Meltem Balı Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkın ...

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:34

    yaşanmadan yaşanmış duygulara! !


    Çocuk selam verdi,kız karşılık verdi.
    Çocuk anlattı,kız dinledi.
    Çocuk güldürdü,kız güldü.
    Çocuk sevindirdi,kız sevindi.
    Çocuk üzüldü,kız üzüldü.
    Çocuk yanaştı,kız yakınlaştı.
    Çocuk hoşlandı,kız hoşlandı.
    Çocuk sözler verdi,kız inandı.
    Çocuk düşler yarattı,kız içinde yaşadı.
    Çocuk sevdiğini söyledi,kız sevdiğini söyledi.
    Çocuk üzmeyecekti,kız üzüldü.
    Çocuk çok sevdiğini söyledi,kız çok sevdi.
    Çocuk gelecekti,kız bekledi.
    Çocuk sabırsızdı,kız sabretti.
    Çocuk deliler gibi sevdiğini söyledi,kız deliler gibi sevdi.
    Çocuk geldi,kız gördü.
    Çocuk uzaklaştı,kız yakındı.
    Çocuk hiç bırakmayacaktı,kız yalnız kaldı.
    Çocuk ağlattı,kız ağladı.
    Çocuk söyledi,kız bitirdi.
    Çocuk gitti,kız bitti.
    Çocuk kalp kanattı,kızın kalbi kanadı.
    Çocuk satırları sildi,kız sayfayı kopardı.
    Çocuk yalandı,kız gerçek...

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:34

    gözlerini değiş de gel
    dayanamıyorum yokediş karanlığındaki nazarına....
    özlemleri tak duruşuna
    .bana öyle bak.
    .
    gözlerini değiş de gel
    seni savuruyor soluğum
    sen kokuyor tenim
    sar yaramı sevdiğim
    yanaş gel..

    vurgunda inler aşk
    bir deryanın bulanıklığında
    yiter mercan adanın pırıltısı
    kararır sular
    bilirsin anlamaz artık
    bilirsin gün ışığına çıkaramaz

    değiş de gel
    anla..sana tutkunluğumu..

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:33

    GİDİYORUM..........


    Bir mabed sessizliğinde yazarken bu mısraları
    Gözlerimdeki fer gitmiş yerini almış sevgi yoksulluğu
    Oysa bir zamanlar bende vardım bu dünyada
    O mağrur,asi ve hayata karşı hep dik başlı ben
    Biraz günahkar,biraz deli ve birazda hırçın ben
    Asiliğim haksızlıklara karşıydı dünden
    Deliyim Çünkü akılı ile savaşabilmek için deli olmaktır gereken
    Hırçınlığım ise hiç ulaşamadığım sevdiğimden,sevgimden
    Ama bunlar bir yalan oldu şimdi hepsi eskiden.
    Kimsenin ekmeğimde gözüm olmadı
    Kimseye bir pirinç tanesiyle bile vurmadım
    Kimseyi arsızca koklamadım,kimseye yalanla sokulmadım
    Hep hakkı savundum haklıyla oldum,
    Emeği savundum,emek verdim
    Sevgiyi savundum sevdiğimi bekledim
    Doğruyu savundum,doğruya yürüdüm,
    Sorarsanız ne geçti eline kocaman bir yalnızlık
    Haklıyla beraber ezildim,çalındı emeğim
    Vurmaya kıyamadıklarım vurdular acımasızca
    Beklediğim sevgili ise çoktan ümidi kesti benden
    Beni beklerken oda uzaklaşmıştı kendi yüreğinden
    Şimdi gidiyorum beklide bir iz bile bırakmadan
    Yalnızlığıma değil bu ağlayışım geride kalanlara
    Artık kalmadı isyanım bende kabullendim yenilgiyi
    Anladım ki Don Kişot gibi savaşırken ye değirmenleriyle
    Koskoca bir hayatı tüketmişim kendiliğinden
    Sevgilimden olmuşum sevgimde yok olmuşum
    Asi ruhum hep bana zarar vermiş, bana ve yüreğime
    Hırçın yüreğim bir tek kendiyle barışık
    Kabullenemediği yalanların ortasında kaybolmuş
    Şimdi gidiyorum,içim rahat
    Ardımda bir sevgi bıraktım,bir ekmek kavgası
    Ve her yanı koca bir sıfır olan bir hayat
    Yanıma sadece hüznümü aldım,keşkelerimle beraber
    Sessizce gidiyorum………..

    Ali Şimşir

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:32

    BİTMEYEN SARHOŞLUK


    Bütün kadehlerimi hep sana adıyorum
    Hep senin için bu bir bir boşalan şişeler
    Umutsuzluğum, sarhoşluğum senin eserin
    Senin yüzünden bu delicesine içmeler

    Dayanmak zor yalnızlığına akşamların
    Unutmak mümkün değil seni bir şarkı gibi
    Ağır ağır ilerleyen bu zaman içinde
    Her an bir sarhoşluktur sensizliğin verdiği

    Odur bu boy boy şişeler, bu renk renk kadehler
    Yoksa bu çirkin yalnızlık, bu keder o değil
    Bütün içkilerden sert yokluğundur, anladım
    Yokluğundur yakan kanımı, ispirto değil

    ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:32

    BEN EYLÜL SEN HAZİRAN


    Bir eylüldü başlayan içimde
    Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
    Çimenler sararmıştı
    Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
    Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
    Katar gidiyordu kuşlar uzaklara
    Deli deli esiyordu rüzgar
    Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
    Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar

    Neydi o bir zamanlar
    Sevmişliğim, sevilmişliğim
    O heyheyler, o delişmenlikler neydi
    Ne bu kadere boyun eğmişliğim
    Ne bu acıdan korlaşan yürek
    Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
    Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
    Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım

    Beni kötü yakaladın haziran
    Gamlı, yıkık eylül sonuma
    Bir ilk yaz tazeliği getirdin
    Masmavi göğünle
    Cana can katan güneşinle
    Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
    Çiçekler açtı dokunduğun
    Çimler büyüdü yürüdüğün
    Ve güller katmer oldu güldüğün yerde

    Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
    Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
    Dallarım yere değiyor
    Güneşi batmadan saçlarının
    Bir dolunay doğuyor bakışlarından
    Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
    Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
    Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
    Ölebilirim artık

    Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
    Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
    Baksana; parmak uçlarım ateş
    Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
    Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
    Benimle meydan oku her çaresizliğe
    Benimle uyu, benimle uyan
    Birlikte varalım on üçüncü aylara

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:31

    BİR UCUBE AYRILIK




    Bir ucube ayrılıkla uçuverdin ellerimden
    Sebepsiz,nedensiz,bir hiç ti sırtımı dönüşüm
    Ağzımda seni heceledim sessizce uzaklaşırken
    Çektiğim sigara bile ağzımda eridi kederimden
    Yine yağmur oldu sulu gözlerimden akan yaşlar
    İçimi yakan ateşini koynumda besleyerek
    O dandik gururumla yol aldım senden
    Oysa ne mutluydum, ne kadar mutluyduk değimli sevgilim
    Biz kendi kaderimizi sindire sindire yaşarken
    Kader gelipte vurdu aniden en dibine hayatın
    Büküldüm,büküldüm küçüldüm sevdiğim
    Hayallerle örtüşüp birbirimiz ısıtmıştık
    Acıyla boğuşup sevgimizde yoğrulmuştuk
    Taki o ucube ayrılık vakti gelene kadar
    Ayrılığı ben yarattım biliyorum sen yüreğini ortaya koymuşken
    Kusurlarımı bir bir örtüp yaşama kaynağım olmuşken
    Kaşınan bendim canım sensiz hayata yelken açarken
    Nefes bile alamadan iyice kahrolup yalnızlık teknesinde
    Sensiz,çaresiz,hayalsiz yaşamayı göze alıp
    Ardına bile bakmadan çekip giden bendim
    Çok zormuş be gülüm nefes almak sensiz
    Hayata sensiz bir pencereden bakıpta
    Sensiz rüyalara dalmak kötüymüş,acıymış
    Bu kötürüm dünyada seni hissetmemek
    Sevginden sakat yaşamak hiç beklemediğim kadar
    Hazır olmadığım kadar zulümmüş
    Diyeceksinki nefes alıyorsun ya yaşıyorsun
    Desen ne yazar her nefesim gırtlağımda düğümlenirken
    Görse ne olur seni görmeyen gözlerim ama sayılmazmı
    Seni saramayan kollarım çolak kalsa daha az canım acımazmı
    Bir ucube ayrılıktı seni benden koparan
    Beni bir uçurumun kenarına götüren
    Bizi etrafa savurup içimizi yakıp ateşle besleyip
    Sonrada geçip kahkalarla halimize gülen bir ucube ayrılıktı
    Beni sensiz beni sevgisiz beni çaresiz her gün öldüren
    Hiç usanmadım seni sevmekten sendin beni hayata güldüren
    Konuşurduk senle gelecekten gülümseyen simalarla
    Evimiz olacaktı içi mutluluk kokan
    Çocuğumuz olacaktı senin bedeninden
    Sevdamız olacaktı yarısı senden yarısı benden
    Şimdi ise kederi aldık ikiye böldük
    İçini hasretle süsleyim kara sevdalarda yol alıyoruz
    Kıyameti bu dünyada severken yaşıyoruz
    Son bir cümlem daha olsun izin verirsen
    Her ne olursa olsun ikimizde seviyoruz

    Ali Şimşir

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:30

    Gül Dikene Diken Güle Sarılır

    Yaz biter, bahar olur, kış olur
    Bana yollar gah iniş, gah yokuş olur
    Can bedende, beden sende değilse
    Beden ölüme, ölüm cana sarılır.

    Yara açar bedenimde bitmeyen sevdan
    Candan vaz geçilir de geçilmezki canandan
    Ne zaman yakar olsa yokluğun hardan
    Gönül hara, har ataşa sarılır

    Seni görsem gönül gözüm şad olur
    Sen yoksan, kor düşer vatan bana yad olur
    Bahar biter, tipi, boran, kar olur
    Boran yaza, yaz bahara sarılır.

    Gelmezsen gönül deryam kurudur
    Gün gelir can hastalanır, yorulur
    Arayıp da gurbet elde bulamazsam
    Gurbet yola, yol hasrete sarılır.

    Hasretinle gider oldum sonsuzlara
    Beni senden koparmıştır artık, kara
    Gün gelir de hayalin uğrarsa garip mezara
    Gül dikene, diken güle sarılır.

    Ömer Yardımcı

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:29

    TUFANDAN SONRA


    Bir tavşan durdu da yoncalarla kıpır kıpır çıngırak
    çiçekleri arasında, örümcek ağları içinde doğru dua etti gökkuşağına.
    Kayıplara mı karışacaktı! o dört başı mamur taşlar,
    ya çiçekler tam açmışken hem de!
    Çöp içinde yüzen ana cadde boyunca kerevetler
    dizildi. Minyatürlerdeki gibi yukarılara asılmış bir
    denize doğru kaldırıldı, gemiler çekildi.
    Mavi Sakalın evinde dere gibi aktı kan-ya mezbahalar,
    ya o camları tanrı mühründen görünmez olmuş
    kanlı meydanlar. Dere gibi aktı kan, bir o kadar da süt.
    Kunduzlar yapı yaptı. Kahveler tüttü kahve ocaklarında
    Camları hala zangır zangır camlı köşkte karalar
    giymiş çocukların yaldızlı resimlere daldı gözleri.
    Çat! Kapı çalındı; köyün meydanlığında bir çocuk
    fırıldaklarla tekmil kulelerdeki horozların aklına uyup
    kollarını döndürmeye başladı, çakmak çakmak sağanağın altında.
    Filan hanım kuyruklu bir piyano kurdurttu Alp
    dağlarına. Katedralin bin bir mihrabında kudas ve vaftiz
    ayinleri yapıldı.
    Yollara düştü kervanlar. Harcedildi de buzların
    hercümerciyle kutup gecesi, kuruldu İspilandit Oteli.
    O zamandan beri ay, kekik kırlarından gelen
    ağlamaklı çakal sesleri işitir oldu- bir de meyve
    bahçelerinde dolaşan tahta pabuçlu çoban türküleri.
    Derken filize durmuş eflatun korudaki peri Ev karısı
    geldi yanıma, dedi, bahar geldi.
    Kaynayın! pınarlar, taşın, katın köprüleri önünüze,
    basın ormanları siyah kumaşlar, orglar, şimşekler,
    gök gürültüleri, kabarın hadi çağlayın; hadi su; hadisene
    keder, kaldırın ayağa selleri.
    Değil mi ki onlar senli-benli-gitti derler! O dört başı
    mamur taşlar! O açmaya varmış çiçekler! -değil mi ki
    bir kasvettir kalan geriye! Ecenin haliyse malum,
    toprak mangalının korlarını karıştırmaya dalmış
    büyücü, bilir ya söylemez bizim bildiğimizi.

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:29

    HER NASILSA YALNIZSIN
    Her nasılsa yalnızsın
    Bir giz gibi deliyor yüreğini
    cansıkıntılarının burgusu
    ve hep bir şeyler eksik gibi
    bir şeyler bekler gibisin

    Yeni bozgunlar
    yeni yenilgiler peşindesin
    Bir bozkır kuraklığına dönmüş için
    Oysa yalnız bir öpüştür
    gurbeti türkülere dönüştüren

    Çoktandır su vermedin
    çiçeklere ve yüreğinin çeliğine
    Zaman terkisine almış da öpücükleri
    koşuyor sessizliğin ve yalnızlığın
    iyotlu kıyılarına

    Bir yol ayrımı ki yanlışla doğru
    hüzünlerle sevinçler kolkola
    Sen ki ey kalbim
    yanlışları ve hüzünleri taşıdın
    bunca zaman

    Taşıyamaz yüreğinin batık sandalı
    bu yalnızlığı,bu can sıkıntılarını
    Yaşam gelincikler gibi beklerken seni
    gecenin kapısını çalma
    ey kalbim

    AHMET TELLİ

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:28

    SU, RÜZGÂR VE NAMUS

    Daha çocukluğumda,
    Dinlemiştim bu masalı:
    Su, rüzgâr ve namus
    Bir gün saklambaç oynamışlar.

    Önce su saklanmış;
    Fakat çabuk bulunmuş
    Derin vadiler arasında...

    Sonra rüzgâr saklanmış,
    Onu da bulmak kolay olmuş
    Yüksek dağların tepesinde...

    Sıra namusa gelmiş
    O da şöyle söylemiş:

    Dinleyin bir kere,
    Ben kaybolursam
    Bulunmam hiçbir yerde...
    İşte, o günden beri namus kaybolunca,
    Bulunmaz hiçbir yerde.



    Sándor PETOFİ

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:28

    Ağaç olurum eğer ağacın çiçeği isen...
    Sen çiy isen ben çiçek olurum
    Çiy olurum eğer güneş ışığı isen...
    Sırf birleşelim diye.

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:28

    BİTEN BİR AŞKTAN SONRA
    Hiçbir şey daha kötü olamaz
    Kötü biten bir aşk sonrasından
    Ahrazlaşırsın, gölgelenir nesneler
    Her telaş ıssızlık taşır biraz
    Kabahatli bir çocuk gibi çıkarsın
    Sokağa, ki sokak puslu, alıngan
    Kalbinden daha tenhadır dünya

    Tenhadır sığındığın bütün kıyılar

    Odan dağınıktır, tütün kokuyordur
    Okusan da dilsizdir kitaplar
    Bir fotoğraf düşer ansızın
    Cam kesiği gülüşlerdir kanayan
    Pencerende solgun bir ayışığı
    Mahçup bir duruşla bakarsın
    Susarsın. Sükût iyi gelir belki.

    AHMET TELLİ

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:27

    Öyle kolay sanma sen bu işi, kardeşim,
    hemen kalkışma tellerden şarkılar döktürmeye!
    Sazı bir kere eline almaya göresin,
    bir görev yüklendin demektir, bilesin,
    çok ağır bir görev, ve belâlı.
    Geldinse anlatmaya yalnız kendi derdini, kardeşim,
    yalnız kendi zevkini anlatmaya geldinse,
    bırak elinden o kutsal sazı,
    sana burda hiç kimse kulak asmaz.

    Biz yaşamadayız bugün bir çölde, kardeşim,
    çok eskilerde bir Musa vardı hani,
    işte biz o Musa gibi yaşamadayız bugün;
    tanrı tekparça ateşten bir kılavuz vermişti ona,
    o da ateşten kılavuzun peşinden gitmişti.
    Bugün tanrı tekparça ateşten şaire ne der bak:
    Sizsiniz halkı mutluluğa götüren yolu aydınlatacak.

    Ey şairler, gireceksiniz halkla kol kola,
    alevlerin, fırtınaların içinden geçeceksiniz,
    hiç durmadan yürüyeceksiniz, ama hiç durmadan;
    alçaktır halkın bayrağını elinden düşüren de,
    şurda, geride, bir kenarda gizli gizli,
    bir parça dinleneyim, diyen de alçak.

    Halk bakacak, görecek, anlayacak,
    acı çeken kim, başkaldıran kim, dövüşen kim,
    kim işi oluruna bırakmış,
    kim günü gün eden,
    kim şarlatan,
    kim korkak!

    Peygamberler çıkacak, yalancı ve kurnaz,
    durun, diyecekler size, durun, ey insanlar,
    işte burası, diyecekler, sizi yaşatacak yer,
    işte burası bolluk ülkesi, mutlu toprak.
    Bu korkunç yalanlara kanmayacak ama hiç kimse,
    ne açlık kanacak, ne susuzluk kanacak, ne de umutsuz yaşamak,
    haykıracak güneşte kavrulan milyonlarca insan,
    hepsi yalan, diyecekler, hepsi yalan, hepsi yalan.

    Ne zaman eşit pay alırsak bolluk sepetinden,
    ne zaman hepimiz sırayla oturursak halk sofrasına,
    ne zaman her eve girerse bereketli aydınlığı bilimin,
    ne zaman pırıl pırıl yanarsa tekmil evler aydınlıklar içinde,
    işte o zaman deriz, burada duralım, tamam,
    işte burası bolluk ülkesi, mutlu toprak.

    Biz o güne kadar, dur durak bilmeden
    sürdüreceğiz amansız savaşımızı,
    dağ taş demeden yürüyeceğiz,
    gözler çakmak çakmak, yumruklar sımsıkı.
    Sonunda, bütün bu çabalara karşılık
    hiçbir şey geçmeyebilir de elimize,
    yola çıkarken zaten biz bunu göze almıştık.

    Ölüm kondurup alnımıza yumuşak bir öpücük,
    kaparsa usulcana göz kapaklarımızı,
    ve ipekten kefenler ve çiçekler içinde
    alıp korsa bizi kara toprağa,
    bu bile yeter de artar bize.


    Sándor PETOFİ

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:27

    Aşk Özeti


    zaman zaman anlardın
    aşk özetini
    zamanın içinde aşk olmasaydı
    böyle yanmazdın
    böyle serzenmezdin
    aşk özetinde seni
    seni
    bulmazdım....

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:27

    Aşkın Karanlık Metali


    Karanlıkta duruyorum aşk vurmasın yüzüme
    dokunmasın kimse bana
    kimse ulaşamasın artık tenimin incinen yerlerine...
    uyanmasın bir daha etimdeki yaralı hayvan
    zamanın siyah deltasında çürümek istiyorum
    biliyorum artık kimse yok kimsesizliğime...

    biliyorum aşka kimse yok
    aşkın karanlık metali soğuyor yüreğimin derinliklerinde...
    aşklarım, arkadaşlarım, dostlarım
    dağılıp gitti herkes
    içimi sızlatacak kimse kalmadı içimde...

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:26

    Yalnız Bir Opera


    Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
    Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
    Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim
    Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

    İmrendiğin, öfkelendiğin
    Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
    Yani yaşamışlık sandığın
    Geçmişim
    Dile dökülmeyenin tenhalığında
    Kaçırılan bakışlarda
    Gündeliğin başıboş ayrıntılarında
    Zaman zaman geri tepip duruyordu.
    Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
    Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
    Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
    Başlangıçta doğruydu belki.
    Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
    Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,
    Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
    Ve hala bilmiyordun sevgilim
    Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
    Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
    Bütün kazananlar gibi
    Terk ettin.

    Yaz başıydı gittiğinde, ardından,
    Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.
    Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
    Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
    Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
    Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
    Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
    Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
    Çerçevesine sığmayan
    Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
    Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.

    Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.
    Seni bir şiire düşündükçe
    Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
    Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
    Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
    Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
    Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
    Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
    Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?
    'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.
    Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.
    Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
    Takvim tutmazlığını
    Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
    Daha o gün anlamalıydım
    Benim sana erken
    Senin bana geç kaldığını.

    Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
    Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.
    Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,
    Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.
    Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
    Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi
    bakışıyorduk.
    Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.
    Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
    Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
    Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
    Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
    Şimdi biz neyiz biliyor musun?
    Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
    Birbirine uzanamayan
    Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
    Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
    Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
    Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
    Ne kalacak bizden?
    Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
    Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
    Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
    Bizden diyorum, ikimizden
    Ne kalacak?

    Şimdi biz neyiz biliyor musun?
    Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
    Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
    Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi
    Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
    Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.

    Kış başlıyor sevgilim
    Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
    Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
    Oysa yapacak ne çok şey vardı
    Ve ne kadar az zaman
    Kış başlıyor sevgilim
    İyi bak kendine
    Gözlerindeki usul şefkati
    Teslim etme kimseye, hiçbir şeye
    Upuzun bir kış başlıyor sevgilim
    Ayrılığımızın kışı başlıyor
    Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

    Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
    Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,
    Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....
    Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
    Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
    İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
    Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
    Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
    Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,
    Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
    Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
    Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.

    Dışarda hayat düşmandır size
    İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz
    Bir ayrılığın ilk günleridir daha
    Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta
    Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
    Kulak verdiğiniz saat tiktakları
    Kaplar tekin olmayan göğümüzü
    Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
    Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
    Bakınıp dururken duvarlara
    Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek,
    Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,
    Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında
    Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
    Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
    Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
    Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya
    Kendimizi hazırlar gibi.

    Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
    Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
    Ve kazanmış görünürken derinliğimizi
    Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
    Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
    O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
    Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
    Göremeseniz de, bilirsiniz
    Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.

    Bana zamandan söz ediyorlar
    Gelip size zamandan söz ederler
    Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
    Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
    Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
    Dahası onalar da bilirler.
    Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.
    Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki
    hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
    kolay değildir elbet.
    Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
    Zaman alır.
    Zaman alır sizden bunların yükünü
    O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe
    çöker.
    Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
    Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
    O boşluk doldu sanırsınız
    Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

    Gün gelir bir gün
    Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
    O eski ağrı
    Ansızın geri teper.
    Dilerim geri teper.
    Yoksa gerçekten bitmissinizdir.

    Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi
    kavranır.
    Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.
    Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
    Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
    Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
    Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır
    Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
    Günlerin dökümünü yap
    Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
    Kim bilebilir ikimizden başka?
    Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
    Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,
    Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği
    Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün
    Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
    Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor
    Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
    Bunlar da bir işe yaramadıysa
    Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.

    Bu şiire başladığımda nerde,
    Şimdi nerdeyim?
    Solgun yollardan geçtim.
    Bakışımlı mevsimlerden
    İkindi yağmurlarını bekleyen
    Yaz sonu hüzünlerinden
    Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
    Geçti her cağın bitki örtüsünden
    Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
    Bakarken dünyaya
    Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:
    Çicek adlarını ezberlemekten geldim
    Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
    Unuttuklarını hatırlamaktan
    Uzun uzak yolları tarif etmekten
    Haydutluktan ve melankoliden
    Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden
    Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
    Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti
    Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
    Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

    Bu şiire başladığımda nerde,
    Şimdi nerdeyim?
    Yaram vardı, bir de sözcükler
    Sonra vaat edilmiş topraklar gibi
    Sayfalar ve günler
    Işık istiyordu yalnızlığım
    Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
    İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
    Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.
    Karardı dizeler.
    Aşk...Bitti. Soldu şiir.

    Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
    Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
    Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
    Ask yalnız bir operadır, biliyordum:
    Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.
    Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
    Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
    El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
    Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır:
    Eksiliyorduk
    Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
    Her otelde biraz eksilip, biraz artarak
    Yani çoğalarak
    Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin
    Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
    Ağır ve acı tanıklıklardan
    Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
    Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
    Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
    Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
    Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
    Ve açık hayatları seviyordu.
    Buraya gelirken
    Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
    Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
    Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi
    Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...
    panayır yerleri...
    Ölü kelebekler...
    Ölü kelebekler...
    Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.

    Adım onların adının yanına yazılmasın diye
    Acı çekecek yerlerimi yok etmeden
    Acıyla baş etmeyi öğrendim.
    Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
    İpek yollarında kuzey yıldızı
    Aşkın kuzey yıldızı
    Sanırsın durduğun yerde
    Ya da yol üstündedir
    Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
    Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
    Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.

    Aşkın bir yolu vardır
    Her yaşta başka türlü geçilen
    Aşkın bir yolu vardır
    Her yaşta biraz gecikilen
    Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
    Gözlerim
    Aşkın kuzey yıldızıdır bu
    Yazları daha iyi görülen
    Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
    İlerlerim
    Zamanla anlarsın bu bir yanılsama
    Ölü şairlerin imgelerinden kalma
    Sen de değilsin. O da değil
    Kuzey yıldızı daha uzakta
    Yeniden yollara düşerler
    Düşerim
    Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
    Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
    Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
    Yaşamsa yerli yerinde
    Yerli yerinde her şey
    Şimdi her şey doludizgin ve çoğul
    Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
    Şimdi her şey yeniden
    Yüreğim, o eski aşk kalesi
    Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden
    Dönüp ardıma bakıyorum
    Yoksun sen
    Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:26

    Yalnız



    Kopardığım Akşamlar
    Yazdır
    .......ayın vurduğu şavkın içinde kapı aralıktı
    güneş içeriye girerken.....



    kopardığım aksamlar da
    sihirli değnek duraklarını geçtim
    kağıt üzerine dökülen yaşlarda
    bir gece oyunu olmuştu saklambac


    yıllar vurmuştu....


    ömrümün yarım kalmış tarafını
    yıldızlara astım
    kopuk düğmelerimi
    bir köşeye gizledim
    çırpınışlarım artık
    huysuz bir kısrak


    abse toplamış yüreğim
    soluksuz sevdalarda
    kendini parçaladı
    gün o gün değildi,
    soluk bir akşamdı



    yılları vurdum...
    .
    .
    .

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:25

    Sevi`ye Özlem
    seni benim kadar seven oldu mu hiç
    hangi kül tablasına yazıldı ismin
    sonuna kadar içilmiş hasret,
    acı bir tat bırakırken dudağa

    hangi gök yazdı ismini bulutlara
    tek tek /satır satır/ dolu dolu
    hangi sevda döküldü
    sırılsıklam saçaklardan
    bir yaşam / damlayan su

    hangi eller sardı seni
    benden yasak
    işledi matemini
    kaç dudak mühürledi kendini
    susmak için ismini
    kaç basamak çıktı
    kendinden izler bırakarak
    söyle ey sevgili
    kaç gönül yanginlarda kül oldu
    seve seve öpüp koklayarak uğurlarken seni..

    gitme
    ne olursun
    cıkar yüzünden maskeyi
    sen
    sen gibi
    sev beni
    rüzgarın nefesi
    yağmurun sesi
    gönlümün efendisi
    toprağım ol
    gülümse...


    03.02.2007...05 05
    Fulya ÇELİKBİLEK

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:25

    Sensiz Bırakma


    Sana,senin için bir şey söylesem dinler misin?
    Seviyorum diye anlatsam buna inanır mısın?
    Hayatım,sevdiğim ne olur beni anlar mısın?
    Sevgi ibadettir,beni yüreğinde saklar mısın?

    Belki taş atarlar sana,beklide bana,
    Boyun eğmek yok kimseye kanma,
    Beğenmez isen,seni seven yok olur sonra,
    Sıkı tut elimi sakın beni sensiz bırakma.

    Uyanırsan gecenin sessizliğinde,
    Gözlerin dalarsa karanlığa,
    Dalıp gidersen bensiz hayallere,
    Sıkı tut elimi sakın beni sensiz bırakma.

    Sen yoksan neylerim ben bu hayatı,
    Yaşamak haram olur o zaman bana,
    Benimle ol,ne olur ömrün boyunca,
    Sıkı tut elimi sakın beni sensiz bırakma.



    Gültekin Şahin

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:24

    MIRILDANDIKLARIM
    Kırdın mı incittin mi birilerini
    Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
    Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
    Yeniden düşünmeliyim
    Dostluklarımı, ilişkilerimi
    Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
    Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
    Borçlarımı ödedim mi?
    Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
    Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
    giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
    Geri verdim mi aldıklarımı:
    Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,
    Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
    Yokladım mı duygularımı
    Hala sevebiliyor muyum insanları?
    Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
    ovmalı umutları
    Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
    Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
    Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
    Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
    Gece telefonları, ıssız konuşmalar
    Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
    Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
    O kadar çok anlattım ki
    Kendime kaldım anlatmaktan...
    Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
    Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
    Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
    Ofset duyarlılıklardan
    Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
    'içtenliğin' yada 'dünya görüşünün' kirletmediği
    Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
    Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
    vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
    Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
    Hala bir umut var mıdır
    Çikmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
    Ne çıkmaz sokaktayım nede mutsuz
    Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
    Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
    Kış güneşinin mutlu ettigi bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız
    Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim
    senin ve benim, yani bizim için...

    MURATHAN MUNGAN

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:24

    GAZABA UĞRAMIŞ ŞİİRLER

    Şarkıcı nasıl söyler şarkısını,
    Dudakları dikilmişken efendim?
    Bir Arap şairi ölünce bugün
    Kim dua eder O'na?
    El öpmez benim şiirim
    Doğrusu sultanlara düşer
    Şiirimin ellerini öpmek!


    I
    Dostlarım
    Başkaldırmıyorsa,nedir ki şiir?
    Azgınları ve azışları devirmiyorsa,nedir ki şiir?
    Zamanda ve mekanda
    Sarsıntı yapmıyorsa, nedir ki şiir?
    Kisra Nuşirevan'ın başındaki tacı
    Yere çalmıyorsa, nedir ki şiir?

    II
    Bunun için çekiyorum isyan bayrağını
    Şu ana kadar gündüz nedir bilmeyen milyonlar adına.
    Nedir,dalla serçeyi ayıran
    Gülle sarı şebboyu ayıran nedir?
    Nedir memeyle narı ayıran
    Denizle zindanı ayıran nedir?
    Nedir mavi ayla karanfili ayıran
    Yiğitlik kelimesinin sırrını,
    Giyotinin sırrını ayıran?

    III
    Bunun için çekiyorum isyan bayrağını!
    Kediler gibi boğazlanmaya götürülen milyonlar adına
    Göz kapakları çıkarılanlar adına
    Dişleri sökülenler adına
    Sülfirik asitte eriyenler adına,kurtçuklar gibi
    Mahrum olanlar adına,
    Sesten,fikirden,dilden.
    Çekeceğim isyan bayrağını.

    IV
    Bunun için çekiyorum isyan bayrağını
    Küçük perdenin altında
    Öküz gibi oturan halklar adına
    Dostluğu büyük kaşıklarla içen halklar adına
    Develer gibi yük çeken halklar adına
    Gün doğusundan gün batısına
    Yük çeken deve gibi.
    Sudan ve arpadan başka hakkı yok
    Hasreti yok emirin karısının
    Emirin dişi köpeğinin
    Berberine ait olmaktan başka..
    Yaşasın bir demet yonca
    Yaşasın tek ilah diye Allah'a yalvaran
    Halklar adına

    V
    Ey şiirin dostları!
    Ben ateş ağacıyım,hasretlerin kahiniyim ben
    Elli milyon aşığın resmi
    sözcüsüyüm
    Sevgi ve inleyiş ehlinin ellerinde
    uyur
    Kah yasemin ağaçlarına.
    Ey dostlarım!
    Bıçağın saltanatını hep reddeden
    Bir yarayım ben..

    VI
    Ey mümtaz dostlarım!
    Dudaksızların dudağıyım ben
    Gözsüzlerin gözüyüm ben
    Okumazlara denizin kitabıyım
    ben
    Hapishane kaşalotlarına
    gözyaşıyla kazınan
    Yazılarım ben
    Bu çağ gibiyim ben,sevgilim!
    Çılgınlıklarla karşılarım çılgınlıkları
    Kırarım nesneleri çocukluk içre
    Kanımda devrim ve limon kokusu
    Hep bildiğiniz gibiyim ben
    Hoşlanırım kanun çiğnemekten
    Hep bildiğiniz gibiyim ben
    Şiirleyim...
    Yoksa var olmak istemem...

    VII
    Dostlarım!
    Hakiki şiir sizsiniz.
    Gülmenin de ehemmiyeti yok
    surat asmanın da
    Sultana öfkelenmenin de
    Siz benim sultanlarımsınız
    Sizden şeref,kuvvet,kudret
    istiyorum
    Tuz ve taş üstünde uyuyan
    şehirlerde
    Şiirlerim yasak.
    Şiirlerim yasak,
    Çünkü insana
    Sevginin ve medeniyetin
    kokusunu taşıyor
    Şiirlerim reddedildi,
    Çünkü her beyti muştu taşıyor
    Dostlarım!
    Sizi bekletmekteyim hala
    Kıvılcımı tutuşturmak için...


    BU SEVDA

    Bu sevda
    Birdenbire saran içimizi
    Bu narin
    bu sımsıcak
    Bu umutsuz
    Sevda
    Gün gibi güzel
    Ve kabaran deniz gibi
    Çalkantılı
    Bu sevda
    O kadar gerçek
    O kadar güzel
    O kadar mutlu
    O kadar sevinçli
    Ve karanlıkta korkudan titreyen bir çocuk gibi
    Gülünç
    Ve gecenin ortasında sakin bir adam gibi
    Kendinden emin
    Başkalarının yüreğine korku salan
    Benizlerini solduran
    Dillerini çözen bu sevda
    Gözetlediğimiz için gözetlenen
    Yaraladığımız
    Ayaklar altına aldığımız
    İnkar ettiğimiz unuttuğumuz için
    Kovalanmış yaralanmış ayaklar altına alınmış
    İnkar edilmiş unutulmuş
    Bu kocaman sevda
    Gene dipdiri
    Gene güneşli
    Senin sevdandır bu
    Benim sevdamdır
    Hep var olan
    Durmadan yenilenen
    Ve değişmeyendir
    Bir bitki kadar gerçek, bir kuş kadar ürkek
    Yaz güneşi kadar diri ve sıcaktır
    İkimiz de gidebiliriz
    Sonra dönüp
    Derin uykulara dalabiliriz
    Acı çekebiliriz uyanınca
    İhtiyarlayabiliriz
    Sonra tekrar dalabiliriz uykuya
    Ölümü düşleyebiliriz
    Oysa
    Başucumuzda
    Gülerek bakıyor bize
    Durmadan tazelenen bu sevda
    Ayak diriyor yaşamakta
    Arzu kadar diri
    Bellek kadar zalim
    Pişmanlık kadar budala
    Hatırlamak kadar tatlı
    Mermer gibi soğuk
    Gün gibi güzel
    Bir çocuk gibi narin
    Bize bakıyor gülümseyerek
    Ve hiçbir şey söylemeksizin
    Konuşuyor bizimle
    Ve ben ürpererek dinliyorum onu
    Bağırıyorum
    Senin için
    Kendim için
    Bağırıyorum bizim için
    Gitme kal
    Dur orda
    Ayrılma yerinden
    Kal orda
    Kımıldama
    Gitme
    Biz ki sevmiştik birbirimizi
    Unuttuk seni
    Bari sen unutma bizi
    Bir sen varsın yeryüzünde bizim için
    Terk etme bizi
    Buz bağlamasın yüreklerimiz
    Ne kadar uzakta
    Ve nerde olursan ol
    Duyur bize kendini
    Bir çalı dibinde
    Hatıralar ormanında
    Birdenbire çıkıver karşımıza
    Uzat elini bize
    Ve kurtar bizi.

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:23

    Sone 1

    Artmasını isteriz en güzel varlıkların
    Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla.
    Bir güzel, yaşlanıp da göçünce bugün yarın
    Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla:
    Ama can yoldaşındır kendi parlak gözlerin.
    Kendi ateşin besler ruhunun alevini:
    Kıtlığa çevirirsin bolluğunu her yerin,
    Kendi düşmanın gibi, ezersin can evini.
    Şimdi sen yeryüzünün taptaze bir süsüsün,
    Varlığın çiçek dolu bahardan müjde taşır,
    Ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün.
    Pintiliğin arttıkça kendi sonun yaklaşır.
    ___Dünyaya acımazsan, oburlar gibi ancak
    ___Varlığın da mezar da güzelliği yutacak.


    ---

    Sone 2

    Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı,
    Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık,
    Gençliğinin kibirli, süslü giyim kuşamı
    Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık:
    O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir,
    Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;
    Dersen yuvaların çökmüş şu gözlerdedir,
    Bencillik utancıyla israfa övgüdür bu.
    Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara
    “Benim güzel çocuğum beni kurtarır,” dersen
    “Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra,”
    Güzelliğinin onda sürdüğünü göstersen.
    ___O, sen yaşlandığında yeniler varlığını,
    ___Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.


    ---

    Sone 3

    Aynaya bak da şunu gördüğün yüze söyle:
    Sıra gelmiştir artık bir taze yüz yapmana,
    Güzelliğini hemen yenilemezsen şöyle,
    Yeryüzü yoksun kalır, lânetlenir bir ana.
    Hiçbir güzel var mı ki el sürülmemiş rahmi
    Senin sürdüğün çiftin ekinini tepecek?
    Sırf kendini sevmenin mezarını ister mi,
    Geleceği ahmakça durdurur mu bir erkek?
    Sen annenin aynası olmuşsun da o sende
    Bulmuştur gençliğinin güzelim baharını;
    Kendi dinç varlığınla görürsün pencerende
    Kırışıklara rağmen, şu altın yıllarını.
    ___İstersin ki varlığın unutulsun ve bitsin,
    ___Bir kuru başına öl, izin de ölüp gitsin.


    ---

    Sone 4

    savurgan güzel,nedir bu kendini harcaman
    senin mirasın olan güzellikleri böyle?
    doğa temelli vermez,ödünç verir her zaman
    eli açık olana borç verir içtenlikle
    böyle yanlış kullanmak olurmu güzel pinti
    miras bırakman için sana bırakılanı?
    kar etmeyen tefeci bu koskoca serveti
    niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı
    meraklısın kendinle içli dışlı olmaya
    bu tatlı benliğin sırf aldatmağa yarar
    vaktin geldi diyerek seni çağırsa doğa
    vereceğin hesapta elle tutulur ne var?
    kullanmazsan gömülür güzellğin seninle
    kullanırsan varisin olur da sürer gider böyle


    ---

    Sone 5

    Her gözün takıldığı o bir-içim-su yüzü
    Özenle, incelikle yaratan şu saatler
    Birer zalim olup da vurunca yaman gürzü
    O eşsiz güzellikten kalmaz hiçbir hoş eser.
    Durmak bilmeyen zaman, yaz’ı söküp götürür,
    Yok eder iğrenç kışın kucağına atarak;
    Özsu, ayazda donar, sağlam yapraklar çürür:
    Güzellik kar altında, her yöne çıplak, çorak.
    Özsuyu çiçeklerden çekip almamışsa yaz,
    Cam duvarlar içine kapatmamışsa onu,
    Güzel göçüp gidince güzellikten iz kalmaz:
    Gelir, kendisi gibi, anılarının sonu.
    ___Özsuyu çekilmişse, kış gelince o çiçek
    ___Kupkuru kalsa bile, tatlı özü sürecek.


    ---

    11.Sone

    Gençliğin günden güne kalırken gerilerde
    Bir yavru yaratırsan alsın diye yerini,
    Dinçken can verirsen o körpe can ilerde
    Senden göçen gençliğe varıp yaşatır seni.
    Böyle sürecek akıl, güzellik ve başarı;
    Yoksa cinnet, yaşlanmak, çürümek var yer altında:
    Hiç kimse düşünmese gelecek kuşakları,
    İnsanlık sona erip giderdi üç batında.
    Dünya çoğalmak için doğmayanlarla dolu,
    Kaknem, kakavan, kaba: kısırlıktan bitsinler;
    Yaradan vermiş sana en iyiyi, en bolu,
    Bu cömert aramağana cömertçe karşılık ver
    Seni kendine mühür yapmış, bunu böyle bil:
    Sen de eşler yap diye, ölüp git diye değil.


    ---

    Sone 15

    düşünüyorum da, dünyada büyüyen ne varsa,
    bir an tutunabiliyor yetkinlik noktasında;
    şu koca sahnede sergilenen tüm oyunlarsa,
    gizliden gizliye hep yıldızların etkisinde.
    bakıyorumda, bitkiler gibi çoğalıyor insanlar,
    aynı gökten açılıyor ya da kapanıyor yolları;
    gençlikte kabarıyor, inişe geçince sönüyorlar,
    silinmeye başlıyor akıllardan gösterişli günleri.
    o görkemli gençliğin geliyor gözlerimin önüne;
    savruk zaman belki çöküşle tartışmaya girdi bile,
    gençlik gününü, karanlık geceye döndürsek mi diye.
    AMA SEVGİN UĞRUNA ZAMAN'LA SAVAŞI SÜRDÜREN BEN,
    YENİDEN AŞILIYORUM SANA, O NE GÖTÜRÜRSE SENDEN...


    ---

    Sone 22

    Yaslisin deseler de bana,inanmam aynalara,
    Genclik ve sen ayni yastasiniz ya!
    Ama zamanin yol yol izler actigini görürüm de sende,
    Anlarim,ergec bana da gelip catacak ölüm.
    Seni bastan ayaga saran su güzellik var ya,
    Yüregimin en gösterisli örtüsü de o iste benim.
    Gügsünde yasadikca yüregim, yüreginse ben de arttikca,
    Kim der ki, nasil diyebilir ki, senden yasliyim?
    Yeni dogmus yavruyu sakinir gibi ebesi,
    Tasidigim yüregin üstüne ben nasil titreyeceksem.
    Nasil sakinacaksam kendimi, kendim icin degil, senin icin;
    Öyle sakin iste sen de kendini, ey sevdigim!
    Geri gelir sanma yüregin, benim yüregim öldükten sonra;
    Bana vermistin onu, unutma, geri almamak üzere bir daha.


    ---

    Sone 23

    Korkudan sahnede eli ayağına dolaşıp,
    Rolünü şaşıran kötü bir oyuncu misali;
    Ya da azdıkça içine sığmayan öfkesi taşıp
    Kendi yüreğini zayıf düşüren çılgın biri gibi,
    Unutuyorum, kendime güvenim olmadığından mutlaka,
    Tam olarak söylemeyi aşk oyununun sözlerini;
    Ve aşkımın yükü öylesine ağır geliyor ki bana,
    Kendi aşkımın gücü karşısında eziliyorum sanki.
    O halde, nedemek istediğimi bakışlarım anlatsın,
    Konuşan gönlümün sessiz sözcüsü olsun onlar;
    Aşkımı onlar açığa vursun, derdime çare arasın;
    Öyle ki, hiç kalsın yanında, durmadan konuşanlar.
    Ah, sessiz aşk neler yazmış, öğren artık okumayı,
    Aşkın sırrına ermişler bilir gözleriyle duymayı...


    ---

    Sone 24

    Gözlerim ressam rolünü aldı ve kabartma çizgilerle,
    Güzelliğinin biçimini gönlümün levhasına çıkardı;
    Bedenime gelince, o da bu resmin çerçevesi oldu işte;
    Malum, resmin konumundan bilinir usta ressamın sanatı.
    Seni olduğu gibi yansıtan resim nerde diyorsan,
    Ressamın içine bakıp hünerini orda görmelisin;
    Camlarının parlaklığını senin gözlerinden alan,
    Göğsümdeki sergide asılı resme ulaşmalısın.
    İşte bak, gözler gözler için neler yapıyor!
    Gözlerim senin şeklini çizdi, seninkilerse,
    Gönlüme açılan birer pencere; güneş de bayılıyor
    Onlardan içeri bakmaya, sen varsın diye içerde.
    Ama gözlerin sanatında yine de bir eksiklik var:
    Gördüklerini çiziyorlar yalnız, yüreği tanımıyorlar.


    ---

    Sone 29

    bakışlarda küçümeyiş okuyorum
    yalnızım, bedbahtım, tesellisizim.
    gökler sağır, sesim boğuk
    ve lanet okuyorum talihime
    kıskançlıktan kuduruyorum
    kiminin ikbalini
    aczimden utanıyorum.
    hazlarım iğrendiriyor beni.
    o zaman sen geliyorsun aklıma,
    ve birden bire kanatlanıyorum, bir tarla kuşu gibi, mest
    içim aydınlıkla doluyor, yükseliyorum yükseliyorum
    neşideler söylüyorum hayata,
    göklerin eşiğinden
    bana ne toprağın çirkinliğinden
    insanların zilletinden bana ne?
    hatıran öyle sonsuz bir hazine
    ve sevgin öyle büyük mutluluk ki dostum!
    en mağrur hakanların tacını
    hor görüyorum


    ---

    Sone 57

    Kölen olmuşum senin, elden başka ne gelir,
    Gece gündüz el pençe divanım buyruğuna;
    Geçirdiğim saatler baştan başa bir hiçtir
    Sen buyurmuş değilsen çabalarım boşuna.
    Senin için, sultanım, saatleri gözlerken
    Ben kimim ki küseyim sonu gelmez günlere,
    Kara kara düşünmem, acı çekmem özlerken
    Uğurlar olsun dersen kölene sen bir kere
    Ben kimim ki kıskanıp kuşkulanıp sorayım
    Kimle içli dışlısın, nedir yaptığın işler;
    Derdim günüm put gibi düşünmeden durayım,
    Mutlu kıldıklarını bilmek içime işler.
    Öyle körkütük sadık bir köledir ki sevda,
    Seni kötü göremez bin kötülük yapsan da.


    ---

    Sone 61

    Ağır gözkapaklarım, yorgun gece içinde
    Hayalinle apaçık kalsın, dileğin bu mu?
    Sana benzer gölgeler, gözümle eğlensin de
    Keyfince parçalayıp geçsinler mi uykumu?
    Gönderdiğin, ruhun mu canevinden uzağa
    İşlerime gözkulak olsun, düşürsün diye
    Aylak saatlerimi, utancımı tuzağa:
    Hasedine, kuşkuna yardakçılık etmeye?
    Hayır, sevgin çoksa da büyük değil o kadar
    Benim kendi aşkımdır vermeyen uyku durak,
    İşte öz sevgim, dirlik düzenliğimi bozar
    Senin uğruna bana hep nöbet tutturarak.
    Ben bekçinim, sen başka yerlerde uyanıksın:
    Benden uzaksın, sana başkaları çok yakın.


    ---

    66. Sone

    Vazgeçtim bu dünyadan
    Tek ölüm paklar beni
    Değmez bu yangın yeri
    Avuç açmaya değmez

    Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini
    Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz
    Ezilmiş hor görülmüş el emeği göz nuru
    Ödlekler gecmiş başa derken mertlik bozulmuş

    Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın
    Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene
    Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın
    Değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen'e

    Vazgeçtim bu dünyadan
    Dünyamdan geçtim ama
    Seni yalnız komak var
    O koyuyor adama...


    ---

    Sone 87

    Hosca kal! Degerin cok yuksek, tutamam seni,
    Biliyorum kendine ne paha bictigini;
    Ozgurluge kavustun alip deger belgeni,
    Iptal ettik sendeki hakkimin senedini
    Nasil tutarim seni, saglamadan iznini,
    Neyim var hak edecek senin zenginligini,
    Bu essiz armagana kim layik gorur beni?
    Bana verilmis berat, donup buldu vereni.
    Sen vermistin kendini, bilmeden degerini
    Ya da bana vermekle hata isledigini,
    Bir yanlis anlamanin sonucu hediyeni;
    Ama, o yine buldu hatayi duzelteni

    Sen benimdin: ruyanin gorkemleriyle doldum.
    Ben uykuda sultandim, uyaninca hic oldum


    ---

    Sone 88

    Gün gelip artık bana değer vermez olduğunda,
    Senin yanında yer alıp kendime karşı çıkacağım,
    Hor görüp yüz çevirdiğini gördüğüm zaman bana;
    Haksızlık etsen de, senin hakkını savunacağım.
    En zayıf yanlarımı en iyi ben bildiğime göre,
    Çekinmeden açığa vurup arka çıkabilirim sana,
    Kusurlarımdan hangisi benim için en büyük lekeyse
    Beni kaybederken büyük şan kazanırsın aynı anda.
    Üstelik bu işte benim için de kazanç var;
    Çünkü seven düşüncelerim sana yöneldikçe daima,
    İster istemez kendime vereceğim zararlar,
    Sana yarar sağlarken, kat kat yarar getirecek bana.
    Öyle bağlıyım ki ben sana, öyle ki benim sevgim,
    Sen haklı olasın diye, her haksızlığı üstlenirim...


    ---

    Sone 126

    Hey ogul, guzel ogul, avucunda kiskivrak:
    Vaktin donek aynasi, bir de saatli orak.
    Sen ay gibi buyurken, serpilip gelisirken
    Hepten cokmus gorunur kim varsa seni seven.
    Yikimlara egemen olan Doga tanrica
    Seni geri cekiyor sen hizla yol aldikca:
    Amaci, hunerini sende kanitlayarak
    Zamani rezil etmek, sefil anlara kiymak.
    Simdi gozbebegisin, ama kork ondan, cunki
    Tuttugu hazinesi sonsuz onun olmaz ki.

    Ertelese de ergec hesabi kapanacak:
    Yapacagi odeme sen olacaksin ancak.




    Sone 1

    Artmasını isteriz en güzel varlıkların
    Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla.
    Bir güzel, yaşlanıp da göçünce bugün yarın
    Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla:
    Ama can yoldaşındır kendi parlak gözlerin.
    Kendi ateşin besler ruhunun alevini:
    Kıtlığa çevirirsin bolluğunu her yerin,
    Kendi düşmanın gibi, ezersin can evini.
    Şimdi sen yeryüzünün taptaze bir süsüsün,
    Varlığın çiçek dolu bahardan müjde taşır,
    Ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün.
    Pintiliğin arttıkça kendi sonun yaklaşır.
    ___Dünyaya acımazsan, oburlar gibi ancak
    ___Varlığın da mezar da güzelliği yutacak.


    ---

    Sone 2

    Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı,
    Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık,
    Gençliğinin kibirli, süslü giyim kuşamı
    Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık:
    O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir,
    Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;
    Dersen yuvaların çökmüş şu gözlerdedir,
    Bencillik utancıyla israfa övgüdür bu.
    Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara
    “Benim güzel çocuğum beni kurtarır,” dersen
    “Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra,”
    Güzelliğinin onda sürdüğünü göstersen.
    ___O, sen yaşlandığında yeniler varlığını,
    ___Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.


    ---

    Sone 3

    Aynaya bak da şunu gördüğün yüze söyle:
    Sıra gelmiştir artık bir taze yüz yapmana,
    Güzelliğini hemen yenilemezsen şöyle,
    Yeryüzü yoksun kalır, lânetlenir bir ana.
    Hiçbir güzel var mı ki el sürülmemiş rahmi
    Senin sürdüğün çiftin ekinini tepecek?
    Sırf kendini sevmenin mezarını ister mi,
    Geleceği ahmakça durdurur mu bir erkek?
    Sen annenin aynası olmuşsun da o sende
    Bulmuştur gençliğinin güzelim baharını;
    Kendi dinç varlığınla görürsün pencerende
    Kırışıklara rağmen, şu altın yıllarını.
    ___İstersin ki varlığın unutulsun ve bitsin,
    ___Bir kuru başına öl, izin de ölüp gitsin.


    ---

    Sone 4

    savurgan güzel,nedir bu kendini harcaman
    senin mirasın olan güzellikleri böyle?
    doğa temelli vermez,ödünç verir her zaman
    eli açık olana borç verir içtenlikle
    böyle yanlış kullanmak olurmu güzel pinti
    miras bırakman için sana bırakılanı?
    kar etmeyen tefeci bu koskoca serveti
    niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı
    meraklısın kendinle içli dışlı olmaya
    bu tatlı benliğin sırf aldatmağa yarar
    vaktin geldi diyerek seni çağırsa doğa
    vereceğin hesapta elle tutulur ne var?
    kullanmazsan gömülür güzellğin seninle
    kullanırsan varisin olur da sürer gider böyle


    ---

    Sone 5

    Her gözün takıldığı o bir-içim-su yüzü
    Özenle, incelikle yaratan şu saatler
    Birer zalim olup da vurunca yaman gürzü
    O eşsiz güzellikten kalmaz hiçbir hoş eser.
    Durmak bilmeyen zaman, yaz’ı söküp götürür,
    Yok eder iğrenç kışın kucağına atarak;
    Özsu, ayazda donar, sağlam yapraklar çürür:
    Güzellik kar altında, her yöne çıplak, çorak.
    Özsuyu çiçeklerden çekip almamışsa yaz,
    Cam duvarlar içine kapatmamışsa onu,
    Güzel göçüp gidince güzellikten iz kalmaz:
    Gelir, kendisi gibi, anılarının sonu.
    ___Özsuyu çekilmişse, kış gelince o çiçek
    ___Kupkuru kalsa bile, tatlı özü sürecek.


    ---

    11.Sone

    Gençliğin günden güne kalırken gerilerde
    Bir yavru yaratırsan alsın diye yerini,
    Dinçken can verirsen o körpe can ilerde
    Senden göçen gençliğe varıp yaşatır seni.
    Böyle sürecek akıl, güzellik ve başarı;
    Yoksa cinnet, yaşlanmak, çürümek var yer altında:
    Hiç kimse düşünmese gelecek kuşakları,
    İnsanlık sona erip giderdi üç batında.
    Dünya çoğalmak için doğmayanlarla dolu,
    Kaknem, kakavan, kaba: kısırlıktan bitsinler;
    Yaradan vermiş sana en iyiyi, en bolu,
    Bu cömert aramağana cömertçe karşılık ver
    Seni kendine mühür yapmış, bunu böyle bil:
    Sen de eşler yap diye, ölüp git diye değil.


    ---

    Sone 15

    düşünüyorum da, dünyada büyüyen ne varsa,
    bir an tutunabiliyor yetkinlik noktasında;
    şu koca sahnede sergilenen tüm oyunlarsa,
    gizliden gizliye hep yıldızların etkisinde.
    bakıyorumda, bitkiler gibi çoğalıyor insanlar,
    aynı gökten açılıyor ya da kapanıyor yolları;
    gençlikte kabarıyor, inişe geçince sönüyorlar,
    silinmeye başlıyor akıllardan gösterişli günleri.
    o görkemli gençliğin geliyor gözlerimin önüne;
    savruk zaman belki çöküşle tartışmaya girdi bile,
    gençlik gününü, karanlık geceye döndürsek mi diye.
    AMA SEVGİN UĞRUNA ZAMAN'LA SAVAŞI SÜRDÜREN BEN,
    YENİDEN AŞILIYORUM SANA, O NE GÖTÜRÜRSE SENDEN...


    ---

    Sone 22

    Yaslisin deseler de bana,inanmam aynalara,
    Genclik ve sen ayni yastasiniz ya!
    Ama zamanin yol yol izler actigini görürüm de sende,
    Anlarim,ergec bana da gelip catacak ölüm.
    Seni bastan ayaga saran su güzellik var ya,
    Yüregimin en gösterisli örtüsü de o iste benim.
    Gügsünde yasadikca yüregim, yüreginse ben de arttikca,
    Kim der ki, nasil diyebilir ki, senden yasliyim?
    Yeni dogmus yavruyu sakinir gibi ebesi,
    Tasidigim yüregin üstüne ben nasil titreyeceksem.
    Nasil sakinacaksam kendimi, kendim icin degil, senin icin;
    Öyle sakin iste sen de kendini, ey sevdigim!
    Geri gelir sanma yüregin, benim yüregim öldükten sonra;
    Bana vermistin onu, unutma, geri almamak üzere bir daha.


    ---

    Sone 23

    Korkudan sahnede eli ayağına dolaşıp,
    Rolünü şaşıran kötü bir oyuncu misali;
    Ya da azdıkça içine sığmayan öfkesi taşıp
    Kendi yüreğini zayıf düşüren çılgın biri gibi,
    Unutuyorum, kendime güvenim olmadığından mutlaka,
    Tam olarak söylemeyi aşk oyununun sözlerini;
    Ve aşkımın yükü öylesine ağır geliyor ki bana,
    Kendi aşkımın gücü karşısında eziliyorum sanki.
    O halde, nedemek istediğimi bakışlarım anlatsın,
    Konuşan gönlümün sessiz sözcüsü olsun onlar;
    Aşkımı onlar açığa vursun, derdime çare arasın;
    Öyle ki, hiç kalsın yanında, durmadan konuşanlar.
    Ah, sessiz aşk neler yazmış, öğren artık okumayı,
    Aşkın sırrına ermişler bilir gözleriyle duymayı...


    ---

    Sone 24

    Gözlerim ressam rolünü aldı ve kabartma çizgilerle,
    Güzelliğinin biçimini gönlümün levhasına çıkardı;
    Bedenime gelince, o da bu resmin çerçevesi oldu işte;
    Malum, resmin konumundan bilinir usta ressamın sanatı.
    Seni olduğu gibi yansıtan resim nerde diyorsan,
    Ressamın içine bakıp hünerini orda görmelisin;
    Camlarının parlaklığını senin gözlerinden alan,
    Göğsümdeki sergide asılı resme ulaşmalısın.
    İşte bak, gözler gözler için neler yapıyor!
    Gözlerim senin şeklini çizdi, seninkilerse,
    Gönlüme açılan birer pencere; güneş de bayılıyor
    Onlardan içeri bakmaya, sen varsın diye içerde.
    Ama gözlerin sanatında yine de bir eksiklik var:
    Gördüklerini çiziyorlar yalnız, yüreği tanımıyorlar.


    ---

    Sone 29

    bakışlarda küçümeyiş okuyorum
    yalnızım, bedbahtım, tesellisizim.
    gökler sağır, sesim boğuk
    ve lanet okuyorum talihime
    kıskançlıktan kuduruyorum
    kiminin ikbalini
    aczimden utanıyorum.
    hazlarım iğrendiriyor beni.
    o zaman sen geliyorsun aklıma,
    ve birden bire kanatlanıyorum, bir tarla kuşu gibi, mest
    içim aydınlıkla doluyor, yükseliyorum yükseliyorum
    neşideler söylüyorum hayata,
    göklerin eşiğinden
    bana ne toprağın çirkinliğinden
    insanların zilletinden bana ne?
    hatıran öyle sonsuz bir hazine
    ve sevgin öyle büyük mutluluk ki dostum!
    en mağrur hakanların tacını
    hor görüyorum


    ---

    Sone 57

    Kölen olmuşum senin, elden başka ne gelir,
    Gece gündüz el pençe divanım buyruğuna;
    Geçirdiğim saatler baştan başa bir hiçtir
    Sen buyurmuş değilsen çabalarım boşuna.
    Senin için, sultanım, saatleri gözlerken
    Ben kimim ki küseyim sonu gelmez günlere,
    Kara kara düşünmem, acı çekmem özlerken
    Uğurlar olsun dersen kölene sen bir kere
    Ben kimim ki kıskanıp kuşkulanıp sorayım
    Kimle içli dışlısın, nedir yaptığın işler;
    Derdim günüm put gibi düşünmeden durayım,
    Mutlu kıldıklarını bilmek içime işler.
    Öyle körkütük sadık bir köledir ki sevda,
    Seni kötü göremez bin kötülük yapsan da.


    ---

    Sone 61

    Ağır gözkapaklarım, yorgun gece içinde
    Hayalinle apaçık kalsın, dileğin bu mu?
    Sana benzer gölgeler, gözümle eğlensin de
    Keyfince parçalayıp geçsinler mi uykumu?
    Gönderdiğin, ruhun mu canevinden uzağa
    İşlerime gözkulak olsun, düşürsün diye
    Aylak saatlerimi, utancımı tuzağa:
    Hasedine, kuşkuna yardakçılık etmeye?
    Hayır, sevgin çoksa da büyük değil o kadar
    Benim kendi aşkımdır vermeyen uyku durak,
    İşte öz sevgim, dirlik düzenliğimi bozar
    Senin uğruna bana hep nöbet tutturarak.
    Ben bekçinim, sen başka yerlerde uyanıksın:
    Benden uzaksın, sana başkaları çok yakın.


    ---

    66. Sone

    Vazgeçtim bu dünyadan
    Tek ölüm paklar beni
    Değmez bu yangın yeri
    Avuç açmaya değmez

    Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini
    Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz
    Ezilmiş hor görülmüş el emeği göz nuru
    Ödlekler gecmiş başa derken mertlik bozulmuş

    Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın
    Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene
    Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın
    Değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen'e

    Vazgeçtim bu dünyadan
    Dünyamdan geçtim ama
    Seni yalnız komak var
    O koyuyor adama...


    ---

    Sone 87

    Hosca kal! Degerin cok yuksek, tutamam seni,
    Biliyorum kendine ne paha bictigini;
    Ozgurluge kavustun alip deger belgeni,
    Iptal ettik sendeki hakkimin senedini
    Nasil tutarim seni, saglamadan iznini,
    Neyim var hak edecek senin zenginligini,
    Bu essiz armagana kim layik gorur beni?
    Bana verilmis berat, donup buldu vereni.
    Sen vermistin kendini, bilmeden degerini
    Ya da bana vermekle hata isledigini,
    Bir yanlis anlamanin sonucu hediyeni;
    Ama, o yine buldu hatayi duzelteni

    Sen benimdin: ruyanin gorkemleriyle doldum.
    Ben uykuda sultandim, uyaninca hic oldum


    ---

    Sone 88

    Gün gelip artık bana değer vermez olduğunda,
    Senin yanında yer alıp kendime karşı çıkacağım,
    Hor görüp yüz çevirdiğini gördüğüm zaman bana;
    Haksızlık etsen de, senin hakkını savunacağım.
    En zayıf yanlarımı en iyi ben bildiğime göre,
    Çekinmeden açığa vurup arka çıkabilirim sana,
    Kusurlarımdan hangisi benim için en büyük lekeyse
    Beni kaybederken büyük şan kazanırsın aynı anda.
    Üstelik bu işte benim için de kazanç var;
    Çünkü seven düşüncelerim sana yöneldikçe daima,
    İster istemez kendime vereceğim zararlar,
    Sana yarar sağlarken, kat kat yarar getirecek bana.
    Öyle bağlıyım ki ben sana, öyle ki benim sevgim,
    Sen haklı olasın diye, her haksızlığı üstlenirim...


    ---

    Sone 126

    Hey ogul, guzel ogul, avucunda kiskivrak:
    Vaktin donek aynasi, bir de saatli orak.
    Sen ay gibi buyurken, serpilip gelisirken
    Hepten cokmus gorunur kim varsa seni seven.
    Yikimlara egemen olan Doga tanrica
    Seni geri cekiyor sen hizla yol aldikca:
    Amaci, hunerini sende kanitlayarak
    Zamani rezil etmek, sefil anlara kiymak.
    Simdi gozbebegisin, ama kork ondan, cunki
    Tuttugu hazinesi sonsuz onun olmaz ki.

    Ertelese de ergec hesabi kapanacak:
    Yapacagi odeme sen olacaksin ancak.

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:22

    Çiçeklerin Rengi



    Çiçeklerin Rengi

    Pişmanlıkları belleğimden silerek –
    Öğrendim sevmeyi.
    Duygular çiçeklendi bakışlarımda- aşk’a
    Sana haykırmak geliyor içimden
    Bütün çiçeklerin rengini aşk diye

    Henüz renklerini yitirmemiş maviler saklı us’umda
    Açık tut kollarını ey sevgili-yüreğini saracağım
    İmameye gelip dayandı sabır teşbih’im
    Açık tut gözlerini - az sonra çıldıracağım


    abdullah oral

  • Meltem Balı
    Meltem Balı

    16.05.2007 - 13:21

    Ne Güzel

    İkimizde seni seviyoruz ne güzel
    Olmuş yerlerine bakıyoruz
    Bütün aynalarda
    ikimizde seni beğeniyoruz ne güzel
    mevsimler geçiyor üstümüzden
    susuz bir yolculuk
    tıka basa dolu mataralar arasında
    ikimizde seni seviyoruz ne güzel
    söylenmiş sözleri tekrarlamaktan
    ve incinmekten yine
    eski yaralarımızdan korkuyoruz
    ikimizde saklanıyoruz ne güzel
    gözlerimizdeki ölü çocukları besliyoruz
    bütün gördüklerimizle
    ikimizde körüz kendimize ne güzel

    sakındığımız yerlerimizden korkular açıyor
    iyi niyetli çiçekler kılığında
    birbirimize hiç armağan vermiyoruz ne güzel
    iz bırakmak istemiyoruz tenlerimizde
    evlerimizde
    çünkü kolay tespit ediliyor acılar
    hemen ele veriyor bizi
    uğruna ihanetler verdiğimiz şarkılar
    silemiyoruz ne güzel
    yüreğimizdeki parmak izlerini
    ikimizde seni seviyoruz ne güzel
    eski sevgililerimizi
    okumaktan ve yazmaktan geçtik
    ama dilimize çeviremedik aşk yazısını
    okumaktan ve yazmaktan geçtik
    cebimizde yaralı sözcükler
    ne biriktirdiysek ona vurulduk
    entelektüel ay ışıklı aşkamlarda

    hiç yanmadığı için bitmeyen mumlarımız
    işe yaramaz şamdanlarda
    okumaktan ve yazmaktan geçtik
    ortam iyi koksun diye yaktığımız
    aromalı mumların hijyenik ışığında

    kendimize o kadar güveniyorduk ki
    birbirimize ihtiyacımız yoktu
    oysa aşk güvensizlerin işiydi
    unuttuk

    sakındığımız yerlerimizden ayrılıklar açıyor
    zehir zemberek gece kılığında
    ama korkmuyoruz
    çünkü biz zeki
    okumuş
    yazmış
    zeki
    yazanı görmüş
    yazmayı seçmiş
    okumaktan usanmış
    zeki
    kendini beğenmiş
    zeki
    hiçbir şeyi beğenmemiş
    deneyimli
    bilgili
    zeki

    çok şey öğrenmiş
    öğrendiğinden fazlasını öğretmiş
    zeki
    korkusuz

    ve çocuktuk...

    o kadar çok ağlamıştık ki
    hiç ağlamayacakmış gibi yaşadık

    ikimiz
    birlikte
    hiç ağlamadık ne güzel

    şimdi tanıdık –ki bizim için tanıdık olmayan bir şey kalmadı hayatta-
    bir yol çatalında
    elele duruyoruz
    ikimizde ağlamaklı değiliz ne güzel

    ikimiz de
    hala
    seni seviyoruz ne güzel

    Yılmaz Erdoğan

Toplam 1039 mesaj bulundu