Çocuk selam verdi,kız karşılık verdi. Çocuk anlattı,kız dinledi. Çocuk güldürdü,kız güldü. Çocuk sevindirdi,kız sevindi. Çocuk üzüldü,kız üzüldü. Çocuk yanaştı,kız yakınlaştı. Çocuk hoşlandı,kız hoşlandı. Çocuk sözler verdi,kız inandı. Çocuk düşler yarattı,kız içinde yaşadı. Çocuk sevdiğini söyledi,kız sevdiğini söyledi. Çocuk üzmeyecekti,kız üzüldü. Çocuk çok sevdiğini söyledi,kız çok sevdi. Çocuk gelecekti,kız bekledi. Çocuk sabırsızdı,kız sabretti. Çocuk deliler gibi sevdiğini söyledi,kız deliler gibi sevdi. Çocuk geldi,kız gördü. Çocuk uzaklaştı,kız yakındı. Çocuk hiç bırakmayacaktı,kız yalnız kaldı. Çocuk ağlattı,kız ağladı. Çocuk söyledi,kız bitirdi. Çocuk gitti,kız bitti. Çocuk kalp kanattı,kızın kalbi kanadı. Çocuk satırları sildi,kız sayfayı kopardı. Çocuk yalandı,kız gerçek...
gözlerini değiş de gel dayanamıyorum yokediş karanlığındaki nazarına.... özlemleri tak duruşuna .bana öyle bak. . gözlerini değiş de gel seni savuruyor soluğum sen kokuyor tenim sar yaramı sevdiğim yanaş gel..
vurgunda inler aşk bir deryanın bulanıklığında yiter mercan adanın pırıltısı kararır sular bilirsin anlamaz artık bilirsin gün ışığına çıkaramaz
Bir mabed sessizliğinde yazarken bu mısraları Gözlerimdeki fer gitmiş yerini almış sevgi yoksulluğu Oysa bir zamanlar bende vardım bu dünyada O mağrur,asi ve hayata karşı hep dik başlı ben Biraz günahkar,biraz deli ve birazda hırçın ben Asiliğim haksızlıklara karşıydı dünden Deliyim Çünkü akılı ile savaşabilmek için deli olmaktır gereken Hırçınlığım ise hiç ulaşamadığım sevdiğimden,sevgimden Ama bunlar bir yalan oldu şimdi hepsi eskiden. Kimsenin ekmeğimde gözüm olmadı Kimseye bir pirinç tanesiyle bile vurmadım Kimseyi arsızca koklamadım,kimseye yalanla sokulmadım Hep hakkı savundum haklıyla oldum, Emeği savundum,emek verdim Sevgiyi savundum sevdiğimi bekledim Doğruyu savundum,doğruya yürüdüm, Sorarsanız ne geçti eline kocaman bir yalnızlık Haklıyla beraber ezildim,çalındı emeğim Vurmaya kıyamadıklarım vurdular acımasızca Beklediğim sevgili ise çoktan ümidi kesti benden Beni beklerken oda uzaklaşmıştı kendi yüreğinden Şimdi gidiyorum beklide bir iz bile bırakmadan Yalnızlığıma değil bu ağlayışım geride kalanlara Artık kalmadı isyanım bende kabullendim yenilgiyi Anladım ki Don Kişot gibi savaşırken ye değirmenleriyle Koskoca bir hayatı tüketmişim kendiliğinden Sevgilimden olmuşum sevgimde yok olmuşum Asi ruhum hep bana zarar vermiş, bana ve yüreğime Hırçın yüreğim bir tek kendiyle barışık Kabullenemediği yalanların ortasında kaybolmuş Şimdi gidiyorum,içim rahat Ardımda bir sevgi bıraktım,bir ekmek kavgası Ve her yanı koca bir sıfır olan bir hayat Yanıma sadece hüznümü aldım,keşkelerimle beraber Sessizce gidiyorum………..
Bütün kadehlerimi hep sana adıyorum Hep senin için bu bir bir boşalan şişeler Umutsuzluğum, sarhoşluğum senin eserin Senin yüzünden bu delicesine içmeler
Dayanmak zor yalnızlığına akşamların Unutmak mümkün değil seni bir şarkı gibi Ağır ağır ilerleyen bu zaman içinde Her an bir sarhoşluktur sensizliğin verdiği
Odur bu boy boy şişeler, bu renk renk kadehler Yoksa bu çirkin yalnızlık, bu keder o değil Bütün içkilerden sert yokluğundur, anladım Yokluğundur yakan kanımı, ispirto değil
Bir eylüldü başlayan içimde Ağaçlar dökmüştü yapraklarını Çimenler sararmıştı Rengi solmuştu tüm çiçeklerin Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı Katar gidiyordu kuşlar uzaklara Deli deli esiyordu rüzgar Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
Neydi o bir zamanlar Sevmişliğim, sevilmişliğim O heyheyler, o delişmenlikler neydi Ne bu kadere boyun eğmişliğim Ne bu acıdan korlaşan yürek Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
Beni kötü yakaladın haziran Gamlı, yıkık eylül sonuma Bir ilk yaz tazeliği getirdin Masmavi göğünle Cana can katan güneşinle Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime Çiçekler açtı dokunduğun Çimler büyüdü yürüdüğün Ve güller katmer oldu güldüğün yerde
Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi Oldurduğun yemişlerin ağırlığından Dallarım yere değiyor Güneşi batmadan saçlarının Bir dolunay doğuyor bakışlarından Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan Ölebilirim artık
Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma Baksana; parmak uçlarım ateş Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan Benimle meydan oku her çaresizliğe Benimle uyu, benimle uyan Birlikte varalım on üçüncü aylara
Bir ucube ayrılıkla uçuverdin ellerimden Sebepsiz,nedensiz,bir hiç ti sırtımı dönüşüm Ağzımda seni heceledim sessizce uzaklaşırken Çektiğim sigara bile ağzımda eridi kederimden Yine yağmur oldu sulu gözlerimden akan yaşlar İçimi yakan ateşini koynumda besleyerek O dandik gururumla yol aldım senden Oysa ne mutluydum, ne kadar mutluyduk değimli sevgilim Biz kendi kaderimizi sindire sindire yaşarken Kader gelipte vurdu aniden en dibine hayatın Büküldüm,büküldüm küçüldüm sevdiğim Hayallerle örtüşüp birbirimiz ısıtmıştık Acıyla boğuşup sevgimizde yoğrulmuştuk Taki o ucube ayrılık vakti gelene kadar Ayrılığı ben yarattım biliyorum sen yüreğini ortaya koymuşken Kusurlarımı bir bir örtüp yaşama kaynağım olmuşken Kaşınan bendim canım sensiz hayata yelken açarken Nefes bile alamadan iyice kahrolup yalnızlık teknesinde Sensiz,çaresiz,hayalsiz yaşamayı göze alıp Ardına bile bakmadan çekip giden bendim Çok zormuş be gülüm nefes almak sensiz Hayata sensiz bir pencereden bakıpta Sensiz rüyalara dalmak kötüymüş,acıymış Bu kötürüm dünyada seni hissetmemek Sevginden sakat yaşamak hiç beklemediğim kadar Hazır olmadığım kadar zulümmüş Diyeceksinki nefes alıyorsun ya yaşıyorsun Desen ne yazar her nefesim gırtlağımda düğümlenirken Görse ne olur seni görmeyen gözlerim ama sayılmazmı Seni saramayan kollarım çolak kalsa daha az canım acımazmı Bir ucube ayrılıktı seni benden koparan Beni bir uçurumun kenarına götüren Bizi etrafa savurup içimizi yakıp ateşle besleyip Sonrada geçip kahkalarla halimize gülen bir ucube ayrılıktı Beni sensiz beni sevgisiz beni çaresiz her gün öldüren Hiç usanmadım seni sevmekten sendin beni hayata güldüren Konuşurduk senle gelecekten gülümseyen simalarla Evimiz olacaktı içi mutluluk kokan Çocuğumuz olacaktı senin bedeninden Sevdamız olacaktı yarısı senden yarısı benden Şimdi ise kederi aldık ikiye böldük İçini hasretle süsleyim kara sevdalarda yol alıyoruz Kıyameti bu dünyada severken yaşıyoruz Son bir cümlem daha olsun izin verirsen Her ne olursa olsun ikimizde seviyoruz
Bir tavşan durdu da yoncalarla kıpır kıpır çıngırak çiçekleri arasında, örümcek ağları içinde doğru dua etti gökkuşağına. Kayıplara mı karışacaktı! o dört başı mamur taşlar, ya çiçekler tam açmışken hem de! Çöp içinde yüzen ana cadde boyunca kerevetler dizildi. Minyatürlerdeki gibi yukarılara asılmış bir denize doğru kaldırıldı, gemiler çekildi. Mavi Sakalın evinde dere gibi aktı kan-ya mezbahalar, ya o camları tanrı mühründen görünmez olmuş kanlı meydanlar. Dere gibi aktı kan, bir o kadar da süt. Kunduzlar yapı yaptı. Kahveler tüttü kahve ocaklarında Camları hala zangır zangır camlı köşkte karalar giymiş çocukların yaldızlı resimlere daldı gözleri. Çat! Kapı çalındı; köyün meydanlığında bir çocuk fırıldaklarla tekmil kulelerdeki horozların aklına uyup kollarını döndürmeye başladı, çakmak çakmak sağanağın altında. Filan hanım kuyruklu bir piyano kurdurttu Alp dağlarına. Katedralin bin bir mihrabında kudas ve vaftiz ayinleri yapıldı. Yollara düştü kervanlar. Harcedildi de buzların hercümerciyle kutup gecesi, kuruldu İspilandit Oteli. O zamandan beri ay, kekik kırlarından gelen ağlamaklı çakal sesleri işitir oldu- bir de meyve bahçelerinde dolaşan tahta pabuçlu çoban türküleri. Derken filize durmuş eflatun korudaki peri Ev karısı geldi yanıma, dedi, bahar geldi. Kaynayın! pınarlar, taşın, katın köprüleri önünüze, basın ormanları siyah kumaşlar, orglar, şimşekler, gök gürültüleri, kabarın hadi çağlayın; hadi su; hadisene keder, kaldırın ayağa selleri. Değil mi ki onlar senli-benli-gitti derler! O dört başı mamur taşlar! O açmaya varmış çiçekler! -değil mi ki bir kasvettir kalan geriye! Ecenin haliyse malum, toprak mangalının korlarını karıştırmaya dalmış büyücü, bilir ya söylemez bizim bildiğimizi.
HER NASILSA YALNIZSIN Her nasılsa yalnızsın Bir giz gibi deliyor yüreğini cansıkıntılarının burgusu ve hep bir şeyler eksik gibi bir şeyler bekler gibisin
Yeni bozgunlar yeni yenilgiler peşindesin Bir bozkır kuraklığına dönmüş için Oysa yalnız bir öpüştür gurbeti türkülere dönüştüren
Çoktandır su vermedin çiçeklere ve yüreğinin çeliğine Zaman terkisine almış da öpücükleri koşuyor sessizliğin ve yalnızlığın iyotlu kıyılarına
Bir yol ayrımı ki yanlışla doğru hüzünlerle sevinçler kolkola Sen ki ey kalbim yanlışları ve hüzünleri taşıdın bunca zaman
Taşıyamaz yüreğinin batık sandalı bu yalnızlığı,bu can sıkıntılarını Yaşam gelincikler gibi beklerken seni gecenin kapısını çalma ey kalbim
BİTEN BİR AŞKTAN SONRA Hiçbir şey daha kötü olamaz Kötü biten bir aşk sonrasından Ahrazlaşırsın, gölgelenir nesneler Her telaş ıssızlık taşır biraz Kabahatli bir çocuk gibi çıkarsın Sokağa, ki sokak puslu, alıngan Kalbinden daha tenhadır dünya
Tenhadır sığındığın bütün kıyılar
Odan dağınıktır, tütün kokuyordur Okusan da dilsizdir kitaplar Bir fotoğraf düşer ansızın Cam kesiği gülüşlerdir kanayan Pencerende solgun bir ayışığı Mahçup bir duruşla bakarsın Susarsın. Sükût iyi gelir belki.
Öyle kolay sanma sen bu işi, kardeşim, hemen kalkışma tellerden şarkılar döktürmeye! Sazı bir kere eline almaya göresin, bir görev yüklendin demektir, bilesin, çok ağır bir görev, ve belâlı. Geldinse anlatmaya yalnız kendi derdini, kardeşim, yalnız kendi zevkini anlatmaya geldinse, bırak elinden o kutsal sazı, sana burda hiç kimse kulak asmaz.
Biz yaşamadayız bugün bir çölde, kardeşim, çok eskilerde bir Musa vardı hani, işte biz o Musa gibi yaşamadayız bugün; tanrı tekparça ateşten bir kılavuz vermişti ona, o da ateşten kılavuzun peşinden gitmişti. Bugün tanrı tekparça ateşten şaire ne der bak: Sizsiniz halkı mutluluğa götüren yolu aydınlatacak.
Ey şairler, gireceksiniz halkla kol kola, alevlerin, fırtınaların içinden geçeceksiniz, hiç durmadan yürüyeceksiniz, ama hiç durmadan; alçaktır halkın bayrağını elinden düşüren de, şurda, geride, bir kenarda gizli gizli, bir parça dinleneyim, diyen de alçak.
Halk bakacak, görecek, anlayacak, acı çeken kim, başkaldıran kim, dövüşen kim, kim işi oluruna bırakmış, kim günü gün eden, kim şarlatan, kim korkak!
Peygamberler çıkacak, yalancı ve kurnaz, durun, diyecekler size, durun, ey insanlar, işte burası, diyecekler, sizi yaşatacak yer, işte burası bolluk ülkesi, mutlu toprak. Bu korkunç yalanlara kanmayacak ama hiç kimse, ne açlık kanacak, ne susuzluk kanacak, ne de umutsuz yaşamak, haykıracak güneşte kavrulan milyonlarca insan, hepsi yalan, diyecekler, hepsi yalan, hepsi yalan.
Ne zaman eşit pay alırsak bolluk sepetinden, ne zaman hepimiz sırayla oturursak halk sofrasına, ne zaman her eve girerse bereketli aydınlığı bilimin, ne zaman pırıl pırıl yanarsa tekmil evler aydınlıklar içinde, işte o zaman deriz, burada duralım, tamam, işte burası bolluk ülkesi, mutlu toprak.
Biz o güne kadar, dur durak bilmeden sürdüreceğiz amansız savaşımızı, dağ taş demeden yürüyeceğiz, gözler çakmak çakmak, yumruklar sımsıkı. Sonunda, bütün bu çabalara karşılık hiçbir şey geçmeyebilir de elimize, yola çıkarken zaten biz bunu göze almıştık.
Ölüm kondurup alnımıza yumuşak bir öpücük, kaparsa usulcana göz kapaklarımızı, ve ipekten kefenler ve çiçekler içinde alıp korsa bizi kara toprağa, bu bile yeter de artar bize.
Karanlıkta duruyorum aşk vurmasın yüzüme dokunmasın kimse bana kimse ulaşamasın artık tenimin incinen yerlerine... uyanmasın bir daha etimdeki yaralı hayvan zamanın siyah deltasında çürümek istiyorum biliyorum artık kimse yok kimsesizliğime...
biliyorum aşka kimse yok aşkın karanlık metali soğuyor yüreğimin derinliklerinde... aşklarım, arkadaşlarım, dostlarım dağılıp gitti herkes içimi sızlatacak kimse kalmadı içimde...
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
İmrendiğin, öfkelendiğin Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim Yani yaşamışlık sandığın Geçmişim Dile dökülmeyenin tenhalığında Kaçırılan bakışlarda Gündeliğin başıboş ayrıntılarında Zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu. Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim. Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp, Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren, Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin. Ve hala bilmiyordun sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana Bütün kazananlar gibi Terk ettin.
Yaz başıydı gittiğinde, ardından, Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim. Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum. Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum. Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine Çerçevesine sığmayan Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.
Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma. Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? 'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda. Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını Takvim tutmazlığını Aramızda bir düşman gibi duran zamanı Daha o gün anlamalıydım Benim sana erken Senin bana geç kaldığını.
Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri. Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı. Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk. Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık. Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki. Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize. Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana. Şimdi biz neyiz biliyor musun? Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz. Birbirine uzanamayan Boşlukta iki yalnız yıldız gibi Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız Ne kalacak bizden? Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden Bizden diyorum, ikimizden Ne kalacak?
Şimdi biz neyiz biliyor musun? Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.
Kış başlıyor sevgilim Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan Oysa yapacak ne çok şey vardı Ve ne kadar az zaman Kış başlıyor sevgilim İyi bak kendine Gözlerindeki usul şefkati Teslim etme kimseye, hiçbir şeye Upuzun bir kış başlıyor sevgilim Ayrılığımızın kışı başlıyor Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.
Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak, Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak.... Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar, Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara, Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.
Dışarda hayat düşmandır size İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz Bir ayrılığın ilk günleridir daha Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup Kulak verdiğiniz saat tiktakları Kaplar tekin olmayan göğümüzü Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz Bakınıp dururken duvarlara Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek, Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına, Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya Kendimizi hazırlar gibi.
Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken, Ve kazanmış görünürken derinliğimizi Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar Göremeseniz de, bilirsiniz Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.
Bana zamandan söz ediyorlar Gelip size zamandan söz ederler Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onalar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler. Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır. Zaman alır sizden bunların yükünü O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. O boşluk doldu sanırsınız Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.
Gün gelir bir gün Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide O eski ağrı Ansızın geri teper. Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten bitmissinizdir.
Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır. Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla Günlerin dökümünü yap Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini Kim bilebilir ikimizden başka? Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış Bir ilişkiyi, duyguların birliğini, Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla Bunlar da bir işe yaramadıysa Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.
Bu şiire başladığımda nerde, Şimdi nerdeyim? Solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden İkindi yağmurlarını bekleyen Yaz sonu hüzünlerinden Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim Geçti her cağın bitki örtüsünden Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından Bakarken dünyaya Yangınlarla bayındır kentler gibiyim: Çicek adlarını ezberlemekten geldim Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların Unuttuklarını hatırlamaktan Uzun uzak yolları tarif etmekten Haydutluktan ve melankoliden Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden Duyarlığın gece mekteplerinden geldim Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.
Bu şiire başladığımda nerde, Şimdi nerdeyim? Yaram vardı, bir de sözcükler Sonra vaat edilmiş topraklar gibi Sayfalar ve günler Işık istiyordu yalnızlığım Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden. Karardı dizeler. Aşk...Bitti. Soldu şiir.
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde Ask yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım. Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır: Eksiliyorduk Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim Her otelde biraz eksilip, biraz artarak Yani çoğalarak Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında Ağır ve acı tanıklıklardan Geçerek geldim. Terli ve kirliydim. Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de... Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları Ve açık hayatları seviyordu. Buraya gelirken Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri... panayır yerleri... Ölü kelebekler... Ölü kelebekler... Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
Adım onların adının yanına yazılmasın diye Acı çekecek yerlerimi yok etmeden Acıyla baş etmeyi öğrendim. Yoksa bu kadar konuşabilir miydim? İpek yollarında kuzey yıldızı Aşkın kuzey yıldızı Sanırsın durduğun yerde Ya da yol üstündedir Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.
Aşkın bir yolu vardır Her yaşta başka türlü geçilen Aşkın bir yolu vardır Her yaşta biraz gecikilen Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler Gözlerim Aşkın kuzey yıldızıdır bu Yazları daha iyi görülen Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler İlerlerim Zamanla anlarsın bu bir yanılsama Ölü şairlerin imgelerinden kalma Sen de değilsin. O da değil Kuzey yıldızı daha uzakta Yeniden yollara düşerler Düşerim Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler Yaşamsa yerli yerinde Yerli yerinde her şey Şimdi her şey doludizgin ve çoğul Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi Şimdi her şey yeniden Yüreğim, o eski aşk kalesi Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden Dönüp ardıma bakıyorum Yoksun sen Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren
Sevi`ye Özlem seni benim kadar seven oldu mu hiç hangi kül tablasına yazıldı ismin sonuna kadar içilmiş hasret, acı bir tat bırakırken dudağa
hangi gök yazdı ismini bulutlara tek tek /satır satır/ dolu dolu hangi sevda döküldü sırılsıklam saçaklardan bir yaşam / damlayan su
hangi eller sardı seni benden yasak işledi matemini kaç dudak mühürledi kendini susmak için ismini kaç basamak çıktı kendinden izler bırakarak söyle ey sevgili kaç gönül yanginlarda kül oldu seve seve öpüp koklayarak uğurlarken seni..
gitme ne olursun cıkar yüzünden maskeyi sen sen gibi sev beni rüzgarın nefesi yağmurun sesi gönlümün efendisi toprağım ol gülümse...
Sana,senin için bir şey söylesem dinler misin? Seviyorum diye anlatsam buna inanır mısın? Hayatım,sevdiğim ne olur beni anlar mısın? Sevgi ibadettir,beni yüreğinde saklar mısın?
Belki taş atarlar sana,beklide bana, Boyun eğmek yok kimseye kanma, Beğenmez isen,seni seven yok olur sonra, Sıkı tut elimi sakın beni sensiz bırakma.
MIRILDANDIKLARIM Kırdın mı incittin mi birilerini Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler. Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda? Yeniden düşünmeliyim Dostluklarımı, ilişkilerimi Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı Yitirdim mi yoksa masumiyetimi? Borçlarımı ödedim mi? Doğru seçtim mi soruların fiillerini? Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış, giysilerim ütülü, odam düzenli mi? Geri verdim mi aldıklarımı: Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları, Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi? Yokladım mı duygularımı Hala sevebiliyor muyum insanları? Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma ovmalı umutları Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar Gece telefonları, ıssız konuşmalar Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey O kadar çok anlattım ki Kendime kaldım anlatmaktan... Bunaldım kendisiyle boğuşmasını Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan, Ofset duyarlılıklardan Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum 'içtenliğin' yada 'dünya görüşünün' kirletmediği Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları vitrin camlarına yansıyan yüzlerde Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar Hala bir umut var mıdır Çikmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde Ne çıkmaz sokaktayım nede mutsuz Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken Kış güneşinin mutlu ettigi bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim senin ve benim, yani bizim için...
Şarkıcı nasıl söyler şarkısını, Dudakları dikilmişken efendim? Bir Arap şairi ölünce bugün Kim dua eder O'na? El öpmez benim şiirim Doğrusu sultanlara düşer Şiirimin ellerini öpmek!
I Dostlarım Başkaldırmıyorsa,nedir ki şiir? Azgınları ve azışları devirmiyorsa,nedir ki şiir? Zamanda ve mekanda Sarsıntı yapmıyorsa, nedir ki şiir? Kisra Nuşirevan'ın başındaki tacı Yere çalmıyorsa, nedir ki şiir?
II Bunun için çekiyorum isyan bayrağını Şu ana kadar gündüz nedir bilmeyen milyonlar adına. Nedir,dalla serçeyi ayıran Gülle sarı şebboyu ayıran nedir? Nedir memeyle narı ayıran Denizle zindanı ayıran nedir? Nedir mavi ayla karanfili ayıran Yiğitlik kelimesinin sırrını, Giyotinin sırrını ayıran?
III Bunun için çekiyorum isyan bayrağını! Kediler gibi boğazlanmaya götürülen milyonlar adına Göz kapakları çıkarılanlar adına Dişleri sökülenler adına Sülfirik asitte eriyenler adına,kurtçuklar gibi Mahrum olanlar adına, Sesten,fikirden,dilden. Çekeceğim isyan bayrağını.
IV Bunun için çekiyorum isyan bayrağını Küçük perdenin altında Öküz gibi oturan halklar adına Dostluğu büyük kaşıklarla içen halklar adına Develer gibi yük çeken halklar adına Gün doğusundan gün batısına Yük çeken deve gibi. Sudan ve arpadan başka hakkı yok Hasreti yok emirin karısının Emirin dişi köpeğinin Berberine ait olmaktan başka.. Yaşasın bir demet yonca Yaşasın tek ilah diye Allah'a yalvaran Halklar adına
V Ey şiirin dostları! Ben ateş ağacıyım,hasretlerin kahiniyim ben Elli milyon aşığın resmi sözcüsüyüm Sevgi ve inleyiş ehlinin ellerinde uyur Kah yasemin ağaçlarına. Ey dostlarım! Bıçağın saltanatını hep reddeden Bir yarayım ben..
VI Ey mümtaz dostlarım! Dudaksızların dudağıyım ben Gözsüzlerin gözüyüm ben Okumazlara denizin kitabıyım ben Hapishane kaşalotlarına gözyaşıyla kazınan Yazılarım ben Bu çağ gibiyim ben,sevgilim! Çılgınlıklarla karşılarım çılgınlıkları Kırarım nesneleri çocukluk içre Kanımda devrim ve limon kokusu Hep bildiğiniz gibiyim ben Hoşlanırım kanun çiğnemekten Hep bildiğiniz gibiyim ben Şiirleyim... Yoksa var olmak istemem...
VII Dostlarım! Hakiki şiir sizsiniz. Gülmenin de ehemmiyeti yok surat asmanın da Sultana öfkelenmenin de Siz benim sultanlarımsınız Sizden şeref,kuvvet,kudret istiyorum Tuz ve taş üstünde uyuyan şehirlerde Şiirlerim yasak. Şiirlerim yasak, Çünkü insana Sevginin ve medeniyetin kokusunu taşıyor Şiirlerim reddedildi, Çünkü her beyti muştu taşıyor Dostlarım! Sizi bekletmekteyim hala Kıvılcımı tutuşturmak için...
BU SEVDA
Bu sevda Birdenbire saran içimizi Bu narin bu sımsıcak Bu umutsuz Sevda Gün gibi güzel Ve kabaran deniz gibi Çalkantılı Bu sevda O kadar gerçek O kadar güzel O kadar mutlu O kadar sevinçli Ve karanlıkta korkudan titreyen bir çocuk gibi Gülünç Ve gecenin ortasında sakin bir adam gibi Kendinden emin Başkalarının yüreğine korku salan Benizlerini solduran Dillerini çözen bu sevda Gözetlediğimiz için gözetlenen Yaraladığımız Ayaklar altına aldığımız İnkar ettiğimiz unuttuğumuz için Kovalanmış yaralanmış ayaklar altına alınmış İnkar edilmiş unutulmuş Bu kocaman sevda Gene dipdiri Gene güneşli Senin sevdandır bu Benim sevdamdır Hep var olan Durmadan yenilenen Ve değişmeyendir Bir bitki kadar gerçek, bir kuş kadar ürkek Yaz güneşi kadar diri ve sıcaktır İkimiz de gidebiliriz Sonra dönüp Derin uykulara dalabiliriz Acı çekebiliriz uyanınca İhtiyarlayabiliriz Sonra tekrar dalabiliriz uykuya Ölümü düşleyebiliriz Oysa Başucumuzda Gülerek bakıyor bize Durmadan tazelenen bu sevda Ayak diriyor yaşamakta Arzu kadar diri Bellek kadar zalim Pişmanlık kadar budala Hatırlamak kadar tatlı Mermer gibi soğuk Gün gibi güzel Bir çocuk gibi narin Bize bakıyor gülümseyerek Ve hiçbir şey söylemeksizin Konuşuyor bizimle Ve ben ürpererek dinliyorum onu Bağırıyorum Senin için Kendim için Bağırıyorum bizim için Gitme kal Dur orda Ayrılma yerinden Kal orda Kımıldama Gitme Biz ki sevmiştik birbirimizi Unuttuk seni Bari sen unutma bizi Bir sen varsın yeryüzünde bizim için Terk etme bizi Buz bağlamasın yüreklerimiz Ne kadar uzakta Ve nerde olursan ol Duyur bize kendini Bir çalı dibinde Hatıralar ormanında Birdenbire çıkıver karşımıza Uzat elini bize Ve kurtar bizi.
Artmasını isteriz en güzel varlıkların Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla. Bir güzel, yaşlanıp da göçünce bugün yarın Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla: Ama can yoldaşındır kendi parlak gözlerin. Kendi ateşin besler ruhunun alevini: Kıtlığa çevirirsin bolluğunu her yerin, Kendi düşmanın gibi, ezersin can evini. Şimdi sen yeryüzünün taptaze bir süsüsün, Varlığın çiçek dolu bahardan müjde taşır, Ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün. Pintiliğin arttıkça kendi sonun yaklaşır. ___Dünyaya acımazsan, oburlar gibi ancak ___Varlığın da mezar da güzelliği yutacak.
---
Sone 2
Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı, Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık, Gençliğinin kibirli, süslü giyim kuşamı Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık: O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir, Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu; Dersen yuvaların çökmüş şu gözlerdedir, Bencillik utancıyla israfa övgüdür bu. Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara “Benim güzel çocuğum beni kurtarır,” dersen “Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra,” Güzelliğinin onda sürdüğünü göstersen. ___O, sen yaşlandığında yeniler varlığını, ___Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.
---
Sone 3
Aynaya bak da şunu gördüğün yüze söyle: Sıra gelmiştir artık bir taze yüz yapmana, Güzelliğini hemen yenilemezsen şöyle, Yeryüzü yoksun kalır, lânetlenir bir ana. Hiçbir güzel var mı ki el sürülmemiş rahmi Senin sürdüğün çiftin ekinini tepecek? Sırf kendini sevmenin mezarını ister mi, Geleceği ahmakça durdurur mu bir erkek? Sen annenin aynası olmuşsun da o sende Bulmuştur gençliğinin güzelim baharını; Kendi dinç varlığınla görürsün pencerende Kırışıklara rağmen, şu altın yıllarını. ___İstersin ki varlığın unutulsun ve bitsin, ___Bir kuru başına öl, izin de ölüp gitsin.
---
Sone 4
savurgan güzel,nedir bu kendini harcaman senin mirasın olan güzellikleri böyle? doğa temelli vermez,ödünç verir her zaman eli açık olana borç verir içtenlikle böyle yanlış kullanmak olurmu güzel pinti miras bırakman için sana bırakılanı? kar etmeyen tefeci bu koskoca serveti niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı meraklısın kendinle içli dışlı olmaya bu tatlı benliğin sırf aldatmağa yarar vaktin geldi diyerek seni çağırsa doğa vereceğin hesapta elle tutulur ne var? kullanmazsan gömülür güzellğin seninle kullanırsan varisin olur da sürer gider böyle
---
Sone 5
Her gözün takıldığı o bir-içim-su yüzü Özenle, incelikle yaratan şu saatler Birer zalim olup da vurunca yaman gürzü O eşsiz güzellikten kalmaz hiçbir hoş eser. Durmak bilmeyen zaman, yaz’ı söküp götürür, Yok eder iğrenç kışın kucağına atarak; Özsu, ayazda donar, sağlam yapraklar çürür: Güzellik kar altında, her yöne çıplak, çorak. Özsuyu çiçeklerden çekip almamışsa yaz, Cam duvarlar içine kapatmamışsa onu, Güzel göçüp gidince güzellikten iz kalmaz: Gelir, kendisi gibi, anılarının sonu. ___Özsuyu çekilmişse, kış gelince o çiçek ___Kupkuru kalsa bile, tatlı özü sürecek.
---
11.Sone
Gençliğin günden güne kalırken gerilerde Bir yavru yaratırsan alsın diye yerini, Dinçken can verirsen o körpe can ilerde Senden göçen gençliğe varıp yaşatır seni. Böyle sürecek akıl, güzellik ve başarı; Yoksa cinnet, yaşlanmak, çürümek var yer altında: Hiç kimse düşünmese gelecek kuşakları, İnsanlık sona erip giderdi üç batında. Dünya çoğalmak için doğmayanlarla dolu, Kaknem, kakavan, kaba: kısırlıktan bitsinler; Yaradan vermiş sana en iyiyi, en bolu, Bu cömert aramağana cömertçe karşılık ver Seni kendine mühür yapmış, bunu böyle bil: Sen de eşler yap diye, ölüp git diye değil.
---
Sone 15
düşünüyorum da, dünyada büyüyen ne varsa, bir an tutunabiliyor yetkinlik noktasında; şu koca sahnede sergilenen tüm oyunlarsa, gizliden gizliye hep yıldızların etkisinde. bakıyorumda, bitkiler gibi çoğalıyor insanlar, aynı gökten açılıyor ya da kapanıyor yolları; gençlikte kabarıyor, inişe geçince sönüyorlar, silinmeye başlıyor akıllardan gösterişli günleri. o görkemli gençliğin geliyor gözlerimin önüne; savruk zaman belki çöküşle tartışmaya girdi bile, gençlik gününü, karanlık geceye döndürsek mi diye. AMA SEVGİN UĞRUNA ZAMAN'LA SAVAŞI SÜRDÜREN BEN, YENİDEN AŞILIYORUM SANA, O NE GÖTÜRÜRSE SENDEN...
---
Sone 22
Yaslisin deseler de bana,inanmam aynalara, Genclik ve sen ayni yastasiniz ya! Ama zamanin yol yol izler actigini görürüm de sende, Anlarim,ergec bana da gelip catacak ölüm. Seni bastan ayaga saran su güzellik var ya, Yüregimin en gösterisli örtüsü de o iste benim. Gügsünde yasadikca yüregim, yüreginse ben de arttikca, Kim der ki, nasil diyebilir ki, senden yasliyim? Yeni dogmus yavruyu sakinir gibi ebesi, Tasidigim yüregin üstüne ben nasil titreyeceksem. Nasil sakinacaksam kendimi, kendim icin degil, senin icin; Öyle sakin iste sen de kendini, ey sevdigim! Geri gelir sanma yüregin, benim yüregim öldükten sonra; Bana vermistin onu, unutma, geri almamak üzere bir daha.
---
Sone 23
Korkudan sahnede eli ayağına dolaşıp, Rolünü şaşıran kötü bir oyuncu misali; Ya da azdıkça içine sığmayan öfkesi taşıp Kendi yüreğini zayıf düşüren çılgın biri gibi, Unutuyorum, kendime güvenim olmadığından mutlaka, Tam olarak söylemeyi aşk oyununun sözlerini; Ve aşkımın yükü öylesine ağır geliyor ki bana, Kendi aşkımın gücü karşısında eziliyorum sanki. O halde, nedemek istediğimi bakışlarım anlatsın, Konuşan gönlümün sessiz sözcüsü olsun onlar; Aşkımı onlar açığa vursun, derdime çare arasın; Öyle ki, hiç kalsın yanında, durmadan konuşanlar. Ah, sessiz aşk neler yazmış, öğren artık okumayı, Aşkın sırrına ermişler bilir gözleriyle duymayı...
---
Sone 24
Gözlerim ressam rolünü aldı ve kabartma çizgilerle, Güzelliğinin biçimini gönlümün levhasına çıkardı; Bedenime gelince, o da bu resmin çerçevesi oldu işte; Malum, resmin konumundan bilinir usta ressamın sanatı. Seni olduğu gibi yansıtan resim nerde diyorsan, Ressamın içine bakıp hünerini orda görmelisin; Camlarının parlaklığını senin gözlerinden alan, Göğsümdeki sergide asılı resme ulaşmalısın. İşte bak, gözler gözler için neler yapıyor! Gözlerim senin şeklini çizdi, seninkilerse, Gönlüme açılan birer pencere; güneş de bayılıyor Onlardan içeri bakmaya, sen varsın diye içerde. Ama gözlerin sanatında yine de bir eksiklik var: Gördüklerini çiziyorlar yalnız, yüreği tanımıyorlar.
---
Sone 29
bakışlarda küçümeyiş okuyorum yalnızım, bedbahtım, tesellisizim. gökler sağır, sesim boğuk ve lanet okuyorum talihime kıskançlıktan kuduruyorum kiminin ikbalini aczimden utanıyorum. hazlarım iğrendiriyor beni. o zaman sen geliyorsun aklıma, ve birden bire kanatlanıyorum, bir tarla kuşu gibi, mest içim aydınlıkla doluyor, yükseliyorum yükseliyorum neşideler söylüyorum hayata, göklerin eşiğinden bana ne toprağın çirkinliğinden insanların zilletinden bana ne? hatıran öyle sonsuz bir hazine ve sevgin öyle büyük mutluluk ki dostum! en mağrur hakanların tacını hor görüyorum
---
Sone 57
Kölen olmuşum senin, elden başka ne gelir, Gece gündüz el pençe divanım buyruğuna; Geçirdiğim saatler baştan başa bir hiçtir Sen buyurmuş değilsen çabalarım boşuna. Senin için, sultanım, saatleri gözlerken Ben kimim ki küseyim sonu gelmez günlere, Kara kara düşünmem, acı çekmem özlerken Uğurlar olsun dersen kölene sen bir kere Ben kimim ki kıskanıp kuşkulanıp sorayım Kimle içli dışlısın, nedir yaptığın işler; Derdim günüm put gibi düşünmeden durayım, Mutlu kıldıklarını bilmek içime işler. Öyle körkütük sadık bir köledir ki sevda, Seni kötü göremez bin kötülük yapsan da.
---
Sone 61
Ağır gözkapaklarım, yorgun gece içinde Hayalinle apaçık kalsın, dileğin bu mu? Sana benzer gölgeler, gözümle eğlensin de Keyfince parçalayıp geçsinler mi uykumu? Gönderdiğin, ruhun mu canevinden uzağa İşlerime gözkulak olsun, düşürsün diye Aylak saatlerimi, utancımı tuzağa: Hasedine, kuşkuna yardakçılık etmeye? Hayır, sevgin çoksa da büyük değil o kadar Benim kendi aşkımdır vermeyen uyku durak, İşte öz sevgim, dirlik düzenliğimi bozar Senin uğruna bana hep nöbet tutturarak. Ben bekçinim, sen başka yerlerde uyanıksın: Benden uzaksın, sana başkaları çok yakın.
---
66. Sone
Vazgeçtim bu dünyadan Tek ölüm paklar beni Değmez bu yangın yeri Avuç açmaya değmez
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz Ezilmiş hor görülmüş el emeği göz nuru Ödlekler gecmiş başa derken mertlik bozulmuş
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın Değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen'e
Vazgeçtim bu dünyadan Dünyamdan geçtim ama Seni yalnız komak var O koyuyor adama...
---
Sone 87
Hosca kal! Degerin cok yuksek, tutamam seni, Biliyorum kendine ne paha bictigini; Ozgurluge kavustun alip deger belgeni, Iptal ettik sendeki hakkimin senedini Nasil tutarim seni, saglamadan iznini, Neyim var hak edecek senin zenginligini, Bu essiz armagana kim layik gorur beni? Bana verilmis berat, donup buldu vereni. Sen vermistin kendini, bilmeden degerini Ya da bana vermekle hata isledigini, Bir yanlis anlamanin sonucu hediyeni; Ama, o yine buldu hatayi duzelteni
Sen benimdin: ruyanin gorkemleriyle doldum. Ben uykuda sultandim, uyaninca hic oldum
---
Sone 88
Gün gelip artık bana değer vermez olduğunda, Senin yanında yer alıp kendime karşı çıkacağım, Hor görüp yüz çevirdiğini gördüğüm zaman bana; Haksızlık etsen de, senin hakkını savunacağım. En zayıf yanlarımı en iyi ben bildiğime göre, Çekinmeden açığa vurup arka çıkabilirim sana, Kusurlarımdan hangisi benim için en büyük lekeyse Beni kaybederken büyük şan kazanırsın aynı anda. Üstelik bu işte benim için de kazanç var; Çünkü seven düşüncelerim sana yöneldikçe daima, İster istemez kendime vereceğim zararlar, Sana yarar sağlarken, kat kat yarar getirecek bana. Öyle bağlıyım ki ben sana, öyle ki benim sevgim, Sen haklı olasın diye, her haksızlığı üstlenirim...
---
Sone 126
Hey ogul, guzel ogul, avucunda kiskivrak: Vaktin donek aynasi, bir de saatli orak. Sen ay gibi buyurken, serpilip gelisirken Hepten cokmus gorunur kim varsa seni seven. Yikimlara egemen olan Doga tanrica Seni geri cekiyor sen hizla yol aldikca: Amaci, hunerini sende kanitlayarak Zamani rezil etmek, sefil anlara kiymak. Simdi gozbebegisin, ama kork ondan, cunki Tuttugu hazinesi sonsuz onun olmaz ki.
Ertelese de ergec hesabi kapanacak: Yapacagi odeme sen olacaksin ancak.
Sone 1
Artmasını isteriz en güzel varlıkların Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla. Bir güzel, yaşlanıp da göçünce bugün yarın Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla: Ama can yoldaşındır kendi parlak gözlerin. Kendi ateşin besler ruhunun alevini: Kıtlığa çevirirsin bolluğunu her yerin, Kendi düşmanın gibi, ezersin can evini. Şimdi sen yeryüzünün taptaze bir süsüsün, Varlığın çiçek dolu bahardan müjde taşır, Ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün. Pintiliğin arttıkça kendi sonun yaklaşır. ___Dünyaya acımazsan, oburlar gibi ancak ___Varlığın da mezar da güzelliği yutacak.
---
Sone 2
Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı, Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık, Gençliğinin kibirli, süslü giyim kuşamı Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık: O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir, Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu; Dersen yuvaların çökmüş şu gözlerdedir, Bencillik utancıyla israfa övgüdür bu. Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara “Benim güzel çocuğum beni kurtarır,” dersen “Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra,” Güzelliğinin onda sürdüğünü göstersen. ___O, sen yaşlandığında yeniler varlığını, ___Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.
---
Sone 3
Aynaya bak da şunu gördüğün yüze söyle: Sıra gelmiştir artık bir taze yüz yapmana, Güzelliğini hemen yenilemezsen şöyle, Yeryüzü yoksun kalır, lânetlenir bir ana. Hiçbir güzel var mı ki el sürülmemiş rahmi Senin sürdüğün çiftin ekinini tepecek? Sırf kendini sevmenin mezarını ister mi, Geleceği ahmakça durdurur mu bir erkek? Sen annenin aynası olmuşsun da o sende Bulmuştur gençliğinin güzelim baharını; Kendi dinç varlığınla görürsün pencerende Kırışıklara rağmen, şu altın yıllarını. ___İstersin ki varlığın unutulsun ve bitsin, ___Bir kuru başına öl, izin de ölüp gitsin.
---
Sone 4
savurgan güzel,nedir bu kendini harcaman senin mirasın olan güzellikleri böyle? doğa temelli vermez,ödünç verir her zaman eli açık olana borç verir içtenlikle böyle yanlış kullanmak olurmu güzel pinti miras bırakman için sana bırakılanı? kar etmeyen tefeci bu koskoca serveti niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı meraklısın kendinle içli dışlı olmaya bu tatlı benliğin sırf aldatmağa yarar vaktin geldi diyerek seni çağırsa doğa vereceğin hesapta elle tutulur ne var? kullanmazsan gömülür güzellğin seninle kullanırsan varisin olur da sürer gider böyle
---
Sone 5
Her gözün takıldığı o bir-içim-su yüzü Özenle, incelikle yaratan şu saatler Birer zalim olup da vurunca yaman gürzü O eşsiz güzellikten kalmaz hiçbir hoş eser. Durmak bilmeyen zaman, yaz’ı söküp götürür, Yok eder iğrenç kışın kucağına atarak; Özsu, ayazda donar, sağlam yapraklar çürür: Güzellik kar altında, her yöne çıplak, çorak. Özsuyu çiçeklerden çekip almamışsa yaz, Cam duvarlar içine kapatmamışsa onu, Güzel göçüp gidince güzellikten iz kalmaz: Gelir, kendisi gibi, anılarının sonu. ___Özsuyu çekilmişse, kış gelince o çiçek ___Kupkuru kalsa bile, tatlı özü sürecek.
---
11.Sone
Gençliğin günden güne kalırken gerilerde Bir yavru yaratırsan alsın diye yerini, Dinçken can verirsen o körpe can ilerde Senden göçen gençliğe varıp yaşatır seni. Böyle sürecek akıl, güzellik ve başarı; Yoksa cinnet, yaşlanmak, çürümek var yer altında: Hiç kimse düşünmese gelecek kuşakları, İnsanlık sona erip giderdi üç batında. Dünya çoğalmak için doğmayanlarla dolu, Kaknem, kakavan, kaba: kısırlıktan bitsinler; Yaradan vermiş sana en iyiyi, en bolu, Bu cömert aramağana cömertçe karşılık ver Seni kendine mühür yapmış, bunu böyle bil: Sen de eşler yap diye, ölüp git diye değil.
---
Sone 15
düşünüyorum da, dünyada büyüyen ne varsa, bir an tutunabiliyor yetkinlik noktasında; şu koca sahnede sergilenen tüm oyunlarsa, gizliden gizliye hep yıldızların etkisinde. bakıyorumda, bitkiler gibi çoğalıyor insanlar, aynı gökten açılıyor ya da kapanıyor yolları; gençlikte kabarıyor, inişe geçince sönüyorlar, silinmeye başlıyor akıllardan gösterişli günleri. o görkemli gençliğin geliyor gözlerimin önüne; savruk zaman belki çöküşle tartışmaya girdi bile, gençlik gününü, karanlık geceye döndürsek mi diye. AMA SEVGİN UĞRUNA ZAMAN'LA SAVAŞI SÜRDÜREN BEN, YENİDEN AŞILIYORUM SANA, O NE GÖTÜRÜRSE SENDEN...
---
Sone 22
Yaslisin deseler de bana,inanmam aynalara, Genclik ve sen ayni yastasiniz ya! Ama zamanin yol yol izler actigini görürüm de sende, Anlarim,ergec bana da gelip catacak ölüm. Seni bastan ayaga saran su güzellik var ya, Yüregimin en gösterisli örtüsü de o iste benim. Gügsünde yasadikca yüregim, yüreginse ben de arttikca, Kim der ki, nasil diyebilir ki, senden yasliyim? Yeni dogmus yavruyu sakinir gibi ebesi, Tasidigim yüregin üstüne ben nasil titreyeceksem. Nasil sakinacaksam kendimi, kendim icin degil, senin icin; Öyle sakin iste sen de kendini, ey sevdigim! Geri gelir sanma yüregin, benim yüregim öldükten sonra; Bana vermistin onu, unutma, geri almamak üzere bir daha.
---
Sone 23
Korkudan sahnede eli ayağına dolaşıp, Rolünü şaşıran kötü bir oyuncu misali; Ya da azdıkça içine sığmayan öfkesi taşıp Kendi yüreğini zayıf düşüren çılgın biri gibi, Unutuyorum, kendime güvenim olmadığından mutlaka, Tam olarak söylemeyi aşk oyununun sözlerini; Ve aşkımın yükü öylesine ağır geliyor ki bana, Kendi aşkımın gücü karşısında eziliyorum sanki. O halde, nedemek istediğimi bakışlarım anlatsın, Konuşan gönlümün sessiz sözcüsü olsun onlar; Aşkımı onlar açığa vursun, derdime çare arasın; Öyle ki, hiç kalsın yanında, durmadan konuşanlar. Ah, sessiz aşk neler yazmış, öğren artık okumayı, Aşkın sırrına ermişler bilir gözleriyle duymayı...
---
Sone 24
Gözlerim ressam rolünü aldı ve kabartma çizgilerle, Güzelliğinin biçimini gönlümün levhasına çıkardı; Bedenime gelince, o da bu resmin çerçevesi oldu işte; Malum, resmin konumundan bilinir usta ressamın sanatı. Seni olduğu gibi yansıtan resim nerde diyorsan, Ressamın içine bakıp hünerini orda görmelisin; Camlarının parlaklığını senin gözlerinden alan, Göğsümdeki sergide asılı resme ulaşmalısın. İşte bak, gözler gözler için neler yapıyor! Gözlerim senin şeklini çizdi, seninkilerse, Gönlüme açılan birer pencere; güneş de bayılıyor Onlardan içeri bakmaya, sen varsın diye içerde. Ama gözlerin sanatında yine de bir eksiklik var: Gördüklerini çiziyorlar yalnız, yüreği tanımıyorlar.
---
Sone 29
bakışlarda küçümeyiş okuyorum yalnızım, bedbahtım, tesellisizim. gökler sağır, sesim boğuk ve lanet okuyorum talihime kıskançlıktan kuduruyorum kiminin ikbalini aczimden utanıyorum. hazlarım iğrendiriyor beni. o zaman sen geliyorsun aklıma, ve birden bire kanatlanıyorum, bir tarla kuşu gibi, mest içim aydınlıkla doluyor, yükseliyorum yükseliyorum neşideler söylüyorum hayata, göklerin eşiğinden bana ne toprağın çirkinliğinden insanların zilletinden bana ne? hatıran öyle sonsuz bir hazine ve sevgin öyle büyük mutluluk ki dostum! en mağrur hakanların tacını hor görüyorum
---
Sone 57
Kölen olmuşum senin, elden başka ne gelir, Gece gündüz el pençe divanım buyruğuna; Geçirdiğim saatler baştan başa bir hiçtir Sen buyurmuş değilsen çabalarım boşuna. Senin için, sultanım, saatleri gözlerken Ben kimim ki küseyim sonu gelmez günlere, Kara kara düşünmem, acı çekmem özlerken Uğurlar olsun dersen kölene sen bir kere Ben kimim ki kıskanıp kuşkulanıp sorayım Kimle içli dışlısın, nedir yaptığın işler; Derdim günüm put gibi düşünmeden durayım, Mutlu kıldıklarını bilmek içime işler. Öyle körkütük sadık bir köledir ki sevda, Seni kötü göremez bin kötülük yapsan da.
---
Sone 61
Ağır gözkapaklarım, yorgun gece içinde Hayalinle apaçık kalsın, dileğin bu mu? Sana benzer gölgeler, gözümle eğlensin de Keyfince parçalayıp geçsinler mi uykumu? Gönderdiğin, ruhun mu canevinden uzağa İşlerime gözkulak olsun, düşürsün diye Aylak saatlerimi, utancımı tuzağa: Hasedine, kuşkuna yardakçılık etmeye? Hayır, sevgin çoksa da büyük değil o kadar Benim kendi aşkımdır vermeyen uyku durak, İşte öz sevgim, dirlik düzenliğimi bozar Senin uğruna bana hep nöbet tutturarak. Ben bekçinim, sen başka yerlerde uyanıksın: Benden uzaksın, sana başkaları çok yakın.
---
66. Sone
Vazgeçtim bu dünyadan Tek ölüm paklar beni Değmez bu yangın yeri Avuç açmaya değmez
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz Ezilmiş hor görülmüş el emeği göz nuru Ödlekler gecmiş başa derken mertlik bozulmuş
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın Değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen'e
Vazgeçtim bu dünyadan Dünyamdan geçtim ama Seni yalnız komak var O koyuyor adama...
---
Sone 87
Hosca kal! Degerin cok yuksek, tutamam seni, Biliyorum kendine ne paha bictigini; Ozgurluge kavustun alip deger belgeni, Iptal ettik sendeki hakkimin senedini Nasil tutarim seni, saglamadan iznini, Neyim var hak edecek senin zenginligini, Bu essiz armagana kim layik gorur beni? Bana verilmis berat, donup buldu vereni. Sen vermistin kendini, bilmeden degerini Ya da bana vermekle hata isledigini, Bir yanlis anlamanin sonucu hediyeni; Ama, o yine buldu hatayi duzelteni
Sen benimdin: ruyanin gorkemleriyle doldum. Ben uykuda sultandim, uyaninca hic oldum
---
Sone 88
Gün gelip artık bana değer vermez olduğunda, Senin yanında yer alıp kendime karşı çıkacağım, Hor görüp yüz çevirdiğini gördüğüm zaman bana; Haksızlık etsen de, senin hakkını savunacağım. En zayıf yanlarımı en iyi ben bildiğime göre, Çekinmeden açığa vurup arka çıkabilirim sana, Kusurlarımdan hangisi benim için en büyük lekeyse Beni kaybederken büyük şan kazanırsın aynı anda. Üstelik bu işte benim için de kazanç var; Çünkü seven düşüncelerim sana yöneldikçe daima, İster istemez kendime vereceğim zararlar, Sana yarar sağlarken, kat kat yarar getirecek bana. Öyle bağlıyım ki ben sana, öyle ki benim sevgim, Sen haklı olasın diye, her haksızlığı üstlenirim...
---
Sone 126
Hey ogul, guzel ogul, avucunda kiskivrak: Vaktin donek aynasi, bir de saatli orak. Sen ay gibi buyurken, serpilip gelisirken Hepten cokmus gorunur kim varsa seni seven. Yikimlara egemen olan Doga tanrica Seni geri cekiyor sen hizla yol aldikca: Amaci, hunerini sende kanitlayarak Zamani rezil etmek, sefil anlara kiymak. Simdi gozbebegisin, ama kork ondan, cunki Tuttugu hazinesi sonsuz onun olmaz ki.
Ertelese de ergec hesabi kapanacak: Yapacagi odeme sen olacaksin ancak.
Pişmanlıkları belleğimden silerek – Öğrendim sevmeyi. Duygular çiçeklendi bakışlarımda- aşk’a Sana haykırmak geliyor içimden Bütün çiçeklerin rengini aşk diye
Henüz renklerini yitirmemiş maviler saklı us’umda Açık tut kollarını ey sevgili-yüreğini saracağım İmameye gelip dayandı sabır teşbih’im Açık tut gözlerini - az sonra çıldıracağım
İkimizde seni seviyoruz ne güzel Olmuş yerlerine bakıyoruz Bütün aynalarda ikimizde seni beğeniyoruz ne güzel mevsimler geçiyor üstümüzden susuz bir yolculuk tıka basa dolu mataralar arasında ikimizde seni seviyoruz ne güzel söylenmiş sözleri tekrarlamaktan ve incinmekten yine eski yaralarımızdan korkuyoruz ikimizde saklanıyoruz ne güzel gözlerimizdeki ölü çocukları besliyoruz bütün gördüklerimizle ikimizde körüz kendimize ne güzel
sakındığımız yerlerimizden korkular açıyor iyi niyetli çiçekler kılığında birbirimize hiç armağan vermiyoruz ne güzel iz bırakmak istemiyoruz tenlerimizde evlerimizde çünkü kolay tespit ediliyor acılar hemen ele veriyor bizi uğruna ihanetler verdiğimiz şarkılar silemiyoruz ne güzel yüreğimizdeki parmak izlerini ikimizde seni seviyoruz ne güzel eski sevgililerimizi okumaktan ve yazmaktan geçtik ama dilimize çeviremedik aşk yazısını okumaktan ve yazmaktan geçtik cebimizde yaralı sözcükler ne biriktirdiysek ona vurulduk entelektüel ay ışıklı aşkamlarda
hiç yanmadığı için bitmeyen mumlarımız işe yaramaz şamdanlarda okumaktan ve yazmaktan geçtik ortam iyi koksun diye yaktığımız aromalı mumların hijyenik ışığında
kendimize o kadar güveniyorduk ki birbirimize ihtiyacımız yoktu oysa aşk güvensizlerin işiydi unuttuk
sakındığımız yerlerimizden ayrılıklar açıyor zehir zemberek gece kılığında ama korkmuyoruz çünkü biz zeki okumuş yazmış zeki yazanı görmüş yazmayı seçmiş okumaktan usanmış zeki kendini beğenmiş zeki hiçbir şeyi beğenmemiş deneyimli bilgili zeki
çok şey öğrenmiş öğrendiğinden fazlasını öğretmiş zeki korkusuz
ve çocuktuk...
o kadar çok ağlamıştık ki hiç ağlamayacakmış gibi yaşadık
ikimiz birlikte hiç ağlamadık ne güzel
şimdi tanıdık –ki bizim için tanıdık olmayan bir şey kalmadı hayatta- bir yol çatalında elele duruyoruz ikimizde ağlamaklı değiliz ne güzel
16.05.2007 - 13:34
yaşanmadan yaşanmış duygulara! !
Çocuk selam verdi,kız karşılık verdi.
Çocuk anlattı,kız dinledi.
Çocuk güldürdü,kız güldü.
Çocuk sevindirdi,kız sevindi.
Çocuk üzüldü,kız üzüldü.
Çocuk yanaştı,kız yakınlaştı.
Çocuk hoşlandı,kız hoşlandı.
Çocuk sözler verdi,kız inandı.
Çocuk düşler yarattı,kız içinde yaşadı.
Çocuk sevdiğini söyledi,kız sevdiğini söyledi.
Çocuk üzmeyecekti,kız üzüldü.
Çocuk çok sevdiğini söyledi,kız çok sevdi.
Çocuk gelecekti,kız bekledi.
Çocuk sabırsızdı,kız sabretti.
Çocuk deliler gibi sevdiğini söyledi,kız deliler gibi sevdi.
Çocuk geldi,kız gördü.
Çocuk uzaklaştı,kız yakındı.
Çocuk hiç bırakmayacaktı,kız yalnız kaldı.
Çocuk ağlattı,kız ağladı.
Çocuk söyledi,kız bitirdi.
Çocuk gitti,kız bitti.
Çocuk kalp kanattı,kızın kalbi kanadı.
Çocuk satırları sildi,kız sayfayı kopardı.
Çocuk yalandı,kız gerçek...
16.05.2007 - 13:34
gözlerini değiş de gel
dayanamıyorum yokediş karanlığındaki nazarına....
özlemleri tak duruşuna
.bana öyle bak.
.
gözlerini değiş de gel
seni savuruyor soluğum
sen kokuyor tenim
sar yaramı sevdiğim
yanaş gel..
vurgunda inler aşk
bir deryanın bulanıklığında
yiter mercan adanın pırıltısı
kararır sular
bilirsin anlamaz artık
bilirsin gün ışığına çıkaramaz
değiş de gel
anla..sana tutkunluğumu..
16.05.2007 - 13:33
GİDİYORUM..........
Bir mabed sessizliğinde yazarken bu mısraları
Gözlerimdeki fer gitmiş yerini almış sevgi yoksulluğu
Oysa bir zamanlar bende vardım bu dünyada
O mağrur,asi ve hayata karşı hep dik başlı ben
Biraz günahkar,biraz deli ve birazda hırçın ben
Asiliğim haksızlıklara karşıydı dünden
Deliyim Çünkü akılı ile savaşabilmek için deli olmaktır gereken
Hırçınlığım ise hiç ulaşamadığım sevdiğimden,sevgimden
Ama bunlar bir yalan oldu şimdi hepsi eskiden.
Kimsenin ekmeğimde gözüm olmadı
Kimseye bir pirinç tanesiyle bile vurmadım
Kimseyi arsızca koklamadım,kimseye yalanla sokulmadım
Hep hakkı savundum haklıyla oldum,
Emeği savundum,emek verdim
Sevgiyi savundum sevdiğimi bekledim
Doğruyu savundum,doğruya yürüdüm,
Sorarsanız ne geçti eline kocaman bir yalnızlık
Haklıyla beraber ezildim,çalındı emeğim
Vurmaya kıyamadıklarım vurdular acımasızca
Beklediğim sevgili ise çoktan ümidi kesti benden
Beni beklerken oda uzaklaşmıştı kendi yüreğinden
Şimdi gidiyorum beklide bir iz bile bırakmadan
Yalnızlığıma değil bu ağlayışım geride kalanlara
Artık kalmadı isyanım bende kabullendim yenilgiyi
Anladım ki Don Kişot gibi savaşırken ye değirmenleriyle
Koskoca bir hayatı tüketmişim kendiliğinden
Sevgilimden olmuşum sevgimde yok olmuşum
Asi ruhum hep bana zarar vermiş, bana ve yüreğime
Hırçın yüreğim bir tek kendiyle barışık
Kabullenemediği yalanların ortasında kaybolmuş
Şimdi gidiyorum,içim rahat
Ardımda bir sevgi bıraktım,bir ekmek kavgası
Ve her yanı koca bir sıfır olan bir hayat
Yanıma sadece hüznümü aldım,keşkelerimle beraber
Sessizce gidiyorum………..
Ali Şimşir
16.05.2007 - 13:32
BİTMEYEN SARHOŞLUK
Bütün kadehlerimi hep sana adıyorum
Hep senin için bu bir bir boşalan şişeler
Umutsuzluğum, sarhoşluğum senin eserin
Senin yüzünden bu delicesine içmeler
Dayanmak zor yalnızlığına akşamların
Unutmak mümkün değil seni bir şarkı gibi
Ağır ağır ilerleyen bu zaman içinde
Her an bir sarhoşluktur sensizliğin verdiği
Odur bu boy boy şişeler, bu renk renk kadehler
Yoksa bu çirkin yalnızlık, bu keder o değil
Bütün içkilerden sert yokluğundur, anladım
Yokluğundur yakan kanımı, ispirto değil
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
16.05.2007 - 13:32
BEN EYLÜL SEN HAZİRAN
Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilk yaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer oldu güldüğün yerde
Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık
Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım on üçüncü aylara
16.05.2007 - 13:31
BİR UCUBE AYRILIK
Bir ucube ayrılıkla uçuverdin ellerimden
Sebepsiz,nedensiz,bir hiç ti sırtımı dönüşüm
Ağzımda seni heceledim sessizce uzaklaşırken
Çektiğim sigara bile ağzımda eridi kederimden
Yine yağmur oldu sulu gözlerimden akan yaşlar
İçimi yakan ateşini koynumda besleyerek
O dandik gururumla yol aldım senden
Oysa ne mutluydum, ne kadar mutluyduk değimli sevgilim
Biz kendi kaderimizi sindire sindire yaşarken
Kader gelipte vurdu aniden en dibine hayatın
Büküldüm,büküldüm küçüldüm sevdiğim
Hayallerle örtüşüp birbirimiz ısıtmıştık
Acıyla boğuşup sevgimizde yoğrulmuştuk
Taki o ucube ayrılık vakti gelene kadar
Ayrılığı ben yarattım biliyorum sen yüreğini ortaya koymuşken
Kusurlarımı bir bir örtüp yaşama kaynağım olmuşken
Kaşınan bendim canım sensiz hayata yelken açarken
Nefes bile alamadan iyice kahrolup yalnızlık teknesinde
Sensiz,çaresiz,hayalsiz yaşamayı göze alıp
Ardına bile bakmadan çekip giden bendim
Çok zormuş be gülüm nefes almak sensiz
Hayata sensiz bir pencereden bakıpta
Sensiz rüyalara dalmak kötüymüş,acıymış
Bu kötürüm dünyada seni hissetmemek
Sevginden sakat yaşamak hiç beklemediğim kadar
Hazır olmadığım kadar zulümmüş
Diyeceksinki nefes alıyorsun ya yaşıyorsun
Desen ne yazar her nefesim gırtlağımda düğümlenirken
Görse ne olur seni görmeyen gözlerim ama sayılmazmı
Seni saramayan kollarım çolak kalsa daha az canım acımazmı
Bir ucube ayrılıktı seni benden koparan
Beni bir uçurumun kenarına götüren
Bizi etrafa savurup içimizi yakıp ateşle besleyip
Sonrada geçip kahkalarla halimize gülen bir ucube ayrılıktı
Beni sensiz beni sevgisiz beni çaresiz her gün öldüren
Hiç usanmadım seni sevmekten sendin beni hayata güldüren
Konuşurduk senle gelecekten gülümseyen simalarla
Evimiz olacaktı içi mutluluk kokan
Çocuğumuz olacaktı senin bedeninden
Sevdamız olacaktı yarısı senden yarısı benden
Şimdi ise kederi aldık ikiye böldük
İçini hasretle süsleyim kara sevdalarda yol alıyoruz
Kıyameti bu dünyada severken yaşıyoruz
Son bir cümlem daha olsun izin verirsen
Her ne olursa olsun ikimizde seviyoruz
Ali Şimşir
16.05.2007 - 13:30
Gül Dikene Diken Güle Sarılır
Yaz biter, bahar olur, kış olur
Bana yollar gah iniş, gah yokuş olur
Can bedende, beden sende değilse
Beden ölüme, ölüm cana sarılır.
Yara açar bedenimde bitmeyen sevdan
Candan vaz geçilir de geçilmezki canandan
Ne zaman yakar olsa yokluğun hardan
Gönül hara, har ataşa sarılır
Seni görsem gönül gözüm şad olur
Sen yoksan, kor düşer vatan bana yad olur
Bahar biter, tipi, boran, kar olur
Boran yaza, yaz bahara sarılır.
Gelmezsen gönül deryam kurudur
Gün gelir can hastalanır, yorulur
Arayıp da gurbet elde bulamazsam
Gurbet yola, yol hasrete sarılır.
Hasretinle gider oldum sonsuzlara
Beni senden koparmıştır artık, kara
Gün gelir de hayalin uğrarsa garip mezara
Gül dikene, diken güle sarılır.
Ömer Yardımcı
16.05.2007 - 13:29
TUFANDAN SONRA
Bir tavşan durdu da yoncalarla kıpır kıpır çıngırak
çiçekleri arasında, örümcek ağları içinde doğru dua etti gökkuşağına.
Kayıplara mı karışacaktı! o dört başı mamur taşlar,
ya çiçekler tam açmışken hem de!
Çöp içinde yüzen ana cadde boyunca kerevetler
dizildi. Minyatürlerdeki gibi yukarılara asılmış bir
denize doğru kaldırıldı, gemiler çekildi.
Mavi Sakalın evinde dere gibi aktı kan-ya mezbahalar,
ya o camları tanrı mühründen görünmez olmuş
kanlı meydanlar. Dere gibi aktı kan, bir o kadar da süt.
Kunduzlar yapı yaptı. Kahveler tüttü kahve ocaklarında
Camları hala zangır zangır camlı köşkte karalar
giymiş çocukların yaldızlı resimlere daldı gözleri.
Çat! Kapı çalındı; köyün meydanlığında bir çocuk
fırıldaklarla tekmil kulelerdeki horozların aklına uyup
kollarını döndürmeye başladı, çakmak çakmak sağanağın altında.
Filan hanım kuyruklu bir piyano kurdurttu Alp
dağlarına. Katedralin bin bir mihrabında kudas ve vaftiz
ayinleri yapıldı.
Yollara düştü kervanlar. Harcedildi de buzların
hercümerciyle kutup gecesi, kuruldu İspilandit Oteli.
O zamandan beri ay, kekik kırlarından gelen
ağlamaklı çakal sesleri işitir oldu- bir de meyve
bahçelerinde dolaşan tahta pabuçlu çoban türküleri.
Derken filize durmuş eflatun korudaki peri Ev karısı
geldi yanıma, dedi, bahar geldi.
Kaynayın! pınarlar, taşın, katın köprüleri önünüze,
basın ormanları siyah kumaşlar, orglar, şimşekler,
gök gürültüleri, kabarın hadi çağlayın; hadi su; hadisene
keder, kaldırın ayağa selleri.
Değil mi ki onlar senli-benli-gitti derler! O dört başı
mamur taşlar! O açmaya varmış çiçekler! -değil mi ki
bir kasvettir kalan geriye! Ecenin haliyse malum,
toprak mangalının korlarını karıştırmaya dalmış
büyücü, bilir ya söylemez bizim bildiğimizi.
16.05.2007 - 13:29
HER NASILSA YALNIZSIN
Her nasılsa yalnızsın
Bir giz gibi deliyor yüreğini
cansıkıntılarının burgusu
ve hep bir şeyler eksik gibi
bir şeyler bekler gibisin
Yeni bozgunlar
yeni yenilgiler peşindesin
Bir bozkır kuraklığına dönmüş için
Oysa yalnız bir öpüştür
gurbeti türkülere dönüştüren
Çoktandır su vermedin
çiçeklere ve yüreğinin çeliğine
Zaman terkisine almış da öpücükleri
koşuyor sessizliğin ve yalnızlığın
iyotlu kıyılarına
Bir yol ayrımı ki yanlışla doğru
hüzünlerle sevinçler kolkola
Sen ki ey kalbim
yanlışları ve hüzünleri taşıdın
bunca zaman
Taşıyamaz yüreğinin batık sandalı
bu yalnızlığı,bu can sıkıntılarını
Yaşam gelincikler gibi beklerken seni
gecenin kapısını çalma
ey kalbim
AHMET TELLİ
16.05.2007 - 13:28
SU, RÜZGÂR VE NAMUS
Daha çocukluğumda,
Dinlemiştim bu masalı:
Su, rüzgâr ve namus
Bir gün saklambaç oynamışlar.
Önce su saklanmış;
Fakat çabuk bulunmuş
Derin vadiler arasında...
Sonra rüzgâr saklanmış,
Onu da bulmak kolay olmuş
Yüksek dağların tepesinde...
Sıra namusa gelmiş
O da şöyle söylemiş:
Dinleyin bir kere,
Ben kaybolursam
Bulunmam hiçbir yerde...
İşte, o günden beri namus kaybolunca,
Bulunmaz hiçbir yerde.
Sándor PETOFİ
16.05.2007 - 13:28
Ağaç olurum eğer ağacın çiçeği isen...
Sen çiy isen ben çiçek olurum
Çiy olurum eğer güneş ışığı isen...
Sırf birleşelim diye.
16.05.2007 - 13:28
BİTEN BİR AŞKTAN SONRA
Hiçbir şey daha kötü olamaz
Kötü biten bir aşk sonrasından
Ahrazlaşırsın, gölgelenir nesneler
Her telaş ıssızlık taşır biraz
Kabahatli bir çocuk gibi çıkarsın
Sokağa, ki sokak puslu, alıngan
Kalbinden daha tenhadır dünya
Tenhadır sığındığın bütün kıyılar
Odan dağınıktır, tütün kokuyordur
Okusan da dilsizdir kitaplar
Bir fotoğraf düşer ansızın
Cam kesiği gülüşlerdir kanayan
Pencerende solgun bir ayışığı
Mahçup bir duruşla bakarsın
Susarsın. Sükût iyi gelir belki.
AHMET TELLİ
16.05.2007 - 13:27
Öyle kolay sanma sen bu işi, kardeşim,
hemen kalkışma tellerden şarkılar döktürmeye!
Sazı bir kere eline almaya göresin,
bir görev yüklendin demektir, bilesin,
çok ağır bir görev, ve belâlı.
Geldinse anlatmaya yalnız kendi derdini, kardeşim,
yalnız kendi zevkini anlatmaya geldinse,
bırak elinden o kutsal sazı,
sana burda hiç kimse kulak asmaz.
Biz yaşamadayız bugün bir çölde, kardeşim,
çok eskilerde bir Musa vardı hani,
işte biz o Musa gibi yaşamadayız bugün;
tanrı tekparça ateşten bir kılavuz vermişti ona,
o da ateşten kılavuzun peşinden gitmişti.
Bugün tanrı tekparça ateşten şaire ne der bak:
Sizsiniz halkı mutluluğa götüren yolu aydınlatacak.
Ey şairler, gireceksiniz halkla kol kola,
alevlerin, fırtınaların içinden geçeceksiniz,
hiç durmadan yürüyeceksiniz, ama hiç durmadan;
alçaktır halkın bayrağını elinden düşüren de,
şurda, geride, bir kenarda gizli gizli,
bir parça dinleneyim, diyen de alçak.
Halk bakacak, görecek, anlayacak,
acı çeken kim, başkaldıran kim, dövüşen kim,
kim işi oluruna bırakmış,
kim günü gün eden,
kim şarlatan,
kim korkak!
Peygamberler çıkacak, yalancı ve kurnaz,
durun, diyecekler size, durun, ey insanlar,
işte burası, diyecekler, sizi yaşatacak yer,
işte burası bolluk ülkesi, mutlu toprak.
Bu korkunç yalanlara kanmayacak ama hiç kimse,
ne açlık kanacak, ne susuzluk kanacak, ne de umutsuz yaşamak,
haykıracak güneşte kavrulan milyonlarca insan,
hepsi yalan, diyecekler, hepsi yalan, hepsi yalan.
Ne zaman eşit pay alırsak bolluk sepetinden,
ne zaman hepimiz sırayla oturursak halk sofrasına,
ne zaman her eve girerse bereketli aydınlığı bilimin,
ne zaman pırıl pırıl yanarsa tekmil evler aydınlıklar içinde,
işte o zaman deriz, burada duralım, tamam,
işte burası bolluk ülkesi, mutlu toprak.
Biz o güne kadar, dur durak bilmeden
sürdüreceğiz amansız savaşımızı,
dağ taş demeden yürüyeceğiz,
gözler çakmak çakmak, yumruklar sımsıkı.
Sonunda, bütün bu çabalara karşılık
hiçbir şey geçmeyebilir de elimize,
yola çıkarken zaten biz bunu göze almıştık.
Ölüm kondurup alnımıza yumuşak bir öpücük,
kaparsa usulcana göz kapaklarımızı,
ve ipekten kefenler ve çiçekler içinde
alıp korsa bizi kara toprağa,
bu bile yeter de artar bize.
Sándor PETOFİ
16.05.2007 - 13:27
Aşk Özeti
zaman zaman anlardın
aşk özetini
zamanın içinde aşk olmasaydı
böyle yanmazdın
böyle serzenmezdin
aşk özetinde seni
seni
bulmazdım....
16.05.2007 - 13:27
Aşkın Karanlık Metali
Karanlıkta duruyorum aşk vurmasın yüzüme
dokunmasın kimse bana
kimse ulaşamasın artık tenimin incinen yerlerine...
uyanmasın bir daha etimdeki yaralı hayvan
zamanın siyah deltasında çürümek istiyorum
biliyorum artık kimse yok kimsesizliğime...
biliyorum aşka kimse yok
aşkın karanlık metali soğuyor yüreğimin derinliklerinde...
aşklarım, arkadaşlarım, dostlarım
dağılıp gitti herkes
içimi sızlatacak kimse kalmadı içimde...
16.05.2007 - 13:26
Yalnız Bir Opera
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
İmrendiğin, öfkelendiğin
Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
Yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
Dile dökülmeyenin tenhalığında
Kaçırılan bakışlarda
Gündeliğin başıboş ayrıntılarında
Zaman zaman geri tepip duruyordu.
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki.
Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,
Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin.
Yaz başıydı gittiğinde, ardından,
Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.
Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
Çerçevesine sığmayan
Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.
Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.
Seni bir şiire düşündükçe
Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?
'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını.
Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.
Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,
Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi
bakışıyorduk.
Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.
Kış başlıyor sevgilim
Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
Oysa yapacak ne çok şey vardı
Ve ne kadar az zaman
Kış başlıyor sevgilim
İyi bak kendine
Gözlerindeki usul şefkati
Teslim etme kimseye, hiçbir şeye
Upuzun bir kış başlıyor sevgilim
Ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.
Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,
Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....
Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,
Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.
Dışarda hayat düşmandır size
İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
Kulak verdiğiniz saat tiktakları
Kaplar tekin olmayan göğümüzü
Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
Bakınıp dururken duvarlara
Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek,
Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,
Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında
Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya
Kendimizi hazırlar gibi.
Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
Ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
Göremeseniz de, bilirsiniz
Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.
Bana zamandan söz ediyorlar
Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onalar da bilirler.
Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki
hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
kolay değildir elbet.
Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
Zaman alır.
Zaman alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe
çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.
Gün gelir bir gün
Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
O eski ağrı
Ansızın geri teper.
Dilerim geri teper.
Yoksa gerçekten bitmissinizdir.
Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi
kavranır.
Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.
Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır
Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Günlerin dökümünü yap
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
Kim bilebilir ikimizden başka?
Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,
Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği
Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün
Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor
Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir işe yaramadıysa
Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.
Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Solgun yollardan geçtim.
Bakışımlı mevsimlerden
İkindi yağmurlarını bekleyen
Yaz sonu hüzünlerinden
Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
Geçti her cağın bitki örtüsünden
Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
Bakarken dünyaya
Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:
Çicek adlarını ezberlemekten geldim
Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
Unuttuklarını hatırlamaktan
Uzun uzak yolları tarif etmekten
Haydutluktan ve melankoliden
Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti
Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.
Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Yaram vardı, bir de sözcükler
Sonra vaat edilmiş topraklar gibi
Sayfalar ve günler
Işık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.
Karardı dizeler.
Aşk...Bitti. Soldu şiir.
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Ask yalnız bir operadır, biliyordum:
Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.
Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır:
Eksiliyorduk
Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
Her otelde biraz eksilip, biraz artarak
Yani çoğalarak
Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin
Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
Ağır ve acı tanıklıklardan
Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
Ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi
Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...
panayır yerleri...
Ölü kelebekler...
Ölü kelebekler...
Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
Adım onların adının yanına yazılmasın diye
Acı çekecek yerlerimi yok etmeden
Acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
İpek yollarında kuzey yıldızı
Aşkın kuzey yıldızı
Sanırsın durduğun yerde
Ya da yol üstündedir
Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta başka türlü geçilen
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta biraz gecikilen
Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
Gözlerim
Aşkın kuzey yıldızıdır bu
Yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
İlerlerim
Zamanla anlarsın bu bir yanılsama
Ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
Yeniden yollara düşerler
Düşerim
Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
Yaşamsa yerli yerinde
Yerli yerinde her şey
Şimdi her şey doludizgin ve çoğul
Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
Şimdi her şey yeniden
Yüreğim, o eski aşk kalesi
Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren
16.05.2007 - 13:26
Yalnız
Kopardığım Akşamlar
Yazdır
.......ayın vurduğu şavkın içinde kapı aralıktı
güneş içeriye girerken.....
kopardığım aksamlar da
sihirli değnek duraklarını geçtim
kağıt üzerine dökülen yaşlarda
bir gece oyunu olmuştu saklambac
yıllar vurmuştu....
ömrümün yarım kalmış tarafını
yıldızlara astım
kopuk düğmelerimi
bir köşeye gizledim
çırpınışlarım artık
huysuz bir kısrak
abse toplamış yüreğim
soluksuz sevdalarda
kendini parçaladı
gün o gün değildi,
soluk bir akşamdı
yılları vurdum...
.
.
.
16.05.2007 - 13:25
Sevi`ye Özlem
seni benim kadar seven oldu mu hiç
hangi kül tablasına yazıldı ismin
sonuna kadar içilmiş hasret,
acı bir tat bırakırken dudağa
hangi gök yazdı ismini bulutlara
tek tek /satır satır/ dolu dolu
hangi sevda döküldü
sırılsıklam saçaklardan
bir yaşam / damlayan su
hangi eller sardı seni
benden yasak
işledi matemini
kaç dudak mühürledi kendini
susmak için ismini
kaç basamak çıktı
kendinden izler bırakarak
söyle ey sevgili
kaç gönül yanginlarda kül oldu
seve seve öpüp koklayarak uğurlarken seni..
gitme
ne olursun
cıkar yüzünden maskeyi
sen
sen gibi
sev beni
rüzgarın nefesi
yağmurun sesi
gönlümün efendisi
toprağım ol
gülümse...
03.02.2007...05 05
Fulya ÇELİKBİLEK
16.05.2007 - 13:25
Sensiz Bırakma
Sana,senin için bir şey söylesem dinler misin?
Seviyorum diye anlatsam buna inanır mısın?
Hayatım,sevdiğim ne olur beni anlar mısın?
Sevgi ibadettir,beni yüreğinde saklar mısın?
Belki taş atarlar sana,beklide bana,
Boyun eğmek yok kimseye kanma,
Beğenmez isen,seni seven yok olur sonra,
Sıkı tut elimi sakın beni sensiz bırakma.
Uyanırsan gecenin sessizliğinde,
Gözlerin dalarsa karanlığa,
Dalıp gidersen bensiz hayallere,
Sıkı tut elimi sakın beni sensiz bırakma.
Sen yoksan neylerim ben bu hayatı,
Yaşamak haram olur o zaman bana,
Benimle ol,ne olur ömrün boyunca,
Sıkı tut elimi sakın beni sensiz bırakma.
Gültekin Şahin
16.05.2007 - 13:24
MIRILDANDIKLARIM
Kırdın mı incittin mi birilerini
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
'içtenliğin' yada 'dünya görüşünün' kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hala bir umut var mıdır
Çikmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Ne çıkmaz sokaktayım nede mutsuz
Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
Kış güneşinin mutlu ettigi bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız
Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim
senin ve benim, yani bizim için...
MURATHAN MUNGAN
16.05.2007 - 13:24
GAZABA UĞRAMIŞ ŞİİRLER
Şarkıcı nasıl söyler şarkısını,
Dudakları dikilmişken efendim?
Bir Arap şairi ölünce bugün
Kim dua eder O'na?
El öpmez benim şiirim
Doğrusu sultanlara düşer
Şiirimin ellerini öpmek!
I
Dostlarım
Başkaldırmıyorsa,nedir ki şiir?
Azgınları ve azışları devirmiyorsa,nedir ki şiir?
Zamanda ve mekanda
Sarsıntı yapmıyorsa, nedir ki şiir?
Kisra Nuşirevan'ın başındaki tacı
Yere çalmıyorsa, nedir ki şiir?
II
Bunun için çekiyorum isyan bayrağını
Şu ana kadar gündüz nedir bilmeyen milyonlar adına.
Nedir,dalla serçeyi ayıran
Gülle sarı şebboyu ayıran nedir?
Nedir memeyle narı ayıran
Denizle zindanı ayıran nedir?
Nedir mavi ayla karanfili ayıran
Yiğitlik kelimesinin sırrını,
Giyotinin sırrını ayıran?
III
Bunun için çekiyorum isyan bayrağını!
Kediler gibi boğazlanmaya götürülen milyonlar adına
Göz kapakları çıkarılanlar adına
Dişleri sökülenler adına
Sülfirik asitte eriyenler adına,kurtçuklar gibi
Mahrum olanlar adına,
Sesten,fikirden,dilden.
Çekeceğim isyan bayrağını.
IV
Bunun için çekiyorum isyan bayrağını
Küçük perdenin altında
Öküz gibi oturan halklar adına
Dostluğu büyük kaşıklarla içen halklar adına
Develer gibi yük çeken halklar adına
Gün doğusundan gün batısına
Yük çeken deve gibi.
Sudan ve arpadan başka hakkı yok
Hasreti yok emirin karısının
Emirin dişi köpeğinin
Berberine ait olmaktan başka..
Yaşasın bir demet yonca
Yaşasın tek ilah diye Allah'a yalvaran
Halklar adına
V
Ey şiirin dostları!
Ben ateş ağacıyım,hasretlerin kahiniyim ben
Elli milyon aşığın resmi
sözcüsüyüm
Sevgi ve inleyiş ehlinin ellerinde
uyur
Kah yasemin ağaçlarına.
Ey dostlarım!
Bıçağın saltanatını hep reddeden
Bir yarayım ben..
VI
Ey mümtaz dostlarım!
Dudaksızların dudağıyım ben
Gözsüzlerin gözüyüm ben
Okumazlara denizin kitabıyım
ben
Hapishane kaşalotlarına
gözyaşıyla kazınan
Yazılarım ben
Bu çağ gibiyim ben,sevgilim!
Çılgınlıklarla karşılarım çılgınlıkları
Kırarım nesneleri çocukluk içre
Kanımda devrim ve limon kokusu
Hep bildiğiniz gibiyim ben
Hoşlanırım kanun çiğnemekten
Hep bildiğiniz gibiyim ben
Şiirleyim...
Yoksa var olmak istemem...
VII
Dostlarım!
Hakiki şiir sizsiniz.
Gülmenin de ehemmiyeti yok
surat asmanın da
Sultana öfkelenmenin de
Siz benim sultanlarımsınız
Sizden şeref,kuvvet,kudret
istiyorum
Tuz ve taş üstünde uyuyan
şehirlerde
Şiirlerim yasak.
Şiirlerim yasak,
Çünkü insana
Sevginin ve medeniyetin
kokusunu taşıyor
Şiirlerim reddedildi,
Çünkü her beyti muştu taşıyor
Dostlarım!
Sizi bekletmekteyim hala
Kıvılcımı tutuşturmak için...
BU SEVDA
Bu sevda
Birdenbire saran içimizi
Bu narin
bu sımsıcak
Bu umutsuz
Sevda
Gün gibi güzel
Ve kabaran deniz gibi
Çalkantılı
Bu sevda
O kadar gerçek
O kadar güzel
O kadar mutlu
O kadar sevinçli
Ve karanlıkta korkudan titreyen bir çocuk gibi
Gülünç
Ve gecenin ortasında sakin bir adam gibi
Kendinden emin
Başkalarının yüreğine korku salan
Benizlerini solduran
Dillerini çözen bu sevda
Gözetlediğimiz için gözetlenen
Yaraladığımız
Ayaklar altına aldığımız
İnkar ettiğimiz unuttuğumuz için
Kovalanmış yaralanmış ayaklar altına alınmış
İnkar edilmiş unutulmuş
Bu kocaman sevda
Gene dipdiri
Gene güneşli
Senin sevdandır bu
Benim sevdamdır
Hep var olan
Durmadan yenilenen
Ve değişmeyendir
Bir bitki kadar gerçek, bir kuş kadar ürkek
Yaz güneşi kadar diri ve sıcaktır
İkimiz de gidebiliriz
Sonra dönüp
Derin uykulara dalabiliriz
Acı çekebiliriz uyanınca
İhtiyarlayabiliriz
Sonra tekrar dalabiliriz uykuya
Ölümü düşleyebiliriz
Oysa
Başucumuzda
Gülerek bakıyor bize
Durmadan tazelenen bu sevda
Ayak diriyor yaşamakta
Arzu kadar diri
Bellek kadar zalim
Pişmanlık kadar budala
Hatırlamak kadar tatlı
Mermer gibi soğuk
Gün gibi güzel
Bir çocuk gibi narin
Bize bakıyor gülümseyerek
Ve hiçbir şey söylemeksizin
Konuşuyor bizimle
Ve ben ürpererek dinliyorum onu
Bağırıyorum
Senin için
Kendim için
Bağırıyorum bizim için
Gitme kal
Dur orda
Ayrılma yerinden
Kal orda
Kımıldama
Gitme
Biz ki sevmiştik birbirimizi
Unuttuk seni
Bari sen unutma bizi
Bir sen varsın yeryüzünde bizim için
Terk etme bizi
Buz bağlamasın yüreklerimiz
Ne kadar uzakta
Ve nerde olursan ol
Duyur bize kendini
Bir çalı dibinde
Hatıralar ormanında
Birdenbire çıkıver karşımıza
Uzat elini bize
Ve kurtar bizi.
16.05.2007 - 13:23
Sone 1
Artmasını isteriz en güzel varlıkların
Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla.
Bir güzel, yaşlanıp da göçünce bugün yarın
Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla:
Ama can yoldaşındır kendi parlak gözlerin.
Kendi ateşin besler ruhunun alevini:
Kıtlığa çevirirsin bolluğunu her yerin,
Kendi düşmanın gibi, ezersin can evini.
Şimdi sen yeryüzünün taptaze bir süsüsün,
Varlığın çiçek dolu bahardan müjde taşır,
Ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün.
Pintiliğin arttıkça kendi sonun yaklaşır.
___Dünyaya acımazsan, oburlar gibi ancak
___Varlığın da mezar da güzelliği yutacak.
---
Sone 2
Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı,
Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık,
Gençliğinin kibirli, süslü giyim kuşamı
Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık:
O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir,
Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;
Dersen yuvaların çökmüş şu gözlerdedir,
Bencillik utancıyla israfa övgüdür bu.
Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara
“Benim güzel çocuğum beni kurtarır,” dersen
“Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra,”
Güzelliğinin onda sürdüğünü göstersen.
___O, sen yaşlandığında yeniler varlığını,
___Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.
---
Sone 3
Aynaya bak da şunu gördüğün yüze söyle:
Sıra gelmiştir artık bir taze yüz yapmana,
Güzelliğini hemen yenilemezsen şöyle,
Yeryüzü yoksun kalır, lânetlenir bir ana.
Hiçbir güzel var mı ki el sürülmemiş rahmi
Senin sürdüğün çiftin ekinini tepecek?
Sırf kendini sevmenin mezarını ister mi,
Geleceği ahmakça durdurur mu bir erkek?
Sen annenin aynası olmuşsun da o sende
Bulmuştur gençliğinin güzelim baharını;
Kendi dinç varlığınla görürsün pencerende
Kırışıklara rağmen, şu altın yıllarını.
___İstersin ki varlığın unutulsun ve bitsin,
___Bir kuru başına öl, izin de ölüp gitsin.
---
Sone 4
savurgan güzel,nedir bu kendini harcaman
senin mirasın olan güzellikleri böyle?
doğa temelli vermez,ödünç verir her zaman
eli açık olana borç verir içtenlikle
böyle yanlış kullanmak olurmu güzel pinti
miras bırakman için sana bırakılanı?
kar etmeyen tefeci bu koskoca serveti
niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı
meraklısın kendinle içli dışlı olmaya
bu tatlı benliğin sırf aldatmağa yarar
vaktin geldi diyerek seni çağırsa doğa
vereceğin hesapta elle tutulur ne var?
kullanmazsan gömülür güzellğin seninle
kullanırsan varisin olur da sürer gider böyle
---
Sone 5
Her gözün takıldığı o bir-içim-su yüzü
Özenle, incelikle yaratan şu saatler
Birer zalim olup da vurunca yaman gürzü
O eşsiz güzellikten kalmaz hiçbir hoş eser.
Durmak bilmeyen zaman, yaz’ı söküp götürür,
Yok eder iğrenç kışın kucağına atarak;
Özsu, ayazda donar, sağlam yapraklar çürür:
Güzellik kar altında, her yöne çıplak, çorak.
Özsuyu çiçeklerden çekip almamışsa yaz,
Cam duvarlar içine kapatmamışsa onu,
Güzel göçüp gidince güzellikten iz kalmaz:
Gelir, kendisi gibi, anılarının sonu.
___Özsuyu çekilmişse, kış gelince o çiçek
___Kupkuru kalsa bile, tatlı özü sürecek.
---
11.Sone
Gençliğin günden güne kalırken gerilerde
Bir yavru yaratırsan alsın diye yerini,
Dinçken can verirsen o körpe can ilerde
Senden göçen gençliğe varıp yaşatır seni.
Böyle sürecek akıl, güzellik ve başarı;
Yoksa cinnet, yaşlanmak, çürümek var yer altında:
Hiç kimse düşünmese gelecek kuşakları,
İnsanlık sona erip giderdi üç batında.
Dünya çoğalmak için doğmayanlarla dolu,
Kaknem, kakavan, kaba: kısırlıktan bitsinler;
Yaradan vermiş sana en iyiyi, en bolu,
Bu cömert aramağana cömertçe karşılık ver
Seni kendine mühür yapmış, bunu böyle bil:
Sen de eşler yap diye, ölüp git diye değil.
---
Sone 15
düşünüyorum da, dünyada büyüyen ne varsa,
bir an tutunabiliyor yetkinlik noktasında;
şu koca sahnede sergilenen tüm oyunlarsa,
gizliden gizliye hep yıldızların etkisinde.
bakıyorumda, bitkiler gibi çoğalıyor insanlar,
aynı gökten açılıyor ya da kapanıyor yolları;
gençlikte kabarıyor, inişe geçince sönüyorlar,
silinmeye başlıyor akıllardan gösterişli günleri.
o görkemli gençliğin geliyor gözlerimin önüne;
savruk zaman belki çöküşle tartışmaya girdi bile,
gençlik gününü, karanlık geceye döndürsek mi diye.
AMA SEVGİN UĞRUNA ZAMAN'LA SAVAŞI SÜRDÜREN BEN,
YENİDEN AŞILIYORUM SANA, O NE GÖTÜRÜRSE SENDEN...
---
Sone 22
Yaslisin deseler de bana,inanmam aynalara,
Genclik ve sen ayni yastasiniz ya!
Ama zamanin yol yol izler actigini görürüm de sende,
Anlarim,ergec bana da gelip catacak ölüm.
Seni bastan ayaga saran su güzellik var ya,
Yüregimin en gösterisli örtüsü de o iste benim.
Gügsünde yasadikca yüregim, yüreginse ben de arttikca,
Kim der ki, nasil diyebilir ki, senden yasliyim?
Yeni dogmus yavruyu sakinir gibi ebesi,
Tasidigim yüregin üstüne ben nasil titreyeceksem.
Nasil sakinacaksam kendimi, kendim icin degil, senin icin;
Öyle sakin iste sen de kendini, ey sevdigim!
Geri gelir sanma yüregin, benim yüregim öldükten sonra;
Bana vermistin onu, unutma, geri almamak üzere bir daha.
---
Sone 23
Korkudan sahnede eli ayağına dolaşıp,
Rolünü şaşıran kötü bir oyuncu misali;
Ya da azdıkça içine sığmayan öfkesi taşıp
Kendi yüreğini zayıf düşüren çılgın biri gibi,
Unutuyorum, kendime güvenim olmadığından mutlaka,
Tam olarak söylemeyi aşk oyununun sözlerini;
Ve aşkımın yükü öylesine ağır geliyor ki bana,
Kendi aşkımın gücü karşısında eziliyorum sanki.
O halde, nedemek istediğimi bakışlarım anlatsın,
Konuşan gönlümün sessiz sözcüsü olsun onlar;
Aşkımı onlar açığa vursun, derdime çare arasın;
Öyle ki, hiç kalsın yanında, durmadan konuşanlar.
Ah, sessiz aşk neler yazmış, öğren artık okumayı,
Aşkın sırrına ermişler bilir gözleriyle duymayı...
---
Sone 24
Gözlerim ressam rolünü aldı ve kabartma çizgilerle,
Güzelliğinin biçimini gönlümün levhasına çıkardı;
Bedenime gelince, o da bu resmin çerçevesi oldu işte;
Malum, resmin konumundan bilinir usta ressamın sanatı.
Seni olduğu gibi yansıtan resim nerde diyorsan,
Ressamın içine bakıp hünerini orda görmelisin;
Camlarının parlaklığını senin gözlerinden alan,
Göğsümdeki sergide asılı resme ulaşmalısın.
İşte bak, gözler gözler için neler yapıyor!
Gözlerim senin şeklini çizdi, seninkilerse,
Gönlüme açılan birer pencere; güneş de bayılıyor
Onlardan içeri bakmaya, sen varsın diye içerde.
Ama gözlerin sanatında yine de bir eksiklik var:
Gördüklerini çiziyorlar yalnız, yüreği tanımıyorlar.
---
Sone 29
bakışlarda küçümeyiş okuyorum
yalnızım, bedbahtım, tesellisizim.
gökler sağır, sesim boğuk
ve lanet okuyorum talihime
kıskançlıktan kuduruyorum
kiminin ikbalini
aczimden utanıyorum.
hazlarım iğrendiriyor beni.
o zaman sen geliyorsun aklıma,
ve birden bire kanatlanıyorum, bir tarla kuşu gibi, mest
içim aydınlıkla doluyor, yükseliyorum yükseliyorum
neşideler söylüyorum hayata,
göklerin eşiğinden
bana ne toprağın çirkinliğinden
insanların zilletinden bana ne?
hatıran öyle sonsuz bir hazine
ve sevgin öyle büyük mutluluk ki dostum!
en mağrur hakanların tacını
hor görüyorum
---
Sone 57
Kölen olmuşum senin, elden başka ne gelir,
Gece gündüz el pençe divanım buyruğuna;
Geçirdiğim saatler baştan başa bir hiçtir
Sen buyurmuş değilsen çabalarım boşuna.
Senin için, sultanım, saatleri gözlerken
Ben kimim ki küseyim sonu gelmez günlere,
Kara kara düşünmem, acı çekmem özlerken
Uğurlar olsun dersen kölene sen bir kere
Ben kimim ki kıskanıp kuşkulanıp sorayım
Kimle içli dışlısın, nedir yaptığın işler;
Derdim günüm put gibi düşünmeden durayım,
Mutlu kıldıklarını bilmek içime işler.
Öyle körkütük sadık bir köledir ki sevda,
Seni kötü göremez bin kötülük yapsan da.
---
Sone 61
Ağır gözkapaklarım, yorgun gece içinde
Hayalinle apaçık kalsın, dileğin bu mu?
Sana benzer gölgeler, gözümle eğlensin de
Keyfince parçalayıp geçsinler mi uykumu?
Gönderdiğin, ruhun mu canevinden uzağa
İşlerime gözkulak olsun, düşürsün diye
Aylak saatlerimi, utancımı tuzağa:
Hasedine, kuşkuna yardakçılık etmeye?
Hayır, sevgin çoksa da büyük değil o kadar
Benim kendi aşkımdır vermeyen uyku durak,
İşte öz sevgim, dirlik düzenliğimi bozar
Senin uğruna bana hep nöbet tutturarak.
Ben bekçinim, sen başka yerlerde uyanıksın:
Benden uzaksın, sana başkaları çok yakın.
---
66. Sone
Vazgeçtim bu dünyadan
Tek ölüm paklar beni
Değmez bu yangın yeri
Avuç açmaya değmez
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz
Ezilmiş hor görülmüş el emeği göz nuru
Ödlekler gecmiş başa derken mertlik bozulmuş
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın
Değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen'e
Vazgeçtim bu dünyadan
Dünyamdan geçtim ama
Seni yalnız komak var
O koyuyor adama...
---
Sone 87
Hosca kal! Degerin cok yuksek, tutamam seni,
Biliyorum kendine ne paha bictigini;
Ozgurluge kavustun alip deger belgeni,
Iptal ettik sendeki hakkimin senedini
Nasil tutarim seni, saglamadan iznini,
Neyim var hak edecek senin zenginligini,
Bu essiz armagana kim layik gorur beni?
Bana verilmis berat, donup buldu vereni.
Sen vermistin kendini, bilmeden degerini
Ya da bana vermekle hata isledigini,
Bir yanlis anlamanin sonucu hediyeni;
Ama, o yine buldu hatayi duzelteni
Sen benimdin: ruyanin gorkemleriyle doldum.
Ben uykuda sultandim, uyaninca hic oldum
---
Sone 88
Gün gelip artık bana değer vermez olduğunda,
Senin yanında yer alıp kendime karşı çıkacağım,
Hor görüp yüz çevirdiğini gördüğüm zaman bana;
Haksızlık etsen de, senin hakkını savunacağım.
En zayıf yanlarımı en iyi ben bildiğime göre,
Çekinmeden açığa vurup arka çıkabilirim sana,
Kusurlarımdan hangisi benim için en büyük lekeyse
Beni kaybederken büyük şan kazanırsın aynı anda.
Üstelik bu işte benim için de kazanç var;
Çünkü seven düşüncelerim sana yöneldikçe daima,
İster istemez kendime vereceğim zararlar,
Sana yarar sağlarken, kat kat yarar getirecek bana.
Öyle bağlıyım ki ben sana, öyle ki benim sevgim,
Sen haklı olasın diye, her haksızlığı üstlenirim...
---
Sone 126
Hey ogul, guzel ogul, avucunda kiskivrak:
Vaktin donek aynasi, bir de saatli orak.
Sen ay gibi buyurken, serpilip gelisirken
Hepten cokmus gorunur kim varsa seni seven.
Yikimlara egemen olan Doga tanrica
Seni geri cekiyor sen hizla yol aldikca:
Amaci, hunerini sende kanitlayarak
Zamani rezil etmek, sefil anlara kiymak.
Simdi gozbebegisin, ama kork ondan, cunki
Tuttugu hazinesi sonsuz onun olmaz ki.
Ertelese de ergec hesabi kapanacak:
Yapacagi odeme sen olacaksin ancak.
Sone 1
Artmasını isteriz en güzel varlıkların
Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla.
Bir güzel, yaşlanıp da göçünce bugün yarın
Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla:
Ama can yoldaşındır kendi parlak gözlerin.
Kendi ateşin besler ruhunun alevini:
Kıtlığa çevirirsin bolluğunu her yerin,
Kendi düşmanın gibi, ezersin can evini.
Şimdi sen yeryüzünün taptaze bir süsüsün,
Varlığın çiçek dolu bahardan müjde taşır,
Ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün.
Pintiliğin arttıkça kendi sonun yaklaşır.
___Dünyaya acımazsan, oburlar gibi ancak
___Varlığın da mezar da güzelliği yutacak.
---
Sone 2
Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı,
Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık,
Gençliğinin kibirli, süslü giyim kuşamı
Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık:
O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir,
Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;
Dersen yuvaların çökmüş şu gözlerdedir,
Bencillik utancıyla israfa övgüdür bu.
Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara
“Benim güzel çocuğum beni kurtarır,” dersen
“Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra,”
Güzelliğinin onda sürdüğünü göstersen.
___O, sen yaşlandığında yeniler varlığını,
___Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.
---
Sone 3
Aynaya bak da şunu gördüğün yüze söyle:
Sıra gelmiştir artık bir taze yüz yapmana,
Güzelliğini hemen yenilemezsen şöyle,
Yeryüzü yoksun kalır, lânetlenir bir ana.
Hiçbir güzel var mı ki el sürülmemiş rahmi
Senin sürdüğün çiftin ekinini tepecek?
Sırf kendini sevmenin mezarını ister mi,
Geleceği ahmakça durdurur mu bir erkek?
Sen annenin aynası olmuşsun da o sende
Bulmuştur gençliğinin güzelim baharını;
Kendi dinç varlığınla görürsün pencerende
Kırışıklara rağmen, şu altın yıllarını.
___İstersin ki varlığın unutulsun ve bitsin,
___Bir kuru başına öl, izin de ölüp gitsin.
---
Sone 4
savurgan güzel,nedir bu kendini harcaman
senin mirasın olan güzellikleri böyle?
doğa temelli vermez,ödünç verir her zaman
eli açık olana borç verir içtenlikle
böyle yanlış kullanmak olurmu güzel pinti
miras bırakman için sana bırakılanı?
kar etmeyen tefeci bu koskoca serveti
niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı
meraklısın kendinle içli dışlı olmaya
bu tatlı benliğin sırf aldatmağa yarar
vaktin geldi diyerek seni çağırsa doğa
vereceğin hesapta elle tutulur ne var?
kullanmazsan gömülür güzellğin seninle
kullanırsan varisin olur da sürer gider böyle
---
Sone 5
Her gözün takıldığı o bir-içim-su yüzü
Özenle, incelikle yaratan şu saatler
Birer zalim olup da vurunca yaman gürzü
O eşsiz güzellikten kalmaz hiçbir hoş eser.
Durmak bilmeyen zaman, yaz’ı söküp götürür,
Yok eder iğrenç kışın kucağına atarak;
Özsu, ayazda donar, sağlam yapraklar çürür:
Güzellik kar altında, her yöne çıplak, çorak.
Özsuyu çiçeklerden çekip almamışsa yaz,
Cam duvarlar içine kapatmamışsa onu,
Güzel göçüp gidince güzellikten iz kalmaz:
Gelir, kendisi gibi, anılarının sonu.
___Özsuyu çekilmişse, kış gelince o çiçek
___Kupkuru kalsa bile, tatlı özü sürecek.
---
11.Sone
Gençliğin günden güne kalırken gerilerde
Bir yavru yaratırsan alsın diye yerini,
Dinçken can verirsen o körpe can ilerde
Senden göçen gençliğe varıp yaşatır seni.
Böyle sürecek akıl, güzellik ve başarı;
Yoksa cinnet, yaşlanmak, çürümek var yer altında:
Hiç kimse düşünmese gelecek kuşakları,
İnsanlık sona erip giderdi üç batında.
Dünya çoğalmak için doğmayanlarla dolu,
Kaknem, kakavan, kaba: kısırlıktan bitsinler;
Yaradan vermiş sana en iyiyi, en bolu,
Bu cömert aramağana cömertçe karşılık ver
Seni kendine mühür yapmış, bunu böyle bil:
Sen de eşler yap diye, ölüp git diye değil.
---
Sone 15
düşünüyorum da, dünyada büyüyen ne varsa,
bir an tutunabiliyor yetkinlik noktasında;
şu koca sahnede sergilenen tüm oyunlarsa,
gizliden gizliye hep yıldızların etkisinde.
bakıyorumda, bitkiler gibi çoğalıyor insanlar,
aynı gökten açılıyor ya da kapanıyor yolları;
gençlikte kabarıyor, inişe geçince sönüyorlar,
silinmeye başlıyor akıllardan gösterişli günleri.
o görkemli gençliğin geliyor gözlerimin önüne;
savruk zaman belki çöküşle tartışmaya girdi bile,
gençlik gününü, karanlık geceye döndürsek mi diye.
AMA SEVGİN UĞRUNA ZAMAN'LA SAVAŞI SÜRDÜREN BEN,
YENİDEN AŞILIYORUM SANA, O NE GÖTÜRÜRSE SENDEN...
---
Sone 22
Yaslisin deseler de bana,inanmam aynalara,
Genclik ve sen ayni yastasiniz ya!
Ama zamanin yol yol izler actigini görürüm de sende,
Anlarim,ergec bana da gelip catacak ölüm.
Seni bastan ayaga saran su güzellik var ya,
Yüregimin en gösterisli örtüsü de o iste benim.
Gügsünde yasadikca yüregim, yüreginse ben de arttikca,
Kim der ki, nasil diyebilir ki, senden yasliyim?
Yeni dogmus yavruyu sakinir gibi ebesi,
Tasidigim yüregin üstüne ben nasil titreyeceksem.
Nasil sakinacaksam kendimi, kendim icin degil, senin icin;
Öyle sakin iste sen de kendini, ey sevdigim!
Geri gelir sanma yüregin, benim yüregim öldükten sonra;
Bana vermistin onu, unutma, geri almamak üzere bir daha.
---
Sone 23
Korkudan sahnede eli ayağına dolaşıp,
Rolünü şaşıran kötü bir oyuncu misali;
Ya da azdıkça içine sığmayan öfkesi taşıp
Kendi yüreğini zayıf düşüren çılgın biri gibi,
Unutuyorum, kendime güvenim olmadığından mutlaka,
Tam olarak söylemeyi aşk oyununun sözlerini;
Ve aşkımın yükü öylesine ağır geliyor ki bana,
Kendi aşkımın gücü karşısında eziliyorum sanki.
O halde, nedemek istediğimi bakışlarım anlatsın,
Konuşan gönlümün sessiz sözcüsü olsun onlar;
Aşkımı onlar açığa vursun, derdime çare arasın;
Öyle ki, hiç kalsın yanında, durmadan konuşanlar.
Ah, sessiz aşk neler yazmış, öğren artık okumayı,
Aşkın sırrına ermişler bilir gözleriyle duymayı...
---
Sone 24
Gözlerim ressam rolünü aldı ve kabartma çizgilerle,
Güzelliğinin biçimini gönlümün levhasına çıkardı;
Bedenime gelince, o da bu resmin çerçevesi oldu işte;
Malum, resmin konumundan bilinir usta ressamın sanatı.
Seni olduğu gibi yansıtan resim nerde diyorsan,
Ressamın içine bakıp hünerini orda görmelisin;
Camlarının parlaklığını senin gözlerinden alan,
Göğsümdeki sergide asılı resme ulaşmalısın.
İşte bak, gözler gözler için neler yapıyor!
Gözlerim senin şeklini çizdi, seninkilerse,
Gönlüme açılan birer pencere; güneş de bayılıyor
Onlardan içeri bakmaya, sen varsın diye içerde.
Ama gözlerin sanatında yine de bir eksiklik var:
Gördüklerini çiziyorlar yalnız, yüreği tanımıyorlar.
---
Sone 29
bakışlarda küçümeyiş okuyorum
yalnızım, bedbahtım, tesellisizim.
gökler sağır, sesim boğuk
ve lanet okuyorum talihime
kıskançlıktan kuduruyorum
kiminin ikbalini
aczimden utanıyorum.
hazlarım iğrendiriyor beni.
o zaman sen geliyorsun aklıma,
ve birden bire kanatlanıyorum, bir tarla kuşu gibi, mest
içim aydınlıkla doluyor, yükseliyorum yükseliyorum
neşideler söylüyorum hayata,
göklerin eşiğinden
bana ne toprağın çirkinliğinden
insanların zilletinden bana ne?
hatıran öyle sonsuz bir hazine
ve sevgin öyle büyük mutluluk ki dostum!
en mağrur hakanların tacını
hor görüyorum
---
Sone 57
Kölen olmuşum senin, elden başka ne gelir,
Gece gündüz el pençe divanım buyruğuna;
Geçirdiğim saatler baştan başa bir hiçtir
Sen buyurmuş değilsen çabalarım boşuna.
Senin için, sultanım, saatleri gözlerken
Ben kimim ki küseyim sonu gelmez günlere,
Kara kara düşünmem, acı çekmem özlerken
Uğurlar olsun dersen kölene sen bir kere
Ben kimim ki kıskanıp kuşkulanıp sorayım
Kimle içli dışlısın, nedir yaptığın işler;
Derdim günüm put gibi düşünmeden durayım,
Mutlu kıldıklarını bilmek içime işler.
Öyle körkütük sadık bir köledir ki sevda,
Seni kötü göremez bin kötülük yapsan da.
---
Sone 61
Ağır gözkapaklarım, yorgun gece içinde
Hayalinle apaçık kalsın, dileğin bu mu?
Sana benzer gölgeler, gözümle eğlensin de
Keyfince parçalayıp geçsinler mi uykumu?
Gönderdiğin, ruhun mu canevinden uzağa
İşlerime gözkulak olsun, düşürsün diye
Aylak saatlerimi, utancımı tuzağa:
Hasedine, kuşkuna yardakçılık etmeye?
Hayır, sevgin çoksa da büyük değil o kadar
Benim kendi aşkımdır vermeyen uyku durak,
İşte öz sevgim, dirlik düzenliğimi bozar
Senin uğruna bana hep nöbet tutturarak.
Ben bekçinim, sen başka yerlerde uyanıksın:
Benden uzaksın, sana başkaları çok yakın.
---
66. Sone
Vazgeçtim bu dünyadan
Tek ölüm paklar beni
Değmez bu yangın yeri
Avuç açmaya değmez
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz
Ezilmiş hor görülmüş el emeği göz nuru
Ödlekler gecmiş başa derken mertlik bozulmuş
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın
Değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen'e
Vazgeçtim bu dünyadan
Dünyamdan geçtim ama
Seni yalnız komak var
O koyuyor adama...
---
Sone 87
Hosca kal! Degerin cok yuksek, tutamam seni,
Biliyorum kendine ne paha bictigini;
Ozgurluge kavustun alip deger belgeni,
Iptal ettik sendeki hakkimin senedini
Nasil tutarim seni, saglamadan iznini,
Neyim var hak edecek senin zenginligini,
Bu essiz armagana kim layik gorur beni?
Bana verilmis berat, donup buldu vereni.
Sen vermistin kendini, bilmeden degerini
Ya da bana vermekle hata isledigini,
Bir yanlis anlamanin sonucu hediyeni;
Ama, o yine buldu hatayi duzelteni
Sen benimdin: ruyanin gorkemleriyle doldum.
Ben uykuda sultandim, uyaninca hic oldum
---
Sone 88
Gün gelip artık bana değer vermez olduğunda,
Senin yanında yer alıp kendime karşı çıkacağım,
Hor görüp yüz çevirdiğini gördüğüm zaman bana;
Haksızlık etsen de, senin hakkını savunacağım.
En zayıf yanlarımı en iyi ben bildiğime göre,
Çekinmeden açığa vurup arka çıkabilirim sana,
Kusurlarımdan hangisi benim için en büyük lekeyse
Beni kaybederken büyük şan kazanırsın aynı anda.
Üstelik bu işte benim için de kazanç var;
Çünkü seven düşüncelerim sana yöneldikçe daima,
İster istemez kendime vereceğim zararlar,
Sana yarar sağlarken, kat kat yarar getirecek bana.
Öyle bağlıyım ki ben sana, öyle ki benim sevgim,
Sen haklı olasın diye, her haksızlığı üstlenirim...
---
Sone 126
Hey ogul, guzel ogul, avucunda kiskivrak:
Vaktin donek aynasi, bir de saatli orak.
Sen ay gibi buyurken, serpilip gelisirken
Hepten cokmus gorunur kim varsa seni seven.
Yikimlara egemen olan Doga tanrica
Seni geri cekiyor sen hizla yol aldikca:
Amaci, hunerini sende kanitlayarak
Zamani rezil etmek, sefil anlara kiymak.
Simdi gozbebegisin, ama kork ondan, cunki
Tuttugu hazinesi sonsuz onun olmaz ki.
Ertelese de ergec hesabi kapanacak:
Yapacagi odeme sen olacaksin ancak.
16.05.2007 - 13:22
Çiçeklerin Rengi
Çiçeklerin Rengi
Pişmanlıkları belleğimden silerek –
Öğrendim sevmeyi.
Duygular çiçeklendi bakışlarımda- aşk’a
Sana haykırmak geliyor içimden
Bütün çiçeklerin rengini aşk diye
Henüz renklerini yitirmemiş maviler saklı us’umda
Açık tut kollarını ey sevgili-yüreğini saracağım
İmameye gelip dayandı sabır teşbih’im
Açık tut gözlerini - az sonra çıldıracağım
abdullah oral
16.05.2007 - 13:21
Ne Güzel
İkimizde seni seviyoruz ne güzel
Olmuş yerlerine bakıyoruz
Bütün aynalarda
ikimizde seni beğeniyoruz ne güzel
mevsimler geçiyor üstümüzden
susuz bir yolculuk
tıka basa dolu mataralar arasında
ikimizde seni seviyoruz ne güzel
söylenmiş sözleri tekrarlamaktan
ve incinmekten yine
eski yaralarımızdan korkuyoruz
ikimizde saklanıyoruz ne güzel
gözlerimizdeki ölü çocukları besliyoruz
bütün gördüklerimizle
ikimizde körüz kendimize ne güzel
sakındığımız yerlerimizden korkular açıyor
iyi niyetli çiçekler kılığında
birbirimize hiç armağan vermiyoruz ne güzel
iz bırakmak istemiyoruz tenlerimizde
evlerimizde
çünkü kolay tespit ediliyor acılar
hemen ele veriyor bizi
uğruna ihanetler verdiğimiz şarkılar
silemiyoruz ne güzel
yüreğimizdeki parmak izlerini
ikimizde seni seviyoruz ne güzel
eski sevgililerimizi
okumaktan ve yazmaktan geçtik
ama dilimize çeviremedik aşk yazısını
okumaktan ve yazmaktan geçtik
cebimizde yaralı sözcükler
ne biriktirdiysek ona vurulduk
entelektüel ay ışıklı aşkamlarda
hiç yanmadığı için bitmeyen mumlarımız
işe yaramaz şamdanlarda
okumaktan ve yazmaktan geçtik
ortam iyi koksun diye yaktığımız
aromalı mumların hijyenik ışığında
kendimize o kadar güveniyorduk ki
birbirimize ihtiyacımız yoktu
oysa aşk güvensizlerin işiydi
unuttuk
sakındığımız yerlerimizden ayrılıklar açıyor
zehir zemberek gece kılığında
ama korkmuyoruz
çünkü biz zeki
okumuş
yazmış
zeki
yazanı görmüş
yazmayı seçmiş
okumaktan usanmış
zeki
kendini beğenmiş
zeki
hiçbir şeyi beğenmemiş
deneyimli
bilgili
zeki
çok şey öğrenmiş
öğrendiğinden fazlasını öğretmiş
zeki
korkusuz
ve çocuktuk...
o kadar çok ağlamıştık ki
hiç ağlamayacakmış gibi yaşadık
ikimiz
birlikte
hiç ağlamadık ne güzel
şimdi tanıdık –ki bizim için tanıdık olmayan bir şey kalmadı hayatta-
bir yol çatalında
elele duruyoruz
ikimizde ağlamaklı değiliz ne güzel
ikimiz de
hala
seni seviyoruz ne güzel
Yılmaz Erdoğan
Toplam 1039 mesaj bulundu