Gözyaşlarını akıtmaktan çekinme sakın Bırak aksın deli dicle gibi Dönsün gözlerin yavrusunu kaybetmiş bir anneye Sen acıya ayak uydur
Yürek kanasın alabildiğince korkma sakın Bırak büzüşsün damarların büzüşebildiğince Dönüşsün aslandan kaçan ürkek bir ceylana Sen acıya ayak uydur
Bir pencere aç demlice bir çay eşliğinde Soluklan bir ağacın dibinde Bütün hırpalanmış kaldırımlar senin Bırak yağmur yağsın yağabildiğince Sen acıya ayak uydur
Hakkıyla yaşansın bütün aşklar Aşkın ispatı değilmidir acı Acı denk değilmidir gözyaşına Ucuzdur gözyaşı ama aşkın yanında Denk olmaz hiçbirzaman Leyla ile Mecnuna
Hakkıyla yaşansın bütün aşklar Sen iyisi mi Acıya ayak uydur.
Korka korka değil usul usul değil Elim yüreğimde çarpa çarpa geldim Aç kapıyı bak ne diyeceğim Bir senin ellerinden bir senin gözlerinden Dişlerinden dudaklarından Nergisler ocak ayında açtı Kendimden bahsetmeyeceğim Yediveren güllerden duvarlardan sarkan güllerden Çocuklardan sabah erken okula giderlerken Atlardan bahsedeceğim Kan ter içinde atlardan Aç kapıyı bak ne diyeceğim Ne kadar küsülü çocuk varsa barıştırdım oynuyorlar Tam kırk çeşit sarmaşık gül buldum penceremin dibinde açacak
Ekinleri dolu vurmadı çekirge gelmedi kurak olmadı Yorgunum demiyeceğim bir evimiz olsa demiyeceğim Yüreğim daralıyor demiyeceğim
Bir baksan gözlerime başını çevirmeyeceksin Yürüyüp gitmeyeceksin elini çekmeyeceksin Bir baksan gözlerime Dağda yakılmış ateşler göreceksin Aç kapıyı kim geldi bak Bak nasıl havalandı güvercin Açmam diyemezsin artık Aç.
Papatyayla Nilüfer Mavisi yeşiline karışmış, uzun uzun ağaçların gölgelerini cömertçe sunduğu, türlü türlü böceklerin, çiçeklerin yaşadığı, insanoğlunun pek az uğradığı ormanlardan birinde güzel bir göl vardı.
Suyu berrak mı berrak, serin mi serin... Gölün kıyısında hayat bulmuş boynu bükük papatya, yanıbaşında o eşsiz büyülü suyun içinde açmış olan, en az kendi kadar yalnız görünen nilüfer çiçeğine sevdalanmıştı.
Onun görkemli görüntüsünü, saf, masum, asaletli halini hayranlıkla seyrediyordu hergün.
Nilüfer çiçeği de kayıtsız değildi sevgili papatyasına karşın. Birbirlerine sevgiyle bakıyorlar, şarkılar söylüyorlardı birlikte. Yalnızlıklarını unutuyorlardı şu koskoca orman içinde...
'Tanrım' diyordu papatya içinden kimi kez;
'Bu güzelliğin yanında benim yerim nedir ki? O suyun içinde yaşar bense toprakta... Elimi uzatsam tutamam bile onu... Oysa öylesine istiyorum ki onun yanında olmayı... '
'Ey güzel çiçeğim, ey benim nilüferim seviyorum seni. Lâkin öylesine çaresizim ki. Sana nasıl ulaşacağımı bile bilmiyorum. Evet, orada olduğunu bilmek, sesini duymak, güzelliğini görmek bile yetiyor bana ama istiyorum ki elini tutayım, güzelliğine dokunayım.
Gel gör ki ben bir papatyayım, sen ise bir nilüfer. Ayrı dünyalarda yaşayan iki ayrı çiçek...'
'Papatyaların en tatlısı, kemandan çıkan müzik aynı ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır. Sen başkasın, ben başkayım, sen ordasın, ben buradayım diye yerinme.
Gönül sesine kulak ver yalnız. Birşeyi istiyorsan yürekten iste.
Sevgi, aşk, ne büründüğün kıyafeti, ne makamı, ne mesafeleri ne de başka bir şeyi dinler. Onun fermanı okunmaya başladı mı herşey susar. Herşey çaresiz kalır.
Sevgi söz konusu olduğunda kişi kendi dışındaki güçlerin insafına kalmaz. Çünkü; kendisi de güçlü bir varlık haline gelir. Ruhunun derinliklerinden gelen bu ezgi güçlenmeye başladıkça kayıtsız kalamaz buna tüm evren.
Sen ki benim güzelliğime, aşkınla güzellik katmakta, yalnızlığımı örtbas etmektesin. Benim ve kendinin varolduğumu ispatlamaktasın dünyaya.
Şimdi kapat gözlerini sımsıkı... Sıyrıl tüm düşüncelerinden... Yalnızca ama yalnızca beni düşle... Yanımda olduğunu, gölün sularında elimi tuttuğunu hayal et. İste beni... Göreceksin ki sevginin aşamayacağı engel yoktur! ..'
Papatya, nilüferin dediğini yaptı. Yalnızca ama yalnızca onun hayalini doldurdu tüm benliğine. Kendini güzeller güzeli çiçeğinin yanında farzetti. İstedi... İstedi...
'Aç gözlerini! ' dedi nilüfer. Papatya şaşkınlık içindeydi gözlerini açtığında. Sevgili çiçeğinin yanında, gölün suları içinde bir nilüfer çiçeğiydi artık o da...
Sevmek... İstemek... Hayaletmek... İnanmak...
Olmayacak şey yoktur! Eğer ki; bu duygulara sahipseniz...
Gecenin mavi derinlikleri ve beyaz yıldızlar, Düşer parıltıları okyanusun sisli sessizliğine, Köpürmeye başlar azgın okyanus dalgaları, Dans etmeye başlamıştır bile yunuslar Azgın okyanus dalgaları üzerinde, Onları izliyor sanki; okyanusun altında bir sessizlik, Derinlerde yalnız olmadığını anlıyor, Sanki bir melek uzaktan gelmişcesine Okyanusu o koruyor derler,gelen sessizlik içinden, Efsane olmuştur deniz kaşifleri arasında,onların birer parçası, Kalbi, Hayat ışığı, Bir limana gelen yolcu gibi karşıladı; deniz feneri, Işık tuttu sisli okyanus dalgaları arasında, Aşklara hikaye oldu efsaneleşti, O bir deniz perisi ışığında yalnızlığı tercih etti, Onun dünyası okyanusların derinlikleri derinlikleri derinlikleri oldu.. Herkes ona aşıktı, Ama o evet o Okyanuslara, Çıktı bazen sessizliğin üstüne, Dayanamadı derinlerden uzak kalmaya, Yavaş yavaş derinlere doğru çizdi rotasını, Onun yuvası derinlerdi Aşkları derinlerdeydi, Dünyası orası, O bir deniz kızı'dır.
Kısa bir mola vermek istiyorum, izin verir misin hayat...
Acıyan yerlerimle kelimelere sığınma vakti şimdi, Uzak şehirler arıyorum yüreğimin yabancı olduğu. Keşfetmediğim, görmediğim, bilmediğim bir yer olmalı... Hatırlatmamalı seni bana...
Demek ki deniz olmamalı....
Vedalaşmamalıyız seninle, Sana bu iyiliği yapmamalıyım!
İlk kez nefretin eşiğindeyim, ama...
Senden vazgeçemem... Bilir herkes...
Acıyan yerlerimle düşlere sığınma vakti şimdi, ne olur yakmayın ışıkları, ben herşeyi çizerim düşlerimle... Neden yine yabancılaştım? Bu senin suçun...
Herkes kendi ipini çeker, Herkes kendi akıtır gözyaşını, Ama...
Sen ben yok aramızda... Bilir herkes...
Senden ricalarımı anlatmam zor sana... Ne olur çok görme bana hayatı. Ne olur dokunma... Acıtma... Gülümsememi sever sevdiğim en çok, bari ağlatma...
Kısa bir mola vermek istiyorum, izin verir misin hayat... Gerçekler sancı yapıyor, az bir düş alıp döneceğim!
sen bana yalnızlıkların penceresineyken geldin.. seni hiç görmesemde... gözlerine hiç bakmasamda... biliyorum ki sende beni benim seni düşündüğüm kadar düşünüyorsun... sen öğrettin bana,aradaki mesafelerin gerçek dostluklarda öneminin olmadığını, sen öğrettin bana,üzüntülerin paylaşıldıkça azaldığını,sevinçlerin ise arttığını sen öğrettin bana,hayata karşı mücadeleci olmayı ve sen öğrettin bana herşeye rağmen hayatın güzelliklerle dolu olduğunu ve yaşanması gerektiğini...
Kar altında soğuktan üşüyen, Yapayalnız bir papatyayım ben Güneşe hasret bekliyorum Yaprağımı hiç dökmeden Üzülmüyorum, Beni de bir bekleyen var biliyorum Bahar gelir, karlar erir Ve ben; Çığ altından sağ çıkan bir yiğit edasıyla Yeni doğan güne dönerim yüzümü Sabır ekerim toprağa, Umut alırım Ve bir sabah; Hayallerin renkli şavkı vurur gözlerime Yaralarımı sararım Kar altında soğuktan üşüyen, Yapayalnız bir papatyayım ben Bunu da atlatırım! ......
AH BİR SANA SARILSAM. AMA SANA SADECE Sana geliyorum umut tarlalarına ' sevdamızın ' güneşini ekerek. Vuslat kelimelerini tozlu raflardan indirip sana geliyorum. Biliyorum, avuçlarında hasretin alazları yanıyor.. Külleniyor vuslatın kelimeleri yüreğinde.. Bekle beni, avuç içlerindeki kör olası yangınları ıslak kirpiklerimle söndürmeye geliyorum. Yürüyorum zifiri uçurumları aşarak. Gözlerin ' gelecek diye ' perdelerin arasında gözyaşıyla ıslanmasın. Ben karanfillerin gülümsediği kuşluk vaktinde saçlarına süzüleceğim. Haydi, saat çoktan gece yarısını geçmiş olmalı oralarda..Uyutamasan da hasreti, ne olur gözlerini kapa yıldızlara.. Ben gelirken, yüzündeki hüzün bulutlarını topla göğünden ve uykuya dalmış ' vuslat ' türkülerini kaldır kirpiklerinden..
Umut fakiri sevdamla kana kana gülüşlerini avuçlarından içmeye geliyorum. Uykular haram sana kavuşana kadar. Geldiğimde bir tutsam ellerini, bir öpsem yüreğini goncalar tebessüm edecek toprağın altından..Güller dökülecek yıldızların avuçlarından..Ah bir sarılsam sana..Rüzgar bile kıskanırdı kavuşmamızı..Sana geliyorum. Leyla'sına ağlamaklı Mecnun yoldaşım, Aslı' sına kavuşması prangalı Ferhat ise arkadaşım oldu bu yolculukta. Biliyorum zaman akmıyor takvimlerin belinden..Saatler gece yarısını çoktan geçse de uzanamıyorsun yatağına..Hissediyorum bana kavuşmadan yatağına sanki çiviler serpiştirilmiş..Haydi, kapat perdelerini..Süzülmesin gözlerinden yanağına doğru ıslak nehirlerin..Mahpusa düşmesin sevda kokan kelimelerin..Bekle beni, geldiğimde cebinde biriktirdiğin gözyaşlarını yüreğimde kurutacağım. Doya doya sarılıp gözlerinde baharları soluyacağım.
Sana geliiyorum yetim cocukların düşlerini sırtıma yüklenerek. Aşındırıyorum vuslat kaldırımlarını..Karanlığı eze eze sana koşuyorum. Aldırma ellerimin titremesine. Kolay mı gözlerindeki solduğum ' hayali ' Cenneti nefesinde hissetmek? Kolay mı ellerine sürülmüş bahar kokusunu doyasıya içime çekmek? Kolay değil elbet..Kelimeler anlatamıyor içimde büyüyen heyecanı..Of dizlerim titriyor yine.. Ter basıyor alnımı..Yıllar haince güneşini vursalar da, gülen yüzünü soldursa da acılar ne olur ağlama ne olur..Sabır elbisesini giyin üzerine..Umutlarını kanatlandır karanlık gökyüzüne..Ben senin icin yollardayım..Azığım gülüşün, katığım acıların olmuşken biraz daha dayan gül yüreklim..Geldiğimde ' vuslat ' ateşiyle küllendireceğim arsız sancılarını..Ben sökeceğim takvimlerde asılı kalmış gözyaşlarını..Ne olur taş kundaklarda uyut hasretini..Ne olur silme ıslak kirpiklerini..Ben o ıslak yüreğini ' sıcak umutlarımla' sileceğim..
Yürüyorum karlı dağları birer birer aşarak. Yorulsam bir an, buğulu bakışlarında ' sağır akşamları ' senin yanında karşılamanın huzuruyla dinleniyorum..Of serçe edalı bulutların koynunda yürür gibi sana koşuyorum. Bazen yolunu kaybetmiş yağmur yüklü bulutlar ' vuslatın ' kentini soruyor bana..Bende peşimden gelmelerini söylüyorum..Gögünü yitirmiş kuşları peşime takıp hep birlikte sana geliyoruz..
Sana geliyorken yokluğunu küllendirdim aldığım her nefeste..Hayalimde gözlerini kaç kez öptüm..Kaç kez gül bahçelerinden cicekleri çaldım....Sana geliyorum utangaç ve mahçup bir cocugun düşlerini yüregine sermek için. Gelirken, kaç kez pusulara düştüm. Hor görüldüm karanlıklarda...Öyle zifiri idi öyle katransıydı ki geceler, bastığım her adımda Yusuf ' un kör kuyuları sandım. Lokma lokma acılarını sundular boğazıma..Ne olur üzülme sen.. Gecelerde yakılsa da bedenim ne olur ağlama sen.. Küllerimden saçlarına gülleri motifleyeceğim.Denizlerin dibindeki incileri yüreğine dizeceğim..Biraz daha sabret uykusuzluga ve bu vuslat kokan yalnızlığa.
Uçurum kenarında toprağa kökleriyle delice tutunmuş 'umut çiceklerini ' yüreğimle toplamaya geliyorum. Başını dayayıp bir çocuk gibi utanmadan ağlayabileceğin ' omuz ' olmaya geliyorum.Dilimde Şehrayin türkülerini yakıp kaldırımları aşıyorum..Bil ki, bu yolculuk ' vuslata ' gebe.. Bu yolculuğun sonunda ya karanlıklarına yıldızları dizeceğim ya da saçlarına baharları işleyeceğim..Bu mapusluk, bu hasret bitecek elbet..Kangren gecelerin yoklugumda islenmeden, ak alınlı günlerin karanlığa bürünmeden kelebeklerin sırtından avuçlarına düşeceğim bir çiğ tanesi gibi..
Nefes almak istiyorum. Adin hep boğazımı düğümlüyor. Konuşamıyorum, oysa çok ihtiyacım var karşıma alıp seninle konuşmaya... Ya da hıçkırasıya ağlasam karşında. Hepsi ihtiyaç bunların. Oysa yoksun artik, ne özlemek kaldı senden geriye, ne de acındırmaya gerek kaldı ağlamaklı tavırlarla. Yoksun artik, neden ağlamıyorsam, bilmiyorum ama çözüm üretiyorum hep ağlamamak için. Fotoğraflarına bakıyorum, konuşmalarımızı okuyorum, vay be demek için.
Affet ama artik aşkın varlığından söz etmek beni çaresizliklere ve soru işaretlerine sürüklüyor. Aska inanmamak beyhudeliklerde bir kurtuluş ve inanmak istemiyorum şimdilik. Bitiriyorsan, bir cümleyle bitir bu acımı, beklemesi olmasın, çırpındırma beni can çekişen kelebekler gibi. Kendimde dayanma gücü bulamıyorum eskisi gibi. Sensizlik içinde belaya sokuyorum bu başımı. Acımasızca hırpalıyor anılar. Gel dersem nankörlük yaparım kendime, geleceksen her şeye razı olurum eskisi gibi.
Gece gece çöküşündü beni sürükleyen biçareliğime. Kim sevecekti seni benim kadar? Kim bakabilecekti kahverengi gözlerine? Kim eriyecek o bakışlarda? Kim ağlayacaktı sensizliğe benim kadar? Kim olacaktı yanında en yalnız zamanlarında? Kim özleyecekti seni yanındayken dahi? Off deli kız... Şimdi, bu saatlerde, bu günlerde birlikte olmayı planlamıştık biz... Hatta... Burayı söyleyemiyorum hep dilim kapaklanıyor kursağımda. Çöktün yine hislerime gecenin bir vakti sebepsizce. Hep yalnızlığımı geçiştirmeye çalışıyorum, oysa her anıma damga vurmuşken sen, hep başarısız kalıyorum böyle durumda. Ne yapabilirimleriminde hep sen hedef oluyorsun. Çok şey yapabilirdik belki de... Ne demeli burda? Susmalıyım yine...
Son bir şey... Belki kızacaklar bana! Ben seni hala çok......... Giriş, gelişme ve sonuç, bir aşkın anatomisine altın harflerle yazılmış.
Gülüşüne dudaklarımın Bakma kar yağmamış Simsiyah saçlarıma Gülen gözlerime Neşeli halime Hiç bakma Öylesine hüzünle dolu Öylesine umutsuz ki dünyam BEN ya var, Yada yokum Dolaşıp duran cismime bakma.
ne çok gelir aklıma, hem ne çok güneşlisinde, bulutlusunda ekmek buğusunda bir aç, bir tok yokluğun masum umutlusunda elimde var ise gözümde yok
geldikçe aklıma, yok kimseler ve öyle varlar ki; denizde kum perdede anaforu resmeder baktığım aynada yüzsüz vakkum ağladıkça ben, ruhum serinler
gidenler gelmez, kalmaz kalanlar şimdi kara sırrıyım aynanın sağ gözüm güler, sol gözüm ağlar haydi dizlerim, haydi dayanın bir sadık yarin göğsünde mezar
Amacım seni üzmek değildi sakın beni yanlış anlama pişman olmanı isteyemem senden yada senin ağlamanı yanlış anlama
sadece beni dinlemeni isterim birazcık kabullenmeni fikirlerimi yada ne bileyim yanlış anlama kendi doğrularını değilde birazda benimkileri düşünmeni isted
sevmeni istedim benim sevdiklerimi ama senim gibi deil,benim gibi görmeni istedim güneşi yanlış anlama tıpkı benim gördüğüm gibi......
Ansızın doğan güneşimdin Işıklarında kamaştı gözlerim Yediveren gülleri açıverdi Hüznün o sisli bulvarında Kalabalık insan selini gördüm Kendimle hesaplaştım acımasız Yanlışlarımı, doğrularımı Vicdan terazisinde tartım Döndüm aynaya baktım Yıllara meydan okurcasına Karanfil kokulu sevdalara daldım Ahde vefada hep seni gördüm Kışım bahara döndü gülüm… Umutlarımı yazdım her gece Tükenmeyen yaşama sevincimi Paylaştım her dost meclisinde Sahte bakışlara kanmadan Yalanlara sırt çevirdim yüreklice Onuru başıma taç yapmak için Kırıldım ama hiç eğilmedim Özünde mert seni gördüm Kışım bahara döndü gülüm…
Olmuyor demiş şair dizelerinde, Olmuyor alışmışım ben seni her gün görmeye, O güzel kokunu içime çekemeyeceksem her gün, Göremeyeceksem gülyüzlümü her gün, Hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden anla beni...
Sana açamadım belki sevdamı ama sevmediğimden değil, İçimde sevgini yaşamak delice, ama kendime bile söylemeden Bu mutlu etti hayata bağladı beni Ama yoksun yanımda şimdi, Bulamayınca birtanem yerinde seni, Tükeniyorum... Tükeniyorum... Anlatamıyorum kimselere seni sevdiğimi
Anlatamam, anlatmam çünki yaşatmazlar bana sevgimi...
Umutlarımın tükendiği anda çıktın karşıma Kocaman yüreğini açtın sen bana dostum Kapkara gecelerde düşerken tuttun ellerimi Kalbimin son sahibi artık sen oldun dostum,
Aşk nedir diye sorsalardı kalbimi gösterirdim Dostluk nedir diye sorsalardı seni gösterirdim Hüzünlü anları sorsalardı sensizliği gösterirdim Mutluluk nedir diye sorsalardı bizi gösterirdim
Sımsıcak dostluğunla yeşerdi tüm dünyam Seninle gülerek bakıyorum hayata dostum. Hayırlı olsun sonumuz inançlıyız ne hoş Bu yüce sevgimiz bulmasın son dostum
BENİ BAĞIŞLA, SENİ SEVİYORUM Beni bağışla aşkım, aşkımı hoşgör artık Beni hoşgör, beni bağışla, seni seviyorum.
Yolsuz yordamsız bir kuş gibi öksendeyim Yüreğim tir tir, örtüsünden kurtulmuş Şimdi yoksul, şimdi çırılçıplak, şimdi soyunuk Acını esirgeme benden, ko sarınsın yüreğim Ko giyinsin, ko kuşansın, ko örtünsün. Sonra Beni bağışla aşkım, beni hoş gör, seni seviyorum.
Eğer bir lokmacık bile sevemezsen beni, Hiç mi hiç sevemezsen eğer Acımı bağışla, beni hoşgör, seni seviyorum.
Bana öyle eğri bakma, ırak durma ellerden De, kuytuma çekilirim, de karanlığa kavuşurum Sımsıkı tutarım ellerimle utancımı Sarıp sarmalarım, dürüp bükerim O an yüzün eğ benden aşkım, kaçır benden Beni hoşgör, beni bağışla, seni seviyorum
Gün gelir, hayalin erişir karanlık yiter Meyil verirsin bana, gün gelir Şimdi çaresizim, yalnızım, kolum kanadım kırık Beni bağışla aşkım, beni hoşgör, seni seviyorum
Seni seviyorum, yüreğim mutluluk selinde Kapıp koyveriyor kendini gurbetlere varıyor Gülme bu korkulu gidişime, gülme bağışla aşkım Beni bağışla, beni hoşgör, seni seviyorum. Rabindranath Tagore
Dalindaydi belki gül Güzeldi, canliydi Sevda yüklüydü bütün yapraklari Koparmaya kiyilamazdi Sende sevda yüklüydün Sende de ask vardi Senin ellerine degince gül Bir baska anlama kazanirdi Senin elerinde sevgi dolu aglarlardi Bütün güller sende hayat kazandi Bahar geldigi zaman Dalinda kopmak için sana bakarlardi Hayati sende bulmak isterlerdi Yapraklarini sende açmak Günesini, isigini ve suyunu Senden almak isterlerdi Senindi artik bütün güller Güllerin bir sevdasi vardi Oda sendin Hep senin ismindi onlarin gözyaslari Sana aglardi güller Güller senin eline o kadar çok yakisiyordu ki Ve güller seni o kadar çok sevdi ki Senden baskasini bir sevgi dali bilmediler
Gün sona ermeden önce Benim bu arzumu yerine getirmelisin Yalnız bir defa için, Bahar çiçeklerini Beraberce toplamağa gidelim. Senin bahçene İlkbahar ayları Tekrar tekrar gelecekler. Yalnız seninle eğlenmek için Dua ediyorum. Günlerim! ... Boşuna geçip gittiler Onları ihmal ettim. Ansızın bugün İkindi aydınlığında Gözlerimin Seninkilerle buluştukları anda Daha fazla zamanın Olmadığını anladım. Bunun içindir ki Bir hasis gibi Belki de, En son baharımın günlerini Büyük bir sabırsızlıkla Saymaktayım. Ey sevgili! ... Korkma! Senin çiçekli bahçelerinde Uzun zaman duracak değilim Ve Ne bugünün sonunda Ne de veda anında Ardıma dönüp bakacağım. Onlarda gözyaşı görmeği bekliyecek Gözlerimi seninkilere çevirip Bakmıyacağım Gül sevdiceğim! ... Tatlı kahkahalarla gül.... Ve sonra Sincabın ardından Onu korkutmak için koş. Kulaklarına Unutulmuş hatıraları Fısıldamayacağım Ve seni Acele yolunda Durdurmayacağım.
Ben hep ayaktayım seni bekliyorum Benim gölüme gel testini dolduracaksan Göreceksin sularım ayaklarını öpecek Aşkımı anlatacak, göreceksin Bu gölgesi kumlara vuran yağmur bulutudur. Siyah zülfün üstüne kaşın, gözün üstüne Bu bir tutamlık yağmur bulutudur vuran Ben hep ayaktayım seni gözlüyorum Benim gölüme gel testini dolduracaksan Tüm bayırı yaban çiçekleri sardı Taze çime otur, yüzüne peçeni vurma Sularım seni bekliyor bakıp düşe dalacaksan Ben hep ayaktayım seni bekliyorum
Seni-yalnız seni der yüregim Yalnız seni-yalnız seni-yalnız seni Günümde gecemde nice tutkularım Seni der yalnız seni-yalnız seni-yalnız seni Bir ışık dileği şavklanır karanlıklarda Derininden derininden seslenir bilincin Seni der-yalnız seni-yalnız seni Nasıl çarparsa vargücüyle karayel Durgunluğa suskunluğu son diye Öyle carpar aşkına başkaldırışım Öyle çarpar-öyle ses verir acılı: Yalnız seni der-yalnız seni yalnız seni Yalnız..
Hayallerim, Canlı ışık lekecikleri, Karanlıkta gözkırpıştıran Ateş böcekleridir.
O dikkati çekmeyen, Sesleri, yol kıyısı hercailerinin Mırıldanır bu gelişigüzel çizgilerde.
Zihnin uykulu karanlık mağaraları içinde, Rüyalar Günün kervanından dökülen parçalarla, Yuvalarını yaparlar.
Bahar, geleceğin meyveleri için değil Fakat bir anın kaprisi için Çiçeklerin petallerini saçar.
Neş´e kımıltısız yerin zincirinden kurtulmuş Sayısız yapraklara doğru Koşar ve dans eder Bir gün için havada.
Hiçbir önem taşımayan kelimelerim Zamanın dalgaları üstünde hafifçe dans edebilirler, Mana ile ağırlaştıkları zaman dibe çökerler.
Zihnin derinliklerinde güveler İnce kanatlarını büyütürler; Ve veda ederek uçuşurlar, Gün batımı göğünde.
Kelebek ayları değil, fakat an´ları sayar ve yeter zamana sahiptir.
Benim düşüncelerim, kıvılcımlar gibi, kanatlanmış Sürprizler üzerinde giderler, Tek bir gülüş taşıyarak. Agaç sevgi ile bakar kendi güzel gölgesine Buna rağmen onu hiçbir vakit kucaklıyamaz.
İzin ver, güneş ışığı gibi, aşkım seni sarsın Ve yine de aydınlık özgürlügü versin sana.
Hatırlamanı istemek için armağanlarım çok küçüktür; Ve bunun için Onları sen hatırlamalısın.
Çıkart, at ismimi armağandan; Bir yük olacaksa, Ancak şarkım kalsın.
Nisan, bir çocuk gibi, Çiçeklerle tozlar üzerine hiyogralifler yazıyor. Onları siliyor ve unutuyor.
Hatıra, rahibe, hali öldürüyor, Ve onun kalbini ölü geçmişin türbesine sunuyor.
Mabedin kasvetli heybetinden Çocuklar tozda oynamak için dışarı koşuyorlar, Tanrı onların oyununu seyre dalıyor, Ve rahibi unutuyor.
Zihnim, düşüncelerinin akışında Birdenbire yanan bir ışık gibi çalışmaya başlar, Asla tekrarlanmıyan akıcı notasıyle bir küçük ırmak gibi.
Dağda, sessizlik kendi yüksekliğini bulmak için kabarmaktadır, Gölde, hareket kendi derinliğini tahayyül etmek için hareketsizleşir.
Veda eden gecenin Sabahın kapalı gözlerine kondurduğu öpücük Şafak yıldızında parlıyor.
Ey bakire, senin güzelliğin bir meyve gibidir, Henüz olgunlasmamış ve açılmamış bir sırla dopdolu.
Onun anısını yitiren acı Kuş seslerinden uzak, Fakat yalnız ağustosböceğinin ıslığının duyulduğu sessiz karanlık saatler gibidir.
Gerilik onun öldüren bir pençe ile gerçeği elinde güvenle tutmaya çalışır. Zayıf bir lambayı canlandırmayı arzulayarak uzun gece bütün yıldızlarını ışıklandırır.
Hernekadar O Dünyayı -Gelini- Kollarında tutuyorsa da, Gök, Sonsuzluğa kadar Uzaktadır.
Tanrı, dostlar arar ve sevgi diler, Şeytan, eserler arar ve itaat ister.
Toprak hizmetine karşılık Ağacı kendisine bağlar, Gök ise hiçbir şey istemez Ve onu özgür kılar.
Çocuk, tarihin tozu ile aydınlanmış Yaşı bilinmiyen zamanın gizliliği içersinde Edebi olarak oturmaktadır.
Uzakta olan O, sabahleyin bana geldi, Işık tarafından alınıp götürüldüğünde daha da yakınlaştı.
Beyaz ve pembe zakkumlar buluştular Ve, ayrı lehçelerde neş´e ile eğlendiler.
Sessizlik Kendi kirlerini Süpürüp yürüyünce Fırtına olur.
Pazar dağılmış- akşam dağlardan iniyor Kolunda sepetin- nereye koşuyorsun Dönen döndü yollar ıssızlaştı Ay vurdu köyde ağaçların üstüne Yaban ördekleri bataklığa çekildiler Dindi kayıkları çağıran seslerin yankıları Akşam dağlardan indi- pazar dağıldı Uyku bulutlarla yeryüzünü sarıyor Tek ses yok bambu yapraklarında Kara kargalar yuvalarında sinik Irgatlar döneli hani oldu tarlalardan Büyük avluda döşeklerini yayıyorlar.
Akşam dağlardan indi- pazar dağıldı Kolunda sepetçik- yolun nere
09.05.2007 - 21:55
Acıya Ayak Uydur
Gözyaşlarını akıtmaktan çekinme sakın
Bırak aksın deli dicle gibi
Dönsün gözlerin yavrusunu kaybetmiş bir anneye
Sen acıya ayak uydur
Yürek kanasın alabildiğince korkma sakın
Bırak büzüşsün damarların büzüşebildiğince
Dönüşsün aslandan kaçan ürkek bir ceylana
Sen acıya ayak uydur
Bir pencere aç demlice bir çay eşliğinde
Soluklan bir ağacın dibinde
Bütün hırpalanmış kaldırımlar senin
Bırak yağmur yağsın yağabildiğince
Sen acıya ayak uydur
Hakkıyla yaşansın bütün aşklar
Aşkın ispatı değilmidir acı
Acı denk değilmidir gözyaşına
Ucuzdur gözyaşı ama aşkın yanında
Denk olmaz hiçbirzaman Leyla ile Mecnuna
Hakkıyla yaşansın bütün aşklar
Sen iyisi mi
Acıya ayak uydur.
09.05.2007 - 21:53
Aç Kapıyı Ben Geldim
Korka korka değil usul usul değil
Elim yüreğimde çarpa çarpa geldim
Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Bir senin ellerinden bir senin gözlerinden
Dişlerinden dudaklarından
Nergisler ocak ayında açtı
Kendimden bahsetmeyeceğim
Yediveren güllerden duvarlardan sarkan güllerden
Çocuklardan sabah erken okula giderlerken
Atlardan bahsedeceğim
Kan ter içinde atlardan
Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Ne kadar küsülü çocuk varsa barıştırdım oynuyorlar
Tam kırk çeşit sarmaşık gül buldum penceremin dibinde açacak
Ekinleri dolu vurmadı çekirge gelmedi kurak olmadı
Yorgunum demiyeceğim bir evimiz olsa demiyeceğim
Yüreğim daralıyor demiyeceğim
Bir baksan gözlerime başını çevirmeyeceksin
Yürüyüp gitmeyeceksin elini çekmeyeceksin
Bir baksan gözlerime
Dağda yakılmış ateşler göreceksin
Aç kapıyı kim geldi bak
Bak nasıl havalandı güvercin
Açmam diyemezsin artık
Aç.
09.05.2007 - 21:52
Papatyayla Nilüfer
Papatyayla Nilüfer
Mavisi yeşiline karışmış, uzun uzun ağaçların gölgelerini cömertçe sunduğu, türlü türlü böceklerin, çiçeklerin yaşadığı, insanoğlunun pek az uğradığı ormanlardan birinde güzel bir göl vardı.
Suyu berrak mı berrak, serin mi serin... Gölün kıyısında hayat bulmuş boynu bükük papatya, yanıbaşında o eşsiz büyülü suyun içinde açmış olan, en az kendi kadar yalnız görünen nilüfer çiçeğine sevdalanmıştı.
Onun görkemli görüntüsünü, saf, masum, asaletli halini hayranlıkla seyrediyordu hergün.
Nilüfer çiçeği de kayıtsız değildi sevgili papatyasına karşın. Birbirlerine sevgiyle bakıyorlar, şarkılar söylüyorlardı birlikte. Yalnızlıklarını unutuyorlardı şu koskoca orman içinde...
'Tanrım' diyordu papatya içinden kimi kez;
'Bu güzelliğin yanında benim yerim nedir ki? O suyun içinde yaşar bense toprakta... Elimi uzatsam tutamam bile onu... Oysa öylesine istiyorum ki onun yanında olmayı... '
'Ey güzel çiçeğim, ey benim nilüferim seviyorum seni. Lâkin öylesine çaresizim ki. Sana nasıl ulaşacağımı bile bilmiyorum. Evet, orada olduğunu bilmek, sesini duymak, güzelliğini görmek bile yetiyor bana ama istiyorum ki elini tutayım, güzelliğine dokunayım.
Gel gör ki ben bir papatyayım, sen ise bir nilüfer. Ayrı dünyalarda yaşayan iki ayrı çiçek...'
Nilüfer, karşılıksız bırakmadı papatyanın sözlerini:
'Papatyaların en tatlısı, kemandan çıkan müzik aynı ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır. Sen başkasın, ben başkayım, sen ordasın, ben buradayım diye yerinme.
Gönül sesine kulak ver yalnız. Birşeyi istiyorsan yürekten iste.
Sevgi, aşk, ne büründüğün kıyafeti, ne makamı, ne mesafeleri ne de başka bir şeyi dinler. Onun fermanı okunmaya başladı mı herşey susar. Herşey çaresiz kalır.
Sevgi söz konusu olduğunda kişi kendi dışındaki güçlerin insafına kalmaz. Çünkü; kendisi de güçlü bir varlık haline gelir. Ruhunun derinliklerinden gelen bu ezgi güçlenmeye başladıkça kayıtsız kalamaz buna tüm evren.
Sen ki benim güzelliğime, aşkınla güzellik katmakta, yalnızlığımı örtbas etmektesin. Benim ve kendinin varolduğumu ispatlamaktasın dünyaya.
Şimdi kapat gözlerini sımsıkı...
Sıyrıl tüm düşüncelerinden...
Yalnızca ama yalnızca beni düşle...
Yanımda olduğunu, gölün sularında elimi tuttuğunu hayal et. İste beni...
Göreceksin ki sevginin aşamayacağı engel yoktur! ..'
Papatya, nilüferin dediğini yaptı. Yalnızca ama yalnızca onun hayalini doldurdu tüm benliğine.
Kendini güzeller güzeli çiçeğinin yanında farzetti. İstedi... İstedi...
'Aç gözlerini! ' dedi nilüfer.
Papatya şaşkınlık içindeydi gözlerini açtığında.
Sevgili çiçeğinin yanında, gölün suları içinde bir nilüfer çiçeğiydi artık o da...
Sevmek...
İstemek...
Hayaletmek...
İnanmak...
Olmayacak şey yoktur!
Eğer ki; bu duygulara sahipseniz...
09.05.2007 - 21:52
Deniz kızı,
Gecenin mavi derinlikleri ve beyaz yıldızlar,
Düşer parıltıları okyanusun sisli sessizliğine,
Köpürmeye başlar azgın okyanus dalgaları,
Dans etmeye başlamıştır bile yunuslar
Azgın okyanus dalgaları üzerinde,
Onları izliyor sanki; okyanusun altında bir sessizlik,
Derinlerde yalnız olmadığını anlıyor,
Sanki bir melek uzaktan gelmişcesine
Okyanusu o koruyor derler,gelen sessizlik içinden,
Efsane olmuştur deniz kaşifleri arasında,onların birer parçası,
Kalbi,
Hayat ışığı,
Bir limana gelen yolcu gibi karşıladı; deniz feneri,
Işık tuttu sisli okyanus dalgaları arasında,
Aşklara hikaye oldu efsaneleşti,
O bir deniz perisi ışığında yalnızlığı tercih etti,
Onun dünyası okyanusların derinlikleri derinlikleri derinlikleri oldu..
Herkes ona aşıktı,
Ama o evet o
Okyanuslara,
Çıktı bazen sessizliğin üstüne,
Dayanamadı derinlerden uzak kalmaya,
Yavaş yavaş derinlere doğru çizdi rotasını,
Onun yuvası derinlerdi
Aşkları derinlerdeydi,
Dünyası orası,
O bir deniz kızı'dır.
09.05.2007 - 21:51
İZİN VERİRMİSİN HAYAT! ! ! !
Kısa bir mola vermek istiyorum, izin verir misin hayat...
Acıyan yerlerimle kelimelere sığınma vakti şimdi,
Uzak şehirler arıyorum yüreğimin yabancı olduğu.
Keşfetmediğim, görmediğim, bilmediğim bir yer olmalı...
Hatırlatmamalı seni bana...
Demek ki deniz olmamalı....
Vedalaşmamalıyız seninle,
Sana bu iyiliği yapmamalıyım!
İlk kez nefretin eşiğindeyim, ama...
Senden vazgeçemem... Bilir herkes...
Acıyan yerlerimle düşlere sığınma vakti şimdi,
ne olur yakmayın ışıkları, ben herşeyi çizerim düşlerimle...
Neden yine yabancılaştım?
Bu senin suçun...
Herkes kendi ipini çeker,
Herkes kendi akıtır gözyaşını,
Ama...
Sen ben yok aramızda... Bilir herkes...
Senden ricalarımı anlatmam zor sana...
Ne olur çok görme bana hayatı. Ne olur dokunma...
Acıtma...
Gülümsememi sever sevdiğim en çok, bari ağlatma...
Kısa bir mola vermek istiyorum, izin verir misin hayat...
Gerçekler sancı yapıyor, az bir düş alıp döneceğim!
09.05.2007 - 21:49
sen bana yalnızlıkların penceresineyken geldin..
sen bana yalnızlıkların penceresineyken geldin..
seni hiç görmesemde...
gözlerine hiç bakmasamda...
biliyorum ki sende beni benim seni düşündüğüm kadar düşünüyorsun...
sen öğrettin bana,aradaki mesafelerin
gerçek dostluklarda öneminin olmadığını,
sen öğrettin bana,üzüntülerin paylaşıldıkça azaldığını,sevinçlerin ise
arttığını
sen öğrettin bana,hayata karşı mücadeleci olmayı
ve sen öğrettin bana herşeye rağmen hayatın
güzelliklerle dolu olduğunu ve yaşanması gerektiğini...
09.05.2007 - 21:48
Yapayalnız bir papatyayım ben
Kar altında soğuktan üşüyen,
Yapayalnız bir papatyayım ben
Güneşe hasret bekliyorum
Yaprağımı hiç dökmeden
Üzülmüyorum,
Beni de bir bekleyen var biliyorum
Bahar gelir, karlar erir
Ve ben;
Çığ altından sağ çıkan bir yiğit edasıyla
Yeni doğan güne dönerim yüzümü
Sabır ekerim toprağa,
Umut alırım
Ve bir sabah;
Hayallerin renkli şavkı vurur gözlerime
Yaralarımı sararım
Kar altında soğuktan üşüyen,
Yapayalnız bir papatyayım ben
Bunu da atlatırım! ......
09.05.2007 - 21:46
AH BİR SANA SARILSAM. AMA SANA SADECE
Sana geliyorum umut tarlalarına ' sevdamızın ' güneşini ekerek. Vuslat kelimelerini tozlu raflardan indirip sana geliyorum. Biliyorum, avuçlarında hasretin alazları yanıyor.. Külleniyor vuslatın kelimeleri yüreğinde.. Bekle beni, avuç içlerindeki kör olası yangınları ıslak kirpiklerimle söndürmeye geliyorum. Yürüyorum zifiri uçurumları aşarak. Gözlerin ' gelecek diye ' perdelerin arasında gözyaşıyla ıslanmasın. Ben karanfillerin gülümsediği kuşluk vaktinde saçlarına süzüleceğim. Haydi, saat çoktan gece yarısını geçmiş olmalı oralarda..Uyutamasan da hasreti, ne olur gözlerini kapa yıldızlara.. Ben gelirken, yüzündeki hüzün bulutlarını topla göğünden ve uykuya dalmış ' vuslat ' türkülerini kaldır kirpiklerinden..
Umut fakiri sevdamla kana kana gülüşlerini avuçlarından içmeye geliyorum. Uykular haram sana kavuşana kadar. Geldiğimde bir tutsam ellerini, bir öpsem yüreğini goncalar tebessüm edecek toprağın altından..Güller dökülecek yıldızların avuçlarından..Ah bir sarılsam sana..Rüzgar bile kıskanırdı kavuşmamızı..Sana geliyorum. Leyla'sına ağlamaklı Mecnun yoldaşım, Aslı' sına kavuşması prangalı Ferhat ise arkadaşım oldu bu yolculukta. Biliyorum zaman akmıyor takvimlerin belinden..Saatler gece yarısını çoktan geçse de uzanamıyorsun yatağına..Hissediyorum bana kavuşmadan yatağına sanki çiviler serpiştirilmiş..Haydi, kapat perdelerini..Süzülmesin gözlerinden yanağına doğru ıslak nehirlerin..Mahpusa düşmesin sevda kokan kelimelerin..Bekle beni, geldiğimde cebinde biriktirdiğin gözyaşlarını yüreğimde kurutacağım. Doya doya sarılıp gözlerinde baharları soluyacağım.
Sana geliiyorum yetim cocukların düşlerini sırtıma yüklenerek. Aşındırıyorum vuslat kaldırımlarını..Karanlığı eze eze sana koşuyorum. Aldırma ellerimin titremesine. Kolay mı gözlerindeki solduğum ' hayali ' Cenneti nefesinde hissetmek? Kolay mı ellerine sürülmüş bahar kokusunu doyasıya içime çekmek? Kolay değil elbet..Kelimeler anlatamıyor içimde büyüyen heyecanı..Of dizlerim titriyor yine.. Ter basıyor alnımı..Yıllar haince güneşini vursalar da, gülen yüzünü soldursa da acılar ne olur ağlama ne olur..Sabır elbisesini giyin üzerine..Umutlarını kanatlandır karanlık gökyüzüne..Ben senin icin yollardayım..Azığım gülüşün, katığım acıların olmuşken biraz daha dayan gül yüreklim..Geldiğimde ' vuslat ' ateşiyle küllendireceğim arsız sancılarını..Ben sökeceğim takvimlerde asılı kalmış gözyaşlarını..Ne olur taş kundaklarda uyut hasretini..Ne olur silme ıslak kirpiklerini..Ben o ıslak yüreğini ' sıcak umutlarımla' sileceğim..
Yürüyorum karlı dağları birer birer aşarak. Yorulsam bir an, buğulu bakışlarında ' sağır akşamları ' senin yanında karşılamanın huzuruyla dinleniyorum..Of serçe edalı bulutların koynunda yürür gibi sana koşuyorum. Bazen yolunu kaybetmiş yağmur yüklü bulutlar ' vuslatın ' kentini soruyor bana..Bende peşimden gelmelerini söylüyorum..Gögünü yitirmiş kuşları peşime takıp hep birlikte sana geliyoruz..
Sana geliyorken yokluğunu küllendirdim aldığım her nefeste..Hayalimde gözlerini kaç kez öptüm..Kaç kez gül bahçelerinden cicekleri çaldım....Sana geliyorum utangaç ve mahçup bir cocugun düşlerini yüregine sermek için. Gelirken, kaç kez pusulara düştüm. Hor görüldüm karanlıklarda...Öyle zifiri idi öyle katransıydı ki geceler, bastığım her adımda Yusuf ' un kör kuyuları sandım. Lokma lokma acılarını sundular boğazıma..Ne olur üzülme sen.. Gecelerde yakılsa da bedenim ne olur ağlama sen.. Küllerimden saçlarına gülleri motifleyeceğim.Denizlerin dibindeki incileri yüreğine dizeceğim..Biraz daha sabret uykusuzluga ve bu vuslat kokan yalnızlığa.
Uçurum kenarında toprağa kökleriyle delice tutunmuş 'umut çiceklerini ' yüreğimle toplamaya geliyorum. Başını dayayıp bir çocuk gibi utanmadan ağlayabileceğin ' omuz ' olmaya geliyorum.Dilimde Şehrayin türkülerini yakıp kaldırımları aşıyorum..Bil ki, bu yolculuk ' vuslata ' gebe.. Bu yolculuğun sonunda ya karanlıklarına yıldızları dizeceğim ya da saçlarına baharları işleyeceğim..Bu mapusluk, bu hasret bitecek elbet..Kangren gecelerin yoklugumda islenmeden, ak alınlı günlerin karanlığa bürünmeden kelebeklerin sırtından avuçlarına düşeceğim bir çiğ tanesi gibi..
' Sana geliyorum gül yüreklim
Vuslatı senin gözlerinde yaşamak için.
Uçurumları aşıyorum
Gözlerinde ' hayali ' Cenneti solumak için.
09.05.2007 - 21:46
Şu ânıma hediyesin
Nefes almak istiyorum. Adin hep boğazımı düğümlüyor. Konuşamıyorum, oysa çok ihtiyacım var karşıma alıp seninle konuşmaya... Ya da hıçkırasıya ağlasam karşında. Hepsi ihtiyaç bunların. Oysa yoksun artik, ne özlemek kaldı senden geriye, ne de acındırmaya gerek kaldı ağlamaklı tavırlarla. Yoksun artik, neden ağlamıyorsam, bilmiyorum ama çözüm üretiyorum hep ağlamamak için. Fotoğraflarına bakıyorum,
konuşmalarımızı okuyorum, vay be demek için.
Affet ama artik aşkın varlığından söz etmek beni çaresizliklere ve soru işaretlerine sürüklüyor. Aska inanmamak beyhudeliklerde bir kurtuluş ve inanmak istemiyorum şimdilik. Bitiriyorsan, bir cümleyle bitir bu acımı, beklemesi olmasın, çırpındırma beni can çekişen kelebekler gibi. Kendimde dayanma gücü bulamıyorum eskisi gibi. Sensizlik içinde belaya sokuyorum bu başımı. Acımasızca hırpalıyor anılar. Gel dersem nankörlük yaparım kendime, geleceksen her şeye razı olurum eskisi gibi.
Gece gece çöküşündü beni sürükleyen biçareliğime. Kim sevecekti seni benim kadar? Kim bakabilecekti kahverengi gözlerine? Kim eriyecek o bakışlarda? Kim ağlayacaktı sensizliğe benim kadar? Kim olacaktı yanında en yalnız zamanlarında? Kim özleyecekti seni yanındayken dahi? Off deli kız... Şimdi, bu saatlerde, bu günlerde birlikte olmayı planlamıştık biz... Hatta... Burayı söyleyemiyorum hep dilim kapaklanıyor kursağımda. Çöktün yine hislerime gecenin bir vakti sebepsizce. Hep yalnızlığımı geçiştirmeye çalışıyorum, oysa her anıma damga vurmuşken sen, hep başarısız kalıyorum böyle durumda. Ne yapabilirimleriminde hep sen hedef oluyorsun. Çok şey yapabilirdik belki de... Ne demeli burda? Susmalıyım yine...
Son bir şey... Belki kızacaklar bana! Ben seni hala çok......... Giriş, gelişme ve sonuç, bir aşkın anatomisine altın harflerle yazılmış.
09.05.2007 - 21:45
BAKMA
Gülüşüne dudaklarımın
Bakma kar yağmamış
Simsiyah saçlarıma
Gülen gözlerime
Neşeli halime
Hiç bakma
Öylesine hüzünle dolu
Öylesine umutsuz ki dünyam
BEN
ya var,
Yada yokum
Dolaşıp duran cismime bakma.
09.05.2007 - 21:45
Doğum Günü Ölüm Günü
ne çok gelir aklıma, hem ne çok
güneşlisinde, bulutlusunda
ekmek buğusunda bir aç, bir tok
yokluğun masum umutlusunda
elimde var ise gözümde yok
geldikçe aklıma, yok kimseler
ve öyle varlar ki; denizde kum
perdede anaforu resmeder
baktığım aynada yüzsüz vakkum
ağladıkça ben, ruhum serinler
gidenler gelmez, kalmaz kalanlar
şimdi kara sırrıyım aynanın
sağ gözüm güler, sol gözüm ağlar
haydi dizlerim, haydi dayanın
bir sadık yarin göğsünde mezar
09.05.2007 - 21:44
YANLIŞ ANLAMA
Amacım seni üzmek değildi
sakın beni yanlış anlama
pişman olmanı isteyemem senden
yada senin ağlamanı yanlış anlama
sadece beni dinlemeni isterim
birazcık kabullenmeni fikirlerimi
yada ne bileyim yanlış anlama
kendi doğrularını değilde
birazda benimkileri düşünmeni isted
sevmeni istedim benim sevdiklerimi
ama senim gibi deil,benim gibi
görmeni istedim güneşi yanlış anlama
tıpkı benim gördüğüm gibi......
09.05.2007 - 21:44
YÜREK ÇİZGİM
Yangınını döktü içim,
Kalemin keskin yanıyla,
Kazıdım karanlığı.
Her kıvrımında,
Bir volkan misali alev aldı,
Hüzne boğuldu çizgiler,
Siyaha kı.
Belki;
Sevdaya yelken açtı.
Belki de;
Ayın yeniden doğuşunu anlattı.
Kimi zaman;
Doldu umutla,
İçimdeki yaşanmışlıklara battı.
Kalemin
Her kıvrılışında,
Yüreğimin sızısı arttı.
Her dokunuşunda,
Ayrı bir yön çizdi,
Boynu bükük kıvrımlarda.
Kimi zaman;
Anlatamadı olan biteni,
Sessizce yol aldı kalem ucunda,
Süzüldü inceden inceye.
Derin manalı,
Bir o kadar da edalı,
Suskunluğumu yaşadı,
Beni anlattı,
Ağlattı.
09.05.2007 - 21:43
mutluluk
Mutluluktur insanları bir arada tutan
Kimileri bulan,kimileri bulamayan
Güzel olan her şeyi durmadan arayan
Ağlarken gülen,gülerken ağlatan
Esirgenmez bir fedakarlıktır o
Metreyle satılmaz, kiloyla alınmaz
Değerini hiçbir sarraf bilemez
Gönüllere taht kurmuştur o
Rahatlatan bir duygudur rüzgar gibi,
Dalgalanır gönüllerde bayrak gibi
Kanat çırpar özgürlüğe uçan kuş gibi,
Zincire vurulmaz bir esirdir o
Ağlarken ayrılmaz yanı başından,
Bir dirhem almıştır göz yaşından
Hatırlarsın onu genç yaşından,
En güzel arkadaştır o
Laleler ve güller hepsi senin olsun,
En güzel mutluluklar seni bulsun
Bu dünyada hep yüzün gülsün
Çektiğin acıların çaresidir o
Mavi
09.05.2007 - 21:42
KIŞIM BAHARA DÖNDÜ GÜLÜM
Ansızın doğan güneşimdin
Işıklarında kamaştı gözlerim
Yediveren gülleri açıverdi
Hüznün o sisli bulvarında
Kalabalık insan selini gördüm
Kendimle hesaplaştım acımasız
Yanlışlarımı, doğrularımı
Vicdan terazisinde tartım
Döndüm aynaya baktım
Yıllara meydan okurcasına
Karanfil kokulu sevdalara daldım
Ahde vefada hep seni gördüm
Kışım bahara döndü gülüm…
Umutlarımı yazdım her gece
Tükenmeyen yaşama sevincimi
Paylaştım her dost meclisinde
Sahte bakışlara kanmadan
Yalanlara sırt çevirdim yüreklice
Onuru başıma taç yapmak için
Kırıldım ama hiç eğilmedim
Özünde mert seni gördüm
Kışım bahara döndü gülüm…
09.05.2007 - 21:42
sana
Olmuyor demiş şair dizelerinde,
Olmuyor alışmışım ben seni her gün görmeye,
O güzel kokunu içime çekemeyeceksem her gün,
Göremeyeceksem gülyüzlümü her gün,
Hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden anla beni...
Sana açamadım belki sevdamı ama sevmediğimden değil,
İçimde sevgini yaşamak delice, ama kendime bile söylemeden
Bu mutlu etti hayata bağladı beni
Ama yoksun yanımda şimdi,
Bulamayınca birtanem yerinde seni,
Tükeniyorum... Tükeniyorum...
Anlatamıyorum kimselere seni sevdiğimi
Anlatamam, anlatmam çünki yaşatmazlar bana sevgimi...
09.05.2007 - 21:41
dostum
Umutlarımın tükendiği anda çıktın karşıma
Kocaman yüreğini açtın sen bana dostum
Kapkara gecelerde düşerken tuttun ellerimi
Kalbimin son sahibi artık sen oldun dostum,
Aşk nedir diye sorsalardı kalbimi gösterirdim
Dostluk nedir diye sorsalardı seni gösterirdim
Hüzünlü anları sorsalardı sensizliği gösterirdim
Mutluluk nedir diye sorsalardı bizi gösterirdim
Sımsıcak dostluğunla yeşerdi tüm dünyam
Seninle gülerek bakıyorum hayata dostum.
Hayırlı olsun sonumuz inançlıyız ne hoş
Bu yüce sevgimiz bulmasın son dostum
09.05.2007 - 21:40
BENİ BAĞIŞLA, SENİ SEVİYORUM
Beni bağışla aşkım, aşkımı hoşgör artık
Beni hoşgör, beni bağışla, seni seviyorum.
Yolsuz yordamsız bir kuş gibi öksendeyim
Yüreğim tir tir, örtüsünden kurtulmuş
Şimdi yoksul, şimdi çırılçıplak, şimdi soyunuk
Acını esirgeme benden, ko sarınsın yüreğim
Ko giyinsin, ko kuşansın, ko örtünsün. Sonra
Beni bağışla aşkım, beni hoş gör, seni seviyorum.
Eğer bir lokmacık bile sevemezsen beni,
Hiç mi hiç sevemezsen eğer
Acımı bağışla, beni hoşgör, seni seviyorum.
Bana öyle eğri bakma, ırak durma ellerden
De, kuytuma çekilirim, de karanlığa kavuşurum
Sımsıkı tutarım ellerimle utancımı
Sarıp sarmalarım, dürüp bükerim
O an yüzün eğ benden aşkım, kaçır benden
Beni hoşgör, beni bağışla, seni seviyorum
Gün gelir, hayalin erişir karanlık yiter
Meyil verirsin bana, gün gelir
Şimdi çaresizim, yalnızım, kolum kanadım kırık
Beni bağışla aşkım, beni hoşgör, seni seviyorum
Seni seviyorum, yüreğim mutluluk selinde
Kapıp koyveriyor kendini gurbetlere varıyor
Gülme bu korkulu gidişime, gülme bağışla aşkım
Beni bağışla, beni hoşgör, seni seviyorum.
Rabindranath Tagore
09.05.2007 - 21:40
Sana Hasretti Güller
Dalindaydi belki gül
Güzeldi, canliydi
Sevda yüklüydü bütün yapraklari
Koparmaya kiyilamazdi
Sende sevda yüklüydün
Sende de ask vardi
Senin ellerine degince gül
Bir baska anlama kazanirdi
Senin elerinde sevgi dolu aglarlardi
Bütün güller sende hayat kazandi
Bahar geldigi zaman
Dalinda kopmak için sana bakarlardi
Hayati sende bulmak isterlerdi
Yapraklarini sende açmak
Günesini, isigini ve suyunu
Senden almak isterlerdi
Senindi artik bütün güller
Güllerin bir sevdasi vardi
Oda sendin
Hep senin ismindi onlarin gözyaslari
Sana aglardi güller
Güller senin eline o kadar çok yakisiyordu ki
Ve güller seni o kadar çok sevdi ki
Senden baskasini bir sevgi dali bilmediler
Mehmet Akif Akay
09.05.2007 - 21:40
SON İLKBAHAR
Gün sona ermeden önce
Benim bu arzumu yerine getirmelisin
Yalnız bir defa için,
Bahar çiçeklerini
Beraberce toplamağa gidelim.
Senin bahçene
İlkbahar ayları
Tekrar tekrar gelecekler.
Yalnız seninle eğlenmek için
Dua ediyorum.
Günlerim! ...
Boşuna geçip gittiler
Onları ihmal ettim.
Ansızın bugün
İkindi aydınlığında
Gözlerimin
Seninkilerle buluştukları anda
Daha fazla zamanın
Olmadığını anladım.
Bunun içindir ki
Bir hasis gibi
Belki de,
En son baharımın günlerini
Büyük bir sabırsızlıkla
Saymaktayım.
Ey sevgili! ...
Korkma!
Senin çiçekli bahçelerinde
Uzun zaman duracak değilim
Ve
Ne bugünün sonunda
Ne de veda anında
Ardıma dönüp bakacağım.
Onlarda gözyaşı görmeği bekliyecek
Gözlerimi seninkilere çevirip
Bakmıyacağım
Gül sevdiceğim! ...
Tatlı kahkahalarla gül....
Ve sonra
Sincabın ardından
Onu korkutmak için koş.
Kulaklarına
Unutulmuş hatıraları
Fısıldamayacağım
Ve seni
Acele yolunda
Durdurmayacağım.
Rabindranath Tagore
09.05.2007 - 21:39
BENİM GÖLÜME GEL TESTİNİ DOLDURACAK
Ben hep ayaktayım seni bekliyorum
Benim gölüme gel testini dolduracaksan
Göreceksin sularım ayaklarını öpecek
Aşkımı anlatacak, göreceksin
Bu gölgesi kumlara vuran yağmur bulutudur.
Siyah zülfün üstüne kaşın, gözün üstüne
Bu bir tutamlık yağmur bulutudur vuran
Ben hep ayaktayım seni gözlüyorum
Benim gölüme gel testini dolduracaksan
Tüm bayırı yaban çiçekleri sardı
Taze çime otur, yüzüne peçeni vurma
Sularım seni bekliyor bakıp düşe dalacaksan
Ben hep ayaktayım seni bekliyorum
Rabindranath Tagore
09.05.2007 - 21:38
SENİ, YALNIZ SENİ
Seni-yalnız seni der yüregim
Yalnız seni-yalnız seni-yalnız seni
Günümde gecemde nice tutkularım
Seni der yalnız seni-yalnız seni-yalnız seni
Bir ışık dileği şavklanır karanlıklarda
Derininden derininden seslenir bilincin
Seni der-yalnız seni-yalnız seni
Nasıl çarparsa vargücüyle karayel
Durgunluğa suskunluğu son diye
Öyle carpar aşkına başkaldırışım
Öyle çarpar-öyle ses verir acılı:
Yalnız seni der-yalnız seni yalnız seni
Yalnız..
Rabindranath Tagore
09.05.2007 - 21:36
Ateş böcekleri
Hayallerim,
Canlı ışık lekecikleri,
Karanlıkta gözkırpıştıran
Ateş böcekleridir.
O dikkati çekmeyen,
Sesleri, yol kıyısı hercailerinin
Mırıldanır bu gelişigüzel çizgilerde.
Zihnin uykulu karanlık mağaraları içinde,
Rüyalar
Günün kervanından dökülen parçalarla,
Yuvalarını yaparlar.
Bahar, geleceğin meyveleri için değil
Fakat bir anın kaprisi için
Çiçeklerin petallerini saçar.
Neş´e kımıltısız yerin zincirinden kurtulmuş
Sayısız yapraklara doğru
Koşar ve dans eder
Bir gün için havada.
Hiçbir önem taşımayan kelimelerim
Zamanın dalgaları üstünde hafifçe dans edebilirler,
Mana ile ağırlaştıkları zaman dibe çökerler.
Zihnin derinliklerinde güveler
İnce kanatlarını büyütürler;
Ve veda ederek uçuşurlar,
Gün batımı göğünde.
Kelebek ayları değil, fakat an´ları sayar
ve yeter zamana sahiptir.
Benim düşüncelerim, kıvılcımlar gibi, kanatlanmış
Sürprizler üzerinde giderler,
Tek bir gülüş taşıyarak.
Agaç sevgi ile bakar kendi güzel gölgesine
Buna rağmen onu hiçbir vakit kucaklıyamaz.
İzin ver, güneş ışığı gibi, aşkım seni sarsın
Ve yine de aydınlık özgürlügü versin sana.
Renklendirilmiş kabarcıklardır günler,
Dipsiz gecenin yüzüne çıkan,
Hatırlamanı istemek için armağanlarım çok küçüktür;
Ve bunun için
Onları sen hatırlamalısın.
Çıkart, at ismimi armağandan;
Bir yük olacaksa,
Ancak şarkım kalsın.
Nisan, bir çocuk gibi,
Çiçeklerle tozlar üzerine hiyogralifler yazıyor.
Onları siliyor ve unutuyor.
Hatıra, rahibe, hali öldürüyor,
Ve onun kalbini ölü geçmişin türbesine sunuyor.
Mabedin kasvetli heybetinden
Çocuklar tozda oynamak için dışarı koşuyorlar,
Tanrı onların oyununu seyre dalıyor,
Ve rahibi unutuyor.
Zihnim, düşüncelerinin akışında
Birdenbire yanan bir ışık gibi çalışmaya başlar,
Asla tekrarlanmıyan akıcı notasıyle bir küçük ırmak gibi.
Dağda, sessizlik kendi yüksekliğini bulmak için
kabarmaktadır,
Gölde, hareket kendi derinliğini tahayyül etmek için
hareketsizleşir.
Veda eden gecenin
Sabahın kapalı gözlerine kondurduğu öpücük
Şafak yıldızında parlıyor.
Ey bakire, senin güzelliğin bir meyve gibidir,
Henüz olgunlasmamış ve açılmamış bir sırla dopdolu.
Onun anısını yitiren acı
Kuş seslerinden uzak,
Fakat yalnız ağustosböceğinin ıslığının duyulduğu sessiz karanlık saatler gibidir.
Gerilik onun öldüren bir pençe ile gerçeği elinde güvenle
tutmaya çalışır.
Zayıf bir lambayı canlandırmayı arzulayarak uzun gece
bütün yıldızlarını ışıklandırır.
Hernekadar O
Dünyayı
-Gelini-
Kollarında tutuyorsa da,
Gök,
Sonsuzluğa kadar
Uzaktadır.
Tanrı, dostlar arar ve sevgi diler,
Şeytan, eserler arar ve itaat ister.
Toprak hizmetine karşılık
Ağacı kendisine bağlar,
Gök ise hiçbir şey istemez
Ve onu özgür kılar.
Çocuk, tarihin tozu ile aydınlanmış
Yaşı bilinmiyen zamanın gizliliği içersinde
Edebi olarak oturmaktadır.
Uzakta olan O,
sabahleyin bana geldi,
Işık tarafından alınıp götürüldüğünde daha da yakınlaştı.
Beyaz ve pembe zakkumlar buluştular
Ve, ayrı lehçelerde neş´e ile eğlendiler.
Sessizlik
Kendi kirlerini
Süpürüp yürüyünce
Fırtına olur.
Rabindranath Tagore
09.05.2007 - 21:36
KOLUNDA SEPETÇİK,YOLUN NERE?
Pazar dağılmış- akşam dağlardan iniyor
Kolunda sepetin- nereye koşuyorsun
Dönen döndü yollar ıssızlaştı
Ay vurdu köyde ağaçların üstüne
Yaban ördekleri bataklığa çekildiler
Dindi kayıkları çağıran seslerin yankıları
Akşam dağlardan indi- pazar dağıldı
Uyku bulutlarla yeryüzünü sarıyor
Tek ses yok bambu yapraklarında
Kara kargalar yuvalarında sinik
Irgatlar döneli hani oldu tarlalardan
Büyük avluda döşeklerini yayıyorlar.
Akşam dağlardan indi- pazar dağıldı
Kolunda sepetçik- yolun nere
Rabindranath Tagore
Toplam 1039 mesaj bulundu