SEVGİ DENEN TEK KELİME, YANLIZ SENLE DÜŞTÜ DİLİME NE OLUR DÖN MELEĞİM YARALI KALBİME. SANA OLAN AŞKIMI TÜM ALEM DUYSUN. EĞER BİR GÜN SENDEN BAŞKASINI SEVERSEM, BEYAZ TENİNİN BANA KEFENİM OLSUN.
BİLİYORUM BANA DÖNMEM ZOR, AMA İMKANSIZ DEĞİL. ZORU BAŞARABİLİRİZ. AMA İMKANSIZ ZAMAN ALIR.
GÖZLER DUDAKLARIN SÖYLEMEYE CESARET EDEMEYECEĞİ ŞEYLERİ AÇIĞA VURACAK KADAR CESURDUR. GÖZLERİNE BAKTIM YA HANİ O AN ANLATABİLDİSEM ZATEN ANLAMIŞSINDIR .
BAŞINI KALDIRSAYDIM O CAM GÖZLERİNE DÜŞECEKTİM. HANİ BİR AN MÜZİK SONSUZA ÇALIYORDU YA BİTMEYECEKMİŞ GİBİSİNE GÖZLERİNİN GÖZLERİME ÇAKILDIĞI AN VARYA O AN GÖZLERİMDEN GİRDİN KALBİME ŞİMDİ TAHT KURDUN YÜREĞİME PRENSİM OLDUN. ŞİMDİ SANA DİYECEĞİM TEK ŞEY KALDI.
O GECEDEN SESLENİYORUM SANA SENİ ÇOK SEVİYORUM İMKANSIZ DEĞİLSE PRENSESİN OLABİLİR MİYİM? ILIK RÜZGAR (İstanbul, Bayan, 39) 30.3.2007 12:33
İSTERDİM
Şimdi yanımda olmanı isterdim aşkım, Pamuk ellerinin vücudumun her yerinde dolaşmasını isterdim, Bedeninin sıcaklığını hissetmek isterdim, Susmak ve hiç konuşmamak, Sadece nefesimizin sesiyle anlaşmak, Bakışlarımızla birbirimize SEVİYORUM demek, Gözlerin içine dalmak orada son nefesimi senin nefesinle vermeyi isterdim, Seni hergün,her an,şu an istiyor arzuluyorum, Bazen soluduğun nefes olup içine dalmak ve oradan hiç çıkmamak istiyorum, Bazen içtigin su olup yüreğine akmak ve orada ömrümün yettiği kadar yaşamak istiyorum, Bazense seninle tek bir vücud olmak,Bedeninin sıcaklıgını bedenimde hissetmek,Kalp atışlarımızın hızlandıgnı dinlemek istiyorum, En çok neyi istiyorum biliyormusun bebeğim şu kısacık ömrüme seni İSTİYORUM
Şafaklarda güneş olur, doğarım saçlarına, kızıl sarısı renklerimle okşarım tel tel. sabahın ilk rüzgarlarına biner gelirimde, tenine siner ürpertirim bedenini ılgıt ılgıt. günaydın derim sana,pencerene konan serçelerden, şarkılar fısıldarım aşka dair, anlamasan da sen; beni unutmak kolay değil...ben unutmadıkça!
Yollarına taş olurum, toprak olurum; utanmam, toz duman olur yapışırımda gidemezsin bensiz bir yere. sofrana ekmek olurum, bardağında su! ! ! fark etmez, yağmur olur ıslatırım seni; sindirerek içime. damla damla sevişirim, sen hissetmesen de, kaçtıkça benden,daha çok yaklaşırım ben sana! beni unutmak kolay değil...ben yaşadıkça.
Gecelerine örtü olurum incecik,sararım seni! dolunayda gülerim, yıldızlarda öperim; bilmesen de? uykularında rüya, rüyalarında yine ben..hep ben... alaca karanlıklarda ferin olur yanarımda görürsün, yere serdiğin döşek, başını koyduğun yastıktır sevdam. uyusanda,uyansanda gözbebeklerinde yüreğim; nöbetçin, beni unutmak kolay değil....ben ölmedikçe
Bir şeyler oluyor, bir şeyler var şimdi gecenin sakladığı benim bilemediğim bilmek istemediğim. Saklanıp oralarda, o saklandıkları yerlerde kalanlar, korkanlar ortalığa çıkmaya, bana gözükmeye. Beni kahredenler de dolu bunların arasında benim umursamadıklarım da bir o kadar. Boş sayfalar çeviriyorum şimdi elimin altında, boş sayfalara yazılmış boş satırlar sayfalar boyunca, sayfalar dolusu. Kimin umurunda, kim görecek ya da kim ne kadarını bilecek. Elimin altından kayıp giden bir dünya varmış gibi şimdi, sanki her şey ama her şey görünmemek için siyahlarını giyinmiş, boşluk dahi beyaz olmaktan uzaklarda, siyahtan daha koyu bir kara. Gözlerimi yummak istiyorum, gözlerimi yumup bir süreliğine açmamak tehlike geçinceye kadar en azından; ama ya tehlike asıl zihnimde ise ve ya ben gözlerimi kapattığımda artık ve sessizlikte zihnimden başka bir şeyle ya da başka bir kimse ile yüz yüze kalmayacaksam, o vakit kendimi aslında tam da tehlikenin kucağına atmış olmuyor muyum! Kime ne soruyorum da cevabını bekliyorum, canım yanıyor bir onu biliyorum. Bir şeyler oluyor benden uzaklarda, olanları benden uzaklarda ve benimle ilgili hissediyorum. Bana dair olan, benim olan, bende olan ama acıyan bir yan. Benim bir parçam, hatta parçam olmaktan öte: ben. Tam olarak, bir bütün. Ellerimi kavuşturup değil de içimden yalvarır gibi Tanrıma şimdi bu dua edemeyişlerim niye... Bırakıp gitti diye mi düşünüyorum beni yoksa ilgilenecek başka kimseleri mi var Tanrımın. Aslında istemiyorum da yazmayı ama yazmazsam biliyorum ki kendimi belirsizliğimi akıtamayacağım kendimden başka bir yere. Çamur olmuş şimdi duvarlardan aşağı süzülüyor duvarlara sıvanmış çamur öbeklerim. O anların nasıl olup da önceden geleceğini bilemem ama bazı zamanlar kendimi 'kör bir çocuk' gibi duyumsuyorum. Yetişkin değil; çünkü eğer yetişkin olsaydım ve göremeseydim etrafımda neyin varolup varolmadığını o vakit muhtemelen kollarımı birbirine kavuşturup bulunduğum noktaya otururdum: oradan daha güvenli bir yer olmayacağını düşünerekten benim için. Korkardım çünkü ona ya da buna çarpmaktan, kendime zarar vermekten. Ama çocuk olduğum vakit bunu düşünmeden hareket ederdim. Kendimde etrafımda gözlerimin gördüğü, görebileceği her şeyin göremediği o boşluk alanından ibaret olmadığını kendime kanıtlamak için güç, inanç bulurdum. Zaman nasıl oluyor da sulara taş dolduruyor ve de su yollarını kapatabiliyor... Aslında ne kadar da basit bir şeyleri olduğu halinden alıp tersine çevirivermek. Kimi zaman tek bir kelime, kimi zamansa bir cümle yeterli oluyor. Sessizlik ise çok soğuk sular gibi etki edebiliyor o anlarda kendini içine bıraktığında. Bedenini bir süreliğine suyun altında hareketsiz tuttuğun vakit öncelikle nabzın yavaşlıyor, hissediyorsun. Bir süre sonra da nefesinin tamamen tükenmesine izin vermeden kimi zaman kalbin duruyor. Her şey bir ana bağlı. Yarın olacaklar, yıllar ve hatta yollar. İzin verilmeyen yoldaşlıklar. Uykusuz geçen, geçecek olan zaman aralıklarının da nedeni kimi zaman sadece tek bir cümle olabiliyor. Düşünme yetisine sahip olmak başına bela oluyor. Veda ederken birkaç satır da olsa karalayamayacak kadar eline kalem almaktan aciz insan... O, ben olamam! Ama işte o vakit geldiğinde kalemi eline alıp kağıdın üzerinde dokundurduğunda yazacak bir şey bulamadığından değil de yazmak istedikleri içinde onları yaşayarak derinlerine doğru bir yolculuğa çıktığından bir şey yazamayan bir süre ... O, ben olabilirim. Geri dönüp hala kağıdının başında kalemimle oturduğumun farkına varırsam bu defa hiç olmazsa birkaç bir şey yazmak ister ama bu konudaki tüm açlığımı o yazmak istediklerimi yaşarken giderdiğim, hatta yemeği biraz da fazla kaçırdığım için üzerime çöken o ağırlıkla kağıdın üzerine bırakıveririm kendimi. Beni her kim bulacak ise masamın başında: elimde kalem, bedenimin bir kısmı elimdeki o kalemle veda etmek adına birkaç satır yazacağım beyaz çizgisiz kağıdın üzerinde ve kağıdın bir noktasında bir damla kan ile veda ederken söylemiş olduğumun farkına varacak (?) . Belki de bir önemi olmayacak o sahnenin, belki de ileride hatırlandığında sadece o an geçirdiği şoku hatırlatacak ona. Ya da...Bilinmedik öylesine çok şey var ki ve belki de bizim bu bilinemezliklerde sürünüşümüzün nedeni onların öyle kalmak istemeleri. Yalvarışlarımız daima çaresizliklerimizin göstergesi peki neden bunun tam tersi olmuyor: neden yalvarışlarımız güçlü olduğumuzu simgelemiyor? Bu, bende can bulsa da neden karşımdakinde yansımasını göremiyorum ? Sorgulamayı bırak artık. Son demine gelmişsin de düşünecek ahiret konuların yokmuş gibi sen hala nelerin peşine takılıp nerelere sürükleniyorsun! Nizamülmülk gibi hissediyorsan kendini... Belki arkamda beyaz sayfa üzerine bir kırmızı damladan daha fazla şey bırakabilmeyi denemeli... Son ayında yaşamının 'Siyasetname'sini yazan yaşını başına almış adamı örnek almalı. Ve belki ölümünü de, kim bilir; hatta neden olmasın. O vakit ertelemeli veda etmeyi şimdi, kalkıp kendimi uykusuz gecelerin koynuna vermeli ve kalemimin bakireliğini kağıtlara sunmalı. Sanki ömrümün son ayı imiş gibi bundan haz almalı. Öbür yanını çizginin görmeden korkmak neymiş! Neden korkulacak hem! Kokum buradaki benden. Cennet de bende Cehennem de!
vapura binmeyi unutma, kenar kısmına otur... hani banklar varya oraya ve ayaklarını vapurun parmaklık demirlerine daya ve denizi seyret benim için... otobüse bin en arkaya otur ve dışarıyı seyret her şeyi unutarak....
satıcı kadınlardan bilmediğin ve hiç içmediğin yabancı kaçak bir sigara al sohbet ederek ayrıl ona teşekkür etmeyi unutmadan....
istiklal caddesindeki kalabalığa at kendini, yürümeye çalış kimseye çarpmadan kıvrılarak... sinema afişlerine bakmayı unutmadan.
selam götür herkese dolu dolu gülmeyi ve çocukların saçlarını okşamayı hele sakın unutma, nerede olursan ol....
karşıdan karşıya geçerken sakın hayallerinle geçme, dikkatli geç...
tek başına dolaşma bilmediğin yerlerde ki dolaşırsan acelen varmış gibi öfkeli ol zararlı çıkmazsın....
sakın ne düşündüğünü, tedirginliğini ve korku gibi kötü düşüncelerini belli etme gayet sıcak sevecen ol o zaman anlarsın....
her şeyi de biliyorsun ya olsun sonra demedi diye kızamazsın bana....... ILIK RÜZGAR (İstanbul, Bayan, 39) 30.3.2007 10:43
bütün ayrılıklarda güzellik vardır desem de inanma bana.. belki de bir uzak memleket hasreti gibi.. bir yok değil elbette, bilirim. oraların sokaklarını, yürüyüşündeki coşkunluğu da. o yüzdendir yürüyüşüne dikkat et demem..
artık büyüyorum istemediğim kadar gidişinden sonra. gözlerim yok sanki, yüreğim sadece gerekli rolleri üstlendi biliyor musun neden? beklemeye kaldı gözlerim, gülüşüm herşey için belki de yani yeniden başlamak için dinleniyor bütün benliğim. çünkü seni yeniden görebilmek için hazırlanıyor.
gökyüzünü unutma. hep o durgun ve derin deniz gibi gözlerinle bak her şeye. sakın çatma kaşlarını ne yaşarsan yaşa..gökyüzüne bakarken kollarını kaldır yukarı başının üzerine koy, iki kişi için gökyüzünü seyrederken. gördüğün herşeyi aklında tut sonradan bana anlatmak için. üzüntülerini de, sevinçlerini de unutma!
sakın hiçbir şeyden korkma, küçümse bütün korkularını. sonra yine gökyüzüne bak ırmak gibi akan gözlerinle. bak gökyüzüne bize bakar gibi... ağlamak gibi bak, sonra gülmek gibi bak. bu yetmezse sana dur öyle. hiçbir şey yokmuş gibi. düşler kurarak...
güneşli ve rüzgârlı bir havada, kaçınılmaz olanın yaşandığı esnada, bir nazarin bir taşı delip geçtiği yerde, bırakılmış veda notu:
' mavi bir ateş bu, içine atılan şarkıların büyüttüğü, durak beklentilerinin harladığı, köşeye sinmiş bir kız çocuğunun kendini içine attığı, sönmeyecek olsa da bir daha asla dile gelmeyeceği...'
bir şair geliyor ve sokağın ortasına tebeşirle şöyle yazıyor ateşin karşısına oturup:
' gelmeyeceğini, gelsen de benim olmayacağını....'
mavi kağıtlar üzerine koyu mavi mürekkeple yazılmış mektuplar, yırtılmış resimler...
yazılı sözcükler, verilmiş aptalca sözler... resimler dörde bölünmüş. daha fazlası gerektiğinden fazla özen gösterildiği anlamına gelir; oysaki göstermiyorum. göstermek istemiyorum.
mutluluk sözleri, itaat sözcükleri... acının adı dahi geçmiyor.
geçen 'sevgi' köklülerin hepsi fason...
bunalımların hepsi çocuk....
çocukların hepsi ölü...
ölülerin hepsi gülümsüyor...
gülümsemelerin hepsi çürük...
çürüklerin hepsi kokuyor.
mavi kağıtlara mürekkep bulaşmış. ruhu yok. varolan ruhların hepsi üşütük; beynimi pisliyorlar. 'yanılsamalar' yanılsamalardan bahsediyorlar. o kadar aptallar ki...
mavi kağıtlar koyu mavi makyaj yapmışlar. ağaçları katlediyorlar...
bir yaz, bir mevsim, bir ay, bir gün, bir saat, bir dakika, bir saniye içinde kandırmaca oynuyor parmaklar, ucube bir beyinden alınıp sinirler boyu yol kateden sinyallerle.
bir yaprak bir silaha dönüştürülüyor, yasemin kokutuluyor sözcüklerin arası. boğazım yanıyor oyun oynamaktan...
kapı aralarından, perde civarlarından, tırmanılan çıplak bir kayanın yamacından çocukluğun baktığı iddia ediliyor. mutluluğun köşeye fırlatıldığına; hüznün kolları olup da bembeyaz, yer yer pembeleşmiş, sıvılar - kokan sıvılar - üreten bir tene sarılmak aptallığını gösterdiğine inanmam bekleniyor. oysaki ben, o tenin ortalarına saplanmış; kokan, kaygan, her an içine 'erkeklik' almaya hazır 'kadınlık'ın içine girdiğimde uzak durmaya dikkat ediyorum hüzün tarafından sarıldığı iddia edilen beyazlıktan. o kadar pis ki!
dışarı fırlıyor sıvılar 'erkeklik' derine indikçe, çıkınca üstündeki plastiğe bulaşıyor beyaz kirler. inlemeler geliyor derinden hızlandıkça. en pisinden 'kadınlık' kokuyor, ter kokuyor... kafası duvara vuruyor, tırnakları duvardaki boyaları söküyor... acele ediyorum...
boşalmalar iki boyutlu hep... ikincisi yeşilliklerin içine, midemden kaynaklanıp ağzımdan buluyor yolunu.
mavi kağıtlar üstündeki koyu mavi böceklerle mutluluktan bahsediliyor. 'sevgi'den, tutkudan, unutamamaktan, günlerce akan göz yaşlarından da. ama başka bir erkeğin emrine sunuluyor beden; ağzına, kıçına iliştiriliyor 'erkeklik' beyaz ve yer yer pembeleşmiş bedenin. ama hala ben seviliyorum başka birinin altında, üstünde, yanındayken. sevilen, özlenen 'ben' iken 'içeri' başkası kabul edilebiliyor.
mavi kağıt üstündeki aptal, sarhoş böcekler bir oraya bir buraya koşuşturuyor, birbirlerine çarpıyor. her yer iltihap, ter, salya kokuyor. defalarca kusuyorum, pislik bulaşıyor tenime. konuşmalar alerji yapıyor sinirlerimde. bütün vücudum hapşırıyor.
nefret takılıyor, tıkıyor, rahatsız ediyor.
suratına, tenine savuruyorum kusmuğu...
nefret takılıyor... veba gibi...
mavi kağıtları buruşturuyorum üzerlerindeki mavi böcekleri ezerek. milyonlarcası var...
nefret yakıyor, eritiyor, buharlaştırıyor, yok ediyor...
Sevilen anlamıyor Dertleri sonlamıyor Canıma kastın niye? Düşünmeden astın yine Sevilirsin candan öte Varlığın rüyadan öte Ağlayan yüreğe İlaç yok mu senden? Kaybolan benliğe Bir şey gelmiyor elden Senden beklediğim Bir çare, bir çıkış, bir kurtuluş Senin verdiğin Bir yare, bir yıkış, bir yokoluş Geleceksen gel artık Vakit geçmeden erkence Bitecekse bitsin artık Bu çekilmez işkence Ben seni sevme tadındayken Sen acı verme makamındasın Sen yakma amacındayken Ben yas tutma faslındayım Gözlerdeki bakışlar Yürekteki duygular Gönüldeki arzular Özlüyorlar seni Hisler yargılar Acı hasreti Kendime bile dargınım Ey yar çok kırgınım Ruhum içim acıyor Günler dert katıyor Ölüm olsanda gel Gülüm solsanda gel Şu an çektiklerim belki yar inadı Şu an yaşadıklarım sanki ölümün tadı….
Haktan başka dost arama Merhem olmaz kimse yarana Bugün dosttur, sen bak yarına Hiçbirşey kimsenin kalmaz yanına Heyhat ne devir, insanlara güvenilmez El vermeyi bırak, parmak ucu verilmez Hani doğrular? Doğrular boş verilmez Sanan var mı ki? Sonda sırata gidilmez Dost bildiklerin arkandan kuyunu kazarlar Göremezsin belkide arkana eşek yazarlar Doğruluktan bahsedersen eğer kızarlar Sen yaşamıyorsun ama onlar yaşarlar Herkesin koynunda yılanın birkaç türü var Etraf insan gibi ama dikkat et pek çok sürü var İnsanlıktan aciz pek çok insan körü var Bu kadar çok mu insanın aklından zoru var? Dostluk dağları karla kaplı Dostluklar vardır hep hesaplı Şuna göre bunun dostluğu daha karlı Ne devir ama insanlık bile zarlı Şerefsizler el üstünde doğrular kenarda İnsan hayret eder hayretten bakarda Anlayamaz bir türlü olduğu yerde donarda Kendini avutur insanlık var sanarda Evet haktan başka dost arama Merhem olmaz kimse yarana Değer ver insana insan gibi bakana Selam söyle insanlıktan sorumlu bakana…
Bir oyun olmuş günümüzde aşklar, sevgiler Seviyorum deyip sevgililer, birbirine oyun sergiler Salon aynı, sahne aynı oyuncular değişir durmadan Biri biterken, biri başlar, daha sonuna varmadan Dışardan görürsün ki, sanki oyuncular uyum içinde Halbuki gerçek başka, gerçekte oyun oyun içinde İçim acıyor aslında, bu oyunda nice güller solar Bu oyunun sonunda nice insan saç baş yolar Acımasız olur bazıları için bu oyun Oynayın, oynayında bu oyuna doyun Biletsiz seyirciyiz sadece bu oyunu izleyen Gelmeyecek rolünü reddetmeyi bekleyen Yazar unutmuş bizi bu oyunu yazarken Biz hep pazartesideyiz, bu oyun pazarken Herkes sahnede, bir biz mi seyirciyiz yoksa? Bu oyunun meraklısı bu kadar çoksa Elleme oynasınlar, bu oyun nereye kadar oynanır Bugün şu bununla, şu gün bu şununla oyalanır Esas oyun oynanacak bu oyunun ardında Nedense bilet satışları bu oyunun altında Bu oyunun yazarı herhalde şimdi hava atmaktadır Yada şurda burada marka kesip sevgileri satmaktadır Bak birde sevgiden bahsediyorlar oh ne ala oh ne ala Kalkıp gitmek düşer bize, ne duruyoruz hala? Gel canım, gideceğimiz yer tertemiz bir nurdan Hadi gel sıktı bu oyun gidelim buradan Bak canım bu oyunda oynamak bize zor Baksana oraya bizim telden çalmıyor dekor Anlaşılan anlık sevinçlerin umut veren özleminden uzak Herkese serbestte bize oyun yasak….
Seni seviyorum Seni seviyorum Seni seviyorum Ne güzel bir duygu Ne tatlı bir olgu Seni seviyorum evet,evet Seni deliler gibi seviyorum Ne güzel bir hayal Ne güzel bir rüya Seni seviyorum Ben seni,seni seviyorum Ne güzel bir sebep Ne güzel bir gerçek Ben seni,seni,seni,seni,seni seviyorum Yokluğuna ölümün adını koydum Varlığınla hayatın tadına doydum Ölümüne bekledim sonunda buldum Senden önce sevgi bilmez bir kuldum Ve ben seni sevdim, seni seviyorum İlk gördüğüm anda aldın götürdün Bazen sevdin, bazen süründürdün Çok yaktın az söndürdün Çok ağlattın az güldürdün Olsun canım olsun ben seni seviyorum Sana yemin ediyorum ki Aşkım üstüne Senden gelen her şey başım üstüne Çünkü ben seni sevdim,seni seviyorum Sen bir tomurcuktun, sonra açtın Nedendir bilmem,bazen kaçtın Sevileni sevene hasret bıraktın Ben feryat ettim, sen yine yaktın Olsun be gülüm ben seni sevdim,seni seviyorum Sen benim nazlı açan gülümsün Bazen hayat, bazen ölümsün Başı sonu olmayan günümsün Canım sen benim can özümsün İster sev, ister sevme gülüm İster yaşat, ister öldür gülüm İster kaldır at, ister söndür gülüm Ben seni sevdim, seni seviyorum Bu nasıl bir aşk, nasıl sevgi anlat? Sen böyle güzelken yüreğim yatmaz rahat Sen tutsak etmişsin, kim eder azat? Ben seni sevdim, seni seviyorum Gözlerim senden güzelini görmedi Kalbim seni sevdi başka erkek bilmedi Neler çekti nelerde seni silmedi Çünkü ben seni sevdim,seni seviyorum Hayata anlam vermek senin görevin Seni çok sevmek benim görevim Nasıl anlatılır ki sana özlemim Sen benim canım,aşkım,her şeyim Varlığınla varım yokluğuna düşmanım Böyle sevdiğime sanma ki pişmanım Acılar yıkıpta kalmasada dermanım Kollarında olsun gülüm son anım Unutma ben seni sevdim,seni seviyorum Tatlı güzelliğine bakmak gözlerimin bayramı Seni bir kez sarmak her acımın dermanı Seni böyle sevmek sanki kaderin fermanı Her şeyden çok istiyorum benim olmanı Her an hatırla, ben seni sevdim seni seviyorum Sebebine öleyim, yeter ki hiçbirşeye üzülme Bu kahpe dünya değişecek bizimle Sevgimi haykırıyorum her sözümle Aşkım ben seni sevdim, seni seviyorum O kadar kırılıyorum ki bazen diline Ölsemde söylemez misin? Sadece iki kelime Şu an söyle inan ki seni duyacağım Sen rüyada ben yanında olacağım Çünkü ben seni,seni seviyorum Sen bakma kelimelere, şiirlerde akar gider Tatlı güzelliğin her görüşümde, yüreğimi yakar gider Her buluşmadan sonra gözlerim ardından bakar gider Canım ben seni,seni seviyorum Sana sevgimi anlatamaz hiçbir kelime Kim engel olabilir ki duygu selime? Hangi zaman kilit vurabilir ki dilime? Ben seni sevdim işte Niye sevdim? Bana sorma kendine bak Tan yeri ağarmadan hiç gelmezmiş şafak Geceler bitecek ve Güneş doğacak Hasret elbet geçmişte kalacak Çünkü ben seni,seni bir daha seni seviyorum Ne kadar büyük ki önümüzdeki dağlar? Bizi bizden uzakta kader mi bağlar? Herkes gülerde bir tek sevdamız mı ağlar? Biz istedikçe kesişecek yollar Canım hayatım ben seni seviyorum Aşk yolu acıdır sabır istemez boşuna Elbet uğrar bir gün,her insanın başına Hayallerde olsada sende hep gel yanıma Yine acı veripte yine birgün soğuma Nazlı gülüm ben seni sevdim,seni seviyorum Beni benimle sev, beni benimle anla Hangi sevda böyle artar zamanla? Sende unutma beni hatırla İster dalarak ister birkaç satırla Unutma ben seni,seni seviyorum Gözlerinle değil, yüreğinle gör beni Hasretinle değil, ellerinle sar beni Özleminle değil, benliğinle sev beni Ve ben canım seni seviyorum,seni Geçmişte acı olsanda geleceğe ümitsin Ölümlerden alıpta yaşamaya sebepsin Gerçekte değilsede hayallerde benimsin Çünkü ben seni seviyorum sen benim sevdiğimsin Bu yolda olacaksa eğer hemen olmalı elveda Kim sahip olmuş? kimde var böyle sevda? Seviyorsan eğer bensiz dünyayı aklından sil Ben nasıl biliyorsam, sende benim kıymetimi bil En güzel duygu ölümüne sev ölümüne sevil Sevmek öyle bir duygudur ki kelimelere sığmaz Geceler uzun gelirde sabaha varmaz Yürek ellerini açıpta, ALLAH’a nasıl yalvarmaz? Yaradan hiçbirşeyi boşu boşuna yaratmaz Seni öyle sevdirdi ki başkasını aratmaz Her şey sende sevginin tadı,aşkın heyecanı Nazlı bakışın uğruna, gelde feda etme canı Ne zaman hatırlasam seni ilk gördüğüm anı O an nasılda durdurmak istemiştim zamanı Sende umarsız sev Gülüm, senin için yananı Mutluluk çoğu zaman bakışlarda saklıdır Seven sevgi ister, sebebinde haklıdır Paylaşılınca artan tek şey var O da sevmek ve sevilmektir yar Sensiz anlar hüzünlü, gözlerim arar seni Sen varmış gibi hayalinle, ellerim sarar seni Şu an ne yapar diye, sözlerim sorar seni Kendinden geçer, çılgınca, yüreğim sever seni Sen bakma yüreğime, bazen çaresiz kırılır Seven sevse bile bazen sevgisiz kalınır Gün gelir an olur insan sevdiğine alınır O anlarda Gülüm ne ölünür, ne yaşanır Bakışlarım bazen hüzünlüdür, sen onlara aldırma Benim suçum yoksa eğer acımasız saldırma Ayrılık uyuyan şeytan, onu sakın kaldırma Bana sevginle gel, beni sakın yıldırma Dünya benim olsaydı, uğruna feda ederdim Mutlu olacağını bilsem, inan çeker giderdim Nazlı kalbine söyle yüreğimin selamı var ona Öldürmeden yaşatacaksa yine kıymasın bana İçim hayata buruk, gözlerimden anlarsın Belki bir gün unutup belki bir gün sonlarsın Ben yaşıyorsam eğer, sen her şeye anlamsın Sen yok mu sen? Sen nazlı yarsın Olmayacağın bir günü gözlerin görmesin derim Ölümüme sebep olsanda seni silmesin kaderim Yokluğun ölümden acı, bunu iyi bilirim Uğruna yaşanır aşkım, ben böyle biriyim Kokunu içime çekerken,hasretin yoğurur beni Sensiz anlarda sanki ölüm çağırır beni Gecelerde tatlı hayalin nasıl yatırır beni? Sen istedikçe canım, ne caydırır beni? Kim bakabilir ki benim gözlerimle sana? Kim haykırabilir ki benim sözlerimle sana? Sensiz anın başlangıcı ölümle gelsin bana Benim bitişim ömrümden ömür versin sana Seni sevmenin tadı, sende saklı İnsan niye sever? Bazen almıyor aklı Herkes severde, bir biz mi yasaklı? Yalnız değilsin aşkım, her an yanındayım Belkide kalbinin her atışındayım Belkide gözlerinin her bakışındayım Belkide rüyalarında her yatışındayım Sen hayata küsme sakın, uğruna yaşayan var Sen varsan eğer, bir işe yarayan var Sen benim canım,aşkım,birtanem Sen benim nazlı açan gültanem Hasretinin yükü ağır, kaldırmak çok zor Neler neler çektiğimi gelde bana sor Yine seni severim bir daha ve bir daha Ellerim ya sana kavuşsun ya da kara toprağa İnsanlar sevgiden bahseder, tanımını yapan var mı? Sevginin sonu varsa, elveda diyene kadar mı? Sevgiyi, aşkı geç işte sana her şeyin tanımı Aynaya bakta gör, benim hayat yanımı Kendine gözlerimle baksan, gözlerine inanamazdın Benim gibi büyülenip görmeye kıyamazdın Ey sevmeye doyulmayan tatlı yar Senden daha güzel bir şey mi var? Sen gönlümdeki ateş, yüreğimdeki sevdamsın Sen gecelerimdeki güneş, gündüzlerimdeki anlamsın Sen gözlerimdeki bakış sözlerimdeki şiirim Sen benim herşeyim ama her şeyim Birgün gitmeye kalkarsan, beni öldürmeden gitme Son nefesimi vermeden beni sakın terk etme Öyle bir sen varsın ki benim canımda Ölüm nedir ki? Sensizliğin yanında Her şey ALLAHtandır ne verirse versin Yeter ki sensizlikten önce ölüm gelsin Yüreğine söyle sadece şunu bilsin Bıraksın kendini ve ölümüne sevsin Tatlı Aşkım Herşeyi yazdım belki Ama bir şeyi unutmuşum Ben… Seni gördüm… Seni sevdim.. Ve.. Seni canımdan çok seviyorum Aşkım……………..
Her aşk dikenli teller ardında bir hazin kanayıştır ve her ömür de bu kan revâna yataklık yapan sunak taşı.. Katlanılması için benliğimizdeki anaforların burgaçlarında verdiğimiz en ağır imtihandır Aşk..
Çamura ve kire bulanmadan bâzen sonu vuslâttır ki hazzın doruk noktasında ellerimizdeki revnâklı piyâlelerden yudumlarcasına mest ü hayrân zihinlerimiz esrik,çoğu kez ise sonu hicrândır ki ciğerimizi lime lime etmiş baldıran zehriyle,ağzımızdaki ısırganlardan damlayan kan misâli bir hüsrân ve bir yürek yangınıdır..
Bomboş bir çaba ve bomboş bir yaşamdır artık elimizde kalan.. Bu kaybedişler neden zor gelir insana? Her şeyi ile hayâtınıza girip yaşam biçiminizi işgâle yeltenip de akışına yön vermesine izin verdiğiniz kişinin bir de bakmışsınız ki; bakışları bakışlarınıza,anıları anılarınıza,kokuları kokularınıza karışmıştır ve‘O’artık ‘SİZ’olmuştur siz ise zaten o girdâba kapılıp saman çöpü misâli akışa râm olmuşsunuz bile..
Bu bir birliktelik gibi görünüyor olsa bile ayrılık her an kapımızda nöbettedir..Gün saat ve ân geldiğinde o kapıdan çıkan gidecek,kalan ise ondan kalanlara kâfûr kokulu bir mum dikip seremonilerde yitecektir..Aslında ondan kalanlar da ondan olduğuna göre demek ki onunla herşeyi yollamamışız..Anılarla yaşamayı da öğretecektir Aşk..
Gülüşü kulağınızda resimleri,şiirleri,mektupları,mesajları ve bir de cep telefonunuza kaydettiğiniz artık hükmü geçersiz bir telefon numarasıdır size kalanlar..Ondan ve Aşktan..
Oysa ki bu yitirişin ardında güzel olan ondan bize kalanlardan oluşmuş bir içsel güzellikler demetidir ki engin ufuklar açmıştır gönlümüzde ve bir anlamda kayıplarımızdır kazancımız olanlar..
Ve sonrası...
Şimdilerde;
Evleri beyaz badanalı ve cumbalarının ferforjelerinden hoş ıtırlar saçan sardunyalar,akşamsefâları ve fesleğenler sarkan,bahçesindeki kameriyelerin pergolalarında baygın renkleri ile begonviller ve yaseminler geceme görsel bir armoni katan,denize kıyısı olan bir kasabadayım..
Aşk yorgunluğuma ilâç olacak bir beklenti içinde gökyüzünde süzülen martıları seyrediyorum ve beyâz kanatlarına özgürlüğün,mavinin ne denli yakıştığını görüp mırıldanıyorum içimden.. ‘‘-Keşke iki mavi arasında yok olsam da tüm sırlarımı bu iki mavi arasına gizlesem ve aşkın ağrıtan yanından ezgiler fısıldasam, yürek kabarmasına benzeyen dalgalarına! ...’’
Bilirim ne sırlar gizlidir koynunda bu lâcivert münhanilerin..Kızıldeniz ki yıllarca saklamamış mıdır Firâvun’u derinliklerinde ve Hz.Musa’ya kılâvuz olup da yarılıp onu karşı kıyıya geçiren de yine bu ser verip de sır vermeyen tuzunu âşıkların gözyaşlarından alıp hüzünlü aşk hikâyelerini bir anne şefkâti ile dinleyip kendini kıyılara çarpan deniz değil midir? !
Deniz kızlarının fısıldadığı acıklı,lirik aşk şarkılarını duyarız gecenin sessiz bir ânında..Ve yangınlarını anlatan âşıkların her damlasına akıttığı gözyaşlarının hikâyelerini,sevdâlarını bu sırlı deli maviden alıp hokkamıza,yine bununla çekeceğiz temize yüreğimizdeki ak sayfalarda..
Ve siz Eyy! .. Güneş,mehtâp,yıldızlar ve yakamozlar! ..Şahit olun denizin bağrındaki sırdan sancıya ve ortak olun gizine ki hafiflesin yükü..Çünkü aşk sonsuza kadar acıtır..
Kalbinde var mı bana karşı barikat Dinle bak, işte sana hakikat Sensiz olmak ne kadar berbat Geliyor kalbimden çok büyük feryat Bu bulduğum ilk fırsat Vardır kalbimden bir maruzat Duysun sesimi bütün kainat Söylüyorum sevgimi işte ben bizzat Olacak sende bana karşı kanaat Hayır dersen işlerin gider kesat Günden güne eririm bozulur sıhhat Varsa sende sevgiye şefkat Et bu kalbe bir şefaat Bulursun büyük sadakat Kalbin bulsun huzur ve rahat Yok mu senden bir vaat Ne zaman sana dair vuslat Sevgin olsa bile Öldürücü bir zehirde İçeceğim onu ben Unutma Seni seven biri var bu şehirde
Günümüzde birçok şey gibi aşk da anlamını yitirmiştir. İnsanlar kendilerine verilen bu üstün duyguyu tanıyamamışlar ve yanlış yerlerde, yanlış zamanlarda ve yanlış kişilerde kullanır olmuşlardır.
Aşkı sonsuza ulaştırabilecek en kısa yol sevgidir. Allah'tan gelen, Allah için olan ve Allah'a ulaştıran bir sevgi. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi: 'Allahım! Bana senin sevgini, seni sevenin sevgisini, senin sevgine ulaştıracak olan her sevgiyi nasip et.'
Elbette bu soruyu önce kendime sormalıydım ve önce kendim cevaplamalıydım. Defalarca sordum aşkı kendime ve cevap verdi içimdeki ben:
'Aşk' dedi, 'aşk tarif edilemez, tanımlanamaz, aşk şudur yahut aşk budur denilemez. Onu yaşamak gerek, onu hissetmek gerek, tüm benliğinle onu duymak, algılamak gerek…'
Onun için aşkı anlatmayacağım size, aşkı tanımlamayacağım. Tariften uzak olanı tanımlamaya çalışmanın adı tanımsızlık olsa gerek. Bu nedenle tanımlamaktan ziyade tanımayı, anlatmaktan ziyade anlamayı tercih edeceğim.
Aşk dediğin ya Allah'tan gelmeli, ya Allah için olmalı ya da Allah'a ulaştırmalı; yoksa yerle bir olmalı. Aşk 'sevgi' boyutuna ulaşmıyorsa adı batmalı… Sevgi ki, Allah'ın varlıkları yaratmasındaki yegâne gayesi. Sevgi ki, Allahu Teâlâ'nın kullarına yerleştirdiği en güzel hediye. O'ndan gelen ve O'na dönecek olan en anlamlı duygu…
Mutlak bir varlık olan Allah'tan besleyemediklerinde sevgilerini, o sevgi yok olmaya mahkûm olacaktır. Kaynağı Allah'tan gelmeyen tüm aşklar yok olmaya, batmaya mecburdur çünkü.
Yaratılış itibari ile tüm insanlarda sevgi mayası vardır. Her insana bahşedilmiş olan bu hazineyi kullanabilenler, önce aşk sonra da bütün sevgileri içine alan 'Muhabbet' derecesine ulaşabilirler. Onun için 'Aşk'ı, aşktan ayırmak gerekmektedir. Günümüzde aşk denilince anlaşılan, cinsellikten başka bir şey değildir. Aşk bu kadar küçültülemez, aşk bu kadar basitleştirilemez. Aşkı cinsellikle aynı seviyeye indirgeyenler, ne yazıktır ki, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da bir kavram karmaşası yaşadıklarını anlayacaklardır. Toplumumuzun en fazla acı çektiği bu gibi kavram karmaşaları yüzünden neredeyse her alanda iletişim sorunları yaşanmaktadır. Bu durumdan 'aşk' da nasibini almış ve asıl boyutundan uzaklaşmış, çok farklı bir anlam yüklenmiştir. Her gün gazete ve dergi sayfalarında çok rahat karşılaştığımız yazıları şöyle bir analiz ettiğimizde şunu görmekteyiz:
Aşk, sahiplenme motifinin en üst düzeyi olarak görülmektedir. Özellikle eğitim sistemimizin kanayan yarası hâline gelen, aşkı (!) için derslerini aksatan, eğitimini tamamlayamayan, günlerini ve gecelerini hep onu düşünmekle geçiren, her şeyi göze alan hatta aşkı (!) için ölümü bile göze alıp: 'ya benimsin ya toprağın! ' diyerek önce âşık olduğu insanı sonra da kendini öldüren, 'Aşk ki, aşktır varsa sonunda ziyan' nidâlarıyla hiçbir şeyi umursamayan ve 'aşk cellâdı' kesilen insanlara bir bakın. Aşktan anlaşılan şey bu mudur? Aşk bu mu olmalıdır? Bunun adına aşk mı denir?
'O bedenimdeki ruhtu. O bendim. Ben onda anlam kazanıyordum. Tüm varlığımla ben ondaydım. Kendi iniltimi onda duyuyordum. O benim her şeyimdi… Onsuz hayat benim için hayat değildi. Ne ben anlatabiliyordum, ne de o anlayabiliyordu. Bu nasıl bir duyguydu? İnsan niçin sevilme ihtiyacı duyuyordu? Kendimi ona farkettirmek için elimden geleni yapmıştım. Onun beni farketmesi, benim için neden bu kadar önemliydi? Çileyse çile, dertse dert, acıysa acı; yeter ki onunla olaydım, her şeye razıydım. Onun yanında; yeter ki, yeter ki… (hıçkırıklar ve gözyaşları) ... Ben bu aşka yenik düştüm…' diyerek başlıyordu dinlemiş olduğum bir aşk hikâyesi.
Aşk bu kadar ağır mıydı? İnsanlar niçin aşka yenik düşüyordu? İnsanlar, aşkta huzur ve mutluluk bulmaları gerekirken; niçin acı, elem, dert ve keder çekiyorlardı? Âşık olduğu için acı çeken, kendisini mahveden binlerce insan aşkı anlayamamışlar mıydı; yoksa aşk mı kendini anlatamamıştı? ..
Hayır! Aslında sorun aşkta değil; insanların aşka bakış açılarındaydı. Yerli ve yabancı tüm dizilerin temel konusu 'aşk'tı; fakat cinsellikten öteye gitmeyen bir aşkı anlatıyorlardı insanlara. Filimler aşka değinmeden edemiyorlardı; fakat bu nasıl bir aşktı? .. 'Seni seviyorum! ' demekle aşk kelimelere mi bürünüyordu. Kelimelerle anlatılamayan bir olgu, nasıl oluyordu da kelimelere sığdırılmaya çalışılıyordu? Aşkın karşısında kelimeler anlamını yitirirlerken, cümleler yetim kalırken filimler, diziler, romanlar ve diğerleri aşkı anlatmaya kalkışıyorlardı. 'Seni seviyorum! ' Ya sen? Sen de beni seviyor musun? ..
Tam bu noktada şunu vurgulamak gerekir: Aşk, başkasını sevmekmiş gibi görülse de aslında hiç de öyle değildir. Aşk ve sevgi ilişkilerinde sevmekten ziyade sevilmek; önemsemekten ziyade önemsenmek; değer vermekten ziyade değer verilmek vardır.
Aşk konusunda kimse yalan söylememeli. Günümüzde aşkın bir başkasını sevmek olduğunu söylemek koca bir yalandır. Aşk, karşılıksız yaşayamaz olmuş, aşkı besleyen sevilme ve önemsenme duygusu olmuş. Aşk dedikleri şey, iki 'yok'un birleşmesi anlamına gelmiş. Aşk, bu anlamda bir başkasının dünyasında var olma çabası hâline dönüşmüştür.
Aşk tutkuya dönüşmüş; duygular aklın önüne geçer olmuş… Saatlerce hayaller kurmalar, dalıp gitmeler insanın kendi varlığına gölge düşürmüş. Duygular melankolikleşmiş. Hayatın en büyük amacı, 'o kişi'yi kazanmaktan ibaret sayılır olmuş. Toplumumuz dizilerle, filimlerle, sinemalarla aşka özendirilmiş; fakat aşk cinsellikle aynı kefeye konulur olmuş. Sonra ortaya çıkan ruhsal çöküntülerin ve psikolojik bozuklukların önüne geçilemez olunmuş. Ruhsal sorunların yol açtığı fiziksel bozukluklar ise, psikosomatik rahatsızlıklara geçit vererek, ciltte tahribatların meydana gelmesine, tansiyonda ve kalpte görülen değişikliklere ve daha birçok fiziksel rahatsızlıklara neden olmuştur. Siz de küçücük bir sivilceyi kendisine sorun eden insanlarla elbet karşılaşmışsınızdır!
Günümüzde birçok şey gibi aşk da anlamını yitirmiştir. İnsanlar kendilerine verilen bu üstün duyguyu tanıyamamışlar ve yanlış yerlerde, yanlış zamanlarda ve yanlış kişilerde kullanır olmuşlardır. En nihayetinde de aşk, masum olmayan bir görünüme bürünmüştür: Âşık olduğu insanı yüceltmeler, kutsamalar, ilahlaştırmalar… 'O benim her şeyimdi; onsuz yapamıyorum. O yoksa bu benim için yaşamak değil…' diyen henüz on dokuz yaşındaki genç bir insanın aşktan acı duyması, hayatının anlamını kaybetmesi sizce ne anlama geliyor? Onunla mı dünyaya geldi, o da kendisi gibi bir insan değil miydi, o da 'yok' olacaklar arasında yer almıyor muydu? Allah'tan başka her şey yok olmayacak mıydı? O hâlde sorun nereden kaynaklanıyordu? Aşk ve sevginin yüceliğinin anlaşılamamasından mı; yoksa bunları kendimizce yüceltirken aslından uzaklaştırmamızdan mı?
O halde aşk nasıl
sonsuz olur?
Aşkı sonsuza ulaştırabilecek en kısa yol sevgidir. Allah'tan gelen, Allah için olan ve Allah'a ulaştıran bir sevgi. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi:
'Allahım! Bana senin sevgini, seni sevenin sevgisini, senin sevgine ulaştıracak olan her sevgiyi nasip et.'
Sevgiyi anlamadan 'aşk'ı anlayamayız. Her ailede bulunması gereken ve her aileyi 'Örümcek ağları'ndan kurtaran yegâne güçtür sevgi... Öyleyse sonsuz bir aşka kapılarımızı sonuna kadar açmak istiyorsak, önce sevginin ne demek olduğunu, kimin adına başladığını, kaynağını nereden aldığını ve bizi nereye ulaştırması gerektiğini bilmek zorundayız.
Kapılarınızı sevgiye açmak için hazır mısınız?
Sevgiye bir çağrıdır her varlık ve her güzellik: 'Gel beni sev' der kendi hâlince. Sevgi kâinatın mayasında vardır. Sonsuzluk içinde sadece sevgi hayata bir mâna verir. Sevgi olmasaydı, insan yaşayamazdı bu dünyada öleceğini bile bile… Bir şey ne olursa olsun, sevmeden ona inanamazsınız. İnanmadığınız şeyi ise kesinlikle yapamazsınız. İnsanın sevmediği, inanmadığı bir şeyi isteyerek, canı gönülden yaptığı görülmemiştir. Her şey sevgiyle başlar; şu anda bizim dünyada oluşumuz, yaşıyor oluşumuz, mücadelemiz, hatta hırs ve gururumuz bile. Sevmeyen çaba göstermez çünkü; sevmeyen bir şeyler yapmak, koşuşturmak, mücadele etmek istemez.
Sevgi, sevgi, sevgi...
Sevgisiz yürek cehennem, sevgisiz hayat zindan oluyor. Mevlânâ'yı döndüren, Yunus'u peşinde koşturan sevgi değil de neydi? Büyük ve ünlü liderleri, lider yapan neydi? İnsan, önce sevmeyi öğrenmelidir. Ya siz! Siz neresindesiniz sevginin? Hep başkasının sizi sevmesini bekleyemezsiniz; sevgiyi her zaman 'başka'larında arayamazsınız, buna hakkınız da yok.
Hiç düşündünüz mü dünya neden bu kadar güzeldir ya da öyle görünür? Niçin sevilir ve sevilmeye lâyıktır tüm güzeller? Niçin şu koca dünya küçücük bir kalbi dolduramayacak kadar küçük kalır? Çünkü sonsuz bir sevgi barınır kalpte. Sonsuzun yanında dünya da küçük kalır, içindekiler de. İnsan bir sevdi mi, ne dünya kalır, ne de içindekiler. Öyleyse bu sonsuz sevgiye lâyık olan kimdir? Ya da sonsuz bir sevgi var mıdır gerçekten? Varsa kaynağı nereden gelmektedir? Hayat, sevgisiz de hayat olmaz mıydı?
Sevgiyi anlatmak için bir değil binlerce dil yetmez, hatta kâinat bile yetmez. Çünkü her sevgi O'nun sevgisinden bir iz taşır. O'nun kullarına olan muhabbetini dile getirir. O'nun nasıl bir sevgiyle sevilmeye layık olduğunu anlatmak ister. Fuzuli'ye:
'Çekil önümden Leyla; ben 'LEYLA'ma gidiyorum' dedirten bu sevgidir. Fakat şunu iyi bilmeliyiz ki, Fuzuli'ye bunu dedirten önce insanı sevmesiydi. İşe bireyle, insanla başlamasıydı. İnsana, 'insan' olduğu için değer vermesiydi. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e:
'Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız' dedirten şey de kim bilir belki bu derin ve anlamlı ayrıntıda gizliydi. Bizler önce birbirimizi sevmeliyiz, daha sonra asıl sevgiliyi. Yaratılanı sevmeden, Yaratan'ı asla sevemeyiz. Basit, sıradan ve banallaşmış üç günlük sevgi değil benim anlatmak istediğim sevgi; ne olursa olsun sonuna kadar giden, gidilmeye lâyık olan sevgi.
Siz hiç sesiniz çıktığı kadar haykırdınız mı: 'Seviyorum! Seviyorum! ' diye.
Sevmediyseniz, sevemediyseniz diyemezsiniz. Çünkü sevgi demek, coşku demektir, sınır tanımamaktır, gittiği yere kadardır yani. Ya hiç içine girmeyeceksiniz ya da girdiğiniz zaman geriye dönüp bakmayacaksınız, geriye dönmeyi aklınızdan bile geçirmeyeceksiniz. Sevgiye sınır koyduğunuzda bitmiş, yok olmuş, hiçlik deryasına gömülmüş demektir.
Sevgi, sevgi, sevgi, yine sevgi, her zaman, her yerde yine sevgi… Sevmeyen eleştiremez, yorumlayamaz, anlayamaz ve algılayamaz. Çünkü o anlamsızlaşmıştır.
Anlam demek, sevgi demektir. Sevgi ne demektir öyleyse?
'Anlam' mı, dediniz?
Peki, anlam ne demek? Öyle ya sevgi anlam demekse, anlam ne anlama geliyor?
Hatırlar mısın sana hep kanatsız meleğim derdim.Hiç kanatlanma, uçup beni yalnız bırakma diye tatlı tebessümle yakınırdım sana.. Şimdi yoksun. Yalnız bıraktın! .... Nerdesin meleğim.. Özledim desem far keder mi bilmem ama Çok özledim kanatsız meleğim. Hiç mi hatırı kalmadı anıların, hiç mi sevda yaşanmadı bu aşkta, yokluğuna mı terk edeceksin bende ki seni? Her şey bir rüyamıydı? Giderken bu son demiştin Dönmeyeceksin biliyorum... Ama seni hala çok seviyorum. Ah bir bilsen ne kadar özledim dizlerimde yatmanı, saçlarını okşamayı, onları doya doya koklamayı... Ellerinde kaybolmayı. Şimdi her yer boş her şey anlamasız. Yokluğunla yenme ne olur beni. Ayrılığınla ölçüp sabrımı gösterme bana sensiz yaşamayı. Tekrar gözlerime gül, gözlerinde göreyim kendimi. Hiç kolay değil kanatsız meleğim. Hala içimde özlemin hala kocaman yangının var.. Biliyorum çok zor ama! ... Sesimi duyarsan cevap ver Seni çok seviyorum Sen gideli hala bir yanım çekingen hala utangacım Özlemin hiç çekilmiyor meleğim sanırım bu en büyük zaafım.. Giderken Sezen söylüyordu ya geri dön Ben hala aynı şarkı aynı nakarattayım.. Kapım ardına kadar açık, masada yine mor menekşeler, üstümde hala aynı gömlek seversin diye hep böyleyim. Hatırlar mısın bütün ladesleri hep sen kazanırdın. Seni seviyorum diyip boynuma sarılır aşkını aldım diye kaybettirirdin bana! ! ! Mutluluğumuz için hep kaybettim. Yine de aklımdaaaa Ve sen kazandın kanatsız meleğim Asıl şimdi kaybettim bu ladesi Hala aklımda ama yine yenildim. Sana kalbimi veriyorum Ben yine seni düşünüp Her yıldızla seni anıyorum.. Geri dön desem far keder mi bilmem ama Ne olur geri dön meleğim Ben hala bıraktığın yerde bir başımlayım. Eskisinden daha yarım daha dağınığım Biliyorum bu son demiştin Gelmeyeceksin biliyorum Ama seni hala çok seviyor Gözlerim yollarda gelmeni bekliyorum. Yüreğinde hala bensizliğin sesi varsa Haykırarak söylüyorum Seni çok seviyorum....
Kendimden yoruldum Sürekli maske takmaktan İçim Kan ağlarken İnsanlara gülmekten yoruldum Çok sinirliyken bile Sakin olma zorunluluğundan yoruldum Hıçkırarak ağlamak isterken Gözyaşlarımı içime akıtmaktan Delice severken içimden dağlara denizlere Hoyratça esen rüzgara toprağa kuşlara Seviyorum diye haykırmak isterken Susmaktan yoruldum Mavinin her tonunda kaybolmak isterken Siyaha esir olmaktan yoruldum Kendimden yoruldum Hep güçlü olmak ne zordur Hep sorumluluk sahibi olmak Her zaman haklı olmak Herseyi bilmek zorunda olmak Ruhum yoruldu Çoçukken genç olmak Gençken olgun olmak Çok zor yoruldum Çabuk tükettim ömrümü Yarınlarımı..... Umutlarımı..... Duygularımı....... Geri dönüşü olmayan bir tüneldeyim Oyunun adı hayat Başrolde ben Yardımcı oyuncular sevgi, aşk, acı, geçmiş Senaryo konusu Herseye ragmen Mutlu Olma Sanatı Ve oyun bitti..perdeler indi ışıklar söndü Kendimden yoruldum. Artık tutunduğum Güvendiğim Yanındayken kendm olduğum Maske takma ihtiyacı hissetmediğim Ağlamak istediğimde özgürce ağladığım Haykırmak istediğimde sevgimi Sınır tanımadan haykırdığım Sen varsın Artık Oyunun ikici perdesini açtım Her yer ışıl ışıl Başak saçların deniz gözlerin umudum Senin sevgin yarınlarım Kendimden yorulduğum yerde seni buldum....................
YANLIZ SENİNLE EN GUZEL DUYGULARI VE SONSUZA DEK BU HAYATI ICIMDEKI BOSLUGU YANLIZ SENINLE TAMAMLAMAK ISTIYORUM OLUR,OLMAZ DIYE DUSUNMEDEN RESIMDEKI SENI DEGIL SENDEKI SENI SEVMEK ISTIYORUM GECELERI YATMADAN ONCE VE SENI HER DUSUNMEMDE YUREGIMLE BERABER BIR HAYAT SURMENIN MUMKUN OLMAYACAGINI BILSEM BILE SIRF SENI SEVECEGIM
BİR ZAMAN VAR UZAKTA SAYILARINI GÖREMEDİĞİM BİRİ VAR GELECEKTE ONUN İÇİN BURDA DERBEDERLİĞİM.. SINIRSIZ ÖZGÜRLÜKTE ANLAYIŞLI BİRİ VAR UZAKTA BENİ BEKLEMEKTE BEDENİ ONU BEKLEMEKTE RUHUM NERDESİN GEL ARTIK BU ÇARESİZLİK BUKADAR KOMAMIŞTI...
ben gittim sen gittin ben bittim bende sende bittin..
İşte sırıl sıklam yalnızlıkla gidiyorum Ardımda geleceğim önümde serin karanlıklara Sırtımda hançerin kan revan dinlemiyorum Ben bu gece yarısı gidiyorum.
Şehir uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum Eylül yaprağı gibi savrularak Usulca akan nehir gibi durularak Ben bu gece yarısı gidiyorum.
Güneş uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum Roman gibi sessiz sedasız Zaman gibi zamansız Bu gece yarısı ben gidiyorum.
Gece uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum Nefesimi tutarak ama seni içime binlerce kez çekerek Kendimi senden ederek son sigaramı içerek Ben bu gec yarısı gidiyorum.
Güller uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum Gidenler sokağından son kez geçerek Bir sevdayı kara toprağa gömerek Ben bu gece yarısı gidiyorum.
Şehir uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum Cebimde son mektubumla sönmüş mehtabımla Şu sokakta sol yanımla Ben bu gece yarısı gidiyorum.
Volkan dudakların uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum Bu gece yarısı birtek ben gidiyorum Bütün dünya uyuyor sen uyuyorsun Bu gece yarısı ben gidiyorum ........ SENDE GİTTİN seni öyle bi sevdimki senin beni sevmediğini bilerek sevdim seni öyle sevdim ki doymamacasına... seni öyle sevdimki........
duydum ki gitmişsin bir veda etmeden gözlerindeki ağıtı bana dinletmeden gitmişsin. şimdi yıldızlar ağlıyor bu sevdaya. çünki ben seni öyle bi sevdimki.......
seni öyle sevdimki mehtaba yazdım adını yıldızlara seni okudum her sabah. gül yaprağındaki busede her aşk şiirinin bestesinde sevdim seni. seni öyle bi sevdimki..........
12.04.2007 - 22:02
SEN GİTTİN GİDELİ
Umutlarım yok oldu sen gittin gideli
Yüreğim koru sönmez sen gittin gideli
Beni suçlayan sen olma bari
Her bir gülün soluşu senin hatırandı
]][[ Q ]][[ Q ]][[ Q ]][[
Çaresizlik içinde yanıyormuşum
Yüreğim söndüremedin
Hayallerime daldım yok oldum
Kendimi bulamaz olmuşum
]][[ Q ]][[ Q ]][[ Q ]][[
Yüreğim seni anar anarda alevlenir
Sen yoksun senin yokluğunda çaresizim
Dağlar girmiş aramıza yol vermiyormuş
Senin gidişinle gözyaşlarım kurumuş
]][[ Q ]][[ Q ]][[ Q ]][[
Bu gidişe yüreğim karşıcı kar
Kadermiş derim yanar,yanar ağlarım
Benin avutacak kimsem kalmadı
Senin gidişinle yok oldu benliğim
]][[ Q ]][[ Q ]][[ Q ]][[
28/03/2007
Saat; 21; 44
12.04.2007 - 22:01
YAĞMURLAR YAGIYOR YÜREĞİNE
HAYAT ACILARA TUTUNMAKTIR GİZLİCE
SAKLAYAMAZSIN DUYGULARINI
AĞLAYAMAZSIN ÇIRPINIRCASINA
AVUÇLARINI AÇARSIN ĞÖGE DOĞRU
GÖZLERİN YAŞLANMIŞTIR ARTIK
SAVURAMAZSIN DUYURAMAZSIN KENDİNİ
ÖYLECE KALIVERİRSİN
GÜN GELİR GÜLMEYİDE UNUTURSUN
SAHTE GÜLÜCÜKLERİN ALTINDA
KALIVERİRSİN ÖYLECE
HAYAT SENİN İŞTE KOŞ KOŞ
YAĞMURLAR YAGIYOR YÜREĞİNE
DURDUR İÇİNDEKİ FERYADI AMA,
SIMSICAK HAYALLERLE,,,,,,,,,,,,,
12.04.2007 - 22:01
DÖN MELEĞİM
SEVGİ DENEN TEK KELİME,
YANLIZ SENLE DÜŞTÜ DİLİME
NE OLUR DÖN MELEĞİM YARALI KALBİME.
SANA OLAN AŞKIMI TÜM ALEM DUYSUN.
EĞER BİR GÜN SENDEN BAŞKASINI SEVERSEM,
BEYAZ TENİNİN BANA KEFENİM OLSUN.
BİLİYORUM BANA DÖNMEM ZOR,
AMA İMKANSIZ DEĞİL.
ZORU BAŞARABİLİRİZ.
AMA İMKANSIZ ZAMAN ALIR.
GÖZLER DUDAKLARIN SÖYLEMEYE
CESARET EDEMEYECEĞİ ŞEYLERİ
AÇIĞA VURACAK KADAR CESURDUR.
GÖZLERİNE BAKTIM YA HANİ
O AN ANLATABİLDİSEM ZATEN ANLAMIŞSINDIR
.
BAŞINI KALDIRSAYDIM O CAM GÖZLERİNE DÜŞECEKTİM.
HANİ BİR AN MÜZİK SONSUZA ÇALIYORDU YA
BİTMEYECEKMİŞ GİBİSİNE GÖZLERİNİN GÖZLERİME
ÇAKILDIĞI AN VARYA O AN GÖZLERİMDEN GİRDİN KALBİME
ŞİMDİ TAHT KURDUN YÜREĞİME
PRENSİM OLDUN. ŞİMDİ SANA DİYECEĞİM TEK ŞEY KALDI.
O GECEDEN SESLENİYORUM SANA
SENİ ÇOK SEVİYORUM
İMKANSIZ DEĞİLSE PRENSESİN OLABİLİR MİYİM?
ILIK RÜZGAR (İstanbul, Bayan, 39)
30.3.2007 12:33
İSTERDİM
Şimdi yanımda olmanı isterdim aşkım,
Pamuk ellerinin vücudumun her yerinde dolaşmasını isterdim,
Bedeninin sıcaklığını hissetmek isterdim,
Susmak ve hiç konuşmamak,
Sadece nefesimizin sesiyle anlaşmak,
Bakışlarımızla birbirimize SEVİYORUM demek,
Gözlerin içine dalmak orada son nefesimi senin nefesinle vermeyi isterdim,
Seni hergün,her an,şu an istiyor arzuluyorum,
Bazen soluduğun nefes olup içine dalmak ve oradan hiç çıkmamak istiyorum,
Bazen içtigin su olup yüreğine akmak ve orada ömrümün yettiği kadar yaşamak istiyorum,
Bazense seninle tek bir vücud olmak,Bedeninin sıcaklıgını bedenimde hissetmek,Kalp atışlarımızın hızlandıgnı dinlemek istiyorum,
En çok neyi istiyorum biliyormusun bebeğim şu kısacık ömrüme seni İSTİYORUM
12.04.2007 - 22:01
Beni Unutmak Kolay Değil
Şafaklarda güneş olur, doğarım saçlarına,
kızıl sarısı renklerimle okşarım tel tel.
sabahın ilk rüzgarlarına biner gelirimde,
tenine siner ürpertirim bedenini ılgıt ılgıt.
günaydın derim sana,pencerene konan serçelerden,
şarkılar fısıldarım aşka dair, anlamasan da sen;
beni unutmak kolay değil...ben unutmadıkça!
Yollarına taş olurum, toprak olurum; utanmam,
toz duman olur yapışırımda gidemezsin bensiz bir yere.
sofrana ekmek olurum, bardağında su! ! ! fark etmez,
yağmur olur ıslatırım seni; sindirerek içime.
damla damla sevişirim, sen hissetmesen de,
kaçtıkça benden,daha çok yaklaşırım ben sana!
beni unutmak kolay değil...ben yaşadıkça.
Gecelerine örtü olurum incecik,sararım seni!
dolunayda gülerim, yıldızlarda öperim; bilmesen de?
uykularında rüya, rüyalarında yine ben..hep ben...
alaca karanlıklarda ferin olur yanarımda görürsün,
yere serdiğin döşek, başını koyduğun yastıktır sevdam.
uyusanda,uyansanda gözbebeklerinde yüreğim; nöbetçin,
beni unutmak kolay değil....ben ölmedikçe
12.04.2007 - 22:00
Bir şeyler oluyor, bir şeyler var şimdi gecenin sakladığı benim bilemediğim bilmek
istemediğim. Saklanıp oralarda, o saklandıkları yerlerde kalanlar, korkanlar ortalığa
çıkmaya, bana gözükmeye. Beni kahredenler de dolu bunların arasında benim
umursamadıklarım da bir o kadar. Boş sayfalar çeviriyorum şimdi elimin altında, boş
sayfalara yazılmış boş satırlar sayfalar boyunca, sayfalar dolusu. Kimin umurunda, kim
görecek ya da kim ne kadarını bilecek. Elimin altından kayıp giden bir dünya varmış
gibi şimdi, sanki her şey ama her şey görünmemek için siyahlarını giyinmiş, boşluk dahi
beyaz olmaktan uzaklarda, siyahtan daha koyu bir kara. Gözlerimi yummak istiyorum,
gözlerimi yumup bir süreliğine açmamak tehlike geçinceye kadar en azından; ama ya
tehlike asıl zihnimde ise ve ya ben gözlerimi kapattığımda artık ve sessizlikte zihnimden
başka bir şeyle ya da başka bir kimse ile yüz yüze kalmayacaksam, o vakit kendimi
aslında tam da tehlikenin kucağına atmış olmuyor muyum! Kime ne soruyorum da cevabını bekliyorum, canım yanıyor bir onu biliyorum. Bir şeyler
oluyor benden uzaklarda, olanları benden uzaklarda ve benimle ilgili hissediyorum.
Bana dair olan, benim olan, bende olan ama acıyan bir yan. Benim bir parçam, hatta
parçam olmaktan öte: ben. Tam olarak, bir bütün. Ellerimi kavuşturup değil de
içimden yalvarır gibi Tanrıma şimdi bu dua edemeyişlerim niye... Bırakıp gitti diye mi
düşünüyorum beni yoksa ilgilenecek başka kimseleri mi var Tanrımın. Aslında istemiyorum da yazmayı ama yazmazsam biliyorum ki kendimi belirsizliğimi
akıtamayacağım kendimden başka bir yere. Çamur olmuş şimdi duvarlardan aşağı
süzülüyor duvarlara sıvanmış çamur öbeklerim.
O anların nasıl olup da önceden geleceğini bilemem ama bazı zamanlar kendimi 'kör bir
çocuk' gibi duyumsuyorum. Yetişkin değil; çünkü eğer yetişkin olsaydım ve
göremeseydim etrafımda neyin varolup varolmadığını o vakit muhtemelen kollarımı
birbirine kavuşturup bulunduğum noktaya otururdum: oradan daha güvenli bir yer
olmayacağını düşünerekten benim için. Korkardım çünkü ona ya da buna çarpmaktan,
kendime zarar vermekten. Ama çocuk olduğum vakit bunu düşünmeden hareket ederdim.
Kendimde etrafımda gözlerimin gördüğü, görebileceği her şeyin göremediği o boşluk
alanından ibaret olmadığını kendime kanıtlamak için güç, inanç bulurdum. Zaman nasıl oluyor da sulara taş dolduruyor ve de su yollarını kapatabiliyor... Aslında
ne kadar da basit bir şeyleri olduğu halinden alıp tersine çevirivermek. Kimi zaman tek
bir kelime, kimi zamansa bir cümle yeterli oluyor. Sessizlik ise çok soğuk sular gibi etki
edebiliyor o anlarda kendini içine bıraktığında. Bedenini bir süreliğine suyun altında
hareketsiz tuttuğun vakit öncelikle nabzın yavaşlıyor, hissediyorsun. Bir süre sonra da
nefesinin tamamen tükenmesine izin vermeden kimi zaman kalbin duruyor. Her şey bir ana bağlı. Yarın olacaklar, yıllar ve hatta yollar. İzin verilmeyen
yoldaşlıklar. Uykusuz geçen, geçecek olan zaman aralıklarının da nedeni kimi zaman
sadece tek bir cümle olabiliyor. Düşünme yetisine sahip olmak başına bela oluyor. Veda ederken birkaç satır da olsa karalayamayacak kadar eline kalem almaktan aciz
insan... O, ben olamam! Ama işte o vakit geldiğinde kalemi eline alıp kağıdın üzerinde
dokundurduğunda yazacak bir şey bulamadığından değil de yazmak istedikleri içinde
onları yaşayarak derinlerine doğru bir yolculuğa çıktığından bir şey yazamayan bir süre
... O, ben olabilirim. Geri dönüp hala kağıdının başında kalemimle oturduğumun farkına
varırsam bu defa hiç olmazsa birkaç bir şey yazmak ister ama bu konudaki tüm açlığımı o
yazmak istediklerimi yaşarken giderdiğim, hatta yemeği biraz da fazla kaçırdığım için
üzerime çöken o ağırlıkla kağıdın üzerine bırakıveririm kendimi. Beni her kim bulacak ise masamın başında: elimde kalem, bedenimin bir kısmı elimdeki
o kalemle veda etmek adına birkaç satır yazacağım beyaz çizgisiz kağıdın üzerinde ve
kağıdın bir noktasında bir damla kan ile veda ederken söylemiş olduğumun farkına
varacak (?) . Belki de bir önemi olmayacak o sahnenin, belki de ileride hatırlandığında
sadece o an geçirdiği şoku hatırlatacak ona. Ya da...Bilinmedik öylesine çok şey var ki ve belki de bizim bu bilinemezliklerde sürünüşümüzün
nedeni onların öyle kalmak istemeleri. Yalvarışlarımız daima çaresizliklerimizin
göstergesi peki neden bunun tam tersi olmuyor: neden yalvarışlarımız güçlü olduğumuzu
simgelemiyor? Bu, bende can bulsa da neden karşımdakinde yansımasını göremiyorum
? Sorgulamayı bırak artık. Son demine gelmişsin de düşünecek ahiret konuların yokmuş
gibi sen hala nelerin peşine takılıp nerelere sürükleniyorsun! Nizamülmülk gibi
hissediyorsan kendini... Belki arkamda beyaz sayfa üzerine bir kırmızı damladan daha
fazla şey bırakabilmeyi denemeli... Son ayında yaşamının 'Siyasetname'sini yazan yaşını
başına almış adamı örnek almalı. Ve belki ölümünü de, kim bilir; hatta neden olmasın.
O vakit ertelemeli veda etmeyi şimdi, kalkıp kendimi uykusuz gecelerin koynuna vermeli
ve kalemimin bakireliğini kağıtlara sunmalı. Sanki ömrümün son ayı imiş gibi bundan
haz almalı. Öbür yanını çizginin görmeden korkmak neymiş! Neden korkulacak hem! Kokum
buradaki benden. Cennet de bende Cehennem de!
12.04.2007 - 21:59
vapura binmeyi unutma, kenar kısmına otur...
hani banklar varya oraya ve ayaklarını vapurun parmaklık demirlerine daya ve denizi seyret benim için...
otobüse bin en arkaya otur ve dışarıyı seyret her şeyi unutarak....
satıcı kadınlardan bilmediğin ve hiç içmediğin yabancı kaçak bir sigara al sohbet ederek ayrıl ona teşekkür etmeyi unutmadan....
istiklal caddesindeki kalabalığa at kendini, yürümeye çalış kimseye çarpmadan kıvrılarak...
sinema afişlerine bakmayı unutmadan.
selam götür herkese dolu dolu gülmeyi ve çocukların saçlarını okşamayı hele sakın unutma, nerede olursan ol....
karşıdan karşıya geçerken sakın hayallerinle geçme, dikkatli geç...
tek başına dolaşma bilmediğin yerlerde ki dolaşırsan acelen varmış gibi öfkeli ol zararlı çıkmazsın....
sakın ne düşündüğünü, tedirginliğini ve korku gibi kötü düşüncelerini belli etme gayet sıcak sevecen ol o zaman anlarsın....
her şeyi de biliyorsun ya olsun sonra demedi diye kızamazsın bana.......
ILIK RÜZGAR (İstanbul, Bayan, 39)
30.3.2007 10:43
bütün ayrılıklarda güzellik vardır desem de inanma bana..
belki de bir uzak memleket hasreti gibi..
bir yok değil elbette, bilirim.
oraların sokaklarını, yürüyüşündeki coşkunluğu da.
o yüzdendir yürüyüşüne dikkat et demem..
artık büyüyorum istemediğim kadar gidişinden sonra. gözlerim yok sanki, yüreğim sadece gerekli rolleri üstlendi
biliyor musun neden?
beklemeye kaldı gözlerim, gülüşüm herşey için belki de yani yeniden başlamak için dinleniyor bütün benliğim. çünkü seni yeniden görebilmek için hazırlanıyor.
gökyüzünü unutma. hep o durgun ve derin deniz gibi gözlerinle bak her şeye.
sakın çatma kaşlarını ne yaşarsan yaşa..gökyüzüne bakarken kollarını kaldır yukarı başının üzerine koy, iki kişi için gökyüzünü seyrederken. gördüğün herşeyi aklında tut sonradan bana anlatmak için. üzüntülerini de, sevinçlerini de unutma!
sakın hiçbir şeyden korkma, küçümse bütün korkularını. sonra yine gökyüzüne bak ırmak gibi akan gözlerinle. bak gökyüzüne bize bakar gibi... ağlamak gibi bak, sonra gülmek gibi bak. bu yetmezse sana dur öyle. hiçbir şey yokmuş gibi. düşler kurarak...
12.04.2007 - 21:59
güneşli ve rüzgârlı bir havada, kaçınılmaz olanın yaşandığı esnada, bir nazarin bir taşı delip geçtiği yerde, bırakılmış veda notu:
' mavi bir ateş bu, içine atılan şarkıların büyüttüğü, durak beklentilerinin harladığı, köşeye sinmiş bir kız çocuğunun kendini içine attığı, sönmeyecek olsa da bir daha asla dile gelmeyeceği...'
bir şair geliyor ve sokağın ortasına tebeşirle şöyle yazıyor ateşin karşısına oturup:
' gelmeyeceğini, gelsen de benim olmayacağını....'
12.04.2007 - 21:59
mavi kağıtlar üzerine koyu mavi mürekkeple yazılmış mektuplar, yırtılmış resimler...
yazılı sözcükler, verilmiş aptalca sözler... resimler dörde bölünmüş. daha fazlası gerektiğinden fazla özen gösterildiği anlamına gelir; oysaki göstermiyorum. göstermek istemiyorum.
mutluluk sözleri, itaat sözcükleri... acının adı dahi geçmiyor.
geçen 'sevgi' köklülerin hepsi fason...
bunalımların hepsi çocuk....
çocukların hepsi ölü...
ölülerin hepsi gülümsüyor...
gülümsemelerin hepsi çürük...
çürüklerin hepsi kokuyor.
mavi kağıtlara mürekkep bulaşmış. ruhu yok. varolan ruhların hepsi üşütük; beynimi pisliyorlar. 'yanılsamalar' yanılsamalardan bahsediyorlar. o kadar aptallar ki...
mavi kağıtlar koyu mavi makyaj yapmışlar. ağaçları katlediyorlar...
bir yaz, bir mevsim, bir ay, bir gün, bir saat, bir dakika, bir saniye içinde kandırmaca oynuyor parmaklar, ucube bir beyinden alınıp sinirler boyu yol kateden sinyallerle.
bir yaprak bir silaha dönüştürülüyor, yasemin kokutuluyor sözcüklerin arası. boğazım yanıyor oyun oynamaktan...
kapı aralarından, perde civarlarından, tırmanılan çıplak bir kayanın yamacından çocukluğun baktığı iddia ediliyor. mutluluğun köşeye fırlatıldığına; hüznün kolları olup da bembeyaz, yer yer pembeleşmiş, sıvılar - kokan sıvılar - üreten bir tene sarılmak aptallığını gösterdiğine inanmam bekleniyor. oysaki ben, o tenin ortalarına saplanmış; kokan, kaygan, her an içine 'erkeklik' almaya hazır 'kadınlık'ın içine girdiğimde uzak durmaya dikkat ediyorum hüzün tarafından sarıldığı iddia edilen beyazlıktan. o kadar pis ki!
dışarı fırlıyor sıvılar 'erkeklik' derine indikçe, çıkınca üstündeki plastiğe bulaşıyor beyaz kirler. inlemeler geliyor derinden hızlandıkça. en pisinden 'kadınlık' kokuyor, ter kokuyor... kafası duvara vuruyor, tırnakları duvardaki boyaları söküyor... acele ediyorum...
boşalmalar iki boyutlu hep... ikincisi yeşilliklerin içine, midemden kaynaklanıp ağzımdan buluyor yolunu.
mavi kağıtlar üstündeki koyu mavi böceklerle mutluluktan bahsediliyor. 'sevgi'den, tutkudan, unutamamaktan, günlerce akan göz yaşlarından da. ama başka bir erkeğin emrine sunuluyor beden; ağzına, kıçına iliştiriliyor 'erkeklik' beyaz ve yer yer pembeleşmiş bedenin. ama hala ben seviliyorum başka birinin altında, üstünde, yanındayken. sevilen, özlenen 'ben' iken 'içeri' başkası kabul edilebiliyor.
mavi kağıt üstündeki aptal, sarhoş böcekler bir oraya bir buraya koşuşturuyor, birbirlerine çarpıyor. her yer iltihap, ter, salya kokuyor. defalarca kusuyorum, pislik bulaşıyor tenime. konuşmalar alerji yapıyor sinirlerimde. bütün vücudum hapşırıyor.
nefret takılıyor, tıkıyor, rahatsız ediyor.
suratına, tenine savuruyorum kusmuğu...
nefret takılıyor... veba gibi...
mavi kağıtları buruşturuyorum üzerlerindeki mavi böcekleri ezerek. milyonlarcası var...
nefret yakıyor, eritiyor, buharlaştırıyor, yok ediyor...
kusuyorum...
susuyorum...'
edit: sinir nelere kadir.
12.04.2007 - 21:58
ÖLÜMÜN TADI
Sevilen anlamıyor
Dertleri sonlamıyor
Canıma kastın niye?
Düşünmeden astın yine
Sevilirsin candan öte
Varlığın rüyadan öte
Ağlayan yüreğe
İlaç yok mu senden?
Kaybolan benliğe
Bir şey gelmiyor elden
Senden beklediğim
Bir çare, bir çıkış, bir kurtuluş
Senin verdiğin
Bir yare, bir yıkış, bir yokoluş
Geleceksen gel artık
Vakit geçmeden erkence
Bitecekse bitsin artık
Bu çekilmez işkence
Ben seni sevme tadındayken
Sen acı verme makamındasın
Sen yakma amacındayken
Ben yas tutma faslındayım
Gözlerdeki bakışlar
Yürekteki duygular
Gönüldeki arzular
Özlüyorlar seni
Hisler yargılar
Acı hasreti
Kendime bile dargınım
Ey yar çok kırgınım
Ruhum içim acıyor
Günler dert katıyor
Ölüm olsanda gel
Gülüm solsanda gel
Şu an çektiklerim belki yar inadı
Şu an yaşadıklarım sanki ölümün tadı….
12.04.2007 - 21:58
HAKTAN BAŞKA DOST ARAMA
Haktan başka dost arama
Merhem olmaz kimse yarana
Bugün dosttur, sen bak yarına
Hiçbirşey kimsenin kalmaz yanına
Heyhat ne devir, insanlara güvenilmez
El vermeyi bırak, parmak ucu verilmez
Hani doğrular? Doğrular boş verilmez
Sanan var mı ki? Sonda sırata gidilmez
Dost bildiklerin arkandan kuyunu kazarlar
Göremezsin belkide arkana eşek yazarlar
Doğruluktan bahsedersen eğer kızarlar
Sen yaşamıyorsun ama onlar yaşarlar
Herkesin koynunda yılanın birkaç türü var
Etraf insan gibi ama dikkat et pek çok sürü var
İnsanlıktan aciz pek çok insan körü var
Bu kadar çok mu insanın aklından zoru var?
Dostluk dağları karla kaplı
Dostluklar vardır hep hesaplı
Şuna göre bunun dostluğu daha karlı
Ne devir ama insanlık bile zarlı
Şerefsizler el üstünde doğrular kenarda
İnsan hayret eder hayretten bakarda
Anlayamaz bir türlü olduğu yerde donarda
Kendini avutur insanlık var sanarda
Evet haktan başka dost arama
Merhem olmaz kimse yarana
Değer ver insana insan gibi bakana
Selam söyle insanlıktan sorumlu bakana…
12.04.2007 - 21:58
SEVGİ TİYATROSU
Bir oyun olmuş günümüzde aşklar, sevgiler
Seviyorum deyip sevgililer, birbirine oyun sergiler
Salon aynı, sahne aynı oyuncular değişir durmadan
Biri biterken, biri başlar, daha sonuna varmadan
Dışardan görürsün ki, sanki oyuncular uyum içinde
Halbuki gerçek başka, gerçekte oyun oyun içinde
İçim acıyor aslında, bu oyunda nice güller solar
Bu oyunun sonunda nice insan saç baş yolar
Acımasız olur bazıları için bu oyun
Oynayın, oynayında bu oyuna doyun
Biletsiz seyirciyiz sadece bu oyunu izleyen
Gelmeyecek rolünü reddetmeyi bekleyen
Yazar unutmuş bizi bu oyunu yazarken
Biz hep pazartesideyiz, bu oyun pazarken
Herkes sahnede, bir biz mi seyirciyiz yoksa?
Bu oyunun meraklısı bu kadar çoksa
Elleme oynasınlar, bu oyun nereye kadar oynanır
Bugün şu bununla, şu gün bu şununla oyalanır
Esas oyun oynanacak bu oyunun ardında
Nedense bilet satışları bu oyunun altında
Bu oyunun yazarı herhalde şimdi hava atmaktadır
Yada şurda burada marka kesip sevgileri satmaktadır
Bak birde sevgiden bahsediyorlar oh ne ala oh ne ala
Kalkıp gitmek düşer bize, ne duruyoruz hala?
Gel canım, gideceğimiz yer tertemiz bir nurdan
Hadi gel sıktı bu oyun gidelim buradan
Bak canım bu oyunda oynamak bize zor
Baksana oraya bizim telden çalmıyor dekor
Anlaşılan anlık sevinçlerin umut veren özleminden uzak
Herkese serbestte bize oyun yasak….
12.04.2007 - 21:57
SENİ SEVİYORUM
Seni seviyorum
Seni seviyorum
Seni seviyorum
Ne güzel bir duygu
Ne tatlı bir olgu
Seni seviyorum evet,evet
Seni deliler gibi seviyorum
Ne güzel bir hayal
Ne güzel bir rüya
Seni seviyorum
Ben seni,seni seviyorum
Ne güzel bir sebep
Ne güzel bir gerçek
Ben seni,seni,seni,seni,seni seviyorum
Yokluğuna ölümün adını koydum
Varlığınla hayatın tadına doydum
Ölümüne bekledim sonunda buldum
Senden önce sevgi bilmez bir kuldum
Ve ben seni sevdim, seni seviyorum
İlk gördüğüm anda aldın götürdün
Bazen sevdin, bazen süründürdün
Çok yaktın az söndürdün
Çok ağlattın az güldürdün
Olsun canım olsun ben seni seviyorum
Sana yemin ediyorum ki Aşkım üstüne
Senden gelen her şey başım üstüne
Çünkü ben seni sevdim,seni seviyorum
Sen bir tomurcuktun, sonra açtın
Nedendir bilmem,bazen kaçtın
Sevileni sevene hasret bıraktın
Ben feryat ettim, sen yine yaktın
Olsun be gülüm ben seni sevdim,seni seviyorum
Sen benim nazlı açan gülümsün
Bazen hayat, bazen ölümsün
Başı sonu olmayan günümsün
Canım sen benim can özümsün
İster sev, ister sevme gülüm
İster yaşat, ister öldür gülüm
İster kaldır at, ister söndür gülüm
Ben seni sevdim, seni seviyorum
Bu nasıl bir aşk, nasıl sevgi anlat?
Sen böyle güzelken yüreğim yatmaz rahat
Sen tutsak etmişsin, kim eder azat?
Ben seni sevdim, seni seviyorum
Gözlerim senden güzelini görmedi
Kalbim seni sevdi başka erkek bilmedi
Neler çekti nelerde seni silmedi
Çünkü ben seni sevdim,seni seviyorum
Hayata anlam vermek senin görevin
Seni çok sevmek benim görevim
Nasıl anlatılır ki sana özlemim
Sen benim canım,aşkım,her şeyim
Varlığınla varım yokluğuna düşmanım
Böyle sevdiğime sanma ki pişmanım
Acılar yıkıpta kalmasada dermanım
Kollarında olsun gülüm son anım
Unutma ben seni sevdim,seni seviyorum
Tatlı güzelliğine bakmak gözlerimin bayramı
Seni bir kez sarmak her acımın dermanı
Seni böyle sevmek sanki kaderin fermanı
Her şeyden çok istiyorum benim olmanı
Her an hatırla, ben seni sevdim seni seviyorum
Sebebine öleyim, yeter ki hiçbirşeye üzülme
Bu kahpe dünya değişecek bizimle
Sevgimi haykırıyorum her sözümle
Aşkım ben seni sevdim, seni seviyorum
O kadar kırılıyorum ki bazen diline
Ölsemde söylemez misin? Sadece iki kelime
Şu an söyle inan ki seni duyacağım
Sen rüyada ben yanında olacağım
Çünkü ben seni,seni seviyorum
Sen bakma kelimelere, şiirlerde akar gider
Tatlı güzelliğin her görüşümde, yüreğimi yakar gider
Her buluşmadan sonra gözlerim ardından bakar gider
Canım ben seni,seni seviyorum
Sana sevgimi anlatamaz hiçbir kelime
Kim engel olabilir ki duygu selime?
Hangi zaman kilit vurabilir ki dilime?
Ben seni sevdim işte
Niye sevdim? Bana sorma kendine bak
Tan yeri ağarmadan hiç gelmezmiş şafak
Geceler bitecek ve Güneş doğacak
Hasret elbet geçmişte kalacak
Çünkü ben seni,seni bir daha seni seviyorum
Ne kadar büyük ki önümüzdeki dağlar?
Bizi bizden uzakta kader mi bağlar?
Herkes gülerde bir tek sevdamız mı ağlar?
Biz istedikçe kesişecek yollar
Canım hayatım ben seni seviyorum
Aşk yolu acıdır sabır istemez boşuna
Elbet uğrar bir gün,her insanın başına
Hayallerde olsada sende hep gel yanıma
Yine acı veripte yine birgün soğuma
Nazlı gülüm ben seni sevdim,seni seviyorum
Beni benimle sev, beni benimle anla
Hangi sevda böyle artar zamanla?
Sende unutma beni hatırla
İster dalarak ister birkaç satırla
Unutma ben seni,seni seviyorum
Gözlerinle değil, yüreğinle gör beni
Hasretinle değil, ellerinle sar beni
Özleminle değil, benliğinle sev beni
Ve ben canım seni seviyorum,seni
Geçmişte acı olsanda geleceğe ümitsin
Ölümlerden alıpta yaşamaya sebepsin
Gerçekte değilsede hayallerde benimsin
Çünkü ben seni seviyorum sen benim sevdiğimsin
Bu yolda olacaksa eğer hemen olmalı elveda
Kim sahip olmuş? kimde var böyle sevda?
Seviyorsan eğer bensiz dünyayı aklından sil
Ben nasıl biliyorsam, sende benim kıymetimi bil
En güzel duygu ölümüne sev ölümüne sevil
Sevmek öyle bir duygudur ki kelimelere sığmaz
Geceler uzun gelirde sabaha varmaz
Yürek ellerini açıpta, ALLAH’a nasıl yalvarmaz?
Yaradan hiçbirşeyi boşu boşuna yaratmaz
Seni öyle sevdirdi ki başkasını aratmaz
Her şey sende sevginin tadı,aşkın heyecanı
Nazlı bakışın uğruna, gelde feda etme canı
Ne zaman hatırlasam seni ilk gördüğüm anı
O an nasılda durdurmak istemiştim zamanı
Sende umarsız sev Gülüm, senin için yananı
Mutluluk çoğu zaman bakışlarda saklıdır
Seven sevgi ister, sebebinde haklıdır
Paylaşılınca artan tek şey var
O da sevmek ve sevilmektir yar
Sensiz anlar hüzünlü, gözlerim arar seni
Sen varmış gibi hayalinle, ellerim sarar seni
Şu an ne yapar diye, sözlerim sorar seni
Kendinden geçer, çılgınca, yüreğim sever seni
Sen bakma yüreğime, bazen çaresiz kırılır
Seven sevse bile bazen sevgisiz kalınır
Gün gelir an olur insan sevdiğine alınır
O anlarda Gülüm ne ölünür, ne yaşanır
Bakışlarım bazen hüzünlüdür, sen onlara aldırma
Benim suçum yoksa eğer acımasız saldırma
Ayrılık uyuyan şeytan, onu sakın kaldırma
Bana sevginle gel, beni sakın yıldırma
Dünya benim olsaydı, uğruna feda ederdim
Mutlu olacağını bilsem, inan çeker giderdim
Nazlı kalbine söyle yüreğimin selamı var ona
Öldürmeden yaşatacaksa yine kıymasın bana
İçim hayata buruk, gözlerimden anlarsın
Belki bir gün unutup belki bir gün sonlarsın
Ben yaşıyorsam eğer, sen her şeye anlamsın
Sen yok mu sen? Sen nazlı yarsın
Olmayacağın bir günü gözlerin görmesin derim
Ölümüme sebep olsanda seni silmesin kaderim
Yokluğun ölümden acı, bunu iyi bilirim
Uğruna yaşanır aşkım, ben böyle biriyim
Kokunu içime çekerken,hasretin yoğurur beni
Sensiz anlarda sanki ölüm çağırır beni
Gecelerde tatlı hayalin nasıl yatırır beni?
Sen istedikçe canım, ne caydırır beni?
Kim bakabilir ki benim gözlerimle sana?
Kim haykırabilir ki benim sözlerimle sana?
Sensiz anın başlangıcı ölümle gelsin bana
Benim bitişim ömrümden ömür versin sana
Seni sevmenin tadı, sende saklı
İnsan niye sever? Bazen almıyor aklı
Herkes severde, bir biz mi yasaklı?
Yalnız değilsin aşkım, her an yanındayım
Belkide kalbinin her atışındayım
Belkide gözlerinin her bakışındayım
Belkide rüyalarında her yatışındayım
Sen hayata küsme sakın, uğruna yaşayan var
Sen varsan eğer, bir işe yarayan var
Sen benim canım,aşkım,birtanem
Sen benim nazlı açan gültanem
Hasretinin yükü ağır, kaldırmak çok zor
Neler neler çektiğimi gelde bana sor
Yine seni severim bir daha ve bir daha
Ellerim ya sana kavuşsun ya da kara toprağa
İnsanlar sevgiden bahseder, tanımını yapan var mı?
Sevginin sonu varsa, elveda diyene kadar mı?
Sevgiyi, aşkı geç işte sana her şeyin tanımı
Aynaya bakta gör, benim hayat yanımı
Kendine gözlerimle baksan, gözlerine inanamazdın
Benim gibi büyülenip görmeye kıyamazdın
Ey sevmeye doyulmayan tatlı yar
Senden daha güzel bir şey mi var?
Sen gönlümdeki ateş, yüreğimdeki sevdamsın
Sen gecelerimdeki güneş, gündüzlerimdeki anlamsın
Sen gözlerimdeki bakış sözlerimdeki şiirim
Sen benim herşeyim ama her şeyim
Birgün gitmeye kalkarsan, beni öldürmeden gitme
Son nefesimi vermeden beni sakın terk etme
Öyle bir sen varsın ki benim canımda
Ölüm nedir ki? Sensizliğin yanında
Her şey ALLAHtandır ne verirse versin
Yeter ki sensizlikten önce ölüm gelsin
Yüreğine söyle sadece şunu bilsin
Bıraksın kendini ve ölümüne sevsin
Tatlı Aşkım
Herşeyi yazdım belki
Ama bir şeyi unutmuşum
Ben…
Seni gördüm…
Seni sevdim..
Ve..
Seni canımdan çok seviyorum Aşkım……………..
12.04.2007 - 21:57
Her Kaybedişin Ardından Gölgemizde Yalnızlık...
Her aşk dikenli teller ardında bir hazin kanayıştır ve her ömür de bu kan revâna yataklık yapan sunak taşı..
Katlanılması için benliğimizdeki anaforların burgaçlarında verdiğimiz en
ağır imtihandır Aşk..
Çamura ve kire bulanmadan bâzen sonu vuslâttır ki hazzın doruk noktasında
ellerimizdeki revnâklı piyâlelerden yudumlarcasına mest ü hayrân
zihinlerimiz esrik,çoğu kez ise sonu hicrândır ki ciğerimizi lime lime
etmiş baldıran zehriyle,ağzımızdaki ısırganlardan damlayan kan misâli bir
hüsrân ve bir yürek yangınıdır..
Bomboş bir çaba ve bomboş bir yaşamdır artık elimizde kalan..
Bu kaybedişler neden zor gelir insana? Her şeyi ile hayâtınıza girip yaşam
biçiminizi işgâle yeltenip de akışına yön vermesine izin verdiğiniz
kişinin bir de bakmışsınız ki; bakışları bakışlarınıza,anıları
anılarınıza,kokuları kokularınıza karışmıştır ve‘O’artık ‘SİZ’olmuştur siz
ise zaten o girdâba kapılıp saman çöpü misâli akışa râm olmuşsunuz bile..
Bu bir birliktelik gibi görünüyor olsa bile ayrılık her an kapımızda
nöbettedir..Gün saat ve ân geldiğinde o kapıdan çıkan gidecek,kalan ise
ondan kalanlara kâfûr kokulu bir mum dikip seremonilerde
yitecektir..Aslında ondan kalanlar da ondan olduğuna göre demek ki onunla
herşeyi yollamamışız..Anılarla yaşamayı da öğretecektir Aşk..
Gülüşü kulağınızda resimleri,şiirleri,mektupları,mesajları ve bir de cep
telefonunuza kaydettiğiniz artık hükmü geçersiz bir telefon numarasıdır
size kalanlar..Ondan ve Aşktan..
Oysa ki bu yitirişin ardında güzel olan ondan bize kalanlardan oluşmuş bir
içsel güzellikler demetidir ki engin ufuklar açmıştır gönlümüzde ve bir
anlamda kayıplarımızdır kazancımız olanlar..
Ve sonrası...
Şimdilerde;
Evleri beyaz badanalı ve cumbalarının ferforjelerinden hoş ıtırlar saçan
sardunyalar,akşamsefâları ve fesleğenler sarkan,bahçesindeki kameriyelerin
pergolalarında baygın renkleri ile begonviller ve yaseminler geceme görsel
bir armoni katan,denize kıyısı olan bir kasabadayım..
Aşk yorgunluğuma ilâç olacak bir beklenti içinde gökyüzünde süzülen
martıları seyrediyorum ve beyâz kanatlarına özgürlüğün,mavinin ne denli
yakıştığını görüp mırıldanıyorum içimden..
‘‘-Keşke iki mavi arasında yok olsam da tüm sırlarımı bu iki mavi arasına
gizlesem ve aşkın ağrıtan yanından ezgiler fısıldasam, yürek kabarmasına
benzeyen dalgalarına! ...’’
Bilirim ne sırlar gizlidir koynunda bu lâcivert münhanilerin..Kızıldeniz
ki yıllarca saklamamış mıdır Firâvun’u derinliklerinde ve Hz.Musa’ya
kılâvuz olup da yarılıp onu karşı kıyıya geçiren de yine bu ser verip de
sır vermeyen tuzunu âşıkların gözyaşlarından alıp hüzünlü aşk hikâyelerini
bir anne şefkâti ile dinleyip kendini kıyılara çarpan deniz değil midir? !
Deniz kızlarının fısıldadığı acıklı,lirik aşk şarkılarını duyarız gecenin
sessiz bir ânında..Ve yangınlarını anlatan âşıkların her damlasına
akıttığı gözyaşlarının hikâyelerini,sevdâlarını bu sırlı deli maviden alıp
hokkamıza,yine bununla çekeceğiz temize yüreğimizdeki ak sayfalarda..
Ve siz Eyy! ..
Güneş,mehtâp,yıldızlar ve yakamozlar! ..Şahit olun denizin bağrındaki
sırdan sancıya ve ortak olun gizine ki hafiflesin yükü..Çünkü aşk sonsuza
kadar acıtır..
12.04.2007 - 21:55
BU ŞEHİRDE
BU ŞEHİRDE
Kalbinde var mı bana karşı barikat
Dinle bak, işte sana hakikat
Sensiz olmak ne kadar berbat
Geliyor kalbimden çok büyük feryat
Bu bulduğum ilk fırsat
Vardır kalbimden bir maruzat
Duysun sesimi bütün kainat
Söylüyorum sevgimi işte ben bizzat
Olacak sende bana karşı kanaat
Hayır dersen işlerin gider kesat
Günden güne eririm bozulur sıhhat
Varsa sende sevgiye şefkat
Et bu kalbe bir şefaat
Bulursun büyük sadakat
Kalbin bulsun huzur ve rahat
Yok mu senden bir vaat
Ne zaman sana dair vuslat
Sevgin olsa bile
Öldürücü bir zehirde
İçeceğim onu ben
Unutma
Seni seven biri var bu şehirde
12.04.2007 - 21:54
BİR VARDA BİR YOKTA
BİR VARDA BİR YOKTA
Hasretle yalnızlık sevişirken
Duygularla mantık savaşırken
Her şey bir nokta
Bir varda bir yokta
12.04.2007 - 21:53
Günümüzde birçok şey gibi aşk da anlamını yitirmiştir. İnsanlar kendilerine verilen bu üstün duyguyu tanıyamamışlar ve yanlış yerlerde, yanlış zamanlarda ve yanlış kişilerde kullanır olmuşlardır.
12.04.2007 - 21:53
Aşkı sonsuza ulaştırabilecek en kısa yol sevgidir. Allah'tan gelen, Allah için olan ve Allah'a ulaştıran bir sevgi. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi:
'Allahım! Bana senin sevgini, seni sevenin sevgisini, senin sevgine ulaştıracak olan her sevgiyi nasip et.'
12.04.2007 - 21:53
AŞK DEDİĞİN SONSUZ OLMALI
Sordum kendime: 'Aşk nedir? ' diye…
Elbette bu soruyu önce kendime sormalıydım ve önce kendim cevaplamalıydım. Defalarca sordum aşkı kendime ve cevap verdi içimdeki ben:
'Aşk' dedi, 'aşk tarif edilemez, tanımlanamaz, aşk şudur yahut aşk budur denilemez. Onu yaşamak gerek, onu hissetmek gerek, tüm benliğinle onu duymak, algılamak gerek…'
Onun için aşkı anlatmayacağım size, aşkı tanımlamayacağım. Tariften uzak olanı tanımlamaya çalışmanın adı tanımsızlık olsa gerek. Bu nedenle tanımlamaktan ziyade tanımayı, anlatmaktan ziyade anlamayı tercih edeceğim.
Aşk dediğin ya Allah'tan gelmeli, ya Allah için olmalı ya da Allah'a ulaştırmalı; yoksa yerle bir olmalı. Aşk 'sevgi' boyutuna ulaşmıyorsa adı batmalı… Sevgi ki, Allah'ın varlıkları yaratmasındaki yegâne gayesi. Sevgi ki, Allahu Teâlâ'nın kullarına yerleştirdiği en güzel hediye. O'ndan gelen ve O'na dönecek olan en anlamlı duygu…
Mutlak bir varlık olan Allah'tan besleyemediklerinde sevgilerini, o sevgi yok olmaya mahkûm olacaktır. Kaynağı Allah'tan gelmeyen tüm aşklar yok olmaya, batmaya mecburdur çünkü.
Yaratılış itibari ile tüm insanlarda sevgi mayası vardır. Her insana bahşedilmiş olan bu hazineyi kullanabilenler, önce aşk sonra da bütün sevgileri içine alan 'Muhabbet' derecesine ulaşabilirler. Onun için 'Aşk'ı, aşktan ayırmak gerekmektedir. Günümüzde aşk denilince anlaşılan, cinsellikten başka bir şey değildir. Aşk bu kadar küçültülemez, aşk bu kadar basitleştirilemez. Aşkı cinsellikle aynı seviyeye indirgeyenler, ne yazıktır ki, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da bir kavram karmaşası yaşadıklarını anlayacaklardır. Toplumumuzun en fazla acı çektiği bu gibi kavram karmaşaları yüzünden neredeyse her alanda iletişim sorunları yaşanmaktadır. Bu durumdan 'aşk' da nasibini almış ve asıl boyutundan uzaklaşmış, çok farklı bir anlam yüklenmiştir. Her gün gazete ve dergi sayfalarında çok rahat karşılaştığımız yazıları şöyle bir analiz ettiğimizde şunu görmekteyiz:
Aşk, sahiplenme motifinin en üst düzeyi olarak görülmektedir. Özellikle eğitim sistemimizin kanayan yarası hâline gelen, aşkı (!) için derslerini aksatan, eğitimini tamamlayamayan, günlerini ve gecelerini hep onu düşünmekle geçiren, her şeyi göze alan hatta aşkı (!) için ölümü bile göze alıp: 'ya benimsin ya toprağın! ' diyerek önce âşık olduğu insanı sonra da kendini öldüren, 'Aşk ki, aşktır varsa sonunda ziyan' nidâlarıyla hiçbir şeyi umursamayan ve 'aşk cellâdı' kesilen insanlara bir bakın. Aşktan anlaşılan şey bu mudur? Aşk bu mu olmalıdır? Bunun adına aşk mı denir?
'O bedenimdeki ruhtu. O bendim. Ben onda anlam kazanıyordum. Tüm varlığımla ben ondaydım. Kendi iniltimi onda duyuyordum. O benim her şeyimdi… Onsuz hayat benim için hayat değildi. Ne ben anlatabiliyordum, ne de o anlayabiliyordu. Bu nasıl bir duyguydu? İnsan niçin sevilme ihtiyacı duyuyordu? Kendimi ona farkettirmek için elimden geleni yapmıştım. Onun beni farketmesi, benim için neden bu kadar önemliydi? Çileyse çile, dertse dert, acıysa acı; yeter ki onunla olaydım, her şeye razıydım. Onun yanında; yeter ki, yeter ki… (hıçkırıklar ve gözyaşları) ... Ben bu aşka yenik düştüm…' diyerek başlıyordu dinlemiş olduğum bir aşk hikâyesi.
Aşk bu kadar ağır mıydı? İnsanlar niçin aşka yenik düşüyordu? İnsanlar, aşkta huzur ve mutluluk bulmaları gerekirken; niçin acı, elem, dert ve keder çekiyorlardı? Âşık olduğu için acı çeken, kendisini mahveden binlerce insan aşkı anlayamamışlar mıydı; yoksa aşk mı kendini anlatamamıştı? ..
Hayır! Aslında sorun aşkta değil; insanların aşka bakış açılarındaydı. Yerli ve yabancı tüm dizilerin temel konusu 'aşk'tı; fakat cinsellikten öteye gitmeyen bir aşkı anlatıyorlardı insanlara. Filimler aşka değinmeden edemiyorlardı; fakat bu nasıl bir aşktı? .. 'Seni seviyorum! ' demekle aşk kelimelere mi bürünüyordu. Kelimelerle anlatılamayan bir olgu, nasıl oluyordu da kelimelere sığdırılmaya çalışılıyordu? Aşkın karşısında kelimeler anlamını yitirirlerken, cümleler yetim kalırken filimler, diziler, romanlar ve diğerleri aşkı anlatmaya kalkışıyorlardı. 'Seni seviyorum! ' Ya sen? Sen de beni seviyor musun? ..
Tam bu noktada şunu vurgulamak gerekir: Aşk, başkasını sevmekmiş gibi görülse de aslında hiç de öyle değildir. Aşk ve sevgi ilişkilerinde sevmekten ziyade sevilmek; önemsemekten ziyade önemsenmek; değer vermekten ziyade değer verilmek vardır.
Aşk konusunda kimse yalan söylememeli. Günümüzde aşkın bir başkasını sevmek olduğunu söylemek koca bir yalandır. Aşk, karşılıksız yaşayamaz olmuş, aşkı besleyen sevilme ve önemsenme duygusu olmuş. Aşk dedikleri şey, iki 'yok'un birleşmesi anlamına gelmiş. Aşk, bu anlamda bir başkasının dünyasında var olma çabası hâline dönüşmüştür.
Aşk tutkuya dönüşmüş; duygular aklın önüne geçer olmuş… Saatlerce hayaller kurmalar, dalıp gitmeler insanın kendi varlığına gölge düşürmüş. Duygular melankolikleşmiş. Hayatın en büyük amacı, 'o kişi'yi kazanmaktan ibaret sayılır olmuş. Toplumumuz dizilerle, filimlerle, sinemalarla aşka özendirilmiş; fakat aşk cinsellikle aynı kefeye konulur olmuş. Sonra ortaya çıkan ruhsal çöküntülerin ve psikolojik bozuklukların önüne geçilemez olunmuş. Ruhsal sorunların yol açtığı fiziksel bozukluklar ise, psikosomatik rahatsızlıklara geçit vererek, ciltte tahribatların meydana gelmesine, tansiyonda ve kalpte görülen değişikliklere ve daha birçok fiziksel rahatsızlıklara neden olmuştur. Siz de küçücük bir sivilceyi kendisine sorun eden insanlarla elbet karşılaşmışsınızdır!
Günümüzde birçok şey gibi aşk da anlamını yitirmiştir. İnsanlar kendilerine verilen bu üstün duyguyu tanıyamamışlar ve yanlış yerlerde, yanlış zamanlarda ve yanlış kişilerde kullanır olmuşlardır. En nihayetinde de aşk, masum olmayan bir görünüme bürünmüştür: Âşık olduğu insanı yüceltmeler, kutsamalar, ilahlaştırmalar… 'O benim her şeyimdi; onsuz yapamıyorum. O yoksa bu benim için yaşamak değil…' diyen henüz on dokuz yaşındaki genç bir insanın aşktan acı duyması, hayatının anlamını kaybetmesi sizce ne anlama geliyor? Onunla mı dünyaya geldi, o da kendisi gibi bir insan değil miydi, o da 'yok' olacaklar arasında yer almıyor muydu? Allah'tan başka her şey yok olmayacak mıydı? O hâlde sorun nereden kaynaklanıyordu? Aşk ve sevginin yüceliğinin anlaşılamamasından mı; yoksa bunları kendimizce yüceltirken aslından uzaklaştırmamızdan mı?
O halde aşk nasıl
sonsuz olur?
Aşkı sonsuza ulaştırabilecek en kısa yol sevgidir. Allah'tan gelen, Allah için olan ve Allah'a ulaştıran bir sevgi. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi:
'Allahım! Bana senin sevgini, seni sevenin sevgisini, senin sevgine ulaştıracak olan her sevgiyi nasip et.'
Sevgiyi anlamadan 'aşk'ı anlayamayız. Her ailede bulunması gereken ve her aileyi 'Örümcek ağları'ndan kurtaran yegâne güçtür sevgi... Öyleyse sonsuz bir aşka kapılarımızı sonuna kadar açmak istiyorsak, önce sevginin ne demek olduğunu, kimin adına başladığını, kaynağını nereden aldığını ve bizi nereye ulaştırması gerektiğini bilmek zorundayız.
Kapılarınızı sevgiye açmak için hazır mısınız?
Sevgiye bir çağrıdır her varlık ve her güzellik: 'Gel beni sev' der kendi hâlince. Sevgi kâinatın mayasında vardır. Sonsuzluk içinde sadece sevgi hayata bir mâna verir. Sevgi olmasaydı, insan yaşayamazdı bu dünyada öleceğini bile bile… Bir şey ne olursa olsun, sevmeden ona inanamazsınız. İnanmadığınız şeyi ise kesinlikle yapamazsınız. İnsanın sevmediği, inanmadığı bir şeyi isteyerek, canı gönülden yaptığı görülmemiştir. Her şey sevgiyle başlar; şu anda bizim dünyada oluşumuz, yaşıyor oluşumuz, mücadelemiz, hatta hırs ve gururumuz bile. Sevmeyen çaba göstermez çünkü; sevmeyen bir şeyler yapmak, koşuşturmak, mücadele etmek istemez.
Sevgi, sevgi, sevgi...
Sevgisiz yürek cehennem, sevgisiz hayat zindan oluyor. Mevlânâ'yı döndüren, Yunus'u peşinde koşturan sevgi değil de neydi? Büyük ve ünlü liderleri, lider yapan neydi? İnsan, önce sevmeyi öğrenmelidir. Ya siz! Siz neresindesiniz sevginin? Hep başkasının sizi sevmesini bekleyemezsiniz; sevgiyi her zaman 'başka'larında arayamazsınız, buna hakkınız da yok.
Hiç düşündünüz mü dünya neden bu kadar güzeldir ya da öyle görünür? Niçin sevilir ve sevilmeye lâyıktır tüm güzeller? Niçin şu koca dünya küçücük bir kalbi dolduramayacak kadar küçük kalır? Çünkü sonsuz bir sevgi barınır kalpte. Sonsuzun yanında dünya da küçük kalır, içindekiler de. İnsan bir sevdi mi, ne dünya kalır, ne de içindekiler. Öyleyse bu sonsuz sevgiye lâyık olan kimdir? Ya da sonsuz bir sevgi var mıdır gerçekten? Varsa kaynağı nereden gelmektedir? Hayat, sevgisiz de hayat olmaz mıydı?
Sevgiyi anlatmak için bir değil binlerce dil yetmez, hatta kâinat bile yetmez. Çünkü her sevgi O'nun sevgisinden bir iz taşır. O'nun kullarına olan muhabbetini dile getirir. O'nun nasıl bir sevgiyle sevilmeye layık olduğunu anlatmak ister. Fuzuli'ye:
'Çekil önümden Leyla; ben 'LEYLA'ma gidiyorum' dedirten bu sevgidir. Fakat şunu iyi bilmeliyiz ki, Fuzuli'ye bunu dedirten önce insanı sevmesiydi. İşe bireyle, insanla başlamasıydı. İnsana, 'insan' olduğu için değer vermesiydi. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e:
'Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız' dedirten şey de kim bilir belki bu derin ve anlamlı ayrıntıda gizliydi. Bizler önce birbirimizi sevmeliyiz, daha sonra asıl sevgiliyi. Yaratılanı sevmeden, Yaratan'ı asla sevemeyiz. Basit, sıradan ve banallaşmış üç günlük sevgi değil benim anlatmak istediğim sevgi; ne olursa olsun sonuna kadar giden, gidilmeye lâyık olan sevgi.
Siz hiç sesiniz çıktığı kadar haykırdınız mı: 'Seviyorum! Seviyorum! ' diye.
Sevmediyseniz, sevemediyseniz diyemezsiniz. Çünkü sevgi demek, coşku demektir, sınır tanımamaktır, gittiği yere kadardır yani. Ya hiç içine girmeyeceksiniz ya da girdiğiniz zaman geriye dönüp bakmayacaksınız, geriye dönmeyi aklınızdan bile geçirmeyeceksiniz. Sevgiye sınır koyduğunuzda bitmiş, yok olmuş, hiçlik deryasına gömülmüş demektir.
Sevgi, sevgi, sevgi, yine sevgi, her zaman, her yerde yine sevgi… Sevmeyen eleştiremez, yorumlayamaz, anlayamaz ve algılayamaz. Çünkü o anlamsızlaşmıştır.
Anlam demek, sevgi demektir. Sevgi ne demektir öyleyse?
'Anlam' mı, dediniz?
Peki, anlam ne demek? Öyle ya sevgi anlam demekse, anlam ne anlama geliyor?
Anlam demek, Allah demektir.
Sonuç, sevgi Allah demektir.
12.04.2007 - 21:52
Hatırlar mısın sana hep kanatsız meleğim derdim.Hiç kanatlanma, uçup beni
yalnız bırakma diye tatlı tebessümle yakınırdım sana..
Şimdi yoksun.
Yalnız bıraktın! ....
Nerdesin meleğim..
Özledim desem far keder mi bilmem ama
Çok özledim kanatsız meleğim.
Hiç mi hatırı kalmadı anıların, hiç mi sevda yaşanmadı bu aşkta, yokluğuna
mı terk edeceksin bende ki seni?
Her şey bir rüyamıydı?
Giderken bu son demiştin
Dönmeyeceksin biliyorum...
Ama seni hala çok seviyorum.
Ah bir bilsen ne kadar özledim dizlerimde yatmanı, saçlarını okşamayı,
onları doya doya koklamayı...
Ellerinde kaybolmayı.
Şimdi her yer boş her şey anlamasız.
Yokluğunla yenme ne olur beni.
Ayrılığınla ölçüp sabrımı gösterme bana sensiz yaşamayı.
Tekrar gözlerime gül, gözlerinde göreyim kendimi.
Hiç kolay değil kanatsız meleğim. Hala içimde özlemin hala kocaman yangının
var..
Biliyorum çok zor ama! ...
Sesimi duyarsan cevap ver
Seni çok seviyorum
Sen gideli hala bir yanım çekingen hala utangacım
Özlemin hiç çekilmiyor meleğim sanırım bu en büyük zaafım..
Giderken Sezen söylüyordu ya geri dön
Ben hala aynı şarkı aynı nakarattayım..
Kapım ardına kadar açık, masada yine mor menekşeler, üstümde hala aynı
gömlek seversin diye hep böyleyim.
Hatırlar mısın bütün ladesleri hep sen kazanırdın.
Seni seviyorum diyip boynuma sarılır aşkını aldım diye kaybettirirdin
bana! ! ! Mutluluğumuz için hep kaybettim.
Yine de aklımdaaaa
Ve sen kazandın kanatsız meleğim
Asıl şimdi kaybettim bu ladesi
Hala aklımda ama yine yenildim.
Sana kalbimi veriyorum
Ben yine seni düşünüp
Her yıldızla seni anıyorum..
Geri dön desem far keder mi bilmem ama
Ne olur geri dön meleğim
Ben hala bıraktığın yerde bir başımlayım.
Eskisinden daha yarım daha dağınığım
Biliyorum bu son demiştin
Gelmeyeceksin biliyorum
Ama seni hala çok seviyor
Gözlerim yollarda gelmeni bekliyorum.
Yüreğinde hala bensizliğin sesi varsa
Haykırarak söylüyorum
Seni çok seviyorum....
12.04.2007 - 21:52
Kendimden yoruldum
Sürekli maske takmaktan
İçim Kan ağlarken
İnsanlara gülmekten yoruldum
Çok sinirliyken bile
Sakin olma zorunluluğundan yoruldum
Hıçkırarak ağlamak isterken
Gözyaşlarımı içime akıtmaktan
Delice severken içimden dağlara denizlere
Hoyratça esen rüzgara toprağa kuşlara
Seviyorum diye haykırmak isterken
Susmaktan yoruldum
Mavinin her tonunda kaybolmak isterken
Siyaha esir olmaktan yoruldum
Kendimden yoruldum
Hep güçlü olmak ne zordur
Hep sorumluluk sahibi olmak
Her zaman haklı olmak
Herseyi bilmek zorunda olmak
Ruhum yoruldu
Çoçukken genç olmak
Gençken olgun olmak
Çok zor yoruldum
Çabuk tükettim ömrümü
Yarınlarımı.....
Umutlarımı.....
Duygularımı.......
Geri dönüşü olmayan bir tüneldeyim
Oyunun adı hayat
Başrolde ben
Yardımcı oyuncular sevgi, aşk, acı, geçmiş
Senaryo konusu
Herseye ragmen Mutlu Olma Sanatı
Ve oyun bitti..perdeler indi ışıklar söndü
Kendimden yoruldum.
Artık tutunduğum
Güvendiğim
Yanındayken kendm olduğum
Maske takma ihtiyacı hissetmediğim
Ağlamak istediğimde özgürce ağladığım
Haykırmak istediğimde sevgimi
Sınır tanımadan haykırdığım
Sen varsın
Artık Oyunun ikici perdesini açtım
Her yer ışıl ışıl
Başak saçların deniz gözlerin umudum
Senin sevgin yarınlarım
Kendimden yorulduğum yerde seni buldum....................
12.04.2007 - 21:52
Masal prensim
YANLIZ SENİNLE EN GUZEL DUYGULARI VE SONSUZA DEK BU HAYATI ICIMDEKI BOSLUGU
YANLIZ SENINLE TAMAMLAMAK ISTIYORUM OLUR,OLMAZ DIYE DUSUNMEDEN RESIMDEKI
SENI DEGIL SENDEKI SENI SEVMEK ISTIYORUM GECELERI YATMADAN ONCE VE SENI HER
DUSUNMEMDE YUREGIMLE BERABER BIR HAYAT SURMENIN MUMKUN OLMAYACAGINI BILSEM
BILE SIRF SENI SEVECEGIM
12.04.2007 - 21:51
Gel artık
BİR ZAMAN VAR UZAKTA
SAYILARINI GÖREMEDİĞİM
BİRİ VAR GELECEKTE
ONUN İÇİN BURDA DERBEDERLİĞİM..
SINIRSIZ ÖZGÜRLÜKTE ANLAYIŞLI BİRİ VAR UZAKTA
BENİ BEKLEMEKTE BEDENİ
ONU BEKLEMEKTE RUHUM
NERDESİN
GEL ARTIK
BU ÇARESİZLİK
BUKADAR KOMAMIŞTI...
12.04.2007 - 21:51
ben gittim sen gittin
ben gittim sen gittin
ben bittim bende sende bittin..
İşte sırıl sıklam yalnızlıkla gidiyorum
Ardımda geleceğim önümde serin karanlıklara
Sırtımda hançerin kan revan dinlemiyorum
Ben bu gece yarısı gidiyorum.
Şehir uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum
Eylül yaprağı gibi savrularak
Usulca akan nehir gibi durularak
Ben bu gece yarısı gidiyorum.
Güneş uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum
Roman gibi sessiz sedasız
Zaman gibi zamansız
Bu gece yarısı ben gidiyorum.
Gece uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum
Nefesimi tutarak ama seni içime binlerce kez çekerek
Kendimi senden ederek son sigaramı içerek
Ben bu gec yarısı gidiyorum.
Güller uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum
Gidenler sokağından son kez geçerek
Bir sevdayı kara toprağa gömerek
Ben bu gece yarısı gidiyorum.
Şehir uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum
Cebimde son mektubumla sönmüş mehtabımla
Şu sokakta sol yanımla
Ben bu gece yarısı gidiyorum.
Volkan dudakların uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum
Bu gece yarısı birtek ben gidiyorum
Bütün dünya uyuyor sen uyuyorsun
Bu gece yarısı ben gidiyorum
........
SENDE GİTTİN
seni öyle bi sevdimki
senin beni
sevmediğini bilerek sevdim
seni öyle sevdim ki
doymamacasına...
seni öyle sevdimki........
duydum ki gitmişsin
bir veda etmeden
gözlerindeki ağıtı
bana dinletmeden gitmişsin.
şimdi yıldızlar ağlıyor bu sevdaya.
çünki ben seni öyle bi sevdimki.......
seni öyle sevdimki
mehtaba yazdım adını
yıldızlara seni okudum her sabah.
gül yaprağındaki busede
her aşk şiirinin bestesinde sevdim seni.
seni öyle bi sevdimki..........
12.04.2007 - 21:50
Yorgun oldugumu anlatmaya çalistim sadece...
Yorgun oldugumu anlatmaya çalistim sadece...
BiLir misin yaLnIzLIkta gokyuzune bakIp agLamayI...
BiLir misin yagmurda dibine kadar IsLanIp sessiz kaLmayI...
BiLir misin sogukta usumeden tum hayaLLerinLe IsInmayI...
BiLir misin sevgi arar gibi herhangi bir oyuncaga sarILmayI...
Peki, biLir misin sensizLikte sensizLigin sessizLigine mecbur kaLmayI?
Toplam 1039 mesaj bulundu