Olduğum gibi kim görebilir beni
Ne rengim var benim, ne nişanım
Benim de bildiğim sırlar var diyeceksin ama
Hem o sırlarım ben, hem de o sırları saklayanım
Bu gönül ne vakit durulacak bilmem
Ama şu anda hiç kımıldamadan duran ...
Olduğum gibi kim görebilir beni
Ne rengim var benim, ne nişanım
Benim de bildiğim sırlar var diyeceksin ama
Hem o sırlarım ben, hem de o sırları saklayanım
Bu gönül ne vakit durulacak bilmem
Ama şu anda hiç kımıldamadan duran ...
© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Han Zade Hakkında Yazılanlar Sayfası Antoloji.com
20 Şubat 2025 Perşembe - 21:10:26
13.02.2011 - 13:36
Git hadi ihanetinin karasıyla! ..
Gece hüzün kokuyor gidişinden beri yalnızlık canımı bu kadar hiç acıtmamıştı bugün bir başka düştün gönlüme gene özlemler sardı yüreğimi senden kalan hatıraları hiç kirletmedim ben kirletemezdim de çünkü ben sen gibi olamazdım sen gibi sevdayı bilmeyen yüreğinin yaptıklarını yapamazdım gidemezdim bu sevdadan
unutmaya çalıştıkça kendimi kandırmışım meğer ben bendeki seni çok sevmişim seni değil içimde kirlenmeyen seni sevdim sen anılarımızı sevdamızı hayallerimizi satıp giderken ben hala gönlüme bıraktığın aşkının enkazları arasında savaşıyorum ne kadar güçlü bir adamdım ben hiçbir kuvvet yıkamazdı hiç bir acı yaslar akıtamazdı gülen gözlerimden şimdi o kadar çaresizim ki terk edilmiş bir kayıp liman yüreğim herkesten uzak bir başınayım gülüşümü çok severdin ya hanı derdin (gül gülmek sana çok yakışıyor) artık gülemiyorum biliyor musun artık mutlu değilim gülen gözlerimden şimdi boşa giden emeklerin yalan sevginin gözyaşları akıyor bir tek sen akıyorsun gözlerimden sen hiç bir şeyi hak etmemişsin be bebeğim sana olan sevgimi emeklerimi askımı hayallerimi hiç bir şeyi hak etmemişsin. Biten bir sevdanın arkasından konuşulmaz ama ben ne yaptım sana seni sevmekten başka ne yaptım nelere göğüs germedim bu sevda için nelerden vaz geçmedim bebeğim bumuydu karşılığı? Alnındaki ihanetin lekesi geçmeyecek biliyor musun gittin ama gün gelecek pişman olacaksın gün gelecek bendeki seni hatırlayacaksın gün gelecek seni senden çok sevdiğimi anlayacak ama pişmanlığın verdiği o hüzünle boğuşacaksın ama hiç bir zaman beni unutamayacaksın bundan sonrasında artık sende yoksun benim için pişman olarak geri dönmek istediğinde de ben olmayacağım olamayacağım istesem de istemesem de bir kez daha o gül yüzünün arkasındaki şeytana kanmayacağım alışığım ben yalnızlığa nelere göğüs germedim ki bunu da başarırım ben ama sen hiç bir zaman mutlu olamayacaksın biliyor musun içindeki o acı bitirecek seni beni anacak andıkça biraz daha tükenecek biraz daha eriyeceksin ama ben geçmişteki tüm acıları geride bırakarak gidiyorum yeni başlangıçlara seni de baş başa bırakıyorum alnındaki ihanetin karasıyla
Ali Galip KARAKAŞ
12.02.2011 - 18:59
yürüyorum dikenlerin üstünde
Karanlık bir gece yol görünmüyor
Yürüyorum dikenlerin üstünde
Kara çalı bana aman vermiyor
Yürüyorum dikenlerin üstünde
Güneş erken doğup şafak sökmüyor
Gökteki bulutu söküp atmıyor
Ay karanlık güneş ışık tutmuyor
Yürüyorum dikenlerin üstünde
Sonlanmadı menzil ile durağım
Belki çok yakınım belki ırağım
Yaralandı parça parça ayağım
Yürüyorum dikenlerin üstünde
Yavaş yavaş ilerlerken Kaplani
Benim ile yola çıkanlar hani
Geri dönsem taşa tutar el beni
Yürüyorum dikenlerin üstünde
08.02.2011 - 22:50
Giderim
Hikmeti, yaşadım,bilgiyi derdim
Aldım çiçekleri gönlüme serdim
Bilgiyle süsledim, sevgiyle sardım
Fidanlar içinde çoşar giderim
Bülbül serenat eder gülün dalına
Kıskanır dikeni kökten sevdiğim
İyilik, güzellik yükle salına
Mevlana 'yı düstür eder giderim
Çam ağacı gölge yapar dibine
Edep ruhta beden gibidir bilirim
Gülme sakın ağlanacak haline
Faniyim, yolumu şaşmam giderim
Atanı, dününü unutma yarınına bak
Kalıplar gerçeği göstermez derim
Sevgiyi bulursun yanındadır Hak
Gönül perdelerini söker giderim
Her dalın bir yay zümrüt bağından
Derya senin katrede ummanın var
Çiçekler içinde nur ırmagından
Sultanlar aşkına yanar giderim
Yusuf gibi kuyulara atılsam
Eyüp gibi yaralara belensem
Karanlık gecede insan arasam
Gönül seferberliğine kanar giderim
Beni bana koymaz divane nefsim
Sel avutmaz gönlümü, ağlar giderim
Sabah rüzgarında gül kokunu beklerim
Hasret duman duman tüter giderim
Çizdim gönlüme tevazu haritasını
Çıkardım dünyamdan sen ben kavgasını
Doldurduk damladan göle ilim tasını
Muhabbet yağmurunda çağlar giderim
Zeynep Hicran Demir
08.02.2011 - 00:31
Tarihe Gömüldün Bu Gece Sen de
Çevirdim yüzümü, boşmuş gözlerin
Zihnimde uçuştu yalan sözlerin
Kaybolup gidiyor bende izlerin
İçimden söküldün bu gece sen de!
Ne özlem sarsıyor derinden beni
Ne dilim anıyor eskisi gibi
Geçiyor zamanla aşkın tesiri
Düğümdün çözüldün bu gece sen de!
Bedeller ödendi, fırtına dindi
Sevda şilebinden bir yolcu indi
Pişmanlık mazinin inine sindi
Bilektin büküldün bu gece sen de!
Kalmadı gönlümde o eski telaş
Son buldu kendimle ettiğim savaş
Ne yarim olursun, ne de bir yoldaş
Hataydın çizildin bu gece sen de!
Gün oldu anılar koyunda gezdim
Gün oldu sevdayı içimde ezdim
Örselendi ruhum kederi yazdım
Canımdan çekildin bu gece sen de!
Yıldızım sanmıştım ışık saçmadın
Kelebek misali kalpte uçmadın
Kardelen diyordum çiçek açmadın
Yapraktın döküldün bu gece sen de!
Çekilmez ne dertler saldın koynuma
Bir hüzün nişanı taktın boynuma
Kaç kez kurşun sıktın yorgun beynime
Kalemdin kırıldın bu gece sen de!
Hasretten yanarken yoktun yanımda
Zehirden beterdi hicran kanımda
Nerdeydin kim bilir en zor anımda?
Hisardın yıkıldın bu gece sen de!
Nerdedir nasıldır diye sormuşsun
Resmimi göğsüne basıp durmuşsun
Boşuna üzülüp kafa yormuşsun
Defterdin dürüldün bu gece sen de!
Yaşanan aşk desem aşka ihanet
Bir kuru canım var Hak’ka emanet
Ektiğini biçtin sen de nihayet
Tarihe gömüldün bu gece sen de!
19 Mart 2008
Nigar Erkoçoğlu
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Yar Olamadın
Güldüğün her yerden gül biter sanma
Sen beni ilk defa yaralamadın
Ben sana kul köle olurdum amma
Sen bana bir günlük yar olamadın
Bu kadar yüklenmek var mı susana
Yerimde olupta çıldırmasana
Ben gönül köşkümü açtmda sana
Sen sokak kapını aralamadın
Hançerle mavzerle yıkılmazdım da
Süründüm aklımı senle bozdum da
Ben sana yüzlerce roman yazdım da
Sen bana bir satır karalamadın
Onbinde bir kula nasip olsam da
Kadrimi bilmedin nimet olsam da
Ben senın bağına rahmet olsam da
Sen benim dağıma kar olamadın
Kalplere şifalar sunan meyvaydım
Her keyfe kedere derde devaydım
Ben senin bahtına gülen ayvaydım
Sen bana ağlayan nar olamadın
Yıllara mal oldu gözümden düşmen
Ey şimdi aynayla kavgalı düşman
Her zaman mahçupsan her zaman pişman
Sen kendine bile yar olamadın
Cemal Safi
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
06.02.2011 - 18:51
GÜNAHI KİME
Tek suçlusu benmiyim, düştüğüm bu sevdanın
Yüzüme tebessümle, bakmadın mı bir tanem.
Fethedilmez sandığım, gönlümün kalesini
Küçük bir kıvılcımla, yakmadın mı bir tanem…
Nasıl mutlu olmuştum, bilsen seni görünce
Engel olunmuyormuş, kader ağı örünce
Seninle karşılaşıp, tanımadan çok önce
Baktırdığım her falda, çıkmadın mı bir tanem…
Zincirler mi bağladın, bilmem iki dizime
Bir tek sen hükmedersin, benliğime özüme
Yağmur yüklü bulutlar, sürükleyip gözüme
Sel gibi yanağımdan, akmadın mı bir tanem…
Kulhilmi” der hesap et,sensiz geçen her ayı
Kimseye söyleyemem, içimdeki sevdayı.
İkimize kurduğum, o toz pembe dünyayı
Sen kendi ellerinle, yıkmadın mı bir tanem…
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
OLMUYOR
Dertler dert üstüne konduğu zaman
Haykırsam olmuyor, sussam olmuyor
Keder içten içe yıktığı zaman
Ağlasam olmuyor, sussam olmuyor.
Dostlarım elimi ittiği zaman
Verilen ahitler bittiği zaman
Sevinç semtimizden gittiği zaman
Yaşasam olmuyor, ölsem olmuyor.
Vaatlerin vadesi bittiği zaman
Bel bağlanan dağlar çöktüğü zaman
İnsanların asıl yüzü çıktığı zaman
Yıkılsam olmuyor, kalsam olmuyor.
Kurtlar sahte postu attığı zaman
Sırtlanlar pusuya yattığı zaman
Dünya maskesini yırttığı zaman
Sensiz yaşanmıyor, sensiz olmuyor.
Yüzümü kıbleye döndüğüm zaman
Kutlu dergahına girdiğim zaman
Yüz çevirip yeniden döndüğüm zaman
Konuşsam olmuyor, sussam olmuyor.
Hicabım yaş olup aktığı zaman
Ve gözyaşım yüzümü yaktığı zaman
Sesim titreyerek çıktığı zaman
Secdeden gayrisi o an olmuyor...
04.02.2011 - 01:45
Ah Ettim Sana
Yangına atarak, çıkarsın yola,
Seni bu ateşe atan olmasın.
Hasret pazarına zincirli köle,
Yaparak beleşe satan olmasın.
Çilekeş ömrünü, yaşa derbeder,
Sevdasız bıraksın, gönlünü kader.
Zalim gecelerde, sabaha kadar,
Saçını okşayıp, yatan olmasın.
Kalbinin yerinde bekleyen taşa,
Bir damla sevgiyi dökmeden yaşa,
Çılgınca özlem duy, sevgiye eşe,
Kıskanıp kaşını çatan olmasın.
Hasret sigarası, iç paket paket,
Güzelliğin yeter, gönlünü yok et.
Buzlu yüreğinden sevgiyi tüket,
Yanılıp yanarak tüten olmasın.
Artık unut beni, serseri yaşa,
Sabahsız gecene, dost olsun şişe.
Bülbülü bırak da, kargaya kuşa,
Yalvarsan gönlüne öten olmasın.
Sen de vurul beni, vurduğun yerden,
Sen de medet bekle, yüreği körden,
Tüket umudunun, hepsini birden,
Ömrün bir sevdaya vatan olmasın.
Mehmet Nacar
02.02.2011 - 00:43
AŞKIM SEN OL! ! !
' ALLAH'IM BENİ SEN KALDIR Kİ KİMSELER YIKAMASIN! ! ! S. Şirazi
Sensin her zaman yanımda olan,dar zamanlarımda yüreğimin yankılarını duyan...
Sensin karanlıklar ortasında dolunaylar gibi kalbime doğan..
Sen bende CANSIN,SEN hayatıma ANLAMSIN..
geceleri buram -buram tüten hıçkırıklarımda,bütün arayışlarımda,dalgalı bir
denizin ortasında çırpınan ruhumda,Sensin gökkubbemin rengarenk gökkuşağı...
Özüm Sensin,Tebessüm ettiğimde Sen benim gülümsememsin..
Sen benim yüreğimsin,beni hakiki seven Sensin..
Ellerimin,gözlerimin,yüreğimin mimarı!
Her bir zerremin nakışlarında SEN,BEN sanatından bir emareyim..
Gözlerime Nurundan ışıklar vermeseydin,şu kainat tablosunu göremeyecekti
gözlerim.
sevgiyi kalbime ilham etmeseydin,Seni sevmenin güzelliğini,sonsuz acizliğimle
bilemeyecekti yüreğim..
gözlerime ağlamak nimetini vermeseydin,gözyaşının kalbimle olan dostluğundan
bi-haber kalacaktı gözlerim..
her gün güneş olup aydınlattın semaları,karanlıkta kalmadı umutlarım..
Ey cömertlerin En cömerdi!
Rezzak isminle donattın afakımı,Settar isminle örttün ayıplarımı,
Tevvab isminle her defasında kabul ettin tevbelerimi...
'Yine Gel'! dedin..tekrar geldim,sana geldim Allah'ım!
Vedud olan Sensin seven sensin,senden başka kimim var ki,kapısına gideyim?
aşkınla kuşat,aşkından mahrum kalmış naçar yüreğimi..
baharım Sen ol EY SEVGİLİ.! Hazanda bırakma,yapraklarım dökülüyor..
Gülistanım sen ol EY SEVGİLİ!
Ey ellerimden tutanım.! Sana kavuşmak çıktığım bu sevdalı yolculukta sarp
yokuşları çıkarma karşıma..
Ey fukara yüreğimin Rahmeti sonsuz Sevgilisi!
Beni sana sürünerek değil,koşarak getir..
uzattım ellerimi,bırakma beni.toprağımda Nurum ol,dayanağım,sahibim Sen ol...
Ayım güneşim,Gözyaşım tebessümüm,Sen ol..
GELDİM İŞTE KAPINA!
AŞKIM SEN OL ALLAH'IM
AŞKIM SEN OL!
AŞKIM SEN OL!
01.02.2011 - 23:24
Bir sevda vardı..adı masal olan..yalan olan..
Bir sevda masalı vardı anlaşılamayan...
Bir aşk rayihaları salacağım ben bugün yine göklere.Hava kapalı Sonbaharın son ayındayız, hüzün kokulu, ağlamaklı sanki dokunsan ağlayacak, gözyaşlarını birazdan salacak....
Bir sevdadan bahsedeceğim bulutlara aya,yıldızlara,rüzgarlara..Bir sevda yeli olup ineceğim yeryüzüne...Aşk rayihaları salacağım tüm dünyaya, denizlere, okyanoslara, martilara, sahillerde gezineceğim, yağacak yağmora eşlik edeceğim ben bugün yine, hüznüme hüzün katacağım,derdime dert salacağım....
Ben hüznümü seviyorum, derdimle yaşamaya alışığım haydi tüm hüzünler gelin benim üstüme diyeceğim..ve bir hüzünlü sevda masalı anlatacağım,anlatabilirsem adı yalan olan..
Bir sevda vardı, adı son sevda olan, güzel, büyülü olduğu sanılan, sevgisi, sevdası, kini nefreti olan...Bir sevda kelebeği olup gelip hüzünlü yaslı yüreğime konan.Hüznüme hüzün katan,yasıma yas katan...
Rengarenk kelebekleri gönlüme musallat eden.Ne söylediği, ne anlattığı anlaşılamayan...Nasıl olduğu, nerde durduğu bilinmeyen, gel gitleri olan, nezaketten bi haber yaşayan,bir yerlere konamayan, duramayan bir sevda kelebeğinin kırık kanadı olan bir sevda rayihaları salayım göklere, bir hüzün havası, veda havası göndereyim tüm yeryüzüne adı sevda masalı olan, adı yalan olan..
Bir sevda masalı anlatıyorum, bir tırtılın ömrünü anlattım şiirlerde, anlaşılamayan maziden aldığı gıdayla yaşamaya çalışan, hep mazisinde kalan,mazisini aşamayan, şiirlere konu olan, yaz günlerinde üşüyen, yağan yağmurlarda hep ıslanan, kimi zaman deli gömlekleri giyen, deliler gibi dolaşan, kıran, döken, inciten, hep rest vari konuşan ve resti görülen bir sevda vardı adı masal olan...adı yalan olan...
Kimi zaman bir karayelde, kara sevda olup esen, sonbaharın son ayında, sarı yapraklar misali göğe savrulan, kendi içinde kısır döngüleri olan, seven, sevilen, hemde sevilemeyecek, anlaşılamayacak olan karmakarışık bir sevda vardı masal gibi..adı yalan olan...
Bir sevda vardı. İyilik nezaketin sevgiden doğduğunu bilmeyen, hatır,gönül nedir bilemeyen..bilsede ifade edemeyen, medenice veda dahi edemeyen..sevgi yoksa yürekte her türlü bağnazlık,katılık, acımasızlığın yüreği dolduracağını onlarla yaşanacağını farkında olmayan, bir sevda vardı, adı yalan olan...
Bir sevda vardı.Nezaket kapısının nerden açıldığını bilmeyen, bu kapıdan girilebilse sadakat, vefa, sevgi, hoşgörü anlayışının, empatinin kendisini karşılayacağını göremeyen bir sevda vardı, nezaketin bir erdem olduğunu anlamayan...
Bir sevda vardı.Sevda yeli sandığı bir karayelle savruldu göğe yükseldi.Yıldızlara sordu, bulutlarla konuştu, güneşe, aya sordu yanıldığını anladı..aradığını bulamadan yeryüzüne indi..
Günlerce savruldu, kar da tipide lodoslarda, en sonunuda düştü bir liman kıyısına, sahillerde gezindi, limanlarda bekçilik etti, beklenen vardı, bekleyen vardı ama gelen hiç olmadı.Çünkü sevgi bilmeyen,nezaketten uzak gönüllerde sevdanın işi neydi? ?
Ve bir gün geldi, birden sevda uğultuları kesiliverdi, sevda yağmurları diniverdi, yalan sevdalar alıp başını gidiverdi.Ve bir kez daha yanıldığını anladı, yalan sevdalarda, yalan yellerle esdi,durdu, kandığını anladı..
Her şeylere rağmen sevdası, sevgisi savrulurken, yok olurken, ona vermeyi düşündüğü kitapları, sevda fakirlerine verilecek şiirleri ve güzel kokulu, kırmızı gülleri bir beyaz kelebeğin cansız bedeni kalıverdi titreyen ellerinde...
Gülümseyen yüzlerle, bir kaç damla yanağından süzülen yaşlarla, bir veda şarkısıyla uğurladı sevdasını uzak ellere, bilinmeyen gönüllere... vakit tamam, son bir mektup mu? olur... son bir yazı mı? olur... var olan yaşanan, yaşanmayan herşeylere elvadalar, vedalar ederek, bir hüzün, bir veda havasıyla hoşçakallar ediyorum! ! ! bir sevda vardı...adı masal olan, adı yalan olan, kara sevdalara...
__________________
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Sizde Tattınız mı?
Uğrunda alın teri döktüğümüz ve kaybettiğimiz malubiyetlere üzülecek yerde
Bir ömür boyu cefa çekmenin, acı ile pençeleşmenin galibiyetine kaptırdık yakamızı
Sevindik ulu orta ve hep sevincimizi hıçkırıkla, göz yaşlarımızla belli ettik
Bir dalda iki elma kadar yakınken, sararmış bir tutam yaprağı yenemedik
Bent oldu, uçurum oldu, haset kulların yağmalanmış arzularına yenik düştük
O duygusuz o namustan eser kalmamış ve hiç nasibini almamış zalim kullara
Ne dünyamızı aydınlatan ısıtan güneş kadar özgür
Nede mahpus damlarında ülkesi ve ilkesi için müebbet yatanlar gibi şanslı
Ne umuda yelken açmak istedik umursamaz tavrımızla bi çare ayrılmadan önce
Nede içimizde durmadan kanattığımız yaramıza sevgimizle merhem olamadık
Acı çekmenin özgürlüğünü, hayatın acı dikenlerini çıplak ellerimizle koparmayı
Uzaklarda yanıp tutuşan yüreklere kalbur ile su taşımayı
Her gün gayretle filizlenen o en yüce duyguları hasret ateşiyle kavurmayı
Biz ettik gülüm, hayatı olduğu gibi değil istediğimiz gibi yaşamayı biz seçtik
Hayal meyal hatırladığım bir gülüşün kaldı gözlerimde arzu ile yaşattığım
Bir yırtık resmin kaldı gönül tabelamda asılı kalmış ve bi çare sararıp duran
Kulağımda titrek bir mum alevi gibi sevgi sözcüklerin, dile gelirken arsızca
O bizi sürekli kahreden maziden intikamımızı alan, yalnızca meyler kaldı
Sigaramın dumanına hükmeder durur acı yakarışlarım,,,
Gitme, etme, kal gülüm …beni öksüz koyma deyişlerim tırmalar durur beynimi
Neden gittin ki; neden ….? Neden umut varken acılara bahşettin yüreklerimizi
Hep bunu, hep bende ki seni, hep sevdiğimi yad etmekle mi geçecek yıllarım
Bir an olsun düşseydin fikrimden, savursaydı rüzgar dağılsaydı hüzün bulutları
Sensizliğinde, acıların mabedinde tapınılacak obje olacağına, yaralı yüreğim
Keşke her damla göz yaşımda, senle birlikte usulca topraklara gömülseydi
O tertemiz en duru haliyle ilk günkü gibi duygusuz ve çırılçıplak
Ahhh keşke…..
O zaman tattırdığın her acıyı, derdi, kederi öğütmeye çalışacak kadar ne vefalı
Nede böylesine, seni unutturması için vefasız kullara yalvaracak kadar deli olmazdım
Ne yarından umutsuzca seni dilenmek gibi, aptalca bir hisse kapılırdım
Nede gelmeyeceğini bile bile, gönül bağımdan kopardığım gülleri ayaklarına sermezdim
Şimdi git baharın renklerini çalan gözlerinle, ağlamadan usul ve sessizce
Adını bahtiyar koyma oğlun olursa, sadece ardında bıraktıklarını düşün
Sevgi, yada sevda koyma kızın olursa ismini, yüreğinde hiç sönmeyen o ateşi düşün
Yolun açık olsun, Allaha emanet ol, kendine iyi bak sakın ben gibi yüreğine yenik düşme
Allaha ısmarladık gül yüzlü, soluk bakışlı dilber
Unutacak kadar cesur,unutulmayacak kadar ismini koyamadığım o duygu ile yaşa
31.01.2011 - 23:09
Aşk Çıkmazı
Hani için yandıgın da içersin'ya
Bir bardak su'yu kana, kana,
Doymak bilmez ya iştahın
Aşkta buna benzer işte
Ne doydum dersin,ne de istersin
Karşılıksız bir koçan çek misali
Çıkıpta karşısına
Sen neymişsin, bile diyemezsin...
Bedeninden,çıkartıpta atamazsın
Sarılmak istersin,ateşler içinde can çekersin
Bırakmak istesende kelepçelisin
Kaçmak istesende,fırtınanın önünde kalıverirsin
Bir deryadır aslında,kısmetine düşeni yersin
Doydum desen bile, yalan söylersin
Bazen aç,bazan tok, çemberin de dönersin
Taki yanlız kalana kadar,
Yalnızlık; Allah'a mahsus, bunu da bilensin...
Susmak istedigin anda,bagırırsın
Söylemek istersin,bakışınla ifade edersin
Ayrılık hapını yuttugun anda bitersin
Sapsarı,kesilmiş bedenin'le sitemler edersin
Anıların'la potreler çizip,
Sessizlik rıhtımlarına çivilenmişsin
Yutkunuşların da bile,dilin de o lezzeti beklersin
Her nefes'te aynı sıcaklıgı, hissetmek adına
Yeniden,hayallerine dönersin
Yalnızlık içinde suspus olmuş, bedeninle inlersin
Esen her rüzgar da, aynı süzülüşü gözlersin
Acıların mabedin de,yanarken bile
Asla sitem edemezsin...
Soguktan üşüyen kalbine,söz söyleyemezsin
İliklerine kadar çekilen kana,gel demezsin
Asil bir duyguyla, baş başa raks edersin
Leyla olmuşsundur, ama itiraf edemezsin
Ellerindeki boşlugu, doldurmak istesende
Bir boşlugun için de, gecelersin
Güneşin dogmasını beklersin,avuçlarının içinde
Alemin korsanı kesilip,
Bogazında düğümlenen hıçkırıklara,yenik düşersin
Kasarsın bedeni saatlerce,itiraf edemezsin....
Yetimden daha yetim olsanda,itiraf edemezsin
Öksüz bakışlarınla,yetim kaldıgını gizlersin
Kalp yangını,alevlerini çıkartmaya başladıgı anda bile
Kabugundan çıkmamak için and içersin
Duygu selinde bogulup,hayallerinle gönül eylersin
Of bile demeden,aşk kurbanı oldugunu kabullenmissindir artık
Geriye bir türlü dönemezsin.
Aşkını,aşk'a saygından dolayı gizleyeceksin......
30.01.2011 - 18:47
görmek için,göz gerek...
sezmek için,öz gerek...
30.01.2011 - 11:12
http://www.facebook.com/video/video.php? v=108363555845265&oid=347693335262&comments
ey dilim sen neler açtın başıma
en son diyeceğin başta denir mi
dostu düşman ettin diktin başıma
namert sofrasına mert gidilir mi
dilim seni dara çeker asarım
yetmez ise korlarda yakarım
bu işin içinden gel çık bakalım
yalan meclisinde doğru denir mi
doğru bildiğini söyler durursun
hatır gönül saymaz yere vurursun
dilim bu gidişle sonum olursun
deyyusun yüzüne deyyus denir mi
dilim seni dara çeker asarım
yetmez ise korlarda yakarım
bu işin içinden gel çık bakalım
yalan meclisinde doğru denir mi
dilim muhabbeti tavaf eylersin
her demi kendine mirac eylersin
ahiret yeri eder bayram edemezsin
kafir sofrasında iftar yenir mi
dilim seni dara çeker asarım
yetmez ise korlarda yakarım
bu işin içinden gel çık bakalım
yalan meclisinde doğru denir mi
29.01.2011 - 21:44
Kanunu Sultan Süleyman
KÂNÛNİ SULTAN SÜLEYMÂN HAN ve YAHYÂ EFENDİ
Kânûnî Sultan Süleymân Han Yahyâ Efendi'nin bir evliya mürşid olduğunu Hızır Aleyhisselâm ile görüştüğünü bilir kendisini de görüştürmesini istermiş.
Bir gün Yahyâ Efendi ve Kânûnî kayıkla Boğaz'da gezmeye çıkmışlar. Yahyâ Efendi yanında bir ahbâbı ile gelip kayığa binmiş. Birlikte giderlerken Yahyâ Efendi'nin ahbâbı devamlı Kânûnî'nin parmağındaki çok kıymetli bir yüzüğe bakıyormuş. Kânûnî bu hâli fark edince parmağındaki yüzüğü çıkarıp; 'Buyurun daha yakından iyice bakıp inceleyebilirsiniz' diye uzatmış. O zât yüzüğü alıp evirip çevirdikten sonra denize atıvermiş. Yahyâ Efendi hâriç kayıkta bulunanlar çok hayret etmişler. Bir müddet gittikten sonra o zât inmek istediğini bildirince kayık kıyıya yanaşmış. O zât ineceği sırada denizden bir avuç su alıp Sultân'a uzatmış. Avucundaki suda biraz önce denize attığı yüzük varmış. Yahyâ Efendi hâriç kayıkta bulunan herkes yine çok hayrete düşmüşler. Kânûnî elini uzatıp yüzüğü alınca adam birdenbire gözden kayboluvermiş. Kânûnî Yahyâ Efendi'ye dönerek; 'Ağabey neler oluyor? ' diye sormuş; 'O gördüğünüz Hızır Aleyhisselâm idi' cevâbını vermiş Yahyâ Efendi. Kânûnî bunun üzerine; 'Bizi niye tanıştırmadınız? ' diye sorunca Yahyâ Efendi şöyle cevap vermiş; 'O kendini tanıttı; ama siz tanımakta geç kaldınız
Kanuni Sultan Süleyman
Babasi. Yavuz Sultan Selim
Annesi. Hafsa Hatun
Dogumu: 27 Nisan 1495
Vefati. 7 Eylül 1566
Saltanati: 1520 - 1566 (46) sene
Kanüni Sultan Süleyman Trabzon'da dünyaya geldi. O sırada babası orada vali idi. Babası O'nu küçük yaştan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye basladı ve emsali görülmeyen bir terbiye ve tahsil ile yetiştirildi. 26 yaşında padişah oldu. Çok ciddi ve vakurdu. Teenni ile hareket ederdi. Yapacağı işler hakkında hiç acele etmez gayet geniş düşünür ve verdiği emirden geri dönmezdi. İs başına getireceği adamların kabiliyet derecelerine göre vazife verirdi. Kanüni'nin yüzü yuvarlak gözleri elâ kaşları arası biraz açık doğan burunlu uzun boylu ve seyrek sakallı idi. Azim ve irade sahibiydi. Devri Türk hakimiyetinin kemale ulaştığı bir devir olmuştur.Kendisine Kanüni denmesi yeni kanunlar icad etmesinden değil mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Zamanında İngiltere Kralı. Vlll. Henri İstanbul'a bir heyet gönderip adalet mekanizmasının nasıl işlediğini tetkik ettirerek kendi memleketine örnek almıştır.Avrupâ tarihçilerinin Muhteşem Süleyman dedikleri büyük hükümdar büyük dedesi Fatih gibi sayısız seferlere bizzat kendisi iştirak etmiştir.Zamanında cereyan eden mühim hadiselerden bazıları şunlardır:1522 senesinde Rodos'u aldı. Fransa KraIının yardım isteğini kabul ederek Alman İmparatoruna bir mektup yazdı ve Alman İmparatoru Birinci François'i serbest bıraktı.1526'da Mohaç Muharebesi ile Macaristann ortadan kaldırdı. Budapeşte'yi fethetti.1529'da Viyana'yı kuşattı. 1532'de Avusturya seferine çıktı. 1533'te Almanya ile anlaşma imzalandı. 1537'de Otranto fethedildi. Ancak Venedik Savaşı sebebiyle daha sonra ordu Otranto'dan çekildi. 1543'de Estergon İstoini ve Belgrad'ı fethetti.Barbaros kardeşler Akdeniz'de yenmedik donanma bırakmadılar ve Kuzey Afrika'yı alarak Osmanlı topraklarına bağladılar. Kırım Hanları Moskova'ya kadar ilerlediler.Hint Okyanusu'na donanma gönderilerek oradaki müslümanlara yardımlarda bulunuldu.Sudan ve Habeşistan'da fetihler yapıldı.1548'de Tebriz dördüncü defa alındı.Osmanlıların en büyüklerinden birisi olan Muhteşem Padişah 7 Eylül 1566 günü savaş meydanında iken ahiret âlemine irtihal etti. Oanda Zigetvar kuşatmasını idare ediyordu. Vefatında 71 yaşını 4 ay 10 gün geçiyordu. 46 sene padişahlık yaptı. Büyük bir devlet adamı ve ünlü bir şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur:
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi.
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat dedikleri bir cihân kavgasıdır.
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi.
Babasından 6.557.000 km. kare olarak devraldığı İmparatorluğun topraklarını 14.893.000 km. kareye çıkarmıştı.Cenaze namazını Şeyhülislâm Ebussuud
Efendi ve Nakibü'I - Eşraf Taşkentli Muhterem Efendi kıldırmıştır. Süleymaniye Camii avlusundaki türbesinde gömülüdür. (Allah rahmet eylesin.)
Karınca ve Kanuni
Kanûnî Sultan Süleyman merhum, Topkapı Sarayı’ nın bahçesindeki ağaçlarda mebzûl miktarda karınca görülmesi üzerine, kurtulmak için çare araştırır ve ağaçların gövdelerine ve diplerine kireç tatbik edilirse meselenin çözüleceğini öğrenir.
Fakat ilim ehlinden izin almadan yapmak istemez ve Zenbilli Ali Efendi’ ye meseleyi sorar.
Çok iyi bir şair olan –o kadar ki, bütün Osmanlı Şairleri içinde biri hariç (o biri Zâtî merhûmdur) hepsinden fazla miktarda gazel sahibidir Kanûnî ve şiirlerinde kullandığı mahlâs Muhibbî’ dir- Sultan suali de vezne koyar.
Dırahtı ger sarmış olsa karınca
Zarar var mı karıncayı kırınca
Dıraht: Ağaç Ger: Eğer
Cevap benzer şekilde gelir Zenbilli’ den:
Yarın Hakkın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca
“Karıncaları kireç uygulayarak bertaraf edemezsin, buna izin yoktur” tarzında anlamamalı cevabı.
Soran
da cevap veren de pekâlâ bilirler ki, bunu yapmak caizdir, izin vardır. Ancak bu vesileyle Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi, Padişaha demektedir ki, evet helaldir ammâ, hesâba da çekilirsin; zâten malûm değil midir ki, helâle hesap var, harama azap!
26.01.2011 - 23:01
Anladım ki; İnsanlar;
Susanı KORKAK,
görmezden geleni APTAL,
Affetmeyi bileni çantada KEKLİK sanıyorlar..! !
Oysa ki;
Biz istediğimiz kadar HAYATIMIZDALAR..! !
Göz yumduğumuz kadar DÜRÜSTLER,
ve sustuğumuz kadar İNSANLAR...
25.01.2011 - 11:53
Ucuz İnsanlar
İnsanlar da parsellenmiş arsalar gibi
Duygular bölük bölük, his parça parça.
Bakışları andırır gerçek dost gibi,
Yürekler sönük sönük, sis dalga dalga.
Şerefin böylesi ucuz gittiği,
Yüreğin böylesine teslim dediği.
Kulun kula acz ile ram ettiğini
Ne yazık ki burada sizinle gördüm.
Eskiden şeref için ölenler vardı,
Gurur onur şahsiyetin anlamı vardı.
Gerçekleri haykırmak yiğit şanıydı,
Bugün eskiden demek ne kadar acı.
Birleşmiş üçü beşi birlik olmuşlar,
Sükut ikrardan diye suskun kalmışlar.
Cemaziyelevvel malum ya bize
Ucuz ihanete ortak olmuşlar.
Benim adım Bedirhan bilenler bilir,
Benim özüm de bir sözlerim de bir.
Yalan söylüyorsam söyleyin bir bir,
Doğru diyorsanız söyleyin hep bir.
İsim isim yazmak bana yakışmaz,
Teşhir etmem ise yakışık almaz.
Dost oldum herdem dost bulamadım,
Ulan çek git derim size yakışmaz
ANKARA 1996
Bedirhan Gökçe
23.01.2011 - 01:29
SONBAHAR YAĞMURLARI
Sonbahar yağmuru yine başladı
Gözyaşımla yarış yaparcasına
Yine sonbaharda sevmiştim seni
Kulların Allah’a taparcasına
İçimdeki sevdan öyle büyüdü
Karların çığları yaparcasına
Aşkının ateşi öyle yaktı ki
Güneşin dünyayı yakarcasına
Hasretin damarda kanda büyüdü
Damladan okyanus olurcasına
İsmini öyle çok sayıkladımki
Göklerde yıldızlar sayarcasına
muhammet ali yılmaz
22.01.2011 - 16:17
Gülü Susuz Seni Aşksız Bırakmam - Sanat Müziği
Seninle tattım ben her mutluluğu
Bırakıp gidersen bil ki yasamam
Ömrümden canımdan ne istersen al
Gülü susuz seni aşksız bırakmam
Üşüdüm diyorsan güneş olurum
Yanarım sevginle ateş olurum
Dolarım havaya nefes olurum
Gülü susuz seni aşksız bırakmam
Gönlündeki derdi siler atarım
Ümit pınarıyla coşar akarım
Kış göstermem sana ben hep baharım
Gülü susuz seni aşksız bırakmam
20.01.2011 - 20:51
Hayat adil değil demeyin.!
Hayat o kadar adil ki;
ne yaptıysan karşılığınıda aynı şekilde alırsın..
iyiliğe,iyilik, kötülüğe kötülük..
Bedduaya gerek varmı.?
beddua etmeyin; çift başlıdır beddua,
ucu sana da dokunur.!
Sanma ki duymaz Rabbin...ahlarını,
sanmaki görmez gözyaşlarını..
O en adil olan, bırakmaz kimsede kimsenin
ahını..!
20.01.2011 - 01:34
ÖZLEDİM SENİ
Özledim seni...
Ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
Beynimi uyuşturuyor özlemin...
Çok sık birlikte olmasak bile
Benimle olduğunu bilmenin
Bunca zamandır içimi ısıttığını
Yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp
Mütemediyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
Akşamları her işi bir kenara koyup
Seninle başbaşa konuşmaları özlüyorum;
Oynaşmalarımızı,
Yürüyüşlerimizi,
Sevimli haşarılığını,
Çocuksu küskünlüğünü...
Nasıl da serttin başkalarına karşı
Beni savunurken;
Ve ne kadar yumuşak
Bir çift kısık gözle kendini
Ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
Buna mecbur olduğunu görmek
Ve sana bunları söylemeden
'Git artık' demek
'Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa'
Demek sana ne de zor
Seni görmemek ve belki yıllar sonra
Karşılaştığımızda
Bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....
Can Yücel
17.01.2011 - 11:25
DÜRÜSTLÜK
' Toplantıya gideceğim.Baktım geç kalma ihtimalim var,bindim bir taksiye,muhabb...etçi bir arkadaş.O anlatıyor ben dinliyorum.Tam işyerinin önüne geldik.Ankara'da Bakanlıklar.Diyelim ki. taksi parası 9.75 TL tuttu,ben 10 TL uzattım.Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya,taksici üstünü arıyormuş gibi yapar,siz de para üstünü alabılmek için bir ayak dışarda,inmemek için debelenirsiniz.Tam o sahne olacak.Şoför,para üstü varmı diye aranmaya başladı.
'Üstü kalsın kardeşim'dedim.
Döndü bana doğru
'Vaktin varmı ağabey? ' dedi.
'Evet' dedim (tek ayağım hala dışarda)
Dörtlülere bastı,trafik dört şerit akıyor,indi araçtan.Önde bir büfe var.Gitti oraya,bir şeyler konuşup geldi.Bana 25 Krş uzattı.Belli ki para bozdurmuş.
'Birader' dedim,'9.75 değil,10.50 yazssa istermiydin 50 krş.benden? '
-Ne alacağım ağabey 50 krş.u
-Peki niye gittin 25 krş.için o kadar uğraştın.üstü kalsın demiştim.
Döndü bana,attı kolunu arkaya:
-Vaktin varmı ağabey
-Var
-Çek kapıyı o zaman
Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.
5 dk.konuştuk.İngiltere'de profösüründen,bilmem kiminden eğitimler aldım.O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini,ingiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.
Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz.Babam rençberdi benim,günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir,o gün iş bulamamışsa,biz eve gelişinden,yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik.Yemek bitince babam bize'Durun kalkmayın' derdi.Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.
'Aha' dedim,'Bizim meslek',seminerci.
- Ne anlatırdı baban
- Hayattta nasıl başarılı olunur?
O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor,sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.
-Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi,delik bir çorapla pantalonun ceplerini çıkarır,dört kardeşi karşısına alıp 'Dürüst olun,evinize haram lokma sokmayın' diye anlatırken,biz de gülerdik. Annem kızardı,'Babanızla alay etmeyin.O, hem dürüst hem de çalışkandır' derdi. Yan evde iki kardeiş var,onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor,ama adamda her numara vardı,kumar falan oynatırdı.Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı,hep o ikisinin eskilerini kullandık.O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık,çünkü bize bahşiş verirdi.Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye,para falan hak getire.Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü.yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartıman,işleyen birahane,dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktıbiliyormusunuz?
-Ne bıraktı?
-Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı: 'Evladım işinizi dürüst yapın,hakkınız olmayan parayı almayın...'falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti,diğer 2 kardeş cezaevindeler,ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.
Biz 5 kardeş,beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi,çoluk çocuğu,hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki:
'Asıl mirası bizim baba bırakmış.'
Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri,taksimetrenin yazmadığı 10 krş.u evimize sokmadık.Her şeyimiz var Allah'a şükür.
Çok duygulandım,veda ettim,tam ineceğim:
-Dur ağabey,asıl bomba şimdi.
-Nedir bomban?
-Nerede oturuyoruz biliyormusun? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.
Evladınıza ne araba bırakırsınız,ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.
(A.Şerif İzgören kitabından)
14.01.2011 - 00:26
Dert, gizlice Allah’ı anmana vesile olacaksa
tüm dünya mülkünden değerlidir...
HZ MEVLANA
13.01.2011 - 12:14
Sabır anahtar olmalı; tüm zorluklarda Doğruluk gidilen yol olmalı; çıkmazlarda
İnancın yaradan olmalı; rol aldığın dünyada Amaç sevgi olmalı; yaradılan kullarda..
UNUTMA! Geçicidir bu hayat oyalar insanı!
Her nefeste ÖLÜM! Her nefeste bırakacak tadını
Görüyormusun! Yanında ananı babanı
Anlayacaksın o zaman Güzelin çirkinden kalmayan farkını!
Kalıcı olan iman güzelliğidir İNSANDA!
geç olmadan Geç olmadan uyan!
İzin verme pusu kurmuş şeytana
Belki de gideceksin elveda diyemeden hayata
Korkma ölmekten! kulluk yapmışsan yaradana
İşte ozaman,yatarsın rahat!
KARA TOPRAKTA!
12.01.2011 - 14:00
Aşkı Kaybedenler…
Elimizde ne varsa kırıp geçirelim. Kolay yolu seçelim. Tüketip, harcayalım. İlişki dediğin her yerde bulunur nasılsa! Gideni boş ver, gelene bak, değil mi?
Aşkı Kaybedenler…
Aşk dediğin üç harf ama yaşaması da yazması kadar kolay mı? Kalbi kandırmak, sevda satmak bu kadar ucuzladı mı? Her çeşit sevgi, pazara kurulan tezgah gibi seriliyor mu? Karşılığında ne veriyoruz bu aşkların, sadece bedenimizi mi?
Kendi içinde kaybolmak bu, varlığını ispat etmeye uğraşırken üstelik! Kadınlık ve erkekliği geçtim, insanlığın erdemini kaybediyoruz. Birileri nasılsa bize inanıyor, hala saf kalmış yürekler var diye, dibine kadar kullanıyoruz. Egomuzun sınırı yok mu?
Aşkın içine en yakışmayan şey bencilliktir. Özgüvenimiz tavan yapmış, kalbin seviyesi nerede belli değil. Kedinin fareyle oynadığı gibi, bize yürek açanlarla gönül eğlendiriyoruz. Amacımız kalmamış!
Gecelik yatak maceralarımızı yatırıyoruz içki masalarına, kahve sohbetlerine. Yaşadığımız her renksiz sevişmenin, bizi koyu bir karanlığa doğru ittiğini anlamıyoruz. Başkalarını kirlettiğimizi sanarak, aslında ne kadar karaya çalıyor ruhumuz, göremiyoruz.
Ne aradığımızı bilmeden savruluyoruz. Cefa, vefa, vicdan gibi kelimeler sözlüğümüzden çıkmış, hatta bunların adı geçince geri kafalı sayılıyoruz.
Çok cesaretliymiş gibi duruyoruz oysa korkularımızdan duvarlarla örülü kalplerimiz. Eski acılarımızın, geçmiş yaralarımızın intikamını başkalarından çıkarıyoruz. Lafa gelince mangal gibi yüreğimiz var ama içine koyacak kömürü bulamıyoruz.
Aşkın o büyülü dünyasını unuttuk. Aşk için neler yapardık, sevdanın kanadına takılıp uçmak neydi, hiçbirini hatırlamıyoruz. Kırgınız! Doyasıya yaşayamadıklarımıza, yıkılan hayallerimize, ümitlerimizin kaybolmasına kızgınız.
Kendimizden fazla sevemiyoruz kimseyi, gerçi kendimizi ne kadar sevdiğimiz de tartışılır. Kendine değer veren insanın işi mi, yalan aşkların peşinde sürüklenmek? Kendi gerçeğimizle yüzleşmekten öyle ürküyoruz ki, yok sayıyoruz.
Üstümüze giydiğimiz kıyafetler, yüzümüze taktığımız maskeler, dilimize yerleşmiş yalanlarla geçiriyoruz günleri. Sözümüz çok ama içinde anlam yok. Herkes bir şey arıyor ama ne aradığını bilmediği için bulan yok. Bulduğunu anlayacak kadar zaman veren de yok. Hal böyle olunca, bize gerçek aşk da yok! Hepimizin bir tarafı yaralı, acıyor ruhumuz. Yalnızız ve aşka tutunmadıkça yalnız kalmaya mahkumuz…
Gazali bir gazelinde sevgilisine şöyle sesleniyor: “Zülfünün bir tek telini görenlerin bahtı siyah olurmuş / Zülfünün bir tek telini göreydim de / benim de bahtım siyah olaydı” işte aşk budur, işte uzaktan sevmek, ona dokunamadan aşkını sürdürebilmek budur. Oysa günümüzde öyle mi? Herkes birbirine “seni seviyorum” u kolaylıkla hissetmeden söyleyebiliyor. Günümüzde maalesef aşklar da yozlaştı...
11.01.2011 - 23:38
Modern zaman problemlerine Mevlânâ'dan çözümler
Mutlu bir evliliğin formülü, depresyondan kurtulmanın yolları, yalnızlığın sebepleri ve çocuk eğitiminin püf noktaları... Hz. Mevlâna'nın 7 asır öncesinden bu günün insanına önerileri var.
Son günlerini yaşadığımız 2010, aynı zamanda Hz. Mevlâna'nın Sevgilisine vuslatının (vefatının) 737. yıldönümü ve her geçen yıl daha çok insan, 7 asır önce Konya'da yaşayan bu büyük alimin anlattıklarından etkileniyor. Her aralık ayında, Konya'da yapılan törenlere dünyanın dört bir tarafından binlerce insan geliyor. Mesnevi, dünyanın en çok satan kitapları listesinde. Peki modern zaman bireyleri asırlar önce yaşayan bu İslam aliminin anlattıklarında ne buluyor?
Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Dr. Nuri Şimşekler, bu soruya 'Dertlerine deva buluyorlar. Çünkü derdi olmayanın Hz. Mevlâna'yı anlaması zor.' cevabını veriyor. Hz. Mevlâna'nın anlattıkları, günümüz insanının büyük problemlerine pratik ve kolay çözümler, kolayca uygulanacak formüller sunuyor. Şimşekler, günümüz insanının en yaygın sıkıntılarına Hz. Mevlâna'nın sunduğu bu pratik formülleri, bizim için derledi. Bu zamanların en yaygın derdi depresyon için Mevlâna, 7 asır öncesinden şu öğütte bulunuyor: 'Ey oğul, özgür ol, kopart zincirlerini, daha ne zamana kadar paranın pulun esiri olacaksın? '
Evlilik problemleri içinse anlayana büyük mesajlar içeren şu cümleleri kurmuş: 'Her şeyin başı sevgidir.' ve 'Sevgiyle padişah, köle yapılır.'
Sadece depresyon ve evlilik problemleri için değil, çocuk eğitimi, yaşlanma korkusu ve yalnızlık gibi günümüzün yaygın problemler için Hz. Mevlâna şunları söylemiş:
Gamdan başka birşeyden neşelenme!
Depresyon modern zaman bireylerinin en yaygın psikolojik sorunu. Can sıkıntısı da öyle. Hz. Mevlâna'ya göre yoksulluk ve hastalık gibi bu sıkıntılar da gerçek dertler değil. Onun için insanı eleme sevk eden en büyük sıkıntı Allah'tan ayrı kalmak. Mevlâna bedenden ayrı kalan bir uzvun işe yaramadığı gibi aslından, yani kendini yaratan Yüce Allah'tan uzak kalan kişilerin de 'eksik' ve 'işlevsiz' olacağını vurgular. Dolayısıyla dünyalık dertleri için sıkıntıya giren insanlara 'Kopart zincirlerini, esiri olma onların.' önerisinde bulunuyor. Mevlâna insanın sıkıntılarının ancak, 'dertlerin insanı yoğurup yetiştirdiğini' anlamakla göğüslenebileceğini belirtir ve şu beyiti söyler: 'Gamdan neşelen, ondan başka bir şeyden neşelenme! ' Mevlâna bu konuda, dibine gübre atılan gül fidanı bu kötü kokuya sabredip güzel bir kokuya kavuşuyorsa ve yine dikenine sabreden gül kadife gibi bir tene sahip olabiliyorsa, dert ve sıkıntıya sabreden kişilerin de çektikleri derdin tam tersi, hatta daha fazlası rahatlığa kavuşacaklarını anlatır.
Erkek cesur olsa da karısının esiridir
Modern psikolojinin yenilerde keşfettiği 'optimist' bakış açısını Mevlâna, insan ilişkilerinde özellikle de evliliklerde bir formül olarak sunuyor: 'Sevgiyle acılar, tatlılaşır; bakırlar altına dönüşür. Muhabbetle tortular, berraklaşır; dertler, şifa verir. Muhabbetle ölü, canlandırılır. Sevgiyle padişah, köle yapılır.' Unutmamalı ki hiçbir şey mükemmel değildir ve eksiklikleri vardır. İnsan gözüne eksiklik görme gözlüğü takarsa hiçbir zaman mutlu olmayacaktır. Evlilikte erkekle kadın arasındaki sevgi bağına dikkat çeken Mevlâna, böyle olmadığında da sorumluluğu erkeğe yüklüyor. Büyük alim erkeğin kadına olan sevgisinin-meylinin bunun ilacı olduğunu belirtip şunları söyler: 'İnsan, yiğitlikte Zaloğlu Rüstem bile olsa, Hamza'dan bile cesur olsa yine de hükmetme hususunda karısının esiridir. Görünüşte su, ateşten üstündür... Fakat ikisinin arasına bir tencere (sevgi) girdi mi ateş o suyu kaynatır, buharlaştırır, yok eder. Görünüşte su nasıl ateşten üstünse sen de kadından üstünsün; fakat hakikatte ona mağlupsun, onu istemektesin. Kadınlar, akıllı erkeklere karşı galip gelirler; fakat cahil kişiler kadınları mağlup ederler. Bu tür cahiller, sert ve kaba olan insanlardır. Bunlarda acıma, lütfetme ve sevme duygusu azdır; çünkü yaratılışlarında hayvanlık duygusu üstündür. Sevgi ve acıma insanlık özelliğidir, hiddet ve şehvet ise hayvanlık.'
***
Çocuklar oyunla olgunlaşır
Mevlâna çocukların ilk öğretmeninin anne olduğunu söyler ve henüz bebek olduğu dönemlerde bile sözlerine dikkat etmesi gerektiğini vurgular. Çocukların üslubunu bu dönemde duyduklarının belirlediğini düşünür. Çocukların oyunlar vasıtasıyla olgunlaştığını söyler. Modern bilim bunu daha yeni 'oyunla eğitim' formasyonu olarak kavramlaştırdı.
Gençliğin kıymetini, yaşlılığın hikmetini bil
Mevlâna yaşlı kadınların kendilerini genç göstermek için yüzlerini boyamasını yadırgamış. Kendilerini komik duruma düşürdüklerini düşünmüş. Onlara hep 'geçmişi bırakıp kaza ve kadere teslimiyetle yaşadıkları dönemin kıymetini bilmelerini' öğütlemiş. Mevlâna yaşlanmaktan korkan veya gençliğine özlem duyanlara şu öneride bulunmuş: 'Yarın yaparım deme; nice yarınlar geçti. Ekin zamanı tamamıyla geçmesin, uyanık ol! '
İyi dostlar edinmek için iyi bir dost ol
İnsanlık var oldu olalı belki de hiç bu kadar kolay iletişim kurmamıştı. Aklına gelen kişiyle nerede olursa olsun anında konuşabilme imkânına sahip. Ama modern zaman bireylerinin tüm bu imkânlara rağmen en yaygın problemlerinden biri 'yalnızlık'. Sanal âlemde yüzlerce arkadaşı bulunan, cep telefonunda onlarca numara kayıtlı olan yalnız insanlar yığını dolaşıyor sokaklarda. Akrabalık ilişkileri de eski zamanlara göre çok zayıf. Hz. Mevlâna, bu dertten muzdarip günümüz insanına şu öğütlerde bulunuyor:
Sen dost ol da sayısız dost gör; fakat dost olmazsan dostsuz, yardımsız kala kalırsın.
Hep 'ben' diyen arkadaş bulamaz.
Dostları arayıp onların halini hatırını sormayı, gerekli bil; ister yaya olsun, ister atlı.
Temizlerin muhabbetini ta canının içine dik! Gönlü hoş olanların muhabbetinden başka muhabbete gönül verme!
Yürü, tez bir Allah dostu ara. Böyle yaptın mı, Allah, senin dostun olur.
Bilgisiz adam bir müddet seninle gönül arkadaşlığında bulunsa bile, nihayet cahillikten sana bir yara vurur.
Tatlı sözlü cahil dostun sözlerine pek kapılma! O sözler, eskimiş, yıllanmış zehre benzer.
Akraba olanlar birbirlerine sevgilerini dile getirmek zorunda değildir; akrabalık zaten sevginin ta kendisidir.
Ev komşusu önemlidir, ama gönül komşusu daha önemlidir.
Eğer anlarsan komşunun iyi ya da kötü yaşam tarzı sana öğüttür.
09.01.2011 - 20:32
'HİÇ KİMSE SINANMADIĞI GÜNAHIN,MASUMU SAYMASIN KENDİNİ.'
...
Mademki öyle, bu bir veda yazısı...
“Adam” olmanın yolu hatasızlık değil. “Adam”ın ilki “Adem” de hata ile başlamış dünya kariyerine… Onu “Adam” eden, hatasızlığı değil; hatasını hata bilmesi. Hatasıyla insandır insan. İnsanın ihtişamı hatasında saklıdır.
Burada yazmak güzel. Bir o kadar da şaşırtıcı ve ürkütücü.
Bazen de hüzün veriyor. Hüznümün sebebi, yazılanların ancak polemik konusu olduğunda ciddiye alınması. Şaşırtıcı olan ise polemik olsun diye yazmadıklarımın-hatta polemik olmasın diye yazdıklarımın da- polemik konusu edilmesi. (Meselâ, yağmur’u heykelle kıyasladığım son yazım vardı ki, rahmeti anlatmak içindi, sadece rahmeti. Bir yağmur güzellemesi kemalist ve anti-kemalist tartışmalar arasında güme gitti.)
Ürkütücü olana gelince, yağmur ve rahmetle ilgili yazının başına benim o heykel detayını bilerek iliştirmemdi. İliştirmek zorunda kalışım. İliştirmeyi isteyişim; ürkütücü. Demek ki ben de kendimi reytinge kaptırmışım. Kaptırdığımı bilmeyecek kadar kaptırmışım hem de. Kapıldığını bilmemek kadar talihsiz bir kapılış yoktur. O zaman kapılıştan kurtaramazsın kendini.
Sadede geleyim: Bugün bana mahzunca bir soru soruldu. “Bazen kendime bakıyorum; ettiklerimi hatırlıyorum. Ümitsizliğe kapılıyorum. Ben nasıl bu halimle cennete layık görülürüm ki? Peygamberlerin yürüdüğü durakları nasıl adımlarım ki? ” Kardeşime cevap vermedim, sadece bir soru da ben sordum.
Yıllardır içimde akıp durur şu cümle: “Hiç kimse sınanmadığı günahın masumu saymasın kendini.” Bugünlerde, bir eğitim projesi kapsamında sıkça gittiğim cezaevlerindeki mahkumlar karşısında iyice iliklerime işliyor bu cümle. Konuşma yapmadan önce, hangi tür tutuklu ve mahkum olduğunu söylüyorlar bana. Katiller, hırsızlar, gaspçılar, kapkaççılar, cinsel suçlular… Karşımda sakince beni dinleyen yüzlerce adam. Bir “dışarıda”ki kendime bakıyorum, bir “içerdeki” adamlara… Kim bilir hangi öfke hançerinin ucunda, bir an kendilerini kaybedip katil oldular… Hangi sabır sınavını son anda kaybettiler kim bilir? Belki de onların kaybettikleri noktadan çok önce kaybedeceklerden biriyim ben? Kim bilir hangi yakıcı şehvet fırtınasına tutulup yüz kızartıcı bir tecavüzün ortasına sürüklendiler? Ya ben ne ederdim böyle bir durumda? Köşeye sıkıştırılmışken, duvara tırmanmaya zorlanmışken, öfke cinneti hücrelerimi ateş gibi yalayıp dururken, hemen parmağımın altında bir tetik hazır beklerken, ben, sen, biz ne ederdik? “Masum değilim” diyorum onlara. En iyi bildiğim, en emin olduğum cümle bu. Buraya yazışım da edebiyat olsun diye değil. “Evet, katil değilim, hiç adam öldürmediğim için değil, henüz sınanmadığım için.” “Hırsız değilim, bir şey çalmadığım için değil, çalmak zorunda kalacak çaresizlikle denenmediğim için.”
Sırf sınanmadığı için şimdilik masum olan ben nasıl sahiden masum olabilirim? Üstelik sınanmaların hepsi de suç işleme/işlememe eksenli değil. Kimsenin kınamayacağı işlerle bile sınanır insan. Herkesin alkışlayacağı, hayranlık duyacağı bir tercih de bir bıçak sırtına koyar seni. Bu konuda gizliden gizliye en az iki adama hayranlık duyarım. Birisi harbiliğine bizzat tanık olduğum Volkan Konak. Milyon dolarlık Cola reklamını tek kalemde geri çevirmesi muhteşem… Oysa, ne ayıplanacaktı ne de hakkı olmayan bir şeyi alacaktı. Ama “ilke”sinin yanında durdu Volkan Konak. Paranın sürpriz çıkışı, kaçımızın ilkeli duruşu için belirlediği gerekçeleri yerinden etmez ki? Sımsıkı dururken ya da öyle durduğumuzu sanırken, aniden esiveren sıcak şehvet rüzgârı vidalarımızı gevşetmez mi? Titremeye başlamaz mıyız cazip bir teklif karşısında? Oradan buradan yeni gerekçeler üretmeye yeltenmez miyiz? Helal olsun Volkan Konak’a. Birisi de Kenan Sofuoğlu… Kolay mıdır, eline düşüvermiş 800 bin TL’ye (eski hesap 800 milyar) bir çırpıda “haram”dır deyip arkasını dönmek? En azından, ara formüller ve nadir fetvalar arayacak kıvırtmalar yapmaya kalkışamaz mıydı? Ne bileyim; adının verildiği kurumlar gibi patika yollara paça sıvasaydı ya… Helal olsun delikanlı Kenan’a.
Doğrusu şu ki, sınanmamış insan çiğ insandır, kıvamını bulmamıştır. Hata ederek de olsa kıvamını bulana aşk olsun. Ayağı kayıp düşerek de olsa, dönene helal olsun. Başını duvarlara vurup da kendine gelene helal olsun. Sınanmamış adam, kalite kontrolünden geçmemiş araba gibidir. Düzgün duruşu şimdiliktir ve naylondur. Virajlarda savrulabilir, yokuşlarda fireni tutmayabilir, zorlanınca yoldan çıkabilir. Hata yapmamış adam rüzgâr yememiş, kış görmemiş ağaç gibidir. Dik duruşu sahtedir. Zorlanırsa dalları kırılabilir, yerinden oynayabilir.
***
Koca bir ömür bıraktım arkamda. Ellili yaşların eşiğindeyim. Bugün ölecek olsam, “olabilir! ” denecek. “Üstü kalsın! ” diyebileceğim kadar yaşadım. Mezar taşımda bundan sonra yazacak rakamlar kimseyi şaşırtmaz. Artık yaşamıyor oluşu kanıksanacak biriyim. Sorunlu bir çocukluk geçirdim. Derin yaralarım var. Bir çoğunu iyileştirmek bir yana, dokunamadım bile. Korkularım var. Önyargılarım var. Komplekslerim var. Kapris yaptığım, kalp kırdığım dönemler de oldu. Şöhretle sınandım; kaybettiğim günler oldu. Param bol olduğunda kaybettiğim sınavları parasız kaldığımda fark edebildim ancak. Pürüzsüz değilim. Arızalı yanlarım var. Çoğu zaman dağınık, bazen dağınığımdır. Nadiren dağıttığım olur. Ayağımın kayacağını bal gibi bildiğim alanlarım vardır. Suizanda bulunduğum, gıybetini ettiğim, helalleşmekten utandığım kardeşlerim var. Çok uzak gördüğüm günahların eşiğinde bocalarken buldum kendimi. Övgüler aldığımda, utanıyorum, çok utanıyorum. Alkış aldığımda iki türlü utanıyorum. Birincisi, zaten hak etmediğimi bildiğim için; ikincisi, alkış beklediğimi sandıklarını sandığım için.
***
Yetişkin ve günahları olan bir insanım. Öyle ki, bazen bana hayranlıkla bakan bir çocuğun masum gözlerinin içinde erimeyi delicesine istediğim oluyor. Geçmişimi üzerimden kirli bir elbise gibi sıyırıp yürümek istiyorum. Kulları şahit kılmak men edilmeseydi eğer, yaptıklarımın hepsini açıkça anlatıp başka kimsenin, ama hiç kimsenin benim hakkımda benim itiraflarımdan daha ayıplı ihbarlar yapamaz hale gelmesini isterdim. Hani bir sahabenin, Peygamber’den (asm) çok ciddi bir konuda çok ağır bir azar işittiğinde, “keşke o olaydan sonra Müslüman olsaydım! ” deyişi var ya, ben de öyle haykırmak istiyorum. Öncesinde ve sırasında Müslüman oluşumdan utandığım isyanlarım var. Ama… Ama… Şimdi burada vazgeçilmez bir bedenin içinde yürüyor olmak vazgeçiriyor beni itiraftan. Son nefesin dibine kadar üzerine titrediğim itibarım tutuyor elimden itiraflarımın. Ben bana “sırdaş” olarak kalıyorum. Kendi içime kıvrılıyorum çaresiz. Aynadaki ben ve aynaya bakan ben karşılıklı susuyoruz, utana sıkıla.
Aynada gözlerinin içine baktığım adamı utandırıyorum, utanıyorum o adamdan. Gözlerimi kaçırıyorum gözlerinden. “Başka bir seçenek yok muydu ey Allah’ım” diyesim geliyor. Yaşadıklarımın hepsi kayıtlı, biliyorum. Musalla taşına sessizce bırakılsın diye beslediğim bedenime bakıyorum; yazık ettin diyorum. O cenazeye ettiğin kötülüğe bak; hiç acımadın mı? Hiç itirazsız toprağa konulacak yüzümü seyrediyorum; “olmadı! ” diyorum. Topraklaşmasını kabul ettiğin yüze değdirdiklerine bak… Bir Yusuf kuyusu gibi geçmişe gömülü resimlerime bakıyorum; “ayıp ettin adama” diyorum. “Kolundan tutup nerelere sürükledin adamcağızı! ” Hayıflanıyorum. Çok sık hayatı yeni baştan yaşasam dediğim oluyor. Ama olan oldu bir kere…
Diyeceğim o ki, “adam” olmanın yolu hatasızlık değil. “Adam”ın ilki “Adem” de hata ile başlamış dünya kariyerine… Onu “Adam” eden, hatasızlığı değil; hatasını hata bilmesi. Hatasıyla insandır insan. İnsanın ihtişamı hatasında saklıdır.
Hatasızlık iddiasında bulunmaktan daha büyük bir hata olabilir mi?
Bana o mahzun soruyu soran kardeşime sorduğum soru şuydu: “Peki, sen kendini cennete layık bir adam olarak mı görmek isterdin? ‘Tabii ki ben cennete layığım. Beni koymalılar Kevser havuzunun başına…’ diyorsan, asıl o zaman cennete layık görme kendini…”
Gelelim, bu yazının başlığına… Evet, bu bir veda yazısı. Baktım ki, yazıların başlığını hep ben “iç gıcıklayıcı” olsun diye koyuyorum. İyice kaptırmışım ya kendimi reyting kaygısına! Artık yazılarıma kendim başlık atmaya veda ediyorum. Bu işi son yazılarda benden iyi yapan Yaşar İliksiz kardeşime bırakıyorum. Günahı vebali Yaşar’a ait. Bu yazının başlığını da son kez ben atıyorum. Belki Yaşar değiştirmiştir. (Yukarıda “Bu bir veda yazısıdır” mı yazıyorsa, vebal benimdir.)
Yorumcu kardeşime peşin uyarı: Beni övüyorsan, beni Rabbim senden iyi biliyor. Övgünün ne kadarını hak ettiğimi O biliyor. Övgünü hak edecek hale getirir beni, inşaallah. Beni yeriyorsan, beni Rabbim senden iyi biliyor. Yerginin ne kadarını hak ettiğimi O biliyor. Yerdiğin kadar kötü olmama izin vermez, inşaallah…
Senai Demirci
Not: İzin almak gerekiyormu bilmem ama bu yazıyı buraya koyarak arkadaşlarımında okumasını istedim. Sevgili Senai hocamın affına sığınarak
Toplam 776 mesaj bulundu