Haydar Güner Antoloji.com

Adım Haydar Güner. Edebiyat, elektronik, bilgisayar yazılımı ve donanımı alanlarında çalıştım.
Ama hayatım yalnızca devreler ve kodlarla değil; mahkeme salonları, cezaevi duvarları ve insan onuruyla da yazıldı.

1979’da Ankara Belediyesi’nde memur olarak göreve başladım. Ancak bir sabah, siyasi suçlamalarla gözaltına alındım.
45 gün süren ağır polis işkencesinin ardından, yıllarca Mamak Askerî Ceza ve Tutukevi’nde, 146/1. maddeden idam istemiyle tutuldum.

1 No’lu Askerî Mahkeme salonunda, hâkimin idam cezası verip kalemi kırdığı gün, annem mahkeme salonunda ilk kalp krizini geçirdi. Henüz 24 yaşındaydım.
..

Devamını Oku
  • Haydar Güner
    Haydar Güner 29.07.2025 - 09:02

    Adım Haydar Güner. Edebiyat, elektronik, bilgisayar yazılımı ve donanımı alanlarında çalıştım.
    Ama hayatım yalnızca devreler ve kodlarla değil; mahkeme salonları, cezaevi duvarları ve insan onuruyla da yazıldı.

    1979’da Ankara Belediyesi’nde memur olarak göreve başladım. Ancak bir sabah, siyasi s ...

Toplam 1 mesaj bulundu

TÜM YAZILANLAR


  • Tozlu Yollar

    Aydan Güner Özdemir

    31.08.2025 - 02:46

    Her dize annemizin nefesi gibi dokundu bana. Tozlu yollar, yanık odun kokusu, ekmek arası domates… Hepsiyle birlikte annemizin silüeti gözümde yeniden canlandı. Yüreğinin sıcaklığına selam olsun.

  • Sahipsiz mi Sandınız?

    Aydan Güner Özdemir

    29.08.2025 - 21:50

    Sevgili kardeşim,

    Bu şiirinde zaferin coşkusunu ve Kurtuluş ruhunu öylesine güçlü dizelerle işlemişsin ki, her mısra bir marş gibi yankılanıyor. “Bayrak düşer mi, yıldız söner mi?” tekrarında hem meydan okuyuşun hem de inancın sesi duyuluyor. Kocatepe’den yükselen güneşten, “Mustafa Kemaller”in d ...

  • Duvarlar arasında

    Aydan Güner Özdemir

    29.08.2025 - 21:49

    Sevgili kardeşim,
    Şiirinde bir kuşağın iç hesaplaşmasını öyle dokunaklı dile getirmişsin ki, her dizede hem pişmanlığın hem de umudun izleri hissediliyor. “Sorulursa hesap, yok ki yanıtlar” tekrarında çağın acizliği, insanlığın vicdanı yankılanıyor. Dizelerin arasında yalnızca bireysel değil, toplu ...

Toplam 62 mesaj bulundu

TÜM YAZILANLAR
  • susmak

    01.09.2025 - 00:53

    Susmak, yalnızca konuşmamak değildir. Susmak, kimi zaman acıya, öfkeye, direnişe, sevdaya dair binlerce kelimenin gölgesinde duran gizli bir dildir.

    Susmak, Bazen korunaklı bir limandır: İnsan, söze dökemediğini susarak saklar.

    Susmak, bazen direniştir: Zulmün karşısında sözünün değerini düşürmemek için susar.

    Susmak, bazen çığlıktır: O kadar çok şey söyler ki kelimeler yetmez, susmak daha gürültülüdür.

    Susmak, bazen sevdadır: Göz göze gelindiğinde söz gerekmez; suskunluk, kalbin dili olur.

    Susmak, bazen yorgunluktur: Dünyanın ağırlığını taşıyan insan, susarak dinlenir.

    Susmak bozkırda esen rüzgârın dili gibidir; görünmez ama hissedilir.

    Susmak, geceyi örten karanlık kadar derin, sabaha yol açan sessizlik kadar umutludur.

    Susmak bazen sözden daha gürültülü, bazen hayattan daha sessizdir.

    Susmak,
    göğün derin yarığıdır,
    bulutun içindeki gürültüyü gizleyen.

    Bazen taşın dili,
    bazen ırmağın tutamadığı gözyaşıdır.

    Susmak,
    yanık bir türkü gibi
    dudakta yarım kalır,
    ama yürek, dağ gibi haykırır içinden.

    Bilir misin?
    Zulüm zamanında susmak,
    tokat gibi inen bir sessizliktir.
    Sevda zamanında susmak,
    gözlerin yangınında konuşmaktır.

    Susmak,
    koca bir meydanın ortasında
    ellerin zincirli,
    ama yüreğin ayakta kalmasıdır.

    Ve bazen de
    insan,
    bir gülün önünde susar,
    çünkü söz
    o güzelliği yaralamaktan korkar.

  • alevi

    01.09.2025 - 00:33

    Alevi, halkın vicdanı ve direnişin ışığıdır.

    Alevilik, yalnızca bir inanç biçimi değil; tarih boyunca ezilenlerin, yoksulların, dışlananların kendi onurunu ve direncini yaşatma yoludur. Alevi olmak; iktidarların, sultanların, padişahların yanında değil, halkın yanında durmaktır.

    Alevi, cem meydanında diz dize oturan, lokmasını paylaşan, kimsesizin kimsesi olandır. Onun inancında Tanrı’ya ulaşmanın yolu insanı sevmekten, insana hizmet etmekten geçer. “Eline, beline, diline sahip ol” sözü, hem ahlaki hem de toplumsal bir direniş yasasıdır.

    Devrimci bakışla Alevilik; zulme karşı mazlumun sesi, haksızlığa karşı direncin adı, eşitlik ve kardeşliğin köklü kültürüdür. Bu yüzden Alevi olmak, yalnızca bir kimlik değil; aynı zamanda adaletin, özgürlüğün, paylaşımın yolunda yürümektir. Pirlerin, ozanların, dervişlerin diliyle: Hak yolunun insanlık yoluyla bir olduğunu bilmek, bu bilinci yaşatmak demektir.

    Alevi, halkın vicdanı ve direnişin ışığıdır.

    Alevi,
    ateşin küle yenilmediği,
    külün de ışığı sakladığı yerdir.

    Karanlığa karşı
    bir çıra yakmaktır,
    bir lokmayı kırk canla bölmektir.

    Eline, beline, diline sahip ol,
    bu üç kapıdan geçmeden
    insan olunmaz.

    Alevi,
    zulmün karşısında
    mazlumun yüreğiyle konuşur,
    düşkünlüğe boyun eğmez,
    zorbaya diz çökmez.

    Cem meydanı
    eşitlik meydanıdır;
    orada sultan yok,
    orada kul yok,
    orada halk var,
    orada Hak var.

    Bir sazın telinde
    pirlerin sesi,
    bir deyişin içinde
    bin yıllık isyan gizlidir.

    Alevi demek,
    düşenin elinden tutmak,
    yetimin lokmasına ortak olmak,
    özgürlüğün türküsünü
    yarınlara taşımaktır.

    Haydar GÜNER

  • insan olmak

    01.09.2025 - 00:02

    “İnsan olmak: bir halkın nefesine dönüşmektir.”
    Karl Marks, “insan sosyal bir varlıktır” sözü ile insanın özünü yalnızca biyolojik bir canlı olarak değil, toplumsal ilişkiler içinde var olan bir bütünlük olarak kavradığını göstermiştir. İnsan, doğa içinde doğar ama yalnız başına kalmaz; dilini, düşüncesini, inançlarını, hayallerini, değerlerini hep başkalarıyla kurduğu ilişkilerden öğrenir. Yalnızca bedeniyle değil, ruhuyla ve bilinciyle de toplumsallığın bir ürünüdür.
    İnsan olmak, başka insanlarla birlikte var olmayı, bir arada yaşamayı, paylaşmayı gerektirir. Dil bunun en büyük kanıtıdır. Hiçbir birey dili tek başına yaratamaz; sözlerimiz, seslerimiz, anlamlarımız, bizden önce yaşamış milyonlarca insanın ortak mirasıdır. Aynı şekilde üretim de yalnızca bireysel bir faaliyet değil, toplumsal bir emektir. Ekmek sofraya tek bir elin değil, tarladaki köylünün, fabrikadaki işçinin, fırındaki ustanın, dağıtımda çalışan emekçinin el birliğiyle gelir. İnsan kendi emeğini ancak başkalarının emeğiyle birleştiğinde anlamlandırabilir.
    Marks’ın işaret ettiği nokta şudur: İnsan, ancak diğer insanlarla kurduğu ilişkiler içinde gerçek insana dönüşür. Yalnız başına bir birey, potansiyel olarak insandır ama eksiktir. İnsanı insan yapan, onun toplum içindeki karşılıklı dayanışması, sevgisi, çatışması, üretimi, kültürü ve ortak geleceğe dair tasavvurudur.
    Bu nedenle insan olmak, bencil bir varoluşa kapanmak değil, ortak olanı gözetmek, paylaşabilmek, başkasının acısını duyabilmek demektir. Sosyal varlık olma hali, yalnızca ekonomik ya da siyasal düzeyde değil, duygusal ve etik düzeyde de belirleyicidir. Bir annenin şefkati, bir dostun sadakati, bir sevgilinin özlemi, bir yoldaşın omuz omuza direnişi… Hepsi insanın toplumsallığının farklı yüzleridir.
    Sonuçta insan olmak, yalnızca “var” olmak değil, “birlikte var olmak”tır. Bizi insan kılan, başkalarının gözünde ve ellerinde yeniden şekillenen kimliğimizdir. Özgürlük de, adalet de, sevda da ancak sosyal bir varlık olarak paylaşıldığında anlam kazanır.

Toplam 3 mesaj bulundu

TÜM YAZILANLAR