gerçek dilek bu olur sanırım...
07.04.2007 - 12:18
bir yudum
çayda iki damla can
bir kaşığa sarılıp birlikte
döndükçe sarhoş su damlası
dudaklarda yarım şeker tadı
muhabbet kuşu deliliğinde
anlamsız şarkılar..
sen sevdalı bir gecede
getir bana seni..
mola verdin mi pınar başlarında
sıcak bir yaz günü terledin mi
ve coşkulu akan bir pınarın
sesinde yıkadın mı ellerini
gölgesinde güzel ağaçların..
önce, serinliği ateşi tatmış
elleri hisseder insanın
içersin bir yudumda kana kana
dinmeyen bir pınardır, sevin..
bir düş ülkesinin
mecnun masalı bu;
yorgun, soluk soluğa
gözlerinde ateşe bakar
bir de geride kalan yollara
değerdi yaşamaya ömür boyu
eteklerinden kopup geliyor her şey
nice dağların tepesinde rüzgar..
sevgi, perisini buldu
yorgun bir kelebek düşü
hep bildiğin, aramadığın
doğduğun dünden beri
içimde özgür ve güçlü
kanatlı rüyalarda vardın
inanmadığım ülkelerin
keşfedilmemiş prensesi..
uyku esir alır,
yorgunluğa eziliriz..
hak ediyorsun herşeyi
sevda dalı
ikincil bir yaşam sunsun
yeniden gelseydim derler
ben de geldim şansımla,
şansım bir tek sensin...
mutluluk ağacımda
sevinç çiçeğimdin..
aldın, verdin ve beni yendin
paylaştığın sevgi sardı
yüreğimin yüreğinde evi vardı
iki şımarık çiçek
dileğinde ifadeler..
ellerini serbest bırak
zorlama sakın hiçbir şeye
ne ürk ne de beklenti say,
yazmayı sevdiğim kadar
kalbine yaslanıp dinlemeyi...
bana sen, canı anlat
kuş kalbinin sevincini
kıpırtıları ve sarsıntıları
ürkmeden, beklentisiz
bilerek, özgür ve rahat...
esaretiyle mutlanma çabası ellerin
içeriği içten hisleri
iletmekten ötesi kelimelerin
kıpırtılar bir sevgiyi anlatır
daha saçlarından söz etmemişsem
gözlerinden bile...
yürek ürkütmez ki,
bu bir sevgi paylaşımı
bizim kelimelerimiz..
söylemekten ürke ürke
mapuslarda tükettiğimiz..
çizgisini bilir dilimiz
öyleyse korkma, söylemeliyiz..
sen temiz bir bahar havası,
ve sırtımı yasladığım söğüt ağacı
öyle sızıları var ki yüreğimin,
varlığın yenerken hoyrat ve zalim..
kader, keder...
istenmeyen misafirler.
yetiştirip büyüttüler bizi
hüznün kollarında
onlar gitsin
duyarsız sevgisiz insanlara
sevgiyi öğretsin...........
07.04.2007 - 12:18
BEBEKLERİM
Bebeklerim el emeği göz nuruydu benim,
ellerimle emekler, gözlerimle nurlandırırdım...
Yalnızdım alabildiğine engindi yalnızlığım..
Kirpiksiz bebeklerim olmalıydı,
saçsız, ayakkabısız, bir denizkızına benzemeliydi bebeklerim;
denizkızları özgürdü çünkü,
küçük kırmızı valizlerine doldurdular mı inci tanelerini,
gidebilirlerdi okyanuslarca,
mutluluğun saklı olduğu o kovukları aramaya...
Bebeklerle bitmiyordu ki iş...
Nazar boncuklu bir bilekliğin olmalıydı,gülen gözlerin..
Gülmesi ne zordur bilir misin o gözlerin..
Ailen gelir oturur gırtlağının üzerine..
Mutfakta elma sepetine girmiş ağlamaktasındır,
Bugün daha az kavga etsinler diye
sana öğretilmemiş duaları sıralarsın ardı ardına..
Küfredersin çocukluğuna..
Duygularına önem verilmeyen her çocuk gibi,
yaşa bakalım sen de seninkini....
Bak fotoğrafın çekiliyor...
Haydi,umuda el salla...
Ben farklı olacağım..
Ben gerçekten inanıyorum,inanılması insanlıkça zor olana...
ben vereceğim canımı onların hepsine de göstereceğim olabilirliğini inancımın..
Sana dayanmadan hem de..
bak Allah güzel olanı erken alırsa yanına O'na sözüm yok ama,
O da almasın beni senden
biraz da korkuyorum bu baş dönmelerinden...
Melankoliğim, biraz belki de komedyen,
sen bakma bu şaşkın deli palyaçonun her lafına...
Düşlerinde bir orman yeşilinin en canlısı
Hani o yüzüne yayılıveren gülüşün en tatlısı
Kollarıma dolan sevginin sardıkça sarmalanası
en mutlu günlere basım yapan davetiyenin matbaası
herşeyin olmak için
cebinde yaşayan bir yaramaz sincapsa adım
küçük zincirimi dola eline sonra sor bakalım yüreğine
Çatılmış kaşlarının kalp krizinde mi kaldım
Gülen kirpiklerinden gülyüzüne mi aktım...
Gerçek olan birşey varsa ve bildiğim
Seni deli gibi sevdiğimdir..
Ve kelimelerin bile az geldiği yerde ölüm gibi birşeyken hasretin
Gülümseyebilmektir erdemin gölgesi...
Kendisine lafım yok
Yaptırımı deli ediyor özleminin..
Yankısı sağır eden bir vadiye
Çığlık çığlığa düşen yokluk
Virajı alabilirsem ne ala
Alamazsam..
Aaaaşkıım papucu yarııım...
Çık dışarıııyaaa oynayalııım....
07.04.2007 - 12:16
Geceleri kaçan uykularımsın,
Yıllar geçse de tutacağım yasımsın,
Ellerin olsan da benim...
Çünkü sen benim Aşk Meleğimsin,
07.04.2007 - 12:15
Beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular,
rüzgarlara, kuşlara, bulutlara yakın,
senin etinden, tırnağından ayrı,
senin kokundan uzak.
Şu anda hiç bir şey mümkün değil.
Şu anda her şeyden ayrı, her şeyden uzak
ve her şeyden mahrumum ben.
Şu anda sadece yalnızlık ve kahır.
Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın,
Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak
Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan
İşte öyle imkansız birşey seni unutmak.
Zannetme ki herşey bitti sevdiğim;
Birgün yeşerecek şu sararmış yapraklar.
Ve bundan sonra kim severse dünyada;
Seni ve beni hatırlayacaklar
İnan ki! Kırılmış bir ayna gibi
Paramparça, kırık dökük aşkımız
Çaresizliğin, ümitsizliğin türküsü
Türkülerin en içlisi, en hüzünlüsü
Büyük aşkımız
Unut benden kalan ne varsa
Unutmak tesellidir yalnızlığın
Güneşi bir kadeh şarap gibi içip
Delicesine sarhoş olmak
En güzel tarafı imkansızlığın
Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?
Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;
Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin...
Ne olurdu saadetlerin en büyüğü
İşte ellerimde al, diyebilseydim
Anlardın ve hiç gitmezdin, değil mi
Bir gün olduğun gibi kal diyebilseydim.
Ne zaman seni düşünsem yaşamak güzel
Bir bahar bahçesi olur güz bahçeleri
En karanlıklarda bile uzanır bir el
Kendiliğinden açar sabaha perdeleri
Sen bastığın yerde çiçeklerin büyüdüğü
Her zaman en güzel, her yerde eşsiz
Sen yaprak, sen köpük, sen kuş tüyü
Sen sevgi nehirlerimin aktığı büyük deniz
Kazımak ulu ağaç gövdelerine adımızı
Yazmak her şeyi bir bir kumların üstüne
O her işkenceye mahkum olmuşluğumuz
O çok sevmek, daha çok sevmek günden güne.
Şarkısız ve sensiz kaldığım nice akşamlar
Gözlerin geçer aklımdan özlemler içinde
Gözlerin bir çigan müziği güzelliğinde
Kirpiklerinde keman, bebeklerinde gitar...
Bir daha dünyaya gelsem
Yine seni severdim
Beni üzesin diye
Beni deli divane edesin diye
Seni görmediğim günler
Karanlıktayım, katran gecelerdeyim
Cehennem misali bir yerdeyim
Bir demir nasıl paslanır, bir elma nasıl çürürse
İşte öyleyim...
Gözleri namuslu namuslu parlar insanların
Gökyüzü inadına mavi
Yaşamak inadına güzel
Bu şehirde sen varsan...
Bütün kadehlerimi hep sana adıyorum
Hep senin için bu bir bir boşalan şişeler
Umutsuzluğum, sarhoşluğum senin eserin
Senin yüzünden bu delicesine içmeler
07.04.2007 - 12:14
Dayanmak zor yalnızlığına akşamların
Unutmak mümkün değil seni bir şarkı gibi
Ağır ağır ilerleyen bu zaman içinde
Her an bir sarhoşluktur sensizliğin verdiği
Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın..
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
Bir pınarsın içilen ama hiç kanılmayan
Seveni yanıltmayan, sevince yanılmayan
Özlenen sen, özleyen sen, özleten sen
Varken doyulmayansın, yokken dayanılmayan
Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki
Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski
Öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki
Bu ne bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum
Beni çağırdığını bir defa duyabilsem
Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem
Aşarak denizleri bir gün kapına gelsem
Başımı duvarlara vurup ölsem diyorum
Dün kopan bir yapraktı,düşen bir kuru daldı
Bugünden güzel değil bulacağın yarında
Aç ellerini bir bak yanan avuçlarında
Dün gitmiş yarın yok bize bir bugün kaldı
demek o beni sevmiyor
demek o beni anlamıyor
bana içkimi verin
bana kadehimi verin
bir daha ölmek istiyorum
Bir yerlere varmadan, nasıl böyle
Hiç durmadan akıp gidiyor günler
Yaşam diye verdiğin bu mu söyle
O mu sırtıma sapladığın hançer
Sevdimse; verdiğin yürekle sevdim
Sen açtın bu ufku karşımda sonsuz
Yürüdüm bir yolun sonuna geldim
Yıkık, üzgün ve paramparça onsuz
Zamanlar kalleş şimdi, herşey artık bir oyun
Manzaralar hüzünlü insanlar ağlamaklı
Bir akşam getir bana, gizlice ve en saklı
Saatleri birer birer dudaklarında sun
Duymak nedir bilir misin?
Duymak, ama anlatamamak
Tam dilinin ucuna gelmişken söyleyememek
'Seviyorum' diyememek
Yani ölümü yaşamak nedir bilir misin?
Yokluğun sırtıma saplandı bir bıçak gibi
Akıtır taşa, toprağa kanımı
Dünya seninle aydınlık ve güzeldi
Şimdi bin güneş doğsa götürmez karanlığımı
seni arıyorum kalabalık caddelerde,
tanımadığım insanlar geçiyor, sen yoksun..
perişan hayallerimin başladığı yerde,
sana sesleniyorum, duyuyor musun?
beyaz güller açtı bahçelerde, sevdiğin..
ya o karanfil, baygın kokulu çiçek.
gel yalnızlık bahçeme beyazlar giyin,
anladımki bu ömür sensiz geçmeyecek.
yalnız sen varsın beyaz gülüm,
evde bahçede ve sokakta,
bir eylül akşamı gördüğüm,
o beyaz hayalsin uzakta..
yeter.. gel artık yeter..
karanfiller açtı gel
kış bahçesinde, güller
beyaz güller açtı gel
07.04.2007 - 12:13
Özlem
Adini özlem koydun bu sonsuz sevginin,
Özlemin tek siginagi oldu bu aci dolu yüregin,
Bu bitmeyen özlem kaçinilmazligiydi sensizligin,
Bitmez bu özlem sevgili, bitmeyecek bensizligin...
Ayrildik ve her geçen gün büyüdü bu özlem,
Her iç çekiste bir göz yasi, her göz yasinda bir sitem,
Bitmedi bu hasret, ne yapsam nereye gitsem,
Özlemin gösterdi, kime baksam hep sen...
Yillarim seni beklemekle geçti umutla,
Gelisin seni vazgeçilmez kildi bir anda,
Sensizligin içimi, yüregimi yaktigi anlarda,
Özlemin hep vardi, birakip gittigin zamanlarda...
Adi hep özlem kalacak bu karsiliksiz sevginin,
Özlemek tek çaresi olacak sensizligin,
Bitmez bu tutku, bitmeyecek bensizligin,
Yasadikça vazgeçilmez olacak ismin,
Kaçinilmaz olacak özlemin,
Özlemim...
07.04.2007 - 12:12
gel
Bana en uysal gecede gel
Kokunla gel
Teninle gel
Mirildanmalarinla gel
En sehvetli sessizliginle gel
Yasaminla gel
Dudaklarinla gel
Gözlerinle gel
Usulca gel
Ipegin ruhu oksayan dokusu gibi gel
Mavinin huzurla sevistigi gibi gel
Papatyanin yalansiz beyazi gibi gel
Topragin anaç hali gibi gel
Bana o gece
Gece gibi gel
Gel ve gecenin ortasinda görün yavasça
Çiçegin nehri seyrettigi gibi seyret beni odanin ortasinda Yüregine dokundugumu düsle Yüregime dokundugunu düsle
Gel
Ama kaybolmayacaksan gel
Düs gibi gel sonsuz ol
Ama gel
Sen gel ben seni dag gibi severim
Sen gel ben seni incitmeden sokarim rüyalarima Sen gel ben sadece yüregimle öperim yüregini
Kimsin bilmiyorum ama
Gel iste…
06.04.2007 - 20:01
Sabahlamalıyız seninle
Gün ağarana kadar
Yağmur dinene kadar
Tekrar güneş doğup
Yıldızlar kaybolana kadar
Sabahlamalıyız seninle
Mavi yağmurlu bir sonbaharda
İçimde sana olan delice sevgimle
06.04.2007 - 19:59
Zaman belki
Zaman belki
alıp götürecek beni
uzaklara
Sen yanıbaşında
zannederken
Ben biniyor olacağım
çocukluğumdaki
salıncağa
Ninnilerini duyacağım
babaannemin
Ve arada bir kıpırdayacağım
bitmesin diye ninnisi
Sen,dinlediğimi zannedip
günlük telaşını anlatacaksın
'Patates 35 bin oldu,fasulye kalmadı...'
En uygunsuz zamanda gülümseyince
kuşkulanacaksın;
'Ben hastayım diyorum,sen gülüyorsun...'
Oysa ne tatlı rüyalardır
ne vefalı dostlardır beni gülümseten
bilemezsin
Yanıbaşında yalnızlığı yaşatma bana
Bırak artsın enflasyon
Bırak bu ay fasulye alamayalım
Yarım ekmek arası
zeytin-peynirle yaşanacak
Ne güzellikler var bilsen
Ve ne mutluluklar
Gülüşlerimizde sırasını bekleyen.
06.04.2007 - 19:59
Kimbilir...
Ve seni bir ben tanırım
Ve seni benden sanırım
Aşka kucak açmış derler ya
Aşk sana kucak açmaz sanırım
Ve akla gelende varsın
Azıcık mutluluk desem sana
En çoğunu ararsın ya
Sen bu akla zararsın
Ve demek yetmez bendeki derde
Ve ile söylenmez ki her yerde
Elbet bir gün anlarsın ama
Sendeki aşk yolu kimbilir nerde
06.04.2007 - 19:57
Aşk Meleğimsin
Her gün yalvararak onu istediğim
Ellerimi açıp da Allah'tan dilediğim
Dudaklarımdan ismini düşürmediğim
Sensin sevdiğim Aşk Meleğimsin,
Günler aylar yıllar geçse de,
Aşkın bitmedi ve bitmeyecek de,
Bir gün benim olacağın diye ümitle,
Bekliyorum çünkü Aşk Meleğimsin,
Geceleri kaçan uykularımsın,
Yıllar geçse de tutacağım yasımsın,
Ellerin olsan da benim...
Çünkü sen benim Aşk Meleğimsin,
Ayrılmış olsak da seni seviyorum,
Şunu bil ki sensiz yaşamıyorum,
Her darbene tahammül ediyorum,
Çünkü sen benim Aşk Meleğimsin,
Diyeceğim şu ki ey sevdiğim,
Seni ölene dek inan seveceğim,
Senin aşkınla toprağa gireceğim,
Çünkü sen benim Aşk Meleğimsin...
06.04.2007 - 19:56
Bilmiyorsun
Kaç gecedir seni uyuyorum,
Seni uyanıyorum kaç sabahtır,
Bilmiyorsun!
İsmin hala dudaklarımda gizli,
Seni içiyorum sabah akşam kaç dumandır,
Gözlerimde tütüyorsun.
Seni ağlıyorum kaç damladır,
Seni gülüyorum,
Bilmiyorsun!
Hiç düşündün mü
Saçlarım neden bu kadar dağınık
Neden gözlerim bu kadar parlak
Ve seni neden seviyor bu kadar delicesine
Kaç dalgadır seni vuruyor denizler yüzüme
Kaç martıdır başımda dolaşıyorsun
Kaç rüzgardır saçlarımda ellerin
Bilmiyorsun!
Kaç mızraptır seni vuruyorum tamburun tellerine
Kaç sestir sen ağlıyorsun göğsümde name name
Kaç nefestir üflüyorum gözlerini neyime
Bilmiyorsun, bilmiyorsun...
Kaç şiirdir seni yazıyorum kalbime
Seni çiziyorum kaç resimdir
Seni çağırıyorum türkü, türkü,
Bilmiyorsun!
Kaç gündür seni üşüyorum,
Sana yanıyorum kaç haftadır
Bilmiyorsun!
Kaç buluttur ıslanıyorum aşkından
Yüzüm sen, gözüm sen, saçım sen oldun.
Kaç aynadır sen duruyorsun karşımda
Kaç ormandır yanıyorsun yüreğimde
Bilmiyorsun!
Güller gördüm kırlarda, kelebekler gördüm
Kaç bahardır seni açtı çiçekler
Sende uçtu bütün uğur böcekleri
Seni tuttu balıkçılar
Arılar seni koydu kovanlarına
Kaç ülkedir seni gezdi göçmen kuşlar
Bilmiyorsun!
Kaç şarkıda seni dinler ağlarım
Kaç kadehtir sen dokunuyorsun dudaklarıma
Seni içiyorum kaç şaraptır
Kaç özlemdir özlüyorum kokunu
Kaç vapurdur sen geçiyorsun içimden
Kaç saattir bekliyorum, aramıyorsun
Bilmiyorsun!
Kaç ölümdür ölüyorum ardından
Kaç mezardır gömüyorum aşkını, olmuyor.
Seni neden sevdiğimi, nasıl sevdiğimi
Bilmiyorsun!
Kaç gecedir seni uyuyorum,
Seni uyanıyorum kaç sabahtır
Bilmiyorsun!
Kaç zamandır sana ihtiyacım var;
Bilmiyorsun!
06.04.2007 - 19:56
Bekleyeceğim
Aylar geçip yıllar olsa da
Yıllar geçip zaman dolsa da
Aşkın arzuları beni boğsa da
Bir gün seversin diye bekleyeceğim
Bugün nişanlansan, yarın evlensen
Benden başka binbir kişi sevsen
Hepsiyle ayrı ayrı izdivaç görsen
Bir gün dönersin diye bekleyeceğim
Seni beklemekle geçse de ömrüm
Şu fani dünyada kalmasa günüm
Senden uzakta ölürsem bir gün
Ahirette seni bekleyeceğim...
06.04.2007 - 19:55
Sana Geliyorum
I.
Benim sabah keyfim
yeni açmış bir gülü
insanların gülücüklerine yerleştirmektir.
II.
Sana karlı bir günde geleyim
saçımın beyazlığı ve paltomun ıslaklığıyla
üşüyen dudaklarımı ısıt, tenimi kurula
uzun bir şarkıda susalım farkında olmadan
sobanın çıtırtılarına dalalım
sana küçük törenlerimizde şarki söyleyeyim
içki içelim güneşle başbaşa
saçlarına dokunan tarağın hışırtısını dinleyeyim
gözlerinin titreşimini yansıtsın aynalar
bir gece şelalesi gibi
damarlarıma akıp yankılan yüreğimde.
III.
Sana yağmurlu bir günde geleyim
parkta ıslanalım birlikte
gürültüler toprağın kokusunda erisin
kentin görüntüsü değişirken bulutlarla
duraksamadan parlayan gözlerin
ve ıslaklığınla sar beni
en koyu kızıllığında dudaklarının
kıralım demir parmaklı pencereleri
önlerine ortanca saksıları yerleştirelim
ağız dolusu sobe diyelim dudaklarımıza.
IV.
Sana güneşli bir günde geleyim
ışıklı yollara halılar serelim
birlikte aşkınlığa yükselelim,
okyanus sularının ortasında altın kumsallarıyla
mücevher gibi parlayan adada,
ben hep iskeleye demir atmış
beyaz bir yelkenlinin düşünü gördüm
tuzlu dudaklarını yakmak için
sana kendi yaptığım güneşleri getireyim.
06.04.2007 - 19:54
Bir Dilek Tut
Bir dilek tut icinden...
Tut lütfen
Öyle bir dilekte bulun ki
Sevgi olsun temelinde
Saygi olsun temeli sağlamlaştıran
Dostluk olsun paylaşılan
Barış olsun sonsuzlukta
Aşk olsun içini titreten
Bakis olsun sevdayi yansıtan
Gülüş olsun dudaklarda
Ve ben olayım dileğinde
Dileğindeki sevgide...
Dostlukta, barışta ve aşkta
Su kadar berrak ve saf
Peri kadar büyülü ve gerçek olsun dostluğumuz
Haydi daha ne duruyorsun
Bir dilek tut...
06.04.2007 - 19:53
Bir dilek tut...
Bir dilek tut icinden...
Tut lütfen
Öyle bir dilekte bulun ki
Sevgi olsun temelinde
Saygi olsun temeli sağlamlaştıran
Dostluk olsun paylaşılan
Barış olsun sonsuzlukta
Aşk olsun içini titreten
Bakis olsun sevdayi yansıtan
Gülüş olsun dudaklarda
Ve ben olayım dileğinde
Dileğindeki sevgide...
Dostlukta, barışta ve aşkta
Su kadar berrak ve saf
Peri kadar büyülü ve gerçek olsun dostluğumuz
Haydi daha ne duruyorsun
Bir dilek tut...
06.04.2007 - 19:52
SUSKUN GECE- Suskun Kader
gözlerimdeki derin sessizlik
ruhumdaki o sevgi
götürür beni düne
bir an gözgöze gelirim seninle
sonra
yine sensizlik
hayat çekilmiyor inan
sensiz varolunan her an
gözlerim hep ufuklarda
ellerim, ellerim hep seni istiyor
bir yoklukta
ve ben kulak veriyorum sessiz geceye
yosun kokan denizler
hep seni getiriyor bana
gecenin kara gölgesinde hep seni görüyorum
tekrar suskun gece
seninle geçen seneler
unutmak mümkün mü
dinliyorum
her melodide seni
nafile, ne yapsam sen yoksun
06.04.2007 - 19:52
Bahar Olmalı Gülüşlerin
Öyle dokunmalısın ki
Çıplak ellerinle
Yüreğimin kor ateşine
Bir kış sabahı
Sol yanım yanmalı
Cayır cayır
Bakışlarında suskunluk
Haykırmalı avaz avaz
Seni seviyorum diye
Sol göğsün sızlamalı
Boncuk boncuk
Terini silmeliyim teninden
Ellerim dolaşmalı okşamalı
Kar taneli saçlarını
Üşümemeli gözlerin gözlerimde
Baharım olmalı gülüşlerin
Yüreğimdeki kır çiçeği
Saçlarında açmalı
Ve ben toplamalıyım umudu
Taze yeşeren arzularla
Her bahar doğmalı yeniden
06.04.2007 - 19:51
İstanbul rengarenk oluyor sen adım atınca bu şehre
İstanbul rengarenk oluyor sen adım atınca bu şehre
İstanbul sen kokuyor papatya misali
Boğazda senin engin yüreğini görüyorum
İnsanları daha bir seviyorum
Sen gelince İstanbul...İstanbul oluyor gözümde
Hediye alınmış bir çocuğun sevinci gibi
Aniden tüm kederi bir yana atıyorum
Kollarımı açıp seni kucaklamak bırakmamak istiyorum
İstanbul ‘u sen gelince daha bir başka seviyorum...
Her köşesine seninle gitmek,
Ortaköy’ de kumpir, Üsküdar’da balık ekmek
Hoplamak zıplamak haykırmak
İstanbul’ her seferinde yeniden yeniden yaşamak
Senin gibi...
Her seferinde yeniden yeniden sevmek
Git gide büyüyen bir aşkla
İstanbul gibi kocaman bir sevgi,İstanbul gibi tüm güzelliğinle
içimde...
06.04.2007 - 19:50
Duracaksın
Acı,
ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
öfke,
kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda,
keder,
yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında,
duracaksın,
durup, gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan
alaycı kargaların sesini
dinleyeceksin,
çiçeklerini koklayıp derin bir soluk
alacaksın.
Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin.
Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın
bir zaman,? dinlenin biraz? diyeceksin.
Bir inci avcısı gibi, ta derinlere dalıp tek tek bütün
istiridyeleri açarak,
bir sevinç arayacaksın.
Hayaller kuracaksın.
Hatıralarını bir daha gözden geçireceksin.
Sevdiklerini düşüneceksin ve seni sevenleri.
Özlediklerini düşüneceksin ve seni özleyenleri.
Teninde iz bırakanları ve senin izini taşıyan
tenleri.
Seni şakalarıyla güldürenleri ve senin şakalarına
gülenleri.
Sevinçlerini, hayallerini, hatıralarını,
sevdalarını, sevişmelerini,
özlemlerini, şakalarını bir bir yerleştireceksin içine,
hayat denilen mucizenin sana verdiği armağanları
sıkıca kucaklayacaksın.
Ölüm her yandan üstüne saldırıp seni kuşattığında,
tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.
Güzel bir haber gelecek belki yarın sabah.
Belki bir mektup alacaksın.
Sana gülümsemesini çok istediğin gülümseyecek belki sana.
Serüvenci gemiciler gibi meçhul denizlerde
kaybolduğunda,
tam da o zaman, karanın bir gün görüneceğini düşüneceksin.
Gözcünün? kara göründü? diye bağırdığını hayal
edeceksin.
Kara, hiç görünmese bile,
hiç olmazsa neyi aradığını ve neyi kaybettiğini
bileceksin,
çektiğin onca fırtınanın, varmayı umduğun o umutlu
hedefle mana kazandığını anlayacaksın.
Her şeyini kaybetsen de hayallerini
kaybetmeyeceksin.
Neyi aradığını hiç unutmayacaksın.
Sevinçleri ne kadar hatırlarsan, acının derinliğini
o kadar kavrayacaksın.
Yaşadığın ve yaşayabileceğin güzel şeyleri ne kadar
çok düşünürsen
öfken o kadar keskinleşecek.
Karanlık inerken ışığa daha dikkatli bakacaksın.
Geleceğinle arana, dibinde canavarların dolaştığı
bir uçurum koyduklarında,
nasıl biteceğini bilmediğin atlayışını yapmadan önce,
geçmişine, sevinçlerine, hayallerine yaslanıp güç alacaksın.
Sevdiğin bir türküyü mırıldanmaktan hiç vazgeçmeyeceksin.
Bir çiçek iliştireceksin yakana.
Ölüm seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.
En azgın, en ihtiraslı sevişmelerini...
En çılgın hayallerini...
En çağıltılı kahkahalarını...
06.04.2007 - 19:50
Sabah
Serin rüzgârlara pencereni aç!
Karşında fecirle değişen ağaç,
Bak, seyret ağaran rengini ufkun
Mahmur gözlerinde süzülsün uykun.
Bırak saçlarınla oynasın rüzgâr,
Gümüş çıplaklığı bir başka bahar
Olan vücudunu ondan gizleme.
Ne varsa hepsini boyun, saç, meme,
Esîrden dudaklar okşasın sevsin
Mademki geceden daha güzelsin!
06.04.2007 - 19:49
ASIRLIK HASRETİMSİN
İlk gördüğümde tanıdım seni. Sen, yok olmak için var olan binlerce sebebi, yaşam coşkusuna çevirdin. Huzurundan tanıdım seni, beni sarışından, sana yanışımdan tanıdım. Senden vazgeçişimden tanıdım bir ömürdür seni beklediğimi. Bir günlüğüne geldim hayatına; bin yıllık gitmek üzere, bir defa geldim. Tüm acemiliğimi, çocukluğumu, sırlarımı, yozluğumu, yaşımdan büyük yaşlanmışlığımı, tükenmişliğimi, varımı-yoğumu cebime koyup da geldim..Ben geldim
Sefil servetimi sana sakladım belki de Ekmek gibi soframda, şarap gibi kanımdaydın bunca zaman. seni öyle tanımışım ki beklerken, hiç reddetmeden senden vazgeçişim belki de bundandır. Bin asır beklediğim derinliğimsin, buna rağmen sığ denizimsin dost dokunuşlarında, arkadaş cümlelerinde sevgilim olmadığına memnun olurum çoğu kez. Bir ömrü yoluna adamam elbette ama bir ömür daha beklerim bu dost vakitleri, yani seni
Başımı sana yasladığımda anladım,
Yaşar Kemal onca kitabında neyi yazmış,
Hasan Cemal neyi savunmuş;
Cezmi Ersöz kimi anlatmış..?
Bana sıcacık sarıldığında anladım; insan bir ömür boyu kimi ararmış
Seni değil, bana getirdiklerini bekledim aslında yaşadığım tüm sancılarda. Bu yüzden seni kaybetmekten korkmadan sardım ve gidişine ses çıkarmadım... sen başka, bambaşka bir krallığın insanıyken senden seni değil, sadece bana verebileceklerini istedim. Çünkü ben de bambaşka bir krallığın insanıyım. Ve sana verebileceklerimden fazlasını veremem.
Saklamıyorum, yaralıyım... İçimde taşıdığım tüm ezik, eksik yaşanmışlığımı gösterdim sana... Birazdan unutup gideceğini, benim de senden vazgeçeceğimi düşünmedim. Oyun oynamadım, maskelerimi takıp karşında yenilmez gibi görünmedim...Birazdan her şeyin olabileceğini düşünerek daha fazla sana sarılmak istedim...
Saklamıyorum, yaralıyım. Bu yaralarımın sebebi değil ama bir sonucusun karşımda. Ezelden gelip ebediyete giden bir özlemsin sen...Dünüm olamayacak kadar geç geldin hayatıma, yarınım olamayacak kadar erken gidebilirsin. Dünüm ve yarınım olamadığın için şimdimde olmayabilirsin...
Sadece asırlık hasretimsin.
Özlemek dostluktandır derler... seni neden bunca zaman özlediğimi daha iyi anlıyorum... kaderin olamayacak küçük ve acemi; rüyan olamayacak kadar sana yakın ve kırılganım... Belki de bu yüzden senin hiç bir şeyin olmamaya bile razı sevdim ve belki de bu yüzden hiç savaşmadan vazgeçebilirim senden...
Sadece asırlardır özledim seni ve asırlar boyu da özleyeceğim...
Neden gidişine kızamıyacağımıı, anla; sen benim dost tarafımsın, huzur yarımsın. yanımda olamazsın ama yanımda olanlardan beni daha sıcak sarabileceğini biliyorum. yaralarımı sarmayacak olsan da, yaralı olduğumu bil istiyorum... Şimdi sen benim yastığımın altına sakladığım sevdam değil; cüzdanıma koyduğum acım, içimde taşıdığım yaram değilsin; nefes alırken kavuşma hayalini kurduğum yalın bir huzursun sadece...
Bir de hasretimsin...
Beni sev diyemem; beni sar, yanına al; kaderin olayım, düşünde yaşayayım diyemem. Gitme diyemem, unutma diyemem...asırlık özlememi anla diyebilirim,belki daha çoğunu da söyleyebilirim ama en gerçek dilek bu olur sanırım...
06.04.2007 - 19:49
Mavi, Maviydi Gökyüzü
Mavi, maviydi gökyüzü
Bulutlar beyaz, beyazdı
Boşluğu ve üzüntüsü
İçinde ne garip yazdı...
Garip, güzel, sonra mahzun
Iıkla yağmur beraber,
Bir türkü ki gamlı, uzun,
Ve sen gülünce açan güller.
Beyaz, beyazdı bulutlar,
Gölgeler buğulu, derin;
Ah o hiç dinmeyen rüzgar
Ve uykusu çiçeklerin.
Mor aydınlıkta bir çınar
Veya kestane dibinde;
Mahmur süzülen bakışlar
İkindi saatlerinde....
Birden gülümseyen yüzün
Sabahların aynasında
Ve beni çıldırtan hüzün
İki bakış arasında.
Kim bilir imdi nerdesin?
Senindir yine akşamlar;
Merdivende ayak sesin
Rıhtım taşında gölgen var.
06.04.2007 - 19:48
ASIRLIK HASRETİMSİN
Geceyle sarmaş dolaş ezgiler
Sevişiyor
Çakmak gözlerdeki kıvılcım
Tutuşturmuş yürekleri bir kez
Uzan renklerime
Dokun uzaktan tenime
Öpüş sesimle
Şiirin diliyle
Seviş
Düşündeki bedenimle
Sen de seviş benimle
Toplam 559 mesaj bulundu