Gözlerin zamanda tutuklu kaldı bir sır gibi bulutlar ardında yarı mavi ,yarı siyah gözlerin bir şeyler saklıyordu biliyorum . Kaderini kendi elleriyle öremiyor ki insan bazen ansızın gam dağlarını yüklenirsin kaçmak istersin ama nafile . Hangi resmine baksan bir hüzün yumağıdır ötelerde. Bazen son bir bakıştır bazen de bir yudum sımsıcak sevgidir uzaklardaki ses. Bir muştu beklersin her sabah kapı sesinde akşamları duvarlarda raks edersin bir hüzün çeşmesinde ve son bir bakış son bir fasıldır hayat zamanın gölgesinde. Yürekler üşür bir çıkmaz sokakta ama her daim sen kokar gözyaşlarım. Ağıtlar yakarsın evlatlarını kaybeden analar gibi pencere önlerinde .Bir mutluluk ararız çoğu zaman ama rüzgar gibidir mutluluklar alıp götürür bir uçurum kenarında bütün güzellikleri .Ah neyleyim sensiz bu dağ başında kimsesiz hüzünle doludur heybem . Ve ah gülüm senin için gamdan dağlar yaptım bir uçurum kenarında .Seni düşündükçe bir şeyler düğümlenir dudaklarımda ve çocuk hıçkırıkları duyulur akşamları ,gökyüzü bırakmaz alır bağrına bu sevdayı. Boşunadır ah yalan gözlerin beni bir boşlukta bırakan gözlerin. Pencerem kapalı ve cama vuran güvercin sesi , boşlukta tutuklu kaldı gözlerin .Yüzün neden böyle bembeyaz mavi parıltılar kaybolmuş dağlar yıkılmış başına ?Bir hüzündür bu, bir şarkı yokluğunda kayboldum anne bir nisan akşamında ! Uzaklardan hicran sesleri yankılanır ama sen gelmezsin ve bil ki bu son haykırıştır gönül ferman dinlemez ve alır başını bir yerlere vurur kendini.
UNUTAMAMAK
Bu sondu. Sen sondun, biliyorum ama ben sensizliğin yokluğunda serçe ürkekliğinde, bir kaldırım kimsesizliğinde yaşıyorum sensizliği. Bu, yok yere yaşamak mı yoksa senin hayalinin yolculuğunda bir çıkmaz sokakta kaybolmak mı? Hani seninle düşler ülkesinde, maviliklerde yaşardık. Oysa sen bir düştün çölde dans eden Leyla misali ya da Ferhat’ın düşlerini süsleyen Şirin. Biliyorum, sen yoktun sadece ismin vardı ve bir gölge gibi bazen görünür, bazen kaybolurdun. Biliyorum sen, Julien Sorel’in sevdiği uğruna ölümü göze alıp sevdiğinin penceresine merdiven dayayacak kadar kırmızı ya da Şark diyarında sevdiği uğruna hiç tereddüt etmeden bütün dişlerini çektirecek kadar sevda kokan Kerem… Hangi gerçek aşık bu çıkmaz sokaktan geri dönmüştür?Bazen yalnızlığı,bazen sürgünü bazen de ölümü göze alabilmek değil midir ki sevda?Belki de hiç kimsenin umurunda olmadan yok yere yaşamaktır,bir gölge gibi. Nice delikanlı ve güzelleri dize getirmiş sihirli bir sözcük değil mi sevda?İşte, ben de senin yokluğunda bir hiç gibi yaşıyorum ve bazen sensizliği öyle içime çekiyorum ki; inan içim acıyor ama söz geçiremiyorum bu sevdaya ve sensizliğe. Sensizlik kaderimse bir şair gibi yaşarım kaderimi ve alıp başımı giderim hayallerine. Öyle sıkıca tutunurum ki hayallerine bir türlü silemem beynimdeki siluetini ve sözcüklerin hıçkırıklarını duyarım akşamları. Hele karanlıklar çökerse akşamları koşarım her şarkıda, şiirde sana. Hani senin mavi gözlerin vardı bir deniz gibi. Gözlerin de denizler gibi gelgitler yaşardı. Evet gözlerin mavi maviydi. Şimdi bir başkasının gözlerine bakan gözler. Elimde değil her mavi gördüğümde adın gelir aklıma .Biliyorum ne maviyi ne de ismini unutamadım . Evet bu sondu sen sondun . Kalbimde bir hüzün türküsü kaldı şimdi daha dün gibi hatırlıyorum o şarkıyı: “Unutamadım” “kim bilir kimler var şimdi kalbinde sen beni unuttun çoktan belki de ben hala yaşarım eski günlerde her şeyde sen varsın unutamadım.”
Ara Çağrı
ara çağrıdır bu,geçmiş zamanın gölgesinde biliyor musun sen gittin dağlar yıkıldı bir yerlerde bekliyor korku ve keder son bulmadı bu acı hiçbir zaman bir bildiği vardır her halde deli rüzgarın menekşe kokulu hülyalar gelir bazen aklıma yorgun akşamlardan artakalan bir hüzündür yokluğun biliyorum şimdi sen yoksun akşamlar daha bir karanlık ama bil ki sensiz bir yanım hep eksik sabrı kuşandım sessiz kış gecelerinde rüzgar kapımı dövdüğünde kaç bahar geldi geçti kapımızdan sanma ki ak düşmedi siyah saçlarıma ölüm ensemizdedir her an var olmaksa bu dünyada bir kuş misali beklenmedik bir anda yine gelirim, inan ki vazgeçmem delice sevdalanmaktan ara çağrıdır kimi zaman beklenmedik anda gök yükünü yüklenmek
ıı ve çektin gittin bir hazan mevsimi ardına bakmadan dağların gölgesi düşmüştü ovaya,dün gibi hatırlarım dudakların titriyordu geriye dönüp bakmadın biliyorum yangınlar çıkardı tanyeri ağardığında vazgeçmezdin bir bildiğin vardı bilirim ama görmezden gelemezdim çocuksu yüzünü seni her gördüğümde yangınlar çıkardı bağrımda bir ceylan kaçardı her gece sonsuzluğa uzanırdım akşamları hep yıldızlara yıldızlar gölgelenirdi sevdaya tutulmuşçasına
ııı ve sessiz bir çığlıktı gecenin ayak sesleri gün küstü dağın ardındaki ışığa ta uzaklardan gelen atlıların naraları içimde biriken yalnızlık hani sen sonsuzluk ırmağında yıkanırdın kuşlar kanat çırpardı yine yalnızlığa kaderin cilvesi değil mi ki ayrılık sevda bir kuş kanadında yüklü gebe kalmış dağlar bilirim ovalara karıncaların ayak seslerindedir intizarım ve sen çekip gitmiştin gelmemek üzere
Gözlerin Zamanda Tutuklu Kaldı
Gözlerin zamanda tutuklu kaldı bir sır gibi bulutlar ardında yarı mavi ,yarı siyah gözlerin bir şeyler saklıyordu biliyorum . Kaderini kendi elleriyle öremiyor ki insan bazen ansızın gam dağlarını yüklenirsin kaçmak istersin ama nafile . Hangi resmine baksan bir hüzün yumağıdır ötelerde. Bazen son bir bakıştır bazen de bir yudum sımsıcak sevgidir uzaklardaki ses. Bir muştu beklersin her sabah kapı sesinde akşamları duvarlarda raks edersin bir hüzün çeşmesinde ve son bir bakış son bir fasıldır hayat zamanın gölgesinde. Yürekler üşür bir çıkmaz sokakta ama her daim sen kokar gözyaşlarım.
Ağıtlar yakarsın evlatlarını kaybeden analar gibi pencere önlerinde .Bir mutluluk ararız çoğu zaman ama rüzgar gibidir mutluluklar alıp götürür bir uçurum kenarında bütün güzellikleri .Ah neyleyim sensiz bu dağ başında kimsesiz hüzünle doludur heybem . Ve ah gülüm senin için gamdan dağlar yaptım bir uçurum kenarında .Seni düşündükçe bir şeyler düğümlenir dudaklarımda ve çocuk hıçkırıkları duyulur akşamları ,gökyüzü bırakmaz alır bağrına bu sevdayı. Boşunadır ah yalan gözlerin beni bir boşlukta bırakan gözlerin.
Pencerem kapalı ve cama vuran güvercin sesi , boşlukta tutuklu kaldı gözlerin .Yüzün neden böyle bembeyaz mavi parıltılar kaybolmuş dağlar yıkılmış başına ?Bir hüzündür bu, bir şarkı yokluğunda kayboldum anne bir nisan akşamında ! Uzaklardan hicran sesleri yankılanır ama sen gelmezsin ve bil ki bu son haykırıştır gönül ferman dinlemez ve alır başını bir yerlere vurur kendini.
UNUTAMAMAK
Bu sondu. Sen sondun, biliyorum ama ben sensizliğin yokluğunda serçe ürkekliğinde, bir kaldırım kimsesizliğinde yaşıyorum sensizliği. Bu, yok yere yaşamak mı yoksa senin hayalinin yolculuğunda bir çıkmaz sokakta kaybolmak mı?
Hani seninle düşler ülkesinde, maviliklerde yaşardık. Oysa sen bir düştün çölde dans eden Leyla misali ya da Ferhat’ın düşlerini süsleyen Şirin. Biliyorum, sen yoktun sadece ismin vardı ve bir gölge gibi bazen görünür, bazen kaybolurdun. Biliyorum sen, Julien Sorel’in sevdiği uğruna ölümü göze alıp sevdiğinin penceresine merdiven dayayacak kadar kırmızı ya da Şark diyarında sevdiği uğruna hiç tereddüt etmeden bütün dişlerini çektirecek kadar sevda kokan Kerem…
Hangi gerçek aşık bu çıkmaz sokaktan geri dönmüştür?Bazen yalnızlığı,bazen sürgünü bazen de ölümü göze alabilmek değil midir ki sevda?Belki de hiç kimsenin umurunda olmadan yok yere yaşamaktır,bir gölge gibi. Nice delikanlı ve güzelleri dize getirmiş sihirli bir sözcük değil mi sevda?İşte, ben de senin yokluğunda bir hiç gibi yaşıyorum ve bazen sensizliği öyle içime çekiyorum ki; inan içim acıyor ama söz geçiremiyorum bu sevdaya ve sensizliğe. Sensizlik kaderimse bir şair gibi yaşarım kaderimi ve alıp başımı giderim hayallerine. Öyle sıkıca tutunurum ki hayallerine bir türlü silemem beynimdeki siluetini ve sözcüklerin hıçkırıklarını duyarım akşamları.
Hele karanlıklar çökerse akşamları koşarım her şarkıda, şiirde sana.
Hani senin mavi gözlerin vardı bir deniz gibi. Gözlerin de denizler gibi gelgitler yaşardı. Evet gözlerin mavi maviydi. Şimdi bir başkasının gözlerine bakan gözler. Elimde değil her mavi gördüğümde adın gelir aklıma .Biliyorum ne maviyi ne de ismini unutamadım .
Evet bu sondu sen sondun . Kalbimde bir hüzün türküsü kaldı şimdi daha dün gibi hatırlıyorum o şarkıyı:
“Unutamadım”
“kim bilir kimler var şimdi kalbinde
sen beni unuttun çoktan belki de
ben hala yaşarım eski günlerde
her şeyde sen varsın unutamadım.”
Ara Çağrı
ara çağrıdır bu,geçmiş zamanın gölgesinde
biliyor musun sen gittin dağlar yıkıldı
bir yerlerde bekliyor korku ve keder
son bulmadı bu acı hiçbir zaman
bir bildiği vardır her halde deli rüzgarın
menekşe kokulu hülyalar gelir bazen aklıma
yorgun akşamlardan artakalan bir hüzündür yokluğun
biliyorum şimdi sen yoksun akşamlar daha bir karanlık
ama bil ki sensiz bir yanım hep eksik
sabrı kuşandım sessiz kış gecelerinde rüzgar kapımı dövdüğünde
kaç bahar geldi geçti kapımızdan sanma ki ak düşmedi siyah saçlarıma
ölüm ensemizdedir her an var olmaksa bu dünyada bir kuş misali
beklenmedik bir anda yine gelirim,
inan ki vazgeçmem delice sevdalanmaktan
ara çağrıdır kimi zaman beklenmedik anda gök yükünü yüklenmek
ıı
ve çektin gittin bir hazan mevsimi ardına bakmadan
dağların gölgesi düşmüştü ovaya,dün gibi hatırlarım
dudakların titriyordu geriye dönüp bakmadın
biliyorum yangınlar çıkardı tanyeri ağardığında
vazgeçmezdin bir bildiğin vardı bilirim
ama görmezden gelemezdim çocuksu yüzünü
seni her gördüğümde yangınlar çıkardı bağrımda
bir ceylan kaçardı her gece sonsuzluğa
uzanırdım akşamları hep yıldızlara
yıldızlar gölgelenirdi sevdaya tutulmuşçasına
ııı
ve sessiz bir çığlıktı gecenin ayak sesleri
gün küstü dağın ardındaki ışığa
ta uzaklardan gelen atlıların naraları içimde biriken yalnızlık
hani sen sonsuzluk ırmağında yıkanırdın
kuşlar kanat çırpardı yine yalnızlığa
kaderin cilvesi değil mi ki ayrılık
sevda bir kuş kanadında yüklü
gebe kalmış dağlar bilirim ovalara
karıncaların ayak seslerindedir intizarım
ve sen çekip gitmiştin gelmemek üzere
Hasan Hüseyin Kaynak