En sonunda bitti.. Bittiğine üzülmüyorum ve seni özlemiyorum..
İlk defa ayrılığı seviyorum.. Senin söylediğin gibi.. En azından içindeki ben kirlenmeyecek.. İşte bu yüzden bu ayrılığı seviyorum.. Bu yüzden akşamları yastığıma sarılıp ağlamıyorum.. Bu yüzden sabahları uyanınca gözlerim gözlerini aramıyor! ! ! ! Bu yüzden senden vazgeçmek daha kolay.. İçindeki yani hayalindeki ben gerçek ben ile kirlenmeyecek....
Bazen kendime nasıl bu hale geldik diye soruyorum; ilişkide neden nasıl gibi soruların sorulmaması gerektiğini bilmeme rağmen.. İlişkinin muhasebesi yapılır mı? Ben ilk defa yaptım.. Ne verdim ne aldım diye düşündüm.. Çok şey almışım ama hiçbirşey verememişim.. Bu da benim eksikliğim.. Gerçek benin eksikliği.. Senin hayal ettiğin olduğunu düşündüğün insanın değil.. Benim eksikliğim..
Gece ilerliyor.. Diğer eksikliklerim aklıma geliyor.. Sevdiğimin hayatındaki sorunlara ortak dahi olamayan beni düşünüyorum.. Bak gördün mü bu bile sendeki benden farklı.. Ama diyorum ya ben buyum, ben böyleyim.. Beni tanı..
Neredeyse sabah oluyor.. Bu seferde en büyük eksikliğim aklıma geliyor.. Seni düşünüyorum..
Şimdi git.. İçindeki ben daha fazla kirlenmesin..
Not: Avuçlarında ben, burnunda benim kokum.. Ben seni çoktan unuttum.. Sen beni unutamayacaksın..
İşte yine battı güneşim, yine batacak. Yaşanmadan yıllarım, yine hüsran olacak. Yine bir gidiş, yine bekleyiş. Bilirim bu yürek yine yapayalnız kalacak... Bir yıldız daha kaydı, Haberin var mı.
Şu an dert yüklüyüm hem de katar katar Bir dert alır beni, öbürünün kucağına atar Dertlerle geçiyor nefes aldığım her bir gün Mutluluk çok uzak ve ben mutluluktan sürgün Ve garip duygular var içimde Yakıp yıkıp eritiyor durmadan Her günüm başka biçimde Akşam gelir daha sabah olmadan Özlerim dostların sesini, telefonda olsada Bulunmaz biriymişim? Gelde bul kolaysa Ben istersem buluyorum, nasıl olur bilmiyorum Nedense bazı dostlarımı bir türlü silmiyorum Dostluğun anlamını insanlar anlarsa eğer Gerçek bir dost ölüme değer Dostlukların tadı vardı, artık eskilerde mi kaldı? Şeytan ruhları bu kadar mı satın aldı Artık böyle olmuş dünya böyle olmuş gerçekler Kim başkasının derdini paylaşıp kendisine ekler? Demek ki herkesin hayat kapısı sadece kendisine açık Sevilen bir yana artık dostlardanda ayrılık Yerim belli yurdum belli ben bulunmaz biriyim Ben artık ne ölüyüm ne de diriyim Bulmak zordur beni, hatıraların aktığı diyardayım Bulunamam kendimde, çünkü ben hep yardayım Hiçbirşey koymadı bana, son zamanlarda yaşadıklarım kadar Bilmezler ki yüreğim nasıl yanar? Seslendiğim insanlar, bu sesimi duyuyor musunuz? Saat gecenin dördü, yoksa siz uyuyor musunuz? Boş ver be gönül, bu yaşadıklarına baş kaldırma Sensin zaten bana istediğimi aratan Olmasada isteklerin aldırma gönül aldırma Seni sevmektedir YARATAN…
Ne zaman düşsen aklıma Bir senle daha topluyorum seni Ne zaman geçsen gözlerimden Bir senle daha katlıyorum seni Seni benimle toplasam Yüreğimle çarpsam Belki seni sıkar ama Sana dair bilmediğim işlemler Bölme ve çıkarma
Bir kadını sevmekle baslar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, Sahra' da çöl fırtınası koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen...
Nasıl başlayacağımı bilmeden geçtim ekran karşısına, ipin hangi ucundan tutulur bilmem böyle zamanlarda. Hisleri yazıya dökmek hiç bu kadar zor gelmemişti bana ve hiç bu kadar anlamsız bir hayatım olmamıştı son zamanlar... Yanlış zamanları yaşamak ne zor; içimdeki seni bile koruyamadım bak... Kendimi sorguladığım bir vakitti, bana gönderdiklerini okuduğum an... Her bir sevgi sözcüğünden, bir kolye yaptım kendime; hiç çıkarmamak adına ve yüzlerce kolyem var boynumda senden armağan, avuçlarıma doldurduğum gülüşlerinse hala sıcacık; kaybetmek korkutuyor beni: Çünkü bir umuttu bana gülüşlerin; karanlığın ortasına açılan bir ışık, çıkmazlardaysa bir kapı.
Sen, yeniden sevmeyi öğreten; sen, hayatımın en anlamlı son perdesi...
İpin hangi ucundan tutulur bilmem böyle zamanlarda; hiç tutabileceğim bir ipim olmadı benim. Ben at üzerinde koştururken, dizginler hep başkalarındaydı... Oysa ne çok sahip olmak istedim, ne çok yön vermek istedim yaşantıma... İpin hangi tarafı daha çok acıtır bilemedim... Hep ucunu gösterdiler bana; ben onları tutmaya odaklanırken ne çok yuvarlandım, ne çok düştüm hayat yolundan; kanayan yaralarımı silen dahi olmadı... Her seferinde fırlattı üzerinden hayat beni... Ne “at” sevebilmişti beni; nede ben kendimi...
Öyle zamanlarda tanıdım seni, armağan ettiğin kolye hala boynumda, hiç çıkarmadım... Böyle benimsedim sevgini, belki gerçekleşmeyecek bir hayal ürünüydü ama; ben o hayali çok sevdim...
Şimdiyse biz bizden çok uzakta... Ne kadar istesem de sevdana cevap veremiyorum... İhtiyaç duyduğun anda bile yanında değilim, olamıyorum... Olmak istemediğimden değil bu, dizginleri kavrayamadığımdan, haklıydın oysa; insan sevdiğinin yanında olmalıydı, bu bir sebep değildi, ama binlerce sebep tutuşturdular elime, hangi yola baksam sensizlik, hangi parçayı dinlesem ayrılık, hangi yöne çevirsem gözlerimi; göremiyordum ki seni...Oysa bir gülüşüne binlerce ömür feda etmek isterdim, gözlerindeki bir ışıltıyı yakalamak için, güneşten bile vazgeçerdim... Olmuyor be gülüm; olmuyor...! Sen orda bir haber diye üzülüp beklerken, ben burada haber verememenin sıkıntısını yaşıyorum... Sen sesimi duymak isterken, bense gözlerini arıyorum, bütün bunlar yetmezmiş gibi; birde hayatın zorlukları, baskıları biniyor üzerime... Bunları hak etmedin biliyorum, en çok seni üzdüğüm için kendime kızıyorum, hani diyorum ya keşke istemekle olsaydı, inan çektiğin acıları, yalnızlıkları ve hatta tüm sıkıntılarını, yudum yudum içmek isterdim... Sana, içimdeki varolan sevgi selinden bir köprü inşa etmek isterdim... İstemekle olsaydı eğer; sana bu acıları hiç yaşatmamış olmayı isterdim...
Ama artık seni sana armağan ediyorum... Bunu her ne kadar anlamasan da ve ben bunu ne kadar anlatmaya çalışsam da; bunun ne kadar acı vereceğini bilmiyorum sanma... Benimleyken daha büyük acılar çektiğini görebilecek kadar sağlam gözlerim; içimdeki seni; sensiz yaşatmanın zorluğunu bilerek, kabul ediyorum, oysa Pamuk Prenses ile onu uyandıran Prens misali bitmesini isterdim hikayenin, gözlerimi açtığımda ilk seni görmek isterdim; ama biz Leyla ile Mecnun olabildik ancak; uzaktan sevebildik birbirimizi... Sana daha fazla acı vermek istemiyorum artık... Çıkmazlarla dolu olan hayatıma seni ortak etmek istemiyorum... Ve bunu anlamanı beklemiyorum, henüz ben bile anlamış değilken!
İsteğim acılarına son vermek ve tek bildiğim zaman geçtikçe bunun daha zor olacağı...
Gözyaşı değmiş dudaklarınla bana; “bir daha arama” derken, haklıydın aslında... Çok düşündüm bende, kangren olan kolu kesmek mi? Yoksa vücudu kaybetmek mi? Hangisi daha zordu? seninle kalıp seni daha fazla yaralamaktı benim için zor olan...
Bilsen, ne zor gitmen gerektiğini bile bile 'kal' demek sana... Ne zor, senin için bu dünyadaki mutluluğun beni hayatından silmek olduğunu bilmek... Üzülmeni, incinmeni asla istemediğim halde, bunu sana yaşatmak, mecbur olduğumuzu görmek ve sana bunları söyleyemeden 'arkana bakmadan git ' demek... ' Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa' demek sana bilsen ne zor... Beni çekip alıvermek yüreğinden; Sen hala yüreğimdeyken, ellerimi ellerinden çekmek; sıcaklığın hala tenimdeyken, yokluğuna alışmak ne zor... Beraber yürüdüğümüz yollarda, iki yabancı gibi karşılaşmak ve bakamamak gözlerine bilsen ne zor, senin için çarpan kalbime; sensizliği anlatmak ne zor...
Senden serenat istemiştim hatırla; hatta “ilan-ı aşk”. Bak işte; ancak “ilan-ı veda” edebiliyorum sana, sevgimi duyurmak isterken milyonlara, düştüğüm bu durumda sadece acılarımı anlatabiliyorum; neden mi? İnan hiç bilmiyorum... Mutluluğumu duyuramadım ama; acımı herkes duysun istiyorum... Hak etmediğim bir mutluluktun sen; yıllar geçse de hak edemeyeceğim kadar büyük bir mutluluk olarak kalacaksın içimde... Biliyordum oysa; başka bir lezzet vardı senin tadında; hiç unutamayacağım, ama asla sahip olamayacağım bir mutluluk... Sevdan fazla büyüktü bana; ben içinde ufaldıkça ufaldım, alışkın değildim böyle sevilmeye; süt dökmüş kediye döndüm, bocaladım, şaşkına döndüm sarhoşluktan; oysa içmeyi sevmem, ama iliklerime kadar sarhoştum yanında, belki saçmalamam bu yüzden, bocalamam bu yüzden; işte tek anlayamadığın buydu senin, ya da benim anlatmayı beceremediğim...
“ Eğer sevdiğin için bir şey yapamıyorsan; bunu yapacak birilerine bırak...” K.M.’nin bir sözünde buldum gerçeği... en büyük fedakarlıktır bu aslında... Sevdiğin için her şeye katlanmak, onun mutlu olabilmesi için salıvermek dünyaya... Ben bunu beceremedim sana karşı; senin gibi ender bulunan bir insanı kırdım; belki de daha fazlasını yaptım, kalbinden yaraladım... Kırık kalbini alıp, sana kalbimi vermek isterdim ama benimki yıllardır kırık...
İşte balığım, avuçlarımdaydın uzun zamandır, rengin soldu ellerimde, üşüdün belki de, soluksuz kaldın, benimle gülemedinse de, benimle ağladın; ama yinede tüm yüreğini koydun, tüm çaresizliğine rağmen... Bu güzelliğe karşı yapabileceğim tek şey seni sorunlarından (kendimden) arındırabilmek... Şimdi yüzgeçlerinden, hiç doyamadığım gözlerinden öpüyorum seni, hadi ıslat bedenini, soğuk ve engin sularına koş, nefes al yeniden; bu “Derya” yı unut “Deniz” kalsın sadece yüreğinde, ama asla suçlama beni, arada bir kaldır başını, iyi olduğunu haber ver, sıkıldığında dök içindekileri, bende yazıyor olacağım burada hayata dair; ve ellerimde, son çırpınışından kalan birkaç değerli pullarınla avunuyor olacağım... Ve her gün bakmaya doyamadığım gözlerin gelecek bana, ve ben her seferinde öpüp salacağım seni, sonsuz derin okyanuslara...
Her şeye rağmen bari sen mutlu ol şeker; denizler senin olsun, kocaman yüreğin kadar, kocaman deryalar seni bulsun... Senden son dileğimdir affetmen beni, affet bebeğim, affet bir tanem, lütfen affet; ben kendimi affetmesem de...
Gün gelecek deniz kadar sevgim okyanus olacak, elbet bebeğim, inci tanem; seni saldığım deniz, mahşerde ikimizin olacak...
Elveda gül yüzlüm, güzel gözlüm elveda sana, elveda senle gelen tüm güzelliklere...
“Severken ayrılmak zorunda olanlara ithaf olunur...”
Zaman durdu şimdi; artık atılacak bir tarihte yok, geçmişten avuçlarımda kalan; akıttığım göz yaşlarımdı bak kurudu şimdi; bırak göz yaşlarını artık gözlerim bile yok...!
sen bana yalnızlıkların penceresineyken geldin.. seni hiç görmesemde... gözlerine hiç bakmasamda... biliyorum ki sende beni benim seni düşündüğüm kadar düşünüyorsun... sen öğrettin bana,aradaki mesafelerin gerçek dostluklarda öneminin olmadığını, sen öğrettin bana,üzüntülerin paylaşıldıkça azaldığını,sevinçlerin ise arttığını sen öğrettin bana,hayata karşı mücadeleci olmayı ve sen öğrettin bana herşeye rağmen hayatın güzelliklerle dolu olduğunu ve yaşanması gerektiğini...
Saçlarını dağıtıp savuran hoyrat parmaklar gibiyim. Dağların en yücesinden, yaban çiçeklerinin kokusuyla gelen Poyraz yeliyim.
Ya da; Ilık, ilk yaz gecelerinde, tenini ürperterek yalayan, mavilerden serinlik, yakamozlardan ışıltılar getiren meltem gibiyim.
Azgınca akan yaşam ırmağında; sulara kapılıp sürüklendiğine inandığında, tutunacak bir dal aradığında, ya da; Sularında gün ışığı oynaşan, kıpırtısız bir göle ulaşmayı düşündüğün andayım.
Geldim dedim ya... Tut ellerimi, bak buradayım hemen yanıbaşındayım...
Çocukluğundan beri şiir okumaktan mı, yoksa gözleri her defasında nemlenerek izlediği o eski Türk filmlerinden midir bilinmez, gerçek aşka inanırdı o kadın. Mitolojik versiyonlarından başlayıp, Leyla ile Mecnun serisine kadar içinde aşk geçen ne kadar öykü var ise yüreği ile okurdu. Şiiri ise, aşk’ın kelimelere dökemediği mükemmel gizinin ipuçlarını yaşama taşıdığı için severdi. Çoğu zaman kimsenin fark edemediği şiirsel bir dünyada gibi yaşardı. Adı olmayan, sadece rengi olan bir kadındı o...Mavi bir kadın..
Kimin gözlerinde aşk’a benzeyen bir ışık görse yumuşardı bakışları.Kimin yüreğinin çarptığını duysa,koşardı adımları... Kendi aşk’ını bulamadığından belki, başkalarının aşklarına sahip çıktı çoğu kez...Onu seven hiçbir insanın gönlünü kırmadı, üzmedi bilerek..Bu yüzden kendi yüreğinde başkalarının acılarından yarattığı çentikler açtı durmadan.. Kapanmayan yaraları oldu yıllarla..
Bir zaman sonra gerçekten seven biri çıktı karşısına..Aşk’ a aşık bu kadın kapılıp gitti, şiirsel aşkının peşine.. Adam,tuzağa avını çeken bir avcı gibi adım adım şiir döktü yollarına...Yaptığı her yanlışa bir doğru buldu kadın.. Üstelik aldatılmıştı daha önce, üstelik biliyordu sonunu.. Yine de parça parça topladı sevginin kırıntılarını.. Çünkü ekmek kadar kutsaldı onun için aşkın her yansıması..
Şiirler bitti birgün..Kadın güz döktü gözlerinden..Baharı sona vardı..Her ağaçtan altın sarısı yapraklar döküldü rüzgarla...Yine de sarındı ruhuna kuru yaprakları, aşk’a ağladı bir başına... Yürümekten yorulmuş yüreğini acı ile dinlendirdi bir zaman.. Şiirler yeşersin diye bekledi.. Soru işaretleri beynine ve yüreğine yazılı şiirler gönderdi..İçinde cevaplar olmayan, üstelik şiir de olmayan kelimeler döndü sadece karşılığında.. Düşündü kadın... Oysa ne zaman düşünce girse yüreğin içine..Yürek bırakırdı sevginin ellerini...
Yapraklarını döktü kadın...Yürüyüp gitti acının içinden geçerek...
Adam.. Şiirlerini başka birine yazıyordu artık...Ama hiçbir dizesi varamadı 3.şahsın yüreğine..Öksüz kaldı tüm kelimeleri..Geri döndü ağlayarak, bıraktığı yerde kadınını bulacağını umarak...Bir yığın ıslak sarı yaprak bulabildi sadece..
Kadın... Bir su kenarına varmıştı o sırada...Ya da su,ona akmıştı kimbilir..? Umut taşıdı durmadan kadının yaralarına...Yemyeşil bir deniz oldu zamanla...
Adam... Bu kez belki gerçekten aşk ile yazılmış kelimeler verecekti kimbilir..?
Kadın dedi ki, “Aşk’ı herkes yazıyor bir yerlere..Hiçbiri kalmıyor günün birinde nasılsa...Ben SUYA YAZDIM bu yüzden”
Bir ıslık sesiyle yükselen anlam, her zaman bir açelya kadar şımarık olmaz.... Bir ıslık sesi, her zaman huzur değildir. Bir ıslık sesi her zaman... Bir ıslık sesi her zaman neşe değildir. Bir ıslık sesi her zaman sende... Bir ıslık sesi... Bir ıslık sesi her zaman bendeki sende... Bir ıslık sesi... Bir ıslık sesi, uzaklardan gelen acım, hüznüm, huzursuzluğum... Bir ıslık sesi.. Bir ıslık sesi takılmış camımım önündeki açelyanın yapraklarına... Bir ıslık sesi getirmiş yeniden anılarımızı bana... Bir ıslık sesi taa uzaklardan... Bir ıslık sesi tam unuttum derken... Bir ıslık sesi, yalnızlığım dolu... Bir ıslık sesi, suskunluğuma inat... Bir ıslık sesi, geçmişe dair... Bir ıslık sesi, akan gözyaşlarıma nazire... Bir ıslık sesi taa uzaklarda... Bir ıslık... Bir ıslık dudaklarından dökülse, kollarında benle... Bir ıslık... Bir ıslık gündoğumunda ellerin de tenimde... Bir ıslık... Bir... Bir ben... Bir yalnızlık... Bir ıslık...
mavi kağıtlar üzerine koyu mavi mürekkeple yazılmış mektuplar, yırtılmış resimler...
yazılı sözcükler, verilmiş aptalca sözler... resimler dörde bölünmüş. daha fazlası gerektiğinden fazla özen gösterildiği anlamına gelir; oysaki göstermiyorum. göstermek istemiyorum.
mutluluk sözleri, itaat sözcükleri... acının adı dahi geçmiyor.
geçen 'sevgi' köklülerin hepsi fason...
bunalımların hepsi çocuk....
çocukların hepsi ölü...
ölülerin hepsi gülümsüyor...
gülümsemelerin hepsi çürük...
çürüklerin hepsi kokuyor.
mavi kağıtlara mürekkep bulaşmış. ruhu yok. varolan ruhların hepsi üşütük; beynimi pisliyorlar. 'yanılsamalar' yanılsamalardan bahsediyorlar. o kadar aptallar ki...
mavi kağıtlar koyu mavi makyaj yapmışlar. ağaçları katlediyorlar...
bir yaz, bir mevsim, bir ay, bir gün, bir saat, bir dakika, bir saniye içinde kandırmaca oynuyor parmaklar, ucube bir beyinden alınıp sinirler boyu yol kateden sinyallerle.
bir yaprak bir silaha dönüştürülüyor, yasemin kokutuluyor sözcüklerin arası. boğazım yanıyor oyun oynamaktan...
kapı aralarından, perde civarlarından, tırmanılan çıplak bir kayanın yamacından çocukluğun baktığı iddia ediliyor. mutluluğun köşeye fırlatıldığına; hüznün kolları olup da bembeyaz, yer yer pembeleşmiş, sıvılar - kokan sıvılar - üreten bir tene sarılmak aptallığını gösterdiğine inanmam bekleniyor. oysaki ben, o tenin ortalarına saplanmış; kokan, kaygan, her an içine 'erkeklik' almaya hazır 'kadınlık'ın içine girdiğimde uzak durmaya dikkat ediyorum hüzün tarafından sarıldığı iddia edilen beyazlıktan. o kadar pis ki!
dışarı fırlıyor sıvılar 'erkeklik' derine indikçe, çıkınca üstündeki plastiğe bulaşıyor beyaz kirler. inlemeler geliyor derinden hızlandıkça. en pisinden 'kadınlık' kokuyor, ter kokuyor... kafası duvara vuruyor, tırnakları duvardaki boyaları söküyor... acele ediyorum...
boşalmalar iki boyutlu hep... ikincisi yeşilliklerin içine, midemden kaynaklanıp ağzımdan buluyor yolunu.
mavi kağıtlar üstündeki koyu mavi böceklerle mutluluktan bahsediliyor. 'sevgi'den, tutkudan, unutamamaktan, günlerce akan göz yaşlarından da. ama başka bir erkeğin emrine sunuluyor beden; ağzına, kıçına iliştiriliyor 'erkeklik' beyaz ve yer yer pembeleşmiş bedenin. ama hala ben seviliyorum başka birinin altında, üstünde, yanındayken. sevilen, özlenen 'ben' iken 'içeri' başkası kabul edilebiliyor.
mavi kağıt üstündeki aptal, sarhoş böcekler bir oraya bir buraya koşuşturuyor, birbirlerine çarpıyor. her yer iltihap, ter, salya kokuyor. defalarca kusuyorum, pislik bulaşıyor tenime. konuşmalar alerji yapıyor sinirlerimde. bütün vücudum hapşırıyor.
nefret takılıyor, tıkıyor, rahatsız ediyor.
suratına, tenine savuruyorum kusmuğu...
nefret takılıyor... veba gibi...
mavi kağıtları buruşturuyorum üzerlerindeki mavi böcekleri ezerek. milyonlarcası var...
nefret yakıyor, eritiyor, buharlaştırıyor, yok ediyor...
Bir guzel vardi sevgimi anlatamadigim, O guler yuzune bakmaya kiyamadigim, Uzulcek diye korktugum, Sevmesede onu hep sevdigim, Bugun yarin konusacam diye kendimi aldattigim, Bir guzel var sevdigim. Seviyordum olucesine, artik yok o guzel, Uzaklara goremeyecegim yerlerde! Agliyorum kahrimdan konusamdigimdan, Telefonda SEVIYORUM diyemedigime...! Korkuyorum bu askin bitecegine, Boyle bir sekilde sona ereceginden! ! (
yazmam yazmayacağımda o kadar önemlide değil.Değer verilene değer verilir bunu bir kez daha anladım.Ama o bu değeri anlayabilecek kadar değerlimi bilöiyorum.)))
Aşkımın kara rengini pul pul dökeceğim Adressiz mektupların buruşuk zarflarına Onun sözleri keskin benim sözlerim derin O hayat kadar solgun,ben ölüm kadar serin
Coğrafyası meçhûl adaların yalnızlığında Saçlarıma lotus çiçeklerini kurban edeceğim Onun saçları kara,benim saçlarım başak sarısı O kader kadar zâlim,ben alev kadar yürek yangısı
Güneşin dik gelen ışıklarına sarınıp Her dalganın imbatında oturup ağlayacağım Benim gözlerim zümrüt,onun gözleri siyâh Ben ölüm kadar ak,o yaşam kadar simsiyah
Sesimde yankılanıyor okyanus derinlikleri Ben tılsımını yitirmiş,mutsuz deniz kızıyım Benim sesim billûr,onun sesi hıçkırık Ben kristal kadar şeffaf,o cam kadar kırık
Dilimden ve bakışımdan ne anlarsınız ki Birazdan dalacağım berrâk maviliklere Bir istiridye kum tanesi,bir batık arya bekler Sesimde yankılanıyor okyanus derinlikleri Hayaletlerin sessizliği çağırır,gitmeliyim
Onun yordamı ihanet,benim yordamım meşk O yalan kadar pembe,ben gerçek kadar aşk...
Alo! Merhaba! Hayırdır, bir şey mi var? Ne oldu yine, neden aradın? Bende anlatacak bir hikaye kalmadı Anlattım zamanında ama Onları da senin gönlün almadı Ne çare küskünüm kaderle Keşke aramasaydın Sormasaydın olmaz mıydı Bak! Beğendin mi yaptığını? Neyse Yoksa başka bir şey kapatalım hadi Hiç başlamayanı burda bir kere daha Öylece bırakalım yani! .................
Sormasan neden diye Sanki bilmiyorsun olacakları Bak gördün mü Yine içimde bir şeyler kıpırdıyor Kanımı ısıtıyor sesin Hadi kapat şu telefonu Yoksa şimdi tükenecek nefesim........................
Dur! Deme öyle Hiç de düşündüğün gibi değilim Bırak söyleme Huysuzun biriyim aslında, bilirim Boş yere anlatma bana beni Sen de biliyorsun Ben daha çok bir serseriyim.........................
Hadi ama! Tamam, haklısın Aklıma geliyorsun bazan Ne var ki bunda Ama bak ne gözlerini düşünüyor Ne de saçlarının rüzgardaki dansını özlüyorum................
Yok, yok! Hayır, sakın çıkıp gelme Aralı kalsada kapım Sen en fazla önünde bekle Orda olduğunu bilsem yeter Ama insafsızlık edip Sakın ola içeri girme! ...............................
Dedim ya! Bırak beni Ne bileyim, birazda kuşlardan bahset Sen sanki daldaki yapraktan sanırsın beni Oysa değilim, hiç olmadım
Hadi! Dön arkanı Vazgeç bendeki topraktan Zaten hem dağlık hem kuraktır Sırtını döneli çok oldu kader O da benim gibi susuz kaldı yıllardır Onun üstünde hiç bir şey yeşermez artık Sende boş yere sevgi ekersin Hele gelip bir görsen beni Haklısın dersin, vazgeçersin...........................
Tamam! Aldım merhabanı İyiyim ben merak etme Aman sen de dikkat et kendine Bak soğudu havalar Kış yakındır Sıkı giyin sakın üşütme..............
Oysa; Yanında olsaydım eğer Hasta olsan da bakardım sana Sıcak bir çorba yapardım gecende Baş ucunda beklerdim sabahı Korkmayasın diye ellerinden tutardım Terlerdin bi güzel Üstünü açardın Bende uyanırsın diye ürkerek Seni usulca sarardım Hatta seyre dalmışken seni Dayanamaz, saçlarını koklardım................
Yo yo; Ne diyorum ben! Sahi! Neden kapatmadın sen Neden susturupta beni Usulca bir kenara atmadın hem?
Bak gördün mü? Olmayacak şeylerle yine kendimi avuttum Oysa ben bunları yıllar önce unuttum! ..............
Hadi! Kapat şu telefonu artık! Ama hoşçakal deme Öylece kapatıver işte Mutluluk dileme Vedaya değecek ne varki İki lafladık şunun şurasında Su serptik yüreğe biraz Henüz ölmedik dedik Teslim olmadık ateşe Azıcık umudu hatırladık Çoğunu unuttuk derdin Biliyorum ki sen bu yolda Ben yanında olmasam da Dim dik ayakta giderdin............................
Hadi! Bozulmadan büyü git artık Düşünme beni, merak etme En fazla ellerim titrer ara sıra Üşür biraz, yumarım sıkıca Birini diğerine dolar Sindiririm hasreti Ama; sen inat et hayata Bul yürekli bir sevda Gem vurmadan bir teline Dilediğince sev artık..........................
Asıl ben mahçubum sana Yıkılmıştan bir saray yaptın Yüreğimdeki damladan öte Mas mavi birseraptın..............................
Ne garip değil mi? Alt tarafı bir merhabayla Yıkık gönlümüzü avuttuk Dünde yaşandı hepsi Biz bu günde unuttuk Unuttuk değil mi? ..................
Şimdi yanımda olmanı isterdim aşkım, Pamuk ellerinin vücudumun her yerinde dolaşmasını isterdim, Bedeninin sıcaklığını hissetmek isterdim, Susmak ve hiç konuşmamak, Sadece nefesimizin sesiyle anlaşmak, Bakışlarımızla birbirimize SEVİYORUM demek, Gözlerin içine dalmak orada son nefesimi senin nefesinle vermeyi isterdim, Seni hergün,her an,şu an istiyor arzuluyorum, Bazen soluduğun nefes olup içine dalmak ve oradan hiç çıkmamak istiyorum, Bazen içtigin su olup yüreğine akmak ve orada ömrümün yettiği kadar yaşamak istiyorum, Bazense seninle tek bir vücud olmak,Bedeninin sıcaklıgını bedenimde hissetmek,Kalp atışlarımızın hızlandıgnı dinlemek istiyorum, En çok neyi istiyorum biliyormusun bebeğim şu kısacık ömrüme seni İSTİYORUM
SEVGİ DENEN TEK KELİME, YANLIZ SENLE DÜŞTÜ DİLİME NE OLUR DÖN MELEĞİM YARALI KALBİME. SANA OLAN AŞKIMI TÜM ALEM DUYSUN. EĞER BİR GÜN SENDEN BAŞKASINI SEVERSEM, BEYAZ TENİNİN BANA KEFENİM OLSUN.
BİLİYORUM BANA DÖNMEM ZOR, AMA İMKANSIZ DEĞİL. ZORU BAŞARABİLİRİZ. AMA İMKANSIZ ZAMAN ALIR.
GÖZLER DUDAKLARIN SÖYLEMEYE CESARET EDEMEYECEĞİ ŞEYLERİ AÇIĞA VURACAK KADAR CESURDUR. GÖZLERİNE BAKTIM YA HANİ O AN ANLATABİLDİSEM ZATEN ANLAMIŞSINDIR .
BAŞINI KALDIRSAYDIM O CAM GÖZLERİNE DÜŞECEKTİM. HANİ BİR AN MÜZİK SONSUZA ÇALIYORDU YA BİTMEYECEKMİŞ GİBİSİNE GÖZLERİNİN GÖZLERİME ÇAKILDIĞI AN VARYA O AN GÖZLERİMDEN GİRDİN KALBİME ŞİMDİ TAHT KURDUN YÜREĞİME PRENSİM OLDUN. ŞİMDİ SANA DİYECEĞİM TEK ŞEY KALDI.
O GECEDEN SESLENİYORUM SANA SENİ ÇOK SEVİYORUM İMKANSIZ DEĞİLSE PRENSESİN OLABİLİR MİYİM?
Aşkımın kara rengini pul pul dökeceğim Adressiz mektupların buruşuk zarflarına Onun sözleri keskin benim sözlerim derin O hayat kadar solgun,ben ölüm kadar serin
Coğrafyası meçhûl adaların yalnızlığında Saçlarıma lotus çiçeklerini kurban edeceğim Onun saçları kara,benim saçlarım başak sarısı O kader kadar zâlim,ben alev kadar yürek yangısı
Güneşin dik gelen ışıklarına sarınıp Her dalganın imbatında oturup ağlayacağım Benim gözlerim zümrüt,onun gözleri siyâh Ben ölüm kadar ak,o yaşam kadar simsiyah
Sesimde yankılanıyor okyanus derinlikleri Ben tılsımını yitirmiş,mutsuz deniz kızıyım Benim sesim billûr,onun sesi hıçkırık Ben kristal kadar şeffaf,o cam kadar kırık
Dilimden ve bakışımdan ne anlarsınız ki Birazdan dalacağım berrâk maviliklere Bir istiridye kum tanesi,bir batık arya bekler Sesimde yankılanıyor okyanus derinlikleri Hayaletlerin sessizliği çağırır,gitmeliyim
Onun yordamı ihanet,benim yordamım meşk O yalan kadar pembe,ben gerçek kadar aşk...
Burda böyle oturmuş seni beklerken ben; en çok da gülüşünü özlüyorum.Verilen sözler gibi,elimde saatlerine uyarak içtiğim sigaram,an be an büyüyen özlemin,gittikçe çoğalarak içime dolan sevgin ve en büyük fırtınalara göğüs gerebilen kararlı gözlerininin ışığıyla yolumu bularak; dibine düştüğüm mağarada bir seni bekliyorum.. Bir seni.. Bir tutabilsem ellerini cennetin,bu cehenneme minnettar kalacağım; sırf güzelliklerin aslında gördüğümden kat kat daha göz kamaştırıcı olduğunu bana öğrettiği için.Ateşte eli yanmayan biri baharın serin esintisinin kıymetini ne kadar anlayabilir ki..An geçmiyor ki bir zebani elindeki çatalı ruhuma batırmaya çalışmasın,an içinde seni görüyorum; göz kırpıyorsun,bitecek,az kaldı,birkaç gün içinde cennetime alacağım seni,biraz daha sabır diyorsun..Bense oturmuş dua ediyorum.Bize gerekli olan tek şey.. Biraz daha sabır.. Burada böyle oturmuş seni özlerken ben; hayata binbir anlam yüklüyorum.O hayatın içinde sen olana kadar “anlamın” anlamından haberi olmayan,boşlukta bir bayrak gibi sürüklenen zamanlardan farksız,içi boş ve çürük bir ceviz misali yeşilden uzak,nefessiz başıboş dolaşan sele kapılmış bir sandalye gibi giden ömrüm; senli günlere adım attığından beri belki de son nefesini vermekteyken, hayat öpücüğüyle gözlerini açıp, ciğerlerindeki suyu şiir hızında dışarı atarak, yerine oksijen yakıcılığında bir seni doldurdu... Bir seni.... Biliyorum meraktasın,senin özleminle dolu olan saatlerimin dışarıdan bakılınca nelerle oyalandığını,nereye baktığımı,ne yediğimi ne içtiğimi,ne giydiğimi ne gördüğümü önemsiyorsun..Sana açıyorum gözlerimi her sabah,avucuma doldurup yüzüme çarpıyorum seni,üstüm başım seninle ıslanıyor.Sana bakarak seninle tarıyorum saçlarımı.Seni hazırlayıp masalarda seni içiyorum kana kana,sıcaklığın damarlarımda geziyor.Seni okuyorum her satırında sayfaları mis gibi sen kokan kitabımın..Aynı sayfanın sokaklarında dolanıyorum, kitap elimde ölüyor her satırından sen doğuyorsun..Her filmin başrolünde seni izliyorum,camdan bakarken dışarıda koşuşturan tüm insanlar sen oluyorsun..Parmaklarım neye dokunsa bir seni hissediyor,havada binlece molekül bir seni haykırıyor.Uyku ile uyanıklık arası bir senin adın dudaklarımda,uykuya dalınca bir senin gözlerinin sevgi dolu ışığı rüyalarımda..Her anımı seninle dolduruyorum..Yaşamın diğer adı senin varlığınsa eğer,ölüm benden çok uzakta bir değer artık..Ben her adımımda yaşanası bir çiçek kokluyorum,yüzümü güneşe dönüp bir seni bekliyorum.. Bir seni...
Gel omuzu üşümüş gecelerime Sessizce çekilen kadife tüylü Yumuşacık bir battaniye ol.. Sabahları yeni kesilmiş taze İç organları gibi kanayan Sırılsıklam gözlerime günaydın Bitmek bilmeyen anlamsızlığıma Giyotin gibi inen cellat ol.. Koşulsuz zorlamasız ayıpsız Rahat ve özgür bir gazete olayım ben de Düşünceni okuduğun Yokluğundan solgun Renkli sayfalarıma dokun Kendini bul bende..
kimi zaman beyaz bir güvercin kanadında, kimi zaman da bembeyaz bir kağıtta saklarız bize has bize özel düşüncelerimizi.
oysa ben gizliliğe gizledim bu özel düşüncelerimi.
dünyaya, insanlığa ve kendime bakışımı yenilememde yol gösteren bir melekti bu özel düşüncenin sahibi.
yıllar geçtikçe hafızamdaki yerini alan türlü güzellikler canlandırdı hayalimdeki meleği. düşünüyorum düşler sokağında hayata en son sımsıkı sarıldığım zamanı anımsamaya çalışıyorum. sanki benimle beraber doğmuş, sanki benimle beraber yaşamış, bana arkadaş, bana dost, bana sevgili olmuş meleğimi düşünüyorum. gizliliğe gizledim meleğimi... adına şarkılar söylemeyi şiirler yazmayı seni seviyorum demeyi ne çok istemiştim.
oysa aynı dünyayı, aynı toprakları, aynı suyu, aynı havayı paylaşıyor olsakta hep düşlerde karşılaştım meleğimle.
aynı yağmur altında farklı yerlerde ıslandık aynı soğuk gecelerde üşüyüp farklı şeylere sarıldık. onsuz geçen düşlerimde hep korktum, hep gizlendim yatağımın bir köşesine. ve artık anlıyorum ki meleğimle hiç karşılaşmadım gerçek yaşamda.
bir zamanlar geçtiğim düşler sokağında artık büyük çınar ağaçları yükselmiş göğe doğru hem güzellik katmışlar düş sokağıma hem de mahrum bırakmışlar kara toprağı günden ve güneşten...
vakit ilerlemiş; ama hala gizemini korumuş orada yaşananlar. rengarenk çiçekler, eşşiz güzellikleriyle gökyüzünü süsleyen kuşlar, kelebekler, o masmavi bulutlar daima varolmuş o melekler diyarında.
dünyaya ilk adımlarını atan bebekler gülmeye sokaktaki aç insanlar doymaya düşmanlar barışmaya niyetli değiller ama ben nefes aldığım sürece devam edeceğim o meleği aramaya...
belki de zamanın benden alamadığı, aksine kazandırdığı güzellik bu olsa gerek.
'insanlar uzaklarda gördüğü bir gülü elde edebilmek uğruna hemen yanıbaşında duran kırçiçeklerini ayakları altına almaktan çekinmiyorlar...'
düşünen doğru düşünmüş zamanında. doğrudur.hemde çok doğru.
bazen bir hayal uğruna yanıbaşımızda olan güzellikleri görmezlikten geliyoruz bizler. yaklaşık sekiz saat önce gördüğüm bir güzel beyefendiği bilgisayarımdaki arıza gibi beynimde de birşeylerin arızalı olduğunu anımsattı bana.
belki bir delinin hatıra defteri gibi kullandığım bu disketi aylar önce yazdığım ve elimde sadece birkaç tane kalan şiirimle (en sevdiğim şiir- utanıyorum) süslesemde bir anlamı yok sanırım. gözlerdeki anlam ve sadelik, karadeniz havasını tenefüs etmiş bir insanla birleşince böyle eşşiz bir güzelliğin ortaya çıkması şaşırtıcı olmasa gerek.
kızgın, sinirli, korkmuş, üzgün olduğum saatler içinde bana gülmem gerektiğini anımsatan beyefendiği bir daha görememek zor olacak benim için. hem de çok zor. cesaretsizlik en büyük sorunlardan birisidir insan için. sanıyorum ki bu sorun kemirecek içimi.oysa bir ağaç tohumunun toprağı yarıp yeşermeye başlaması için bile cesaret gerekir. kırılması için ufak bir rüzgar, ezilmesi için bir sıçan darbesi yeterlidir. ama yine de yeşeriyor. inatla ayakta duruyor. ve yeni yeni tohumlar serpmek için büyüyor. derken bir orman oluveriyor. yaradılış kanunu bu.
gökyüzünde toplanmaya başlayan bulutlara baktıktan sonra, yağmurlu bir güz soğuğunun gelmekte olduğunu tahmin edip odun kırmaya başlamak gibi birşey olsa gerek; güzel bir insanı daha fazla sinirlendirmeden son satırları yazma vakti çoktan geçti sanırım... bademlerin çiçek açtığı bir bahar sabahı bayramı karşılamak huzurla dolduruyor kalpleri, güldürüyor somurtmaya mahkum edilmiş güzel yüzleri... dualarım sokakta yatan aç insanlara, dualarım sütüne su katılan bebelere, dualarım bayramda tebrikleşecek kimsesi olmayanlara..
sen de dua et olurmu güzel melek. bilirim melekler isterlerse düzelir tüm olumsuzluklar.umut oldukça daima bir şans vardır insanlar için.
teşekkürler güzel melek. farkında olmadan vesile olduğun güzellikler için.
Gülüşümü koydum ortaya Bir yaz güneşi gibi sıcak Bir buz parçası gibi kırılgan Mevsimlik şarkıların Mevsim dışı melodilerine Işık tutmak için Çiçekler getirdim … Gülüşümü koydum ortaya Yanaklarımda kızaran tebessüm Sana ait … Unuttuğun bir şeyler vardı Getirdim Dudaklarımın arasından dökülen Yalvarış değil UMUT Hayallere bulanmış Ve içine yakamoz düşmüş Sonu görünmeyen okyanuslara İsmini yazmaya geldim Unuttuğun bir şeyler vardı Getirdim … Ben sana Söyleyip de kimselere duyuramadığım Kelimeler getirdim Kucak dolusu Bu ne yalnızlık korkusu Ne de hasret acısı Gülüşümü koydum ortaya Unuttuğun bir şeyler vardı Getirdim Ben geldim...
07.04.2007 - 12:49
En sonunda Bitti...
En sonunda bitti.. Bittiğine üzülmüyorum ve seni özlemiyorum..
İlk defa ayrılığı seviyorum.. Senin söylediğin gibi.. En azından içindeki
ben
kirlenmeyecek.. İşte bu yüzden bu ayrılığı seviyorum.. Bu yüzden akşamları
yastığıma sarılıp ağlamıyorum.. Bu yüzden sabahları uyanınca gözlerim
gözlerini
aramıyor! ! ! ! Bu yüzden senden vazgeçmek daha kolay.. İçindeki yani
hayalindeki
ben gerçek ben ile kirlenmeyecek....
Bazen kendime nasıl bu hale geldik diye soruyorum; ilişkide neden nasıl gibi
soruların sorulmaması gerektiğini bilmeme rağmen.. İlişkinin muhasebesi
yapılır
mı? Ben ilk defa yaptım.. Ne verdim ne aldım diye düşündüm.. Çok şey almışım
ama
hiçbirşey verememişim.. Bu da benim eksikliğim.. Gerçek benin eksikliği..
Senin
hayal ettiğin olduğunu düşündüğün insanın değil.. Benim eksikliğim..
Gece ilerliyor.. Diğer eksikliklerim aklıma geliyor.. Sevdiğimin hayatındaki
sorunlara ortak dahi olamayan beni düşünüyorum.. Bak gördün mü bu bile
sendeki
benden farklı.. Ama diyorum ya ben buyum, ben böyleyim.. Beni tanı..
Neredeyse sabah oluyor.. Bu seferde en büyük eksikliğim aklıma geliyor..
Seni
düşünüyorum..
Şimdi git.. İçindeki ben daha fazla kirlenmesin..
Not: Avuçlarında ben, burnunda benim kokum.. Ben seni çoktan unuttum.. Sen
beni
unutamayacaksın..
07.04.2007 - 12:48
İşte yine battı güneşim, yine batacak.
Yaşanmadan yıllarım, yine hüsran olacak.
Yine bir gidiş, yine bekleyiş.
Bilirim bu yürek yine yapayalnız kalacak...
Bir yıldız daha kaydı,
Haberin var mı.
07.04.2007 - 12:46
YALNIZIM
Şu an dert yüklüyüm hem de katar katar
Bir dert alır beni, öbürünün kucağına atar
Dertlerle geçiyor nefes aldığım her bir gün
Mutluluk çok uzak ve ben mutluluktan sürgün
Ve garip duygular var içimde
Yakıp yıkıp eritiyor durmadan
Her günüm başka biçimde
Akşam gelir daha sabah olmadan
Özlerim dostların sesini, telefonda olsada
Bulunmaz biriymişim? Gelde bul kolaysa
Ben istersem buluyorum, nasıl olur bilmiyorum
Nedense bazı dostlarımı bir türlü silmiyorum
Dostluğun anlamını insanlar anlarsa eğer
Gerçek bir dost ölüme değer
Dostlukların tadı vardı, artık eskilerde mi kaldı?
Şeytan ruhları bu kadar mı satın aldı
Artık böyle olmuş dünya böyle olmuş gerçekler
Kim başkasının derdini paylaşıp kendisine ekler?
Demek ki herkesin hayat kapısı sadece kendisine açık
Sevilen bir yana artık dostlardanda ayrılık
Yerim belli yurdum belli ben bulunmaz biriyim
Ben artık ne ölüyüm ne de diriyim
Bulmak zordur beni, hatıraların aktığı diyardayım
Bulunamam kendimde, çünkü ben hep yardayım
Hiçbirşey koymadı bana, son zamanlarda yaşadıklarım kadar
Bilmezler ki yüreğim nasıl yanar?
Seslendiğim insanlar, bu sesimi duyuyor musunuz?
Saat gecenin dördü, yoksa siz uyuyor musunuz?
Boş ver be gönül, bu yaşadıklarına baş kaldırma
Sensin zaten bana istediğimi aratan
Olmasada isteklerin aldırma gönül aldırma
Seni sevmektedir YARATAN…
07.04.2007 - 12:46
DÖRT İŞLEM
Ne zaman düşsen aklıma
Bir senle daha topluyorum seni
Ne zaman geçsen gözlerimden
Bir senle daha katlıyorum seni
Seni benimle toplasam
Yüreğimle çarpsam
Belki seni sıkar ama
Sana dair bilmediğim işlemler
Bölme ve çıkarma
07.04.2007 - 12:45
Bir kadını sevmekle baslar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, Sahra' da çöl fırtınası koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen...
07.04.2007 - 12:43
Saldım Seni Denizlere;
Nasıl başlayacağımı bilmeden geçtim ekran karşısına, ipin hangi ucundan tutulur bilmem böyle zamanlarda. Hisleri yazıya dökmek hiç bu kadar zor gelmemişti bana ve hiç bu kadar anlamsız bir hayatım olmamıştı son zamanlar... Yanlış zamanları yaşamak ne zor; içimdeki seni bile koruyamadım bak... Kendimi sorguladığım bir vakitti, bana gönderdiklerini okuduğum an... Her bir sevgi sözcüğünden, bir kolye yaptım kendime; hiç çıkarmamak adına ve yüzlerce kolyem var boynumda senden armağan, avuçlarıma doldurduğum gülüşlerinse hala sıcacık; kaybetmek korkutuyor beni: Çünkü bir umuttu bana gülüşlerin; karanlığın ortasına açılan bir ışık, çıkmazlardaysa bir kapı.
Sen, yeniden sevmeyi öğreten; sen, hayatımın en anlamlı son perdesi...
İpin hangi ucundan tutulur bilmem böyle zamanlarda; hiç tutabileceğim bir ipim olmadı benim. Ben at üzerinde koştururken, dizginler hep başkalarındaydı... Oysa ne çok sahip olmak istedim, ne çok yön vermek istedim yaşantıma... İpin hangi tarafı daha çok acıtır bilemedim... Hep ucunu gösterdiler bana; ben onları tutmaya odaklanırken ne çok yuvarlandım, ne çok düştüm hayat yolundan; kanayan yaralarımı silen dahi olmadı... Her seferinde fırlattı üzerinden hayat beni... Ne “at” sevebilmişti beni; nede ben kendimi...
Öyle zamanlarda tanıdım seni, armağan ettiğin kolye hala boynumda, hiç çıkarmadım... Böyle benimsedim sevgini, belki gerçekleşmeyecek bir hayal ürünüydü ama; ben o hayali çok sevdim...
Şimdiyse biz bizden çok uzakta... Ne kadar istesem de sevdana cevap veremiyorum... İhtiyaç duyduğun anda bile yanında değilim, olamıyorum... Olmak istemediğimden değil bu, dizginleri kavrayamadığımdan, haklıydın oysa; insan sevdiğinin yanında olmalıydı, bu bir sebep değildi, ama binlerce sebep tutuşturdular elime, hangi yola baksam sensizlik, hangi parçayı dinlesem ayrılık, hangi yöne çevirsem gözlerimi; göremiyordum ki seni...Oysa bir gülüşüne binlerce ömür feda etmek isterdim, gözlerindeki bir ışıltıyı yakalamak için, güneşten bile vazgeçerdim...
Olmuyor be gülüm; olmuyor...! Sen orda bir haber diye üzülüp beklerken, ben burada haber verememenin sıkıntısını yaşıyorum... Sen sesimi duymak isterken, bense gözlerini arıyorum, bütün bunlar yetmezmiş gibi; birde hayatın zorlukları, baskıları biniyor üzerime... Bunları hak etmedin biliyorum, en çok seni üzdüğüm için kendime kızıyorum, hani diyorum ya keşke istemekle olsaydı, inan çektiğin acıları, yalnızlıkları ve hatta tüm sıkıntılarını, yudum yudum içmek isterdim... Sana, içimdeki varolan sevgi selinden bir köprü inşa etmek isterdim... İstemekle olsaydı eğer; sana bu acıları hiç yaşatmamış olmayı isterdim...
Ama artık seni sana armağan ediyorum... Bunu her ne kadar anlamasan da ve ben bunu ne kadar anlatmaya çalışsam da; bunun ne kadar acı vereceğini bilmiyorum sanma... Benimleyken daha büyük acılar çektiğini görebilecek kadar sağlam gözlerim; içimdeki seni; sensiz yaşatmanın zorluğunu bilerek, kabul ediyorum, oysa Pamuk Prenses ile onu uyandıran Prens misali bitmesini isterdim hikayenin, gözlerimi açtığımda ilk seni görmek isterdim; ama biz Leyla ile Mecnun olabildik ancak; uzaktan sevebildik birbirimizi... Sana daha fazla acı vermek istemiyorum artık... Çıkmazlarla dolu olan hayatıma seni ortak etmek istemiyorum... Ve bunu anlamanı beklemiyorum, henüz ben bile anlamış değilken!
İsteğim acılarına son vermek ve tek bildiğim zaman geçtikçe bunun daha zor olacağı...
Gözyaşı değmiş dudaklarınla bana; “bir daha arama” derken, haklıydın aslında... Çok düşündüm bende, kangren olan kolu kesmek mi? Yoksa vücudu kaybetmek mi? Hangisi daha zordu? seninle kalıp seni daha fazla yaralamaktı benim için zor olan...
Bilsen, ne zor gitmen gerektiğini bile bile 'kal' demek sana... Ne zor, senin için bu dünyadaki mutluluğun beni hayatından silmek olduğunu bilmek... Üzülmeni, incinmeni asla istemediğim halde, bunu sana yaşatmak, mecbur olduğumuzu görmek ve sana bunları söyleyemeden 'arkana bakmadan git ' demek... ' Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa' demek sana bilsen ne zor... Beni çekip alıvermek yüreğinden; Sen hala yüreğimdeyken, ellerimi ellerinden çekmek; sıcaklığın hala tenimdeyken, yokluğuna alışmak ne zor... Beraber yürüdüğümüz yollarda, iki yabancı gibi karşılaşmak ve bakamamak gözlerine bilsen ne zor, senin için çarpan kalbime; sensizliği anlatmak ne zor...
Senden serenat istemiştim hatırla; hatta “ilan-ı aşk”. Bak işte; ancak “ilan-ı veda” edebiliyorum sana, sevgimi duyurmak isterken milyonlara, düştüğüm bu durumda sadece acılarımı anlatabiliyorum; neden mi? İnan hiç bilmiyorum... Mutluluğumu duyuramadım ama; acımı herkes duysun istiyorum...
Hak etmediğim bir mutluluktun sen; yıllar geçse de hak edemeyeceğim kadar büyük bir mutluluk olarak kalacaksın içimde... Biliyordum oysa; başka bir lezzet vardı senin tadında; hiç unutamayacağım, ama asla sahip olamayacağım bir mutluluk... Sevdan fazla büyüktü bana; ben içinde ufaldıkça ufaldım, alışkın değildim böyle sevilmeye; süt dökmüş kediye döndüm, bocaladım, şaşkına döndüm sarhoşluktan; oysa içmeyi sevmem, ama iliklerime kadar sarhoştum yanında, belki saçmalamam bu yüzden, bocalamam bu yüzden; işte tek anlayamadığın buydu senin, ya da benim anlatmayı beceremediğim...
“ Eğer sevdiğin için bir şey yapamıyorsan; bunu yapacak birilerine bırak...” K.M.’nin bir sözünde buldum gerçeği... en büyük fedakarlıktır bu aslında... Sevdiğin için her şeye katlanmak, onun mutlu olabilmesi için salıvermek dünyaya... Ben bunu beceremedim sana karşı; senin gibi ender bulunan bir insanı kırdım; belki de daha fazlasını yaptım, kalbinden yaraladım... Kırık kalbini alıp, sana kalbimi vermek isterdim ama benimki yıllardır kırık...
İşte balığım, avuçlarımdaydın uzun zamandır, rengin soldu ellerimde, üşüdün belki de, soluksuz kaldın, benimle gülemedinse de, benimle ağladın; ama yinede tüm yüreğini koydun, tüm çaresizliğine rağmen... Bu güzelliğe karşı yapabileceğim tek şey seni sorunlarından (kendimden) arındırabilmek... Şimdi yüzgeçlerinden, hiç doyamadığım gözlerinden öpüyorum seni, hadi ıslat bedenini, soğuk ve engin sularına koş, nefes al yeniden; bu “Derya” yı unut “Deniz” kalsın sadece yüreğinde, ama asla suçlama beni, arada bir kaldır başını, iyi olduğunu haber ver, sıkıldığında dök içindekileri, bende yazıyor olacağım burada hayata dair; ve ellerimde, son çırpınışından kalan birkaç değerli pullarınla avunuyor olacağım... Ve her gün bakmaya doyamadığım gözlerin gelecek bana, ve ben her seferinde öpüp salacağım seni, sonsuz derin okyanuslara...
Her şeye rağmen bari sen mutlu ol şeker; denizler senin olsun, kocaman yüreğin kadar, kocaman deryalar seni bulsun... Senden son dileğimdir affetmen beni, affet bebeğim, affet bir tanem, lütfen affet; ben kendimi affetmesem de...
Gün gelecek deniz kadar sevgim okyanus olacak, elbet bebeğim, inci tanem; seni saldığım deniz, mahşerde ikimizin olacak...
Elveda gül yüzlüm, güzel gözlüm elveda sana, elveda senle gelen tüm güzelliklere...
“Severken ayrılmak zorunda olanlara ithaf olunur...”
Zaman durdu şimdi;
artık atılacak bir tarihte yok,
geçmişten avuçlarımda kalan;
akıttığım göz yaşlarımdı
bak kurudu şimdi;
bırak göz yaşlarını
artık gözlerim bile yok...!
07.04.2007 - 12:42
sen bana yalnızlıkların penceresineyken geldin..
sen bana yalnızlıkların penceresineyken geldin..
seni hiç görmesemde...
gözlerine hiç bakmasamda...
biliyorum ki sende beni benim seni düşündüğüm kadar düşünüyorsun...
sen öğrettin bana,aradaki mesafelerin
gerçek dostluklarda öneminin olmadığını,
sen öğrettin bana,üzüntülerin paylaşıldıkça azaldığını,sevinçlerin ise
arttığını
sen öğrettin bana,hayata karşı mücadeleci olmayı
ve sen öğrettin bana herşeye rağmen hayatın
güzelliklerle dolu olduğunu ve yaşanması gerektiğini...
07.04.2007 - 12:41
ben geldim
Geldim işte...
Ben beklediğinim...
Saçlarını dağıtıp savuran
hoyrat parmaklar gibiyim.
Dağların en yücesinden,
yaban çiçeklerinin
kokusuyla gelen
Poyraz yeliyim.
Ya da;
Ilık, ilk yaz gecelerinde,
tenini ürperterek yalayan,
mavilerden serinlik,
yakamozlardan ışıltılar getiren
meltem gibiyim.
Azgınca akan yaşam ırmağında;
sulara kapılıp sürüklendiğine inandığında,
tutunacak bir dal aradığında,
ya da;
Sularında gün ışığı oynaşan,
kıpırtısız bir göle ulaşmayı
düşündüğün andayım.
Geldim dedim ya...
Tut ellerimi,
bak buradayım
hemen yanıbaşındayım...
07.04.2007 - 12:40
Suya yazdım
Çocukluğundan beri şiir okumaktan mı, yoksa gözleri her defasında nemlenerek
izlediği o eski Türk filmlerinden midir bilinmez, gerçek aşka inanırdı o
kadın. Mitolojik versiyonlarından başlayıp, Leyla ile Mecnun serisine kadar
içinde aşk geçen ne kadar öykü var ise yüreği ile okurdu. Şiiri ise, aşk’ın
kelimelere dökemediği mükemmel gizinin ipuçlarını yaşama taşıdığı için
severdi. Çoğu zaman kimsenin fark edemediği şiirsel bir dünyada gibi
yaşardı. Adı olmayan, sadece rengi olan bir kadındı o...Mavi bir kadın..
Kimin gözlerinde aşk’a benzeyen bir ışık görse yumuşardı bakışları.Kimin
yüreğinin çarptığını duysa,koşardı adımları... Kendi aşk’ını bulamadığından
belki, başkalarının aşklarına sahip çıktı çoğu kez...Onu seven hiçbir
insanın gönlünü kırmadı, üzmedi bilerek..Bu yüzden kendi yüreğinde
başkalarının acılarından yarattığı çentikler açtı durmadan.. Kapanmayan
yaraları oldu yıllarla..
Bir zaman sonra gerçekten seven biri çıktı karşısına..Aşk’ a aşık bu kadın
kapılıp gitti, şiirsel aşkının peşine.. Adam,tuzağa avını çeken bir avcı
gibi adım adım şiir döktü yollarına...Yaptığı her yanlışa bir doğru buldu
kadın.. Üstelik aldatılmıştı daha önce, üstelik biliyordu sonunu.. Yine de
parça parça topladı sevginin kırıntılarını.. Çünkü ekmek kadar kutsaldı onun
için aşkın her yansıması..
Şiirler bitti birgün..Kadın güz döktü gözlerinden..Baharı sona vardı..Her
ağaçtan altın sarısı yapraklar döküldü rüzgarla...Yine de sarındı ruhuna
kuru yaprakları, aşk’a ağladı bir başına... Yürümekten yorulmuş yüreğini acı
ile dinlendirdi bir zaman.. Şiirler yeşersin diye bekledi.. Soru işaretleri
beynine ve yüreğine yazılı şiirler gönderdi..İçinde cevaplar olmayan,
üstelik şiir de olmayan kelimeler döndü sadece karşılığında.. Düşündü
kadın... Oysa ne zaman düşünce girse yüreğin içine..Yürek bırakırdı sevginin
ellerini...
Yapraklarını döktü kadın...Yürüyüp gitti acının içinden geçerek...
Adam..
Şiirlerini başka birine yazıyordu artık...Ama hiçbir dizesi varamadı
3.şahsın yüreğine..Öksüz kaldı tüm kelimeleri..Geri döndü ağlayarak,
bıraktığı yerde kadınını bulacağını umarak...Bir yığın ıslak sarı yaprak
bulabildi sadece..
Kadın...
Bir su kenarına varmıştı o sırada...Ya da su,ona akmıştı kimbilir..? Umut
taşıdı durmadan kadının yaralarına...Yemyeşil bir deniz oldu zamanla...
Adam...
Bu kez belki gerçekten aşk ile yazılmış kelimeler verecekti kimbilir..?
Kadın dedi ki,
“Aşk’ı herkes yazıyor bir yerlere..Hiçbiri kalmıyor günün birinde
nasılsa...Ben SUYA YAZDIM bu yüzden”
07.04.2007 - 12:39
Bir ıslık
Bir ıslık sesiyle yükselen anlam, her zaman bir açelya kadar şımarık
olmaz....
Bir ıslık sesi, her zaman huzur değildir.
Bir ıslık sesi her zaman...
Bir ıslık sesi her zaman neşe değildir.
Bir ıslık sesi her zaman sende...
Bir ıslık sesi...
Bir ıslık sesi her zaman bendeki sende...
Bir ıslık sesi...
Bir ıslık sesi, uzaklardan gelen acım, hüznüm, huzursuzluğum...
Bir ıslık sesi..
Bir ıslık sesi takılmış camımım önündeki açelyanın yapraklarına...
Bir ıslık sesi getirmiş yeniden anılarımızı bana...
Bir ıslık sesi taa uzaklardan...
Bir ıslık sesi tam unuttum derken...
Bir ıslık sesi, yalnızlığım dolu...
Bir ıslık sesi, suskunluğuma inat...
Bir ıslık sesi, geçmişe dair...
Bir ıslık sesi, akan gözyaşlarıma nazire...
Bir ıslık sesi taa uzaklarda...
Bir ıslık...
Bir ıslık dudaklarından dökülse, kollarında benle...
Bir ıslık...
Bir ıslık gündoğumunda ellerin de tenimde...
Bir ıslık...
Bir...
Bir ben...
Bir yalnızlık...
Bir ıslık...
07.04.2007 - 12:38
mavi kağıtlar üzerine koyu mavi mürekkeple yazılmış mektuplar, yırtılmış resimler...
yazılı sözcükler, verilmiş aptalca sözler... resimler dörde bölünmüş. daha fazlası gerektiğinden fazla özen gösterildiği anlamına gelir; oysaki göstermiyorum. göstermek istemiyorum.
mutluluk sözleri, itaat sözcükleri... acının adı dahi geçmiyor.
geçen 'sevgi' köklülerin hepsi fason...
bunalımların hepsi çocuk....
çocukların hepsi ölü...
ölülerin hepsi gülümsüyor...
gülümsemelerin hepsi çürük...
çürüklerin hepsi kokuyor.
mavi kağıtlara mürekkep bulaşmış. ruhu yok. varolan ruhların hepsi üşütük; beynimi pisliyorlar. 'yanılsamalar' yanılsamalardan bahsediyorlar. o kadar aptallar ki...
mavi kağıtlar koyu mavi makyaj yapmışlar. ağaçları katlediyorlar...
bir yaz, bir mevsim, bir ay, bir gün, bir saat, bir dakika, bir saniye içinde kandırmaca oynuyor parmaklar, ucube bir beyinden alınıp sinirler boyu yol kateden sinyallerle.
bir yaprak bir silaha dönüştürülüyor, yasemin kokutuluyor sözcüklerin arası. boğazım yanıyor oyun oynamaktan...
kapı aralarından, perde civarlarından, tırmanılan çıplak bir kayanın yamacından çocukluğun baktığı iddia ediliyor. mutluluğun köşeye fırlatıldığına; hüznün kolları olup da bembeyaz, yer yer pembeleşmiş, sıvılar - kokan sıvılar - üreten bir tene sarılmak aptallığını gösterdiğine inanmam bekleniyor. oysaki ben, o tenin ortalarına saplanmış; kokan, kaygan, her an içine 'erkeklik' almaya hazır 'kadınlık'ın içine girdiğimde uzak durmaya dikkat ediyorum hüzün tarafından sarıldığı iddia edilen beyazlıktan. o kadar pis ki!
dışarı fırlıyor sıvılar 'erkeklik' derine indikçe, çıkınca üstündeki plastiğe bulaşıyor beyaz kirler. inlemeler geliyor derinden hızlandıkça. en pisinden 'kadınlık' kokuyor, ter kokuyor... kafası duvara vuruyor, tırnakları duvardaki boyaları söküyor... acele ediyorum...
boşalmalar iki boyutlu hep... ikincisi yeşilliklerin içine, midemden kaynaklanıp ağzımdan buluyor yolunu.
mavi kağıtlar üstündeki koyu mavi böceklerle mutluluktan bahsediliyor. 'sevgi'den, tutkudan, unutamamaktan, günlerce akan göz yaşlarından da. ama başka bir erkeğin emrine sunuluyor beden; ağzına, kıçına iliştiriliyor 'erkeklik' beyaz ve yer yer pembeleşmiş bedenin. ama hala ben seviliyorum başka birinin altında, üstünde, yanındayken. sevilen, özlenen 'ben' iken 'içeri' başkası kabul edilebiliyor.
mavi kağıt üstündeki aptal, sarhoş böcekler bir oraya bir buraya koşuşturuyor, birbirlerine çarpıyor. her yer iltihap, ter, salya kokuyor. defalarca kusuyorum, pislik bulaşıyor tenime. konuşmalar alerji yapıyor sinirlerimde. bütün vücudum hapşırıyor.
nefret takılıyor, tıkıyor, rahatsız ediyor.
suratına, tenine savuruyorum kusmuğu...
nefret takılıyor... veba gibi...
mavi kağıtları buruşturuyorum üzerlerindeki mavi böcekleri ezerek. milyonlarcası var...
nefret yakıyor, eritiyor, buharlaştırıyor, yok ediyor...
kusuyorum...
susuyorum...'
sinir nelere kadir.
07.04.2007 - 12:38
Bir guzel vardi sevgimi anlatamadigim,
Bir guzel vardi sevgimi anlatamadigim,
O guler yuzune bakmaya kiyamadigim,
Uzulcek diye korktugum,
Sevmesede onu hep sevdigim,
Bugun yarin konusacam diye kendimi aldattigim,
Bir guzel var sevdigim.
Seviyordum olucesine,
artik yok o guzel,
Uzaklara goremeyecegim yerlerde!
Agliyorum kahrimdan konusamdigimdan,
Telefonda SEVIYORUM diyemedigime...!
Korkuyorum bu askin bitecegine,
Boyle bir sekilde sona ereceginden! ! (
07.04.2007 - 12:36
yazmam yazmayacağımda o kadar önemlide değil.Değer verilene değer verilir bunu bir kez daha anladım.Ama o bu değeri anlayabilecek kadar değerlimi bilöiyorum.)))
07.04.2007 - 12:35
Aşkımın kara rengini pul pul dökeceğim
Adressiz mektupların buruşuk zarflarına
Onun sözleri keskin benim sözlerim derin
O hayat kadar solgun,ben ölüm kadar serin
Coğrafyası meçhûl adaların yalnızlığında
Saçlarıma lotus çiçeklerini kurban edeceğim
Onun saçları kara,benim saçlarım başak sarısı
O kader kadar zâlim,ben alev kadar yürek yangısı
Güneşin dik gelen ışıklarına sarınıp
Her dalganın imbatında oturup ağlayacağım
Benim gözlerim zümrüt,onun gözleri siyâh
Ben ölüm kadar ak,o yaşam kadar simsiyah
Sesimde yankılanıyor okyanus derinlikleri
Ben tılsımını yitirmiş,mutsuz deniz kızıyım
Benim sesim billûr,onun sesi hıçkırık
Ben kristal kadar şeffaf,o cam kadar kırık
Dilimden ve bakışımdan ne anlarsınız ki
Birazdan dalacağım berrâk maviliklere
Bir istiridye kum tanesi,bir batık arya bekler
Sesimde yankılanıyor okyanus derinlikleri
Hayaletlerin sessizliği çağırır,gitmeliyim
Onun yordamı ihanet,benim yordamım meşk
O yalan kadar pembe,ben gerçek kadar aşk...
07.04.2007 - 12:34
Alo.... Vazgeçerdin..
Alo!
Merhaba!
Hayırdır, bir şey mi var?
Ne oldu yine, neden aradın?
Bende anlatacak bir hikaye kalmadı
Anlattım zamanında ama
Onları da senin gönlün almadı
Ne çare küskünüm kaderle
Keşke aramasaydın
Sormasaydın olmaz mıydı
Bak! Beğendin mi yaptığını?
Neyse
Yoksa başka bir şey kapatalım hadi
Hiç başlamayanı burda bir kere daha
Öylece bırakalım yani! .................
Sormasan neden diye
Sanki bilmiyorsun olacakları
Bak gördün mü
Yine içimde bir şeyler kıpırdıyor
Kanımı ısıtıyor sesin
Hadi kapat şu telefonu
Yoksa şimdi tükenecek nefesim........................
Dur!
Deme öyle
Hiç de düşündüğün gibi değilim
Bırak söyleme
Huysuzun biriyim aslında, bilirim
Boş yere anlatma bana beni
Sen de biliyorsun
Ben daha çok bir serseriyim.........................
Hadi ama!
Tamam, haklısın
Aklıma geliyorsun bazan
Ne var ki bunda
Ama bak ne gözlerini düşünüyor
Ne de saçlarının rüzgardaki dansını özlüyorum................
Yok, yok!
Hayır, sakın çıkıp gelme
Aralı kalsada kapım
Sen en fazla önünde bekle
Orda olduğunu bilsem yeter
Ama insafsızlık edip
Sakın ola içeri girme! ...............................
Dedim ya! Bırak beni
Ne bileyim, birazda kuşlardan bahset
Sen sanki daldaki yapraktan sanırsın beni
Oysa değilim, hiç olmadım
Hadi! Dön arkanı
Vazgeç bendeki topraktan
Zaten hem dağlık hem kuraktır
Sırtını döneli çok oldu kader
O da benim gibi susuz kaldı yıllardır
Onun üstünde hiç bir şey yeşermez artık
Sende boş yere sevgi ekersin
Hele gelip bir görsen beni
Haklısın dersin, vazgeçersin...........................
Tamam!
Aldım merhabanı
İyiyim ben merak etme
Aman sen de dikkat et kendine
Bak soğudu havalar
Kış yakındır
Sıkı giyin sakın üşütme..............
Oysa;
Yanında olsaydım eğer
Hasta olsan da bakardım sana
Sıcak bir çorba yapardım gecende
Baş ucunda beklerdim sabahı
Korkmayasın diye ellerinden tutardım
Terlerdin bi güzel
Üstünü açardın
Bende uyanırsın diye ürkerek
Seni usulca sarardım
Hatta seyre dalmışken seni
Dayanamaz, saçlarını koklardım................
Yo yo;
Ne diyorum ben!
Sahi! Neden kapatmadın sen
Neden susturupta beni
Usulca bir kenara atmadın hem?
Bak gördün mü?
Olmayacak şeylerle yine kendimi avuttum
Oysa ben bunları yıllar önce unuttum! ..............
Hadi! Kapat şu telefonu artık!
Ama hoşçakal deme
Öylece kapatıver işte
Mutluluk dileme
Vedaya değecek ne varki
İki lafladık şunun şurasında
Su serptik yüreğe biraz
Henüz ölmedik dedik
Teslim olmadık ateşe
Azıcık umudu hatırladık
Çoğunu unuttuk derdin
Biliyorum ki sen bu yolda
Ben yanında olmasam da
Dim dik ayakta giderdin............................
Hadi!
Bozulmadan büyü git artık
Düşünme beni, merak etme
En fazla ellerim titrer ara sıra
Üşür biraz, yumarım sıkıca
Birini diğerine dolar
Sindiririm hasreti
Ama; sen inat et hayata
Bul yürekli bir sevda
Gem vurmadan bir teline
Dilediğince sev artık..........................
Asıl ben mahçubum sana
Yıkılmıştan bir saray yaptın
Yüreğimdeki damladan öte
Mas mavi birseraptın..............................
Ne garip değil mi?
Alt tarafı bir merhabayla
Yıkık gönlümüzü avuttuk
Dünde yaşandı hepsi
Biz bu günde unuttuk
Unuttuk değil mi? ..................
07.04.2007 - 12:33
SEN GİTTİN GİDELİ
Umutlarım yok oldu sen gittin gideli
Yüreğim koru sönmez sen gittin gideli
Beni suçlayan sen olma bari
Her bir gülün soluşu senin hatırandı
]][[ Q ]][[ Q ]][[ Q ]][[
Çaresizlik içinde yanıyormuşum
Yüreğim söndüremedin
Hayallerime daldım yok oldum
Kendimi bulamaz olmuşum
]][[ Q ]][[ Q ]][[ Q ]][[
Yüreğim seni anar anarda alevlenir
Sen yoksun senin yokluğunda çaresizim
Dağlar girmiş aramıza yol vermiyormuş
Senin gidişinle gözyaşlarım kurumuş
]][[ Q ]][[ Q ]][[ Q ]][[
Bu gidişe yüreğim karşıcı kar
Kadermiş derim yanar,yanar ağlarım
Benin avutacak kimsem kalmadı
Senin gidişinle yok oldu benliğim
]][[ Q ]][[ Q ]][[ Q ]][[
28/03/2007
Saat; 21; 44
07.04.2007 - 12:31
İSTERDİM
Şimdi yanımda olmanı isterdim aşkım,
Pamuk ellerinin vücudumun her yerinde dolaşmasını isterdim,
Bedeninin sıcaklığını hissetmek isterdim,
Susmak ve hiç konuşmamak,
Sadece nefesimizin sesiyle anlaşmak,
Bakışlarımızla birbirimize SEVİYORUM demek,
Gözlerin içine dalmak orada son nefesimi senin nefesinle vermeyi isterdim,
Seni hergün,her an,şu an istiyor arzuluyorum,
Bazen soluduğun nefes olup içine dalmak ve oradan hiç çıkmamak istiyorum,
Bazen içtigin su olup yüreğine akmak ve orada ömrümün yettiği kadar yaşamak istiyorum,
Bazense seninle tek bir vücud olmak,Bedeninin sıcaklıgını bedenimde hissetmek,Kalp atışlarımızın hızlandıgnı dinlemek istiyorum,
En çok neyi istiyorum biliyormusun bebeğim şu kısacık ömrüme seni İSTİYORUM
07.04.2007 - 12:29
DÖN MELEĞİM
SEVGİ DENEN TEK KELİME,
YANLIZ SENLE DÜŞTÜ DİLİME
NE OLUR DÖN MELEĞİM YARALI KALBİME.
SANA OLAN AŞKIMI TÜM ALEM DUYSUN.
EĞER BİR GÜN SENDEN BAŞKASINI SEVERSEM,
BEYAZ TENİNİN BANA KEFENİM OLSUN.
BİLİYORUM BANA DÖNMEM ZOR,
AMA İMKANSIZ DEĞİL.
ZORU BAŞARABİLİRİZ.
AMA İMKANSIZ ZAMAN ALIR.
GÖZLER DUDAKLARIN SÖYLEMEYE
CESARET EDEMEYECEĞİ ŞEYLERİ
AÇIĞA VURACAK KADAR CESURDUR.
GÖZLERİNE BAKTIM YA HANİ
O AN ANLATABİLDİSEM ZATEN ANLAMIŞSINDIR
.
BAŞINI KALDIRSAYDIM O CAM GÖZLERİNE DÜŞECEKTİM.
HANİ BİR AN MÜZİK SONSUZA ÇALIYORDU YA
BİTMEYECEKMİŞ GİBİSİNE GÖZLERİNİN GÖZLERİME
ÇAKILDIĞI AN VARYA O AN GÖZLERİMDEN GİRDİN KALBİME
ŞİMDİ TAHT KURDUN YÜREĞİME
PRENSİM OLDUN. ŞİMDİ SANA DİYECEĞİM TEK ŞEY KALDI.
O GECEDEN SESLENİYORUM SANA
SENİ ÇOK SEVİYORUM
İMKANSIZ DEĞİLSE PRENSESİN OLABİLİR MİYİM?
07.04.2007 - 12:28
Tılsımını Yitirmiş Denizkızı...
Aşkımın kara rengini pul pul dökeceğim
Adressiz mektupların buruşuk zarflarına
Onun sözleri keskin benim sözlerim derin
O hayat kadar solgun,ben ölüm kadar serin
Coğrafyası meçhûl adaların yalnızlığında
Saçlarıma lotus çiçeklerini kurban edeceğim
Onun saçları kara,benim saçlarım başak sarısı
O kader kadar zâlim,ben alev kadar yürek yangısı
Güneşin dik gelen ışıklarına sarınıp
Her dalganın imbatında oturup ağlayacağım
Benim gözlerim zümrüt,onun gözleri siyâh
Ben ölüm kadar ak,o yaşam kadar simsiyah
Sesimde yankılanıyor okyanus derinlikleri
Ben tılsımını yitirmiş,mutsuz deniz kızıyım
Benim sesim billûr,onun sesi hıçkırık
Ben kristal kadar şeffaf,o cam kadar kırık
Dilimden ve bakışımdan ne anlarsınız ki
Birazdan dalacağım berrâk maviliklere
Bir istiridye kum tanesi,bir batık arya bekler
Sesimde yankılanıyor okyanus derinlikleri
Hayaletlerin sessizliği çağırır,gitmeliyim
Onun yordamı ihanet,benim yordamım meşk
O yalan kadar pembe,ben gerçek kadar aşk...
07.04.2007 - 12:26
rüzgar
rüzgar
yanağına konan kartanesi eriyip dudaklarına indiğinde
hissettiğin birdamla serinliği benimle paylaşmak istersen.
yönünü rüzgara dön ben o rüzgardayım
07.04.2007 - 12:26
Benim Olsaydı
Burda böyle oturmuş seni beklerken ben; en çok da gülüşünü özlüyorum.Verilen sözler gibi,elimde saatlerine uyarak içtiğim sigaram,an be an büyüyen özlemin,gittikçe çoğalarak içime dolan sevgin ve en büyük fırtınalara göğüs gerebilen kararlı gözlerininin ışığıyla yolumu bularak; dibine düştüğüm mağarada bir seni bekliyorum..
Bir seni..
Bir tutabilsem ellerini cennetin,bu cehenneme minnettar kalacağım; sırf güzelliklerin aslında gördüğümden kat kat daha göz kamaştırıcı olduğunu bana öğrettiği için.Ateşte eli yanmayan biri baharın serin esintisinin kıymetini ne kadar anlayabilir ki..An geçmiyor ki bir zebani elindeki çatalı ruhuma batırmaya çalışmasın,an içinde seni görüyorum; göz kırpıyorsun,bitecek,az kaldı,birkaç gün içinde cennetime alacağım seni,biraz daha sabır diyorsun..Bense oturmuş dua ediyorum.Bize gerekli olan tek şey..
Biraz daha sabır..
Burada böyle oturmuş seni özlerken ben; hayata binbir anlam yüklüyorum.O hayatın içinde sen olana kadar “anlamın” anlamından haberi olmayan,boşlukta bir bayrak gibi sürüklenen zamanlardan farksız,içi boş ve çürük bir ceviz misali yeşilden uzak,nefessiz başıboş dolaşan sele kapılmış bir sandalye gibi giden ömrüm; senli günlere adım attığından beri belki de son nefesini vermekteyken, hayat öpücüğüyle gözlerini açıp, ciğerlerindeki suyu şiir hızında dışarı atarak, yerine oksijen yakıcılığında bir seni doldurdu...
Bir seni....
Biliyorum meraktasın,senin özleminle dolu olan saatlerimin dışarıdan bakılınca nelerle oyalandığını,nereye baktığımı,ne yediğimi ne içtiğimi,ne giydiğimi ne gördüğümü önemsiyorsun..Sana açıyorum gözlerimi her sabah,avucuma doldurup yüzüme çarpıyorum seni,üstüm başım seninle ıslanıyor.Sana bakarak seninle tarıyorum saçlarımı.Seni hazırlayıp masalarda seni içiyorum kana kana,sıcaklığın damarlarımda geziyor.Seni okuyorum her satırında sayfaları mis gibi sen kokan kitabımın..Aynı sayfanın sokaklarında dolanıyorum,
kitap elimde ölüyor her satırından sen doğuyorsun..Her filmin başrolünde seni izliyorum,camdan bakarken dışarıda koşuşturan tüm insanlar sen oluyorsun..Parmaklarım neye dokunsa bir seni hissediyor,havada binlece molekül bir seni haykırıyor.Uyku ile uyanıklık arası bir senin adın dudaklarımda,uykuya dalınca bir senin gözlerinin sevgi dolu ışığı rüyalarımda..Her anımı seninle dolduruyorum..Yaşamın diğer adı senin varlığınsa eğer,ölüm benden çok uzakta bir değer artık..Ben her adımımda yaşanası bir çiçek kokluyorum,yüzümü güneşe dönüp bir seni bekliyorum..
Bir seni...
07.04.2007 - 12:25
DÖN MELEĞİM
Gel omuzu üşümüş gecelerime
Sessizce çekilen kadife tüylü
Yumuşacık bir battaniye ol..
Sabahları yeni kesilmiş taze
İç organları gibi kanayan
Sırılsıklam gözlerime günaydın
Bitmek bilmeyen anlamsızlığıma
Giyotin gibi inen cellat ol..
Koşulsuz zorlamasız ayıpsız
Rahat ve özgür bir gazete olayım ben de
Düşünceni okuduğun
Yokluğundan solgun
Renkli sayfalarıma dokun
Kendini bul bende..
07.04.2007 - 12:20
Teşşekkürler güzel melek
Teşşekkürler güzel melek
kimi zaman
beyaz bir bulutun ardında,
kimi zaman
beyaz bir güvercin kanadında,
kimi zaman da
bembeyaz bir kağıtta saklarız
bize has
bize özel düşüncelerimizi.
oysa ben gizliliğe gizledim bu özel düşüncelerimi.
dünyaya, insanlığa ve kendime bakışımı yenilememde
yol gösteren bir melekti bu özel düşüncenin sahibi.
yıllar geçtikçe
hafızamdaki yerini alan türlü güzellikler
canlandırdı hayalimdeki meleği.
düşünüyorum
düşler sokağında
hayata en son sımsıkı sarıldığım zamanı anımsamaya
çalışıyorum.
sanki benimle beraber doğmuş,
sanki benimle beraber yaşamış,
bana arkadaş,
bana dost,
bana sevgili olmuş meleğimi düşünüyorum.
gizliliğe gizledim meleğimi...
adına şarkılar söylemeyi
şiirler yazmayı
seni seviyorum demeyi ne çok istemiştim.
oysa
aynı dünyayı,
aynı toprakları,
aynı suyu, aynı havayı
paylaşıyor olsakta
hep düşlerde karşılaştım meleğimle.
aynı yağmur altında farklı yerlerde ıslandık
aynı soğuk gecelerde üşüyüp farklı şeylere sarıldık.
onsuz geçen düşlerimde
hep korktum, hep gizlendim yatağımın bir köşesine.
ve artık anlıyorum ki
meleğimle hiç karşılaşmadım gerçek yaşamda.
bir zamanlar
geçtiğim düşler sokağında
artık
büyük çınar ağaçları yükselmiş göğe doğru
hem güzellik katmışlar düş sokağıma
hem de mahrum bırakmışlar kara toprağı
günden ve güneşten...
vakit ilerlemiş;
ama hala gizemini korumuş orada yaşananlar.
rengarenk çiçekler,
eşşiz güzellikleriyle gökyüzünü süsleyen kuşlar,
kelebekler, o masmavi bulutlar
daima varolmuş o melekler diyarında.
dünyaya ilk adımlarını atan bebekler gülmeye
sokaktaki aç insanlar doymaya
düşmanlar barışmaya
niyetli değiller ama
ben nefes aldığım sürece devam edeceğim o meleği
aramaya...
belki de zamanın benden alamadığı,
aksine kazandırdığı güzellik bu
olsa gerek.
'insanlar uzaklarda gördüğü bir gülü elde edebilmek uğruna
hemen yanıbaşında duran kırçiçeklerini ayakları altına
almaktan çekinmiyorlar...'
düşünen doğru düşünmüş zamanında. doğrudur.hemde çok
doğru.
bazen bir hayal uğruna yanıbaşımızda olan güzellikleri
görmezlikten geliyoruz bizler.
yaklaşık sekiz saat önce gördüğüm bir güzel beyefendiği
bilgisayarımdaki arıza gibi
beynimde de birşeylerin arızalı olduğunu
anımsattı bana.
belki bir delinin hatıra defteri gibi kullandığım bu disketi
aylar önce yazdığım ve elimde sadece birkaç tane kalan
şiirimle (en sevdiğim şiir- utanıyorum) süslesemde
bir anlamı yok sanırım. gözlerdeki anlam ve sadelik, karadeniz
havasını tenefüs etmiş bir insanla birleşince böyle eşşiz bir
güzelliğin ortaya çıkması şaşırtıcı olmasa gerek.
kızgın, sinirli, korkmuş, üzgün olduğum saatler içinde bana
gülmem gerektiğini anımsatan beyefendiği bir daha
görememek zor olacak benim için. hem de çok zor.
cesaretsizlik en büyük sorunlardan birisidir insan için.
sanıyorum ki bu sorun kemirecek içimi.oysa bir ağaç
tohumunun toprağı yarıp yeşermeye başlaması için bile
cesaret gerekir. kırılması için ufak bir rüzgar, ezilmesi için
bir sıçan darbesi yeterlidir. ama yine de yeşeriyor. inatla ayakta
duruyor. ve yeni yeni tohumlar serpmek için büyüyor.
derken bir orman oluveriyor. yaradılış kanunu bu.
gökyüzünde toplanmaya başlayan bulutlara baktıktan
sonra, yağmurlu bir güz soğuğunun gelmekte olduğunu tahmin
edip odun kırmaya başlamak gibi birşey olsa gerek;
güzel bir insanı daha fazla sinirlendirmeden son satırları
yazma vakti çoktan geçti sanırım...
bademlerin çiçek açtığı bir bahar sabahı bayramı karşılamak
huzurla dolduruyor kalpleri,
güldürüyor somurtmaya mahkum edilmiş güzel yüzleri...
dualarım sokakta yatan aç insanlara, dualarım sütüne su
katılan bebelere, dualarım bayramda tebrikleşecek kimsesi
olmayanlara..
sen de dua et olurmu güzel melek. bilirim melekler
isterlerse düzelir tüm olumsuzluklar.umut oldukça daima
bir şans vardır insanlar için.
teşekkürler güzel melek.
farkında olmadan vesile olduğun güzellikler için.
07.04.2007 - 12:19
BEN GELDİM
Gülüşümü koydum ortaya
Bir yaz güneşi gibi sıcak
Bir buz parçası gibi kırılgan
Mevsimlik şarkıların
Mevsim dışı melodilerine
Işık tutmak için
Çiçekler getirdim
…
Gülüşümü koydum ortaya
Yanaklarımda kızaran tebessüm
Sana ait
…
Unuttuğun bir şeyler vardı
Getirdim
Dudaklarımın arasından dökülen
Yalvarış değil
UMUT
Hayallere bulanmış
Ve içine yakamoz düşmüş
Sonu görünmeyen okyanuslara
İsmini yazmaya geldim
Unuttuğun bir şeyler vardı
Getirdim
…
Ben sana
Söyleyip de kimselere duyuramadığım
Kelimeler getirdim
Kucak dolusu
Bu ne yalnızlık korkusu
Ne de hasret acısı
Gülüşümü koydum ortaya
Unuttuğun bir şeyler vardı
Getirdim
Ben geldim...
Toplam 559 mesaj bulundu