Seni sevmiyorum, çünkü; Senden gidebilmek için başka bir yalan uyduramazdım kendime. İnandığım en masum şeyin bir tek gözlerin olmadığına alışmalıyım. Söylediğim onca nağmeden sonra ‘sevmediğime’ ne kadar inanırsın bilmiyorum. Ama hiç önemi yok. Seni değil, kendimi kandırmaya çalışıyorum…
Seni sevmiyorum, çünkü; Kuşlar artık çok daha yüksekten uçuyor. Bindiğim hiçbir vapurda, acemi hiçbir martı elimden simit yemiyor artık. Ve ben, sen her neredeysen oraya kanat çırpacak kadar güçlü değilim…
Seni sevmiyorum, çünkü; İki kişilik yatağımı bodruma indireli hayli oldu. Soluma uzandığımda, elim üzeri boş olan ikinci yastığa gitmiyor; çünkü başımın altındaki yastıktan başka bir omuz yok, ilerisi tamamen boşluk…
Seni sevmiyorum, çünkü; En sevdiğim balık akvaryumda boğulmuş olabilir ya da siyah kanarya açlıktan ölmüş… Belki de defalarca çaldığı kapı açılmayınca siparişini verdiğim o kalan son tişörtü geri iade etmiş olabilir kurye. Oysa çok yakışacağını söylemiştin bana. Bilmiyorum… İçeride olmadığını bile bile o eve girmek, gelmiyor içimden…
Seni sevmiyorum, çünkü; Uzun zamandır görüşemediğim arkadaşım senden bahsetti. Eski sevgilim ‘onunla daha mı mutlusun?’ dedi. Annemle son konuşmamızda ‘ona iyi bak, çünkü sen onunla çok mutlusun’ diye veda etti. Ve oturduğum masaya gelip ‘bir şey ister misiniz?’ diye soran garson kızın yakasında senin adın yazıyordu. Acıyordu dokunamadığım bir yerlerim. Tarifi yoktu. Acıtıyordu…
Seni sevmiyorum, çünkü; İlk kez birileri beni anlamadığını söyledi. Aklıma geldin, ‘kimse anlamasa da ben hep anlayacağım seni.’ dediğini hatırladım. Hatırlandın yine. Yaram azdı. Ve kanadı sonra…
Seni sevmiyorum, çünkü; Muz soyarken parmağımı kestim. Dalgındım ve şaşkın… Bıçak zoruyla bir muzun soyunmasını istememeyi öğretmemiştin henüz. Ve öğrenmemiştim düşlerimi çıkarırken katlayıp bir kenara koymanın anlamsızlığını… Canım yanıyordu, özlemiştim. Sana ihtiyacım vardı, Sen yoktun…
Seni sevmiyorum, çünkü; Trafik lambalarında hala üç farklı renk var. Yağmur yine ıslak, Afrika ülkeleri senden daha sıcak ama tok… Benden başka bir şeyi değiştirmiyor gidişin. Dünya daha koyu, tonundan daha solgun bir gri ve siyah, Benim bir rengim bile yok… İncecik, Ve saydam… Kırılmaya elverişli ince belli bir bardak kadar şefkate muhtacım…
Seni sevmiyorum, çünkü; Yazılmış tüm şarkı sözlerinin bana ithaf edildiğini fark ettim. Çok saçma geldi önceleri, Çok manasız, Çok yalnız… Ve sonra ne kadar ben sakladıklarını gördüm içlerinde. Ne kadar bana ait olduklarını ve ne kadar beni öldürmek istediklerini anladım. Sıradaki şarkı bana geliyordu. “Ne zaman geldin Ruhum, görmedim…” Bakıyordum, gelmiyordun… Gözyaşlarım vedalaşmadan ayrılıyordu yuvasından, bakışlarım ölüyordu sonra… Seni sevmiyorum, çünkü; Ağlamak artık çok kolay… Ve anlamsız, ve yerli yersiz…
Seni sevmiyorum, çünkü; Senden o kadar çok var ki… Herkeste biraz sen varsın, her şeye bir parçanı bırakmışsın sanki. Dokunduğun kapı kolları hala sıcacık, kurduğun tüm hayaller masmavi duruyor odamın tavanında. Biliyorum, hala bir oğlun olsun istiyorsun. Ve biliyorum, Hala eskisi gibi olgun, mağrur ve güzelsin. Benim değilsin ve gelmeyeceksin. Seni sevmiyorum…
Seni sevmiyorum çünkü; Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkındayım. Ve eskiye dönmenin bir daha mümkün olmadığının… Seni kazandığımda kimin kaybettiğinin önemi yoktu. Seni kaybettim ve kaybedişim kazanan için hiç mühim değil, bunu da biliyorum. Gittin, Kaybettim, Ve başkasınınsın, Sevmemeliyim…
Seni sevmiyorum, çünkü; Uzun uzun anlatmak istemedim her şeyi…
Seni sevmiyorum, çünkü; Artık buna hakkım yok.
Seni sevmiyorum, çünkü; Çok özlettin kendini.
Seni sevmiyorum, çünkü; Hala bu yalana inanmak zorunda olduğumu biliyorum…
Seni sevmiyorum, çünkü;

Senden gidebilmek için başka bir yalan uyduramazdım kendime. İnandığım en masum şeyin bir tek gözlerin olmadığına alışmalıyım.
Söylediğim onca nağmeden sonra ‘sevmediğime’ ne kadar inanırsın bilmiyorum.
Ama hiç önemi yok.
Seni değil, kendimi kandırmaya çalışıyorum…
Seni sevmiyorum, çünkü;
Kuşlar artık çok daha yüksekten uçuyor. Bindiğim hiçbir vapurda, acemi hiçbir martı elimden simit yemiyor artık.
Ve ben, sen her neredeysen oraya kanat çırpacak kadar güçlü değilim…
Seni sevmiyorum, çünkü;
İki kişilik yatağımı bodruma indireli hayli oldu. Soluma uzandığımda, elim üzeri boş olan ikinci yastığa gitmiyor; çünkü başımın altındaki yastıktan başka bir omuz yok, ilerisi tamamen boşluk…
Seni sevmiyorum, çünkü;
En sevdiğim balık akvaryumda boğulmuş olabilir ya da siyah kanarya açlıktan ölmüş…
Belki de defalarca çaldığı kapı açılmayınca siparişini verdiğim o kalan son tişörtü geri iade etmiş olabilir kurye. Oysa çok yakışacağını söylemiştin bana.
Bilmiyorum…
İçeride olmadığını bile bile o eve girmek, gelmiyor içimden…
Seni sevmiyorum, çünkü;
Uzun zamandır görüşemediğim arkadaşım senden bahsetti.
Eski sevgilim ‘onunla daha mı mutlusun?’ dedi.
Annemle son konuşmamızda ‘ona iyi bak, çünkü sen onunla çok mutlusun’ diye veda etti.
Ve oturduğum masaya gelip ‘bir şey ister misiniz?’ diye soran garson kızın yakasında senin adın yazıyordu.
Acıyordu dokunamadığım bir yerlerim.
Tarifi yoktu.
Acıtıyordu…
Seni sevmiyorum, çünkü;
İlk kez birileri beni anlamadığını söyledi. Aklıma geldin, ‘kimse anlamasa da ben hep anlayacağım seni.’ dediğini hatırladım.
Hatırlandın yine.
Yaram azdı.
Ve kanadı sonra…
Seni sevmiyorum, çünkü;
Muz soyarken parmağımı kestim.
Dalgındım ve şaşkın…
Bıçak zoruyla bir muzun soyunmasını istememeyi öğretmemiştin henüz. Ve öğrenmemiştim düşlerimi çıkarırken katlayıp bir kenara koymanın anlamsızlığını…
Canım yanıyordu, özlemiştim.
Sana ihtiyacım vardı,
Sen yoktun…
Seni sevmiyorum, çünkü;
Trafik lambalarında hala üç farklı renk var. Yağmur yine ıslak, Afrika ülkeleri senden daha sıcak ama tok…
Benden başka bir şeyi değiştirmiyor gidişin.
Dünya daha koyu, tonundan daha solgun bir gri ve siyah,
Benim bir rengim bile yok…
İncecik,
Ve saydam…
Kırılmaya elverişli ince belli bir bardak kadar şefkate muhtacım…
Seni sevmiyorum, çünkü;
Yazılmış tüm şarkı sözlerinin bana ithaf edildiğini fark ettim.
Çok saçma geldi önceleri,
Çok manasız,
Çok yalnız…
Ve sonra ne kadar ben sakladıklarını gördüm içlerinde. Ne kadar bana ait olduklarını ve ne kadar beni öldürmek istediklerini anladım.
Sıradaki şarkı bana geliyordu.
“Ne zaman geldin Ruhum, görmedim…”
Bakıyordum, gelmiyordun…
Gözyaşlarım vedalaşmadan ayrılıyordu yuvasından, bakışlarım ölüyordu sonra…
Seni sevmiyorum, çünkü;
Ağlamak artık çok kolay…
Ve anlamsız, ve yerli yersiz…
Seni sevmiyorum, çünkü;
Senden o kadar çok var ki… Herkeste biraz sen varsın, her şeye bir parçanı bırakmışsın sanki.
Dokunduğun kapı kolları hala sıcacık, kurduğun tüm hayaller masmavi duruyor odamın tavanında.
Biliyorum, hala bir oğlun olsun istiyorsun.
Ve biliyorum,
Hala eskisi gibi olgun, mağrur ve güzelsin. Benim değilsin ve gelmeyeceksin.
Seni sevmiyorum…
Seni sevmiyorum çünkü;
Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkındayım. Ve eskiye dönmenin bir daha mümkün olmadığının…
Seni kazandığımda kimin kaybettiğinin önemi yoktu.
Seni kaybettim ve kaybedişim kazanan için hiç mühim değil, bunu da biliyorum.
Gittin,
Kaybettim,
Ve başkasınınsın,
Sevmemeliyim…
Seni sevmiyorum, çünkü;
Uzun uzun anlatmak istemedim her şeyi…
Seni sevmiyorum, çünkü;
Artık buna hakkım yok.
Seni sevmiyorum, çünkü;
Çok özlettin kendini.
Seni sevmiyorum, çünkü;
Hala bu yalana inanmak zorunda olduğumu biliyorum…
Seni sevmiyorum.
Çünkü…
Buna mecburum…
Ezgin KILIÇ