Meltem Balı Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkın ...

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:01

    KAHVE

    Bazen hayat sadece bir kahve meselesi; ya da bir bardak
    kahvenin ne kadar yakınlık getirebileceğinden ibaret. Bir
    keresinde kahveyle ilgili bir şey okumuştum. Kahvenin sağlık için
    iyi bir şey olduğundan bahsediyordu; içorganları düzenliyormuş.

    Önce bunun hiç de hoş olmayan, garip bir yaklaşım
    olduğunu düşündüm; ama zamanla kendi içinde bir şeyler
    ifade ettiğini anladım. Ne demek istediğimi şimdi
    açıklayacağım.

    Dün sabah bir kızı görmeye gittim. Ondan çok hoşlanıyorum.
    Aramızda olan herşey geçmişte kaldı. Artık beni
    hiç umursamıyor. Onu terk ettim, keşke etmeseymişim.

    Kapısını çaldım ve aşağıda beklemeye başladım. Üst katta
    dolaştığını duyabiliyordum. Hareketlerinden yatağından
    kalktığını çıkardım. Uyandırmıştım onu.

    Merdivenlerden aşağıya indi. Yaklaştığını karnımda
    hissedebiliyordum. Attığı her adım duygularım
    karmakarışık ediyordu ve kaçınılmaz olarak ona
    kapıyı açtırdı. Beni gördü ve buna sevinmedi.

    Bir zamanlar bu onu çok sevindirirdi, geçen hafta. Bazen
    tüm onlar nereye gitti diye safça soruyorum kendime,

    'Kendimi iyi hissetmiyorum şu an,' dedi. 'Konuşmak istemiyorum. '

    'Bi' bardak kahve koyar mısın? ' diye sordum, çünkü bu
    o anda dünyada en son isteyeceğim şeydi. Öyle bir söyledim ki
    sanki ona acaip kahve içmek isteyen, başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen
    başka birinden bir telgraf okuyormuşum gibi çıktı sesim.

    'Peki,' dedi.

    Merdivenlerden yukarıya onu takip ettim. Çok saçmaydı.
    Üstüne bir elbise geçirivermişti. Elbise daha tam olarak vücuduna
    intibak sağlayamamıştı. Size sonra bir ara onun kıçından bahsederim.
    Neyse, mutfağa girdik.

    Raftan bir tane neskafe kavanozu çıkarıp masanın
    üstüne koydu. Bir bardak ve çaykaşığı çıkardı. Ben de
    bardağa ve çaykaşığına baktım. Ağzına kadar suyla dolu
    çaydanlığı ocağa koyup altını yaktı.

    Tüm bu sürede tek bir laf etmemişti. Bu sürede elbiseleri vücuduna
    intibak sağladı. Ben artık sağlayamayacağım. Çıktı
    mutfaktan.

    Sonra merdivenlerden aşağıya inip hiç mektup falan
    gelmiş mi diye baktı. Ben gelirken görmedim diye hatırlıyorum.
    Tekrar yukarı çıkıp başka bir odaya girdi. Üstüne
    kapıyı kapadı. Ocağın üstündeki suyla dolu
    çaydanlığa baktım.

    Suyun kaynamasına daha yaklaşık bir
    sene vardı. Aylardan Ekim'di ve çaydanlıkta çok fazla
    su vardı. İşte o yüzden. Suyun yarısını
    lavaboya boşalttım.

    Şimdi daha çabuk kaynardı. Yaklaşık altı
    ayda falan. Ev sessizdi.

    Dışarıya verandaya baktım. Bir sürü çöp torbası
    vardı. Çöplerdeki konserve kutularına, soyulmuş
    kabuklara falan bakıp son zamanlarda neler
    yediğini çıkarmaya çalıştım. Hiç bir şey anlaşılmıyordu.

    Mart ayı geldi. Su kaynamaya başladı. Bu
    çok hoşuma gitti.

    Masaya baktım. Neskafe kavanozu, boş
    bardak ve çay kaşığı önümde bir cenaze servisi
    gibi duruyorlardı. Kahve yapmak için gereken
    malzeme bunlardır.

    On dakika sonra evden çıkarken, içimde bir
    mezar gibi güvende bir bardak kahve,
    'Kahve için sağol.' dedim.

    'Bişey değil,' dedi sesi kapalı kapının
    arkasından. Onun sesi de bir telgraf gibi
    çıkmıştı. Gitme zamanım gerçekten gelmişti.

    Günün geri kalanını kahve yapmayarak geçirdim. Büyük
    keyifti. Sonra akşam oldu, bir restoranda yemek yiyip
    bir bara gittim. Biriki içki yuvarlayıp biriki insanla konuştum.

    Bar adamlarıydık hepimiz ve bar şeyleri konuştuk.
    Hatırlanmayacak şeyler, bar kapanana kadar. Saat
    sabahın ikisiydi. Dışarı çıkmam gerekiyordu. San Fransisko
    sisli ve soğuktu. Sisi düşündüm; kendimi çok
    insani ve çaresiz hissettim.

    Başka bir kıza daha uğramaya karar verdim. Nerdeyse
    bir senedir hiç görüşmemiştik. Bir ara çok yakındık.
    Şu anda ne düşündüğünü merak ettim.

    Evine gittim. Kapı zili yoktu. Bu ufak da
    olsa bir başarı sayılırdı. Bütün ufak başarılarının
    kaydını tutmalı insan. Ben nasılsa yapıyorum.

    Kapıyı açtı. Önünde uzun bir elbise tutuyordu.
    Beni gördüğüne inanamadı. 'Ne istiyorsun? '
    dedi, beni gördüğüne artık inanmış bir şekilde.
    Direk içeri daldım.

    Dönüp kapıyı kapatınca vücudunu profilden
    gördüm. Elbiseyi tamamen üstüne geçirmeye
    uğraşmamıştı.
    Sadece önünde tutuyordu.

    Başından ayaklarına kadar uzanan kırılmamış
    bir beden çizgisini görebiliyordum. Biraz
    garipti. Belki çok geç bi' saat olduğundan.

    'Ne istiyorsun? ' dedi.

    'Bi' bardak kahve,' dedim. Ne komik
    birşey, gerçekten istediğim yine kahve değildi.

    Bana bakıp hafifçe profilinin çevresinde döndü.
    Beni görmek hoşuna gitmemişti. SSK istediği kadar
    zaman herşeyi iyileştirir desin. Bedeninin kırılmamış
    çizgisine baktım.

    'Neden benimle bi' bardak kahve içmek istemiyo'sun? ' dedim.
    'İçimden seninle konuşmak geldi. Ne zamandır hiç konuşmadık.'

    Bana bakıp hafifçe profilinin çevresinde döndü. Bedeninin
    kırılmamış çizgisine baktım. Bu iyiye işaret
    değildi.

    'Çok geç oldu,' dedi. 'Yarın erken kalkmam gerekiyo'.
    Kahve istiyorsan, mutfakta neskafe var.
    Benim yatmam gerekiyo'.'

    Mutfak ışığı açıktı. Koridordan mutfağa
    baktım. İçimden hiç gidip kendi başıma
    bir bardak daha kahve içmek gelmedi. Başka
    birinin evine daha gidip de bir bardak kahve
    istiyorum demek de gelmiyordu içimden.

    Bütün günümü çok garip ziyaretlere adadığımı
    farkettim, bu şekilde planlamamıştım halbuki.
    Ama en azından neskafe kavanozu masanın üstünde
    boş beyaz bir fincanla kaşığın yanında değildi.

    Bahar gelince bir erkeğin bütün hayallerinin aşk
    üzerine kurulduğunu söylerler. Eğer yeterli zamanı
    kalırsa, içlerine bir bardak kahve de koyabilir.



    Richard Brautigan |

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:01

    EĞER

    Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
    ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
    sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen;

    Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
    ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen;

    Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
    veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
    ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
    bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen;

    Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan,

    Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,

    Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
    ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;

    Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
    ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen,
    ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
    ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen;

    Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
    ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
    ve kaybedip yeniden başlayabilir
    ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen;

    Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
    işine yaramaya zorlayabilirsen
    ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden
    başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen;

    Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
    ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen;

    Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse;

    Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;

    Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
    altmış saniyede koşarak doldurabilirsen;

    Yeryüzü ve üstündekiler senindir

    Ve dahası

    sen bir İNSAN olursun oğlum...

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:00

    TUT ELİMİ ANNEMTut elimi annem
    Ah annem, canım annem.
    Gül bahçesi istemem,
    Yüreğini açtın ya
    Yeter bana.Güllük gülistanlık benim için hayat...
    Ama annem düşündün mü hiç?
    Ya yorgun düşerse bu yürek.
    Bakmaya bile kıyamadığım
    Kokusuna dayamadığım güller
    Solarsa bir hazan sabahı ansızın.
    Nasıl bakarım anne gökyüzüne?
    Dökülürken gözyaşların gökten.
    Ve nasıl dayanırım bu acıya?
    Dökülen her yaprak yüreğimi yaralarken.
    Nasıl bakarım o viran bahçeye?
    Bir kıvılcımda, yanar yüreğim.
    Ama hiç bir yangın
    Senin kadar sıcak değil be annem...
    Nasıl da üşürüm sensiz,
    Gözümden akan her damlada ne fırtınalar eser,
    Ne firari hayallere dalar bu yaşlı gözler,
    Ve akan her damla
    Haykırır başıboş yalnızlığıma.
    Hazan yelleri eserken annem
    Bu körpe yüreğimde
    Güneş açar mı hiç?
    Mis gibi kokan bu menekşe,
    Bülbüller şakır mı kahkaha ata ata?
    Bahçedeki gülümüz,
    Sümbül gibi büker mi boynunu yoksa?
    Duyabilir miyim kanat çırpışını Turnaların,
    Unutur musun beni annem?
    Tembihler misin büyüklerin gittiği her yere gidilmez diye?
    Bilirim korkarsın gelirim peşinden diye.

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:00

    Dile Düşen Damla

    Bir ışık doğurdu beni
    İçten ve ıslak
    Bir akşama salındım
    Ne ellerim eldi daha
    Ne gözlerim göz
    Upuzun ayaklarım da yoktu
    Yollara destan yazan
    Tozlarından kurtarıp
    Dostlarımın içlerine saldığım sırlarım da

    Bir damla suladı beni
    Ilık ve çabuk
    Bir bahçeye çözüldüm
    Aşılandım ya dilime düşen damladan
    Şıvgınlar gibi yürüdü sözlerim
    Arılar konuyor şimdi yüzüme gözlerime
    Öpüyorlar okşuyorlar beni
    Kalkıp gidiyorlar sonra da bacaklarındaki tozlarla
    Seviniyorum
    Şiirler konduruyorum ayaklarına
    Bal sanıyorlar

    Yüzlerim ellerim ve gözlerim var şimdi
    Ayaklarım
    Arılarımla her yere giden
    Dahası sırlarım da
    Dostlarımın dillerinde tüneyen

    Bir damla düştü dilime
    Sağım solum sobe!

    Ali Tekmil

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:59

    Sanat Üzerine

    Her istek, bir gereksinimden, bir yoksunluktan, bir acıdan doğar; giderildiği zaman insan yatışır.

    Ama yatışmış bir kişiye karşılık, nice yatışmamış ve duygunluğa erişmemiş insan vardır. Üstelik, istek uzun sürer, gerekli olan şeylerin ardı arkası kesilmez; oysa duyulan haz, kısa ve ölçülüdür. Yeryüzünde hiçbir şey yoktur ki, şu iradeyi yatıştırabilsin ya da belirli bir biçimde olduğu yerde durmaya zorlayabilsin.
    -
    İşte bundan ötürü, isteklerin ve iradenin boyunduruğu altında kaldığımız; varlığımızı, bizi sıkıştırıp duran umutlara, acı çekmemize yol açan korkulara bıraktığımız ölçüde, ne durup dinlenmek ne de mutluluk söz konusudur. İster bir amacı gerçekleştirebilmek için canla başla çalışalım, ister bir tehlikeden sakınmak için çabalayalım, sonuç değişmez: iradenin istek ve gereklerinin başımıza açtığı belalar ne biçim olursa olsun, hayatımızı berbat etmekten ve acı çekmemize yol açmaktan başka bir sonuç vermez.
    - - -
    Ama kimi zaman, dış bir gerçek, ya da iç uyumluluğumuz, bizi, bir an isteklerin bitimsiz selinden kurtaracak; ruhu, iradenin boyunduruğundan sıyıracak, iradenin yöneldiği nesnelerden uzaklaştıracak ve çevremizdeki varlıklar, istek ve umutlarımıza değer şeyler olmaktan çıkarak hiç bir menfaat duygusuna yer verilmeden düşünülebilen nesneler halinde görülecek olursa; o zaman isteklerin peşinden giderek gerçekleştirmeye çalıştığımız ve hiç bir zaman ulaşamadığımız iç rahatlığı boy gösterir ve huzur duygusunu bütün doygunluğuyla yaşarız.

    Epiküros'un, iyiliklerin en iyisi ve tanrıların bahtlılığı olarak gördüğü şey, işte bu acılardan kurtulma haliydi. Gerçekten de, böyle bir durumda, bir an için de olsa, iradenin ağır baskısından kurtulmuş, isteğin zorbalığından sıyrılmış oluruz; İksilon'un çıkrığı durur o zaman... Gün batımının, bir saray penceresinden ya da bir hapishane parmaklığı ardından görülmesinin önemi kalmaz.
    *
    * *
    Katışıksız düşüncenin istek üzerindeki egemenliği; bu iç bağdaşıklık, her yerde gerçekleşebilir. Küçük nesneleri, bunca nesnellikle görebilen ve böylece düşüncelerinin ne kadar bağımsız olduğunu açıkça ortaya koyan o eşsiz Hollandalı ressamları düşünelim. Bu resimlere bakan bir kimse, duygulanmadan edemez. Bu önemsiz nesneleri, bunca dikkatle canlandırabilmesi için, sanatçının ruhça ne kadar dingin ve yatışmış bir halde bulunması gerektiğini düşünmekten alamaz kendini. Üstelik, kendisine dönünce, günlük hayatının endişeleri ve istekleri yüzünden karmakarışık ve anlaşılmaz hale gelen duyguları ile bu dinginliğe erişmiş ressamların ruh hali arasında ne büyük bir fark olduğunu daha iyi görür.
    *
    * *
    Nesnelerin çekiciliği, bize dokunmadıkları ölçüdedir. Hayat hiçbir zaman güzel değildir; güzel olan, hayat üzerine yapılmış betimlemelerdir sadece. Özellikle, şiirin ışığı bu görünüşleri aydınlatıp ışıttığı zaman ve yaşamanın ne olduğunu bilmediğimiz gençlik yıllarında kavrarız bunu.
    *
    * *
    Kaçamak, esini yakalamak ve onu mısralara dökerek tenleştirmek, lirik şiirin işidir. Lirik şairin dile getirdiği şey, insanlığın en iç varlığıdır. Geçip gitmiş milyonlarca kuşağın ve gelecek kuşakların, belli koşullar içinde her zaman duydukları ve duyacakları şeyleri dile getirmek ve onlara, aslına uygun canlı bir anlatım kazandırmak şiirle kabildir. Şair, evrensel insandır: bir insanın yüreğini kabartan bütün duygular, insan doğasının her koşul içinde duyduğu ve ortaya koyabildiği bütün şeyler, ölümlü bir insan oğlunun gönlünde yer etmiş olan ve oluşup duran bütün izlenimler, onun kendi öz alanıdır. Bundan ötürü şair, şehveti de, mistik duyuşu da anlatabilir. Angelus Silesius ya da Anacreon olabilir; trajediler ya da komediler yazabilir. Yatkınlığına ya da ruhsal durumuna göre, soylu ya da bayağı duyguları dile getirebilir. Soylu, yüce, ahlaktan yana, dindar, Hristiyan olmasını; kısacası şu ya da bu olmasını ona kimse söylemez. Çünkü şair, insanlığın aynasıdır ve insanlığın ne duyduğunu, aslına uygun bir biçimde gösterir insanlığa.
    *
    * *
    Trajedinin eğilimi ve son amacı, bizi; razı olmaya yöneltmek, yaşama iradesini olumsuzlayacak hale getirmek olduğu halde, komedi, bunun tam tersine, yaşamaya yöneltir ve yüreklendirir bizi.

    Gerçi komedinin de, bütün öteki hayat betimlenimleri gibi, gözlerimizin önüne bir yığın acıyı ve iğrençliği serdiği doğrudur. Ama komedi, bütün bunları geçici kötülükler gibi gösterir bize. Sonunda, hepsinin, neşe ile biten şeyler olduğunu, her zaman yengi kazanan umutlar gibi görülmeleri gerektiği anlatılır. Bundan başka, hayatın sayısız terslikleri arasından sadece gülünebilecek ve neşelenmeye yol açacak yanları seçer. Böylece, koşullar ne olursa olsun, sevincimizi ve iyimserliğimizi sağlamak ister. Bütün olarak ele alındığı zaman, hayatın çok iyi olduğunu ve her şeyden önce, eğlenilecek garip bir yanı bulunduğunu ileri sürer. Ne var ki, daha sonra neler olup bittiğini görmemiz için, mutlu ve sevinçli bir olayla perdeyi kapamak gerekir. Oysa trajedi, artık başka bir olayın ortaya çıkamayacağı biçimde sona erer.
    *
    * *
    Müzik, hiçbir zaman fenomeni (görünüşleri) dile getirmez. Müziğin dile getirdiği şey, bütün fenomenlerin iç özü ve kendinde varlığıdır; Yani iradenin ta kendisidir. Bundan ötürü, müziğin belli bir neşeyi, şu ya da bu hüznü, şu ya da bu tutkuyu, iç rahatlığını dile getirdiği söylenmez. Müzikte dile gelen şey, her çeşit ruhsal dürtünün ve koşulun dışındaki genel ve soyut özdür. Ve müzikte, bu soyut özü, kolaylıkla ve eksiksiz bir biçimde kavrarız.
    *
    * *
    Melodinin yaratılması, insan duyarlığının ve iradesinin en derin sırlarının keşfedilmesi, dahinin gerçekleştirdiği temel iştir. Dehanın çalışması, burada her yerdekinden daha bağımsız, daha kendiliğinden, daha bilinçsizdir. Burada gerçek bir esin söz konusudur. Olumlu ve soyut şeylerin önceden edinilmiş bilgisi, yani fikir, sanatın her alanında olduğu gibi, müzikte de yetersizdir.

    Çünkü müzikçinin dile getirdiği şey, dünyanın en iç özü ve en derin bilgeliktir. Müzik bunları kendisinin de kavrayamadığı bir dille anlatır. Bu bakımdan, uyandığı zaman hakkında hiçbir şey bilmediği nesneler üzerine sorulanlara şaşırtıcı cevaplar veren bir uyurgezere benzer. Müziğin özü üzerine uzun zaman düşündükten sonra, artık, bu sanattan zevk duymanın en tatlı bir haz olduğunu söyleyebilir ve bu hazzı tatmanızı öğütleyebilirim size. İnsanın ruhunu daha dolaysız ve daha derin biçimde etkileyen bir başka sanat yoktur. Çünkü hiçbir sanat, dünyanın gerçek özünü, müzik gibi dolaysız ve derin bir biçimde dile getiremez. Güzel ve yüce melodiler duymak, ruhu yıkamak gibidir; insanı bütün pisliklerden, bütün zavallılıklardan ve bayağılıklardan arıtır.
    Arthur Schopenhauer

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:59

    Sen benim................



    Ben senin degeri sonradan anlasılanınım. Sen benim uzaklastıkca
    yakınlasanımsın. Ben senin vicdanının kara deligiyim, kalbinin kabuk
    baglamayan yarası, icini rahat bırakmayanınım.


    Sen benim en gizli törenlerle icime gömdügümsün. Sen benim bogazıma
    takılanım, yutkunamadıgımsın. Sen benim geri dönüsü olmayan yollarım, cıkmaz
    sokaklarımsın.


    Ben senin herkesin yanındaki mutsuzlugunum. Bir türlü unutamayacagın,
    hafızanın söz dinlemeyen cocuguyum. Ben sende kalbin yargılanmasıyım,
    kalemin kırılması, adaletin ölümüyüm.


    Sen benim canimdin keske dilsiz olsaydım o sözleri söylemeseydim...... Sen
    benim dolu bir bulut gibi üstümde dolasanımsın.


    Ben senin calmayan kapın, bosa cıkan bekleyislerinim. Bitip tükenmek
    bilmeyen son ümidin, her sabah yeniden baslayan umudunum.


    Sen benim ne kadar istesem de uzak durdugum, kacarken daha fazla asık
    oldugumsun. Kendime verdigim tutamadıgım sözlerim, icine düstügüm
    celiskimsin...


    Ben senin gözünden akan damlan, kalbinden gelen öfken, beyninde rahat
    durmayan kanim keske........ Ben senin bakıp bakıp hatırladıgın, geri
    alamadıgın zamanınım.


    Ben senin utancınim,sen benim yüzlesmekten kactıgım ama bir ayna gibi
    karsımda duran, saklanamadıgım, gözlerimi kapatamadıgım utancımsın.


    Ben senin son serzenesin, artık ne yapsan fayda etmeyeninim.


    Sen benim tükenen kelimelerim, kalbimin beynime söz geciremeyisisin.

    Sen benim................

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:58

    Basım dönüyor
    Bu kramp bosa degil
    Yakındır ilk sefer
    Gitmeler yabancım degil,
    Biliyorum...

    Buyuk bir kabullenisten suursuz bir özgürlüge
    Öldürmeye calıstıgım her yanım dipdiri
    'Git! ' diyor seytan, 'Bas git! '
    Gitmeler yabancım degil,
    Biliyorum...

    Bir fay
    Paramparca bir omur vasiyetim
    İlk kez olmuyor ki!
    Cıglık cıglıga demir alıyor icim
    Tutacaksın oysa,
    Gitmeler yabancım degil!
    Biliyorum...

    Tum acıların senin olsun yine
    Krampların, bas agrıların
    Cıglıkların dilersen..
    Kinim, nefretim, sitemim yok
    Sarkılar yalan,
    Sen yalan..
    Kalmam icin bir neden, yok..

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:58

    YAPMA nolur! '

    Işıgını durmadan yollamasana gecelerime..
    Aydınlatmasana her seferinde karanlık gözlerimi..
    'Ayrılık' bunun adı,gelip durmasana!
    Her gidişinde şu kahrolası dilimi dizginlesene!
    Dizginle ki sana 'GiTME' demiyeyim..


    Kabul et artık,ayrıldık biz..
    Sabaha çıkmayan gecelerimle beni baş başa bırak..
    Artık durmadan gelipte alışmamı zorlaştırma..
    Artık hayalerime dokunupta ayrılıgın gururunu kırma! !


    'OFFFF nolur! '

    Vurdu yine saat gece yarısına..
    Geldi yine ağlamaklı ayrılık sarkı tınılarını dinleme zamanı..

    Hayallerim...!
    Yalnız ve kimsesiz bırakın beni artık..
    Getirmeyin gecelerime onu durmadan..
    'Nolur diyorum, nolur....'

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:57

    Buse

    Gecen hasretse rüyalara
    Bir sevgi dokunur yanağına
    Bir buse hisset dünkü zamandan
    Ulaşamadığım yalnızlığının
    Çeyrek kala sabahlarına…

    Kirpiklerimin kıyılarında özlem
    Doldururken sen pınarlarımı
    Gümüş gece derken güneşine merhaba
    Günaydın canım diyemediğim
    Sabahlara isyanım..

    Aydan Küllüce

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:55

    o sensin? ? ? ? *****



    Giderken (Çukur)
    .
    Bilerek mi yanina
    almadin giderken
    basinin yastikta
    biraktigi
    cukuru

    Guveniyordum
    oysa ben sevgimize
    vapur iskelesi
    ya da tren istasyonundaki
    saatin dogrulugu kadar

    Beni senin gibi
    bir de annem terketmisti
    ki gobegimde durur
    onun yoklugundan
    bana kalan
    cukur

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:55

    varlığım varlıklarıydı düş ülkesinden
    ağlamaklı çırpınıştı ilk doğuş
    dedem kulağıma ezan okudu
    kafiyeli manzum sözler mırıldanarak
    nenem ninniler söyledi e bebeğim e
    tahta beşik şıngır mıngır sallanırken

    kumlara bulandık topraklara taşlara
    kah sürünüp kah emekleyerek
    çamur sıvanmış kerpiç evlerde
    soğuk yağmurlu sabahlara uyandık
    ekmeği suya bandık yumuşattık
    iki öğünle akşamı erken yaptık

    babamın el emeği tahta oyuncaklar
    lastik topuğundan araba tekeri
    ceviz dalından yaptığı düdükler
    at binerdik sopalara cirit yapardık
    o yokuş senin bu iniş benim
    paylaşamazdık çocukluğumuzu

    ayak tutupta büyüdüğümüzda
    kuzular yaydık çayırlarda kırlarda
    ısırgan otları karabaş dikenleri
    yırtık entariler yamalı donlar
    salya sümük dolaşırdık sokakları
    bayramlarda gördük çift papuçları

    sübyan mektebinde elif cüzü
    ya yeni yazı ya eski yazı
    kaçınılmaz bir hayat felsefesi
    kalmıştık iki ara bir derede
    zoraki okuduk ilk mektebi
    söğüt çubuğuyla kırbaçlanarak

    ırgatlığa çağırdılar çobanlığa ameleliğe
    kimimizi everdiler oniki onüçümüzde
    gurbet göründü kimilerine valiz elinde
    okumak zenginlikti uzak şehirlerde
    evden kaçanlar sokakta yatanlar
    büyükler; bunlar adam olurlarmı dediler

    kalanlar bir kaç hane yoksul,emekli
    gidenler kapıcı bekçi işçi ve patron
    her yuvanın bacasında dumanı
    emek bizim söz bizim iş aş bizim
    bana bir harf öğret kölen olayım
    cahilin dostluğu kendine kalsın


    Cemal Karsavran

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:54

    SEVGİSİZ SEVGİLER

    Ne kadar kolaydır 'Seni Seviyorum'u söyleyebilmek..

    Ne kadar kolaydır karşımızdakinin gözlerinin ta derinliklerine bakarken bu
    sözü fısıldayıvermek.

    Ne kadar kolaydır karşımızdakini sevgimize inandırıvermek.

    Ne kadar kolaydır birşeylerin tıkandığı yerde 'bu olmadı, bende şansımı
    başka sevgililerde denerim' diyebilmek.

    Seni Seviyorum.................

    Aramızda kaç kişi bu sözü söylerken inanarak söylüyor?

    Aramızda kaç kişi sevgiyi en gerçek ve en yalın haliyle duyumsuyor
    yüreğinde?

    Aramızda kaç kişi sevgisinin üzerinde menfaat tohumlarının yeşermesine
    izin vermeden sevmeyi becerebiliyor?

    Aramızda kaç kişi sevgisi uğruna, almadan vermeyi erdem sayıyor?

    Aramızda kaç kişi sevgisini tek bir kadına/erkeğe yoğunlaştırıp, 'biri
    giderse diğeriyle idare ederim' zafiyetine düşmeden besleyebiliyor?


    Bizler sevmeyi yanlış öğrendik. Yanlış benimsedik.


    Sevmek; sadece sevgiliyle yatakta geçirilen birkaç saat demek değildir.

    Sevmek; sadece 'işte yatak dışında da birlikteyiz' deyip, sağda solda
    gezinmek demek değildir.

    Sevmek; sadece sevgiliyi koluna takıp, çevreye caka satmak demek değildir.


    Sevmek; sadece patlamış mısır yiyerek ya da elele tutuşarak film seyretmek
    değildir.

    Sevmek; otomatiğe bindirilmişçesine sadece hafta içi, sadece hafta sonu,
    sadece belli saatlerde buluşmak değildir.

    Sevmek; 'seviyorsa beni bırakıp gitmez, giderse zaten sevmiyordur'
    felsefesini savunarak sevgiyi kendi kaderine terketmek demek değildir.

    Sevmek; 'O bana nasıl davranırsa, ben de ona öyle davranırım' demek de
    değildir.



    Sevgide yalan olmaz, rutin olmaz, menfaat olmaz, ihanet olmaz.


    Sevmek; bazen hiç sebepsiz, sırf sesini duymak için aramaktır.

    Sevmek; gecenin bir yarısında uyanıp 'Seni Çok Seviyorum' mesajı
    yollayabilmektir.

    Sevmek; hiç beklemediği bir anda, hiç birşey demeden sarılabilmek,
    saçlarını okşayabilmektir.

    Sevmek; zor anında yanında olduğunu hissettirebilmektir.

    Sevmek; sıkıntılı zamanlarda sözle değil, özle destek olabilmektir.

    Sevmek; kaybetmemek için kıyasıya mücadele edebilmektir.

    Sevmek; 'tekrar tekrar ne gereği var ki' diye düşünmeden defalarca ' Seni
    Seviyorum' diyebilmektir.

    Sevmek; arabayı birden durdurup, köşedeki çiçekçiden bir çiçek alıp
    verebilmektir.

    Sevmek; hiç gereği yokken bile ona küçücükte olsa bir şey almak, onu
    sevindirmek isteğidir.

    Sevmek; alışkanlıklardan seve seve vazgeçebilmektir.

    Sevmek; sevgisi uğruna her şeyi ayaklar altına alabilecek yüreği
    taşıyabilmektir.

    Sevmek; sevgisi uğruna her şeyi ayaklar altına alarak, size koşan
    sevgiliye yüreğinizi açabilmektir.

    Sevmek; koşullar ne olursa olsun, bir dilim ekmeği, bir meteliği
    paylaşabilmektir.

    Sevmek; merak etmek, merak edildiğini bilmek istemektir.

    Sevmek; özlemek, özlendiğini duymak istemektir.

    Sevmek; başkalarına bakmak, başka birilerini düşünmek, başkalarıyla da
    gönül eğlendirmek düşüncesinin içinden gelmemesidir.


    Böyle hissetmiyorsak, sevgimizi böyle yaşamıyorsak 'seviyorum' demeyelim.

    Dünyada her şey bu denli kirlenmişken, bırakalım sevdalarımız temiz
    kalsın.

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:53

    Beni affet.

    Ben o ilk karşılaştığımız vapur iskelesindeki mahcup yüzünü yüreğimde saklayamadım. İlk 'merhaba'mızdaki elinin sıcaklığını avuçlarımda tutamadım; sabahlara kadar oturup birbirimizi tanımaya çalıştığımız soğuk odanın havasını koruyamadım. 'Aşık olmadan kalkmak' istediğim dağınık yatağın kutsallığını içimde barındıramadım; kanayan tüm yaralarıma senin hayalini basmayı beceremedim... Beni affet, senin bana yaşattığın tüm acıları ben kendime tekrar tekrar yaşattım. Beni affet... Ben sana değil, içimdeki büyük aşka sadık kalamadım. Başkasının hayali dolanır oldu aklımda uzun zamandır, elleri sen değil, gözleri sen değil, dudakları sen değil, bir başkası dolanır oldu tenimde.

    Beni affet...

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:53

    MUTLULUK

    O mavi gözlü kadına gönül vermiştim, dedi.
    Evet?
    Meğer o da kara gözlü, kır saçlı doktora
    tutulmuşmuş.
    Sonra?
    Sonrası, onlar evlendiler. Ben de, bu gördüğün bir gözü mavi, bir gözü elâ
    köpeği buldum.

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:52

    SEVGİLERLE


    Sevgileri yarınlara bıraktınız

    Çekingen, tutuk, saygılı.

    Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı.

    Bitmeyen isler yüzünden

    (Siz böyle olsun istemezdiniz)

    Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi

    Kalbinizi dolduran duygular

    Kalbinizde kaldı.

    Siz geniş zamanlar umuyordunuz

    Çirkin dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek

    Yılların telaşlarda bu kadar çabuk

    Geleceği aklınıza gelmezdi.

    Gizli bahçenizde

    Açan çiçekler vardı,

    Gecelerde ve Yalnız.

    Vermeye az buldunuz

    Yahut vakit olmadı.



    Behçet NECATİGİL

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:50

    Ne kalabiliyor ne de gidebiliyorum..



    Ne kalabiliyor ne de gidebiliyorum..
    Binlerce düşünce geçiyor zihnimden; ama yüreğimden geçenlerle kıyaslanamaz.
    Yüreğimde tek bir tek şey var...
    Büyük bir kırık. tüm düşünceleri de aşan ötelere giden dayanılmaz bir acı veren kesik..
    Tamir olur mu bilmem…
    Ne kalabiliyor ne de gidebiliyorum.
    Çıkış yok kapılar kapalı...
    “Tahammül etmeli dayanmalıyım” diyorum bir yandan.
    “Hem ne önemi var” diyor bir başka ses..
    “Nasıl ne önemi var diyebiliyorsun? diye karşılık veriyor öteki..
    İnsanlar geçip gidiyor. Her şey durmadan akıyor.
    Ne kalabiliyor ne de gidebiliyorum….
    Sanki donmuş kalmış gibi öylece duruyorum.
    Masamda bitmez tükenmez işler…
    Tümü de bekliyor..
    Zihnim zamanın tek bir anına kilitlenmiş..
    Ama her şey akıyor.
    Ne kalabiliyor ne de gidebiliyorum…
    Dinlediğim şarkıdan bir söz takılıyor zihnime,
    'Kimden korkuyorsun? '
    “Korkmak mı? ”
    “Düşünmedim ki bunu”
    “İfadesiz her şey…”
    Ne kalabiliyor ne de gidebiliyorum?
    'Bir kafese girmekten korkuyorum” diyor şarkı..
    Ben kafesteyim ki zaten.
    Ne kalabiliyor ne de gidebiliyorum..
    M.K

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:50

    ÖMRÜN BOYUNCA KORKUTAMASIN ASLA SENİ BİR TEK DÜŞÜN
    ÖLÜNCEYE DEĞİN MUTLULUK OLSUN DUDAĞINDAKİ HER GÜLÜŞÜN

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:47

    seni beklerken..
    anladım aslında zamanın geçtiğini.
    yokluğunda hissettim başkalaşan heyecanımı
    önce sana.. sonra soğuğa karşı..
    biten bişeyler var.
    gülmek önceleri yanlız başına
    umrunda olmadan dünya
    yada gelirken sana..
    sıklaşan adımlarımla
    garip bir istek...
    uçmak eve giderken
    izlemek insanları yukarıdan
    gelince sarılmak boynuna..
    seni beklerken....
    hatırladım ilk nefes alışımı
    ağlıyordum korkudan...
    gözlerimi alan bi ışık
    ilk tanıştığımızdaki gibi..
    ama farklı
    birini hala görüyorum
    biriyse zaman aşımına uğrayıp
    sönüyor yavaşça...
    seni beklerken..
    anladım uzun zaman olmuş üşümeyeli..
    bir mevsim daha varmış arada...
    unuttuğum...
    ve başka insanlar varmış dünyada..
    görmeden ölmemem gereken
    ben varmışım biz olmayan....
    sokaklar varmış
    hergün geçip aylardır görmediğim..
    müzik varmış
    senin olmadığın....
    ailem varmış bide..
    kızmam gereken durumlarda güldüğüm...
    seni beklerken....
    düşündüm yapmam gereken şeyler varmış
    seni beklememek.
    ve bu yüzden
    hoşçakal sevgilim...
    belki sen eski yalanlarına döndüğünde
    yada benim unuttuğum doğrularım değiştiğinde...
    görüşmek üzere...ki!
    asla olmasada üzülme
    biz tükendik..
    geriye yaşanması gerekenler kaldığından belkide...
    herşey bitmek zorunda değildir
    senin sonsuzluğunu almamam için...
    ve kaybettiğimiz için...
    çıkmam gereken hayatından
    sönmicek ışıklara gidiyorum...
    sadece aşkın için teşekkür ediyorum..
    seninkini bekleyemesemde.....

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:47

    Yalnızlık

    Dışımda yağmur yağıyor, sessiz
    İçimde yalnızlık öyle yorgun
    Gökyüzü genişler birazdan, yağmur diner
    Mindere uzanır misafir güneş

    Camlarda ışıldayan altın aydınlık
    Masadaki sürahiye yansır
    Bütün tazeliğiyle yeniden
    Cömert bir gün doğar şehrin üstüne.

    Güzeldir bu tabiat güzelliğine
    Oysa insanları da sevmek isterdim
    Böyle uzak oldukça kendimden bile
    Tad alamıyorum canım dünyadan

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:46

    Bir Nefeslik Mola

    dolunay gecelerimde
    sevdan düşer yüreğime
    gamzelerin kipriğin ok
    aşk kanar içten içe
    yarama tütün basarım

    sesinin titreşimlerinde buluşur
    sana dokunurum nefesimle
    üşüyen yalnızlığım adına
    voltajı yüksek ceryana kapılır
    acıyan yerimi ararım

    allaha dua ederken ellerim
    ruhum tövbe tutmaz
    olgunlaşan gülü koklar
    cennetten bir meyvenin tadına bakarken
    günahkar bedenim titrer

    cesaret korkuyu yener
    ateş almış büyü kazanı
    kepce ister karıştırmaya
    mis gibi koku yayılır
    sarhoş olur bedenler

    piston otomatik çalışır
    arızasını bulan usta
    alnının terini diliyle siler
    mutluluk gözlerinde
    bir nefeslik mola

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:45

    Ta kendisi


    ben sevmeyi bilmem
    benim için nesiller tükensin
    güneşi karartsın beni isteyen
    yeşili kırmızı yaptığın zaman belki
    ya da dünyayı durdurursan
    -ki o döndükçe yaşlanıyorum
    daha güzel olurum ben

    kadavralardan kestim biçtim kendimi
    görünen yerlerim en güzelleri
    ama çaldığım kalpler atmıyor bende
    sen gibi her birini gömdüğümde
    tanrı bıkıyor benden
    ben kendimden
    kardeşin cehennemden.

    hapsolduğumuz 3'de
    çarpışıp duracağız
    iki yüz yerde
    bir yüz gökte

    ve
    ateş kimde olursa olsun
    beraber yanacağız.

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:44

    nerdesin



    Anlayamadın ki;
    Dudaktı sende,
    Şuh sevişmelerin ateşi vereni.
    Her alt dudak alışta,
    Solumaların arzulanırdı, pompalanarak.
    Ben gözlerimle dokunurdum önce,
    İçinden çıkan kışkırtırdı, bebelerini.
    Gül yaprağına düşen bir damla su,
    Çarpıntı başlatırdı sende.
    Gezindikçe cennetlerinde,
    Mezapotamya idi kalçaların,
    Her biri ayrı bir anadolu yaşamı,
    Aykırı vuruşlarım sallardı, uc noktalarını.
    Sıçrardın, titreklikti sevişlerim.
    Dudaklarını kuruturdu nefes alışverişler.
    Her noktana bir dil darbesi,
    Tüm duyularına hareket emri idi.
    Sırtın yatağa mesafeli,
    Yüzün tavanla öpüşürdü.
    Dil pas pas olurdu, tuzlu yağmurlarına.
    Sildikçe dolu başlardı adeta.
    Kısraktı bacakların, şaha kaldırır,
    İlikler nehir olur,
    Ova'lardan düz indirir,
    Patikalarda oksijen aldırırdı.
    Alevdi sarışlarım, kuru bedenin,
    Yağmur yemiş tarla gibi solurdu.
    Hakimiyet kaybolur, sen gider.
    Tanımadığın perdeli, iç aynan gelirdi.
    Kokun nefeslerin en tahrik edeni,
    Ateşime benzin yemiş gibi girerdi.
    Yorulmazdın, çarşaf Deniz,
    Sen Su, ben Toprak,
    Karışırdık doğa üçgenine.
    Çamur olurduk seninle.
    Etkileri değerdi her şeye.

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:43

    canım



    Sensiz geçen günlerde hayat
    Hiçbir tat vermedi bana
    Güzelim uzat dudaklarını
    Öpeyim kana kana

    Bir bakışta kalbime düşürdüğün ateş
    Şimdi tutuştu yanıyor alev alev
    Sen yanımda olmasan bile
    Geçmez canım ruhumdaki fırtına

    İstemem artık başka birini
    Gördükten sonra dünya güzelini
    Ah bir de bilsen geçenleri kalbimden
    Seni ne kadar çok sevdiğimi

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 12:43

    gece gözlüme



    Sevdim seni derinden ve sessizce
    En güzel günlerim inan seninle
    Nice mutluluklar yarattın benliğinle
    İnan bana
    Sevmek mi suçum ağlarım kaderime
    Ellerim kavuşmak istedi sevgine
    Var olduğum sürece seni seveceğime
    İnandım sana canım bütün gönlümle
    Yarim dedim sevdim hep seni delice
    Onsuz olmaz dedim düşündüm her gece
    Razıydım senin uzaktan bir tek gülüşüne
    Umutluyum bir gün beni seveceğine
    Mazi olmasın bu aşk sevdim seni bir kere

Toplam 1039 mesaj bulundu