Gelmeyeceğini bilerek beklerken çocukluğumu düşündüm. Ayakkabısız bayram sabahlarını ayakkabım olmasa da bayramı nasıl beklediğimi sevinçlerle hüzünlerin aslında kardeş olduğunu çok küçükken öğrendim. Kaybederken kazanmasını da senin yokluğunda seni yaşarken belki de hiçbir zaman hissedemeyeceğimi duyguların içinde mutlu olduğumu da görüyorum. Göz yaşlarımın her tanesinde midye kabuğundan çıkmış incileri görüyorum. Gururlanıyorum kendimle. Ayrılıktan zaferle çıkmak buna denir işte. Hasretin acısından gurur kolyesi yapmak budur işte. “Sevda zor gelmez” diyorlar zora gelmeyen sevdanın adını değiştirsinler. Ben zoru seçtim. Kolay olan senin karşında diz çökmekti. Kolay olan aşkın kolyesi olmaktı. Ben ayrılığın hükümdarı olmayı seçtim. Her şeyi verdim diye gururumu da veremezdim ya… Kapanmayan yaralar içinde var bu dünya! Senin yaşadığın şehirde bende yaşıyorum. Gelmeyeceğini bile bile beklemek yormuyor beni. Nasılsa zaman sen olsan da geçiyor olmasan da gidenin yeri dolmasa da güneş yeniden doğuyor. Senden sakladığım dirençli yanımı sergiliyorum şimdi. Bitmiş aşklar sokağında geziye çıkarken ayak izlerimi takip ediyorum. Aşk, sen varken de güzeldi yokluğun da güzel. Ben ayakkabısız çocukluktan hazineler çıkarmış adamım. Ben yalınayak geçen yazların, cam kırıklarıyla en harika tatilleri yapmış çocuğum.Hiç oyuncağım olmadı… O yüzden, bende hiç kimsenin oyuncağı olmadım olmayacağım...
Sevmeyi Unutalı Asırlar Oldu... Tekrar Denemeye Kalkma Ey Gönül... Dur Yine Aldanırsın... Yine Harap Olursun... Hani Kendine Bir Sözün Vardı.... Bundan Sonra Kimse İçin Kendini Mahvetmeyecektin.... Ama Yine Olmadı Beceremedin Değilmi.... Birine Kapılmaya Başladın...bile....! ! !
Acıyı görmek mi istiyorsun? Gözlerime bak! Dudaklarımda söyleyemediğim sana ait duyguları, Bana her fırsatta bıraktığın yokluğunun acısını fark edeceksin. O zaman anlayacaksın acının sende ne kadar masum durduğunu.
Ayrı yetişmiş güllerin birbirine hasreti gibi, Umutla kurudum sensiz. Ve sen hiç gözlerime bakıp beni sevdiğini söyleyemedin. Oysa sırf bu kelime için kurduğum hayallerdi beni hayatta tutan Bir boşluktan içeri girdim her gece, Senli düşlerden sensiz karanlıklara süzülür gibi.
Ellerin nasıldı? Küçük müydüler? ve parmakların ince uzun mu? Parmaklarını parmaklarımın arasında hissedip, Seninle sahil boyu denizi hiç fark etmeden bir birimize bakıp yürüyemedik. Gözlerinin yeşilinde geleceğe dair hayaller kuramadan, sadece umut ettim gözlerini görebilmeyi. Ve o gözlerinde ki ışıltıyla karanlık gecelerime yol göstermeni istedim.
Acıyı görmek mi istiyorsun. Gözlerime bak! Ve yaşanmamış boşa geçen anların hüzünlü şiir'ini oku, Kirpiklerinden sıyrılıp yanaklarına düşen dizelerimde.
Bensiz yattığın o yataklarda benli hayaller kurma artık. Sabahlara merhaba derken beni seven bir şair var deyip gurur duy sadece. Ve hiç bilme o şairin senin için her gün defalarca öldüğünü. Ve bil ki insan sevdiğiyle beraber olacak mahşerde. Tek avuntum bu şimdilik.
Dünyada olamadığım anları mahşere bıraktım ben, Ben seni bu dünyalık mı sevdim sandın? Ölüm'müş,terk edilişmiş umurumda değil,gelme istersen. Nasılsa bir gün hayat biletimi kestiğinde, Kavuşma vakti olacak benim için ölüm. Dudaklarımda ki acı tat? Yoksa acı bir tebessüm mü olacak sana ulaşmayı beklemek? Ne yazık hiç bilemeyeceğim.
Acıyı görmek mi istiyorsun? Gözlerime bak! Sen uzakta çok uzakta Bensiz bir yaşamın anlamsız günlerini yaşamaktasın, Benim gibi.
Seni seviyorum, Gerçeğin ta kendisi bu iki kelime, Sırf dudaklardan çıkması istenen değil de İçimde taa içimde senin için atan bir kalbin feryadı, Haykırışı bu sevdiğim. Sana ulaşamasam da, Biliyorum ki zavallı kalbim Sana ait her şeyi saklıyor en gizli yerlerinde Kanlı ve uykusuz gözyaşlarımın Her gece aynalardan süzülmesi gibi acı veriyor uzaklarda oluşun.
Biliyorum beni sevdiğini Acıyı tattığını da benden uzaklarda Ama hiç bana sana ait bir şeyi vermedin? Acı tek taraflı olsaydı, Ne yürek dayanırdı ne yaşamın bir anlamı olurdu. Ama yokluk kötü sevdiğim. Bir beden olmak isteyen yüreklerde ayrı ayrı yaşamak kötü.
Sana her fırsatta koşmak isterken beni durdurmaların, Yüzüne hasret kaldığım günlerde Beni ısrarla kırışlarını hiç anlamış değilim. Eminim yine okuyunca bu şiirimi büzeceksin dudaklarını Ve eminim ağlayacaksın. Ağlamak seni ben yapar sevdiğim Ve beni sen yapanda içimde senin için yanan bir kalple yaşamak. Her gün Üsküdar’da oturup kendimi dinlerim Oysa konuşan sendin hep benimle, Ne martıların vapurlara takılışı, Ne işportacıların bağırışıydı fark ettiğim. Ben denizi seyrederken gözlerinde boğulmayı sevdim. Yosun tuttu gözyaşlarım sensizliğin dalgalarında. Gözlerim ve ben her Üsküdar’a inişimizde Bir gün seninle bir bankta oturup Sadece ve sadece hiç konuşmadan gözlerine bakmak istedik.
Kaç zamandır bir hüzün dolaşıyor odamda. Duvarlar bir şeyler söylüyor sanki Adım adım yok oluşumu izliyorum Her batan güneşin karanlığı getirmesiyle. Sabahlara kadar uykusuz gözlerimle uzaklara, karanlıklara bakıyorum mütemediyen Kayan her yıldızda tek bir şey diliyorum? Ve Senin için yalvardığım namazlarda secdeye kapanıp Rabbime ettiğim dualarım, Tuttuğum dilekle aynı olması ve sonra umudumu yitirmeden Rabbimin bir bildiği var deyip Kabul olmadığında dualarımın Tekrar tekrar yalvarmalarım.
Seni okyanusların diplerinde Bir midyenin içinde ki İnciyi görme ihtimalimin olmadığı gibi kabul ettim aşkım Ve seni hiç ulaşılamayacak dağların zirvesinde Koklayamayacağım bir çiçek olduğunu fark ettiğimde Tek bir şey düşündüm?
Dokunamadan tenine, Öpemeden öpülesi dudaklarını mahşere erteledim vuslatı. Ben o kargaşada ne yaparım bilmem ama İnsan mahşerde sevdiğiyle beraberdir derler Seni seviyorum meleğim.
Acımasız olan ne sensin ne de ben, Bize gümüş tepsiyle sunulan hüzünlü bir hayat sadece Ve kabul etmesi zor olan bu ayrılıklara katlanmak sanırım. İnsan yaşamın değerini Yüzü ve kalbi güldüğünde anlıyor Anlıyor ki ölüm sadece toprağa girmek değil Ve nefesi kesilene kadar yaşadığı her şeyin Gözlerinin önünden geçmesi değil. Ölüm sensizliğin sadece yaşarken verilen cezası sevdiğim.
Seni bulduğumda sevgi anlam kazandı Her anımsadığımda yaşamamım oldu gülüşlerin Hiç tükenmedi içimde senin için yanan ateş Ve ben o ateşle yanmayı, Sırf seni sevmek olduğu için İnan bana çok sevdim.
Oysa Eğer yanımda olsaydın Yaşama daha bir sıkı sarılacaktım.. Şimdi ölüm ne anlam taşıyor? Yaşamak ne anlam? Hiç anlayamayacağım Sensiz bedenim toprağa girmedikçe buda sana yazılmış şiirlerrin en güzelilidir benim yüreğimde
Aşkın kolları var mı? Sımsıcak saran, ihanet etmeyen! Değer kıymet bilen...
Aşkın adresi var mı? Caddesi, sokağı, numarası olan! Kaldırımda yürüyen insanları? Veyahut günahları...
Aşk ne demek? Nasıl şey aşkı tarif etmek? Duyguları hissetmek. Bazen de çekip gitmek. Bazen beklemek! ... Bazen özlemek! ... Bazen Kabullenmek! Bu mudur Aşk? insana her zorluğu aştıran. Bu mudur kısmetinde var olan? Aşktır, insanın canını yakan. Gündüzleri dolaştıran, Geceleri kabuslaştıran. Aşktır, hayallere yelken açan! Kavuşmak mı titretir bacakları? Dokunmak mı soğutur elleri? Sevmek mi dondurur bu bedeni? Aşktır, uçuran, çocuklaştıran bu kalbi...
Yazımı kışa çevirdin Bak gözümde yaşa Leylam Viran oldu evim yurdum Ne söylesem boşa Leylam Mevlam ayrılık vermesin Gökte uçan kuşa Leylam Aşkınla yaktın sinemi Aldın gittin benden beni Viran eyledin hanemi Çaldın taştan taşa Leylam Viran eyledin hanemi Vurdun taştan taşa Leylam Böyle kader böyle zulüm Gelir gali başa Leylam
Bir gün masal âlemindeydim bir gün korkunç bir kâbusun içine girdim. Beni bana sormaya sözcük yok. Hepsini tükettim. Sildim buruşturup çöpe attım bir daha da bulamadım. Kaçmak istemiyorum pes etmek yok direnmek istiyorum hayata bağlanabileceğim ne kadar ince çizgi varsa hepsine tutunmak istiyorum ama o sağlam güç yokken yapamıyorum. Sıfır noktasına gelmek istemiyorum. Çok sevdiğim, çok sevildiğimi bildiğim kişilerin GİT ARTIK demesi değil bu hikâyenin sonu… Hayır, bu olmamalı. Ben gidemem ki o yürekten. Bir kar tanesi bir yağmur damlası olur yağarım şehrine. Toz olur düşerim omuzlarına. Saçlarında aklanırım belki. Yürüdüğü yollarda yürürüm kim bilir… Ama ben ondan gitmem… GİDEMEM.
Her şey karma karışık. Belki de ben karamsarım. Aydınlığı beğenmeyip karanlıktan korkan ben her şeyin sebebiyim. Göz pınarlarından süzülen yaş olmak isterken sıktığın yumruğun kenetlenen dişlerinin sorumlusu BEN… Koskoca evrende önüne sunulan değerleri görmeyen acı çektiğini sanıp acı nedir bilmeyen ben bencilim. Ama verdiğim sözü unutmadım MÜKEMMELİM, HARİKAYIM, KENDİMİ SEVİYORUM bunlar silinmedi lügatimden. Asla silinmeyecek. Sen de öyle. Kocaman uçsuz bucaksız denizlere yelken açan SEN, sen gitmedin benden. Bitmedin bende. Demir attığın her limanda umut karşılayacak seni. Dokunacak omzuna benim yerime, yapma be kaptan diyecek. Döndür rotanı masmavi sulara, gitme bitirme seni bekleyen buruk yürekleri diyecek. Ve ben biliyorum ki o kaptan asla rotasını şaşırmayacak. Kocaman bir dalga kadar büyük yüreğine daha çok dalgalar ekecek. Durgun denizlerde yol alırken daha çok dalacak gözü enginlere. Gelecek gittiği yerden.
Adın kalp mi her neyse Yeter artık DUR. Atma... Taşıyamıyorum ritmini, sığmıyorsun göğsüme anlasana. Git bu bedenden Ben yorgunum. Bırak uyuyayım biraz...
Yordu beni olur olmaz atışların. Hep büyüktün, hep kocamandın Hiç durmadan birilerini aldın içine Bana hiç sormadın
Tek yaptığın Değişken ritimlerle atmak oldu
Senin sesini dinliyorum görmüyor musun? Evet! Kalp misin nesin... Seni dinliyorum.
Heyyy sen Acı verme bana
Sen de mi dar geliyorsun sol yanıma yoksa?
Onun için miydi beni boğmaların...
Hadi
Var git yoluna
Git ki sensiz nasıl yaşanır öğreneyim, Git ki yarım bıraktığım mutluluk oyununa kaldığım yerden, bu kez sen olmadan devam edeyim...
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan 'Bu kuşun kanadı neden beyaz değil? ' diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, 'Ama senin için şunu yaptım' derken o, 'şunu yapmadın' diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. 'Peki o ne yaptı' deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. 'Acılara tutunarak' yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası... Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
Kaç kere umut sofrasına oturup, her seferinde boynunu bükerek sessizce aç kalktın? Uslanmadın mı! Sen ne zaman bu konuda hayal kursan gerçekler o hızla kaçtı senden. Umutsuz yaşamak nedir hala öğrenemedin! Ne kaldı ki, hayal ediyorsun? Dokunduğun yürek artık çok değişti kabul et. Gri ve ışıklı bir gecenin pencerene dolmasına izin verseydin aylar önce, görecektin aşkın seni nasıl da yaktığını.Güçlüyüm deme! Gücün bitti artık. O, artık çok uzaklarda aşk şarkıları söylüyor ellere.Başka başka tenlere dokundukça gökkuşağı açtırıyor yüreklerde.Yedi mevsimin solgun tüm çiçekleri bizim yanı başımıza çöreklendi anla artık! Gitmeliyiz. Her çalan telefonda büyüyüp - küçülme dayanamıyorum! Yok etmeyi bilmek gerek kendine gel: Öleceğim.Uyurken bile hızla çarpan hallerinden usandım artık.Kopup gidecekmişsin gibi geliyor benden. Gözlerimle belirsiz bir biçimde bir araya gelişlerin de canımı sıkıyor. Olur olmadık zamanlarda ağıtlar yakmak hiç hoş değil. Müzik bile dinleyemez oldum sayende; tansiyonumu yükseltecek kadar gümbürdeyip dengemi bozuyorsun. Kişisel denklerimi dahi alt üst ettin..Gecenin kör vaktinde, yangınını gevezelikle geçiştirmek için tüm enerjimi harcıyorum.Ne zoruma! Tozu yerinden oynatmak başımıza bela açacak.Bizim aşk kalemiz yıkıldı.Kapat bu sayfayı; kanadını kırasım geliyor!
DENİZ KABUKLARI Tanıştıkları sahilden toplamıştı o deniz kabuklarını. Ege’den, kekik kokusu ve mavinin ortak yeri, Ege’den çıkan bu ilişki, o deniz kabuklarını da İstanbul’a getirtmişti kekik ve mavi kokan bu ilişkiyle beraber. Saatlerce sürmüştü sahilde o birbirinden değişik deniz kabuklarını toplamak, ve bir İstanbul kışında en güzellerinden sevgilisiyle küpe yapmışlardı beraber. Şimdi ağlayarak yere boşalttığı o deniz kabuklarıydı. Kızın bakışları donuk bakıyordu yere dökülen deniz kabuklarına. Ağlayarak bağırıyordu, bildiği halde amaçsız çırpınmanın faydasızlığını. Yere dökülen kabuklar gibi dökülüyordu bir bir umutları. Onu kaybetmişti, sevgilisini kaybetmişti ve en güvendiği yerden, ilişkisinden kan kaybetmiş, ilişkisini kaybetmek üzereydi. O donuk bakışlar, sözlerinin ona ulaşmaması, dökülen deniz kabuklarının o yeşil halıda birer ölü gibi yatması, sonucu belli ilişkisiyle yalnız kalan adamı iyice boğuyordu. Yalnız kalakalmıştı, sevgisiyle, aşkıyla, onunla kurduğu yaşamla yalnız kalmıştı. Hiç düşünmeden sinsice gelen ayrılığı birden içinde hissetmişti. Yıllar önce sevgilisinin ayrılık acısı nerde olur biliyor musun, karnın oralarda, midenin altında bir yerlerde diye tanımlamasını şimdi o acıyı tamda dediği yerde yaşayarak hissediyordu. Hiçbir yere sığdıramadığı sevgisini sahipsiz bırakan yüze baktı, deniz kabuklarına. Araların da ki ayrılığı derinleşen uçurum gittikçe büyürken, aynı tarafta kalan ilişkisi ve o bakakaldı deli gibi sevdiği o yüze, uçurumun öbür ucuna, kaybetmişti. İçine batan onca acı ve biriken onca çaresizlikle, ıslak kirpikleriyle ona baktı. O sahili düşledi, her şeyin başlangıcı o maviyi. Ege’nin o mavi kıyısında başlayan her şey, İstanbul’un göbeğinde ara sokakların o eski evinde son buluyordu, kaybederken kendini, son, bulmuştu ve kazanırken kimliğini, ete kemiğe bürünürken ayrılık, sessizlik derin bir çığlık gibi sarıp sarmalıyordu adamı. İstanbul bekliyordu onu şimdi, sessizce kucaklayıp sarıp acılarını dindirecek sokaklar bekliyordu, bir anne huzuruyla sıcacık ve bir orman kalabalığı ve dinginliğiyle yok olmak için İstanbul.
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.... Her şeye rağmen, şanslı biriyim ben! Hiç ağlamadığımdan değil; çok akıttım gözyaşımı içime... Hiç kaybetmediğimden değil birini... Çok yandım ciğerimden; baktığım her yere, sevdiklerimin yüzünü kazıdı hasret... Yıldızlarla doluydu gökyüzüm; kapkara bir boşluk bıraktılar kayanlar... Bir daha asla dolduramadım. Gidene soramadığımdan, kalanın ıstırabı daha çok sandım. Hiç ihanete uğramadığımdan da değil; yarası her zaman taze, birkaç hançerle dolaştım durdum sırtımda; hem öfkelendim, hem anlamsız geldi kızmak. Herkesten farklı değildi başımdan gelip geçenler.... Herkes kadar ağladım, herkes kadar yandım. Acısız olmuyordu ki hayat! Ağlamaktaydı bereket, yağmurda ıslanmadan yeşermiyordu ki toprak! Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne... Mutlu bir çocuktum ben! Kalabalık bir ailenin sevgisiyle büyümüştüm. Bir sürü arkadaş, bir sürü oyun; kuyruğuna tutunmuştum kırmızı bir uçurtmanın... Hayat hep veriyordu, alacağı günleri hiç düşünmemiştim. Sancılıydı ilk gençlik! Şimdiki hüzünlerimle, o zamanları karşılaştırdığımda, çocukluk deyip geçiyorum. Ah, nerdesiniz 17’lik dertlerim! On yedimde başlamıştı hayatla kavgam. Artık sadece, tartışıyoruz. Acıya alıştığımı söyleyemem hala; hele, nasır tuttuğunu kalbimin... Unutmayı becerdiğimi de söyleyemem; asla unutamadım, kusurluydu hafızam; almayı biliyordu da silmeyi, asla! İyi ki hatırlıyorum! Yaşamımdan çıkanlara kızmıyorum; öğrettikleri her şey için minnettarım. Bir zamanlar, doyasıya güldüğümüz içindi uğurlarken akıttığım göz yaşlarım... Paylaştıklarımız kadar değerliydiler. Paylaşamayacaklarımızın adıydı hasret! İhanete de alışamadım elbette; ama, edenlere de eyvallah! Kir tutsa da kin tutmaz yüreğimiz. Az şey sayılmaz, utanmayı bilmeyenden öğrendiğim; sırf bu nedenle bile affedebilirim. Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.... Şanslı biriyim ben! Mükemmel bir anne-baba; harika kardeşlerimle; hem büyük, hem mutludur ailem! Eski-yeni fark etmez; hem köklü, hem sınanmıştır dostluklarım! Kolay yere gelmez sırtım; ne yaparsa yapsın, kolay vazgeçmem hayattan!
Kokladığım gülleri, teker teker solduracak biliyorum. Asla hazır olamayacağım acıya; ama, çekmeyi de öğrendim artık. Bütün duyularım açık, elimde suyum, yüreğimde umut, güllerimin yanındayım. Az şey midir, biteceğini bildiğin bir hayatı son nefese kadar paylaşmaya hazır olmak. Ve baş kaldırmak ölüme, sonsuza kadar, sevip hatırlayarak... Zaman bir değirmen; keder girer, hüzün çıkar kapıdan... Ben de toy girip, olgun çıktım içinden.... Bakmayın dertlenip içlenmeme; yağmur yağar, toprak kokarım; güneş açar, çiçek! Sadece, Güneşli günlerde kalem oynatmaz yürek!
Ruhumun Tüm Kötülüklerden Koruyan Bu aydınlığın Diyer Adı Bir çift ela gözün çimen yeşiline çalan kıvrımlarında gördüm ilk; bir adamın bir kadını ancak bu kadar sevebileceğini... Gözlerine yansıyan bakışlarımda, bir adamın ancak bu kadar sevilebileceğini gördüğüm gibi... Kimse senin gözlerinle bakmamış bana, ben kimsenin gözlerinde yitip, o gözlerle seyre dalmamışım dünyayı; senden önce... Aşk; aşk olalı böyle bir hal, böyle bir duruş yakalamamış bir çift gözbebeğine cennet bahçelerinin gölgesi gibi inen, her biri yüreğimi tam da orta yerinden vuran kirpiklerde... Kokundan tanıdım seni... Yıllardır arayıp da bulamadığım o koku... Deniz kokusu kadar büyülü, yabani leylak kokusu kadar baştan çıkarıcı, bebek kokusu kadar saf, taze ekmek kokusu gibi sıcacık. Bir yandan da gibi'si olamayacak kadar tanımsız... Başım nasıl dönmez şimdi benim? Önüm sıra alıp gitmek varken bu kokuyu, arkamı dönüp de uzaklaşabilir miyim senden? Sana karışıp, kaybolmak, seninle bir olmak varken... Dudaklarımı yakıyor hasretinin buruk tadı... Ama o hasret ne de güzel acıtıyor biliyor musun... Ne de güzel sızlatıyor ince ince. Senin yarin; sabır eyliyorsa böylesi bir özlemi, bil ki canından çok seviyor seni. Bil ki vaktini saatini bekliyor vuslatların en güzelinin... Uykuların en derininde kıpırdanıyordur şimdi dudakların, kimbilir hangi ben'li rüyanın en tatlı yerinde belli belirsiz mırıldanıyorsundur sevdiğini. Bense uykusuz bir gecenin koynunda dört harf seçmişim alfabeden, ismin diye döndürür dururum dilimde. İsmin, susuzluktan ölsem bile içmeye kıyamadığım bir damla su... Sana kavuşacağım ana dek geçecek tüm saatler, kollarında olacağım zamana takvim dokumuş bütün günler nasıl adınla başlıyorsa, içime çektiğim her nefes de adınla doluyor bedenime... Verir vermez nefesimi, hızla içime çekiyorum yine, ya kaybolursa ismin bu odanın içinde? ! Ya ölürsem; hem de sırf bu yüzden? ... Güneş, ilk ışıklarını nice alemlerin üzerine yaymak, nice karanlıkları aydınlatmak için nazlı nazlı süzülürken ufuktan gökyüzüne doğru, benim güzel gözlü meleğim de salacak bakışlarını dünyamın üzerine ki anlayayım gecemin güne kavuştuğunu... Yaşamımın en büyük müjdesi, en büyük aşkı, duy bu dediklerimi: Her ne geldiyse başıma seni bilene dek; bin beterine razı olurdum yine; ödülün yine 'sen' olacağını bilsem. Ben talihsiz sanırken kendimi, meğerse ne büyük bir sınavdan geçiyormuşum! Meğerse diyetini en başından ödüyormuşum şimdiki mutluluğumun. Çok dua etmişim; bir o kadar da almışım demek ki, sevabım günahımdan çokmuş demek ki. Bilmem ki şimdi nasıl şükretmeli? ... Hem içimdesin; hem dışımdayım. Hem bendesin, hem sendeyim... Ruh ikizim, eşim, aşk metalinden bir ferman yazıyor parmağımda; sen diye sevip okşadığım... Hani bir gece, gül yaprakları arasında bana sunduğun, taktığım gibi parmağıma kazınmış sevda mühürün... Hiç korkmayasın bensiz kalmaktan, hiç korkmayasın ellerimi tutmak isteyip de dokunamamaktan. Öyle bir yazgı ki bu; öyle bir 'bir' olmak ki, bizi ayırmaya kimsenin gücü yetmez, biri ikiye bölmeye kimse cesaret edemez. Şu ömür dedikleri rüyanın içinde sen bulmuşsun ya beni, daha ne isterim ki hayattan? Başka ne için yaşanabilir ki bundan sonra? Sadece senin için; sen diye, seninle... Senin gülüşün, sesin, nefesin, tenin olmadan tutunamam artık hayata, çünkü bana kendini tertemiz aşkından süzüp de getirdin sen; onca pisliğin arasında can çekişirken bu yorgun dünya... 'İnsan' olan insan sevince, sevdası da 'sevda' oluyormuş demek; görmemişim ki senden önce... Yalanları, yamalı hırsları, küçük hesapları, sinsiliği; sahte aşkları ile kuşatıp her önüne gelene lütufmuşcasına dağıtanlara ibret olsan keşke; yüreğinin saflığıyla, dürüstlüğünle... 'Böylesi de varmış' dedirten yüreğinle, beni gerçek aşkın güzelliğine inandıran yüreğinle... Geçmişin tüm puslu izleri silindi gitti, dün de sensin bugün de. Yarın varsa, senin için var. Görür gibiyim gelecek günleri, bembeyaz; kollarında yaşlanıp giderken saçlarıma düşecek tel tel aklar gibi... Olmazı 'ol' deyişi ile olur kılan yüce tanrım yüzünü bana senin yüzünde göstermiş demek ki... Bu yüzden biliyorum ki, ne geri dönüşü vardır bu yolun, ne de sonu... Tüm kelimeler, senin dünya üzerindeki varlığını bildiğim gün yeni baştan vücut buldular, gerçek anlamlarına o zaman kavuştular. İşte bu yüzden 'sevgilimsin', işte bu yüzden 'seni seviyorum'... İşte bu yüzden ruhumu tüm kötülüklerden koruyan bu aydınlığın diğer adı; 'aşkın sen hali'....
Aynanız Ağlıyor mu? Duru bir sudan daha derindi ayna. Binlerce demir parçasının ateşte eritilip bir bütün demir parçası elde edildiği gibi onu da kim bilir kaç kum tanesinden elde etmişler, içine kim bilir daha neler katmışlardı.
İlk halini hatırlıyor, kendini göremiyordu... Yeni doğmuş bir çocuk gibi şuursuzdu.
Bir yanı siyah giyindiği gün içi gibi her yeri ışıldıyordu. Hele altın rengindeki çerçeveye sahip olduğu gün tacını giymiş kral gibi gülümsüyordu.
Beyaz bir duvara asıldı. Artık sırtını dayadığı duvara bir çivi ile bağlanarak onunla dost olmuştu.
Yaşamın bir penceresi olmuştu. Her şeyi olduğu gibi gerçek, tarafsız ve yorumsuz yansıtan bir pencere.
Ağlayanla ağlıyor, gülenle gülüyordu. Görmek istediği gibi bakanlar oluyordu aynaya. Onlara görmek istediklerini göstermenin, içinde açtığı yarayı anlayabilmek çok zordu.
Maskeli yüzlerin maskesiyle karşılaşmak, yüreklerindeki acımasızlığın riyanın vefasızlığın yüzlerine akseden yönleriyle karşılaşmak kolay değildi.
Özellikle geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, ayna sessiz sessiz ağlıyordu. Bazen kendi gözyaşlarını siliyor, bazen de yakalanıyordu. Neyse ki sıcaklık farkından oluştuğunu düşünerek siliyorlardı üstündeki damla damla yaşları. Oysa ayna ağlıyordu.
Kimi zaman yalnız başına kaldığında, bir gün dilinin çözülüp kendisine bakanlarla konuşacaklarını karşısında birine söyler gibi kendi kendine konuşuyordu:
'Siz insanlar ne tuhafsınız. Olduğunuz başka, olmak istediğiniz başka. Aradığınız başka, bulduğunuzu sandığınız daha başka. Dört bucakta aradığınız huzurun yanı başınızda olduğunu inatla görmek istemeyen garip varlıklar.
Bir gün ellerinizi şakaklarına dayayıp karşıma geçseniz... Düşünseniz... Kendi gözlerinizin içine baksanız derin derin. Her şeyin çaresini bulacaksınız. Huzurun, başarının, dostluğun, sadakatin, samimiyetin ta kendisini...
Sorun da içinizde, çözüm de... Maskeyi yırtmanın yolu da bu...
Bir kalem alıp elinize kendinizi çizseniz yüzünüzü nasıl çizersiniz. Masum çocukluğunuzun kaybolan hüznüyle mi?
Ya benim halim? ... Sizi her saniye görmek istediğiniz şekille resmetmek zorundayım. En zoru da; olmak istediğinizi anlamakta çekiyorum.
Nelerinizi görmüyorum ki... Benden ayrı olduğunuzda yaptıklarınızı bile okuyorum yüzlerinizde.
Bazen uyarmak istediğim oluyor sizi, olduğunuz gibi gösteriyorum. 'Şimdi kötü görünüyorum' diyorsunuz. Yine de kötü olduğunuzu kabullenmiyorsunuz. Sizin üzdüklerinizi unutup, sizi üzmekten korkarak eski halime çekiniyorum.
Az da olsa gözlerinizin içinin güldüğü oluyor. Bazen ilahi bir lütuf gibi samimice gözlerinizin yaşardığında sizi, ne çok seviyorum.
Gerçek hayatta yaptıklarınızı romanlarda, hikayelerde, filmlerde bir başkasının yaptığını gördüğünüzde; sanki onları siz yapmamışçasına mağdur olandan yana olup sizi temsil edene kızıyorsunuz. Ne büyük çelişki? .
Ben aynalığımdan utanıyorum. Ama siz...
Kendinize böyle yabancı olmasanız... Biraz olsun ruhunuzu dinleseniz karşımda. Kendinizi sorgulasanız...
İçinizden birinin dediği gibi Suçlarınız yüzünüzde görünseydi biz aynaları satın almazdınız' Yüzünüzde maske var. Yaşlanınca maskeyi bir parça çıkarıyorsunuz. Bu kez de, aynalar yalan söylüyor diye yalancılıkla suçluyorsunuz.
Görmeyi bilseniz, görmek isteseniz, her biriniz bir ayna. Ama siyah gözlüklerle gizliyorsunuz gözlerinizi. Cenazelerde ağlamadığınız bilinmesin, dışarıda nereye baktığınız fark edilmesin diye.
Merhametin yokluğu, kıskançlığın hakimiyeti belli olmasın diye.
Yalan söyleyen dudaklarınızı boyalarla kapatıyor, kirlenen yüzünüzü fondötenlerle kremlerle örtüyorsunuz.
İmrenilecek halinizde yok değil. Siz, yanlışlarınızı bana göre çok kısa hayatınızda kolayca taşırken, ben doğruluğu sonsuza yakın taşımak zorundayım.
Fanilik bazen, ne güzel diyorum.
Bir tırtılın kelebeğe dönüştükten sonraki ömrü, gül bahçesinde de geçse en fazla bir gün.. Sizlerin de atmış, yetmiş, nihayet yüz yıl... Bu süreler içinde yer, içer çoğalır; dilediğiniz gibi yaşarsınız. Her gün üzerime konan karasinekler bile 3 gün yaşar.
Oysa ben büyüyemem, çoğalamam. Sekiz bin yıl önce Çatalhöyük'te var olan en eski atam bile sizin elinizde. Rahat bırakmamışsınız...
Sizin toprak olma hakkınız var. Biz aynaların kuma dönüşme hakkımız yok nedense? '
Ayna böyle söylüyor, kırılgan bir yürekle hayata tutunmaya çalışan insanlar gibi, beyaz duvara ufacık bir çiviyle tutunuyordu.
Duvar bir gün 'yeter' dedi. Çivinin prangasını çözdü. Ayna yere düştü. Kırıldı.
Şimdi ayna bir köşede özellikle geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, sessiz sessiz ağlıyor. Her şeye rağmen kendi doğrularıyla var olmanın mutluluk gözyaşları bir yandan; eğilenlerin, bükülenlerin açması haline yönelik hüzün bulutları diğer yandan. Sahi sizin de aynanız var mı? Aynanız ağlıyor
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım. Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili, Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer! !
dost musun? Öyleyse canın canımdır... Aynan olmalıyım... Yüzüne söyleyebilmeliyim her şeyi... Hem sakınmadan, mertçe... Hani bilirsin, esirgemem lâfımı, Ne şekil gelirse, öylece... Hazırım tüm içtenliğimle konuşmaya, ama, Seni de dupduru isterim karşımda... Dostsan, Gözlerimin içine baka baka yaka silk benden! Arkamdan şikayetlenme! Yiğit ol! Gerekirse yiğitçe azarla, çekinme! Lâf değil, icraat beklerim senden! Öyle bak ki, hislerini görebileyim... Öyle hisset ki, güvenle bakabileyim... Sevmem, ölenin ardından ağıt yakmayı! Dil dönerken söylenmeli her şey... Kulak duyarken anlatılmalı... Göz bakarken bakmalıyım sana... Can sağ iken sarılmalı... Keşkelere meydan vermemeli hayatım, Pişmanlıklarla yoğrulmamalı.... Hayır! Dirime selâm vermeyen, Ölüme de fazla yaklaşmasın! Dostsan, ölmemi bekleme! Haklıysam, yaşarken savun beni! Yaşarken yanımda ol! İnanmışsan bana, kimse çevirmesin seni yolundan! Ve inanmamışsan, sakın rol yapma! Her söylediğimi onaylaman şart değil... Her yaptığımı beğenmen de gerekmez... Dostsan, rahatça eleştir, fikrini rahatça söyle, sıkılma! Yadırgayabilirsin beni, Ve ben de seni tuhaf bulursam şaşırma... Kandırmanı aslâ kabul edemem! Her dediğini, her yaptığını hoş görürüm, ama, Beni, bana sormadan yargılama! Her yediğimiz aynı olmaz belki, Her dakikamız birlikte geçmez... Her güldüğünde gülmeyi garanti edemesem de, Ağladığında seninle birlikte oturup ağlarım... Belki her çağırdığında gelemem fakat, Derdine ortak ararsan, koşarım... Ben de herkes gibi insanım elbet, Ne göklere çıkar beni, ne de yerin dibine sok! Senin işin bu değil! Benim zaten bir yerim var herkes gibi yer ile gök arasında... Dostsan, Küçümsemeden, küfretmeden, Sevgiyle, saygıyla ve huzurla gel sokağıma... Dinlenmek istediğinde, hiç düşünme, sana özel bir limanım, ama... Yorulduğum zamanlarda, Dilediğimce sığınabilmeliyim koylarına... Seni bir çocuk kadar saf sevebilirim Ve bir deli kadar art niyetsiz... Uğruna seve seve hesabı şaşırırım... Görmezden gelebilirim yanlışlarını... Başkaları enayilik sayabilir, Başkaları akılsızlığıma yorabilir, Bunları dert bile etmem, ama, Sen, aslında aptal olmadığımı, Her an, tekrar tekrar hatırla! Ve sakın beni aptal yerine koymaya kalkışma! Seviyorsan, cimrilik etme, söyle! Muhabbeti varken, yokmuş gibi yapanla, Hiç sevmediği halde, yılışıp durana sinir olurum! Neyse, o olmalı insan... Kendisi olmaktan korkmamalı! Kendisi olmaktan kaçmamalı! Bil ki, sensin diye seni bırakmam, ama, Ben olduğum için bırakırsan beni, Yas da tutmam arkandan! Bedel mi? Ödemeyeceksen çıkma yola! İçten pazarlık edersen, ancak kendine edersin... Kendince küser barışır, kendi kendini yersin! Dostsan, mevsimince yağ... Kışsan kar ol, güzsen yağmur... Soğuğuna, sıcağına, esip savurmana itiraz etmem, Senden, ille de bahar olmanı beklemem, ama, Dayanmalısın en şiddetli fırtınalarıma... Belki de çok geldi bunca talep... Bana karşı hiçbir mecburiyetin yok, korkma... Sana fazla geldiğim ilk anda, Arkana hiç bakmadan, dönüp gidebilirsin... Geçip gidebilirsin,borçluluk hissetmeden... Mutlaka bir açıklama da beklemem senden, ama, Gitmeye davranırsam bir gün, Sen de karşımda set olma! Dost musun? Öyleyse, canın canımdır, Yoluna baş koymaya hazırım ya, Başını da yollarımda isterim, unutma
İNSANCA YAŞAYABİLECEĞİMİZ BİR DÜNYA DİLEĞİYLE........ YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiceği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya.
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
ATAOL BEHRAMOĞLU
HER ŞEY SENDE GİZLİ
Her şey sende gizli: Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yasadıklarını kar sayma. Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettigin kadar güzelsin... İşte budur Hayat!
İşte budur yaşamak Bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir Kuşlar ötebildiği kadar sevimli Bebek ağladığı kadar bebektir Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin...
Çocukluğundan beri şiir okumaktan mı, yoksa gözleri her defasında nemlenerek izlediği o eski Türk filmlerinden midir bilinmez, gerçek aşka inanırdı o kadın. Mitolojik versiyonlarından başlayıp, Leyla ile Mecnun serisine kadar içinde aşk geçen ne kadar öykü var ise yüreği ile okurdu. Şiiri ise, aşk’ın kelimelere dökemediği mükemmel gizinin ipuçlarını yaşama taşıdığı için severdi. Çoğu zaman kimsenin fark edemediği şiirsel bir dünyada gibi yaşardı. Adı olmayan, sadece rengi olan bir kadındı o...Mavi bir kadın..
Kimin gözlerinde aşk’a benzeyen bir ışık görse yumuşardı bakışları.Kimin yüreğinin çarptığını duysa,koşardı adımları... Kendi aşk’ını bulamadığından belki, başkalarının aşklarına sahip çıktı çoğu kez...Onu seven hiçbir insanın gönlünü kırmadı, üzmedi bilerek..Bu yüzden kendi yüreğinde başkalarının acılarından yarattığı çentikler açtı durmadan.. Kapanmayan yaraları oldu yıllarla..
Bir zaman sonra gerçekten seven biri çıktı karşısına..Aşk’ a aşık bu kadın kapılıp gitti, şiirsel aşkının peşine.. Adam,tuzağa avını çeken bir avcı gibi adım adım şiir döktü yollarına...Yaptığı her yanlışa bir doğru buldu kadın.. Üstelik aldatılmıştı daha önce, üstelik biliyordu sonunu.. Yine de parça parça topladı sevginin kırıntılarını.. Çünkü ekmek kadar kutsaldı onun için aşkın her yansıması..
Şiirler bitti birgün..Kadın güz döktü gözlerinden..Baharı sona vardı..Her ağaçtan altın sarısı yapraklar döküldü rüzgarla...Yine de sarındı ruhuna kuru yaprakları, aşk’a ağladı bir başına... Yürümekten yorulmuş yüreğini acı ile dinlendirdi bir zaman.. Şiirler yeşersin diye bekledi.. Soru işaretleri beynine ve yüreğine yazılı şiirler gönderdi..İçinde cevaplar olmayan, üstelik şiir de olmayan kelimeler döndü sadece karşılığında.. Düşündü kadın... Oysa ne zaman düşünce girse yüreğin içine..Yürek bırakırdı sevginin ellerini...
Yapraklarını döktü kadın...Yürüyüp gitti acının içinden geçerek...
Adam.. Şiirlerini başka birine yazıyordu artık...Ama hiçbir dizesi varamadı 3.şahsın yüreğine..Öksüz kaldı tüm kelimeleri..Geri döndü ağlayarak, bıraktığı yerde kadınını bulacağını umarak...Bir yığın ıslak sarı yaprak bulabildi sadece..
Kadın... Bir su kenarına varmıştı o sırada...Ya da su,ona akmıştı kimbilir..? Umut taşıdı durmadan kadının yaralarına...Yemyeşil bir deniz oldu zamanla...
Adam... Bu kez belki gerçekten aşk ile yazılmış kelimeler verecekti kimbilir..?
Kadın dedi ki, “Aşk’ı herkes yazıyor bir yerlere..Hiçbiri kalmıyor günün birinde nasılsa...Ben SUYA YAZDIM bu yüzden”
Bir başıma bu kentin sokaklarında yürüyorum.Üşüyorum.Ne kadar uzaksan bana o kadar soğuyor hava.Sen yoksan,sıcaklık hep mevsim normallerinin altında.Bu yüzden meteoroloji raporları bile umrumda değil.Kar mı yağıyor yoksa yağmur mu,bana ne? Ben senin hasretinle sırılsıklamım zaten,daha ne kadar ıslanabilirim ki? Burada mısın değil misin belli değil.Bazen gidişlerin kahramanı oluyorsun,bazen sonsuz kalışların.Doyumsuz gecelerdesin kimi zaman,bazen de yalnız karanlıklardasın.Bitmek bilmez bir şarkısın; ama,ben mi notaları yanlış basıyorum da sen bu şarkıyı söylemiyorsun? Neden susuyorsun? Aşkın sessizliği ne kadar korkunç olur bilir misin? Bir tek kelimeye hasret geçen gecelerin hesabını soracağın kimse de yoktur üstelik.Kendi kendiyle konuşana deli derler ya,beni çoktan akıl hastanesine kapatmaları gerekirdi.Hem de iflah olmaz hastalar bölümüne... Yokluğuna alışmaktan korkuyorum,ne kadar kötü...Yokluğunu yürüyorum sokaklarda.Yokluğunu içiyorum kadeh kadeh.Hiç gelmeme ihtimalin bir idam mahkumuna dönüştürüyor beni.Hiçbirşey yapmadan beklerler ya hücrelerinde,ölümün soğuk nefesini hissederek...Anlamlı olan bir şey yoktur onlar için.Belki de bir an önce ölmektir akıllarından geçen,bu bekleme işkencesi bitsin diye...Bu yokluk hissi öldürecek beni... Gelebilme ihtimalin ise yüreğimdeki kuşları havalandırıyor,kanat seslerini duy.Gelmek iste yeter ki,yorulmayasın diye kuşlarım taşır seni bana.Bir görsem yüzünü,ah bir dokunsam sana...Göreceksin,sevdanın çiçek çiçek açtığını,umudun bir yangın gibi alev alev ikimizi birden sardığını.Anladım ki mümkün değil seni sensiz yaşamak.Ben o gönlü genişlerden değilim.Madem içimdesin,yüreğimde taşıyorum seni,o zaman yanımda da olmalısın.Sensiz yaşanmayacak bu aşk ötesi yok. Şimdi yalnız geceleri seviyorum.Seni yıldızlarda buluyorum.Daha bir dayanılır oluyor sensizlik sancısı.Mümkünü yok çıkmayacaksın aklımdan,bu yüzden gece,el ayak çekilmişken,hiçbir ses yokken seni düşünmek(yokluğunu değil ama) daha iyi.Bütünüyle sen oluyorsun o zaman her yerde.Ne kadar yakışıyorsunuz birbirinize,sen ve gece...ZAMAN GEÇER,HERŞEY UNUTULUR,BİR ÖRTÜYLE KAPLANIR ACILAR,AMA...'BİR TEK SENİ UNUTAMAM'...ERKEĞİM...
12.04.2007 - 21:02
Gelmeyeceğini bilerek beklerken çocukluğumu düşündüm. Ayakkabısız
bayram sabahlarını ayakkabım olmasa da bayramı nasıl beklediğimi sevinçlerle
hüzünlerin aslında kardeş olduğunu çok küçükken öğrendim. Kaybederken
kazanmasını da senin yokluğunda seni yaşarken belki de hiçbir zaman
hissedemeyeceğimi duyguların içinde mutlu olduğumu da görüyorum. Göz
yaşlarımın her tanesinde midye kabuğundan çıkmış incileri görüyorum.
Gururlanıyorum kendimle. Ayrılıktan zaferle çıkmak buna denir işte. Hasretin
acısından gurur kolyesi yapmak budur işte. “Sevda zor gelmez” diyorlar zora
gelmeyen sevdanın adını değiştirsinler. Ben zoru seçtim. Kolay olan senin
karşında diz çökmekti. Kolay olan aşkın kolyesi olmaktı. Ben ayrılığın
hükümdarı olmayı seçtim. Her şeyi verdim diye gururumu da veremezdim ya…
Kapanmayan yaralar içinde var bu dünya! Senin yaşadığın şehirde bende
yaşıyorum. Gelmeyeceğini bile bile beklemek yormuyor beni. Nasılsa zaman sen
olsan da geçiyor olmasan da gidenin yeri dolmasa da güneş yeniden doğuyor.
Senden sakladığım dirençli yanımı sergiliyorum şimdi. Bitmiş aşklar sokağında
geziye çıkarken ayak izlerimi takip ediyorum. Aşk, sen varken de güzeldi
yokluğun da güzel. Ben ayakkabısız çocukluktan hazineler çıkarmış adamım.
Ben yalınayak geçen yazların, cam kırıklarıyla en harika tatilleri yapmış
çocuğum.Hiç oyuncağım olmadı… O yüzden, bende hiç kimsenin oyuncağı
olmadım olmayacağım...
12.04.2007 - 21:02
Sevmeyi Unutalı Asırlar Oldu...
Tekrar Denemeye Kalkma Ey Gönül...
Dur Yine Aldanırsın...
Yine Harap Olursun...
Hani Kendine Bir Sözün Vardı....
Bundan Sonra Kimse İçin Kendini Mahvetmeyecektin....
Ama Yine Olmadı Beceremedin Değilmi....
Birine Kapılmaya Başladın...bile....! ! !
12.04.2007 - 21:01
Acıyı görmek mi istiyorsun?
Gözlerime bak!
Dudaklarımda söyleyemediğim sana ait duyguları,
Bana her fırsatta bıraktığın yokluğunun acısını fark edeceksin.
O zaman anlayacaksın acının sende ne kadar masum durduğunu.
Ayrı yetişmiş güllerin birbirine hasreti gibi,
Umutla kurudum sensiz.
Ve sen hiç gözlerime bakıp beni sevdiğini söyleyemedin.
Oysa sırf bu kelime için kurduğum hayallerdi beni hayatta tutan
Bir boşluktan içeri girdim her gece,
Senli düşlerden sensiz karanlıklara süzülür gibi.
Ellerin nasıldı? Küçük müydüler? ve parmakların ince uzun mu?
Parmaklarını parmaklarımın arasında hissedip,
Seninle sahil boyu denizi hiç fark etmeden bir birimize bakıp yürüyemedik.
Gözlerinin yeşilinde geleceğe dair hayaller kuramadan,
sadece umut ettim gözlerini görebilmeyi.
Ve o gözlerinde ki ışıltıyla karanlık gecelerime yol göstermeni istedim.
Acıyı görmek mi istiyorsun.
Gözlerime bak!
Ve yaşanmamış boşa geçen anların hüzünlü şiir'ini oku,
Kirpiklerinden sıyrılıp yanaklarına düşen dizelerimde.
Bensiz yattığın o yataklarda benli hayaller kurma artık.
Sabahlara merhaba derken beni seven bir şair var deyip gurur duy sadece.
Ve hiç bilme o şairin senin için her gün defalarca öldüğünü.
Ve bil ki insan sevdiğiyle beraber olacak mahşerde.
Tek avuntum bu şimdilik.
Dünyada olamadığım anları mahşere bıraktım ben,
Ben seni bu dünyalık mı sevdim sandın?
Ölüm'müş,terk edilişmiş umurumda değil,gelme istersen.
Nasılsa bir gün hayat biletimi kestiğinde,
Kavuşma vakti olacak benim için ölüm.
Dudaklarımda ki acı tat?
Yoksa acı bir tebessüm mü olacak sana ulaşmayı beklemek?
Ne yazık hiç bilemeyeceğim.
Acıyı görmek mi istiyorsun?
Gözlerime bak!
Sen uzakta çok uzakta
Bensiz bir yaşamın anlamsız günlerini yaşamaktasın,
Benim gibi.
Seni seviyorum,
Gerçeğin ta kendisi bu iki kelime,
Sırf dudaklardan çıkması istenen değil de
İçimde taa içimde senin için atan bir kalbin feryadı,
Haykırışı bu sevdiğim.
Sana ulaşamasam da,
Biliyorum ki zavallı kalbim
Sana ait her şeyi saklıyor en gizli yerlerinde
Kanlı ve uykusuz gözyaşlarımın
Her gece aynalardan süzülmesi gibi acı veriyor uzaklarda oluşun.
Biliyorum beni sevdiğini
Acıyı tattığını da benden uzaklarda
Ama hiç bana sana ait bir şeyi vermedin?
Acı tek taraflı olsaydı,
Ne yürek dayanırdı ne yaşamın bir anlamı olurdu.
Ama yokluk kötü sevdiğim.
Bir beden olmak isteyen yüreklerde ayrı ayrı yaşamak kötü.
Sana her fırsatta koşmak isterken beni durdurmaların,
Yüzüne hasret kaldığım günlerde
Beni ısrarla kırışlarını hiç anlamış değilim.
Eminim yine okuyunca bu şiirimi büzeceksin dudaklarını
Ve eminim ağlayacaksın.
Ağlamak seni ben yapar sevdiğim
Ve beni sen yapanda içimde senin için yanan bir kalple yaşamak.
Her gün Üsküdar’da oturup kendimi dinlerim
Oysa konuşan sendin hep benimle,
Ne martıların vapurlara takılışı,
Ne işportacıların bağırışıydı fark ettiğim.
Ben denizi seyrederken gözlerinde boğulmayı sevdim.
Yosun tuttu gözyaşlarım sensizliğin dalgalarında.
Gözlerim ve ben her Üsküdar’a inişimizde
Bir gün seninle bir bankta oturup
Sadece ve sadece hiç konuşmadan gözlerine bakmak istedik.
Kaç zamandır bir hüzün dolaşıyor odamda.
Duvarlar bir şeyler söylüyor sanki
Adım adım yok oluşumu izliyorum
Her batan güneşin karanlığı getirmesiyle.
Sabahlara kadar uykusuz gözlerimle uzaklara,
karanlıklara bakıyorum mütemediyen
Kayan her yıldızda tek bir şey diliyorum?
Ve Senin için yalvardığım namazlarda secdeye kapanıp
Rabbime ettiğim dualarım,
Tuttuğum dilekle aynı olması ve sonra umudumu yitirmeden
Rabbimin bir bildiği var deyip
Kabul olmadığında dualarımın
Tekrar tekrar yalvarmalarım.
Seni okyanusların diplerinde
Bir midyenin içinde ki
İnciyi görme ihtimalimin olmadığı gibi kabul ettim aşkım
Ve seni hiç ulaşılamayacak dağların zirvesinde
Koklayamayacağım bir çiçek olduğunu fark ettiğimde
Tek bir şey düşündüm?
Dokunamadan tenine,
Öpemeden öpülesi dudaklarını mahşere erteledim vuslatı.
Ben o kargaşada ne yaparım bilmem ama
İnsan mahşerde sevdiğiyle beraberdir derler
Seni seviyorum meleğim.
Acımasız olan ne sensin ne de ben,
Bize gümüş tepsiyle sunulan hüzünlü bir hayat sadece
Ve kabul etmesi zor olan bu ayrılıklara katlanmak sanırım.
İnsan yaşamın değerini
Yüzü ve kalbi güldüğünde anlıyor
Anlıyor ki ölüm sadece toprağa girmek değil
Ve nefesi kesilene kadar yaşadığı her şeyin
Gözlerinin önünden geçmesi değil.
Ölüm sensizliğin sadece yaşarken verilen cezası sevdiğim.
Seni bulduğumda sevgi anlam kazandı
Her anımsadığımda yaşamamım oldu gülüşlerin
Hiç tükenmedi içimde senin için yanan ateş
Ve ben o ateşle yanmayı,
Sırf seni sevmek olduğu için
İnan bana çok sevdim.
Oysa
Eğer yanımda olsaydın
Yaşama daha bir sıkı sarılacaktım..
Şimdi ölüm ne anlam taşıyor?
Yaşamak ne anlam?
Hiç anlayamayacağım
Sensiz bedenim toprağa girmedikçe
buda sana yazılmış şiirlerrin en güzelilidir benim yüreğimde
12.04.2007 - 21:00
Göğsümde Uyu (Aşkım)
Uyu yarim uyu
Göğsümde uyu
Nefes bile almam
Göğsümde uyu
Ben senin için
Sen benim için
Yaratılmışız
Seni kocaman öpüyorum
Yar dur beni dinle ne olur gitme
Sana ben aşkımı kalbimi verdim
Aşkım ölümüne kadar yanındayım
Aşkım ölümden sonra yanındayım
'Biliyormusun seni her an içimde hissediyorum aşkım'
12.04.2007 - 21:00
Aşkın kolları var mı?
Sımsıcak saran, ihanet etmeyen!
Değer kıymet bilen...
Aşkın adresi var mı?
Caddesi, sokağı, numarası olan!
Kaldırımda yürüyen insanları?
Veyahut günahları...
Aşk ne demek?
Nasıl şey aşkı tarif etmek?
Duyguları hissetmek.
Bazen de çekip gitmek.
Bazen beklemek! ...
Bazen özlemek! ...
Bazen Kabullenmek!
Bu mudur Aşk?
insana her zorluğu aştıran.
Bu mudur kısmetinde var olan?
Aşktır, insanın canını yakan.
Gündüzleri dolaştıran,
Geceleri kabuslaştıran.
Aşktır, hayallere yelken açan!
Kavuşmak mı titretir bacakları?
Dokunmak mı soğutur elleri?
Sevmek mi dondurur bu bedeni?
Aşktır, uçuran, çocuklaştıran bu kalbi...
12.04.2007 - 21:00
Yazımı kışa çevirdin
Bak gözümde yaşa Leylam
Viran oldu evim yurdum
Ne söylesem boşa Leylam
Mevlam ayrılık vermesin
Gökte uçan kuşa Leylam
Aşkınla yaktın sinemi
Aldın gittin benden beni
Viran eyledin hanemi
Çaldın taştan taşa Leylam
Viran eyledin hanemi
Vurdun taştan taşa Leylam
Böyle kader böyle zulüm
Gelir gali başa Leylam
12.04.2007 - 21:00
Ne küsmeyi bilirsin,ne de barışmayı..
Sevgin kavganla bir gelir..
Ne susmayı bilirsin,ne de tartışmayı..
Ölüm ecelden önce gelir..
Bırak hep böyle kalsın
Bu ateş uzak yansın
Bir araya gelirsek
Sen beni yıpratırsın..
Gel desen..Gücüm yetmez
Yıllar seni yüzüme vurur..
Arsız gönlüm acılardan utanmaz
Yine sana aşık olur..
Ne benle olabildin,ne bensiz kalabildin..
Aşk içinde aşkı öldürdün..
Ne vazgeçtin kendinden,ne kendin olabildin..
Hergün canımdan can tükettin..
12.04.2007 - 21:00
Bir gün masal âlemindeydim bir gün korkunç bir kâbusun içine girdim. Beni bana sormaya sözcük yok. Hepsini tükettim. Sildim buruşturup çöpe attım bir daha da bulamadım. Kaçmak istemiyorum pes etmek yok direnmek istiyorum hayata bağlanabileceğim ne kadar ince çizgi varsa hepsine tutunmak istiyorum ama o sağlam güç yokken yapamıyorum. Sıfır noktasına gelmek istemiyorum. Çok sevdiğim, çok sevildiğimi bildiğim kişilerin GİT ARTIK demesi değil bu hikâyenin sonu… Hayır, bu olmamalı. Ben gidemem ki o yürekten. Bir kar tanesi bir yağmur damlası olur yağarım şehrine. Toz olur düşerim omuzlarına. Saçlarında aklanırım belki. Yürüdüğü yollarda yürürüm kim bilir… Ama ben ondan gitmem… GİDEMEM.
Her şey karma karışık. Belki de ben karamsarım. Aydınlığı beğenmeyip karanlıktan korkan ben her şeyin sebebiyim. Göz pınarlarından süzülen yaş olmak isterken sıktığın yumruğun kenetlenen dişlerinin sorumlusu BEN… Koskoca evrende önüne sunulan değerleri görmeyen acı çektiğini sanıp acı nedir bilmeyen ben bencilim. Ama verdiğim sözü unutmadım MÜKEMMELİM, HARİKAYIM, KENDİMİ SEVİYORUM bunlar silinmedi lügatimden. Asla silinmeyecek. Sen de öyle. Kocaman uçsuz bucaksız denizlere yelken açan SEN, sen gitmedin benden. Bitmedin bende. Demir attığın her limanda umut karşılayacak seni. Dokunacak omzuna benim yerime, yapma be kaptan diyecek. Döndür rotanı masmavi sulara, gitme bitirme seni bekleyen buruk yürekleri diyecek. Ve ben biliyorum ki o kaptan asla rotasını şaşırmayacak. Kocaman bir dalga kadar büyük yüreğine daha çok dalgalar ekecek. Durgun denizlerde yol alırken daha çok dalacak gözü enginlere. Gelecek gittiği yerden.
Ben geldim GİTMİYORUM! Diyecek….
12.04.2007 - 20:59
Adın kalp mi her neyse
Yeter artık DUR.
Atma...
Taşıyamıyorum ritmini, sığmıyorsun göğsüme anlasana.
Git bu bedenden
Ben yorgunum.
Bırak uyuyayım biraz...
Yordu beni olur olmaz atışların.
Hep büyüktün, hep kocamandın
Hiç durmadan birilerini aldın içine
Bana hiç sormadın
Tek yaptığın Değişken ritimlerle atmak oldu
Senin sesini dinliyorum görmüyor musun?
Evet! Kalp misin nesin...
Seni dinliyorum.
Heyyy sen
Acı verme bana
Sen de mi dar geliyorsun sol yanıma yoksa?
Onun için miydi beni boğmaların...
Hadi
Var git yoluna
Git ki sensiz nasıl yaşanır öğreneyim,
Git ki yarım bıraktığım mutluluk oyununa kaldığım yerden, bu kez sen olmadan devam edeyim...
hadi git! ! !
Git
12.04.2007 - 20:56
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan 'Bu kuşun kanadı neden beyaz değil? ' diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, 'Ama senin için şunu yaptım' derken o, 'şunu yapmadın' diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. 'Peki o ne yaptı' deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. 'Acılara tutunarak' yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası... Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
12.04.2007 - 20:56
Yüreğimin Kanadını Kırasım Geldi
Ah! Benim hercai yüreğim..
Vazgeç bu sevdadan.
Kaç kere umut sofrasına oturup, her seferinde boynunu bükerek sessizce aç kalktın? Uslanmadın mı! Sen ne zaman bu konuda hayal kursan gerçekler o hızla kaçtı senden. Umutsuz yaşamak nedir hala öğrenemedin! Ne kaldı ki, hayal ediyorsun?
Dokunduğun yürek artık çok değişti kabul et. Gri ve ışıklı bir gecenin pencerene dolmasına izin verseydin aylar önce, görecektin aşkın seni nasıl da yaktığını.Güçlüyüm deme! Gücün bitti artık. O, artık çok uzaklarda aşk şarkıları söylüyor ellere.Başka başka tenlere dokundukça gökkuşağı açtırıyor yüreklerde.Yedi mevsimin solgun tüm çiçekleri bizim yanı başımıza çöreklendi anla artık! Gitmeliyiz.
Her çalan telefonda büyüyüp - küçülme dayanamıyorum! Yok etmeyi bilmek gerek kendine gel: Öleceğim.Uyurken bile hızla çarpan hallerinden usandım artık.Kopup gidecekmişsin gibi geliyor benden.
Gözlerimle belirsiz bir biçimde bir araya gelişlerin de canımı sıkıyor. Olur olmadık zamanlarda ağıtlar yakmak hiç hoş değil. Müzik bile dinleyemez oldum sayende; tansiyonumu yükseltecek kadar gümbürdeyip dengemi bozuyorsun. Kişisel denklerimi dahi alt üst ettin..Gecenin kör vaktinde, yangınını gevezelikle geçiştirmek için tüm enerjimi harcıyorum.Ne zoruma!
Tozu yerinden oynatmak başımıza bela açacak.Bizim aşk kalemiz yıkıldı.Kapat bu sayfayı; kanadını kırasım geliyor!
12.04.2007 - 20:55
DENİZ KABUKLARI
Tanıştıkları sahilden toplamıştı o deniz kabuklarını. Ege’den, kekik kokusu
ve mavinin ortak yeri, Ege’den çıkan bu ilişki, o deniz kabuklarını da
İstanbul’a getirtmişti kekik ve mavi kokan bu ilişkiyle beraber. Saatlerce
sürmüştü sahilde o birbirinden değişik deniz kabuklarını toplamak, ve bir
İstanbul kışında en güzellerinden sevgilisiyle küpe yapmışlardı beraber.
Şimdi ağlayarak yere boşalttığı o deniz kabuklarıydı. Kızın bakışları
donuk bakıyordu yere dökülen deniz kabuklarına. Ağlayarak bağırıyordu,
bildiği halde amaçsız çırpınmanın faydasızlığını. Yere dökülen kabuklar gibi
dökülüyordu bir bir umutları.
Onu kaybetmişti, sevgilisini kaybetmişti ve en güvendiği yerden,
ilişkisinden kan kaybetmiş, ilişkisini kaybetmek üzereydi. O donuk bakışlar,
sözlerinin ona ulaşmaması, dökülen deniz kabuklarının o yeşil halıda birer
ölü gibi yatması, sonucu belli ilişkisiyle yalnız kalan adamı iyice
boğuyordu.
Yalnız kalakalmıştı, sevgisiyle, aşkıyla, onunla kurduğu yaşamla yalnız
kalmıştı. Hiç düşünmeden sinsice gelen ayrılığı birden içinde hissetmişti.
Yıllar önce sevgilisinin ayrılık acısı nerde olur biliyor musun, karnın
oralarda, midenin altında bir yerlerde diye tanımlamasını şimdi o acıyı
tamda dediği yerde yaşayarak hissediyordu.
Hiçbir yere sığdıramadığı sevgisini sahipsiz bırakan yüze baktı, deniz
kabuklarına. Araların da ki ayrılığı derinleşen uçurum gittikçe büyürken,
aynı tarafta kalan ilişkisi ve o bakakaldı deli gibi sevdiği o yüze,
uçurumun öbür ucuna, kaybetmişti.
İçine batan onca acı ve biriken onca çaresizlikle, ıslak kirpikleriyle
ona baktı. O sahili düşledi, her şeyin başlangıcı o maviyi. Ege’nin o mavi
kıyısında başlayan her şey, İstanbul’un göbeğinde ara sokakların o eski
evinde son buluyordu, kaybederken kendini, son, bulmuştu ve kazanırken
kimliğini, ete kemiğe bürünürken ayrılık, sessizlik derin bir çığlık gibi
sarıp sarmalıyordu adamı. İstanbul bekliyordu onu şimdi, sessizce kucaklayıp
sarıp acılarını dindirecek sokaklar bekliyordu, bir anne huzuruyla sıcacık
ve bir orman kalabalığı ve dinginliğiyle yok olmak için İstanbul.
12.04.2007 - 20:55
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne....
Her şeye rağmen, şanslı biriyim ben!
Hiç ağlamadığımdan değil; çok akıttım gözyaşımı içime...
Hiç kaybetmediğimden değil birini...
Çok yandım ciğerimden; baktığım her yere, sevdiklerimin yüzünü kazıdı hasret...
Yıldızlarla doluydu gökyüzüm; kapkara bir boşluk bıraktılar kayanlar... Bir daha asla
dolduramadım.
Gidene soramadığımdan, kalanın ıstırabı daha çok sandım.
Hiç ihanete uğramadığımdan da değil; yarası her zaman taze, birkaç hançerle dolaştım
durdum sırtımda; hem öfkelendim, hem anlamsız geldi kızmak.
Herkesten farklı değildi başımdan gelip geçenler....
Herkes kadar ağladım, herkes kadar yandım.
Acısız olmuyordu ki hayat!
Ağlamaktaydı bereket, yağmurda ıslanmadan yeşermiyordu ki toprak!
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne...
Mutlu bir çocuktum ben!
Kalabalık bir ailenin sevgisiyle büyümüştüm. Bir sürü arkadaş, bir sürü oyun; kuyruğuna
tutunmuştum kırmızı bir uçurtmanın...
Hayat hep veriyordu, alacağı günleri hiç düşünmemiştim.
Sancılıydı ilk gençlik!
Şimdiki hüzünlerimle, o zamanları karşılaştırdığımda, çocukluk deyip geçiyorum.
Ah, nerdesiniz 17’lik dertlerim!
On yedimde başlamıştı hayatla kavgam.
Artık sadece, tartışıyoruz.
Acıya alıştığımı söyleyemem hala; hele, nasır tuttuğunu kalbimin...
Unutmayı becerdiğimi de söyleyemem; asla unutamadım, kusurluydu hafızam; almayı biliyordu
da silmeyi, asla!
İyi ki hatırlıyorum!
Yaşamımdan çıkanlara kızmıyorum; öğrettikleri her şey için minnettarım. Bir zamanlar,
doyasıya güldüğümüz içindi uğurlarken akıttığım göz yaşlarım... Paylaştıklarımız kadar
değerliydiler.
Paylaşamayacaklarımızın adıydı hasret!
İhanete de alışamadım elbette; ama, edenlere de eyvallah! Kir tutsa da kin tutmaz
yüreğimiz. Az şey sayılmaz, utanmayı bilmeyenden öğrendiğim; sırf bu nedenle bile
affedebilirim.
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne....
Şanslı biriyim ben!
Mükemmel bir anne-baba; harika kardeşlerimle; hem büyük, hem mutludur ailem!
Eski-yeni fark etmez; hem köklü, hem sınanmıştır dostluklarım!
Kolay yere gelmez sırtım; ne yaparsa yapsın, kolay vazgeçmem hayattan!
Kokladığım gülleri, teker teker solduracak biliyorum. Asla hazır olamayacağım acıya; ama,
çekmeyi de öğrendim artık. Bütün duyularım açık, elimde suyum, yüreğimde umut, güllerimin
yanındayım.
Az şey midir, biteceğini bildiğin bir hayatı son nefese kadar paylaşmaya hazır olmak.
Ve baş kaldırmak ölüme, sonsuza kadar, sevip hatırlayarak...
Zaman bir değirmen; keder girer, hüzün çıkar kapıdan...
Ben de toy girip, olgun çıktım içinden....
Bakmayın dertlenip içlenmeme; yağmur yağar, toprak kokarım; güneş açar, çiçek!
Sadece,
Güneşli günlerde kalem oynatmaz yürek!
12.04.2007 - 20:55
Bir Tatli Hayat
bir nazli bebe hayat
dokunsan kirilir dagilir ele
dökülür yere
bir nazli bebe hayat
dile deger incinir
bir nazli bebe
bir tatli hayat gülüm
düste yasamak mutluluklari
güne dogarsin
emegim olur asim olursun
nefesim olur umut olursun
bir tatli hayat
bir tatli hayat gülüm
seninle olmak
bir barisik bir küs
aninda kirilip aninda gülmek
oyuncagim gözyasi
çocuk yüregimde bir tatli hayat
bir tatli hayal canim
senle yasamak
beklemek özlemek
hasretlik çekmek umuda gülmek
bir tatli hayal canim seni yasamak
bir tatli hayat
12.04.2007 - 20:54
Ruhumun Tüm Kötülüklerden Koruyan Bu aydınlığın Diyer Adı
Bir çift ela gözün çimen yeşiline çalan kıvrımlarında gördüm ilk; bir adamın
bir kadını ancak bu kadar sevebileceğini... Gözlerine yansıyan bakışlarımda,
bir adamın ancak bu kadar sevilebileceğini gördüğüm gibi...
Kimse senin gözlerinle bakmamış bana, ben kimsenin gözlerinde yitip, o
gözlerle seyre dalmamışım dünyayı; senden önce... Aşk; aşk olalı böyle bir
hal, böyle bir duruş yakalamamış bir çift gözbebeğine cennet bahçelerinin
gölgesi gibi inen, her biri yüreğimi tam da orta yerinden vuran
kirpiklerde...
Kokundan tanıdım seni... Yıllardır arayıp da bulamadığım o koku... Deniz
kokusu kadar büyülü, yabani leylak kokusu kadar baştan çıkarıcı, bebek
kokusu kadar saf, taze ekmek kokusu gibi sıcacık. Bir yandan da gibi'si
olamayacak kadar tanımsız... Başım nasıl dönmez şimdi benim? Önüm sıra alıp
gitmek varken bu kokuyu, arkamı dönüp de uzaklaşabilir miyim senden? Sana
karışıp, kaybolmak, seninle bir olmak varken...
Dudaklarımı yakıyor hasretinin buruk tadı... Ama o hasret ne de güzel
acıtıyor biliyor musun... Ne de güzel sızlatıyor ince ince. Senin yarin;
sabır eyliyorsa böylesi bir özlemi, bil ki canından çok seviyor seni. Bil ki
vaktini saatini bekliyor vuslatların en güzelinin...
Uykuların en derininde kıpırdanıyordur şimdi dudakların, kimbilir hangi
ben'li rüyanın en tatlı yerinde belli belirsiz mırıldanıyorsundur sevdiğini.
Bense uykusuz bir gecenin koynunda dört harf seçmişim alfabeden, ismin diye
döndürür dururum dilimde. İsmin, susuzluktan ölsem bile içmeye kıyamadığım
bir damla su...
Sana kavuşacağım ana dek geçecek tüm saatler, kollarında olacağım zamana
takvim dokumuş bütün günler nasıl adınla başlıyorsa, içime çektiğim her
nefes de adınla doluyor bedenime... Verir vermez nefesimi, hızla içime
çekiyorum yine, ya kaybolursa ismin bu odanın içinde? ! Ya ölürsem; hem de
sırf bu yüzden? ...
Güneş, ilk ışıklarını nice alemlerin üzerine yaymak, nice karanlıkları
aydınlatmak için nazlı nazlı süzülürken ufuktan gökyüzüne doğru, benim güzel
gözlü meleğim de salacak bakışlarını dünyamın üzerine ki anlayayım gecemin
güne kavuştuğunu... Yaşamımın en büyük müjdesi, en büyük aşkı, duy bu
dediklerimi: Her ne geldiyse başıma seni bilene dek; bin beterine razı
olurdum yine; ödülün yine 'sen' olacağını bilsem. Ben talihsiz sanırken
kendimi, meğerse ne büyük bir sınavdan geçiyormuşum! Meğerse diyetini en
başından ödüyormuşum şimdiki mutluluğumun. Çok dua etmişim; bir o kadar da
almışım demek ki, sevabım günahımdan çokmuş demek ki. Bilmem ki şimdi nasıl
şükretmeli? ...
Hem içimdesin; hem dışımdayım. Hem bendesin, hem sendeyim... Ruh ikizim,
eşim, aşk metalinden bir ferman yazıyor parmağımda; sen diye sevip
okşadığım... Hani bir gece, gül yaprakları arasında bana sunduğun, taktığım
gibi parmağıma kazınmış sevda mühürün... Hiç korkmayasın bensiz kalmaktan,
hiç korkmayasın ellerimi tutmak isteyip de dokunamamaktan. Öyle bir yazgı ki
bu; öyle bir 'bir' olmak ki, bizi ayırmaya kimsenin gücü yetmez, biri ikiye
bölmeye kimse cesaret edemez.
Şu ömür dedikleri rüyanın içinde sen bulmuşsun ya beni, daha ne isterim ki
hayattan? Başka ne için yaşanabilir ki bundan sonra? Sadece senin için; sen
diye, seninle... Senin gülüşün, sesin, nefesin, tenin olmadan tutunamam
artık hayata, çünkü bana kendini tertemiz aşkından süzüp de getirdin sen;
onca pisliğin arasında can çekişirken bu yorgun dünya... 'İnsan' olan insan
sevince, sevdası da 'sevda' oluyormuş demek; görmemişim ki senden önce...
Yalanları, yamalı hırsları, küçük hesapları, sinsiliği; sahte aşkları ile
kuşatıp her önüne gelene lütufmuşcasına dağıtanlara ibret olsan keşke;
yüreğinin saflığıyla, dürüstlüğünle... 'Böylesi de varmış' dedirten
yüreğinle, beni gerçek aşkın güzelliğine inandıran yüreğinle...
Geçmişin tüm puslu izleri silindi gitti, dün de sensin bugün de. Yarın
varsa, senin için var. Görür gibiyim gelecek günleri, bembeyaz; kollarında
yaşlanıp giderken saçlarıma düşecek tel tel aklar gibi... Olmazı 'ol' deyişi
ile olur kılan yüce tanrım yüzünü bana senin yüzünde göstermiş demek ki...
Bu yüzden biliyorum ki, ne geri dönüşü vardır bu yolun, ne de sonu...
Tüm kelimeler, senin dünya üzerindeki varlığını bildiğim gün yeni baştan
vücut buldular, gerçek anlamlarına o zaman kavuştular. İşte bu yüzden
'sevgilimsin', işte bu yüzden 'seni seviyorum'... İşte bu yüzden ruhumu tüm
kötülüklerden koruyan bu aydınlığın diğer adı; 'aşkın sen hali'....
12.04.2007 - 20:54
mevsimsiz açan bir çiçekti açelya
yüreğimin yangınlarında
daha dündü
şafağın söktüğü saatlerde
düşlerimdeki meleğin
ıslak bir öpüşüyle uyandığım
mutluluğumdun
an kulağımda kalmış
ince toz zerrecikleriydi fısıltılarında
açelya takmıştım saçına
ayaz keserken parmak uçlarımı
tebessümümdün
sarı saçların dökülürdü ak gerdana
güneş gibi doğardın
ve ben derinliklerimde
gül bahçesi kurardım
gülümserdim
senli zamanlarım
doğudan batıya esen lodos ılıklığıydı
falezlerimde yankılanan
coşkun nehirlerin çağlayanıydın
coşan yüreğimde
güzelliğin dillere destandı
ayak seslerinde hayat bulurdu
sokak ve ben
bekleyişlerimde son durak olurdun
ümitle
maviler giyerdim geceye inat
akşam sefaları açardı
mevsimsiz çiçekler
gözlerinden içerdim kahvemi
hecelerim coşardı
ve şimdi sensiz anım bile yok
nefes nefese varlığın
su gibi berrak meleksin
mevsimsiz filizlenen
sen benim ilkbaharımsın
12.04.2007 - 20:54
Aynanız Ağlıyor mu?
Duru bir sudan daha derindi ayna. Binlerce demir parçasının ateşte eritilip bir bütün demir parçası elde edildiği gibi onu da kim bilir kaç kum tanesinden elde etmişler, içine kim bilir daha neler katmışlardı.
İlk halini hatırlıyor, kendini göremiyordu... Yeni doğmuş bir çocuk gibi şuursuzdu.
Bir yanı siyah giyindiği gün içi gibi her yeri ışıldıyordu. Hele altın rengindeki çerçeveye sahip olduğu gün tacını giymiş kral gibi gülümsüyordu.
Beyaz bir duvara asıldı. Artık sırtını dayadığı duvara bir çivi ile bağlanarak onunla dost olmuştu.
Yaşamın bir penceresi olmuştu. Her şeyi olduğu gibi gerçek, tarafsız ve yorumsuz yansıtan bir pencere.
Ağlayanla ağlıyor, gülenle gülüyordu. Görmek istediği gibi bakanlar oluyordu aynaya. Onlara görmek istediklerini göstermenin, içinde açtığı yarayı anlayabilmek çok zordu.
Maskeli yüzlerin maskesiyle karşılaşmak, yüreklerindeki acımasızlığın riyanın vefasızlığın yüzlerine akseden yönleriyle karşılaşmak kolay değildi.
Özellikle geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, ayna sessiz sessiz ağlıyordu. Bazen kendi gözyaşlarını siliyor, bazen de yakalanıyordu. Neyse ki sıcaklık farkından oluştuğunu düşünerek siliyorlardı üstündeki damla damla yaşları. Oysa ayna ağlıyordu.
Kimi zaman yalnız başına kaldığında, bir gün dilinin çözülüp kendisine bakanlarla konuşacaklarını karşısında birine söyler gibi kendi kendine konuşuyordu:
'Siz insanlar ne tuhafsınız. Olduğunuz başka, olmak istediğiniz başka. Aradığınız başka, bulduğunuzu sandığınız daha başka. Dört bucakta aradığınız huzurun yanı başınızda olduğunu inatla görmek istemeyen garip varlıklar.
Bir gün ellerinizi şakaklarına dayayıp karşıma geçseniz... Düşünseniz... Kendi gözlerinizin içine baksanız derin derin. Her şeyin çaresini bulacaksınız. Huzurun, başarının, dostluğun, sadakatin, samimiyetin ta kendisini...
Sorun da içinizde, çözüm de... Maskeyi yırtmanın yolu da bu...
Bir kalem alıp elinize kendinizi çizseniz yüzünüzü nasıl çizersiniz. Masum çocukluğunuzun kaybolan hüznüyle mi?
Ya benim halim? ... Sizi her saniye görmek istediğiniz şekille resmetmek zorundayım. En zoru da; olmak istediğinizi anlamakta çekiyorum.
Nelerinizi görmüyorum ki... Benden ayrı olduğunuzda yaptıklarınızı bile okuyorum yüzlerinizde.
Bazen uyarmak istediğim oluyor sizi, olduğunuz gibi gösteriyorum. 'Şimdi kötü görünüyorum' diyorsunuz. Yine de kötü olduğunuzu kabullenmiyorsunuz. Sizin üzdüklerinizi unutup, sizi üzmekten korkarak eski halime çekiniyorum.
Az da olsa gözlerinizin içinin güldüğü oluyor. Bazen ilahi bir lütuf gibi samimice gözlerinizin yaşardığında sizi, ne çok seviyorum.
Gerçek hayatta yaptıklarınızı romanlarda, hikayelerde, filmlerde bir başkasının yaptığını gördüğünüzde; sanki onları siz yapmamışçasına mağdur olandan yana olup sizi temsil edene kızıyorsunuz. Ne büyük çelişki? .
Ben aynalığımdan utanıyorum. Ama siz...
Kendinize böyle yabancı olmasanız... Biraz olsun ruhunuzu dinleseniz karşımda. Kendinizi sorgulasanız...
İçinizden birinin dediği gibi Suçlarınız yüzünüzde görünseydi biz aynaları satın almazdınız' Yüzünüzde maske var. Yaşlanınca maskeyi bir parça çıkarıyorsunuz. Bu kez de, aynalar yalan söylüyor diye yalancılıkla suçluyorsunuz.
Görmeyi bilseniz, görmek isteseniz, her biriniz bir ayna. Ama siyah gözlüklerle gizliyorsunuz gözlerinizi. Cenazelerde ağlamadığınız bilinmesin, dışarıda nereye baktığınız fark edilmesin diye.
Merhametin yokluğu, kıskançlığın hakimiyeti belli olmasın diye.
Yalan söyleyen dudaklarınızı boyalarla kapatıyor, kirlenen yüzünüzü fondötenlerle kremlerle örtüyorsunuz.
İmrenilecek halinizde yok değil. Siz, yanlışlarınızı bana göre çok kısa hayatınızda kolayca taşırken, ben doğruluğu sonsuza yakın taşımak zorundayım.
Fanilik bazen, ne güzel diyorum.
Bir tırtılın kelebeğe dönüştükten sonraki ömrü, gül bahçesinde de geçse en fazla bir gün.. Sizlerin de atmış, yetmiş, nihayet yüz yıl... Bu süreler içinde yer, içer çoğalır; dilediğiniz gibi yaşarsınız. Her gün üzerime konan karasinekler bile 3 gün yaşar.
Oysa ben büyüyemem, çoğalamam. Sekiz bin yıl önce Çatalhöyük'te var olan en eski atam bile sizin elinizde. Rahat bırakmamışsınız...
Sizin toprak olma hakkınız var. Biz aynaların kuma dönüşme hakkımız yok nedense? '
Ayna böyle söylüyor, kırılgan bir yürekle hayata tutunmaya çalışan insanlar gibi, beyaz duvara ufacık bir çiviyle tutunuyordu.
Duvar bir gün 'yeter' dedi.
Çivinin prangasını çözdü.
Ayna yere düştü.
Kırıldı.
Şimdi ayna bir köşede özellikle geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, sessiz sessiz ağlıyor. Her şeye rağmen kendi doğrularıyla var olmanın mutluluk gözyaşları bir yandan; eğilenlerin, bükülenlerin açması haline yönelik hüzün bulutları diğer yandan. Sahi sizin de aynanız var mı? Aynanız ağlıyor
12.04.2007 - 20:53
Kim Özlerdi Avuç İçlerinin Kokusunu
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer! !
12.04.2007 - 20:53
Canıma can katar...
Bir kırmızı gül açılır gecenin içinden ruhuma,
Kokusunu hissederim uzaklardan,
Canıma can katar...
Öperim o gül teni düşlerimde,
Özlemim sinemde yanar.....
Sabah olur,
Hissederim kollarımda yatar
Radyo da sabah türküleri başlar sonra,
Yollar uzak gelemedim,muradıma eremedim....
Gözümden iki damla yaş akar.....
12.04.2007 - 20:53
____________________________________________##############
___________________________________________###################
__________________________________________#####################
__________________________________________######################
___________#####_________________________#######################
________###########______________________########################
______###############____________________########################
_____################____________________########################
____###################__________________########################
___#####################_________________#######################
__######################__________________######################
__#######################_________________######################
_########################_____###############################
_########################___################################
_#########################_###########_______#################
_###################################___####___############
_###########################_____###__#____#__########
__########################___###__##________#__#####
___######################___#______#___________######
___######################__#___________####_____######
____####################___#__#####___#____#____######
_____##############_####_____#_____#_#______#___#######
_______##########__#####____#______#_#______#___#######
_________######___######____#_______#_#_###__#__#######
__________________######____#___#####_######_#__#######
__________________#######____#_######__######___#######
__________________########___#__#####__######_###______##
___________________#######____################__________#
___________________########____####_########___#_________#
___________________########____#___##########____________#
___________________#####___##_##__###########__###_______#
___________________#_________#____###########___#_#_____#
__________________#_______________##########____#__#____#
__________________#_________##______########____#_______#
__________________#________##_______######____#_______#
___________________#______#__#_______________##______#
___________________#__________#___________####___#_##
____________________#__________##______#######__###
_____________________##__________#########__##__##
______________________#______#_____####_____#__#
________________________########____#__#___#__#
___________________________######____######__####
_______________________#############______########
___________________################################
_________________########__########################
________________########__##########################
_______________########__############################
_______________######_______________#################
_______________#####___________________###############
________________###____________________################
________________###___####_____###________###_#########
_________________#___######___#####_________#__#########
_________________#___######__######_________#_#########
________________#___######__#######__________##########
________________#___######__#######__________####_####
________________#____####___#######__________#########
________________#____###____######___________########
_________________#___________####____________######
_________________#___________________________###
_________________#__________________________#
_________________#_____SEVGİNİZ ___________#
__________________#_________________________#
__________________#_____ASLA_________________#
__________________#__________________________#
__________________#____________EKSİLMESİN ____#
__________________#______#__#___________ ______#
__________________#_______##_#_______________#
___________________#________###___________##
____________________####______#______######
________________________####################
___________________________#######_#########
____________________________#######_#########
_____________________________#######_#########
______________________________#######_########
_______________________________#######_#######
________________________________#######_#######
_________________________________######_#######
_________________________________#######_#######
________________________________#_################
_________________##########______#___###__######_______###########
_______________##_________###___###___##__######______#___________####
_____________##______________##___##___##___####______#_#####________###
____________##_________________##__#___#_#__________#_#_________________#
____________#____________________#_#____#_#________#_#__________________#
____________#___________İ__________#_#___#__#______#_#___________________#
_____________#_____________________#_#___#_______#_#____________________#
______________#_____________________#_#__#______#_#____________________#
_______________#_________________________##________#___________________#
________________#____________________#__####_________________________#
_________________##____________________#____##______________________#
___________________##_______________###_______##___________________#
_____________________###############____________##_______________##
__________________________________________________#####________##
_______________________________________________________########
12.04.2007 - 20:52
dost musun?
Öyleyse canın canımdır...
Aynan olmalıyım...
Yüzüne söyleyebilmeliyim her şeyi...
Hem sakınmadan, mertçe...
Hani bilirsin, esirgemem lâfımı,
Ne şekil gelirse, öylece...
Hazırım tüm içtenliğimle konuşmaya, ama,
Seni de dupduru isterim karşımda...
Dostsan,
Gözlerimin içine baka baka yaka silk benden!
Arkamdan şikayetlenme!
Yiğit ol! Gerekirse yiğitçe azarla, çekinme!
Lâf değil, icraat beklerim senden!
Öyle bak ki, hislerini görebileyim...
Öyle hisset ki, güvenle bakabileyim...
Sevmem, ölenin ardından ağıt yakmayı!
Dil dönerken söylenmeli her şey...
Kulak duyarken anlatılmalı...
Göz bakarken bakmalıyım sana...
Can sağ iken sarılmalı...
Keşkelere meydan vermemeli hayatım,
Pişmanlıklarla yoğrulmamalı....
Hayır!
Dirime selâm vermeyen,
Ölüme de fazla yaklaşmasın!
Dostsan, ölmemi bekleme!
Haklıysam, yaşarken savun beni!
Yaşarken yanımda ol!
İnanmışsan bana, kimse çevirmesin seni yolundan!
Ve inanmamışsan, sakın rol yapma!
Her söylediğimi onaylaman şart değil...
Her yaptığımı beğenmen de gerekmez...
Dostsan, rahatça eleştir, fikrini rahatça söyle, sıkılma!
Yadırgayabilirsin beni,
Ve ben de seni tuhaf bulursam şaşırma...
Kandırmanı aslâ kabul edemem!
Her dediğini, her yaptığını hoş görürüm, ama,
Beni, bana sormadan yargılama!
Her yediğimiz aynı olmaz belki,
Her dakikamız birlikte geçmez...
Her güldüğünde gülmeyi garanti edemesem de,
Ağladığında seninle birlikte oturup ağlarım...
Belki her çağırdığında gelemem fakat,
Derdine ortak ararsan, koşarım...
Ben de herkes gibi insanım elbet,
Ne göklere çıkar beni, ne de yerin dibine sok!
Senin işin bu değil!
Benim zaten bir yerim var herkes gibi yer ile gök arasında...
Dostsan,
Küçümsemeden, küfretmeden,
Sevgiyle, saygıyla ve huzurla gel sokağıma...
Dinlenmek istediğinde, hiç düşünme, sana özel bir limanım,
ama...
Yorulduğum zamanlarda,
Dilediğimce sığınabilmeliyim koylarına...
Seni bir çocuk kadar saf sevebilirim
Ve bir deli kadar art niyetsiz...
Uğruna seve seve hesabı şaşırırım...
Görmezden gelebilirim yanlışlarını...
Başkaları enayilik sayabilir,
Başkaları akılsızlığıma yorabilir,
Bunları dert bile etmem, ama,
Sen, aslında aptal olmadığımı,
Her an, tekrar tekrar hatırla!
Ve sakın beni aptal yerine koymaya kalkışma!
Seviyorsan, cimrilik etme, söyle!
Muhabbeti varken, yokmuş gibi yapanla,
Hiç sevmediği halde, yılışıp durana sinir olurum!
Neyse, o olmalı insan...
Kendisi olmaktan korkmamalı!
Kendisi olmaktan kaçmamalı!
Bil ki, sensin diye seni bırakmam, ama,
Ben olduğum için bırakırsan beni,
Yas da tutmam arkandan!
Bedel mi?
Ödemeyeceksen çıkma yola!
İçten pazarlık edersen, ancak kendine edersin...
Kendince küser barışır, kendi kendini yersin!
Dostsan, mevsimince yağ...
Kışsan kar ol, güzsen yağmur...
Soğuğuna, sıcağına, esip savurmana itiraz etmem,
Senden, ille de bahar olmanı beklemem, ama,
Dayanmalısın en şiddetli fırtınalarıma...
Belki de çok geldi bunca talep...
Bana karşı hiçbir mecburiyetin yok, korkma...
Sana fazla geldiğim ilk anda,
Arkana hiç bakmadan, dönüp gidebilirsin...
Geçip gidebilirsin,borçluluk hissetmeden...
Mutlaka bir açıklama da beklemem senden, ama,
Gitmeye davranırsam bir gün,
Sen de karşımda set olma!
Dost musun?
Öyleyse, canın canımdır,
Yoluna baş koymaya hazırım ya,
Başını da yollarımda isterim, unutma
12.04.2007 - 20:52
İNSANCA YAŞAYABİLECEĞİMİZ BİR DÜNYA DİLEĞİYLE........
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiceği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya.
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi
dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla
yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin
mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,
bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
ATAOL BEHRAMOĞLU
HER ŞEY SENDE GİZLİ
Her şey sende gizli:
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yasadıklarını kar sayma.
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettigin kadar güzelsin...
İşte budur
Hayat!
İşte budur yaşamak
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Can YÜCEL
12.04.2007 - 20:52
Çocukluğundan beri şiir okumaktan mı, yoksa gözleri her defasında nemlenerek
izlediği o eski Türk filmlerinden midir bilinmez, gerçek aşka inanırdı o
kadın. Mitolojik versiyonlarından başlayıp, Leyla ile Mecnun serisine kadar
içinde aşk geçen ne kadar öykü var ise yüreği ile okurdu. Şiiri ise, aşk’ın
kelimelere dökemediği mükemmel gizinin ipuçlarını yaşama taşıdığı için
severdi. Çoğu zaman kimsenin fark edemediği şiirsel bir dünyada gibi
yaşardı. Adı olmayan, sadece rengi olan bir kadındı o...Mavi bir kadın..
Kimin gözlerinde aşk’a benzeyen bir ışık görse yumuşardı bakışları.Kimin
yüreğinin çarptığını duysa,koşardı adımları... Kendi aşk’ını bulamadığından
belki, başkalarının aşklarına sahip çıktı çoğu kez...Onu seven hiçbir
insanın gönlünü kırmadı, üzmedi bilerek..Bu yüzden kendi yüreğinde
başkalarının acılarından yarattığı çentikler açtı durmadan.. Kapanmayan
yaraları oldu yıllarla..
Bir zaman sonra gerçekten seven biri çıktı karşısına..Aşk’ a aşık bu kadın
kapılıp gitti, şiirsel aşkının peşine.. Adam,tuzağa avını çeken bir avcı
gibi adım adım şiir döktü yollarına...Yaptığı her yanlışa bir doğru buldu
kadın.. Üstelik aldatılmıştı daha önce, üstelik biliyordu sonunu.. Yine de
parça parça topladı sevginin kırıntılarını.. Çünkü ekmek kadar kutsaldı onun
için aşkın her yansıması..
Şiirler bitti birgün..Kadın güz döktü gözlerinden..Baharı sona vardı..Her
ağaçtan altın sarısı yapraklar döküldü rüzgarla...Yine de sarındı ruhuna
kuru yaprakları, aşk’a ağladı bir başına... Yürümekten yorulmuş yüreğini acı
ile dinlendirdi bir zaman.. Şiirler yeşersin diye bekledi.. Soru işaretleri
beynine ve yüreğine yazılı şiirler gönderdi..İçinde cevaplar olmayan,
üstelik şiir de olmayan kelimeler döndü sadece karşılığında.. Düşündü
kadın... Oysa ne zaman düşünce girse yüreğin içine..Yürek bırakırdı sevginin
ellerini...
Yapraklarını döktü kadın...Yürüyüp gitti acının içinden geçerek...
Adam..
Şiirlerini başka birine yazıyordu artık...Ama hiçbir dizesi varamadı
3.şahsın yüreğine..Öksüz kaldı tüm kelimeleri..Geri döndü ağlayarak,
bıraktığı yerde kadınını bulacağını umarak...Bir yığın ıslak sarı yaprak
bulabildi sadece..
Kadın...
Bir su kenarına varmıştı o sırada...Ya da su,ona akmıştı kimbilir..? Umut
taşıdı durmadan kadının yaralarına...Yemyeşil bir deniz oldu zamanla...
Adam...
Bu kez belki gerçekten aşk ile yazılmış kelimeler verecekti kimbilir..?
Kadın dedi ki,
“Aşk’ı herkes yazıyor bir yerlere..Hiçbiri kalmıyor günün birinde
nasılsa...Ben SUYA YAZDIM bu yüzden”
12.04.2007 - 20:51
üşüyorum Nerdesin! ! !
-
Bir başıma bu kentin sokaklarında yürüyorum.Üşüyorum.Ne kadar uzaksan bana o kadar soğuyor hava.Sen yoksan,sıcaklık hep mevsim normallerinin altında.Bu yüzden meteoroloji raporları bile umrumda değil.Kar mı yağıyor yoksa yağmur mu,bana ne? Ben senin hasretinle sırılsıklamım zaten,daha ne kadar ıslanabilirim ki?
Burada mısın değil misin belli değil.Bazen gidişlerin kahramanı oluyorsun,bazen sonsuz kalışların.Doyumsuz gecelerdesin kimi zaman,bazen de yalnız karanlıklardasın.Bitmek bilmez bir şarkısın; ama,ben mi notaları yanlış basıyorum da sen bu şarkıyı söylemiyorsun? Neden susuyorsun?
Aşkın sessizliği ne kadar korkunç olur bilir misin? Bir tek kelimeye hasret geçen gecelerin hesabını soracağın kimse de yoktur üstelik.Kendi kendiyle konuşana deli derler ya,beni çoktan akıl hastanesine kapatmaları gerekirdi.Hem de iflah olmaz hastalar bölümüne...
Yokluğuna alışmaktan korkuyorum,ne kadar kötü...Yokluğunu yürüyorum sokaklarda.Yokluğunu içiyorum kadeh kadeh.Hiç gelmeme ihtimalin bir idam mahkumuna dönüştürüyor beni.Hiçbirşey yapmadan beklerler ya hücrelerinde,ölümün soğuk nefesini hissederek...Anlamlı olan bir şey yoktur onlar için.Belki de bir an önce ölmektir akıllarından geçen,bu bekleme işkencesi bitsin diye...Bu yokluk hissi öldürecek beni...
Gelebilme ihtimalin ise yüreğimdeki kuşları havalandırıyor,kanat seslerini duy.Gelmek iste yeter ki,yorulmayasın diye kuşlarım taşır seni bana.Bir görsem yüzünü,ah bir dokunsam sana...Göreceksin,sevdanın çiçek çiçek açtığını,umudun bir yangın gibi alev alev ikimizi birden sardığını.Anladım ki mümkün değil seni sensiz yaşamak.Ben o gönlü genişlerden değilim.Madem içimdesin,yüreğimde taşıyorum seni,o zaman yanımda da olmalısın.Sensiz yaşanmayacak bu aşk ötesi yok.
Şimdi yalnız geceleri seviyorum.Seni yıldızlarda buluyorum.Daha bir dayanılır oluyor sensizlik sancısı.Mümkünü yok çıkmayacaksın aklımdan,bu yüzden gece,el ayak çekilmişken,hiçbir ses yokken seni düşünmek(yokluğunu değil ama) daha iyi.Bütünüyle sen oluyorsun o zaman her yerde.Ne kadar yakışıyorsunuz birbirinize,sen ve gece...ZAMAN GEÇER,HERŞEY UNUTULUR,BİR ÖRTÜYLE KAPLANIR ACILAR,AMA...'BİR TEK SENİ UNUTAMAM'...ERKEĞİM...
Toplam 1039 mesaj bulundu