Hayri Yılmaz - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

istersen arkadas, istersen bir dost.Riyakar olmayan ve yalansiz insanlara herzaman bir kapi.Her zaman gülücüklerim gercek...Gözyaslarim duygulu....Cünkü YA$IYORUMBazen sessiz... Bazen ciglik cigliga... Bazen kalabalik yerlerde.. Bazen yapayalniz Gecenin sessizliginde... Hep ko$turmali hayat... Hep ko$maca yarinlara... Bazen zamanin elimden kayip gittigi... Özgür fikirlerin sadece beyinde ya$atilip... Suskunlugun hükmettigi dünyada... BEN VARIM... Ya$iyorum...ve hissediyorum... Ve hissettiriyorum Sadece dü$ünmek yetmiyor... Yasatmak gerekiyor... YA$ATIYORUM... Ya$iyorum... BENLIGIMI.Seni Anlatabilmek

hayati bir öylesine yaşamak vardır,
bir de seninle yasamak...
yasamda bir öylesine sevmek vardır,
bir de seni sevmek....
SENİ SÖYLÜYOR

senden başkasını anlayamıyorum
gönlüme anlatamıyorum
ama seni kimseyle karşılaştıramıyorum,
aynı kefeye koyamıyorum
seni kıskanıyorum,
seni çok ama çok seviyorum
sığmıyor senin sevgin dağlara,
taşlara ve de dünyalara
ufukta güneşi, semada ayı görsem seni sanıyorum,
sen diye bakıyorum
dedim ya seni çok ama çok seviyorum
ve de kıskanıyorum
tutuşuyor sinemin en değerli düşleri,
niçin diye sorsam, yüreğime
seni söylüyor, seni mırıldanıyor ve de seni kıskanıyor
sönmez, bir elevi kim söndürebilir ki, kim su serpebilir ki
seni söylüyor yüreğim, seni tarif ediyor ve de seni gösteriyor
taş yüreği kim ufalayabilir ki, kim savurabilirki
seni söylüyor yüreğim, seni ama seni söylüyor
sunsada efkarlı düşlerim senin engüzel anılarını,
fayda etmiyor, gönlüm seni ama seni istiyor
sinem seni saklamak,
senin le avunmak, sana aşık olmak,
seni kıskanmak istiyor
en güzel, en değerli, en yaşatılır,
sevgi ve de mutluluk olsa gerek
seni tablo gibi yaşatmak, sanal olsada,
sen olmayınca teselliye çare belki
ama seni sevmek, sevginle avunmak, yanında olmak,
sonsuz zamanla seninle olmak
en güzel, en kayda değer, en muhteşem, yarası aşkın,
merhemi varlığın olsa gerek









birine öylesine bakmak vardır,
birde sana bakmak
görebilmek yüreğini ve bilmek o yürekte olduğunu..
islemek yüreğine
öyle sıradan değil,
her harfini adinin, bir başka kazıyarak






hayatta öylesine bir savaşçı vardır,
bir de sen...
sarılmak öylesine korkunca,
yada sarılmak sana yaşanası her duyguyla
arınarak tüm korkulardan...







SENI SEVIYORUM demek sıradanlaşmadan,
yasam içindeki en yüce anlamı ile,..







ve iste kanarken bu yürek,
böylesi çiğlik çığlığa, sessizce
her damlasında
matematiğin bile bilmediği büyük sayılarca
SENI SEVIYORUM var her hücresinde..
her molekülünde..
ve hatta bölünmüşlüğünde atomlarına..







her damla bin derya
ve SEVDAMA bulamışım
en mavisini yaşamın...



Sana, barış,
temiz, yaşanası bir dünya…
insanca bir yasam..
ve sevgiyi..
Sana, güzellik..
dostlukla uzanan eller,
sevgi dolu bir yürek…




Sana, sağ duyuyu..
başkalarına duyarlı olmayı..
saygıyı,
insan olabilmeyi…
insanı sevmeyi, yalansız ve dupduru..

Sana şiiri,
hep okumayı,
ve sanatı..
bilmediğini araştırmayı..
öğrenmeyi..

ve öğretmeyi sabırla

gülmeyi
Ve ağlayabilmeyi gönlünce..
mutluluğu..
İncitse de yüreğini, acıyı..



özgürlüğün buram buram dolaştığı,
Dağları.. ovaları.. vadileri

Sana,

yemyeşil bir Dünya’yı
Ağaçları, ormanları
Filizi ve tomurcuğa kesmiş her fidanı
Sana renk renk çiçekleri
Ve meyvenin dalında ki tadını..

memleketimin en ücrasında ki sesi duyabilmeyi
onurlu,
başın dimdik karşı durmayı
sormayı,

sorgulamayı
otlaşmadan, beyninle yaşamayı,
yüreğinle solumayı..









Sana,

düşünmeyi,
ve söyleyebilmeyi düşünceni … Özgürlüğünce
özveriyi … hoşgörüyü
haklılığı,

ve hemen yanı başındaki haksızlığı

Sana,

sokakta oynarken,
terörist diye vurulan 12 yaşında ki çocuğa ağlamayı,
ve vuranların terfisine kızmayı,
sormayı hesabını, korkmadan







insan gibi, insan için..
öldürdüklerinin kafasını kesip,
önünde hatıra fotoğrafı çektirenleri lanetlemeyi









halkı halka gammazlatanları,

halk içinde teşhir etmeyi..
devletin derininden korunmayı,
ama asla boyun eğmemeyi..
kardeşi kardeşe kırdırana
asla uşaklık etmemeyi..
savaş taciri beyinlerle savaşmayı,








‘ Barış sevdasıyla, ‘
‘ Barış için, ‘

‘ Barış adına.. ‘




Sana,

korkuyu,

ama korkmamayı sefilden..
sarılmayı yüreğinde ki insan sevgisine..
rengine, diline, dinine bakmadan
yaşayan her varlığı sevmeyi..
Ağaçları.. Kuşları.. Böcekleri..
ve hatta, kara taşları..









Güneşi.. Ay’ı..
yağmur sonrası yedi renge kesmiş gökkuşağını..
masmavi gökyüzünü ve kara bulutları..
denizleri … gölleri
ve nehirlerimi,

sabırla isyana durmuş..









Sana,

güne teslim sinsi geceyi,
ve yine koynunda sakladığı yıldızları
dost olduğunca, düşmanda kesilebileceğini
karanlığa bulaşmadan,
aydınlığa inanmayı..

Sana, yalandan korkmayı hatta akrepten öte
dokunmasa da sana, ‘ yılanın başını ezmeyi.. ‘
iki sokak ötende
yakılırken insanlar gecenin bir vaktinde
uyumamayı …,








bir annenin yüreğindeki ince feryadı duymayı
köyleri yakıp yıkanları,
ormanları ateşe verenleri
İçinde ki en nazlı ceylanıyla..
gencecik bedenleri,
Halkın (! !) Meclisi önünde
kurşuna dizenlere, hesap sormayı

Sana,
‘’ insanca Yaşam’’, ‘’ Yaşasın Halkların Kardeşliği ‘’, diye
haykırdıkları için,
ipe dizilen ‘’ Üç Fidanı.. ‘’
halkları ve insanlık için
bedenlerini ateşe veren, ‘‘Dörtleri..’’









kendinden başka dilden konuşan herkesi
düşman belleyene
beynini ve yüreğini satmamayı …
dün, bugün ve gelecekte
katledilen her bebeğe, her can’a ağlamayı
ve,

duymayı o acıyı..


soluksuz kalmış her canlıya nefes olabilmeyi..

Sana,

Maraş’ı.. Sivas’ı..Dersim’i.. Amed ve Lice’yi..

Botan, Trabzon ve Konya’yı..









Sana,

Milas’ı.. Taksim Meydanını.. Kızılay Meydanı…Tunalı’yı..



Ve Mardin’i.. ve Ruha’yı.. ve Semsur’u …
yüreğimi sevdasıyla islediğim Silvan’ı...

bir o kadar İstanbul'a yanmışlığımı..









Sana,

Halepçe'yi...

Felluçe'yi... ve Mahmur'u







insan kanıyla sulanmış,

her bir karış toprağı
açlıktan ölen bebeklerine ağlayan Afrika’yı..

Sana,

meydanlarda vurulan,

düşünen beyinleri,
gazetecileri
ve yazan her bir kalemi..
inandıkları, ve bunu söyledikleri için,
tecritlerde ki on binlerce genç bedeni,
beyni ve yüreği …

Sana,

insan için …
Halk için …







Halklarımız için
Barışa kesmiş,







Barışa sevdalı,

Mücadelemi / -zi..

bir boydan bir boya,
Türk’üyle, Kürd’üyle, Laz’ıyla,

Alevisi, Sünni’si, Hıristiyan’ıyla ………….
ve akla gelen her rengiyle
Bir yaşamı bölüşenleri barındıran ANADOLU’YU …
ve tüm DÜNYA’YI …

insan gibi, insan için düşünüp,
onurlu yaşamayı..









her şey, ‘’ İnsanı sevmekle başlar yavrum …’’











Sana,sevgi dolu bir yürek …
kendi nesline,
her canlının yaşam hakkına saygıyı …



……… ‘’ İNSAN GİBİ İNSAN OLMAYI YAVRUM ‘’

Ve,
‘’ YAŞAMI UĞRUNA ÖLECEK KADAR SEVMEYİ! “

Sana bunları,
………………… Öğretememiş

………………….Verememiş

………………… Bırakamamışsam

.SONRA SEN GELDİN

Bu hikaye senin için!

'Anlamak' kelimesini sözlüklerden çıkartıp elimle dokunacağım kadar somut hale getirdiğin ve yüreğime yerleştirmeme yardım ettiğin için...

'Anlamak' ve 'anlaşılmanın' en güzel denilen sevişmeleri kıskandırdığını bildiğin ve bana da öğrettiğin için... Durum ne olursa olsun, dilinde bu kadar güzel bir 'özgürlük' şarkısıyla yaşayabildiğin için... Senin için...

.....................

Bu, insanın içinde yaşatıp zamanla sevdiği ve kendisine çok acı verse de, neredeyse bedenine bir organ gibi eklediği, hüzün doğuran tüm uzun soluklu duyguları yerle bir eden, kısacık bir hikayedir!


Sonra sen geldin.

Yaşayıp gidiyordum... 'Yaşayıp gitmek! ' Ne saçma! Bu fiili nedense, hayatımızın sıkıcı olduğunu, bir günün diğerinden farklı geçmediğini düşündüğümüzde kullanırız. Oysa tam tersi olması gerekmez mi? 'Yaşamak ve gitmek...' Yaşıyorum, gidiyorum, yol alıyorum. O halde şöyle demeliyim: 'Yaşıyordum ama gitmiyordum.' veya 'Gidiyordum akıp zaman içinde, kaybolmuş vaziyette, ancak yaşamıyordum.'

Bir aşk hikayesine boyanmıştı bütün mevsimlerim
Tuhaflığı yoktu yazın kazak giyip de
Kışın denize girişimin
Kazağımda da aşk kokusu vardı
Acıma dokunan ve
Nasıl kokacağını şaşıran
Yosunlarda da

Sonra sen geldin.

“Hadi gel, hayatı anlayalım ve anlatalım.' dedin. Çok konuştuk bu konuda, çok... Hem her duygunun tarifini almak istedin hem de hepsi hakkında, bildiğin ne varsa bana vermek. Seninle konuştukça, kendime dair son derece basit ama yine de hiç üzerinde durmadığım bir şeyler olduğunu görmek beni nasıl da şaşırtıyordu.
'Acı' konusunda çok konakladık...

Kanattıkça beni böyle acı
Ve sohbetler yetmeyince nefes almaya
Ağlardım
Yaralarımdan şiir yapardım

Acı bir annedir, durmadan hüzün doğuran. Ahh, ben o hüzünlerle boğuşmak, azıcık nefes alabilmek için kaç kitap okudum, kaç film izledim, kaç hayat belledim, bir bilseniz.

Yooo! Dostlarıma haksızlık edemem şimdi. Turuncuya boyalı güney akşamlarından, fesleğen kokulu batı ikindilerinden, kuzeyin gri sabahlarına kadar kaç sohbet vardır yüreğimde daima saklayacağım. Ahh, benim kelimelerle beyinlerinde tepindiğim dostlarım... Nasıl da isterlerdi gözlerimden yanaklarıma dökemediğim gülüşleri görmeyi. Bence, dostlar daima 'gülmek' ve 'gülümsemek' arasındaki farkı bilirler, bu nedenle onlara arkadaş değil de 'dost' deriz zaten. Her sohbette yüreğimi yatırıp masaya, son derece dikkatli ve zarif hareketlerle, acı ve hüzün doğuran parçalarıma ulaşır, üzerini örterlerdi. İyi hissederdim bir süre. Apartmanların üzerinde uçuşan martıları fark ederdim en azından. Ancak sonra yine hüzün... Yüzsüz hüzün...

Baktığım yerlerde gözlerim
Bazen öyle uzun kalırdı
İnanmazsınız ama
Baktığım yerler sıkılırdı

Sonra sen geldin.

Geldin ve: “Hele şu yükünün birazını bana ver.” dedin. Şaşırdım çünkü görünüşe göre senin yükünün benimkinden fazlası vardı ama eksiği yoktu. Sen anlatırken fark ettim ki içinde bir yerlerde bu yüklerle başa çıkmak için özel eğitimli bir parçan vardı. Bu parça, yükün niteliğini ya da niceliğini, yürekte en hafif duracak hale getirebiliyordu gerçekten.

Konuşurken bir yandan da yüreğimin en tozlanmış ve uzun süredir de yanına hiç uğranmamış parçasını koydun masaya. “Bak,” dedin 'bunlar hayat dostu parçalar. Şimdi bunları öyle güzel temizleyeceğiz ki bir daha canın içindeki parçalara dokunmak istediğinde ve hüzne giderken, bunların ışıltısına takılacaksın. Takılacaksın ki hüzün doğuran acı parçaları koyuvereceksin yerinde tozlanmaya. Böylece de zamanla ağırlıkları, olması gerektiği kadar olacak. Oysa sen ha bire parlatıp parlatıp durmadan onlara bakıyordun önceden ve bu da onları olduğundan ağır hale getiriyordu. Oysa tam tersini de yapabiliriz hepimiz. Işıldayan parça daima daha ağırdır. Gel, hayat dostu parçaları ışıldatalım durmadan.”

Sen geldin
Kelimelerini şekere batırarak
Sen geldin
Baktığın yerlerde çiçekler bırakarak

Acıya ve hüzne gereğinden çok yüz vermemeli insan. Ben artık hüznü içimde şişmanlatmamayı, başarıyorum galiba. Geçen gün ne gördüm dersiniz? Meğer ne kadar yakışıyormuş martılar denizin üzerine! Hikaye bu kadar...

Merak edeceksiniz belki, bu değişiklikleri sağlayan dostum kimdi? Diyelim ki, kırk yaşını geçmiş veya otuzuna gelmemiş bir adamdı, seksen yaşında bir ihtiyar, hep otuzunda yaşayan bir kadındı ya da dört yaşında bir çocuk; hem hepsiydi, hem hiçbiri değildi. Ne fark eder ki? Bir can’dı.

Canımın içi değil
İçimin canı olup da
Sen
Geldin
Üstelik
Aşk da
Değildin
..............................

Hoş geldin.sevgi dolu kalınIFRAME SRC='http://www.showhaber.net/web/webhava2.php' WIDTH=235 HEIGHT=72 SCROLLING=no style='border:solid #e0e0e0 0.2em' marginwidth='0' marginheight='0'/iframe
! - Showhaber Hava Durumu Kodu bitiş-..KIRGIN DEĞİLİM KENDİM SEÇTİM ASLINDA YALNIZLIĞIMI SEVDİM BEN OLMAYI SENİNLE SENSİZLİĞİMLE DARGIN DEĞİLİM KALDIM UZAK DİYARLARIN KIYILARINDA SEVDİM BEN OLMAYI SENİNLE SENSİZLİĞİMLE.mutlu kal.sengelmezoldun.
Aşk, hayal, hayat, beğen, zaaf, tutku, arzu, dilek, istek, hırs, sev, özle, özlet, unut, umut, bekle, beklet, yan, yak, kavuş, ayrıl, acı, acıt, hüzün, dert, keder, isyan, öp, kokla, yalvar, yakar, ağla, ağlat, yalnızım, yalnızsın, sensiz, seninle, seninle ama sensiz, ağlama boşa, ne oldu? ,hiç bir şey...
Benden sana,tek hatıra
son bakışım kalsın... Aşk...
Senden bana,tek hatıra
gözlerin kalsın Sarışınım...
Sen git, AŞK bana kalsın.....Çiçek Kokulu Yağmurlarda Sevdim

Ben seni,
Çicek kokulu yağmurlarda sevdim
Semadan nazlı nazlı süzülürdün içime
Bulutların arasından sevdanı bırakırdın yüreğime
Ben seni,
Çicek kokulu yağmurlarda sevdim
Her damlan başka bir çicek kokardı;
Bazen kır menekşesi
Bazen zambak bazen de kasımpatı



Ben seni,
Alaca atların koşuşturduğu kırlarda sevdim
Ben seni,
Taze gülleri bahara gelin ettiğimde sevdim
Ben seni,
Güneş huylu çocukların gözlerinde sevdim

Ben seni,
Bulut benizli çiceklerde sevdim
Dört mevsim gözlerime baharı getirirdin
Avucuma dane dane tomurcukları sererdin
Ben seni,
Seher vakitlerindeki hoyrat rüzgarlarda sevdim
Tanyeri ağarmadan ilk bana gülümserdin
Acılarıma ağlar, dertlerimi dinlerdin

Ben seni,
Yıldızların ay' la dansında sevdim
Ben seni,
Islak yanaklı serçenin kanadında sevdim
Ben seni,
Utangaç yanaklarında yüreğimde ölümüne sevdim....... Ayrılık böyle bir şey

Bu gece daha bir hüzünlü..
Bu gece daha bir ağlamaklı..
Bu gece daha bir ayrılığa gebe..
Ve bu gece daha bir yalnız..



Sanki dünya anlamını yitirdı bu gece..
Duyulan hasret ucsuz bucaksız artık..
Ve artık sensiz İSTANBUL..
Belki cismin yok yanımda ama..
Hayalin inadına orada işte..
Ve inadına gülümsüyor..
Kan ağlayan yüreğime..
Korkma diyor hayalin korkma..
Bedenim burada değil ama..
Ben senin istediğn yerdeyim..KALBİNDE...
Yaşam Nedir?




Gökyüzünde dünyayı yaşarken sonsuz özgürlüğümle birlikte, yaşamı arıyordum ne
olduğunu bilemeden...Bir su damlasıydım, güneşin ışıklarında renklerle oynayan,
karanlıklar da yıldızlarla konuşan...Mutluydum rüzgarla birlikte maviliğe
savrulurken, mutluydum kuşlarla kanat çırparken, mutluydum gökkuşaği olup renkleri
saçarken.... Takılmışken bir bulutun peşine, görürdüm yaşayanları yeryüzünde...
Hepsi zamanla koşar gibi, hep birşeylerin peşinde.... Bazen bir kuşun kanadına
karışır, uçardım onunla rüzgara karşı, çıglıklarla birlikte... Yaşamı sorardım
kuşlara, nedir diye? Özgürlük derlerdi bana... Göklerde özgürce kanat
çırpabilmek, rüzgara baş kaldırmak...Ama yağmur yağdığında özgürlükleri elinden
alınır, ağırlaşan kanatları daha fazla çırpınamazdı damlalar karşısında...
Sığınırken bir kaya kovuğuna, özgürlüklerini teslim ederlerdi yağmura, sessizce...

Karıştım bir gün yağmur damlalarının arasına, gücü hissedebilmek için.
Toprağa karışmak istedim, çogalmak istedim, azgın bir nehir olup akmak istedim,
deniz olmak istedim, yaşamı bulmak istedim, yaşam olmak istedim...Terkettim
gökyüzünü güneşe veda edemeden... Altımda gittikçe büyüyen yeryüzü beni
kendine doğru hızla çekerken daha da büyüdüm, çoğaldım..Koşmaya başladım
bir an önce toprağa kavuşabilmek için... Yaşamı hissedebilmek için.. Yaşam
olabilmek için.. Toprağa ilk dokunuş, ilk sarılış... Sıcaktı toprak, gökyüzünün
olamadığı kadar.. Beni sarmaladı şefkatle, beni içine aldı sevgiyle...
Sevdim onu... Seviyorum dedim yaşamayı seninle birlikte..Toprağın derinliklerinde,
karanlık sıcaklıklarda güveni hissettim.. Zaman geçtikçe büyüdüm, çoğaldım...
Yerimde duramaz hale geldim.. Güneşi özledim... Yıldiızlara merhaba demek
istedim.... Terkettim toprağı... Sıcaklığını, şefkatini....Bir sabah çiçekler
açarken gökyüzünü gördüm yeniden...Öylesine mavi, öylesine sınırsız, öylesine
özgür...Aktım gittikçe büyüyerek..Beni sarmalayan toprağa dokunarak aktım..
Nereye gittiğimi bilemeden... Sadece yaşamı öğrenebilmek için aktım.. Benimle
çiçekler açtı agaçlarda, topraktan otlar fışkırdı delicesine... Ben onlara
yaşamı sunarken, cevap veremediler bana yaşam nedir diye sorduğumda...Büyümek
istedim.. Daha hızlı akmak, denize kavuşmak istedim.. Aktım gökyüzünün görünmediği
ıssız ormanların arasından, yıllardır kımıldamaktan korkan taşları peşimde
sürükleyerek,başkaldırırcasına Başakların rüzgarla dans ettiği ovalara
geldiğimde duruldum.. Onları seyredebilmek için yavaşladım...Sordum uçuşan
kelebeklere yaşamı...Rüzgarla dans mı diye? ..Cevap vermediler bana...Denizi
aradım uzaklarda, görebilmek için köpürdüm,taştım ona bir önce dokunabilmek
için....Sonra bir sabah, daha güneş ışıklarını serpmeye başlamamışken dünyaya,
uzaklarda maviliği gördüm... Gördüm orada canlılığı, başkaldırmışlığı, hasreti..
Kavuşmak istedim bir an önce, sarılmak istedim.. Koynuna girmek istedim bir
sevgili gibi.. Sevişmek istedim onunla... Yaşamı istedim ondan.. Dokunduğumda
denize, balıklar kaçtı benden, suyum karıştı denize...Bir oldum onunla..
Ufacık bir damlaydım, bulut oldum, toprak oldum, deniz oldum, okyanus oldum..
Kapladım dünyayı canlılığımla... Dalgalarla oynarken derinliklere karıştım..
Derinliğin sessizliğinde güzellikleri buldum... Yaşam gizlenmiş güzelliklermidir
diye sordum denize...Cevap alamadım...

İnsan olmak istedim..Yaşamın ne olduğunu öğrenirim diye.. Döl oldum genç
bir erkeğin ateşli vücudunda..Yıldızlı bir gecede can oldum bir dişiyle...
Büyümeye başladım içinde olduğum insana farkettirmeden..Büyüdüm, büyüdüm...
Aynı toprak gibi sicak ve karanlık bu yer bana güven verdi, huzur verdi...
Zaman geçtikçe, yerime sığamaz hale geldim...Güneşe sarılmak istedim...
Yıldızları görmek, denizle konuşmak istedim.. Yaşamı insanlara sormak istedim..
Işıkla tekrar kavuştuğumda özgürlüğümü hissettim yeniden.. Küçük bir su
damlasıyken gezdiğim gökyüzünü yeniden görebilmek mutluluk verdi.. Büyüdüm
zamanla...Diğer insanlarla birlikte, zamanla birlikte.. Sordum insanlara
yaşam nedir diye? ..Cevap veremediler.. Bir gün aşık oldum birisine, neden
diye sormadan kendime... Bir kuş gibi özgürce, bir nehir gibi delicesine
akarak, bir deniz gibi sınırsızca sevdim birisini...

O zaman anladim ki, yaşam sevgidir..
Sadece sevgi

S E V İ Y O R U M......
Antolojide başlayan ama yaşanılmayı bekleyen bir ….

• AAA:::uzun zamandır kendimle ve geçmişimle hesaplaşma içindeyim her şeyi en başa dönüp yaşıyordum derken bir gün bir mail geliyor...yeniden sevda diye tamda aşka sevgiye gücüm kalmamışken
• XXX:: hesaplaşmamın daha bittiğini düşünmüyorum.. daha çok hesaplaşacağım bunun farkındayım. Yeniden bir sevda istemek belki benimde hakkımdır diye düşünmüştüm. Sevgiye belki benim hiç gücüm yoktu. Ama sen.
• AAA::::::::: büyük bir zevkle maili okuyorum
• XXX: beklide ne ıstıraplarla yazıldığını bilmeden..
• AAAA::::: sonra cevap yazmak istiyorum kendi kendime bana ne kadar benziyor. yaşasın yalnız değilmişim diyorum..
• XXX:::: cevap bekleyen biri olduğunu hissediyorsun kim bilir. Yalnız değilmişiz demek ki
• AAA:::: sonra yeni bir cevap geliyor
• XXX::: kendini yakalamış nasıl cevap vermesin..
• AAA::: yazdıklarımı iyi okumuş belli
• XXX::::kendimi anlatma fırsatı vermişken
• AAA:::tanımadığı bana önem vermiş ve dikkatli davranmış
• XXX::::tanıdıklarımdan daha çok benimle içten davranmış ve bunları dizelere dökmüşken…
• AAA::: rahat olmuş ve içinden geçenleri kaleme almış
• XXX::: dizelerde ne güzelde anlatıyordum kendimi ve anlıyordum.
• AAA::: bir an olsun kim dedim? ? ? sonra mailler devam etmeye başladı ve dahası günde 7 8 kere antolojiye girmeye başladım merak ediyordum? ? ?
• XXX::: çok merak ediyordum. Acaba çok yakın dostlarımdan birisimiydi? antolojiye ilk girdiğim saniye mesajlar arasında onun adını aramaya başlamıştım. Mail gelmediği zamanlar içten içe kızıyordum. ne oluyordu hiç tanımadığım bir insan. Ve onun mesajlarına neden bu kadar ihtiyacım vardı.
• AAA::: bu kadar olgun bu kadar acıyı iyi bilen ve hemcinsim olmayan kişi kimdi? ? ?
• XXX::: acılarımı nasılda biliyordu. aman tanrım bu kimdi? Nerden çıktı karşıma? paranoyak mı oluyorum. Kimse bu kadar bilemez iç dünyamı.. bu esrarengiz olgu nedir?
• AAA::: yoksa bir zamanlar terk ettiğim o muydu?
• XXX::: yıllardır içimde bir yerlerdeki biriken sevdanın sahibi mi yoksa.? olamaz bunca zaman sonra bana dönmesi imkansız..
• AAA::: ama olmamalıydı buna inanmak istemedim.
• XXX:::: dönmemiştir. İnanamam bu kadar yaşanılmamışlığın üstüne. durun düşler düşünceler bir son verin..
• AAA:::: ne olur onu tanımıyor olayım dedim
• XXX:::: onu kesin tanımalıyım.. o mudur acaba.?
• AAA::: ama tanımıyorsam da o beni nasıl bu kadar iyi tanıyabilir diye şüpheye düştüm
• XXX:::bir arkadaşın canı sıkıldı galiba ve azimle hala bana şaka yapmaya çalışıyor sandım. Hatta şüphelendim arkadaşlarıma anlatarak onların reflekslerini ölçmeye çalıştım. ama değildi: ya kimdi?
• AAA::: sonra onunla dün tanışma fırsatını yakaladım.
• XXX:::: sonra onunla dün tanışma güzelliğine ulaştım.
• AAA::: uzun zamandır kendimi bu kadar dinlememiştim.
• XXX::: çok uzun zamandır kendimden bir parçayı başkasından duymamıştım.. söyleyeceklerimi bile ağzımdan alıp söylüyordu. Düşünceler bile benden bir şeyler anımsatıyordu.
• AAA:: hoşuma gitti onunla sohbet etmek kendime zaman ayırıyorum gibi geldi
• XXX::: duvarla konuşmalarım aklıma geliyordu. Aynısı sanki içsel konuşmalarım gibiydi.belki de ilk defa bu kadar haz alıyordum konuşmaktan..
• AAA:::: yazdığı şeylerin edebiyat parçalamak amacıyla olmadığını hissediyordum ve dahası kendime benzetiyordum
• XXX::: ne güzel dökülüyordu dilinden heceler yapmacıksız. hayatı yeniden anlatıyordu bana hem de yaşadıklarımın altını çizerek.
• AAA:::: ne güzel di kendine benzeyen kendini anlayan bir insanla olmak
• XXX::: aynı anda iki bedende yaşamak kadar anlamlıydı.
• AAA::: sonra kafam da koca bir soru işareti belirdi beklenen o muydu yoksa..
• XXX:: gelen yıllar sonra yeniden bir sevda adına gerçekten kalbimi titretiyordu..kıpırtılar tuhaflaştırdı beni
• AAA::: iyide geç kalmıştı
• XXX::: çok geç değimliydi. Ama ben mi istemiştim. Veya o mu istemişti bu kadar geç kalmayı..
• AAA::: ben artık beklemiyordum vazgeçmiştim
• XXX::: …………………..
• AAA:::hayır o olamazdı olmamalıydı olmasın yoksa kahrımdan ölürüm dedim kendime. çünkü gücüm kalmadı ben ne yaparım şimdi diye düşündüm..
• XXX::: yoksa içimde dolmak bilmeyen boşluğu dolduracak yinemi gelmemişti. Bu kadar da yaklaşmışken geri mi dönüyordu? ? ? ? ?
• AAA::: ve şimdi karşımda oturuyor ve yazdığım yazılar gözlerinin önünden bir bir geçiyor biliyorum beklenen O… ama artık bekleyen ne yapacağını bilmiyor...anlıyor musun?
• XXX::: beklenen geldi ve kapında.. ama git diyorsan sesini çıkarmadan gidecek bunu sende biliyorsun………
• Ve en son noktayı sezen ablamız o güzelim parçası koyuyor


Gidiyorum

Zaman, sadece birazcık zaman
Geçici bu öfke, bu hırs, bu intikam
Acılarımız tarih kadar eski
Nefes alıp vermek misali olağan

Zaman sadece birazcık zaman
Son bulduğu yerde sevgiler bir tek an
Böyle benzer izler etrafında
Alışkanlıklarımız bile sıradan

Gidiyorum bütün aşklar yüreğimde
Gidiyorum kokun hala üzerimde
Sana korkular bıraktım bir de yeni başlangıçlar
Bir kendim bir ben gidiyorum

Zaman sadece birazcık zaman
Kızgınlığım yalnızlıktan korktuğumdan
Bilirsin karanlıktan da ürkerim çocuklar gibi
Işıkları hep yakarım bu korkudan.
Hayat dersleri


Şimdi bunlar çok moda. Kitabın adı: 'Hayat Dersleri.' Aslına bakarsanız, Hayat geyikleri. Dave Pelzer yazmış.

Hem kendi hayatın üzerine seni düşündürmeye yöneltiyor, hem de oyalanıyor, vakit geçiriyorsun. Ben güneşlenirken -ay pardon kalemimden kaçtı- okuyorum. Pelzer'ın yazdıkları hafif olabilir ama yaşadıkları hiç de öyle değil. Feleğin çemberinden geçmiş bir arkadaş. Kitabın başında, Pelzer'in Amerikan tarihinin kayda geçmiş en büyük çocuk istismarlarından birine uğradığı anlatılıyor. 12 yaşına kadar alkolik bir anneyle yaşamış, başına tarifi olmayan felaketler gelmiş, sonunda da devlet, çocuğu anneden almış. İşte bu çocuk, büyümüş yazar olmuş. Pek çok kitap yazmış. Genellikle çocuk istismarı ve çocuklarla ilgili. Ama bu başka. Bu hayat üzerine tatlı ukalalıklar. Göz atın, ne kaybedersiniz...

GEÇMİŞİNLE SAVAŞMAYI BIRAK Ondan hepimizin var: Kişisel tarih. Özgürleşmek mi istiyorsun? Mutlu olmak mı istiyorsun? O zaman geçmişinle uğraşmayı bırak. Savaşma artık kendinle. Kapalı çekmeceleri ikide bir açmanın, kendine acımanın, kimseye bir faydası yok. Hepimiz sevdiklerimizi kaybettik. Zor bir çocukluk geçirdik. Ya da annemiz babamız boşandı. Her ne ise. Değiştiremeyeceğine göre. O yaşananlardan alacağın dersi al ve yürrrrü...

GÜNDELİK PROBLEMLERLE UĞRAŞ Gündelik hayat problemleriyle uğraşmak fevkalade iyiymiş. Bizi depresyondan korurmuş, daha büyük problemlere karşı hazırlarmış. Hem boş oturanı Allah sevmezmiş! Şimdi kalk bankaya git, oradan Migros'ya uğra, kızını anaokulundan al, oğlunu kursa götür. Sakın söylenme, bu tür şeyleri vakit kaybı olarak da değerlendirme. Gündelik hayat problemleri, insanın hayatla temasını sağlarmış. Zihni oyalarmış.

ZİHNİNİ DİNLENDİRMEYİ ÖĞREN Hah işte, bu önemli. Bu zihin de hep oyalanacak değil ya, arada dinlenecek! İstersen, televizyonun önündeki koltukta iki seksen yayıl, televizyona bak, istersen kitap oku, istersen gün içinde uyukla ya da öğle paydosunda git bir alışveriş merkezinde dolan, vitrinlere bak, ya da spor yap, yürü, yüz, kik-boks yap, balık tut, pencereden dışarıya bak, müzik dinle, şarkı söyle, hayal kur, seviş, neyse seni olan bitenden bir süreliğine kopartan şey, onu yap. Kendin için yap. Şarj olabilen pil gibiymiş zihin, şarj etmezsen ayvayı yermiş. Bir de gece uykularının kıymetini bilecekmişsin.

KONTROLLÜ PATLAMALAR YAŞA Çok sevdim bu lafı: 'Kontrollü patlamalar.' Şimdi arkadaşlar, bütün problemlerimizi çözmemiz imkansızmış. Böyle bir zaman hiç gelmeyecekmiş. Hayat böyle bir şeymiş. E peki o zaman, aklın yolu birmiş, üzerimizdeki baskıyı azaltmamız gerekirmiş. İşte bunu yapmanın yolu, sadece 3 kelime: 'Kontrollü Patlamalar Yaşa! ' Atma yani içine, neyse derdin söyle, patla. Birine patla. Oh be. Ve rahatla.

KURTUL ŞU SUÇLULUK DUYGUSUNDAN Suçluluk duygusu, bu çağın hastalığıymış. Hepimiz bitmez tükenmez suçluluk duyguları içinde kıvranıp duruyormuşuz. Ve bu kötü bir şeymiş aslında. Şöyle düşünmek gerekiyormuş: 'Herkes suçluluk duyacağı şeyler yapmıştır, ben de yaptım anasını satayım. Gurur duyuyor muyum kendimle? Hayır. Peki olan biteni değiştirebilir miy(d) im? ' Cevap evetse, 'Şöyle şöyle yapabilir(d) im' diyorsan, hálá şansın var git yap, haaa iş işten geçmişse, sen lazım gelen her şeyi yapmışsan... Ee o zaman be güzel kardeşim, uğraşma artık, yeme kendini, bitirme, bırak, bırak, bırak... Kurtul şu suçluluk duygusundan.

ASLA YATAĞA MUTSUZ GİRME Bayıldım buna. Söylenecek bir şey yok. Asla yatağa mutsuz girme'den başka!

AFFEDİCİ OL Çocuklarınla, annenle babanla, kocanla, karınla, sevgilinle, metresinle, kedinle, köpeğinle küs kalma... Çok istiyorsan küs ama çabuk barış. Affedebilmek, affedici olmak, çok mühim bir hayat dersiymiş bu. Birilerini, bir şeyleri affedemediğin takdirde o duygu içinde kemikleşirmiş. Bu da zararlı bir şeymiş. Ucu insanın kendisine dokunurmuş. Yani affederek başkalarına değil, kendine iyilik yapıyorsun aslında... Affet gitsin!

HİÇ KİMSEDEN NEFRET ETME Bu da en mühim derslerden biri. Nefret de, olumsuz düşüncelerin, duyguların kişinin içinde kemikleştirmesine sebep olurmuş ki.... Fena ki, ne fena... Herkesi sevmesek de, nefret etmeyelim arkadaşlar! Bize zarar...

KENDİNİ TAKDİR ETMESİ BİL İnsanın kendini sürekli dövmesi de iyi bir şey değilmiş. Durup bir başlangıç noktasına göz atmak gerekirmiş, neredeydim, nereye geldim. Öyle yani. 'Ben iyi şeyler de yaptım' diyeceksin, kendini seveceksin. Sev! Ama durumu çok da abartma, kendini gereğinden fazla sevmek de zararlı...

NEGATİF OLANI KIŞKIŞLA Ben size bir şey diyeyim mi, eskiden bu 'pozitif olmak', 'pozitif düşünmek' lafları çok geyik gelirdi bana. Artık gelmiyor. Evet kardeşim doğru, pozitif olmak gerekiyor şu hayatta. Ve negatif olanı kışkışlamak. Budur yani. En büyük sır, en büyük ders budur. Çünkü hayatta en kolay şey, depresyona girmek. Mutsuzluk da bulaşıyor. O yüzden ben mutsuz olmayı bir hayat biçimi haline getirmiş olanlardan uzak durmaya çalışıyorum. Size de mutlu bir hafta diliyorum..
Burada ki tek mükemmel olmayan insan benim galiba... Olmasa da olur dediğimiz insanlarla doludur hayatımız; tanıştığımız, selamlaştığımız; klasik cümlelerle iletişim kurduğumuz, yanıtlarını merak etmediğimiz sorular sorduğumuz. gönlün hayır dediğine ısınmak mümkün olmaz. İster dünyanın en yakışıklısı, ister en güzeli olsun; ister en zengini, ister en komiği; ne yapsa nafile; yüreğine ulaşamaz.Başkası için özel olan, senin gözünde dünyanın en sıradan insanıdır ve... yüzüne bakmaz kimisi vazgeçemediğim dediğinin... Gönlümüzdür hükümdar; kime ne paye vereceğini o belirler. Kimine dost,yar,kimine tanıdık,arkadaş deyip,çıkar işin içinden. Hem, kalabalıktan da hoşlanmaz zaten; sevginin, sevdiklerinin hakkını vermek ister. Sonuçta, sevmek büyük bir sorumluluktur; emek vermek gerekir, ilgilenmek. Sevdiğim her insanın yaşamına bir anlam katmalıyım; zorlu ve vazgeçilmez bir serüvenolmalı dost dediğim insanlarla aynı zaman dilimini paylaşmak! Hani,bilirsiniz işte Dostlar vardır; fırtınada sığınak, güneşte gölge; yanarken buz gibi su dökmez üstünüze; aksine, harlandırır ateşi; bilir ki, yanmayanı hiçbir şey söndüremez. Dostlar vardır, yıldız gibi; hava kapalıyken bile, kapkara bulutların bekçisidir gökyüzünde... Dostlar vardır, arada bir uğrayıp alt üst eder yaşamınızı; dili zehir zemberek, bakışları keskindir. Dostlar vardır gül gibi; sarılırken yaralanmayı göze almanız gerekir. Hani, kiminin yoluna halı sersen kar etmez; dostlar vardır, minder de kafi gelir; sen olursan fark etmez. Dostlar vardır; muhabbeti çekilmez; dostlar vardır, efkarının sebebi bir bardak demli çaydır. Dostlar vardır, omzu her derde devadır. Dostlar vardır, iyi bir öğretmen gibi, nasıl sorulacağını öğretir. Dostlar vardır dağ gibi vakur; toprak kadar bereketli, mert... Dostlar vardır; ney gibi hüzünlü, saz gibi asi; şiir kadar büyük. Dostlar vardır türkü gibi; her zaman söylenmeseler de her daim içinde taşır sevdasını; Dostlar vardır baki; tanıştığın gün doğar, yittiği gün ölürsün! Zamana ve darbelere; yollara ve hasretlere dirençli. Dostlar vardır; yüreğine kök salmış bir çınardır; hiçbir şey deviremez; Dostluklar vardır, erken dolar vadesi; dostluklar vardır, devam eder ahrette! İşte böyle dostlardır; her şeye lanet ettiğin günlerde bile, yaşamını güzel kılan. Ve bulduğunda haber gönderir bize; bir sıcaklık yayılır yüreğimize; bunda bir iş var deriz, takılırız peşine.... Aşk… Üç harf tek hece… Aşk nedir, nasıldır, kime sorduysam cevaplayamadı.

Bu güne kadar aşk hakkında çok sözler duydum, masallar dinledim ama yine de çözemedim bu tek heceyi. Kimse bana bu kadar zor olduğunu anlatmadı. Bu kadar acı vereceğini, beni bu kadar yaralayacağını sanmıyordum. Bilmiyorum aslında… Bana acı veren bu tek hece mi, yoksa sen mi? Acı versen de, canımı yaksan da, kalbimi kanatsan da hep sen varsın bu kalpte… Öyle bir girdin ki kalbime söküp atamıyorum seni… Aslında söküp atmak istediğimi de söyleyemem. Acı versen de aşığım sana ben…

Tanımlayamadığım bu tek hece yavaş yavaş öldürüyor beni. Ben artık yokum… Hayatımda ki ben artık sen oldun. Ben artık yokum, biz ise muamma… Tek bildiğim sen varsın hayatımda…

“İçimi acıtan da sen,

Acımı dindirecek olan da… “

Ne olur duy bu yakarışımı ve gel bana doğru… Sen gelmezsen atmayacak bu kalp… Göremeyecek kimseyi bu gözler… Sana sen için yalvarıyorum. Ne olur bırakma içimdeki seni… Senin için atan bu kalbi… Aşığım sana anlasana aşık….
yaşamı anlamsızlaştıran kavramları hiçe sayan,yanlışlara hayır diyebilecek kadar cesareti tanıyan ve güzel olmayan şeylere isyan etmeyi bilen biriyim.Hayatı türkülerde,hayatı şiirlerde,hayatı hayat adına ve insanlık adına yazılmış tüm sanat eserlerinde buluyorum.Kardeşçe,adaletli ve özgürce,emek sarfedilerek oluşturulan hayatı seviyorum.Bu tutsaklık içinde özgürlüğüm diyorum...Özgürlük diyorum.Daha özgür daha adaletli daha kardeşçe bi yaşam için hep beraber barış diyelim.BARIŞ için elele......
Pazartesi: Morarmış sokaklar... Salı: Eski bir sevgilinin robot resmi... Çarşamba: Bir kadeh içkide boğulan anılar... Perşembe: Ansızın ayna karşısına geçmek... Cuma: Ud,klarnet,darbuka ya da gitara bulanmış zoraki ezgiler akşamı... Cumartesi: Direnişin,karşıçıkışın onurlu tekrarı... Pazar: Bekleyiş...
Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış:
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil. Bir gün, adanın batmakta olduğu duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terketmek için sandallarını hazırlamışlar.
Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş, çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.
Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş.
Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş. Aşk, 'Zenginlik, beni de yanına alırmısın? ' diye sormuş. Zenginlik, 'Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok.' demiş.
Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir 'den yardım istemiş. 'Kibir, lütfen bana yardım et! ' 'Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.' diye cevap vermiş Kibir.
Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: 'Üzüntü, seninle geleyim.' 'Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.'
Mutluluk da Aşk 'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk 'ın çağrısını duymamış.
Aşk, birden bir ses duymuş. 'Gel Aşk! Seni yanıma alacağım...' Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk 'a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu farkeden Aşk, Bilgi 'ye sormuş: 'Bana yardım eden kimdi? '
'O, Zaman 'dı' diye cevap vermiş Bilgi.
'Zaman mı? Neden bana yardım etti ki? ' diye sormuş Aşk.
Bilgi gülümsemiş: 'Çünki sadece Zaman Aşk' ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir....
Sürgün Yaşadım Bu Aşkı


Gizli yaşamadım hiçbir şeyi ben... Senide gizli yaşamam. Seviyorsam seviyorum, eğer yanımda istiyorsam, uzatırım elimi telefona hiç çekinmeden....
Sevgili ben aşkımı laf kovalamacalarının ardına saklamam. Önümdeki dağın eteklerinden değil, tepesinden bağırırım seviyorum diyerek(!)
ve sen bir gün benim olursan, benim olunca değerini yitirmem. her gün mavi denizlerde tek başıma yol alırcasına keşfetmeye başlarım seni, benim olduğuna şükrederek...
Kendimi ve sevdamı hep önde tutarım. Senin gibi utanmam sevgimden, sen yaşayamadın sevgini çekinmeden...
Sen bana gökyüzündeki bulutlar kadar uzak olsan da, yağacak yağmur kadarda yakınsın aslında...
Sevdam benim(!)
Nasıl da erteledik yaşayacaklarımızı. Yaşananlar saklanır mı yarına...
Diyorum ya ben saklamam asla.... Öpücüklere boğardım seni ummadığın anda.... Ağlayamazdın çünkü beceremezdin yanımda... Uzun bir yolculuğa çıkardık senle evimizde; her gün aynı olan evde fakat farlı yönlerde...
Bilinmez bir yola girerdik, sinemaya giderdik, kitap okurduk ve ben bize bakan şaşkın bakışları es geçerek sana sarılırdım.
Bizim orası denize bakıyor, deniz kadar sınırsız, deniz kadar coşkulu yaşanıyor aşklarda...
Sen sürgüne çıkarttın bu aşkı, seni doyarak yaşamak var da...
Son sevgilim sana söylüyorum son kez(!)
Önceden ben de erteledim herşeyi ama baktım gelmiyor geri... Sen de sakın erteleme beni... Çünkü aşığım sana, seviyorum seni....

(25 Nisan 2006 Salı 01:31) .HAYATIN ANLAMI ÜZERİNE SAYIKLAMALAR-12

Yaşamın döngüsünde olgu bazında hiç değismeyen ama olay anlamında, yani uygulama alanında devamlı değişen değerler vardır. İyi insan ya da kötü olmak arasında ölçü olan değerlerdir bunlar: ahlak, vicdan, erdem, ve onur ve şeref ve namus. İnsanin nerdeyse varoluş amacını bağladığı ve mutluluk ya da mutsuzluk kavramlarının hepsini kesiştirdiği dört yol ağzının orta yerinde duran anıtlardir bunlar.

Herkesten ahlaklı olmasını diliyoruz, üzerinde en çok durduğumuz ve önemsediğimiz konu bu; içinizden ahlaksız şeyler geçiyor olması büyük muhtemeldir.Neden dilinizde devamli şeref ve onur kelimeleri dolanıp duruyor? Herkes kendisinde eksik olduğunu hissettiği enerjilerin peşinde mi koşuyor?

Evet ahlaksız şeyler yaptığınızı söylemiyorum. En azından eylem bazında yok bu sizde. Ama düşünsel anlamda bu dilinize doladığınız kavramların bazılarına artık uymakta zorlandığınızı hissediyorsunuzdur. Evet içinizde bir yerde bir an için ahlaki, namusu ve vicdanı unutup içinizde nerdeyse sizi ele geçiren bazı şeyleri yaşama icgüdüsü çok güçlü. Ama siz yapacağınız şeyi bulmuşsunuz; bu yapmaktan korktuğunuz, ya da düşünsel anlamda bile içinizde olduğunu görmekten çekindiğiniz şeylere saldırıp, bu kavramların yaşam içinde insan olmak anlamında ne kadar elzem olduğunu anlatıyorsunuz insanlara. Ama aslında siz çaktırmadan buna kendinizi inandırmaya çalışıp bu tür kötü ve çirkin ve hatta kirli saydığınız şeyleri kovmaya çalışıyorsunuz. Ama nafile bir gayrettir bu: ne kadar kaçarsanız kaçın bunlar sizi takip etmeye devam edecektir. O zaman en çok neyi eleştirip neyin sizde olduğunu savunuyorsunuz, bunu mutlaka dikkatle inceleyin. Bilinç altınıza dair bir çok ipucunu bulacaksınız. Yaşam ahlaklı ya da ahlaksız olmanızdan önce bunun farkına varmanızı istiyor. İbadet bile bilindiğinde değerlidir. O zaman bilin ve anlayın bundan daha büyük erdem yoktur.

Bir dostuma erdem hakkında ne düşündüğünü sorduğumda bana su cevabı vermişti: `ERDEM Mİ? BENCE INSANLARIN YAPMAK İSTEYİP DE YAPAMADIKLARI VE BU YAPAMADIKLARINA UYDURDUKLARI MAZERETTİR...MECBUREN, YAPTIĞIMIZ ŞEYİ ERDEME ÇEVİRİYORUZ.` O kadar hoşuma gitmişti ki; bu sözü not alıp bunun üzerine mutlaka yazı yazmam gerektiğini söylemiştim kendime.


Evet erdemli olup olmadığınızı anlamak için devamlı olarak bu konu üzerindeki değerler hakkında konuşuyor, savunuyor, savaşıyor ve eleştiriyorsunuz. Nedir erdemli olmak? İyi bir insan olmak; eline, beline, diline hakim olmakta mı yatıyor erdemin hepsi? Kimsenin malında, namusunda gözü olmamak mı? Ve iman sahibi olup dini vecibelerini yerine getirmek mi?

Evet kimsenin malında gözünüz yok, bundan eminim. Peki Afrika`da her 14 saniyede açlıktan ölen çocuklar için ne yapıyorsunuz? Mesela bir yılda kadınların maykaj ve kozmetik için harcadıkları para ile dünya üzerindeki açlığın biteceğini biliyor musunuz? Size dokunmayan yılana hiç dalaştığınız oldu mu? Hiç kimse boşuna kahramanlık taslamasın; kimsenin bunu yaptığı yok. Ama merak etmeyin bütün bunlar için size erdemsiz demeye niyetim yok. Çünkü erdemsiz değilsiniz bunları yapmadığınız için. Ama siz bunları yapmazken erdemli olup olmadığınız aklınıza gelmemişken, sizin gibi düşünmeyen birinin yaptığı bir eylem yüzünden onu erdemsiz ilan etmeniz bu yargıyı değistirebilir. Evet erdemi savunabiliriz: ama erdemi kendimizin inandığı değerler içinden çıkma zorunluluğundan kurtarmanız gereklidir. Erdemi iyi olmak ya da kötü olmak manasından tamamen ayırdığımızda inandığı şeyi samimiyetle yapana bu değeri yakıştırabiliyorsak, ya da daha iyisi karşımızdaki insanın erdemli olup olmadığı hiç aklımıza gelmediği bir anda kendi erdemimizden söz edebiliriz. Yaşam erdemli olup olmadığınızla çok ilgilenmiyor; o sizin bunların farkında olup olmadığınızın derdindedir.

Bize gelen övgüleri erdemimizi beslemek icin kullanıyoruz. Ama bu demektir ki; gelen yergileri de erdemsiz oluşumuzu beslemek için kullanıyoruzdur. Ama buna katlanmamız imkansızdır. O zaman ne yapıyoruz: bize erdemsiz olduğumuzu hatırlatan, ima eden her düşünceye ve kişiye saldırıyoruz. Bu yüzden en çok bizim gibi olmayan düşünce ve nesneleri eleştiriyoruz ve onlara saldırıyoruz. Siz kendinize gelen övgülerden hoşlanın; ve yergilerden de üzülün isterseniz. Yaşam buna bakmıyor. Yaşam çok anlayışlı bir dosttur. Yaşam, bu kavramların ne kadar farkında olduğunuzun derdinde daha çok.

Hoş şeyleri iyi diye yorumluyoruz. Daha doğrusu hoşumuza giden şeyleri öyle yorumluyoruz. Peki bizim icin hoş olan şeyler başkası için de hoş mudur? Erdem konuşulacaksa eğer; işte tam bu noktada, nesne ve düşünceleri hoş ya da değil diye nitelendirirken hem kendimize hem de karşımızdakine geniş özgürlük ve anlayış verdiğimizde konuşulmalıve dile getirilmeli. Size hoş gelenin başkası için hoş birşey olmayabileceğinin farkında mısınız; bu yüzden de sizin gibi olmayan herşeye saldırmaktan ve aşağılamaktan vazgeçiyor musunuz: o zaman erdem konusunu konuşmaya başlayın. Ama unutmayın erdemli oluşunuzun hiç bir kıymeti yoktur ruh gelişiminizin üzerinde. Ruhunuz ne öğrendiğine bakar. Bazen de ruh, sizin için erdemli olmayan (erdemli olmadığınıza inandığınız) bir davranıştan öğreti ve farkındalık çıkartır. Yaşam en çok buna dikkat etmenizi istiyor. Aslında yaşamın sizden istediği daha da önemli bir şey var: erdemli olup olmamaya bu kadar takmayın istiyor; erdem ve buna bağlı değerleri yaşamı zenginleşirmek ve güzelliştirmek ve insanları sevmek için kullanın istiyor. İnsanlari çeşitliliklerinden ve değisik olmalarından ötürü kendinizden uzaklaştırmak yerine sizin gibi olmayanlarla bir arada olmakla zenginleşmeyi düşünmenizi istiyor. Ama bunları yapın ya da yapmayın; yine de yaşam sizden en çok bunların hepsinin farkında olmanızı istiyor.

Hiçbir tabu kabul etmeyin, herşeyi tartışın. Dini kuralları da sorgulayın. Bu sizi inançsız ya da erdemsiz yapmaz. Mesela abdestin fiziki temizlik için yapılıp yapılmadığını sorgulayın. Bunu sormak sizi erdemsiz ya da dini inançları zayıf biri yapmayacaktır. Abdest fiziki temizlik içindir diyen kişiye de onu zor durum düşürmek için değil, haklı olup olmadığınızı ortaya çıkarmak için değil, onu mat etmek için değil; ama hem yeni bir cevap duyabilmek için, hem de ikinizi de geliştirebilecek; yeni bir bakış açısı kazandıracak diye sorun. Deyin ki; `su bulunmadığı zaman toprak ile teyemmüm yapılır. Toprak ise fiziki temizlik için kullanılmaz. Bunda ters bir durum vardır. Gel bunun ne olabileceği konusunda birlikte düşünelim, kendimizi geliştirelim`. Erdem eğer illa ki konuşulacaksa, mutlaka gerekliyse işte tam bu noktada var olsun. Abdest alıp almamayı erdem konusu yapacağına işte bu anlama yetisini erdem konusu yap. Yaşam en çok bu noktada seni destekleyecektir.

Erdemli olup olmama konusunda ne yaptığınıza karışmak istemem. Ama kendi erdem ve ahlak anlayışınız ile insanları yargılamayı durdurun. Bu aynı şekilde karşınızdakinin de en azından kendini savunmak adına size saldırmasına yol açıyor. Bir fikir tartışmasında fikrin kendisini bırakıp fikri ortaya koyana saldırmaya başladığınızda daha da çok dikkatli olun. Çünkü bunu yapmaya sevkeden şey; o fikir karşısında kendinizi çaresiz hissetmenizdir. Bu fikir karşısında kendinizin söyleyeceği sözler ve düşünceler yerine başkalarının sözünü, kemikleşmiş düşünce kalıplarını, genel kural ve inançları mı kullanıyorsunuz çokça; işte bu noktada durup bunu düşünün. Çünkü bu erdemli olup olmamaktan çok daha önemli bir yerdedir. Yaşam işte bunu görmenizi ve geliştirmenizi.
İ mkansız aşka yelken açmış giden yüreğim
M utluluğu hayallerde arayacak sevdiğim
K avuşmamın imkanı yok artık biliyorum
A ma yine de kendimce umut ediyorum
N ede olsa bu yürek seni sevdi hep sevecek
S ana olan sevdamı benim gibi seven bilecek
I zdırabını çekiyor sensizliğin bu beden
Z ikrediyor ismini dilim canı gönülden

A ğladığım gecelerin sabahlarını hiç bilmedim
Ş ayet yine de seni sevmekten vazgeçmedim
K avuşmayacağımı bile bile hep seni diledim..
1) Hesap makinenizi elinize alın.
2) Ayakkabı numaranızı 5 ile çarpın.
3) Çıkan sonuca 50 ekleyin sonra 20 ile çarpın.
4) Çıkan sonuca 1006 ekleyin.
5) Son olarak doğum yılınızı sonuçtan çıkartın.
Karşınıza 4 rakamlı sayı çıkacak.İlk iki rakam ayakkabı numaranız,son iki rakam yaşınız...
(Buçuklu sayılar kullanmayın)
Genellikle tutuyor.ama tutmazsa ayaklarınızda sorun var demektir :) .
*** İMKANSIZ AŞK***
Gecenin en siyahında
Umudun bittiği yerdeyim
Köşeyi dönsem ölüm
Düz gitsem hayat
Gölgeler içindeyim
Sen imkansızsın
Sensizlik imkansız
Aşk imkansız
Çemberin en dışında
En çıkmaz sokaktayım
Çığlık atsam sessiz
Sussam yine çaresiz
Gölgeler içindeyim
Sen imkansızsın
Sensizlik imkansız
Aşk imkansız....
merhaba senı nasıl anlatabılırımki, sözcükler yetmez, cümleler anlamsız kalır senı anlatırken
Look into my eyes, you will see
Gözlerimin içine bak, göreceksin

What you mean to me
Benim için ne ifade ettiğini

Search your heart, search your soul
Kalbini araştır, ve ruhunu

And when you find me there you'll search no more
Ve beni bulduğunda daha fazla araştırmayacaksın

Don't tell me it's not worth tryin' for
Bana bunun denemeye değer olmadığını söyleme

You can't tell me it's not worth dyin' for
Bana bunu ölmeye değer olmadığını söyleyemezsin

Nakarat:
[ You know it's true
Biliyorsun bu doğru

Everything I do, I do it for you
Her şeyi yaparım, senin için yaparım ]

Look into my heart, you will find
Kalbimin içine bak, bulacaksın

There's nothin' there to hide
Orada saklayacak bir şey olmadığını

Take me as I am, take my life
Beni olduğum gibi al, hayatımı al

I would give it all I would sacrifice
Hepsini verirdim, feda ederdim

Don't tell me it's not worth fightin' for
Bana bunun savaşmaya değer olmadığını söyleme

I can't help it there's nothin' I want more
Elimde değil, daha fazla istediğim bir şey yok

Nakarat

There's no love, like your love
Senin aşkın gibi hiçbir aşk yok

And no other could give more love
Ve başka kimse daha fazla aşk sunamaz

There's nowhere unless you're there
Eğer sen orada değilsen hiçbir yer yok

All the time all the way
Her zaman ezelden ebede

Don't tell me it's not worth tryin' for
Bana bunun denemeye değer olmadığını söyleme

I can't help it there's nothin' I want more
Elimde değil, daha fazla istediğim bir şey yok

I would fight for you I'd lie for you
Senin için dövüşürdüm, senin için yalan söylerdim

Walk the wire for you, ya I'd die for you
Senin için telde yürürdüm, evet senin için ölürdüm.
son umudum yine aşk
SON UMUDUM AŞK İşte yine aklımdasın sevgili? Seni düşünüyorum çıkmazlarımda Aklımda bitmeyen soru işaretleri Yalnızlığımla anlatıyorum seni. Hayalini kuruyorum senli düşlerin Zaman akıp gidiyor seni bekliyorum sevgili? Acaba hayatın neresindesin şimdi? Nerede karşıma çıkacaksın aniden ya da Seninleyken sen olduğunu bilmediğim, Nice yanından geçtiklerimden hangisi çıkacaksın Sensiz olduğum zamanlarımı senle de yaşayacak mıyım? Seni özlemekle geçirdiğim yılları sen kime hasret geçirdin Ya senin hasretini sen bile dindiremezsen sevgili? Sende beni seni sevdiğim kadar sevecek misin? Sonsuza kadar sevebilecek misin? Hiç geldim mi aklına, benim sevgilim nerede, kiminle diye? Ben seni hiç aklımdan çıkarmadım sevgili? Neredeydin, kiminleydin, benden önce kimleri sevdin? Benden sonrası olacak mıydı senin için? Ya ben varken olabilir miydi başkası? Ben seni beklerken bile sadece seni sevdim sevgili? şiirbana aittir. Adını bilmediğim aşkıma yazdım belki o sensindir :) .
Ara Sıra

Yalnızlığa dayanırım da, birbaşınalığa asla..
Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka..
Bir dost göz arayışıyla.
Saat tıkırtısıyla.....

Korkmam
Geçinip gideriz biz mutluluğumla,
ama
''Günün aydın, akşamın iyi olsun'' diyen biri olmalı..
Bir telefon sesi çalmalı arasıra kulağımda...
yoksa
Zor değil, hiç zor değil,
demli çayı bardakta
karıştırıp bir başına
yudumlamak doyasıya....
Ama
''çaya kaç şeker alırsın? ''
Diye soran bir ses
olmalı ya ara sıra........Öylesine imkansız seni unutmak


Sen benim özlemim,sevincim,kederim,
Sensin:Her kadehte yudum,yudum içtiğim
Sen benim kara çalım,gülüm,dikenim,
Sigaramın dumanıyla hayalini çizdiğim...

Yaprak olurum bazen dalında; salınan
Sen rüzgarım savuran; oradan oraya
Ben bir denizim; sen benim tuzum
sensin içimde herkesten gizlediğim...

Ben bir sevgi çiçeği; boynu bükük
Sen benim toprağım; can küpüm
Bazen yağmur olurum bulutlarda,
Dökülürüm kucağına tane, tane...

Irmak olur akarım bazen ovalarından,
Bazen coşar fışkırırım çağlayanlarından,
Sen yaşatıp can verirken mısralarıma:
Öylesine imkasız bir şey seni unutmak!
.

Bir konusma sirasinda adamin biri kadinin birine sormus:

'Nasil bir erkek ariyorsun? '
Kadin bir süre sessiz kaldiktan sonra adamin gözlerinin içine
bakarak sormus: 'Gerçekten bilmek istiyor musun? '

Adam biraz isteksiz, 'Evet' demis.

Ve kadin baslamis anlatmaya...

'Bugün ve bu yasta bir kadin olarak, bir erkege onun benim için
benim kendime yapabilecegimden fazla ne yapabilecegini soracak
konumdayim.

Kendi masraflarimi karsilayabiliyorum; bir erkegin yada bir
baska kadinin yardimina gerek duymadan evimi idare ediyorum.

Böyle olunca,
'Sen masaya ne koyuyorsun? ' sorusunu sorma konumundayim.
Adam kadina bakmis. Paradan söz ettigini düsünüyormus.

Kadin hemen bu düsünceyi düzeltmis: 'Sözünü ettigim, para degil.

Ondan öte bir sey istiyorum. Hayatin her alaninda mükemmeliyeti
arayan bir erkege ihtiyacim var.'

Adam arkasina yaslanip kollarini kavusturarak kadindan biraz
daha açiklama istemis.

Kadin baslamis anlatmaga:

'Kendini zihnen mükemmellestirmeye çalisan birini istiyorum,
çünkü sohbet ve zihnen uyarilma ariyorum. Basit bir adama
ihtiyacim yok.

Ruhen mükemmellesmeye çalisan birini ariyorum, çünkü dengesiz
bir birlesmeye ihtiyacim yok.

Inananlarla inanmayanlarin bir araya gelmesi felakete yol açar.

Bir kadin olarak yasadiklarimi anlayacak kadar duyarli, ayagimi
saglam basmami saglayacak kadar güçlü bir erkek ariyorum.

Saygi duyabilecegim birini ariyorum. Ona boyun egmem için onu
saymam gerekir.

Kendi isini yürütemeyen adama boyun egemem.

Boyun egme konusunda sorunum yok... yeter ki buna deger biri
olsun. Q Testi
Bir kağıt kalem al ve yanıtlarını not et, ve her
soruya bir defa bakmaya çalış.
1. Bazı aylar 30, bazıları 31 çekerÿ; kaç ayda 28 gün
vardır?
2. Doktorunuz size 3 hap verir ve bunları yarımşar
saat arayla almanızı tavsiye ederse, ilaçların
tamamını bitirmeniz
ne kadar sürer?
3. Gece saat sekizde yatıyorum ve yatarken guguklu
saatimi sabah dokuza kuruyorum kaç saat uyurum?
4. 30´ u yarıma bölüp 10 eklediniz, kaç etti?
5. Bir çiftçinin 17 koyunu vardı. Sürüde salgın
hastalık oldu, dokuzu ağır hastalandı, diğerleri
öldü. Çiftçinin kaç koyunu var?
6. Sadece bir tek kibritiniz var, içinde bir gaz
lambası, bir gaz sobası, ve birde mum bulunan
karanlık ve soğuk
bir odaya girdiniz... Önce hangisini yakarsınız?
7. Adamın biri dikdörtgen biçiminde ve her cephesi
güney manzaralı bir ev inşa ediyor.
Evi kocaman bir ayı ziyaret ederse bu ayı ne renk
olur?
8. 3 elma vardı ikisini aldım. kaç elmam var?
9. Musa gemisine her hayvandan kaçar adet aldı?
10. Chicago´ dan hareket eden 43 yolculu bir otobüs
kullanıyorsunuz. Pittsburgh´da 7 yolcu binip, 5 yolcu
indi.
Cleveland´ da 8 yolcu indi, 6 yolcu tuvalete gidip
geldi ve 4 yeni yolcu bindi. 20 saat sonra
Philadelphia´ ya
vardığınızda şöförün adı neydi?
Şimdi Yanıtlar:
1. Hepsinde, tüm aylarda 28 gün vardır.
2. Bir saat
3. guguklu saatler gece gündüz ayrımı yapmadığı için
1 saat.
4. 70 eder, yarıma bölmek 2 ile çarpmak demektir.
5. 9 canlı koyun
6. Kibriti
7. Ayı beyaz olur. Evin her cephesi güneye baktığına
göre bina kuzey
kutbundadır.
8. 2 elma
9. Sıfır, gemisine hayvan alan Nuh idi.
10. Şöför sizdiniz.

Değerlendirme:
10 doğru: Einstein seviyesi
9 doğru: Toplumla uyuşamayan psikolojik bozuk vaka
8 doğru: Mühendis
7 doğru: Üniversite öğrencisi
6 doğru: Lise öğrencisi
5 doğru: İlkokul öğrencisi
4 doğru: ilkokul öğretmeni
3 doğru: lise öğretmeni
2 doğru: Üniversite Profesörü
1 doğru: Milletvekili
0 doğru: vatandaş

Japon´ un biri
Japon´ un biri,
Rize´de bir kahveye girmis ve,
herkese kafa tutmuş:
ÿ- ´Var mı? Aranızda delikanlı?
Varsa? Çıksın dışarı...´
TEMEL kapıya doğru yürümüş,
ÿ- ´Çıkıyorum ulan!
Görelim bakalım erkekliğini...´
Birkaç dakika sonra, TEMEL ağzı-burnu dağılmış bir vaziyette,
kahveye geri dönmüş...
Peşinden de, JAPON kasılarak içeri girmiş
ve kahvedekilere TEMEL´i göstererek:
ÿ- ´Ona, ´Toyokumi´ ustanın, ´Katakori´ tekniğiyle vurdum.´
Ertesi gün JAPON yine gelmiş. Yine meydan okuma.
Yine TEMEL´ den rest. Ve birkaç dakika sonra kapıda yine,
ağzı-burnu dağılmış bir TEMEL.
Ve peşinden kasılarak yaptığı oyunu açıklayan JAPON:
ÿ- ´Ona, ´Kuyotomi´ ustanın, ´Kihotomi´ tekniğiyle vurdum.´
Ertesi gün yine aynı hikaye.
Dayak yemekten ayakta duramaz hale gelmiş TEMEL ve
hergün değişik bir stil kullanan JAPON:
ÿ- ´Ona, ´Toyohama´ ustanın, ´Kimanto´ tekniğiyle vurdum.´
ÿ- ´Ona, ´Tiyotoki´ ustanın, ´Kohimato´ tekniğiyle vurdum.´
.............. derken,
Bu böyle bir hafta devam etmiş.
Ve sekizinci gün! JAPON yine kahveye gelip,
yine herkese kafa tutmuş.
JAPON´ un restini gören yine TEMEL olmuş tabii...
Birkaç dakika sonra, herkes yine suratı dağılmış bir TEMEL beklerken,
Bu kez JAPON,
ağız-burun dağılmış, hoşaf! Kanlar içinde kapı da belirmiş? ? ?
TEMEL´ de hemen arkasından girmiş içeriye,
JAPON´ u göstererek:
ÿ- ´Ona, ´Toyota´ nın ´Krikosuyla´ vurdum´ demiş......
SOSYALIZM: Iki ineginiz varsa, birini komsuya verirsiniz.
KOMUNIZM: Iki ineginiz varsa, devlet ikisini de alir size süt verir.
FASIZM: Iki ineginiz varsa, devlet ikisini de alir size süt satar.
NAZIZM: Iki ineginiz varsa, devlet ikisini de alir sizi kursuna dizer.
KAPITALIZM: Iki ineginiz varsa, birini satar boga alirsiniz.
BÜROKRASI: Iki ineginiz varsa, devlet ikisini de alir, birini öldürür, digerini sagar, kovayi devirir.
velhasılı kelam:İnekler başa beladır.


Tanri kadini erkege es ve yardimci olarak yaratmis. Kendine
yardim edemeyen adama ben yardim edemem.'

Kadin aklindan geçenleri böyle döküverdikten sonra adama bakmis.

Adam yüzünde saskin bir ifadeyle oturakalmismis:

'Çok fazla istiyorsun.' demis.

'Degerim çok fazla.' diye yanitlamis kadin.


degeri çok fazla olan bütün kadinlara........NE UMUTLARIMIZ NE DÜŞLERİMİZ VARDI BİZİM! İNSANCA PEK İNSANCA...UMUTLARIMIZIN BİTTİĞİ YERDE BAŞLAR ACILARIMIZ OYSA...BEN,BİR UMUDUN ARDINA TAKILIP SAVRULDUM...

YAŞAMIMI DEĞİL, ÖMRÜMÜ DEĞİL, TÜM BİR GELECEĞİ PAYLAŞMA DÜŞLERİMİN ARDINDA SAVRULDUĞUM...RÜZGAR DEĞİL... KONUŞ...KONUŞ....KONUŞ...

DUDAKLARIN VARKEN DAHA! SÖZCÜKLER GÜNEŞ! SÖZCÜKLER IRMAK OLUR.... KAPILAR AÇILIR SÖZCÜKLERLE KÖPRÜLER KURULUR.... SİLAH GİBİ KUŞANINCA; ÇOĞALTANLAR SÖCÜKLERİ... SONU GELİR ZALİMLERİN! ! ! ! KONUŞ... KONUŞ... KONUŞ... DUDAKLARIN VARKEN DAHA! BİLKİ BORCUNDUR KONUŞMAK... SANA KONUŞMUŞ OLANLARA...

UMARIM ANLIYORSUNDUR BENİ...'UMARIM...! 'SEVGİSİZ BİR YAŞAM GÜLLERİ SOLMUŞ GÜNEŞ GÖRMEYEN BIR BAHÇE GİBİDİR.

Gece çöküyor... Gece ile birlikte, ruhuma acı, hüzün ve mutsuzluk çöküyor! Benliğimde karamsarlık ve olumsuz pek çok duygu ve düşünce içiçe. Yüreğimde geçmişin bitmek bilmeyen hesaplaşması; Bir tuhaf şelaleydim ben... Delicesine durmaksızın yer değiştirerek akan bir garip şelale. Sevginin hem ölümsüzlüğünü ve hemde ulaşılmazlığını savunurken; 'UÇURUMLARDAN AŞAĞIYA: BU SEVGİSİZ KUCAKLARA /SEVGİ BULABİLİRiM UMUDUYLA/ ATLAMANIN BİLE DOĞRU OLDUĞUNU' düşünürdüm.

Küçük sevinçlerim,büyük umutlarım vardi. Gözlerimde keder, yüreğimde hüzünü taşırken...Dinçtim ve dimdik ayaktaydım. Tek gerçeğin 'SEVGİ GERÇEĞİ' olduguna inanan bir başka bendim o zamanlar... Ya şimdi! ! ! Öyle mi?

Dayanma direnme gücümün sonuna geldim, neredeyse sıfırı tükettim.Kendim için hem çok üzülüyorum hemde kendime çok saygi duyuyorum ama kendime asla acımıyorum. Yaşamın ana caddesinden baska hiç bir ara sokağını bilmeyen, sevgiyi, özlemi ve umudu, pek çok güzelim düşünce ve duyguyu değersiz, gereksiz ve anlamsiz bulan insan görünümlü MAHLUK lara bir bakiyorum da: BU YERYÜZÜNDE ONLARLA BİRLİKTE YAŞAMAK ZORUMA GİDİYOR!

Hayatımda değer verdiğim, sevdiğim insanlar öylesine az ve bir elin parmaklarınca öylesine sayılılar ki... Ben, kendimi buldukça onlardan uzaklaştım yada ben, kendimi buldukça onlar benden uzaklaştılar... Tepkilerimi ve kaçıslarımı anlayabilirler mi? Sanmıyorum! Benden ne istiyorlardi ki? SEVGİ MI? KİN MI? NEFRET Mİ? BİLMİYORUM... Bildiğim her şeyi çaldıkları... Değil okyanus, bir damla suyumu bile bırakmadıkları.

Hangimiz haklıydık acaba! Onlar mi? Ben mi? HERŞEY HEP AKAR... DURMAZ! DEĞİŞİR. BEN... BİR ALBÜMÜN TOZLU SAYFALARINDA YADA KIRIK BIR ESKI ÇERÇEVEDE UNUTULMUŞ SARARMIS FOTOĞRAF DEĞİLİM...; RESİMLER DEĞİŞMEZ!

Kırgın değilim hiç kimseye ve acımıyorum ne onlara ve ne de kendime. Bakıp yaşadıklarımın bana öğrettiklerine; yine de deger diyorum...Herşeye karşın yaşadigim güzellik ve çirkinliklere ödedigim bedele!

GÖZLERİMDEN YANAKLARIMA SÜZÜLEN BU YAŞLAR; BENDEN ALDIKLARI, BANA BIRAKTIKLARI, BANA BENDEN ARTA KALAN... BEN İÇİN! ANLIYOR MUSUN? Ama inan hemen her insan benzer sözler söyler....

Teoride herkes iyi ve mükemmeldir! Sorduğunuzda bu hayatın karşısında hemen her insan iyiyi, güzeli, doğru ve dürüst olanı oynar..... Ama nereye kadar! ? Bunu yaşayarak görüyoruz. Kaç insan yüreğiyle beynini, bütün benliğini, varlığını ve tüm ruhunu bağdaştırıp, bütünleştirerek çıkıyor hayatın ve olayların karşısına..... Sorarım kaç insan?

Devrin her geçen gün dahada kötüye gittiği ve her geçen gün yaşamımıza olumsuzlukların egemen oldugu bu DÜNYA da artık insana değil POSTa itibar edildiği gerçeği,kaçımızı hüzünlendiriyor ya da rahatsız ediyor! ? Elbette kaybettiğimizi bile bile bu kumarı oynamayı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz! Yarattığımız putlara ALLAH diye tapmayı sürdürecegiz..

Simdi ben ÇÖPçüyüm desem bana ne kadar değer verirsiniz! ? Öyle değil mi? Yada ben AKADEMİK eğitim almış biri değilim desem; örnegin Liseyi terk ettim yıllar sonra dışarıdan bitirme sınavlarına girerek bitirdim desem, örneğin param yok desem..... Bu örnekleri çoğaltabiliriz degil mi! ? Yok hayır....

Aslında sorun bu degil! Hepimiz dayatılmış bir hayatı yaşıyoruz. Bu hayat bize ait değil..... Sadece bize emredileni yapiyoruz!

Konulan kurallardan ne kadar çok rahatsiz olursak olalım yinede sözde yapiyoruz şikayetimizi; ÖZDE değil... Çünkü biz 'BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN' sözcüğünü kendine yaşam felsefesi seçmis bir toplumun nüveleriyiz...Her insan sonuçta aslına döner. Bu sanal DÜNYA da güzelliklerden söz etmek öylesine kolay ki.... Çünkü buranın pratiği yok....Küçük düşler kurduk aylasına kar düşmüş papatya tarlalarında. Bazen bir gelinciğe tutundu düşlerimiz, bazen bir menekşeye… Karanlığın ayrımına varamadı gözlerimiz; cam hep beyazdı; inandık sözcüklere… Bir ritim tutturduk yüreklerimizde, müziğini hiç duyamadığımız… Deli dolu sözcükler ısmarladık yıldızla, simasını hiç göremediğimiz… kendimizdik dizelerde varolduğumuzu sandığımız; kırık dökük zamanlarda… Ne var, ne kaldı usumuzda? Beyaz gömlekli, yakası göğsüne kadar açılmış vesikalık bir fotoğraf… Yoksa o da mı hayaldi? Kaç yüzümüz var bizim ayırdına varamadığımız ya da korkularımızı sakladığımız? .. İçimizden geçen anlamları; sırtlarına bindirdiğimiz kaç dize çöktü de şiir kırıldı? .. Sorgulamadan kaçan suçlu gibi kaçar dizeler gözlerimizin önünden şimdi… Cevabını veremediğimiz sorular usumuzda vatla atarken mi kaçtık içimize? .. Geldikçe güzellik getiren sözcükleri; bahar yağmurları mı tanrının çiçeğine sürükledi? Papatyalar ispiyonladı dün! .. Tanrının çiçeği konmuş camına… Kaç cama konar ki bu çiçek? .. Kayan bir yıldız şimdi satır aralarına düşen gelincikler…
Vardır elbet bir nedeni “Yürekten Olsun İmkansız Aşk” demenin çocuk! .. Keşkelere çoğaltır gibi çoğalttık imkansızlıkları; bir anda bırakılacağını düşünmeden küçük ellerimizin, devindik durduk soğuk gecelerin dundarında… “Bitmeyecek dua” olduğu geçmedi usumdan… Kimbilir. Kendi kendine çoğalıp kayalara vuran bu görünmez dalga; kendi kendine de çekilmesini öğrenir. Adı sanı belli olmayan bir rüzgarla gelmiştir ve onunla çekip gitmesini de öğrenecektir…
Bir günah daha yüklendim ayaza çalmış papatyanın sırtına; adı belli olmayan, cehresi bilinmeyen… Şimdi üşümekten korkup cebimize sığınan ellerimiz mi, yüreğimiz mi duaya dursun? Oysa ne çok istedi avuçlarının içinde ısınmayı, avuçlarım; düne geç kalmış yarına erken! ..
Korkularım düştü ellerime...
İlk sana söyleyecektim. Lal olmasaydı dilim. İlk sana söyleyecektim. Kör olmasaydı gözlerim. İlk sana söyleyecektim; içimde bir yerlere kor düştüğünü ama kor muydu buz muydu ayrımsayamadım! ..
Vardır elbet bir nedeni “Yürekten Olsun İmkansız Aşk” demenin… Sevgiyle kal, hoş kal...









'