Olanlar ve yaşanılanlar,hissedilenler biraz garip ama sanırım özel olmanın tek sebebini bu tek cümleyle anlatabilirim.
Ben senin dünyevi başarılarınla değil, seninle ve yüreğindekilerle ilgileniyorum.! ! !
Sen gerçekten ne istiyorsan ben gerçekten onu isterim. Benim mutluluğum senin özgürlüğünde itaatinde değil... Bunu sakın unutma..
Bazen bir bakış fırtınalar koparır orda yürekte yani...
Bazen yalnızlığın ayak sesleri duyulmaya başlar.Bazen sıcak bir tebessüm anımsanır geçmişten,Bazen oraya akan gözyaşları nehir olur taşar.
Dingin bir liman gibidir gece oysa sığınmamıza izin verir ama yinede ne kadar kaçabiliriz kendimizden ne kadar saklayabiliriz içimizde biriktirdiklerimizi?
Peşimizden gelmeye bize acı vermeye devam etmezler mi geçmişin hataları, kayıpları...
İşte hayat hafife alınmayacak kadar özel çünkü bir kez yakalıyoruz onu ve nasıl yaşayacağımıza biz karar veriyoruz.her ne kadar farklı yollar sunulsa da,dağıtılsa da...
ve ben ne kadar uzakta olursan ol tek bir yolu seçiyorum senin gittiğin yol ve seninle gidebileceğim o yol....
“ MELEĞİMSİN ” bunu hiçbir zaman unutma ve anlamı da senin gibi ve sadece sana özel...
***Gittin sen, tüm gidenler gibi... Tam beni tamamlayacağını düşünürken, yine ben eksik kaldım. Gülümseyişlerim takılı kaldı yüreğimde. Sonu yok, ışığı yok bir yolda ıssız, sessiz kaldı sevdam. Ama sen gittin; tıpkı diğerleri gibi...
Korkup kaçtın belki de bu sevdadan. Küçük bir kızdı kocaman yüreğiyle seni seven ama sen sığdıramadın kalbine; taşıyamadın doğru dürüst... Bu kadar çabuk pes edişin de ondandı belki. Başka cümlelerin ardına sığınman, yalan yanlış sevdalara takılman...
Gözlerine baktığım zaman çoğaldığımı hissediyordum. Öyle anlamlıydı ki; hayatın tüm gizemi senin gözlerindeydi sanki... Her şey o 'çakır' yeşilin içinde saklıydı. Ama sen aniden kapattın o gözleri; aldın yeşilini benden... Tüm sırlar da o yeşil kutuda kapalı kaldı. İşte ondan sonra başladı her şey... Kalp ağrılarım, baş ağrılarım, gece yarılarında sebepsiz haykırışlarım... Bana bıraktığın ve içimde kalan o 'yeşil'di belki de bunlara sebep olan...
'Kötü bir oyun seyrediyorsun, geçecek' diyordum kendime. 'Bak geçince hiçbir şey kalmayacak, arta kalanlar eksi sonsuzluğa uğurlanacak.' diyordum. Ama olmadı. Geçmedi. Her şey artarak daha da çoğaldı. Pişmanlıklar sardı çevremi, 'keşkeler' birikti içimde, 'acabalar' dolaşıp durdu beynimde... Hepsi benden bağımsızdı. Hiçbir organıma söz geçiremedim. Hep sen çoğalıyordun, hep sen büyüyordun içimde...
Sana dönüşmeye başladığımı anlayayınca da bir direniş başlattım kendime. Artık, hiç konuşmuyorum kalbimle... Kendi haline bıraktım onu. Ne derse desin, ne isterse istesin; hiç aldırmıyorum. Tıpkı derin dondurucundan çıkmış gibi bir kalbim var artık benim. Buz gibi... İçindeki her şey dondu. Sevgiler, sıcak gülümseyişler, arzular, istekler... Belki bir gün üzerindeki buzlardan sıyrılıp 'artık ben de varım' diyerek yeniden ortaya çıkar ve bana döner; kim bilir...
Ama o güne kadar, buz gibi 'yeşil'in arkasından bakacağım dünyaya. Senin bana verdiğin o 'acı yeşil'i yaşayacağım. Kolay değil çünkü, kalbimde dallanıp budaklanan o 'yeşil'i bir anda kökünden sökmek. O yüzden zamana bırakıyorum her şeyi. Bakmadığın bir çiçek nasıl soluyorsa, o 'yeşil' de bir gün elbet solup, sararacak. Hayatımda ilk kez sana açtığım kalbim de bundan böyle sadece bahara açacak; sadece bahara...***
güvercinim söyle Ona değmedi başka elerin eli eline de. rüzgar söyle Ona söylemedi başka isim dudakları iki hece adın gece gündüz dilinde de. dağlar söyle Ona siz kadar olan özlemimi çok özledi, çok özledi, çok özledi de. ay söyle ona yıldızların bekçisi oldu gözleri her kayanda seni diledi de. pencere önü çiçeğim söyle ona bu günde pencerede seni bekledik de. güneş söyle ona gittin diye kırgın değil, ben gibi dönüp geleceksin diye bekliyor de. yalancı baharım sonbaharım söyle ona eylül kokunca, yapraklar sararınca dolacaksın ben gibi içine de. yalnızlığım söyle ona uykularından uyanıp ağlıyor ben yüzünden sensizliğim ben onun için sen dönersen ben gideceğim de. şiirim söyle ona bu çağrı, bu feryat, bu bir yalvarış geri dönmen uğruna vazgeçiyor gururundan de yağmur söyle ona, söndüremediğin hasretimi toprak kokusu kadar sevdiğimi söyle.
Acının kalbini aradım nihayetinde Sonuçsuzluk biçare gönüllere konmuştu Sükûtun üzerinden akıyordu berrak su Kızıllığını kaybeden kandı akan bedende.
Umarsızlık bir buluttu gökyüzünde Zaman tükenen kum saatinde saklıydı Gül bahçesinde uyuyan güzel sessizlikte Tavan arasında koşan yarış atları saklı kalbimde.
Bir iki ve üçte hareketlendi zaman Zerre büyüklüğünde havalandı toz bulutu Ellerimden zirvelere kayıp giden hayat Hafif bir tebessüme odaklandı kaderimde.
Hayallerin orta yerinde kalıveren bakış Patlayamamış bir mısır tanesine sıkışmıştı Gülkurusu akşamlarda yankılanan sesti bir an Hüzünlü ezgiye saklanıp külrengine dönen zaman.
BİR DÜNYA İSTİYORUM, GÖZYAŞLARININ MUTLULUK İÇİN AKTIĞI...BİR DÜNYA İSTİYORUM, ACILARIN SEVGİYLE SARILDIĞI...BİR DÜNYA İSTİYORUM, ACIMASIZLIKLARIN OLMADIĞI...BİR DÜNYA İSTİYORUM HUZUR VE GÜVENİN BULUNDUĞU...BİR DÜNYA İSTİYORUM, GÜNEŞİN HİÇ BATMAYIP, GECELERİN AY IŞIĞIYLA YIKANDIĞI...BİR DÜNYA İSTİYORUM SESLERİN FISILTIYLA ÇIKTIĞI, BİR DÜNYA...ÖYLE BİR DÜNYA Kİ UMUTLAR YELKEN AÇSIN GÜZELLİKLERE...ÖYLE BİR YELKENLİ OLSUN Kİ, SEVGİ RÜZGARLARI İLE YOL ALSIN MENZİLE...DÜMENİ AŞK, DÜMENCİSİ SEVGİLİ OLSUN...
AŞKIMA ELVEDA seni ne çok sevdim ben.ne çok gözyaşı döktüm senin için geceleri sen yatağında meleklerin kanatlarıyla uçarken ben penceremin önünde senin rüyana girmek için dua ederdim.bir bakışına bir dudak titreşine gülüşüne ulaşmak için dünyanın bütün çiçeklerini önne sererdim. şiirler şarkılar sevgiler içinde tutuşan bir ateş yangımında senin için kül kesildim.adına yanlızlık dedim.sen beni bilmedin.beni tanımadın beni sevmedin.bu bir ölümdü bu bir fermandı.yaşamak mümkün değil.yanlızlık yanlızlık karanlık kapılarıyla üstüme kapandı.yankısı döndü dolaştı senin kapıların bana kapalı.kendi sesim bana ulaştı anladımki beni hiç duymayacaksın. sana sitem edemem,sana kırılamam,bir tek dileğim var senden son bir tek isteğim oda mutlu olaman mutlu ol sevdiğim,biriciğim,aşkım,nereye kime gidersen gityeterki sen mutlu ol.kendine iyi bak.çünkü bundan sonra ben yanında olmayacağım yanında san bakacak ben olmayacağım.istesemde istemesemde.sevdim bir zamanlar seni,hala seviyorum ve benden sonrada mutlu olmanı istiyorum.olurda birgün dönersem seniiyi bulmak istiyorum.yaşanılan paylaşılan güzel şeyler hatrına sana yürekten mutluluklar diliyorumve ben birdaha seni sevmemek üzere bana seni sevmiyorum demeni bekliyorum.keşke böyle yaşanmasaydı herşey.keşke döndüre bilseydik zamanı geriye.gitmesen olmazmı? bitmesek olmazmı? senden kalan boşluğu kimile doldururum bilmiyorum.sen hayatıma renk katan sen hayatımdaki nedensin peki ozaman senin istediğin gibi olsun git.git ama sakın arkana bakma.ozaman dayanaman seni bırakamam. gün olur seni unuta bilmek için bu şehirlerden çok uzaklara gitmek istiyorum.sokaklar parklar seni hatırlatmasın diye.gün olur anlıyorum senden ve bu şehirdnen kaşmanın faydasızlığını.çünkü biliyorum nereye gitsem benimle geleceksinyada gittiğim her yerde senden birşeyler olacak.sen unuttun fakat unutulmadın.bense unutulduğumu biliyorum.fakat unutamıyorum.inan unutabildiğim gün seni yeniden ve daha çok sevmeye başlıyacam.sen hiç kendini böyle gereksiz,böyle değersiz hissettinmi.ayrılık ölüm kadar acı ve soğuk.aynalara bakıyorum aynada gördüğümben değilim.yokluğun bedeli çok ağır sevgilim.düne kadar en yücesini yaşadım mutluluğun,ayaklarımın altında kayır gidiyordu toprak.güneşkadar yakındı aşk.bıraktın birden bire kanatlarım kesildi.şimdi hiç birşeyim.oysa herşey nekadar güzeldi yönümü yolumu şaşırdım.sen bensiz nasılsın bilmiyorum rahatmısın mutlumusun, bukadar çabuk beni unuturmusun.? ...nasıl birden mazi olursun. düne kadar aşkı içtiğim,dudaklarında yüreğimi erittiğim,uğruna yaşamayı göze aldığım nerdesin,kimlerlesin,ben burada terk edip gittiğin yerdeyim. sevinçlerim hayallerim,umutlarım,renkli dünyam elveda.elveda yaşamak,yaşamın anlamı elveda.kimse farkında değil yokluğunun.sensiz ne hallerdeyim kimse bilmiyor.anlamıyor yitip giden bir aşkın kederi.sen seçtin bu yolu.bana ise sadece bu yollda ölmek kalır.yeterki sen üzülme ELVEDA SEVGİLİMMM..
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer. Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın. Bir gün yalan söyleyeceksen eğer, Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın. Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneşin seni ışıttığı kadar sıcak Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin İşte budur hayat! İşte budur yaşamak! Bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Her şey sende gizli Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif... Kalbin attığı kadar canlısın Gözlerin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin. Nefret ettiklerin kadar kötü... Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğü rengin... Yaşadıklarını kar saymaz. Yaşadığın kadar yakınsın sonuna Ne kadar yaşarsan yaşa Sevdiğin kadar ömrün... Gülebildiğin kadar mutlu ol üzülme Bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi Sevdiğin kadar sevileceksin Çiçek sulandığı kadar güzeldir Bebek ağladığı kadar bebek Kuşlar ötebildiği kadar sevimli Ve her şeyi öğrenebildiğin kadar bilirsin Bunu da öğrenki; SEVILDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN! ...
Kim bilir şimdi nerdesın,kimin yanındasın yanımda olman için neler vermezdım ki..ama olmadı işte biliyorum kalbin başkası için çarpıyor,bu benim canımı acıtsada her şeye ragmen seviyorum seni,geceleri uyuyamıyorum sadece senin mutlu olman için dua ediyorum,sen benim hayalimsin,senin canın yerine benim canım yansın sen hiç üzülme olur mu.. ben seni gercekten sevmiştim,karsılık beklemeden,sadece sevmiştim.. ne diim elimden baska bişi gelmiyor..senin mutlu olduğunu hissetsem yeter bana.. belki bir gün sende beni seversin die diil ben seni ölene dek sevdim..hala da seviyorum.inşallah sevdiğinle beraber mutlu olursun.
Yalancılığın kol gezdiği,dürüstlüğün sadece sözlerde kaldığı mutluluğun bir tebesüm boyunca sürdüğü,aşkın ve sevginin imkansız gibi göründüğü şu dünyada hüzün vaktinde açan gülsün sen............ 'Sana ancak bir tebessüm kadar yakın olabildim sevdiceğim,bu gülüş esnasında içimde kopan fırtınanın ne kadar derin ne kadar kasvetli olduğunu anlayamassın sen...'Bir sevdaya kapılmanın ve bir hüznün çanları çalarken aşkı yakalamanın acısını içinde hissedebilir misin? Geceleri meçhullerde dolaşan sevdiğim........ Sana bunları yazarken elimin titrediğini görebilir misin? ........ Tabii ki göremezsin.Çünkü yanımda yoksun,ah bir yanımda olsanda; yüreğimin inceden inceye çırpınışını duyabilsen......... Yeter ki iste.Yeter ki senbir aşkı yüreğinde taşımaya hazır ol.Sen hazır olursan,bil ki; o zaman yollarına güller serer,seni sevinç gözyaşlarıyla karşılarım................... Eğer gelmezsen; boyun büker,çeker giderim.Alır,bir aşkı sırtlar giderim.....Bir sızı kalır içimde,TA DERİNLERDE...... Bu aşka kimileri geçlik aşkı,kimileri heves der. Ama ben yine de seni sever ve yüreğimde saklarım. Ama birkez daha düşün.Bir aşkın matemini,bir yalnızlığın hüznünde boğmak zor gelir bana.Yanımda ol ve beni,'SONSUZ VE DİPSİZ UÇURUMUN KIYISINDA GEZEN ÜMİDİMİ KURTAR,GÖZYAŞLARINLA YEŞERT VE BANA HATIRA BIRAK........... Sevdanı yüreğime akıt............ Tatlı bir zehir okşasın yüreğimi sonra bana bir kez 'MERHABA' DE........... Aşkımız yeşersin senin benim gözbebeklerimizde.... Saçlarının her dalgalanışında her telde sana olan aşkım parlasın........ GÜN BATIMINI İZLE BENİMLE... Yüreğim avuçlarında olsun.Kanatlanıp uçacak bir kuş gibi çırpınan yüreğim.Onu yüreğinle birleştir ve beraber göklere erişelim..... Kederin ulaşamayacağı,mutluluğun bırakamayacağı kadar uzak yıldızlara çıkalım.Aydınlık sarsın her yanımızı............. Elele cennete koşalım.AŞK bahçelerinde kimsenin ulaşamayacağı mutlulukları tadalım... VE MELEĞİM SARIL BANA,KORU BENİ KÖTÜLÜKLER YANAŞMASIN YANIMIZA... ŞİMDİ BİR ŞEYLER SÖYLE; MUTLU OLACAĞIZ DE; AMA SEN NE DERSEN DE, UNUTMA Kİ: UNUTAMAM, KALBİM SENİNLE...........
Binlerce renk renk çiçeğin açtığı, bitkilerin bittiği, sürü sürü kuşların geçtiği, pırıl pırıl suların aktığı, çeşit çeşit hayvanların barındığı bir dağın yamacında güzeller güzeli Dilara adında bir kız yaşarmış. Her sabah kalkar huzur ve esenlik içinde türküler, şarkılar söylermiş… Kiraz dudaklarından tane tane mutluluk dökülürmüş yamaçlara…
Dilara her sabah uyandığında dağlara bakıp yüreğini bin çeşit renkle nakış nakış işler, güneşin rengiyle sevgisini, umudun mavisiyle umudunu süsler, çağlayan sulara, esen rüzgarlara bakıp bakıp sevinç pırıltılarını serpermiş gözlerinden…
Henüz bakir doğası insanlar tarafından kirletilmemiş, bozulmamış; yalanın, dolanın, kokuşmuşluğun hiç uğramadığı bir yermiş burası... Dilara’nın sevgisi yeryüzündeki çiçeklerin renkleri gibiymiş… Baharın sevgilisi, nisanın ilk aşkı, masumluğun sultanı, suların saflığıymış Dilara’nın güzelliği…
Nisanın ilk gözağrısıymış Dilara… Baharın ilk öpücükleri değdimi narin kirpiklerine, uyanıverirmiş tüm çim – çiçek, börtü - böcek..
Hoyrat rüzgarlar inzivaya çekildiğinde, bahar rengi ılık ılık meltemler sararmış ince belini Dilara’nın, incecikmiş yüreği de tıpkı beli gibi… İpekten teni varmış, gün ışıdımı pırıltılar dans edermiş saçlarında, pırıl pırıl suların üzerine vuran güneş ışıkları gibi…
Dilara her sabah erkenden kalkar çiçeklerle koklaşır, laleleri okşar, kuşlarla, kelebeklerle konuşur, dağ tepe demeden güneşe gülümseyerek mutlu bir şekilde kuzularının peşinde dolaşır dururmuş... Her seher bereket tohumları ekilirmiş dağların doruklarına, umut umut yeşerip halaya dururmuş çiçekler her bahar Dilara’nın güzelliğinde...
Bir gün hiç beklemediği bir anda karşısına genç bir adam çıkıvermiş, şiirler okumuş ay ışığında, şarkılar söylemiş, masallar anlatmış Dilara’ya. Sık sık buluşmuşlar... Sevdalanmış sonra Dilara, bırakmış kendini kollarına genç adamın hiç bir kötülük düşünmeden, başlamış rüyalarda, masallarda yaşamaya...
Çiçekleri, kuşları, kelebekleri bırakıp gece gündüz genç adamın hayaliyle yaşamaya başlamış... Sevdası yeryüzüyle, gökyüzünün sevdası kadar büyük; suyla, çiçeğin aşkı kadar da masum ve temizmiş... Sonra sevdasını açmış büyüklerine Dilara, hoş karşılamışlar kızlarının sevdasını, evlenmelerine izin vermişler... Davul zurna eşliğinde üç gün üç gece düğün olmuş, halaylar çekilmiş, inlemiş dağ taş...
Bir seher vakti uyandığında canından bir parça eksilmiş gibi irkilmiş Dilara. o canı gibi sevip bağlandığı adam buralardan sıkıldığını, kendisini unutmasını isteyip bir kağıt parçası bırakarak çıkıp gitmiş... Oysa aynı adam her sabah uyanır uyanmaz “sen dünyanın en güzel varlığısın, seni ölümüne seviyorum”diye övgüler dizermiş Dilara’nın gözlerinin içine bakarak... O zaman bütün yeryüzü, gökyüzü Dilara’nın olurmuş...
Çünkü dünyada ki; tek güzel Dilara değilmiş, her yerde kandırılacak dünya güzeli yüzlerce Dilara bulunurmuş yüzsüzler, yalancılar, sahtekarlar için...
O gün ilk kez ağlamış Dilara, mavi mavi pınarlar akmış gözlerinden. Ceylan gözleri o gün ilk kez üzgün bakmış dağlara... Aylarca belki döner umuduyla uçan kuştan, esen yelden haber beklemiş, dalgın dalgın bakmış sulara... Ama ne gelen olmuş ne de giden...
Huzuru ile beraber mutluluğu, sevinci de parçalanmış. Daraldıkça çıkıp bir dağ başına yankılı kayalara haykırmış içindeki ateşi... Bazen sessizce solumuş bir hazan yaprağı gibi, içi kanamış her baktığında dağların doruklarına... Gözpınarlarından akan damlalar bir nehir gibi süzülerek Munzur suyunun esrarengizliğine karışmış.... Kanadı kırılmış yavru bir kuş gibi uçmak istemiş masmavi gökyüzüne ama uçamamış...
Uçuşan düşlerini önüne katıp götürmüş yüreğindeki fırtına, geride bir kırık ömür, yorgun gecelere asılı birkaç tebessüm kalmış yalnızca.
Bir hazan çiçeği gibi solmuş günden güne Dilara. Derin okyanuslar dökülmüş yapraklarından her ağladığında.. Sevdanın kor yangını düşmüş yüreğine bir kez…
Bir zamanlar tan kızıllığı yamaçlara vurduğunda rüzgarın şarkısını söylermiş, dağlar, pınarlar, kayalar Dilara’nın yüreğinde. Bir dağ çiçeği gibi yaprağına sığınırmış üşümemek için Dilara... Ama artık suskunmuş dağlar…
Yağmurun gözyaşlarına karıştığı bir gece dönmüş yüzünü ve bırakmış kendini kayalardan aşağı ölmek istemiş Dilara...
Yalancıların, sahtekarların, acıların var olduğu bir dünyada yaşamak istememiş...
Bütün çiçekler kendi dillerince konuşmuş, üzüntülerini haykırmış dağlara… Ağlamış rüzgarlar; Bir tek laleler boyun büküp susmuş Munzur’da… Yüreğini açıp ses vermemişler… Suskunluğunda saklamışlar sırlarını, sevgileri söyleyemeyecekleri kadar çok şey anlatmış dağlara… Bu yüzdendir ki; Munzur’da bütün laleler boynu büküktür… Hep narin, ince, suskun ve asil durur…
Sonra zaman geçmiş, gözyaşları betonlaşmış, çiçekler kokusunu yitirmiş, o güzelim dağlar kötülüklere esir düşmüş... Kayalar ağlamaya başlamış her gece... Ay ve yıldızlar doğmamış bir daha o kayaların üstüne, kuşlar uçmamış, her gece rüzgar esmiş çığlık çığlığa. O gün bu gündür ‘Çığlık kayası’ olarak kalmış ismi...
O günden bu güne sevginin, masumluğum, temizliğin timsali olarak hala onun sevgisi konuşulur oralarda. Kimi kez onu “Çığlık kaya”nın başında sevgilisini seslerken geyiklerin içinde görüldüğünü söylerler, kimileri bir pınarın başında geyiklere su içirirken.
Herkes yok olmuş, yalan olmuş, masal olmuş ama o hep var olmuş, dünya döndükçe de var olacak dağlar kızı Dilara...
İşte böyle olmuş, böyle anlatılmış yıllar yıllı bu dağ masalı...
Bir dağ başıydı sevdası/ sevdalanmıştı bir kez Dilara / kardelenler kadar aktı sevdası / kar kadar masum ve temiz / ve de, / sevmişti bir kez delicesine... /
Ve sonunda terk edildi / sevgi bilmezlerce / bir sevda sözü geride kaldı / bir de dağ gibi sevdası / bakamadı kimsenin yüzüne Dilara / vefâ sözü, sevdâ sözü yalan oldu / hergün çıkıp yükseklere / gidenin yoluna baktı / belki gelir diye / bir soluk resim elinde / gelenden geçenden / sual etti sevdiğini / sonunda, tükendi umudu / dayayıp rüzgarlara başını / ateşlere bağrını verip / bıraktı kendini kayalardan aşağı.../
kara haber çabuk ulaştı obalara / dağlara kor düştü / ölüm vurdu hançerini / kutsal aşkın yüreğine /
Sevgisi efsane oldu / sevgisi destan oldu / dolaştı dilden dile /
Yıllar yılları kovaladı / mevsimler mevsimleri / herkes unutuldu / bir dilara unutulmadı / bir de sevdası... /
AKŞAM OLMAK ÜZEREYDİ HAVA YENİ YENİ KARARIYORDU DALGIN AMA SANCILIYDI AĞRILARI ARTMIŞ HASTA GİBİYDİ YILLAR ONDAN ÇOK ŞEYLER ALIP GÖTÜRMÜŞTÜ HEP YANLIZ YAŞAMIŞ HAYAT DENİLEN BU IRMAK ONUN İÇİN BOŞAMI AKIP GİTMİŞTİ SANKİ AĞARAN SAÇLARINDA MAZİYİ ARAR GİBİYDİ AĞIR AĞIR YÜRÜDÜ SOKAK BOMBOŞTU BİR AN DURDU O KADAR DALMIŞTIKİ CEP TELEFONUN ÇALDIĞINI BİLE FARKETMEMİŞTİ ARAYAN BİR DOSTTU BİRAZ ÜRKEK BİRAZ HEYECANLA TİTREYEREK ALO DİYE BİLDİ ÇÜNKÜ ONA YÜREĞİNİ AÇAN TEK DOST DOST GİBİ DOST YÜREĞİNE BİLEĞİNE DOST YOLDA YOLDAŞI SAĞLAM OLMALIYDI KİŞİNİN SEVGİ BUMUYDU DİYE DÜŞÜNDÜ YILLARCA BU DUYGUYU HEP SAKLAMIŞ HİÇ BAHAR YAŞAMAMIŞTI ŞİMDİ BİRİ ONA HAYATIN VAR OLDUĞUNU BU YOLCULUK NEŞARTLARDA OLURSA OLSUN BİR SON DURAĞI OLDUĞUNU ONA HEP HATIRLATMIŞTI OYSA ONUN BAZI DEĞERLERİ YIKILMAZ SANDIĞI TABULARI VARDI OYSA YIKILMAZ SANILAN NE KALELER NE SURLAR VARDI TELEFONU BİRDEN KAPATTI ZAMAN EPEY GEÇ OLMUŞTU AMA ONUN İÇİN YENİ BAŞLIYORDU KOŞTU KOŞTU EVE KENDİNİ ZOR ATTI OYSA YILLARDIR ONUN EVİNİ BİLE NE BİLEN NEDE SORAN VARDI SANKİ KARANLIK DÜNYADAN AYDINLIĞA TEKRAR SAMANYOLU YILDIZI GİBİ KARANLIKTA KAYBOLMUŞ GİBİ SABAH OLMUŞ KARARINI VERMİŞTİ BİR YERDE BULUŞTULAR YÜREĞİ KIPIR KIPIRDI SEVDİĞİ İNSANIN ELİNİ TUTUĞUNDA ELLLERİ ATEŞİ TUTUYOR GİBİYDİ NE OLURSA OLSUN HAYAT YAŞAMAYA DEĞERDİ ÇÜNKÜ SEVGİ YILLARDAMI SAKLANMIŞTI SADECE GÖZLERİNİN İÇİNE BAKARAK SEVDA DENİZİNDE KAYBOLMUŞTU DIŞARIDA YAĞMUR YAĞIYORDU YAŞAMAK NE GÜZELDİ AŞK YAĞMUR ALTINDA BİR BAŞKA GÜZELDİ ELELE TUTUŞMAK ONUN İÇİN BAHAR YENİ GELMİŞ HAZAN MEVSİMİ ONUN İÇİN ÇOK AMA ÇOK UZAKTAYDI ŞİMDİ BAHARDI.
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, 'bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur' diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... 'Senin için ölürüm' derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam 'Hayır, ben senin için ölürüm' diye yanıt verirdi hep...
Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, 'Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....' Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, 'Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma' Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....
Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde 'satılık' levhası asılı olan. 'Ne dersin, bu evi alalım mı? ' dedi adama. 'Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...' 'Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim? ' diye yanıt verdi adam. 'Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık....'
Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: 'Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...'
Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, 'Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat' diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...
Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, 'Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım' diye sözünü kesti arkadaşı. 'O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya....'
'Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları' diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...
Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, 'son bir kez kucaklamak isterim seni' diyecek oldu ama kadın, 'defol' dedi nefretle...
İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.
Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. 'Sen, buraya ne yüzle geliyorsun' diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. 'Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.' dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: 'Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...' Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, 'Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem' diyordu... Sırayla okudu; 'Seni çok sevdim', 'Seni sevmekten hiç vazgeçmedim', 'Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.' 'Fakat benim için ölmeni istemedim' 'Şimdi bana söz vermeni istiyorum.' 'Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı? ' son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:
'Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım....'
hüzünlerdi dökülen Yorgun kanatlarınla bir akşam üstü Özlem bulutlarından süzülüver içime. Sen gideli menekşeler bahara küstü, Ne gün doğdu, ne yıldız gülümsedi geceme.
Dalında kurudu ümidin goncaları Sevdaya alkış tutan elleri kader kırdı. Bir türlü bulamadım o dörtlü yoncaları Aşkın mutlulukları; çözülmeyen bir sırdı.
Şarkılar, hep tek yanlı aşklar için ağladı. Hüzünlerdi dökülen tamburların telinden Gönül mangalında ateşler kül bağladı Sağlam bentler yıkıldı ihanetin selinden.
Çalmadın bir daha gönül kapısını, Gülmedin sabahıma pembe şafaklar gibi. Bir kenara fırlattın aşkımın tapusunu Yüreğime saplandın keskin bıçaklar gibi...
Bilmem hatırlar mısın? Nasılda utanırdım seninle konuştuğumda. Ellerim, ayaklarım birbirine dolanırdı. Her yüzüne baktığımda, gülerdin..
Bilmem hatırlar mısın? Korkardım sevgimi söylemeye. Korkardım çünkü, ters bir yanıt almaktan. Her Aşk dediğinde, susardım..
Bilmem hatırlar mısın? Seninle konuşmak için can atardım. Gözlerine dalar, kendimden geçerdim. Her zor anımda, üzülürdün..
Bilmem hatırlar mısın? Konuşurduk bahar akşamlarında,. Konu her defasında sevdaya dönerdi. Her biz dediğinde, ağlardım..
Bilmem hatırlar mısın? Sıcak yaz akşamlarında beraberdik. Yan yanaydı hep ruhlarımız, geceye inat. Her konuşmamda, susardın..
Bilmem hatırlar mısın? Hiç konuşamadık seninle sevgimizi. Oysa o kadar açıktı ki herşey. Her yakınlaşmamızda, kaçardım..
Bilmem hatırlar mısın? Hep beraber olucaktık seninle. Bu son olacaktı, ikimiz içinde. Her ayrılık dediğimde, kızardın..
Bilmem hatırlar mısın? Beni son defa ve habersiz terk ettiğinde. Nasıl yandı yüreğim ve nasıl haykırdım gecelere. Elimde olmadan nasıl isyan ettim; hayata, kadere, sevgiye. Oysa ne senin suçundu bu habersiz elveda; nede hayatın, sevginin. Tamamiyle kendi keşkemdi bu haykırış, kendi pişmanlığım. Bir kere bile seni seviyorum diyememiştim sana. İçimde kilitlendi kaldı, son ayrılık haberinle. Bilmem hatırlar mısın? Ben hatırlıyorum, zaten hiç unutamadım ki...
Güneş sönmedi, Sen sönmedin.. Sen Güneştin; Bilmedim, bilmedin sende, Onlarda bilmediler. Onlar dediğim, Bizi bilenler..
Sen gittin sonra aramızdan, Karanlıkta kaldık, anladık değerini Ruhumuzu aydınlattığını. Ve anladım Güneş olduğunu Anladın sende, onlarda anladılar. Ama geç kaldık, Hemde çok geç...
Yağmur yağıyordu bir bahar akşamında. Ve ben seni düşlüyordum.. Balkondan uzattığım bedenim ıslandıkça, Ağlıyordum, çünkü seni hatırlatıyordu yağmur..
Sokağa çıktım, şemsiye almadan, Islanıyordum, şehrimin dar sokaklarında.. Gidiyordum, nereye gittiğimi bilmeden, Ama biliyordum sana ulaşacağımı, umuyordum...
Yağmur güzel değildi belki, senin kadar, Ama seviyordum, sebepsiz bir şekilde.. Tıpkı seni sevdiğim gibi... Gökyüzüne baktım o an, göremedim yıldızları.. Kaybettim onlarıda senin gibi..
Ağlıyordum, bir bahar akşamında, Sebebini bilmeden ağlıyordum... Rahatlatıyordu çünkü ağlamak beni, Tıpkı seni gördüğüm anki gibi..
Yağmuru dinliyordum, bir bahar akşamında, Ağzından çıkan her sözü dinlemem gibi... Huzur veriyordu çünkü bana, Sebepsiz ve nedensiz dinliyordum..
Yağmura benzetiyordum seni, herşeyinle.. Yağmurla gelen herşeyi veriyordun bana, Yalnızca birşeyi veremiyordun, yağmur gibi, Bir benim olmayı beceremiyordun....
İçimde bir hüzün var Nedenini bilmediğim Belki de bilmek istemediğim Zor olanı yaşamak mı Yaşamı zorlaştırmak mı yaptığım? Doğruyu bulmak adına Yaşıyorum kaderin verdiklerini Verilenler kaderimin doğrusu mu Yoksa doğru olan mı yaşadıklarım? Gizli bir aşk bu, imkansız olan Sözlerle başlayıp hislerime yansıyan İmkansız olan aşk mı Yoksa aşkın gizi mi bunu imkansız kılan?
Anlatamadığım gösteremediğim O kadar sevgi var ki yüreğimde Çok ağır geliyor artık Sana olan tüm hislerim Korkularım Aşkım Sevgim ve özlemim Hepsini birden yaşamak Hissetmek ve tam anlamıyla gösterememek Çok ağır geliyor yüreğime Hepsini bir anda yaşıyorum Korkuyorum İçine girdiğim derin denizden Korkuyorum kaybolup gitmekten Çünkü aşkınla hergün daha fazla derinleşiyor deniz Korkuyorum senin birgün kaybolup gitmenden Seviyorum Hayatımda sevmediğim kadar Sensiz yaşayamayacağımı bilecek kadar Özlüyorum Gecenin karanlığında bir başımayım sanki Uykularım düzensiz ve Uykuya dalabildiğimde sen varsın rüyalarımda Her günümde her saatimde her anımda sen varsın Dudaklarımda kalbimde beynimde senin adın Bedenimde senin izin Kulaklarımda senin sesin Burnumda senin kokun var Seninle nefes alıyorum Seninle gökyüzünün güzelliğini gördüm Seninle çiçeklerin kokusunu duydum Sen olmadığında gene eskisi gibi Güzel olan hiçbirşeyi hissedemeyeceğim Ben seninle varım Korkuyorum gitmenden Seviyorum seni tüm kalbimle Özlüyorum seni tüm benliğimle Ne olur aşkım çabuk ol
Kararınız ne olursa olsun acı çekeceğinizi bildiğiniz durumlarda, bir karara varmak çok güçtür. Özellikle sevgi ilişkilerini bitirirken, ayrılıkların da başlangıcında. Bir şey olur, bir şey yaşanır ya da olması gereken gerçekleşmez. İşte o zaman içinden bir parça kopar insanın. 'Bu bana göre değil, hak etmiyorum ben bunları' diye düşünür.
Aşk varsa, sevgi oluşmaya başlamışsa, başını hızla bir yere vurduğunda hissettiği acıdan daha keskin bir acı kaplar ruhunu. İsyan etmek, bağırmak, çağırmak, 'kendine gel, yaptığını fark et' demek ister. İlk sarsıntı bazen bir kucaklaşmayla, bazen bir özür ya da özrü sembolize eden bir davranışla, daha kötüsü bazen hiç konuşulmadan geçer gider. Ama ardı arkası kesilmiyorsa incinmelerin ya da farklılıklardaki yansımaların, yürekteki acı büyür iyice. Ve başlar çatışma.
Yürek, ilkel toplumlardaki tamtamların çığlığıyla sarsılırken, akıl yüreği sakinleştirmeye, çözüm üretmeye çabalar. Paramparça hisseder kendini insan. Benliğe, doğrulara, sağlıklı birlikteliğe duyulan özlemle, sevgiliye duyulan özlem arasında takılı kalır. İlkel çalgıların ve çığlığın ritmi artarsa eğer, yani var olanlara yenileri eklenirse, akıl daha çok frene basar. Bu kez 'kendine gel! ' denen, kendisidir. Çünkü aynada görülen, göz kapakları düşmüş, dudakları sarkmış yüz, artık mutlu degildir.
Yapılacak tek bir şey vardır. 'Ya olduğu gibi kabul et ve acı çekme ya da çık git.' Bilir bilmesine bunu yürek de, gitmeyi istemez. Bedenini uzaklaştırmayı değil, onu göğsüne sokmayı ister. Sarılmak, daha çok bir olmak.
Hele bir de paylaşılan zaman ve yaşam parçaları çoksa, umutlar ve hedefler beraber konduysa, emek harcandıysa var olmak için, daha da güçleşir gitmek. Tüm bunlar yaşanırken benlikte ve ruhta, artık bir arada oluşun da tadı kalmaz. Çünkü, ne, bir olunabilir bu sorularla, ne de gidilebilir bu özlemle. Tamtamın sopası, her soluğa denk düşer böylesi zamanlarda. 'Seni Seviyorum' o ilkel sestir aslında. Sevgi yener mi aklı? Bazen. Ama hep o incinmeye, yeniden hayal kırıklığına uğramaya hazır oluş halde sürer ilişki. Kişi, bilir bir gün bağların kopacağını. Sadece süreyi uzatmaya, kopuşu geciktirmeye yarıyordur davranışları.
Bazen de akıl galip çıkar, yüreği de yanına çekerek. 'Tamam' diye düşünür insan. 'Onu çok seviyorum. Bedeninin sıcaklığını, sarılmasını özlüyorum. Ama kumaşın dokuması farkli işte. Tutmuyor birbirini. Farklılıklar, olanlar ya da olmayanlar bu kadar sarsıyorsa beni; kendimi, 'ben'ime olan saygımı korumak için bitirmeliyim ilişkimizi.'
Ve geriye dönüp yaşananlara bakar. 'Denemediğim yol kalmış mı? Yeterince süre vermiş miyim sorunların çözümü için? Çaba göstermiş miyim gerçekten? ' diye sorar. Her şey denenmişse bile, son bir sanş vermeden ilişkiye, çıkıp gidemez. 'Şu olaya, bu zamana kadar yaşarım, yaşatmaya çalışırım sevgimi. Tekrar oturur konuşur, anlatmaya, anlamaya çabalar,olamazlığına emin olmadan koparmam içimdeki duyguyu'diye düşünür. Ve yaşar.
Eğer sevgi gerçekse, kişilikler sağlıklıysa, farklılıklar aşılamaz boyutta değilse, çözülür sorunlar. Ama aksi durumda, tek yol kalır hayatta. Gidiş. Hem de gelişi olmayan bir gidiş. Denenmiş elbisenin provasının olmayacağını bilerek, geride hiçbir şüphe, akılda hiçbir keşke, yürekte hiçbir ümit bırakmadan, çıkıp gidilir.
Acı çekilmez mi? Hem de nasıl çekilir. Yine de bilir ki insan, beraber olduğu sürece hep acı çekecek., acı çekme ihtimaline karşı hep tetikte duracak, mutluluk,huzur üretemeyecek.
Bu yüzden haykırır yüreğinin olanca gücüyle: 'Hadi şimdi vurun bakalım tamtamlar. Şimdi daha hızlı, daha güçlü çığlıklar atın. Başka ses duyamaz hale getirin beni. Ama ben gidiyorum. Çünkü bir süre sonra susacağınızı biliyorum. Alın bir vuruş da benden. Biten ilişkiye, gönderilen sevgiliye, içimdeki acıya! Yine de gidiyorum.'
Hüzün tam kalbinden kırılırken ‘’sana bir hikaye anlatayım’’ dedi yabancı. Cevap verdi genç kız ‘’dur ben sana anlatayım’’ adam şaşırdı sustu tam konuşacaktı ki genç kız konuşmaya başladı ve anlattı.
Genç kız: Hani hikayelerin başı var ya işte bunun sonu da böyle…
Genç adam: nasıl yani
Genç kız: bir zamanlar oldu her şey. Artık tekrarı mümkün değil.
Genç adam: tamam öyleyse bana hikayeyi anlat.
Genç kız: sen bunu dedikten sonra hikayenin sonu geliyor. Yaşadıklarını anımsa sadece.
Genç adam sustu kız kalktı ve gitti hikaye bitti. Hiç birisi bir birlerine dur diyemedi. Genç kız kalkarken adam eline bir paket sıkıştırmıştı. Kız iyice ilerledikten sonra paketi açtı paketten çıkan şeye çok şaşırdı afalladı. Bir tane bademli kurabiye çıkmıştı. Yedi ve bütün hikayeyi unuttu sadece anı bölümüne yazdı. ‘’Dün yediğim bademli kurabiye’’
X) Hıı kalbimm... Y) Ne höyt.. X) İlacım ilacım.. Y) Ne ilacı hangi ilaç X) Ceketimin cebindeki hıı.. Y) Hangi ceket X) Lacivert olann... Y) Hangi cebi X) İç cep.. Y) Hangi ilaçç X) Sittir git istemiyom beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar.. Y) Hangi köy? Ana geberdi.
X) Hıınk kalbim Y) Bi dakka baba bi sus bişey dinliyorum X) Lan deyyus ölüyorumm Y) Bi saniye baba şu bitsin bi X) Lan ölüyorum diyorum hınkkk Y) Baba ben napabilirim Azraili mi durdurcam X) Sittir git evlat
X) Hınkk kalbim Y) ne oldu kalbine? X) Sıkıştıı hıı.. Y) Hıı çok kötü birşey ya geçen günde ben sıkıştım kendimi tuvalete zor attım X) Eşşedü ennaa.. Y) Astir öldü
Y) Aşkım seni seviyorum X) hıı tamam Y) off (kalpsizin teki ama) X) hınkkk kalbimm Y) Oleyy kalbii varmışş
12.04.2007 - 20:51
Meleğim...
Olanlar ve yaşanılanlar,hissedilenler biraz garip ama sanırım özel olmanın
tek sebebini bu tek cümleyle anlatabilirim.
Ben senin dünyevi başarılarınla değil, seninle ve yüreğindekilerle
ilgileniyorum.! ! !
Sen gerçekten ne istiyorsan ben gerçekten onu isterim.
Benim mutluluğum senin özgürlüğünde itaatinde değil...
Bunu sakın unutma..
Bazen bir bakış fırtınalar koparır orda yürekte yani...
Bazen yalnızlığın ayak sesleri duyulmaya başlar.Bazen sıcak bir tebessüm
anımsanır geçmişten,Bazen oraya akan gözyaşları nehir olur taşar.
Dingin bir liman gibidir gece oysa sığınmamıza izin verir ama yinede ne
kadar kaçabiliriz kendimizden ne kadar saklayabiliriz içimizde
biriktirdiklerimizi?
Peşimizden gelmeye bize acı vermeye devam etmezler mi geçmişin hataları,
kayıpları...
İşte hayat hafife alınmayacak kadar özel çünkü bir kez yakalıyoruz onu ve
nasıl yaşayacağımıza biz karar veriyoruz.her ne kadar farklı yollar sunulsa
da,dağıtılsa da...
ve ben ne kadar uzakta olursan ol tek bir yolu seçiyorum senin gittiğin yol
ve seninle gidebileceğim o yol....
“ MELEĞİMSİN ” bunu hiçbir zaman unutma ve anlamı da senin gibi ve sadece
sana özel...
12.04.2007 - 20:51
***Gittin sen, tüm gidenler gibi... Tam beni tamamlayacağını düşünürken,
yine ben eksik kaldım. Gülümseyişlerim takılı kaldı yüreğimde. Sonu yok,
ışığı yok bir yolda ıssız, sessiz kaldı sevdam. Ama sen gittin; tıpkı
diğerleri gibi...
Korkup kaçtın belki de bu sevdadan. Küçük bir kızdı kocaman yüreğiyle seni
seven ama sen sığdıramadın kalbine; taşıyamadın doğru dürüst... Bu kadar
çabuk pes edişin de ondandı belki. Başka cümlelerin ardına sığınman, yalan
yanlış sevdalara takılman...
Gözlerine baktığım zaman çoğaldığımı hissediyordum. Öyle anlamlıydı ki;
hayatın tüm gizemi senin gözlerindeydi sanki... Her şey o 'çakır' yeşilin
içinde saklıydı. Ama sen aniden kapattın o gözleri; aldın yeşilini benden...
Tüm sırlar da o yeşil kutuda kapalı kaldı. İşte ondan sonra başladı her
şey... Kalp ağrılarım, baş ağrılarım, gece yarılarında sebepsiz
haykırışlarım... Bana bıraktığın ve içimde kalan o 'yeşil'di belki de
bunlara sebep olan...
'Kötü bir oyun seyrediyorsun, geçecek' diyordum kendime. 'Bak geçince hiçbir
şey kalmayacak, arta kalanlar eksi sonsuzluğa uğurlanacak.' diyordum. Ama
olmadı. Geçmedi. Her şey artarak daha da çoğaldı. Pişmanlıklar sardı
çevremi, 'keşkeler' birikti içimde, 'acabalar' dolaşıp durdu beynimde...
Hepsi benden bağımsızdı. Hiçbir organıma söz geçiremedim. Hep sen
çoğalıyordun, hep sen büyüyordun içimde...
Sana dönüşmeye başladığımı anlayayınca da bir direniş başlattım kendime.
Artık, hiç konuşmuyorum kalbimle... Kendi haline bıraktım onu. Ne derse
desin, ne isterse istesin; hiç aldırmıyorum. Tıpkı derin dondurucundan
çıkmış gibi bir kalbim var artık benim. Buz gibi... İçindeki her şey dondu.
Sevgiler, sıcak gülümseyişler, arzular, istekler... Belki bir gün üzerindeki
buzlardan sıyrılıp 'artık ben de varım' diyerek yeniden ortaya çıkar ve bana
döner; kim bilir...
Ama o güne kadar, buz gibi 'yeşil'in arkasından bakacağım dünyaya. Senin
bana verdiğin o 'acı yeşil'i yaşayacağım. Kolay değil çünkü, kalbimde
dallanıp budaklanan o 'yeşil'i bir anda kökünden sökmek. O yüzden zamana
bırakıyorum her şeyi. Bakmadığın bir çiçek nasıl soluyorsa, o 'yeşil' de bir
gün elbet solup, sararacak. Hayatımda ilk kez sana açtığım kalbim de bundan
böyle sadece bahara açacak; sadece bahara...***
12.04.2007 - 20:51
güvercinim söyle Ona
değmedi başka elerin eli eline de.
rüzgar söyle Ona
söylemedi başka isim dudakları
iki hece adın gece gündüz dilinde de.
dağlar söyle Ona
siz kadar olan özlemimi
çok özledi, çok özledi, çok özledi de.
ay söyle ona
yıldızların bekçisi oldu gözleri
her kayanda seni diledi de.
pencere önü çiçeğim söyle ona
bu günde pencerede seni bekledik de.
güneş söyle ona
gittin diye kırgın değil,
ben gibi dönüp geleceksin diye bekliyor de.
yalancı baharım sonbaharım söyle ona
eylül kokunca, yapraklar sararınca
dolacaksın ben gibi içine de.
yalnızlığım söyle ona
uykularından uyanıp ağlıyor ben yüzünden
sensizliğim ben onun için sen dönersen ben gideceğim de.
şiirim söyle ona
bu çağrı, bu feryat, bu bir yalvarış
geri dönmen uğruna vazgeçiyor gururundan de
yağmur söyle ona,
söndüremediğin hasretimi
toprak kokusu kadar sevdiğimi söyle.
12.04.2007 - 20:50
ACININ KALBİ
Acının kalbini aradım nihayetinde
Sonuçsuzluk biçare gönüllere konmuştu
Sükûtun üzerinden akıyordu berrak su
Kızıllığını kaybeden kandı akan bedende.
Umarsızlık bir buluttu gökyüzünde
Zaman tükenen kum saatinde saklıydı
Gül bahçesinde uyuyan güzel sessizlikte
Tavan arasında koşan yarış atları saklı kalbimde.
Bir iki ve üçte hareketlendi zaman
Zerre büyüklüğünde havalandı toz bulutu
Ellerimden zirvelere kayıp giden hayat
Hafif bir tebessüme odaklandı kaderimde.
Hayallerin orta yerinde kalıveren bakış
Patlayamamış bir mısır tanesine sıkışmıştı
Gülkurusu akşamlarda yankılanan sesti bir an
Hüzünlü ezgiye saklanıp külrengine dönen zaman.
12.04.2007 - 20:50
BİR DÜNYA İSTİYORUM, GÖZYAŞLARININ MUTLULUK İÇİN AKTIĞI...BİR DÜNYA İSTİYORUM, ACILARIN SEVGİYLE SARILDIĞI...BİR DÜNYA İSTİYORUM, ACIMASIZLIKLARIN OLMADIĞI...BİR DÜNYA İSTİYORUM HUZUR VE GÜVENİN BULUNDUĞU...BİR DÜNYA İSTİYORUM, GÜNEŞİN HİÇ BATMAYIP, GECELERİN AY IŞIĞIYLA YIKANDIĞI...BİR DÜNYA İSTİYORUM SESLERİN FISILTIYLA ÇIKTIĞI, BİR DÜNYA...ÖYLE BİR DÜNYA Kİ UMUTLAR YELKEN AÇSIN GÜZELLİKLERE...ÖYLE BİR YELKENLİ OLSUN Kİ, SEVGİ RÜZGARLARI İLE YOL ALSIN MENZİLE...DÜMENİ AŞK, DÜMENCİSİ SEVGİLİ OLSUN...
12.04.2007 - 20:47
AŞKIMA ELVEDA
seni ne çok sevdim ben.ne çok gözyaşı döktüm senin için geceleri sen yatağında meleklerin kanatlarıyla uçarken ben penceremin önünde senin rüyana girmek için dua ederdim.bir bakışına bir dudak titreşine gülüşüne ulaşmak için dünyanın bütün çiçeklerini önne sererdim.
şiirler şarkılar sevgiler içinde tutuşan bir ateş yangımında senin için kül kesildim.adına yanlızlık dedim.sen beni bilmedin.beni tanımadın beni sevmedin.bu bir ölümdü bu bir fermandı.yaşamak mümkün değil.yanlızlık yanlızlık karanlık kapılarıyla üstüme kapandı.yankısı döndü dolaştı senin kapıların bana kapalı.kendi sesim bana ulaştı anladımki beni hiç duymayacaksın.
sana sitem edemem,sana kırılamam,bir tek dileğim var senden son bir tek isteğim oda mutlu olaman mutlu ol sevdiğim,biriciğim,aşkım,nereye kime gidersen gityeterki sen mutlu ol.kendine iyi bak.çünkü bundan sonra ben yanında olmayacağım yanında san bakacak ben olmayacağım.istesemde istemesemde.sevdim bir zamanlar seni,hala seviyorum ve benden sonrada mutlu olmanı istiyorum.olurda birgün dönersem seniiyi bulmak istiyorum.yaşanılan paylaşılan güzel şeyler hatrına sana yürekten mutluluklar diliyorumve ben birdaha seni sevmemek üzere bana seni sevmiyorum demeni bekliyorum.keşke böyle yaşanmasaydı herşey.keşke döndüre bilseydik zamanı geriye.gitmesen olmazmı? bitmesek olmazmı? senden kalan boşluğu kimile doldururum bilmiyorum.sen hayatıma renk katan sen hayatımdaki nedensin peki ozaman senin istediğin gibi olsun git.git ama sakın arkana bakma.ozaman dayanaman seni bırakamam.
gün olur seni unuta bilmek için bu şehirlerden çok uzaklara gitmek istiyorum.sokaklar parklar seni hatırlatmasın diye.gün olur anlıyorum senden ve bu şehirdnen kaşmanın faydasızlığını.çünkü biliyorum nereye gitsem benimle geleceksinyada gittiğim her yerde senden birşeyler olacak.sen unuttun fakat unutulmadın.bense unutulduğumu biliyorum.fakat unutamıyorum.inan unutabildiğim gün seni yeniden ve daha çok sevmeye başlıyacam.sen hiç kendini böyle gereksiz,böyle değersiz hissettinmi.ayrılık ölüm kadar acı ve soğuk.aynalara bakıyorum aynada gördüğümben değilim.yokluğun bedeli çok ağır sevgilim.düne kadar en yücesini yaşadım mutluluğun,ayaklarımın altında kayır gidiyordu toprak.güneşkadar yakındı aşk.bıraktın birden bire kanatlarım kesildi.şimdi hiç birşeyim.oysa herşey nekadar güzeldi yönümü yolumu şaşırdım.sen bensiz nasılsın bilmiyorum rahatmısın mutlumusun, bukadar çabuk beni unuturmusun.? ...nasıl birden mazi olursun.
düne kadar aşkı içtiğim,dudaklarında yüreğimi erittiğim,uğruna yaşamayı göze aldığım nerdesin,kimlerlesin,ben burada terk edip gittiğin yerdeyim.
sevinçlerim hayallerim,umutlarım,renkli dünyam elveda.elveda yaşamak,yaşamın anlamı elveda.kimse farkında değil yokluğunun.sensiz ne hallerdeyim kimse bilmiyor.anlamıyor yitip giden bir aşkın kederi.sen seçtin bu yolu.bana ise sadece bu yollda ölmek kalır.yeterki sen üzülme
ELVEDA SEVGİLİMMM..
12.04.2007 - 20:46
Sevildiğin Kadar Sevilirsin
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer.
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer,
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ışıttığı kadar sıcak
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak!
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Her şey sende gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif...
Kalbin attığı kadar canlısın
Gözlerin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin.
Nefret ettiklerin kadar kötü...
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğü rengin...
Yaşadıklarını kar saymaz.
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadar ömrün...
Gülebildiğin kadar mutlu ol üzülme
Bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi
Sevdiğin kadar sevileceksin
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Bebek ağladığı kadar bebek
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Ve her şeyi öğrenebildiğin kadar bilirsin
Bunu da öğrenki; SEVILDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN! ...
12.04.2007 - 20:46
sen ağlama
Kim bilir şimdi nerdesın,kimin yanındasın yanımda olman için neler vermezdım ki..ama olmadı işte biliyorum kalbin başkası için çarpıyor,bu benim canımı acıtsada her şeye ragmen seviyorum seni,geceleri uyuyamıyorum sadece senin mutlu olman için dua ediyorum,sen benim hayalimsin,senin canın yerine benim canım yansın sen hiç üzülme olur mu..
ben seni gercekten sevmiştim,karsılık beklemeden,sadece sevmiştim.. ne diim elimden baska bişi gelmiyor..senin mutlu olduğunu hissetsem yeter bana..
belki bir gün sende beni seversin die diil ben seni ölene dek sevdim..hala da seviyorum.inşallah sevdiğinle beraber mutlu olursun.
12.04.2007 - 20:46
Merhaba karşılıksız eşsiz sevdiğim......
Yalancılığın kol gezdiği,dürüstlüğün sadece sözlerde kaldığı mutluluğun bir tebesüm boyunca sürdüğü,aşkın ve sevginin imkansız gibi göründüğü şu dünyada hüzün vaktinde açan gülsün sen............
'Sana ancak bir tebessüm kadar yakın olabildim sevdiceğim,bu gülüş esnasında içimde kopan fırtınanın ne kadar derin ne kadar kasvetli olduğunu anlayamassın sen...'Bir sevdaya kapılmanın ve bir hüznün çanları çalarken aşkı yakalamanın acısını içinde hissedebilir misin?
Geceleri meçhullerde dolaşan sevdiğim........
Sana bunları yazarken elimin titrediğini görebilir misin? ........
Tabii ki göremezsin.Çünkü yanımda yoksun,ah bir yanımda olsanda; yüreğimin inceden inceye çırpınışını duyabilsen.........
Yeter ki iste.Yeter ki senbir aşkı yüreğinde taşımaya hazır ol.Sen hazır olursan,bil ki; o zaman yollarına güller serer,seni sevinç gözyaşlarıyla karşılarım...................
Eğer gelmezsen; boyun büker,çeker giderim.Alır,bir aşkı sırtlar giderim.....Bir sızı kalır içimde,TA DERİNLERDE......
Bu aşka kimileri geçlik aşkı,kimileri heves der.
Ama ben yine de seni sever ve yüreğimde saklarım.
Ama birkez daha düşün.Bir aşkın matemini,bir yalnızlığın hüznünde boğmak zor gelir bana.Yanımda ol ve beni,'SONSUZ VE DİPSİZ UÇURUMUN KIYISINDA GEZEN ÜMİDİMİ KURTAR,GÖZYAŞLARINLA YEŞERT VE BANA HATIRA BIRAK...........
Sevdanı yüreğime akıt............
Tatlı bir zehir okşasın yüreğimi sonra bana bir kez 'MERHABA' DE...........
Aşkımız yeşersin senin benim gözbebeklerimizde....
Saçlarının her dalgalanışında her telde sana olan aşkım parlasın........
GÜN BATIMINI İZLE BENİMLE...
Yüreğim avuçlarında olsun.Kanatlanıp uçacak bir kuş gibi çırpınan yüreğim.Onu yüreğinle birleştir ve beraber göklere erişelim.....
Kederin ulaşamayacağı,mutluluğun bırakamayacağı kadar uzak yıldızlara çıkalım.Aydınlık sarsın her yanımızı.............
Elele cennete koşalım.AŞK bahçelerinde kimsenin ulaşamayacağı mutlulukları tadalım...
VE MELEĞİM SARIL BANA,KORU BENİ KÖTÜLÜKLER YANAŞMASIN YANIMIZA...
ŞİMDİ BİR ŞEYLER SÖYLE; MUTLU OLACAĞIZ DE;
AMA SEN NE DERSEN DE,
UNUTMA Kİ:
UNUTAMAM, KALBİM SENİNLE...........
12.04.2007 - 20:46
Bir DAĞ Masalı
Binlerce renk renk çiçeğin açtığı, bitkilerin bittiği, sürü sürü kuşların geçtiği, pırıl pırıl suların aktığı, çeşit çeşit hayvanların barındığı bir dağın yamacında güzeller güzeli Dilara adında bir kız yaşarmış. Her sabah kalkar huzur ve esenlik içinde türküler, şarkılar söylermiş… Kiraz dudaklarından tane tane mutluluk dökülürmüş yamaçlara…
Dilara her sabah uyandığında dağlara bakıp yüreğini bin çeşit renkle nakış nakış işler, güneşin rengiyle sevgisini, umudun mavisiyle umudunu süsler, çağlayan sulara, esen rüzgarlara bakıp bakıp sevinç pırıltılarını serpermiş gözlerinden…
Henüz bakir doğası insanlar tarafından kirletilmemiş, bozulmamış; yalanın, dolanın, kokuşmuşluğun hiç uğramadığı bir yermiş burası... Dilara’nın sevgisi yeryüzündeki çiçeklerin renkleri gibiymiş… Baharın sevgilisi, nisanın ilk aşkı, masumluğun sultanı, suların saflığıymış Dilara’nın güzelliği…
Nisanın ilk gözağrısıymış Dilara… Baharın ilk öpücükleri değdimi narin kirpiklerine, uyanıverirmiş tüm çim – çiçek, börtü - böcek..
Hoyrat rüzgarlar inzivaya çekildiğinde, bahar rengi ılık ılık meltemler sararmış ince belini Dilara’nın, incecikmiş yüreği de tıpkı beli gibi… İpekten teni varmış, gün ışıdımı pırıltılar dans edermiş saçlarında, pırıl pırıl suların üzerine vuran güneş ışıkları gibi…
Dilara her sabah erkenden kalkar çiçeklerle koklaşır, laleleri okşar, kuşlarla, kelebeklerle konuşur, dağ tepe demeden güneşe gülümseyerek mutlu bir şekilde kuzularının peşinde dolaşır dururmuş... Her seher bereket tohumları ekilirmiş dağların doruklarına, umut umut yeşerip halaya dururmuş çiçekler her bahar Dilara’nın güzelliğinde...
Bir gün hiç beklemediği bir anda karşısına genç bir adam çıkıvermiş, şiirler okumuş ay ışığında, şarkılar söylemiş, masallar anlatmış Dilara’ya. Sık sık buluşmuşlar... Sevdalanmış sonra Dilara, bırakmış kendini kollarına genç adamın hiç bir kötülük düşünmeden, başlamış rüyalarda, masallarda yaşamaya...
Çiçekleri, kuşları, kelebekleri bırakıp gece gündüz genç adamın hayaliyle yaşamaya başlamış... Sevdası yeryüzüyle, gökyüzünün sevdası kadar büyük; suyla, çiçeğin aşkı kadar da masum ve temizmiş... Sonra sevdasını açmış büyüklerine Dilara, hoş karşılamışlar kızlarının sevdasını, evlenmelerine izin vermişler... Davul zurna eşliğinde üç gün üç gece düğün olmuş, halaylar çekilmiş, inlemiş dağ taş...
Bir seher vakti uyandığında canından bir parça eksilmiş gibi irkilmiş Dilara. o canı gibi sevip bağlandığı adam buralardan sıkıldığını, kendisini unutmasını isteyip bir kağıt parçası bırakarak çıkıp gitmiş... Oysa aynı adam her sabah uyanır uyanmaz “sen dünyanın en güzel varlığısın, seni ölümüne seviyorum”diye övgüler dizermiş Dilara’nın gözlerinin içine bakarak... O zaman bütün yeryüzü, gökyüzü Dilara’nın olurmuş...
Çünkü dünyada ki; tek güzel Dilara değilmiş, her yerde kandırılacak dünya güzeli yüzlerce Dilara bulunurmuş yüzsüzler, yalancılar, sahtekarlar için...
O gün ilk kez ağlamış Dilara, mavi mavi pınarlar akmış gözlerinden. Ceylan gözleri o gün ilk kez üzgün bakmış dağlara... Aylarca belki döner umuduyla uçan kuştan, esen yelden haber beklemiş, dalgın dalgın bakmış sulara... Ama ne gelen olmuş ne de giden...
Huzuru ile beraber mutluluğu, sevinci de parçalanmış. Daraldıkça çıkıp bir dağ başına yankılı kayalara haykırmış içindeki ateşi... Bazen sessizce solumuş bir hazan yaprağı gibi, içi kanamış her baktığında dağların doruklarına... Gözpınarlarından akan damlalar bir nehir gibi süzülerek Munzur suyunun esrarengizliğine karışmış.... Kanadı kırılmış yavru bir kuş gibi uçmak istemiş masmavi gökyüzüne ama uçamamış...
Uçuşan düşlerini önüne katıp götürmüş yüreğindeki fırtına, geride bir kırık ömür, yorgun gecelere asılı birkaç tebessüm kalmış yalnızca.
Bir hazan çiçeği gibi solmuş günden güne Dilara. Derin okyanuslar dökülmüş yapraklarından her ağladığında.. Sevdanın kor yangını düşmüş yüreğine bir kez…
Bir zamanlar tan kızıllığı yamaçlara vurduğunda rüzgarın şarkısını söylermiş, dağlar, pınarlar, kayalar Dilara’nın yüreğinde. Bir dağ çiçeği gibi yaprağına sığınırmış üşümemek için Dilara... Ama artık suskunmuş dağlar…
Yağmurun gözyaşlarına karıştığı bir gece dönmüş yüzünü ve bırakmış kendini kayalardan aşağı ölmek istemiş Dilara...
Yalancıların, sahtekarların, acıların var olduğu bir dünyada yaşamak istememiş...
Bütün çiçekler kendi dillerince konuşmuş, üzüntülerini haykırmış dağlara… Ağlamış rüzgarlar; Bir tek laleler boyun büküp susmuş Munzur’da… Yüreğini açıp ses vermemişler… Suskunluğunda saklamışlar sırlarını, sevgileri söyleyemeyecekleri kadar çok şey anlatmış dağlara… Bu yüzdendir ki; Munzur’da bütün laleler boynu büküktür… Hep narin, ince, suskun ve asil durur…
Sonra zaman geçmiş, gözyaşları betonlaşmış, çiçekler kokusunu yitirmiş, o güzelim dağlar kötülüklere esir düşmüş... Kayalar ağlamaya başlamış her gece... Ay ve yıldızlar doğmamış bir daha o kayaların üstüne, kuşlar uçmamış, her gece rüzgar esmiş çığlık çığlığa. O gün bu gündür ‘Çığlık kayası’ olarak kalmış ismi...
O günden bu güne sevginin, masumluğum, temizliğin timsali olarak hala onun sevgisi konuşulur oralarda. Kimi kez onu “Çığlık kaya”nın başında sevgilisini seslerken geyiklerin içinde görüldüğünü söylerler, kimileri bir pınarın başında geyiklere su içirirken.
Herkes yok olmuş, yalan olmuş, masal olmuş ama o hep var olmuş, dünya döndükçe de var olacak dağlar kızı Dilara...
İşte böyle olmuş, böyle anlatılmış yıllar yıllı bu dağ masalı...
Bir dağ başıydı sevdası/ sevdalanmıştı bir kez Dilara / kardelenler kadar aktı sevdası / kar kadar masum ve temiz / ve de, / sevmişti bir kez delicesine... /
Ve sonunda terk edildi / sevgi bilmezlerce / bir sevda sözü geride kaldı / bir de dağ gibi sevdası / bakamadı kimsenin yüzüne Dilara / vefâ sözü, sevdâ sözü yalan oldu / hergün çıkıp yükseklere / gidenin yoluna baktı / belki gelir diye / bir soluk resim elinde / gelenden geçenden / sual etti sevdiğini / sonunda, tükendi umudu / dayayıp rüzgarlara başını / ateşlere bağrını verip / bıraktı kendini kayalardan aşağı.../
kara haber çabuk ulaştı obalara / dağlara kor düştü / ölüm vurdu hançerini / kutsal aşkın yüreğine /
Sevgisi efsane oldu / sevgisi destan oldu / dolaştı dilden dile /
Yıllar yılları kovaladı / mevsimler mevsimleri / herkes unutuldu / bir dilara unutulmadı / bir de sevdası... /
12.04.2007 - 20:45
Bir Sonbahar Akşamı
AKŞAM OLMAK ÜZEREYDİ
HAVA YENİ YENİ KARARIYORDU
DALGIN AMA SANCILIYDI
AĞRILARI ARTMIŞ HASTA GİBİYDİ
YILLAR ONDAN ÇOK ŞEYLER ALIP
GÖTÜRMÜŞTÜ HEP YANLIZ YAŞAMIŞ
HAYAT DENİLEN BU IRMAK ONUN İÇİN
BOŞAMI AKIP GİTMİŞTİ SANKİ
AĞARAN SAÇLARINDA MAZİYİ ARAR GİBİYDİ
AĞIR AĞIR YÜRÜDÜ SOKAK BOMBOŞTU
BİR AN DURDU O KADAR DALMIŞTIKİ
CEP TELEFONUN ÇALDIĞINI BİLE
FARKETMEMİŞTİ ARAYAN BİR DOSTTU
BİRAZ ÜRKEK BİRAZ HEYECANLA
TİTREYEREK ALO DİYE BİLDİ ÇÜNKÜ
ONA YÜREĞİNİ AÇAN TEK DOST DOST
GİBİ DOST YÜREĞİNE BİLEĞİNE DOST
YOLDA YOLDAŞI SAĞLAM OLMALIYDI KİŞİNİN
SEVGİ BUMUYDU DİYE DÜŞÜNDÜ YILLARCA
BU DUYGUYU HEP SAKLAMIŞ HİÇ
BAHAR YAŞAMAMIŞTI ŞİMDİ BİRİ
ONA HAYATIN VAR OLDUĞUNU
BU YOLCULUK NEŞARTLARDA OLURSA
OLSUN BİR SON DURAĞI OLDUĞUNU ONA
HEP HATIRLATMIŞTI OYSA ONUN BAZI
DEĞERLERİ YIKILMAZ SANDIĞI TABULARI
VARDI OYSA YIKILMAZ SANILAN NE KALELER
NE SURLAR VARDI TELEFONU BİRDEN
KAPATTI ZAMAN EPEY GEÇ OLMUŞTU
AMA ONUN İÇİN YENİ BAŞLIYORDU
KOŞTU KOŞTU EVE KENDİNİ ZOR ATTI
OYSA YILLARDIR ONUN EVİNİ BİLE
NE BİLEN NEDE SORAN VARDI SANKİ
KARANLIK DÜNYADAN AYDINLIĞA TEKRAR
SAMANYOLU YILDIZI GİBİ KARANLIKTA
KAYBOLMUŞ GİBİ SABAH OLMUŞ KARARINI
VERMİŞTİ BİR YERDE BULUŞTULAR
YÜREĞİ KIPIR KIPIRDI SEVDİĞİ
İNSANIN ELİNİ TUTUĞUNDA ELLLERİ
ATEŞİ TUTUYOR GİBİYDİ NE OLURSA
OLSUN HAYAT YAŞAMAYA DEĞERDİ
ÇÜNKÜ SEVGİ YILLARDAMI SAKLANMIŞTI
SADECE GÖZLERİNİN İÇİNE BAKARAK
SEVDA DENİZİNDE KAYBOLMUŞTU
DIŞARIDA YAĞMUR YAĞIYORDU YAŞAMAK
NE GÜZELDİ AŞK YAĞMUR ALTINDA
BİR BAŞKA GÜZELDİ ELELE TUTUŞMAK
ONUN İÇİN BAHAR YENİ GELMİŞ
HAZAN MEVSİMİ ONUN İÇİN ÇOK
AMA ÇOK UZAKTAYDI ŞİMDİ BAHARDI.
12.04.2007 - 20:44
BU KADAR SEVEBİLİR MİSİNİZ?
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu,
öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere
daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse
bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları
biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse
bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için
o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini
görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o
durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre
sonra...
Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu...
Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki
yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri
günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep
mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka
hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık
hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki...
Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü...
Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman
çocuk sahibi olmayınca, 'bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek,
bencillik olur' diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini
büyüttüler... 'Senin için ölürüm' derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam
'Hayır, ben senin için ölürüm' diye yanıt verirdi hep...
Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, 'Bir tanem,
kütüphanenin ikinci rafına bak....' Kütüphanenin ikinci rafında başka bir
not olurdu, 'Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın
unutma' Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya
koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği
çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı
hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....
Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep
birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların
ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden
ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık
bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla
beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev
gördü kadın, üzerinde 'satılık' levhası asılı olan. 'Ne dersin, bu evi
alalım mı? ' dedi adama. 'Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız.
Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet
edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...' 'Sen istersin de ben hiç hayır
diyebilirmiyim? ' diye yanıt verdi adam. 'Amerika'daki tıp kongresinden döner
dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık....'
Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu
adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları
içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir
tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor,
konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve
çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: 'Canım, o ev
bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...'
Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da
çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini
söylemesi için yalvardı adama, 'Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur
anlat' diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve
sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton
duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...
Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği
arkadaşına dert yanarken, 'Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım'
diye sözünü kesti arkadaşı. 'O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki
restoranda genç bir kadınla yemek yiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş
biniyorlar arabaya....'
'Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları' diye bağırdı kadın. Onca
yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti
o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının
sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı
genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına
nasıl sarıldığını gördü adamın...
Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona
sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar
etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa
geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu
alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, 'son bir kez kucaklamak isterim seni'
diyecek oldu ama kadın, 'defol' dedi nefretle...
İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına
kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın.
Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız
kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın
yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua
ediyordu.
Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile,
kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle
uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. 'Sen, buraya ne yüzle
geliyorsun' diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. 'Lütfen, içeri girmeme
izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.' dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve
zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: 'Hiçbir şey göründüğü gibi değil
aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre
sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna
dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini
biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü
oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya
yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının
karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama
olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu
kutuyu vermemi istedi...' Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını
biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu
açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt
duruyordu kutuda. İlk kağıtta, 'Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem'
diyordu... Sırayla okudu; 'Seni çok sevdim', 'Seni sevmekten hiç
vazgeçmedim', 'Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.'
'Fakat benim için ölmeni istemedim' 'Şimdi bana söz vermeni istiyorum.'
'Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı? ' son kağıdı eline alırken, kutuda bir
anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:
'Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta
martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım....'
12.04.2007 - 20:44
hüzünlerdi dökülen
Yorgun kanatlarınla bir akşam üstü
Özlem bulutlarından süzülüver içime.
Sen gideli menekşeler bahara küstü,
Ne gün doğdu, ne yıldız gülümsedi geceme.
Dalında kurudu ümidin goncaları
Sevdaya alkış tutan elleri kader kırdı.
Bir türlü bulamadım o dörtlü yoncaları
Aşkın mutlulukları; çözülmeyen bir sırdı.
Şarkılar, hep tek yanlı aşklar için ağladı.
Hüzünlerdi dökülen tamburların telinden
Gönül mangalında ateşler kül bağladı
Sağlam bentler yıkıldı ihanetin selinden.
Çalmadın bir daha gönül kapısını,
Gülmedin sabahıma pembe şafaklar gibi.
Bir kenara fırlattın aşkımın tapusunu
Yüreğime saplandın keskin bıçaklar gibi...
12.04.2007 - 20:43
Bilmem Hatırlar mısın?
Bilmem hatırlar mısın?
Nasılda utanırdım seninle konuştuğumda.
Ellerim, ayaklarım birbirine dolanırdı.
Her yüzüne baktığımda, gülerdin..
Bilmem hatırlar mısın?
Korkardım sevgimi söylemeye.
Korkardım çünkü, ters bir yanıt almaktan.
Her Aşk dediğinde, susardım..
Bilmem hatırlar mısın?
Seninle konuşmak için can atardım.
Gözlerine dalar, kendimden geçerdim.
Her zor anımda, üzülürdün..
Bilmem hatırlar mısın?
Konuşurduk bahar akşamlarında,.
Konu her defasında sevdaya dönerdi.
Her biz dediğinde, ağlardım..
Bilmem hatırlar mısın?
Sıcak yaz akşamlarında beraberdik.
Yan yanaydı hep ruhlarımız, geceye inat.
Her konuşmamda, susardın..
Bilmem hatırlar mısın?
Hiç konuşamadık seninle sevgimizi.
Oysa o kadar açıktı ki herşey.
Her yakınlaşmamızda, kaçardım..
Bilmem hatırlar mısın?
Hep beraber olucaktık seninle.
Bu son olacaktı, ikimiz içinde.
Her ayrılık dediğimde, kızardın..
Bilmem hatırlar mısın?
Beni son defa ve habersiz terk ettiğinde.
Nasıl yandı yüreğim ve nasıl haykırdım gecelere.
Elimde olmadan nasıl isyan ettim; hayata, kadere, sevgiye.
Oysa ne senin suçundu bu habersiz elveda; nede hayatın, sevginin.
Tamamiyle kendi keşkemdi bu haykırış, kendi pişmanlığım.
Bir kere bile seni seviyorum diyememiştim sana.
İçimde kilitlendi kaldı, son ayrılık haberinle.
Bilmem hatırlar mısın?
Ben hatırlıyorum, zaten hiç unutamadım ki...
12.04.2007 - 20:43
Bilmedim, Bilmedin, Bilmediler
Güneş sönmedi,
Sen sönmedin..
Sen Güneştin;
Bilmedim, bilmedin sende,
Onlarda bilmediler.
Onlar dediğim,
Bizi bilenler..
Sen gittin sonra aramızdan,
Karanlıkta kaldık, anladık değerini
Ruhumuzu aydınlattığını.
Ve anladım Güneş olduğunu
Anladın sende, onlarda anladılar.
Ama geç kaldık,
Hemde çok geç...
12.04.2007 - 20:43
Bahar Yağmuru
Yağmur yağıyordu bir bahar akşamında.
Ve ben seni düşlüyordum..
Balkondan uzattığım bedenim ıslandıkça,
Ağlıyordum, çünkü seni hatırlatıyordu yağmur..
Sokağa çıktım, şemsiye almadan,
Islanıyordum, şehrimin dar sokaklarında..
Gidiyordum, nereye gittiğimi bilmeden,
Ama biliyordum sana ulaşacağımı, umuyordum...
Yağmur güzel değildi belki, senin kadar,
Ama seviyordum, sebepsiz bir şekilde..
Tıpkı seni sevdiğim gibi...
Gökyüzüne baktım o an, göremedim yıldızları..
Kaybettim onlarıda senin gibi..
Ağlıyordum, bir bahar akşamında,
Sebebini bilmeden ağlıyordum...
Rahatlatıyordu çünkü ağlamak beni,
Tıpkı seni gördüğüm anki gibi..
Yağmuru dinliyordum, bir bahar akşamında,
Ağzından çıkan her sözü dinlemem gibi...
Huzur veriyordu çünkü bana,
Sebepsiz ve nedensiz dinliyordum..
Yağmura benzetiyordum seni, herşeyinle..
Yağmurla gelen herşeyi veriyordun bana,
Yalnızca birşeyi veremiyordun, yağmur gibi,
Bir benim olmayı beceremiyordun....
12.04.2007 - 20:42
Ben Hiçkimseyim
Herkes gibi davranma bana,
Yanlış yaparsın, ama anlayamazsın.
Anlam veremezsin, tepkisiz tepkilerime.
Çünkü ben farklı denizlerde yüzmeyi severim.
Farka, fark atmayı severim.
Anlamsızca bakmanı isterim yüzüme.
Sevmem tanınmayı, kıyıda yalnız başıma,
Yalnızca seninle kalmak isterim her fırsatta...
Herkes gibi davranma bana,
Bilmessin, sana nasıl şekil verdiğimi.
Daha önce aldığın, sonuçları alamazsın,
Tabu olmuş, basit ve sıradan hareketlerden.
Tabuları, yıkmayı severim...
Çünkü bilirsin sevmem sıradan olmayı.
Akıl alma, beni benden başka kimse bilmez,
Dedim ya! sevmem tanınmayı, severim yalnızlığı..
Herkes gibi davranma bana,
Ben daha öncekilerden farklıyım.
Dedim ya! herkes gibi davranma bana,
Ben herkes değilim güzelim, ben hiçkimseyim...
12.04.2007 - 20:42
İmkansız Aşk
İçimde bir hüzün var
Nedenini bilmediğim
Belki de bilmek istemediğim
Zor olanı yaşamak mı
Yaşamı zorlaştırmak mı yaptığım?
Doğruyu bulmak adına
Yaşıyorum kaderin verdiklerini
Verilenler kaderimin doğrusu mu
Yoksa doğru olan mı yaşadıklarım?
Gizli bir aşk bu, imkansız olan
Sözlerle başlayıp hislerime yansıyan
İmkansız olan aşk mı
Yoksa aşkın gizi mi bunu imkansız kılan?
12.04.2007 - 20:41
Anlatamıyorum
Anlatamadığım gösteremediğim
O kadar sevgi var ki yüreğimde
Çok ağır geliyor artık
Sana olan tüm hislerim
Korkularım
Aşkım
Sevgim ve özlemim
Hepsini birden yaşamak
Hissetmek ve tam anlamıyla gösterememek
Çok ağır geliyor yüreğime
Hepsini bir anda yaşıyorum
Korkuyorum
İçine girdiğim derin denizden
Korkuyorum kaybolup gitmekten
Çünkü aşkınla hergün daha fazla derinleşiyor deniz
Korkuyorum senin birgün kaybolup gitmenden
Seviyorum
Hayatımda sevmediğim kadar
Sensiz yaşayamayacağımı bilecek kadar
Özlüyorum
Gecenin karanlığında bir başımayım sanki
Uykularım düzensiz ve
Uykuya dalabildiğimde sen varsın rüyalarımda
Her günümde her saatimde her anımda sen varsın
Dudaklarımda kalbimde beynimde senin adın
Bedenimde senin izin
Kulaklarımda senin sesin
Burnumda senin kokun var
Seninle nefes alıyorum
Seninle gökyüzünün güzelliğini gördüm
Seninle çiçeklerin kokusunu duydum
Sen olmadığında gene eskisi gibi
Güzel olan hiçbirşeyi hissedemeyeceğim
Ben seninle varım
Korkuyorum gitmenden
Seviyorum seni tüm kalbimle
Özlüyorum seni tüm benliğimle
Ne olur aşkım çabuk ol
Çünkü sensiz yaşayamıyorum.
12.04.2007 - 20:40
Kuşlar vardır,cana benzer havalarda
Soğuksa kar,baharsa yaprak;
Bir başına büyür toprakta ömrümüz,
Güneşle yeşil elleriyle çıplak;
-Uslu ayaklarla başlamış yolculuk-
Yürünmez öyle,bazen durulur,
Ve iner erenler katına yorgunluk;
Kapanır sükun üzre kitaplar.
Nefeslerle sürüp giden yaşamımız
Bir su kenarına gelir durur;
Ekmekten,saraptan öte nimetler vardır;
Yürünmez öyle hep,bazen susulur.
12.04.2007 - 16:27
bitişin çığlığı
Kararınız ne olursa olsun acı çekeceğinizi bildiğiniz durumlarda,
bir karara varmak çok güçtür. Özellikle sevgi ilişkilerini
bitirirken, ayrılıkların da başlangıcında. Bir şey olur, bir şey
yaşanır ya da olması gereken gerçekleşmez.
İşte o zaman içinden bir parça kopar insanın.
'Bu bana göre değil, hak etmiyorum ben bunları' diye düşünür.
Aşk varsa, sevgi oluşmaya başlamışsa, başını hızla bir yere
vurduğunda hissettiği acıdan daha keskin bir acı kaplar ruhunu.
İsyan etmek, bağırmak, çağırmak, 'kendine gel, yaptığını fark
et' demek ister. İlk sarsıntı bazen bir kucaklaşmayla,
bazen bir özür ya da özrü sembolize eden bir davranışla,
daha kötüsü bazen hiç konuşulmadan geçer gider.
Ama ardı arkası kesilmiyorsa incinmelerin
ya da farklılıklardaki yansımaların, yürekteki
acı büyür iyice. Ve başlar çatışma.
Yürek, ilkel toplumlardaki tamtamların çığlığıyla sarsılırken,
akıl yüreği sakinleştirmeye, çözüm üretmeye çabalar. Paramparça
hisseder kendini insan. Benliğe, doğrulara, sağlıklı birlikteliğe
duyulan özlemle, sevgiliye duyulan özlem arasında takılı kalır.
İlkel çalgıların ve çığlığın ritmi artarsa eğer, yani var olanlara
yenileri eklenirse, akıl daha çok frene basar. Bu kez 'kendine
gel! ' denen, kendisidir. Çünkü aynada görülen, göz kapakları
düşmüş, dudakları sarkmış yüz, artık mutlu degildir.
Yapılacak tek bir şey vardır. 'Ya olduğu gibi kabul et ve
acı çekme ya da çık git.' Bilir bilmesine bunu yürek de,
gitmeyi istemez. Bedenini uzaklaştırmayı değil, onu
göğsüne sokmayı ister. Sarılmak, daha çok bir olmak.
Hele bir de paylaşılan zaman ve yaşam parçaları çoksa,
umutlar ve hedefler beraber konduysa, emek harcandıysa var
olmak için, daha da güçleşir gitmek. Tüm bunlar yaşanırken
benlikte ve ruhta, artık bir arada oluşun da tadı kalmaz.
Çünkü, ne, bir olunabilir bu sorularla, ne de gidilebilir bu
özlemle. Tamtamın sopası, her soluğa denk düşer böylesi
zamanlarda. 'Seni Seviyorum' o ilkel sestir aslında. Sevgi
yener mi aklı? Bazen. Ama hep o incinmeye, yeniden hayal
kırıklığına uğramaya hazır oluş halde sürer ilişki. Kişi,
bilir bir gün bağların kopacağını. Sadece süreyi uzatmaya,
kopuşu geciktirmeye yarıyordur davranışları.
Bazen de akıl galip çıkar, yüreği de yanına çekerek. 'Tamam'
diye düşünür insan. 'Onu çok seviyorum. Bedeninin sıcaklığını,
sarılmasını özlüyorum. Ama kumaşın dokuması farkli işte.
Tutmuyor birbirini. Farklılıklar, olanlar ya da olmayanlar bu
kadar sarsıyorsa beni; kendimi, 'ben'ime olan saygımı
korumak için bitirmeliyim ilişkimizi.'
Ve geriye dönüp yaşananlara bakar. 'Denemediğim yol
kalmış mı? Yeterince süre vermiş miyim sorunların çözümü için?
Çaba göstermiş miyim gerçekten? ' diye sorar. Her şey denenmişse
bile, son bir sanş vermeden ilişkiye, çıkıp gidemez. 'Şu olaya,
bu zamana kadar yaşarım, yaşatmaya çalışırım sevgimi. Tekrar
oturur konuşur, anlatmaya, anlamaya çabalar,olamazlığına emin
olmadan koparmam içimdeki duyguyu'diye düşünür. Ve yaşar.
Eğer sevgi gerçekse, kişilikler sağlıklıysa, farklılıklar aşılamaz
boyutta değilse, çözülür sorunlar. Ama aksi durumda, tek yol kalır
hayatta. Gidiş. Hem de gelişi olmayan bir gidiş. Denenmiş elbisenin
provasının olmayacağını bilerek, geride hiçbir şüphe, akılda hiçbir
keşke, yürekte hiçbir ümit bırakmadan, çıkıp gidilir.
Acı çekilmez mi? Hem de nasıl çekilir. Yine de bilir ki insan,
beraber olduğu sürece hep acı çekecek., acı çekme ihtimaline
karşı hep tetikte duracak, mutluluk,huzur üretemeyecek.
Bu yüzden haykırır yüreğinin olanca gücüyle: 'Hadi şimdi vurun
bakalım tamtamlar. Şimdi daha hızlı, daha güçlü çığlıklar atın.
Başka ses duyamaz hale getirin beni. Ama ben gidiyorum.
Çünkü bir süre sonra susacağınızı biliyorum. Alın bir vuruş
da benden. Biten ilişkiye, gönderilen sevgiliye,
içimdeki acıya! Yine de gidiyorum.'
12.04.2007 - 16:09
sonsuz bi hikaye
Hüzün tam kalbinden kırılırken ‘’sana bir hikaye anlatayım’’ dedi yabancı. Cevap verdi genç kız ‘’dur ben sana anlatayım’’ adam şaşırdı sustu tam konuşacaktı ki genç kız konuşmaya başladı ve anlattı.
Genç kız: Hani hikayelerin başı var ya işte bunun sonu da böyle…
Genç adam: nasıl yani
Genç kız: bir zamanlar oldu her şey. Artık tekrarı mümkün değil.
Genç adam: tamam öyleyse bana hikayeyi anlat.
Genç kız: sen bunu dedikten sonra hikayenin sonu geliyor. Yaşadıklarını anımsa sadece.
Genç adam sustu kız kalktı ve gitti hikaye bitti. Hiç birisi bir birlerine dur diyemedi. Genç kız kalkarken adam eline bir paket sıkıştırmıştı. Kız iyice ilerledikten sonra paketi açtı paketten çıkan şeye çok şaşırdı afalladı. Bir tane bademli kurabiye çıkmıştı. Yedi ve bütün hikayeyi unuttu sadece anı bölümüne yazdı. ‘’Dün yediğim bademli kurabiye’’
Hüzün tam kalbinden kırılırken
Bir yabancı geldi yanına
Oturdu bir hikaye anlat dedi bana
İrkilmeyen bir acıyla
Kalktı yerinden
Bir hikaye anlat bana hadi
Kız tamam dedi
Sadece yaşadıklarını anımsa
Sustular hikaye bitti
Son yerine elveda yazdı
12.04.2007 - 16:08
Kara gözlü dilber lebin lezzeti
Sükker midir şerbet midir bal mıdır
Dökülmüştür ak gerdanın üstüne
Kakül müdür sırma mıdır tel midir
Kudretinden eğnine hulle biçilmiş
Gerdanına siyah benler saçılmış
Hüsnünün bağında çiçek açılmış
Lale midir sümbül müdür gül müdür
Gönlümdür aşk ile arayup süzen
Ağyar olur yarin ardınca gezen
Söyledikçe kara bağrımız ezen
Ağız mıdır dudak mıdır dil midir
Alçakları koyup yüksekte uçmak
Rakib-i naşiye sırrını açmak
Yadlara meyledip fakirden kaçmak
Adet midir kanun mudur yol mudur
12.04.2007 - 16:06
Kalp Krizi
X) Hıı kalbimm...
Y) Ne höyt..
X) İlacım ilacım..
Y) Ne ilacı hangi ilaç
X) Ceketimin cebindeki hıı..
Y) Hangi ceket
X) Lacivert olann...
Y) Hangi cebi
X) İç cep..
Y) Hangi ilaçç
X) Sittir git istemiyom beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar..
Y) Hangi köy? Ana geberdi.
X) Hıınk kalbim
Y) Bi dakka baba bi sus bişey dinliyorum
X) Lan deyyus ölüyorumm
Y) Bi saniye baba şu bitsin bi
X) Lan ölüyorum diyorum hınkkk
Y) Baba ben napabilirim Azraili mi durdurcam
X) Sittir git evlat
X) Hınkk kalbim
Y) ne oldu kalbine?
X) Sıkıştıı hıı..
Y) Hıı çok kötü birşey ya geçen günde ben sıkıştım kendimi tuvalete zor attım
X) Eşşedü ennaa..
Y) Astir öldü
Y) Aşkım seni seviyorum
X) hıı tamam
Y) off (kalpsizin teki ama)
X) hınkkk kalbimm
Y) Oleyy kalbii varmışş
Toplam 1039 mesaj bulundu