Söylediklerimi degil gözlerimi dinle.. Sözler sussun bu defa.. Sabah olmamalı,gece bitmemeli.. Şahit olmalı bu sefer ay,gidişine.. Yıldızları tek tek takmalıyım ardın sıra peşine.. Gözlerin,gecenin karanlıgını silmeli sözleriyle..
Buna rağmen gitmemelisin yine de.. Gecenin zifiri karanlıgında mavi gözlerimi ışıldatmadın bu defa.. Muhtacım,ihtiyacım var buna.. Şimdilik gitme..
'BAK nolur! '
İkimizin yüzümüzden ne hale geldi ayrılık! ! ? Onu bile elimize,yüzümüze bulaştırdık,beceremedik.. Ayrılık onurludur.. Unutma! ! Gittigin zaman geri dönmemelisin ki incinmesin gururu..
Artık kabullenmişliğin yorgun havasını çalıyorum şimdi.. Vurgun yemiş satırlarım son yıkıntıların altında çırpınırken, Ben derinden bir türkü tutturmuşum akıp giden zamana.. Hislerim yanıyor! .. Dumanını çekiyorum içime efkar sigarasıdır diye, Ve ben artık, kaybetmişliğin ardından ağlayan çocukları oynuyorum..
Neydi bizi bu karanlığın girdabında rotasız bırakan, Neydi hislerimizin dumanını savuran? .. Yok olmuşluğun keyifsizliğini mi sürmeliyim şimdilerde, Yoksa senin yok oluşunun acısını mı sindirmeliyim içime? ..
Yoksun! .. Bir hayal kadar duman, bir duman kadar bulanık hayalin.. Tutunacak gibi oluyor ümitlerim, Bir adım veriyorum sana karşı, Bulanıklığı da kalmıyor dumanının.. Yoksun! .. Az önce verdiğim nefes kadar anlıktı varlığın, Az önce hayat verdin bana, ama şimdi; yoksun! ..
Karşımda bulanık dumanın, içimde hislerin alevi Ve elimde kalemim.. Son demlerini döküyorum satırlara teslim olmuşluğun, Son nağmelerini mırıldıyorum titrek dudaklarımdan Ve üşüyen ellerimle enkazını oluşturuyorum Ardında yıkıntısını bıraktığın satırların..
Sen, tutulan el kadar sıcak bir gerçek, Verilecek bir nefes kadar da gidicisin.. Tutsam içimde öldürecek, bıraksam uçup gideceksin.. Sen, efkar sigaramdaki duman kadar hayal, Enkazından kurtulamayacağım kadar da Yıkıntı bıraktın ardında.. Ve ben kabul ettim.. Yenildim, yok edildim.. Bir ruh kadar sessizim şimdi odalarda gezinen, Gözdeki fer kadar gidiciyim ben de.. Elveda hayallerin kahramanı, elveda aşkın dumanı, Ve elveda yıkıntılarımın mimarı.. Yak! .. Yık! .. Estir dumanını! .. Gözlerimden feri de çek! .. Öyle git! ..
Nasıl olsa gidişine bağlamıştım ipimi, Mezar taşıma da adını çiz, öyle git! ..
Sende beyninin içindeki binlerce düşüncenin arasında kayıp olup, uyumayı unutur musun? Ben unuturum!
Gece olupta başımı yastığıma koyduğumda, saatlerce debelenirim yatağımda, bir sağa, bir sola, sonra tekrar sağa ve her sabah gün ışıdığında solumdan kalkarım yatağımdan.
Ben karanlıkta uyuyamam bilirsin, odam hep aydınlık olmalı. Sahi seninle uyumuşmuyduk karanlıkta? Ya da ortak olmuşmuydun aydınlığıma?
Kaç gece kan-ter içinde uyandın düşlerinden? Kaç gece doğrularından yanlışlarını çıkartıp, çıkan sonuca hayıflandın? Kaç gece yüzleştin kendinle?
Aklından geçenler kalbinin sesini susturur mu hiç? Yaşanan ve yaşatılanların içinde mantık aradın mı? Param parça ettiğin kalpleri eski haline getirmeyi istedin mi hiç? Ya kırdığın insanlar, onlardan af diledin mi acılarını hafifletmek için?
Kalbin bir kafese koyulmuş gibi çırpınır mı kuş misali? Ellerinle yarıp etini, çıkartmak istedin mi hiç kalbini?
Sorulması gereken milyonlarca soru varken ona sadece bunlardı bilmek istediğim, önemsiz bir kaç ayrıntı belki!
Kime mi? Hayatımda yer etmesini istediğim birine, Bir çok isim takmışken aslında, şimdilerde kalbimin hiç kimsesi olan birine. Beni hiç kimsem olacak kadar kıran birine!
Aziziye iskelesinde, yaz ortası bir öğle sonrası...
Yağmur yağıyor... Üzerine!
Aldırmıyor, gamsız ve sessiz... İleride martılar ağlıyor belli belirsiz...
Çiçekler açıyor rutin, kızlar gülüyor bayağı, öğrenci geçiyor kitapsız, kırmızıda devam ediyo taksiler hesapsız....
Yağmur yağıyor... Üzerine!
Çaresiz, hesapsız, yalnız,....
***
Geceleri beynini acıtacak derecede düşünüyor, gündüzleri farketmeyecek kadar umursmaz olabiliyor. Cemil ne istediğini bilmiyordu ama ölüm çok uzak olmayacaktı onun için. Fakat nasıl olacağını o da bilmiyordu. Yada olması gerektiğine tam olarak emin değildi...
***
Eve herzamanki yoldan gitmekte idi.. -Tiren yolundan- Etrafta ağır bir demir kokusu vardı. -bir cigara yaktı- Yürüyor... Eve gidiyordu?
Sigarası yarılanmıştı ki rayların üzerinden kendisine doğru gelen Sertap'ı gördü! İyi de anasından kalan üç tam altınla mezar yaptırmıştı Sertap için, nasıl olabilir di bu.. Yada olabilir miydi ki?
Koştu Sertap'a, Sertap Cemil'e... Sertap 'Seni Seviyorum Cemil' dedi, Cemil 'Bende Seni! '... Koştukça Cemil terledi.. Koştukça Cemil sevişti yine yeniden sekiz ay öncesinin bir bahar vaktinde -iskele kenarında- Cemil 'Sertap' dedi, Sertap ' Cemil' ... ... Koştu Cemil...
En son duyduğu ise Kara Tiren'in acı sesi idi...
*** Cemil Trenin sesini en son duyduğundan tam sekiz ay bir gün evvel Sertap'ı tiren kazası neticesinde kaybetmiş bir sevgilidir. Cemil hayata küser, kendince ölüme gidişin yolunu arar. Bir gece şiirlerini yakarken ölümünü meşru kılmak adına Sevgilisinin ölümünü taklit etmek ister.. Sertap, boğazeli köyünden Cemil için gelmektedir.. Yani Celil'e gelmektedi. Velakin kaderin cilvesi en son duyduğu ses tirendir.. Ve Cemil bunun acısı ile yaşadığı hayatın kararmış günlerinden bir gün, sevgilisi ile meşk eyledikleri iskele dönüşü sevgiliye koşarak can verir...
***
Yazıyı bir şairin güzel bir sözü ile bitirmek istiyorum. 'Aşk, nedensiz doğmuş heyecan değildir ve hiçkimse ölmek için genç değildir! '
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan 'Bu kuşun kanadı neden beyaz değil? ' diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, 'Ama senin için şunu yaptım' derken o, 'şunu yapmadın' diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. 'Peki o ne yaptı' deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. 'Acılara tutunarak' yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası... Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun as olan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
Bir soğuk rüzgar başladı işte. Yaladı yüzümü şimdi. Hatırladım! hatırladım seni işte! ! Sen O'sun hani o deli kızın başında esen deli özgürlük kokulu rüzgar.
Hava soğuk.. Sokak işsiz.. Gök gri.. Yetmezmi seni anmaya.. Beni düşünüp anlamaya.. Balkondayım.. Göz alabildiğincede sınırları biten bir şehri izliyorum.. Çaresiz, bezgin ağlamaklı.. Çaydanlıkdan sızan sıcak çay kokusu bile.. Yetmiyor ısıtmaya ruhumu.. Balkonda kalmaya devam... Red ediyor ruhum sıcacık çay kokulu daveti. Satmak istemiyor bu yalancı özgürlük hissini bir bardak demli çaya.. Aldığım her nefesi hapsediyorum bir an sineme. Tanışın diye esaretin acısını. Yoldaş olsun diye bir an içimdeki acıya. Sıcak ve soğuk arasında bir adım var sadece. Bir adım sonra yine sıcak odada olmak.. Yada bir adım daha direnip, soğuk bir özgürlüğün tadına varmak.. En zor seçim budur yaşamda. Ne odanın sıcağı.. Ne kocamın kucağı.. Yetmiyor içimdeki gurbetin soğukluğunu unutturmaya. Ellerim donacak neredeyse.. Balkon demirlerinin soğukluğunu kavramışım sıkıca. İçimi ısıtıyor bu soğuk özgürlük. Bir soğuk rüzgar başladı işte. Yaladı yüzümü şimdi. Hatırladım! hatırladım seni işte! ! Sen osun hani o deli kızın başında esen deli özgürlük kokulu rüzgar. Hani herşeyi, tüm benliğimi, geçmişimi, gençliğimi... Tüm sevdiklerimi savurmak.. Ve umutlarımı inançlarımı yükleyip omuzlarıma.. Peşi sıra özgürlüğe savrulmak için kapıldığım rüzgar... Üşüdüm şimdi.. Bu kez üşüdüm senden.. Hala savrulacak gücüm ve isteğim var.. Ama benimle savrulacak olanlar? ? Ya kızım? ? Çay..çay içmek istiyorum şimdi.. Kızımla birlikte.. Sıcak evimde.. Yüzümde sıcacık bir anne tebessümüyle.. Hoşça kal rüzgar. Balkonda kal özgürlük.. Anne kal benliğim. Git artık bencilliğim.. İçeri girmeliyim…içeri girmeliyim..
Herkesin kendi dünyasında bir hayat yaşadığını düşündünüz mü hiç? O hayatın içinde daha bir sürü dünya olduğunu..
Şöyle bir kenara oturup bir gün etrafınızda olan bitenleri izleyin. Neler görüp neler hissedeceksiniz. Bir yanda çocuklar diğer yanda yaşlılar, herkes bir koşuşturma içerisinde günlerini tüketiyor.
Her sabah senin gibi işe, okula gidenler.. Akşam saatleri yaklaştığında program yapan, ya da yorgunlukla kendini eve atan insanlar.
Birinin kalbi acırken diğerinin coştuğu ama hiç kimseden habersiz yaşanan zamanlar.
Bir sokaktan usulca geçerken hangi evde ne gibi bir hal'in olduğunu bilmediğin, oysa o evlerden birine bir gün herhangi bir sebeple gittiğin zamanlar..
Ne değişik tesadüfler, şaşırdığın ama kalpten biliyormuş gibi yaptığın zamanlar.
Ben baktığımda herkesin ayrı ayrı dünyasını gördüm. Herkes kendi istediği renge boyamıştı dünyasını.
Aslında nasıl yaşamak istiyorsa o hale getirmişti.
Herkes gibi.
Aile, akraba ve arkadaşlardan oluşturduğumuz bizim dünyamız..
Bizim sevdiklerimiz ve sevmediklerimiz, bizim istediklerimizle renklenmiş bir yaşam...
Bazen elimizde olmadan denk gelenler hariç herşey bizim...
Dünyanın hepsine sahip olamayız. Ama kendi dünyamıza sahip çıkabiliriz.
İçine aldığımız insanlarla daha güzel vakitler geçirebilir, güneşin rengini daha sarıya boyayabiliriz. Yeter ki ne istediğimizi bilelim.
Herkes sonuç olarak aynı şeyleri sadece farklı zamanlarda yaşıyor.
Sessiz ve sıkıntılı arayışlarda ömrüm.. Bu yüzden kimi zaman, ayyaş olmak isterim kimi zamanda salaş bir gezgin. Bilinmez derinliklerde eserken rüzgâr, o derinliklerde uçururum çoğu kez benliğimi. Kaybettiğimi sandığım an bulurum belki kendimi. Yinelenmiş ve eskiden gelen sorular uçuşur havada.Durdurmak isterim ama yetişemem.. Ben bir tarafım dağınık,bir tarafım derli toplu dolaşırım hüznün şehrinde.. Hüznün şehrinde,neşeyi arayacak kadar çılgın, bazen onu kolayca kaybedecek kadar zayıf,bazense inadına bir mücadeleye girerim.. Dengesizim; rengim ne siyah ne beyaz.. Griyim,hasretimin anavatanı rengimdeyim.. Aradayım her zaman.. Ne berraklıkta, ne karanlıkta.. Ortadayım.. Bir bilseniz ne kadar kötü olduğunu hayatın ortasında olmanın.. Bir adım ötesi,ya berraklık ya da karanlık.. Ve bazen bir adım öteye gitmek isterken,ruhunuz diğer öteyi gösteriyorsa size.. Gidemezsiniz.. Zordur,hüznün şehrinde yaşamak,dışarıda güneş varken bile gönlünüze sağanak yağmurlar düşürmek.. Mutlu olmak varken doğan güneşle,acıdan batarsınız,yağmur bulutlarıyla birlikte.. Hüznün şehrinde, iklimler,mevsimler hiç değişmez.. Dört yanınız gridir..Bulutlar, rüzgâr,güneş,ışık her yanınız griye bulanmıştır.. Bu hapislikten kurtulmak istersiniz belki de, taşınmak mümkün müdür,griden beyaza düşünürsünüz..Olmaz.. İstesenizde, ruhunuzu hapsettiğiniz yerden çıkamazsınız,kendi taktığınız kilidi artık kıramazsınız..Hü znün şehrinden çıkmak için,yüreğinizle mukavale imzalayamacağı nıza, ruhunuzu yok sayıp, bedeninizi yıpratamayacağı nıza karar verirsiniz.. Dışarıda güneş vardır, sizin şehrinizde kara bulutlar ve sağanak yağmurlar.. Zordur sanırsınız alışmak, kanıksamışsınızdır..Hüznün şehrinden artık kopamazsınız.. Anlarsınız güneşli havada boğulduğunuzu.. Yağmura ağlarsınız.. Hüznün dalgası sararsizi.. Korkmayın,artık bırakmaz sizi.. Bıraksa da gidemezsiniz..
Sen rüyalara inanır mısın? Anlatabilir misin hiç gitmediğin bir ormanı? Uyku tutmayan gecelerde hayal kurar mısın? Sonra o hayallerin peşinden koşar mısın? Karanlığı ya da aydınlığı tarif edebilir misin? Hatırlayabilir misin her gözyaşının sebebini? Kimsesizliğe katlanabilir misin? Sebepsizce sevdiğini arayıp 'canımsın' der misin? Yağmurda umarsızca ıslanır mısın? Ve inanır mısın her yağmurdan sonraki gökkuşağına? Bilir misin unutmayı ya da hiç aklında yokken hatırlamayı? Sahi sen 'AŞK' a inanır mısın? Şiir tadında yaşamak, duyguların dillenişine şahit olmak, sevginin, aşkın dizelerden, sözlerden uzanıp yüreğinize dokunduğunu hissetmek ve hislerinizde yalnız olmadığınızı anlamak adına...
Ve zamanıydı... Gelmişti şiir beni yoklamaya. Bilmiyorum, bilmiyorum nereden geldi, zemheriden mi yoksa bir nehirden mi. Bilmiyorum nasıl ya da ne zaman, sesler değildi, sözcükler değildi, sessizlik de değildi, fakat beni çağırıyordu bir cadde, gecenin dalları, ansızın başkaları, şiddetli yangınların arasından ya da belirsiz yüzümle oradan dönerken yalnız, dokunmuştu bana.
Ne söyleyeceğimi bilemedim, ağzım bilmez isimleri, gözlerim kör, ve kımıldadı bir şeyler ruhumda, ateş ya da unutulmuş kanatlar, ve kendimce yorumlayarak anlamını o ateşin, yazdım ilk güçsüz dizeyi, güçsüz, içeriksiz, saf, saçma sapan, hiçbir şey bilmeyen birinin hikmeti gibi, ve birden gördüm göklerin kımıldayıp açıldığını, gezegenlerin, titreyen bitkilerin, delip geçti gölgeler, okların, ateşin ve çiçeklerin gizemleriyle, kıvrımlı gece, evren.
Ve ben sonsuzca küçük varlık, koca yıldızlı boşlukla sarhoşum, benzeriyim, görüntüsüyüm gizemin, uçurumun bir parçasıyım, yıldızlarla tekerlendim, rüzgârda uçtu yüreğim.
Hiç çıkmadın aklımdan Bir an bile Gafil kalmadım varlığından Aç susuz kalabilirim belki Ama yaşamak mümkün değil Adını anmadan. Seni düşlüyordum şimdi Gözlerin geldi birden aklıma Sanki iki menekşe açmış gibi İncecik kaşlarının altında Sonra saçlarını düşündüm Mis kokulu Alnın, burnun, yanakların derken Sesin yankılandı kulaklarımda Huzur veren klasikler gibi Çınladı durdu nota nota.
Çılgın nehir gibi akıyor zaman Ben inadına Tersine kürek çekiyorum durmadan En büyük korkum senden uzaklaşmak Çabam kopmamak adına Senin olduğun kıyıdan. Seni yazmışsa kalem bana Yudum yudum içmedikten Ruhum kanmadıktan sonra İnadına İnadına tutunacağım aşkına.
Sen umudumsun Hayatı yaşanılır kılma adına Bil ki Adın altın harflerle yazılacak Sevda kitabına. Hayatımın en güzel rengisin Hep öyle kalacaksın Ne bugüne mahsus Ne de yarın Ölene kadar bende yaşayacaksın. Dünya seninle güzel Hayat seninle yaşamaya değer Yoksa varsın yıkılsın Yerle bir olsun her şey Sen yoksan eğer.
sıyırdım aklığını bir kuş kanadına taktım ve ruhuma kattım saflığını güneş koydum içine.. ay,yıldız mutluluk diye sattım.. saklama artık soyun içini boya en güzel resmini sevdada yüzmek için bana ayır maviyi
Beni bir kere Sadece bir kere olsun dinle Tarihin bastığı Ana sütü aklığında Bir çift sözüm var sana Uzun sonsuz doyumsuz
Bilmem yansıtır mı ses tonum Pürüzsüz duygularımı Ürküyorum anlatamam diye Çatısında güvercin uçurulmuş Bir zindan sabahında
Ah olmasa parmaklıklar,duvarlar Avuçlarımız avuçlarına uzansaydı Göğsümüz siper olsaydı ayrılıklara Titrer yetişmeyen sıkılı yumruklarımız Yüreklerimiz çatılardan yükselen yangın
Gündüz geceye dönene dek Kızıla boyanmış yiğitlerin Dağlarını yankıya verdi Ovaları çatlattı gür sesleriyle
Bedenlerin kıyısında patladı dinamitler Kurban olduğum direnişlerine Zindanlar yıkıldı onlar yılmadı İki gözümüz iki nehir olsaydı Susuzluktan kavrulmuş dudaklarına
Çalınmış yasa dışı ilan edilmiş Kekelenerek okuduğumuz şiirlerin Ayrılıkları yazılmış Her yanımız öfke sırtlayan sürgündür
Ve umudumuzdur Zulmün deryasında çelikleştiren Umudumuzdur kemiren acılarda Ömrüne ömür iliştiripte ebedileştiren Ana sıcaklığında Suskunluğunu kovana dek Çığlıklar sende ayaklarına dek Dinle beni sevgili
Ey ası dağ gülüm Ömrüm Fitne fesatçının cirit atışında Kötü niyetli bakışlar hapsinde Dinlemek isterdim seni Diri duygulu bir şiirin Şairinden seni Bak Eylül de yağmuruyla ağlıyor sana
Ah yollar uzun Irağım sürgünüm Gelemem Daralan göğüs kafesinden Haykırışlar başlar geceye…
İçine yeşil güneş atılmış uzak bir ırmakta Oturdum bir dalgaya hiç sıkılmadan Geceyi yıldızları kutluyordu ağaçlar
Belgin gördüm çırılçıplak gecede Çırılçıplak gecede ne kadındı Yüzün gösterdi bana çırılçıplak göründü Yoksulluğun amansız kurallarından Geçkin güzelliği daha sıkıydı
Çocukça giyimi kuşamıyla doğa Ölmez gereçlerini kullanıyor ona karşı Denizden mermerden tuzdan Karşısında donuklaşıyordu köreliyordu Göğün elmas’ı
Güzellik olup da Kumdan köpükten alacakaranlıktan Ama bir güzellik ki Etten dilden yanaktan Mevsimlerin firesi tomurcuk bir güzellik
Yitiyordu bu güzellik şöyle böyle karşılaşmalarda Ayrıktan daha kötü birliktekileri Ayırdım sevişenleri Yalnızlığın türküsünü tutturdum onları kurtarmak için Dilim dilim böldüm dudaklarını
İç-erinciyle söylenmiş bir yalanın kuruttum çiçekle O taptaze yeşil gübreyi de İyi uyunmamış gecelerin sabahlarını Kurutmağa vakit buldum Güldürdüm de ama en acılı oyuncuları
........... Alay malay yok ortada Açıkta her şey yanılmağa gelmez Hiç hesapta yoktu ama öğleyin Geceleyin iliklerime işledi soğuk Koyulmuştum ya hani o ırmağın akışına
Yaşıyorum yeryüzü ürünleriyle Bana düşen payı alıyorum herbirinden Doğmak varolmak yolumu gösteren ışık Güneyin kuzeyin kişileri Bir çizgiye getirir çıplaklık hepinizi
Sarmaş dolaş olmuşuz biz bize Bir kadından doğmuşuz besbelli Bu işte çocukluğumuzda biten ot
AŞKA İNANMAM DEME BİR GÜN SEN DE DÜŞERSİN BU TATLI DERDE BAHAR MI AÇAR HİÇ SEVGİNİN OLMADIĞI,SEVDANIN YAŞANMADIĞI YERDE? NE GÜNEŞ DOĞAR NE DE YILDIZLAR VE AY ÇIKAR GÖK YÜZÜNDE ÇEKİLMEZ OLUR DÜNYA,GÜLÜMSEMEDİKÇE KARŞINDAKİ SEVGİYLE SEVGİ,HAVA,SU VE BESİN GİBİ EN TEMEL GIDALARDAN BİRİDİR BENCE DİLERİM SEVGİ YAĞMURLARINDA SIRILSIKLAM ISLANIRSIN ÖMRÜNCE 15.05..2007
O...Sonrasızlık takviminin tek sahibi O...Uykumun&Uykusuzluğumun sesli sahnesi O...Rüzgarın sahip olduğu en derin uçurum O...Bakışlarımın gölgesi O...Ruhumun siyah maskesi O...İçimdeki kırmızı O...
Martı olsam da gelsem omzuna konsam, o zaman bakar mısın gözlerimin içine?
Hiç görmediğim şehre yazıldı tüm bunlar... Ne şairim ben ne de aşık... Sessiz sedasızım bugün, belki denizsizliğimdendir. Hiç kızmadım şehir sana, köpürecek dalgalarımın yokluğundandır. Sabahları martı sesi, akşamları vapur düdüğü nedir diye sorma, bilmem cahilliğime ver... Simitimi balıklarla paylaşmadım ben hiç, cimriliğimden mi? ..Simitim oldu da balığım var mıydı? Hiç görmediğim şehre yazıldı bunlar, yosun kokusu nedir hiç tanımadan. Okuyarak tanıdım seni, senin el yazınla... Görmeden gönül verdim, densizliğime ver. Hayatımda hiç balıkçılara selam vermişliğim yokken, sana selam vermiş bulundum; hoşgör. Uzak şehir, senin tüm sokakların denize çıkarken, benim tüm sokaklarım sana çıkar oldu... Sen farkında mısın bilmem, farkında olsan da söylemezsin ya... Hiç tekneye binmedim ki ben, ondan mıdır beni hor görmen? Yokluğun, yoksulluğum olmaya başlayınca anladım, hayalinle varlıklıyım. Oysa sen varlığımdan habersiz... Sen bensizlikte kalabalık, ben sensizlikte en tenha. Hiç görmediğim şehre yazıldı bunlar, ne kadar uzakta da olsa hergün daha yakın olduğum... Hiç görmediğim için mi seni böyle 'canımın içi' olman? Söyle ey şehir, hiç görmediğin için mi beni böyle kolay kandırman? Aynanın sırları dökülür mü balık olsam, martı olsam? ... Martı olsam da gelsem omzuna konsam, o zaman bakar mısın gözlerimin içine?
16.05.2007 - 14:24
SUS nolur! '
Gözlerine bakmak geliyor içimden,konuşma sakın..
'DİNLE nolur! '
Söylediklerimi degil gözlerimi dinle..
Sözler sussun bu defa..
Sabah olmamalı,gece bitmemeli..
Şahit olmalı bu sefer ay,gidişine..
Yıldızları tek tek takmalıyım ardın sıra peşine..
Gözlerin,gecenin karanlıgını silmeli sözleriyle..
Buna rağmen gitmemelisin yine de..
Gecenin zifiri karanlıgında mavi gözlerimi ışıldatmadın bu defa..
Muhtacım,ihtiyacım var buna..
Şimdilik gitme..
'BAK nolur! '
İkimizin yüzümüzden ne hale geldi ayrılık! ! ?
Onu bile elimize,yüzümüze bulaştırdık,beceremedik..
Ayrılık onurludur..
Unutma! !
Gittigin zaman geri dönmemelisin ki incinmesin gururu..
16.05.2007 - 14:23
Artık kabullenmişliğin yorgun havasını çalıyorum şimdi..
Vurgun yemiş satırlarım son yıkıntıların altında çırpınırken,
Ben derinden bir türkü tutturmuşum akıp giden zamana..
Hislerim yanıyor! .. Dumanını çekiyorum içime efkar sigarasıdır diye,
Ve ben artık, kaybetmişliğin ardından ağlayan çocukları oynuyorum..
Neydi bizi bu karanlığın girdabında rotasız bırakan,
Neydi hislerimizin dumanını savuran? ..
Yok olmuşluğun keyifsizliğini mi sürmeliyim şimdilerde,
Yoksa senin yok oluşunun acısını mı sindirmeliyim içime? ..
Yoksun! ..
Bir hayal kadar duman, bir duman kadar bulanık hayalin..
Tutunacak gibi oluyor ümitlerim,
Bir adım veriyorum sana karşı,
Bulanıklığı da kalmıyor dumanının..
Yoksun! ..
Az önce verdiğim nefes kadar anlıktı varlığın,
Az önce hayat verdin bana, ama şimdi; yoksun! ..
Karşımda bulanık dumanın, içimde hislerin alevi
Ve elimde kalemim..
Son demlerini döküyorum satırlara teslim olmuşluğun,
Son nağmelerini mırıldıyorum titrek dudaklarımdan
Ve üşüyen ellerimle enkazını oluşturuyorum
Ardında yıkıntısını bıraktığın satırların..
Sen, tutulan el kadar sıcak bir gerçek,
Verilecek bir nefes kadar da gidicisin..
Tutsam içimde öldürecek, bıraksam uçup gideceksin..
Sen, efkar sigaramdaki duman kadar hayal,
Enkazından kurtulamayacağım kadar da
Yıkıntı bıraktın ardında..
Ve ben kabul ettim.. Yenildim, yok edildim..
Bir ruh kadar sessizim şimdi odalarda gezinen,
Gözdeki fer kadar gidiciyim ben de..
Elveda hayallerin kahramanı, elveda aşkın dumanı,
Ve elveda yıkıntılarımın mimarı..
Yak! .. Yık! .. Estir dumanını! ..
Gözlerimden feri de çek! .. Öyle git! ..
Nasıl olsa gidişine bağlamıştım ipimi,
Mezar taşıma da adını çiz, öyle git! ..
16.05.2007 - 14:23
Kalbimin hiç kimsesi,artık herkes gibisin.
Sende beyninin içindeki binlerce düşüncenin arasında kayıp olup, uyumayı unutur musun?
Ben unuturum!
Gece olupta başımı yastığıma koyduğumda, saatlerce debelenirim yatağımda, bir sağa, bir sola, sonra tekrar sağa ve her sabah gün ışıdığında solumdan kalkarım yatağımdan.
Ben karanlıkta uyuyamam bilirsin, odam hep aydınlık olmalı.
Sahi seninle uyumuşmuyduk karanlıkta?
Ya da ortak olmuşmuydun aydınlığıma?
Kaç gece kan-ter içinde uyandın düşlerinden?
Kaç gece doğrularından yanlışlarını çıkartıp, çıkan sonuca hayıflandın?
Kaç gece yüzleştin kendinle?
Aklından geçenler kalbinin sesini susturur mu hiç?
Yaşanan ve yaşatılanların içinde mantık aradın mı?
Param parça ettiğin kalpleri eski haline getirmeyi istedin mi hiç?
Ya kırdığın insanlar, onlardan af diledin mi acılarını hafifletmek için?
Kalbin bir kafese koyulmuş gibi çırpınır mı kuş misali?
Ellerinle yarıp etini, çıkartmak istedin mi hiç kalbini?
Sorulması gereken milyonlarca soru varken ona sadece bunlardı bilmek istediğim, önemsiz bir kaç ayrıntı belki!
Kime mi?
Hayatımda yer etmesini istediğim birine,
Bir çok isim takmışken aslında, şimdilerde kalbimin hiç kimsesi olan birine.
Beni hiç kimsem olacak kadar kıran birine!
Kalbimin hiç kimsesi,artık herkes gibisin.
16.05.2007 - 14:23
Ve Satılay gelir...
Yakılmayan son defterini bakıyordu dün gece -ucuz tütünden cigarasını içerek- ve okuyordu yüreği ile.
Ölüm Şiiri idi bu. Ölüyü seven, ölüme gel diyen bir şiir...
Kapımda bir aralık..
beklet.....
...
Okumamalıydı... Son mısrada yazan ismi görmemeli idi....
Kahretsin gene geçiyordu karalar karası tiren... İçi acımaya başladı adamın... Duvardaki saat bilmem kaçı bilmeden geçiyordu.. Düşünceler harmanlanıyor karar vermesi gerektiği inancı ile.. Korkularına küfrederek yaşanmışlıklarına bakıyordu...
Bir tiren geçiyordu...
Gecenin karanlığına inat alevler saçıyordu, sessizliğine inat gürültüler...
'Ölüm! ' diyordu tiren... Ölüm...
Cemil sekiz aydır her gece bu sesleri duyuyordu..
Korkmalı mı idi?
***
Aziziye iskelesinde, yaz ortası bir öğle sonrası...
Yağmur yağıyor... Üzerine!
Aldırmıyor, gamsız ve sessiz... İleride martılar ağlıyor belli belirsiz...
Çiçekler açıyor rutin, kızlar gülüyor bayağı, öğrenci geçiyor kitapsız, kırmızıda devam ediyo taksiler hesapsız....
Yağmur yağıyor... Üzerine!
Çaresiz, hesapsız, yalnız,....
***
Geceleri beynini acıtacak derecede düşünüyor, gündüzleri farketmeyecek kadar umursmaz olabiliyor. Cemil ne istediğini bilmiyordu ama ölüm çok uzak olmayacaktı onun için. Fakat nasıl olacağını o da bilmiyordu. Yada olması gerektiğine tam olarak emin değildi...
***
Eve herzamanki yoldan gitmekte idi.. -Tiren yolundan- Etrafta ağır bir demir kokusu vardı. -bir cigara yaktı- Yürüyor...
Eve gidiyordu?
Sigarası yarılanmıştı ki rayların üzerinden kendisine doğru gelen Sertap'ı gördü!
İyi de anasından kalan üç tam altınla mezar yaptırmıştı Sertap için, nasıl olabilir di bu.. Yada olabilir miydi ki?
Koştu Sertap'a, Sertap Cemil'e...
Sertap 'Seni Seviyorum Cemil' dedi,
Cemil 'Bende Seni! '...
Koştukça Cemil terledi.. Koştukça Cemil sevişti yine yeniden sekiz ay öncesinin bir bahar vaktinde -iskele kenarında-
Cemil 'Sertap' dedi,
Sertap ' Cemil'
...
...
Koştu Cemil...
En son duyduğu ise Kara Tiren'in acı sesi idi...
***
Cemil Trenin sesini en son duyduğundan tam sekiz ay bir gün evvel Sertap'ı tiren kazası neticesinde kaybetmiş bir sevgilidir. Cemil hayata küser, kendince ölüme gidişin yolunu arar. Bir gece şiirlerini yakarken ölümünü meşru kılmak adına Sevgilisinin ölümünü taklit etmek ister.. Sertap, boğazeli köyünden Cemil için gelmektedir.. Yani Celil'e gelmektedi. Velakin kaderin cilvesi en son duyduğu ses tirendir.. Ve Cemil bunun acısı ile yaşadığı hayatın kararmış günlerinden bir gün, sevgilisi ile meşk eyledikleri iskele dönüşü sevgiliye koşarak can verir...
***
Yazıyı bir şairin güzel bir sözü ile bitirmek istiyorum. 'Aşk, nedensiz doğmuş heyecan değildir ve hiçkimse ölmek için genç değildir! '
Sevgi ile Esen Kalınız.
ALINTI
16.05.2007 - 14:22
Bir şiir ölüyor dostlar
Bir şiir ölüyor bir yerlerde..
Gecenin karanlığında..
İzbe bir kaldırımda bir başına..
Sırılsıklam aşık..
Bir şiir ölüyor dostlar..
Güneşin battığı ufukta Nemrut'ta..
Ölümsüzlüğüne aldırmadan..
Mısralarında şairin...
Kelimeler...
Aşk kokan,
Sevgi kokan,
Özlem tüten kelimeler...
Yalnızlıkların yalnızlığında...
Parıldayan gözlerde ölüyor...
Bir martı çığlık çığlığa Karadeniz'de Ağıt yakıyor..
Dörtlüklere Sahipsiz isimsizlere...
Aldırmıyor hiç kimse ölümüne....
16.05.2007 - 14:22
Kalpsiz
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun.
Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.
Hani ağzınla kuş tutsan 'Bu kuşun kanadı neden beyaz değil? ' diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin..
iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman.
Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.
İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, 'Ama senin için şunu yaptım' derken o, 'şunu yapmadın' diye cevap verecektir.
Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.
Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.
Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. 'Peki o ne yaptı' deme.
Herkes kendinden sorumludur aşkta.
Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin.
Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen.
'Acılara tutunarak' yaşamayı öğreneli çok oldu.
Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.
Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....
Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.
Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu?
Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.
Yine içeceksin rakını balığın yanında.
Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası...
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun as olan yürektir.
Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte.
Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
Elbet bitecek güneşe hasret günler.
Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
16.05.2007 - 14:21
Özgürlük Kokulu Rüzgar
Bir soğuk rüzgar başladı işte. Yaladı yüzümü şimdi. Hatırladım! hatırladım seni işte! ! Sen O'sun hani o deli kızın başında esen deli özgürlük kokulu rüzgar.
Hava soğuk..
Sokak işsiz..
Gök gri..
Yetmezmi seni anmaya..
Beni düşünüp anlamaya..
Balkondayım..
Göz alabildiğincede sınırları biten bir şehri izliyorum..
Çaresiz, bezgin ağlamaklı..
Çaydanlıkdan sızan sıcak çay kokusu bile..
Yetmiyor ısıtmaya ruhumu..
Balkonda kalmaya devam...
Red ediyor ruhum sıcacık çay kokulu daveti.
Satmak istemiyor bu yalancı özgürlük hissini bir bardak demli çaya..
Aldığım her nefesi hapsediyorum bir an sineme.
Tanışın diye esaretin acısını.
Yoldaş olsun diye bir an içimdeki acıya.
Sıcak ve soğuk arasında bir adım var sadece.
Bir adım sonra yine sıcak odada olmak..
Yada bir adım daha direnip, soğuk bir özgürlüğün tadına varmak..
En zor seçim budur yaşamda.
Ne odanın sıcağı..
Ne kocamın kucağı..
Yetmiyor içimdeki gurbetin soğukluğunu unutturmaya.
Ellerim donacak neredeyse..
Balkon demirlerinin soğukluğunu kavramışım sıkıca.
İçimi ısıtıyor bu soğuk özgürlük.
Bir soğuk rüzgar başladı işte.
Yaladı yüzümü şimdi.
Hatırladım! hatırladım seni işte! !
Sen osun hani o deli kızın başında esen deli özgürlük kokulu rüzgar.
Hani herşeyi, tüm benliğimi, geçmişimi, gençliğimi...
Tüm sevdiklerimi savurmak..
Ve umutlarımı inançlarımı yükleyip omuzlarıma..
Peşi sıra özgürlüğe savrulmak için kapıldığım rüzgar...
Üşüdüm şimdi..
Bu kez üşüdüm senden..
Hala savrulacak gücüm ve isteğim var..
Ama benimle savrulacak olanlar? ?
Ya kızım? ?
Çay..çay içmek istiyorum şimdi..
Kızımla birlikte..
Sıcak evimde..
Yüzümde sıcacık bir anne tebessümüyle..
Hoşça kal rüzgar.
Balkonda kal özgürlük..
Anne kal benliğim.
Git artık bencilliğim..
İçeri girmeliyim…içeri girmeliyim..
16.05.2007 - 14:21
Kendi Dünyalarımız
Herkesin kendi dünyasında bir hayat yaşadığını düşündünüz mü hiç? O hayatın içinde daha bir sürü dünya olduğunu..
Şöyle bir kenara oturup bir gün etrafınızda olan bitenleri izleyin. Neler görüp neler hissedeceksiniz. Bir yanda çocuklar diğer yanda yaşlılar, herkes bir koşuşturma içerisinde günlerini tüketiyor.
Her sabah senin gibi işe, okula gidenler.. Akşam saatleri yaklaştığında program yapan, ya da yorgunlukla kendini eve atan insanlar.
Birinin kalbi acırken diğerinin coştuğu ama hiç kimseden habersiz yaşanan zamanlar.
Bir sokaktan usulca geçerken hangi evde ne gibi bir hal'in olduğunu bilmediğin, oysa o evlerden birine bir gün herhangi bir sebeple gittiğin zamanlar..
Ne değişik tesadüfler, şaşırdığın ama kalpten biliyormuş gibi yaptığın zamanlar.
Ben baktığımda herkesin ayrı ayrı dünyasını gördüm. Herkes kendi istediği renge boyamıştı dünyasını.
Aslında nasıl yaşamak istiyorsa o hale getirmişti.
Herkes gibi.
Aile, akraba ve arkadaşlardan oluşturduğumuz bizim dünyamız..
Bizim sevdiklerimiz ve sevmediklerimiz, bizim istediklerimizle renklenmiş bir yaşam...
Bazen elimizde olmadan denk gelenler hariç herşey bizim...
Dünyanın hepsine sahip olamayız. Ama kendi dünyamıza sahip çıkabiliriz.
İçine aldığımız insanlarla daha güzel vakitler geçirebilir, güneşin rengini daha sarıya boyayabiliriz. Yeter ki ne istediğimizi bilelim.
Herkes sonuç olarak aynı şeyleri sadece farklı zamanlarda yaşıyor.
Zaman senin, hayat senin...
Zevkine göre düzenle, yaşa işte...
16.05.2007 - 14:20
Hüznün Şehri..
---
Sessiz ve sıkıntılı arayışlarda ömrüm..
Bu yüzden kimi zaman, ayyaş olmak isterim kimi zamanda salaş bir gezgin.
Bilinmez derinliklerde eserken rüzgâr, o derinliklerde uçururum çoğu kez benliğimi.
Kaybettiğimi sandığım an bulurum belki kendimi. Yinelenmiş ve eskiden gelen sorular uçuşur havada.Durdurmak isterim ama yetişemem..
Ben bir tarafım dağınık,bir tarafım derli toplu dolaşırım hüznün şehrinde..
Hüznün şehrinde,neşeyi arayacak kadar çılgın, bazen onu kolayca kaybedecek kadar zayıf,bazense inadına bir mücadeleye girerim..
Dengesizim; rengim ne siyah ne beyaz..
Griyim,hasretimin anavatanı rengimdeyim..
Aradayım her zaman..
Ne berraklıkta, ne karanlıkta..
Ortadayım..
Bir bilseniz ne kadar kötü olduğunu hayatın ortasında olmanın..
Bir adım ötesi,ya berraklık ya da karanlık..
Ve bazen bir adım öteye gitmek isterken,ruhunuz diğer öteyi gösteriyorsa size..
Gidemezsiniz..
Zordur,hüznün şehrinde yaşamak,dışarıda güneş varken bile gönlünüze sağanak yağmurlar düşürmek..
Mutlu olmak varken doğan güneşle,acıdan batarsınız,yağmur bulutlarıyla birlikte..
Hüznün şehrinde, iklimler,mevsimler hiç değişmez..
Dört yanınız gridir..Bulutlar, rüzgâr,güneş,ışık her yanınız griye bulanmıştır..
Bu hapislikten kurtulmak istersiniz belki de, taşınmak mümkün müdür,griden beyaza düşünürsünüz..Olmaz..
İstesenizde, ruhunuzu hapsettiğiniz yerden çıkamazsınız,kendi taktığınız kilidi artık kıramazsınız..Hü znün şehrinden çıkmak için,yüreğinizle mukavale imzalayamacağı nıza, ruhunuzu yok sayıp, bedeninizi yıpratamayacağı nıza karar verirsiniz..
Dışarıda güneş vardır, sizin şehrinizde kara bulutlar ve sağanak yağmurlar..
Zordur sanırsınız alışmak, kanıksamışsınızdır..Hüznün şehrinden artık kopamazsınız.. Anlarsınız güneşli havada boğulduğunuzu..
Yağmura ağlarsınız..
Hüznün dalgası sararsizi..
Korkmayın,artık bırakmaz sizi..
Bıraksa da gidemezsiniz..
16.05.2007 - 14:20
Sen rüyalara inanır mısın? Anlatabilir misin hiç gitmediğin bir ormanı? Uyku tutmayan gecelerde hayal kurar mısın? Sonra o hayallerin peşinden koşar mısın? Karanlığı ya da aydınlığı tarif edebilir misin? Hatırlayabilir misin her gözyaşının sebebini? Kimsesizliğe katlanabilir misin? Sebepsizce sevdiğini arayıp 'canımsın' der misin? Yağmurda umarsızca ıslanır mısın? Ve inanır mısın her yağmurdan sonraki gökkuşağına? Bilir misin unutmayı ya da hiç aklında yokken hatırlamayı? Sahi sen 'AŞK' a inanır mısın? Şiir tadında yaşamak, duyguların dillenişine şahit olmak, sevginin, aşkın dizelerden, sözlerden uzanıp yüreğinize dokunduğunu hissetmek ve hislerinizde yalnız olmadığınızı anlamak adına...
16.05.2007 - 14:19
BAZEN
bazen pişmanlık duyar insan..
yaptıklarından ya da yapamadıklarından..
ama fırsatlar, değerlendirdiği kadardır! ..
bazen mutluluk duyar insan..
uçan bir kuştan ya da sıcak bir dokunuştan hissettiği,
kısacık ama bir ömre bedeldir! ..
bazen kızgınlık duyar insan..
bir kişi yüzünden ya da yaptığı hata yüzünden
işte, o anlar, hem kendine hem sevdiklerine cezadır! ..
bazen umut eder insan..
beklediği gelecek diye ya da hayat ona istediğini verecek diye
ama aldığı karşılık, umut ettiği kadardır! ..
bazen kıskanır insan..
ne için kıskandığını bilmeden ya da elindekini kaybetme korkusundan
ama farkına varamadığı, boşa güdülen duygudur! ..
bazen sevinir insan..
kaybettiğini bulduğunda ya da bir mektup aldığında
o anda, duygular, taşan bir pınardır! ..
bazen sıkılır insan..
kalabalık içinde çektiği yalnızlıktan ya da sebepsiz yaşananlardan
kaybettiği, boşa geçen onca zamandır! ..
bazen sever insan..
hemde delicesine
çok şirin bir köpeği ya da yüreğini okuyan sevgiliyi
o vakit, kalp, sevilen için atandır! ..
bazen şanslıdır insan..
çoğu insana göre
nefes alıyor olmaktan ya da üretebiliyor olmaktan
hepsi, kendi çabası kadardır! ..
bazen yaşar insan..
güzel bir mekanda ya da çamur içinde
hayatı ise baktığı gözlük kadardır! ..
bazen okur insan..
farkına varmadan ya da farkına vararak
okunulan, hayatına yansıttığı kadardır! .. *
16.05.2007 - 14:19
ŞİİR
Ve zamanıydı... Gelmişti şiir
beni yoklamaya. Bilmiyorum, bilmiyorum nereden
geldi, zemheriden mi yoksa bir nehirden mi.
Bilmiyorum nasıl ya da ne zaman,
sesler değildi, sözcükler değildi,
sessizlik de değildi,
fakat beni çağırıyordu bir cadde,
gecenin dalları,
ansızın başkaları,
şiddetli yangınların arasından
ya da belirsiz yüzümle oradan
dönerken yalnız,
dokunmuştu bana.
Ne söyleyeceğimi bilemedim, ağzım
bilmez
isimleri,
gözlerim kör,
ve kımıldadı bir şeyler ruhumda,
ateş ya da unutulmuş kanatlar,
ve kendimce yorumlayarak
anlamını
o ateşin,
yazdım ilk güçsüz dizeyi,
güçsüz, içeriksiz, saf,
saçma sapan,
hiçbir şey bilmeyen birinin
hikmeti gibi,
ve birden gördüm göklerin
kımıldayıp açıldığını,
gezegenlerin,
titreyen bitkilerin,
delip geçti gölgeler,
okların, ateşin ve çiçeklerin
gizemleriyle,
kıvrımlı gece, evren.
Ve ben sonsuzca küçük varlık,
koca yıldızlı boşlukla
sarhoşum,
benzeriyim,
görüntüsüyüm gizemin,
uçurumun bir parçasıyım,
yıldızlarla tekerlendim,
rüzgârda uçtu yüreğim.
Pablo Neruda
16.05.2007 - 14:17
..Tutunmak
Hiç çıkmadın aklımdan
Bir an bile
Gafil kalmadım varlığından
Aç susuz kalabilirim belki
Ama yaşamak mümkün değil
Adını anmadan.
Seni düşlüyordum şimdi
Gözlerin geldi birden aklıma
Sanki iki menekşe açmış gibi
İncecik kaşlarının altında
Sonra saçlarını düşündüm
Mis kokulu
Alnın, burnun, yanakların derken
Sesin yankılandı kulaklarımda
Huzur veren klasikler gibi
Çınladı durdu nota nota.
Çılgın nehir gibi akıyor zaman
Ben inadına
Tersine kürek çekiyorum durmadan
En büyük korkum senden uzaklaşmak
Çabam kopmamak adına
Senin olduğun kıyıdan.
Seni yazmışsa kalem bana
Yudum yudum içmedikten
Ruhum kanmadıktan sonra
İnadına
İnadına tutunacağım aşkına.
Sen umudumsun
Hayatı yaşanılır kılma adına
Bil ki
Adın altın harflerle yazılacak
Sevda kitabına.
Hayatımın en güzel rengisin
Hep öyle kalacaksın
Ne bugüne mahsus
Ne de yarın
Ölene kadar bende yaşayacaksın.
Dünya seninle güzel
Hayat seninle yaşamaya değer
Yoksa varsın yıkılsın
Yerle bir olsun her şey
Sen yoksan eğer.
16.05.2007 - 14:16
sıyırdım aklığını bir kuş kanadına taktım
ve ruhuma kattım saflığını
güneş koydum içine.. ay,yıldız
mutluluk diye sattım..
saklama artık soyun içini
boya en güzel resmini
sevdada yüzmek için
bana ayır maviyi
16.05.2007 - 14:16
Beni bir kere
Sadece bir kere olsun dinle
Tarihin bastığı
Ana sütü aklığında
Bir çift sözüm var sana
Uzun sonsuz doyumsuz
Bilmem yansıtır mı ses tonum
Pürüzsüz duygularımı
Ürküyorum anlatamam diye
Çatısında güvercin uçurulmuş
Bir zindan sabahında
Ah olmasa parmaklıklar,duvarlar
Avuçlarımız avuçlarına uzansaydı
Göğsümüz siper olsaydı ayrılıklara
Titrer yetişmeyen sıkılı yumruklarımız
Yüreklerimiz çatılardan yükselen yangın
Gündüz geceye dönene dek
Kızıla boyanmış yiğitlerin
Dağlarını yankıya verdi
Ovaları çatlattı gür sesleriyle
Bedenlerin kıyısında patladı dinamitler
Kurban olduğum direnişlerine
Zindanlar yıkıldı onlar yılmadı
İki gözümüz iki nehir olsaydı
Susuzluktan kavrulmuş dudaklarına
Çalınmış yasa dışı ilan edilmiş
Kekelenerek okuduğumuz şiirlerin
Ayrılıkları yazılmış
Her yanımız öfke sırtlayan sürgündür
Ve umudumuzdur
Zulmün deryasında çelikleştiren
Umudumuzdur kemiren acılarda
Ömrüne ömür iliştiripte ebedileştiren
Ana sıcaklığında
Suskunluğunu kovana dek
Çığlıklar sende ayaklarına dek
Dinle beni sevgili
Ey ası dağ gülüm
Ömrüm
Fitne fesatçının cirit atışında
Kötü niyetli bakışlar hapsinde
Dinlemek isterdim seni
Diri duygulu bir şiirin
Şairinden seni
Bak Eylül de yağmuruyla ağlıyor sana
Ah yollar uzun
Irağım sürgünüm
Gelemem
Daralan göğüs kafesinden
Haykırışlar başlar geceye…
Abdullah Yildirim
16.05.2007 - 14:15
BU GECE
Yüreğim fırtına gözlerim durgun,
Varlığın ilacım, yokluğun vurgun,
Hayattan kovuldum kaderim sürgün,
Ölüm fermanımı yazın bu gece..
Herkese kalbimi vermezken öyle,
Yaşatmak için sen ne yaptın söyle,
Ne kadar şen şakrak olmuşsun böyle,
Halime gülüyor yüzün bu gece..
16.05.2007 - 14:15
YAŞAYA YAŞAYA
İçine yeşil güneş atılmış uzak bir ırmakta
Oturdum bir dalgaya hiç sıkılmadan
Geceyi yıldızları kutluyordu ağaçlar
Belgin gördüm çırılçıplak gecede
Çırılçıplak gecede ne kadındı
Yüzün gösterdi bana çırılçıplak göründü
Yoksulluğun amansız kurallarından
Geçkin güzelliği daha sıkıydı
Çocukça giyimi kuşamıyla doğa
Ölmez gereçlerini kullanıyor ona karşı
Denizden mermerden tuzdan
Karşısında donuklaşıyordu köreliyordu
Göğün elmas’ı
Güzellik olup da
Kumdan köpükten alacakaranlıktan
Ama bir güzellik ki
Etten dilden yanaktan
Mevsimlerin firesi tomurcuk bir güzellik
Yitiyordu bu güzellik şöyle böyle karşılaşmalarda
Ayrıktan daha kötü birliktekileri
Ayırdım sevişenleri
Yalnızlığın türküsünü tutturdum onları kurtarmak için
Dilim dilim böldüm dudaklarını
İç-erinciyle söylenmiş bir yalanın kuruttum çiçekle
O taptaze yeşil gübreyi de
İyi uyunmamış gecelerin sabahlarını
Kurutmağa vakit buldum
Güldürdüm de ama en acılı oyuncuları
...........
Alay malay yok ortada
Açıkta her şey yanılmağa gelmez
Hiç hesapta yoktu ama öğleyin
Geceleyin iliklerime işledi soğuk
Koyulmuştum ya hani o ırmağın akışına
Yaşıyorum yeryüzü ürünleriyle
Bana düşen payı alıyorum herbirinden
Doğmak varolmak yolumu gösteren ışık
Güneyin kuzeyin kişileri
Bir çizgiye getirir çıplaklık hepinizi
Sarmaş dolaş olmuşuz biz bize
Bir kadından doğmuşuz besbelli
Bu işte çocukluğumuzda biten ot
16.05.2007 - 14:15
GÖNÜL
Dünyaya baksan da gülümser gibi
Uzuyor hayatın bir keder gibi,
Ellerde dolaşan kadehler gibi
Yıllarca boşaldın, doldun, ey gönül!
16.05.2007 - 14:14
BU GECE YANIMA GEL SEVGİLİ
Bu gece yanıma gel sevgili, yanıma gel! Sana çok ihtiyacım var anlatacak o kadar çok şeyim var ki! Ama
sana söz sevgili, üzmeyeceğim seni yokluğunda çektiğim acıları değil,döktüğüm gözyaşları değil,yalnızlığımı,sensizliğimi,
sen yoksun diye kimsesizliğimi değil sana olan bitmez tükenmez sevdamı anlatacağım sana. Hani ağladığımız zaman
sen benim kollarımda ben senin kollarında ağlayacaktık ya! söz vermiştin ya! Gel sevgili, bu gece yanıma gel çok ihtiyacım
var sana kokuna, sıcaklığına ihtiyacım var.Ağlamaktan hiç utanmam; derdin ya! sende benim gibi çok ağlarmışsın ya!
Aşkımız için döktüğün gözyaşlarının her damlasına kurban olayım sevgili, göremediğim o kara gözlerine kurban olayım.
16.05.2007 - 13:38
Günaydın
Günaydın... Günaydın
İnsanlara günaydın...
Günaydın... Günaydın
Sevenlere günaydın...
Işıl ışıl bakışan gözlere
Cıvıl cıvıl uçuşan sözlere
Sıra sıra uyanan kalplere
Güzel olan herşeye, herkese
Günaydın... Günaydın...
Değişiyor dünyamız
Görmek istemesem de
Mutluluk yanıbaşında
Sen ne söylersen söyle
Her sabah daha sıcak
Güneşi doğuralım
Sevişen gönüllerde
Mutluluk yoğuralım.....
Her yeni gün insanlar
Yaşamı dokunsunlar
İnsanca yaşayanlar
Sonsuza karışsınlar...
Her yeni gün sevinçler
Dökülsün başımıza
Mutluluklar karışsın
Yıllarla yaşımıza
İlhan İrem
16.05.2007 - 13:38
AŞKA İNANMAM DEME
AŞKA İNANMAM DEME BİR GÜN SEN DE DÜŞERSİN BU TATLI DERDE
BAHAR MI AÇAR HİÇ SEVGİNİN OLMADIĞI,SEVDANIN YAŞANMADIĞI YERDE?
NE GÜNEŞ DOĞAR NE DE YILDIZLAR VE AY ÇIKAR GÖK YÜZÜNDE
ÇEKİLMEZ OLUR DÜNYA,GÜLÜMSEMEDİKÇE KARŞINDAKİ SEVGİYLE
SEVGİ,HAVA,SU VE BESİN GİBİ EN TEMEL GIDALARDAN BİRİDİR BENCE
DİLERİM SEVGİ YAĞMURLARINDA SIRILSIKLAM ISLANIRSIN ÖMRÜNCE
15.05..2007
16.05.2007 - 13:36
O..............
O...Sonrasızlık takviminin tek sahibi
O...Uykumun&Uykusuzluğumun sesli sahnesi
O...Rüzgarın sahip olduğu en derin uçurum
O...Bakışlarımın gölgesi
O...Ruhumun siyah maskesi
O...İçimdeki kırmızı
O...
16.05.2007 - 13:36
Martı olsam da gelsem omzuna konsam, o zaman bakar mısın gözlerimin içine?
Hiç görmediğim şehre yazıldı tüm bunlar... Ne şairim ben ne de aşık...
Sessiz sedasızım bugün, belki denizsizliğimdendir. Hiç kızmadım şehir sana,
köpürecek dalgalarımın yokluğundandır. Sabahları martı sesi, akşamları vapur
düdüğü nedir diye sorma, bilmem cahilliğime ver... Simitimi balıklarla
paylaşmadım ben hiç, cimriliğimden mi? ..Simitim oldu da balığım var mıydı?
Hiç görmediğim şehre yazıldı bunlar, yosun kokusu nedir hiç tanımadan.
Okuyarak tanıdım seni, senin el yazınla... Görmeden gönül verdim,
densizliğime ver. Hayatımda hiç balıkçılara selam vermişliğim yokken, sana
selam vermiş bulundum; hoşgör. Uzak şehir, senin tüm sokakların denize
çıkarken, benim tüm sokaklarım sana çıkar oldu... Sen farkında mısın bilmem,
farkında olsan da söylemezsin ya... Hiç tekneye binmedim ki ben, ondan mıdır
beni hor görmen? Yokluğun, yoksulluğum olmaya başlayınca anladım, hayalinle
varlıklıyım. Oysa sen varlığımdan habersiz... Sen bensizlikte kalabalık, ben
sensizlikte en tenha. Hiç görmediğim şehre yazıldı bunlar, ne kadar uzakta
da olsa hergün daha yakın olduğum... Hiç görmediğim için mi seni böyle
'canımın içi' olman? Söyle ey şehir, hiç görmediğin için mi beni böyle kolay
kandırman?
Aynanın sırları dökülür mü balık olsam, martı olsam? ... Martı olsam da
gelsem omzuna konsam, o zaman bakar mısın gözlerimin içine?
16.05.2007 - 13:34
ANNEM
Bağım olsa, bahçem olsa
İpek kumaş bohçam olsa,
Sabah olsa, akşam olsa
Annem gitmese yanımdan
Her zaman baksam yüzüne,
Uyurum yatsam dizine.
Rastlamadım kem sözüne
Sesi çıkmaz kulağımdan.
Bir sözünü iki etmem.
Canımı verir incitmem
Annemsiz cennete gitmem
Onu severim canımdan
İbrahim ŞİMŞEK
Toplam 1039 mesaj bulundu