gül yüzüne bakıp doyamadığım haberin aldım bir köşede ağladım, ben de senin gibi sevdim amma murad almadım,murad almadım. duyduğuma göre hergün hergün ağlıyormuşsun gönlü yaralım,başı belalım sen de benim gibi hergün ağlıyormuşsun aramızda karlı dağlar var aşılmaz. ah çekenin yarası da kolay kolay sarılmaz. budünyada senden gayrı bana yar olmaz. duyduğuma göre hergün hergün ağlıyormusun sen de benim gibi ağlıyormusun? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ?
Sandıklarımı dizdiler gökyüzüne.. 'Aç birini! ' dediler.. Seçtim sarı olanı... Belli ediyordu kendini.. İçinden bir şey çıkmadı.. Demek ki önemli olanlar sessiz kalanlar... Açtım kırmızıyı, özenerek.. İçinden bir kalp çıktı.. İçi dürüstlük dolu... Sonra pembeyi açtım, heyecanla.. İçinden bir kalp çıktı yine.. İçi sevgi doluydu.. Yine güzeldi... 'Hangisi? ' dediler.. Beyaz, dedim... Onu açtım.. Boş çıkmadı o da.. İçinden bir kalp çıktı.. Güven vardı bu kez... 'Açtıklarından birini seç' dediler.. Düşünmeden 'beyaz'ı seçtim... Sordular bana: - 'Niçin beyaz? Rengi saflığı, temizliği ifade ediyor diye mi? ' Hayır, dedim.. güven varsa bir kalpte, o kalpte sevgi de bulunur, dürüstlük de..
Ay bir kere doğar gecede Düşlerim bin kere.. Ve bir kere ölür gece Ben ölürken bin kere… Ellerimden kayar gökyüzü, Ay ölür, Ben ölürüm… Kimsesiz bir yıldız gibi yüreğim takılır göğsüne….
Hayat geçip gidiyor, nerde, nezaman, nasıl? .. Bir gün ömür bitecek, kaçışı yok velhasıl. Haydi salma yılları, ha gayret, biraz asıl! Yıllar nereye atar; sormayın, bilmiyorum.
Kimi hayata küsmüş, kem gözlerden sakınır, Kiminin esâmisi yüksek sesle okunur. Her gelen bir söz söyler, bazen fena dokunur. Diller nereye atar; sormayın, bilmiyorum...
Hayat hep güzel olsa, belki verirsin önem, Yaşam bu, bazen burkar, ağlatır dönem dönem.. Sırılsıklam oldum ben; gözlerim dopdolu nem, Seller nereye atar; sormayın, bilmiyorum.
Çok sıkı tutunmuştum, hayat denen bu dala, Neyine sarılırsın, dünya fani, budala.. Ne kadar çalışsan da, gelişse tüm adale, Kollar nereye atar; sormayın, bilmiyorum...
Kaç gündüz, kaç gecedir, yaşanılan bu hayat? .. Bilmem kaç kez bozuldu, onmayan mâneviyat? .. Sahil uzakta kaldı, vakit çok geçti heyhaat.. Sallar nereye atar; sormayın, bilmiyorum.
Hasretle aradığım, sıcak, ılık nefesin, Gönlüm, gözüm arıyor, özlediğim nerdesin? Bir ses, bir ışık olsun, duyulmuyor ki sesin, Seni, bir ömür aşka sözlediğim nerdesin?
Sanki susmuş tüm evren, her şey öyle sessiz ki, Kimsesizim, öksüzüm, dünyam öyle ıssız ki, Yalnız akşamlarımda her şey öyle hissiz ki, Durup durup yolunu gözlediğim nerdesin?
Kapkara bulut sardı, görmüyorum önümü, Kaybolmuş çocuk gibi, bulmaz oldum yönümü, Ayrılıklar biterse, ne hoş olur dönümü, Yanında, kışlarımı yazladığım, nerdesin?
Gülüşüne, yüzüne bakıp aşkla dolduğum, Açıp gonca gül gibi, kederinle solduğum, Sözlerindeki derin öze kurban olduğum, Sarıp bir bebek gibi nazladığım nerdesin?
Ellerini, dilini sanırım bağlayan var, İçin için ağlatıp, yaranı dağlayan var, Unutma, senin için yürekten ağlayan var, Kalbimde sevdâsını közlediğim nerdesin?
Bir “Hurma kütüğü” vardı mescid içinde. Hattâ adı bile vardı bu kütüğün: “Hannâne”
Bu kütük, cansızdı, ama âşıktı Resûlullaha
Efendimiz aleyhisselam Cuma hutbesini buna dayanarak okuyorlardı.
Sonraları bir “Minber” yapıldı.
Ve ilk Cuma günü, Efendimiz aleyhisselam Hutbe okumak için bu minbere çıktılar.
Tam hutbeyi okuyacaklardı ki, kütükten, garip sesler gelmeye başladı.
“Ağlama” ve “İnleme” sesleriydi bunlar.
Kütüğün ağlama sesleri kesilmeyince, Efendimiz aleyhisselam minberden inip, o “Hurma kütüğü”nün yanına vardılar.
Ve şefkatle okşadılar onu. Ânında kesildi ağlaması.
Sonra eshâba dönüp; Ey eshâbım, inip de onu okşamasaydım, kıyâmete kadar böyle ağlayacaktı. buyurdular.
Sonra seslendiler o kütüğe: İster seni bahçeye dikeyim. Tekrar dal budak sal. İstersen Cennete dikeyim. Allah dostları yesin meyvelerinden!
Kütükten cevap geldi: Yâ Resûlallah! Cennete dikin beni!
Efendimiz aleyhisselam; Âhireti dünyâya tercih etti buyurdular.
Bu, bir mûcize idi. Allahü teâlâ her şeye kadirdir.
Dilerse bir “Taş”a da lisan verir, bir“Kuru kütüğe” de. __________________ zaif-i mutlak.:...ölüm Allah'ın emri ayrılık olmasaydı... Yoklukları var eden Rab; dikenleri gülün merhametinde misafir eyleyen Rab; bulutları mavi göğüme sırdaş eyleyen, yağmuru toprağıma yâri eyleyen; bebekleri annesinde, kuşları yuvasında; baharı kışın ardında, ömrü güneşin doğuşunda; saklayan gösteren Rabbim; kilitlerimi çöz, firkatlerimi muhabbetinin peşine koy, rüzgara tutunan dualarım arılara, papatyalara, nergislere ve gelinciğime dokunmuşsa, ruhumu kainatın ahengine kat. Ya Rab. Ya Hakk...
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&& Görmez misin milleti, umut sende, göz sende, Herkes bir şey söyledi, kürsü sende, söz sende, Ufukta güneş dursun, zamana bir düğüm at, İşte senin altında, Fâtih'te gördüğüm at!
Kalemini hazırla, kılıcı çekme kından, Gönülleri fethetmek gâye bu son akından... Sevgi mi istiyorsun, sahrâlar kadar dolu, Duâda evliyâlar, secdede Anadolu.
Anadolu tetikte, Anadolu ayakta, Diriler kahkahada, ölüler ağlamakta... Denilirse inanma, 'daha dur, az daha dur'... Kaybedecek ânın yok, zaman hızlı Bahadır...
Şimdi dünya avucunda, nefes alsan duyan var, Yazık! ... Batan gemide yan gelip uyuyan var. Uzay gemilerini fezâda yürüt artık, Sana dar bu hudutlar, hedefi büyüt artık.
Her damla yaş bir duâ, her duâ bin bir füze, Beklenen hesaplaşma, geldik işte yüz yüze... Yarın belki yok yiğit, sanki bu an son andır, Zaferi umuyorsan hem inan, hem inandır.
Biz ki; çağlara mühür vuran nesillerdeniz, İstanbul'da sur söyler, Çanakkale'de deniz. Ne madalya, ne unvan, hesap sırf Allah'adır. Sırtına dünya konsa şikâyet yok Bahadır...
Anlayacaksın beni târihi düşününce, Dâvan kadar büyüksün, hedefin kadar yüce, Borcun var bu vatana, hem kan hem de ter borcu, Bahadır, belki yarın bu toprak ister borcu.
Şükür gerek bedenin her bir âzâsı için. Doğrul be Bahadır'ım, Allah rızâsı için. Karanlığı tükettik, yönümüz sabahadır. Bir kement at güneşe, çabuk getir Bahadır.
Ahmet Mâhir Pekşen
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&& “Sesin gönlümüzün sesine, gönlümüzün huyuna uysun! Gece gündüz neş’elensin, söyledikçe söylesin. Sesin yorulunca, biz de yoruluruz, hasta oluruz. Sesin, kamış gibi şekerler çiğnesin, ballar yesin.”
Mevlânâ Celaleddin Rûmî 'Bahçe, çiçeklerle süslensin; kuşlar kanatlansın, uçsun! ' diye, gönlü sevgi ile, merhametle dolu olan ilkbahar, nazlı bir gelin gibi eteklerini sürüyerek, salına salına ötelerden geldi! Yarattıklarındaki güzellikleri göremeyen körlerin, sözünü duyamayan gönül sağırlarının inatlarına rağmen, ilkbaharın içinde kendini gizleyen sevgili, insanları hayran bırakmak, canlara can katmak için geldi!
Mevlânâ Celâleddin Rûmî Dîvân-ı Kebîr “Aşkın ağzı olsaydı, bütün dünya ona bir lokma olurdu; aşkın kapısı olsaydı, bütün padişahların canları o kapıda kapıcılık ederdi! ”
Mevlânâ Celâleddin Rûmî
Dîvân-ı Kebîr
Gönül bahçesine girersen, hoş kokular elde edersin; göklere kanat açarsın da, melekler gibi ay yüzlü olur, nurlar saçarsın!
Aşk, seni kandildeki yağ gibi yaksa yandırsa, ne mutlu sana! O yanışla, etrafındakilere yararlı olursun; karanlıkları aydınlatırsın! Aşkın, başına getirdiği gamlardan, kederlerden ötürü zayıflasan, erisen, kıla dönsen, o zaman da, âşıklar meclisinin başına geçersin!
Aşk, sana çok şeyler kazandırır; şu fânî dünyadan, mekan âleminden kurtulursun, ötelere, mekansızlık âlemine gidersin! En önemlisi de, aşk yolunda sana engel olan, seni nefsânî arzulara doğru çekip götüren bedenden, kendi maddî varlığından ayrılırsın da kendinde kendi öz varlığını bulur, onunla beraber Hakk yoluna düşer, yol alırsın; tıpkı deredeki su gibi, bineksiz, ayaksız yürür gidersin!
Sen, her acıyı tatlılaştırırsın, her uzağı yakınlaştırırsın! Aşkın ve insanlığınla dokuz kat göklerin üstüne çıkarsın da, kendinden kurtulduğun için, artık maddî varlığın nûra perde olmaz!
İçindeki heva ve hevesi, nefsânî arzuları atarsın, bomboş bir hâle gelirsin ve nefes almaksızın canlı kalırsın! 'Yâ Hû' denizine batınca, artık, 'Yâ Hû' diyemez olursun!
Sen, her eve pencere olursun; yani, Hakk yoluna düşmüş kişilerin irfan sahibi olduğun için gönüllerine senden nur doğar! Her bağ, seninle gül bahçesine döner, senlikten benlikten kurtulur. Kendi varlığını yok edersen, sen benimle olmaksızın ben olursun!
Gerçek aydınlığa kavuştuğun için, artık, aydınlık istemezsin! Kendinle hiç, ilgilenmezsin; padişah gibi, fakirleri, kimsesizleri yedirip içirirsin! Yani, mânâ yoksullarını nûrunla aydınlatırsın! Etrafa mânevî nurlar saçtığın halde, kendini göstermemek için ay gibi, bulutlar arkasına gizlenirsin, karanlıklar ararsın!
Can istemezsin, can bağışlarsın; her derde derman olursun! Sen, kendinden geçtiğin için, kendi yarana merhem aramazsın da, başkalarının yaralarına merhem olursun!
Mevlânâ Celâleddin Rûmî
Dîvân-ı Kebîr
“Her ne olursa olsun, ey göz; sakın ümitsizliğe düşme! Bahar bulutu hâline gel de, aşkla inciler saç! ”
Mevlânâ Celâleddin Rûmî
Dîvân-ı Kebîr
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&& Bir akşam sensizliğim eriyip aktı bende Gözlerinin cemresi karanfildir bedende Kirpiklerin kuşattı bütün mevsimlerimi Şimdi varsın; sızın var duranda, yürüyende Kollarım gül kokulu bir baharı sarıyor Acılar ki, önümde diz çöküp yalvarıyor Ayrılık yapayalnız bir ülkedir evrende Hüzün, terk edilmişlik duygusuyla çaresiz Şimdi varsın; hayatım sende, ölümüm sende
Şimdi varsın; sokaklar daha bir sıcak bana Nereye git gidersen; orası ocak bana Bazen bir papatyanın beyaz yapraklarından Bazen bir dolunayın çehresinden bak bana Şimdi varsın; ruhumu okşuyor soframda su Ardımda ne yalnızlık, ne de ölüm korkusu Hayatın hiç sönmeyen kandilini yak bana O eski fırtınalar şimdi sabâ rüzgârı Hüzün benden habersiz, kuşkular ırak bana
Ey benim aynalarda gülümseyen çokluğum Nar tadında umutlar taşıyan çocukluğum Gözlerinin ışığı yayıldı mahzenime Ey benim can sarayım, ey benim eşsiz kuğum Asil tebessümünü düşürdün izlerime Müptelâdır gemiler benim denizlerime Gülümsedin; kalmadı kederim, burukluğum Çehresinde hâtıran büyüyor bebeklerin Gizemine âşina varlığım ve yokluğum
Lügatini yeniden yazıyorum sevdanın Binlerce çiçek açtı kollarımda yorgunluk Gündönümü ruhuma ayarlandı yeniden Bir çerağdır, yanıyor gittiğin her bahçede Şimdi parmaklarının ucundadır baharım Kutlu bir ülke verdin hayatıma özünden Denizlerde sen varsın; ırmaklarda ben varım
Yaprak yine hüzünle düştü ayaklarıma Ağaçlardan boşandı hayatımın acısı Anlamadım: Bu gökler benim göklerim değil Bilemedim: Bu toprak canımda akkor gibi Tutuştum hiç kimsenin yanmadığı yerde ben Meğer ömür vermişim bu belâlı derde ben Sen geldin; avuçlarım suyla doldu ansızın Sen geldin; evrenimi kuşattı sevda sızın
Ders almayı bilmedim yüreğimden; yorgunum Ne sana, ne kendime, ben dünyaya kırgınım Dikenler saplanmıştı çocukluk günlerime Gençliğim bir ejderha pençelerine mahkûm Kırk yaşımda, bin yılın ıstırabıyla yandım Uyudum, o bembeyaz ellerinde uyandım Sen geldin; birbirinden ayrıldı renk ve acı Sen geldin; yine vurdu yüzüme aşk utancı
Lâyıktır, her lokmayı yedirseler zehirden Lâyıktır, karlı dağlar çökse başıma birden Akıl, sanki içimde bana düşman bir gemi Kahrın karanlığına gömdü şehlâ gölgemi Göremedim; gönlümden ufkuma sızdı keder En muamma çöllerde ararken yitiğimi Geldin; altın harflerle yazıldı günün adı Geldin; ruhuma meftûn âvâreler ağladı
Ders almayı bilmedim hayattan; bir gün ölüm Öğretir o tekrarı olmayan dersi bana Nasıl da uçtu ömrüm renklerin boşluğuna Dal kırıldı; kökleri çürüdü servilerin Duyamadım gövdenin o esrarlı sesini Karayel bir yanımdan esip durdu öteye Sen geldin; yağmur yağdı içime; bahar geldi Sen geldin; yıllar yılı beklediğim yâr geldi
Şimdi varsın, yıldızlar bana bakar derinden Bozkırlarda, çöllerde çiçeklenir ellerin Şimdi varsın, gecenin kan akar gözlerinden Işıldayan çehresi karardı güzellerin Öteyi görmeyenler bilemez, kimle geldin Sen benim kendi ruhum, kendi özümle geldin Şimdi varsın, varımı varlığında sakladın Dayanılmaz yüreğin esrarlı bir bahçedir Şimdi varsın, içimde ebedi konakladın Zariftir bakışların, bal renklidir, incedir Sensizlik geçmişini anıyor; şimdi varsın Burçlarımda lâmbalar yanıyor; şimdi varsın
Yollar kan revan içinde Mayın döşediler yüreğime Sana gel desemde Sevgilim sakın gelme Depremler oldu yüreğimde Siyah kar yağıyor gökyüzünde Gözlerimde bir sis Yırtık resmin cebimde Ortalık kan revan içinde Sevgilim sakın gelme Yaralanmış bedenimle Kan kırmızı gözlerimle En son sözlerimle Seni sevdiğimi söylesemde Sakın gelme sevgilim mayın döşeli yüreğimde.
Geçmişimle başbaşa dertleşip duruyorum, Dostlar uğramaz oldu,bugün yine yalnızım, Güneşim nerde diye geceye soruyorum, Özlemlerim olmasa bu gün yine yalnızım!
Yüreğimdeki sızı yegane arkadaşım, Deprem enkazı gibi aşk denen şu savaşım, Yüce dağlar misali dumanlı garip başım, Sönmüş külüm olmasa bu gün yine yalnızım.
Aslında yalnızlığım senin ile başladı, İki yüzlü halini görenler alkışladı, Sana vuruldum diye dostlar beni dışladı, Ölü kalbim olmasa bu gün yine yalnızım!
Baştan malup başladım,aşk denen şu oyuna, Bir kere düşmüş oldum yalan sevgi suyuna, Cenneti göstererek çektin ateş kuyuna, Cehennemin olmasa bu gün yine yalnızım.
Hayalimden gitmiyor o sahte bakışların, Rol icabı yaptığın bin bir yakarışların, Beynimi kemiriyor yapmacık telaşların, Hatıralar olmasa bu gün yine yalnızım!
Aşk sandığım bu oyun,aslında bir ihanet, Nerden bilebilirdim olmayınca kehanet? Kalbine düşmedi mi bir zerrecik merhamet, Ak saçlarım olmasa bu gün yine yalnızım!
Dert,keder armağanın,mirasın ise hüzün, Bin bir şeklini gördüm,acep hangisi özün? Çok merak ediyorum nasıl kızarmaz yüzün? Yaralarım olmasa bu gün yine yalnızım!
Yeminleri unutup koşuverdin ellere, Gururumu çiğnedin,kelam ettin dillere, Boynum eğik bırakıp sürdün gurbet illere, İhanetin olmasa bu gün yine yalnızım!
Sürekli niyazdayım,bir rüya olsun diye, Yine kapım açıktır, belki gelirsin diye, Ağlarım dertlerime biraz azalır diye, Göz yaşlarım olmasa bu gün yine yalnızım!
Bana bedel ödettin,bilsem ne idi sucum? Şu virane gönlümü imara yoktur gücüm, Hak'ka havale ettim,isterse alır öcüm, Yaradanım olmasa bu gün yine yalnızım!
Buz kırığı hayallerim eziliyor an be an Hangisinin elinden tutsam elimde kalıyor Buz yangını sarıyor ki bedenimi Sormayın sorgulamayın Yüzümdeki derin çizgiler sebebini
Azap yorgunu ruh dingininde Göl yalnızlığı keşmekeşliği zirvesinde Erten vakti solar erden billur mavilerim
Taze bengisu tadında hayatı öpüşüm Dudaklarımdan tan kızıllığı damlar Hep yeniden başa dönüşüm Sürgünüm olur gamzemde her gülüşüm Gülüşümde saklıdır aslında her ölüşüm
Gözlerimde ülfer taşkını keşkeler Her bedel ömür miadını zikreder Hüzünbaz şebnemler düşer ayazımda Şiir şiir dökülür geceler Doğmayacak o güneşli baharlara Düş gülüşü yayılır işte o an Dudak kıvrımlarımdan
Ağlama bebeğim Ağlama meleğim Gülünecek az şey kalsada Dünya'da Ağlama bebeğim. Doğduğundan beri ağlıyorsun Yetmedi mi artık? Hayat acıdır bebeğim İnsanlar zalimdir İnsanlar bencil. Ağlama artık Bırak biraz da onlar ağlasın. Sana gülmek yakışır bebeğim Ağlamak değil Sana sevmek yakışır bebeğim Nefret değil Dostluk arkadaşlık yakışır İnsanca yaşamak insanca yaşatmak için Ağlama bebeğim gül artık Gül ki tatlı günler başlasın Sen hep ağladın Bırak birazda onlar ağlasın Bak şu Dünya'ya Kötülükler dikenler gibi çoğalmış Ama bebeğim Unutmaki güller dikenlerle doğarmış Sen güller gibi taze Bülbüller gibi şen olabilirsen eğer Sen insanları sever, Horgörmezsen eğer, Sen sana batırılan dikenleri Başkasına batırmazsan Sen sırf yaşamak uğruna Kendini kaptırmazsan Korkma. İçinde ki iyiliği gün ışığına çıkar Bak orada ne madenler var. Düşün ki kalbin elmas Pırıl pırıl parlayan. Beynin ince taneleri Bilgiyle beslenirse değerlenen Gördün mü bebeğim Bak! Sustun artık İyiliklerle canlandın Dünya’yı sevdin. Ama ne olur Bir daha ağlama artık İnsanları düşün Candan dostlarını düşün Yaşamın güzelliklerini düşün Bırak, birazda bunları bilmeyenler ağlasın.
Her dem güneşe muhtaç kır çiçekleri gibi Geç kalmış baharları düşlersin Tren istasyonlarına bakıp bakıp Yüreğini mavi hasretlerle beslersin Gözlerini uzaklara dikip beklerken İnatla beslediğin hayallerinden şevkat dilenirsin
Zordur sevmek... Ömrünün uçurumlarına yeşil salıncaklar kurarsın Sevgini emeğinle büyütmek zordur
Çocuk dokunuşları alıp gider kimsesiz ruhlar Kara kederlerinle birleşir yangınların Sürgünlere giderken dargın anılar Yüreğinden göğe süzülür sessiz ağıtların Darağacına asılırken soylu sevdalar Yitirdiğin umutlarına sığınak olur karanlıklar
Kaldırımlarını tüketiyorum bu gece şehrin, Gökten yıldızlar kayıyor ardı ardına.. En güzel yaşlarında iken bir gençliğin, Kaldırımlarla birlikte tükeniyorum ANA..!
Pembe gözlüğümü kırdılar biliyor musun? Artık birşey görmez oldum hayalden yana. Sen de bir çocuk gibi başımı okşamıyorsun Yoksa yuvadan uçma zamanı mı geldi ANA..!
Dağlar gibi dayanıklı olacak mıyım? Sular gibi akacak mıyım çağlayana? Denizler gibi bir yerlerde olacak mı kıyım? Yoksa kuru yaprak misali savrulacak mıyım ANA..!
Bulutlar ağlıyor mu hala seninle için için? Su serpiyor mu ki kor gibi yanan bağrına? Rüzgar esiyor mu gül yüzüne şöyle serin serin? Üzülme! Sil gözyaşını ve sakın ağlama ANA..!
Kapını aç ve umutla bekle beni ANA Bir gece vakti ansızın karşına çıkabilirim. Kader pusu kursa, dağlar yol vermese de bana Bilesin ki ANACIM iki elim kanda olsa gelirim..!
Ömrümün baharı sen ol istedim Hasreti yıllara bir bir ekledim Yollarımız ayrı düşse de gülüm Bende seni sevdim bil diyemedin.
Sibel Kılıç
&&&&&&&&&&&&
“Hangi köşe başında hangi yalnızları oynuyoruz kim bilir”
uzaklara gidiyor içimdeki çocuk
hayalleri kirletilmiş umutları çalınmış elleri kir pas içinde bir tek pembe balonu kalmış gözlerindeki o masum ışıltıyla yürüyen çocuk
sevgisini en saf yaşayan içinde kötülük olmayan çamurdan bebekler kumdan kaleler yapan çocuk şimdi/ çok uzaklara gidiyor…
büyüyor içimdeki çocuk kağıttan gemilere su doldurmuyor artık yalnızca kelimeleri saklıyor cümleleri yeniden yeniden yazıyor yelkenleri tek tek kırıyor gemiyi en son/ kaptan olan cümleler terk ediyor…
gidiyor içimdeki çocuk gidiyor beni bırakıp benden koparak gözlerinde iki damla yaşla gidiyor
giderken beni de götürür müsün çocuk beni de alır mısın yanına ben de seninle gelemez miyim? diye haykırıyorum duymuyor gidiyor…
Giderken yağmur vuruyordu camlara Yağmurun sesine karışmıştı ayak seslerin Çaresizliği ve umutsuzluğu yaşayan biri kalmıştı geride Ve ben, ve sen, ve sevgi ya aşkımız? Bitmişti... Hepsi bitmişti... Geride ise küllenmeye başlayan bir aşkta Hala bir rüzgar bekleyen Bir ateş parçası kalmışti Ve bir rüzgar bekliyordu yeniden alevlenmek için Ilk ayrılıktı bu... Ilk aşk ve ilk ayrılık... Giderken sessizliği öğrettin bana Giderken hüznü öğrettin Hiç gelişin olmadı zaten... Bazen içimdeki umut bir mum oldu Karanlık gecelerde seni aramak için Lakin rüzgara karşı yürüdüğümün farkında değildim... Ve şimdi... Her yağmur sesinde seni düşlerim Her yağmur sesinde seni özlerim Ve hala giden sevgili seni beklerim Seni beklerim... Yağmur yüreklim...
Yaşam denen bu yollar sürprizlerle doluymuş. Bazen güller serili bazen çile yoluymuş. Üzerime örtülen sanki hasret çuluymuş. ………….Gözden ırak illerde bıraktığın küllerde, ………….Hep kokunu alırım topladığım güllerde.
Gece sessiz ağıtlar tan yeriyle silinmez. Yüreğimde hasretin acısıyla gülünmez. Her derdin çaresi var,sevda derdi bilinmez. ………….Sensiz geçen yıllarda izin kalmış yollarda. ………….Hep kokunu alırım topladığım güllerde.
Bir bilmece günlerim, çözmedim çözülmüyor. Katar katar mutluluk, hüzünden süzülmüyor. Böyle yazmış yaradan, yeniden yazılmıyor. …………..Türkü çalan tellerde dağdan esen yellerde. …………..Hep kokunu alırım topladığım güllerde.
Gökte doğan yıldızın ışığına kanarım. Yüreğime hapsolmuş sevdamıza yanarım. Bir tıkırtı yüreğim, yâri gelmiş sanırım. ………….. Gözden akan sellerde ulaştığı göllerde, …………..Hep kokunu alırım topladığım güllerde.
Gurbet içimde doğmuş bütün eller yabancı. Sol yanım hasret olmuş,bırakıp gitmez sancı. Tez gel artık sevdiğim,bitsin artık bu acı. …………Şimdi uzak ellerde susuz kalmış çöllerde, …………Hep kokunu alırım topladığım güllerde.
Batan güneş benimse doğan güneş kimindir? Seni öyle sevdim ki ruhum,kalbim senindir. Sözlerim yetmez ise gözyaşlarım yemindir. …………Şirin, tatlı dillerde, sevdalı gönüllerde …………Hep kokunu alırım topladığım güllerde.
........Küskünüm Sana Böyle kaç yaz geçti,söyle kaç bahar Sensiz yıllarımı sorma istemem. Şu garip gönlüme dolsa da efkar Bana bir teselli verme istemem.
Kapansa yüreğim vurulsa mühür Kararsa da bahtım kömürden kömür Tutuşsam hasretle yansam bir ömür Bu öksüz ruhuma girme istemem.
Hazanı yaşasa en güzel çağım Viraneye dönse gönül otağım Dalında kurusa gonca gül bağım Dikenler sarsa da derme istemem.
Sen gittin elimde anılar kaldı Hüzünle gözlerim guruba daldı Hicran dolu günler kapımı çaldı Kul olsan kapımda durma istemem.
Akıtma gözümden yaşı Yüzüne kurban olduğum Bağrıma bastırma taşı Sözüne kurban olduğum
Sen benim ilk baharımsın Nurlar saçan seherimsin Hem sevdalım hem yarimsin Özüne kurbar olduğum
Kanatsız bülbül uçarmı Yar seven yardan kaçarmı Sensiz bu ömür geçermi Közüne kurban olduğum
Hıfz et bu gönlümü yıkma Beni terk eyleyip yakma Günahkar gömleyi takma Nazına kurban olduğum
ferit battal
Sığın
Sığın
Baharın ardından yazı istersen Sevdayı kalplere salana sığın Yüreyini yakan bir köz istersen Künfeyekun deyüp kalana sığı
Bazı güzel yanar yari görünce Bazı göz var çağlar hatır sorunca Bazı kular almir selam verince Kalpleri feth edip kalana sığın
İnanan bir kuldan kula şer gelmez Bazı insanlardan gerçek dost olmaz Bazı kular varki hiç hatır sormaz Cananın aşkıyla yanana sığın
Akılı kul nefsi koyarmı serbest Haramla gelene eyleme heves Bize bunca nimet bir sihat nefes Lütf edip gönderen mevlaya sığın
Ferit Battal
Yâr için yanan dil sözünü bilir
Yâr için yanan dil sözünü bilir Sızlayan yüreğe yaş dolar gelir Sevenler sevdâyla yârini bulur Yakıp aşk odunda büryan sen beni
Ferit Battal
Yanda görelim
Yanda görelim
Eğer derviş isen yâr otağında Aşkın âteşinde, yan da görelim Hakk’a erişilmez, yün yatağında Seherde Mevlâ’yı, an da görelim
mecnununun misali aşka düşmeli dikenli bahçeden gülü seçmeli nefse pay vermeden vardan geçmeli Aşkın âteşinde, yan da görelim
Nuriyle nice tür, yarattı Mevlâ Bir yanda dağlar, var bir yanda ova Hak’tan kula gelmez, hiç bir tür bela Seherde Mevlâ’yı, an da görelim
Nefs havaye atar,uçurur seni Rahmet kapısından,kaçırır seni Varlık hevasına,göçürür seni Aşkın âteşinde, yan da görelim
Ferit Battal
Yaralanır
Yaralanir
Atmış perçemini kaşın üstüne Mah cemalin gören kul yaralanır İlk görüşte ben vuruldum cismine İsmini zikr eden dil yaralanır
Aşk şarabı içtim oyar elinden Yara name yazdım bülbül dilinden Kavli yemin ettim geçmem gülümden Bir güle yar olan kul yaralanır
Yardan ayrı düşen yanar bu elde Gercek seven yari saklar gönülde Bu nasın sevdası sadece dile Yardan ayrı düşen gül yaralanir
Ferit Battal
Yüce Mevladan gelir
Yüce Mevladan gelir
Ey başımın tacı dilber, verme bu cana çile Kullara verilen sevda, yüce Mevladan gelir Çektirip bu cana çile,atma bu yadı ele Mümine verilen sevda,yüce Mevladan gelir
Nefsini hesaba çeken, kendini edna görür Bir yunus misali kular, kalbini hakka verir Allah için zikr eden dil, ücreti Haktan alır Gönüle verilen sevda,yüce Mevladan gelir
İlmiyle amil olanlar, mihmanı kalpte bulur İlim,akla eş olursa, bir beyin uman olur Cahil ile sohbet eden,engeri safta kalır Kalplere verilen sevda,yüce Mevladan gelir
Olduğum gibi kim görebilir beni Ne rengim var benim, ne nişanım Benim de bildiğim sırlar var diyeceksin ama Hem o sırlarım ben, hem de o sırları saklayanım Bu gönül ne vakit durulacak bilmem Ama şu anda hiç kımıldamadan duran ...
19.05.2009 - 02:31
AĞLIYORMUŞSUN...
gül yüzüne bakıp doyamadığım
haberin aldım bir köşede ağladım,
ben de senin gibi sevdim amma
murad almadım,murad almadım.
duyduğuma göre hergün hergün ağlıyormuşsun
gönlü yaralım,başı belalım sen de benim gibi hergün ağlıyormuşsun
aramızda karlı dağlar var aşılmaz.
ah çekenin yarası da kolay kolay sarılmaz.
budünyada senden gayrı bana yar olmaz.
duyduğuma göre hergün hergün ağlıyormusun
sen de benim gibi ağlıyormusun? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ?
http://www.ktunnel.com/index.php/1010110A/d6ede330c0c93eee508e5821440d3a6ef02a7eecc603f0a8ab617701b70d42153a69718e2ed89a27d0ef4435ce967a4a7664dd4d02945aa217466
14.05.2009 - 18:49
Sandıklarımı dizdiler gökyüzüne..
'Aç birini! ' dediler.. Seçtim sarı olanı... Belli ediyordu kendini.. İçinden bir şey çıkmadı.. Demek ki önemli olanlar sessiz kalanlar...
Açtım kırmızıyı, özenerek.. İçinden bir kalp çıktı.. İçi dürüstlük dolu...
Sonra pembeyi açtım, heyecanla.. İçinden bir kalp çıktı yine.. İçi sevgi doluydu.. Yine güzeldi...
'Hangisi? ' dediler.. Beyaz, dedim...
Onu açtım.. Boş çıkmadı o da.. İçinden bir kalp çıktı..
Güven vardı bu kez...
'Açtıklarından birini seç' dediler.. Düşünmeden 'beyaz'ı seçtim...
Sordular bana: - 'Niçin beyaz? Rengi saflığı, temizliği ifade ediyor diye mi? '
Hayır, dedim..
güven varsa bir kalpte, o kalpte sevgi de bulunur, dürüstlük de..
13.05.2009 - 14:00
Ay bir kere doğar gecede
Düşlerim bin kere..
Ve bir kere ölür gece
Ben ölürken bin kere…
Ellerimden kayar gökyüzü,
Ay ölür,
Ben ölürüm…
Kimsesiz bir yıldız gibi
yüreğim takılır göğsüne….
Zeynep Nilgün Gökçeöz
12.05.2009 - 17:46
DOLAŞTI YOLUMUZ ÇÖZÜLMEZ ANNEM
Bu yol kolay değil uzun erimdir
Varsıllar yoksula üzülmez annem
Diyorlar ki elbet Allah kerimdir
Zulüm zor görmezse bozulmaz annem
Zalimin yüreği taştan demirden
Himmeti ihsanı yakar kömürden
Muhanetin sonu gider ömürden
Yiğide bu yazı yazılmaz annem
Hak adalet dedik sakin dediler
Zulme karşı durduk kan kin dediler
Eşitlik kardeşlik sakın dediler
Dolaştı yolumuz çözülmez annem
İnsan sevdasıyla kül olmuşuz biz
Eğildik önünde kul olmuşuz biz
Kapısında eşik yol olmuşuz biz
Bir kör nefis için yozulmaz annem
İnsan deriz insanadır dilimiz
Haktan gelir halka doğru yolumuz
Kuşa kurda yem edilse ölümüz
Zulme boyun eğip gezilmez annem
Adalet yerini bulmaz kavgasız
Namuslu kavga olmaz ki sevdasız
Sen hiç zalim gördün mü ki riyasız
İbliste oyun çok sezilmez annem
Yiğit yoksullukla ezilmez annem
İbliste oyun çok sezilmez annem
Zulme boyun eğip gezilmez annem
Yazgımız ölümse bozulmaz annem
Mahmut NAZİK 11.05.2009 Mersin
12.05.2009 - 14:18
Ceza mısın Sen
Ay yüzü gamzelim, gerdanı benlim,
Ödül müsün bana, ceza mısın sen?
İnsafı olmadık, ey kara dinlim,
Kader misin bana, kaza mısın sen?
Kaçılmazsın, geçilmezsin, bendesin,
Her ne yana baksam, sen o yöndesin,
Gözümdesin, gönlümdesin, candasın,
Algın bedenimde, aza mısın sen?
KURTOĞLU’ mu, “âşık” ettin, edeli,
Gündüz divaneyim, gece zır deli (!) ,
Nedir sana, kavuşmanın, bedeli,
Yoksa erişilmez, feza mısın sen?
Rifat Kurtoğlu
12.05.2009 - 01:13
Bilmiyorum
Bırakmışım kendimi, hayatın rüzgârına,
Yeller nereye atar; sormayın, bilmiyorum.
Bulur muyum yolumu, varır mıyım yarına?
Yollar nereye atar; sormayın, bilmiyorum.
Hayat geçip gidiyor, nerde, nezaman, nasıl? ..
Bir gün ömür bitecek, kaçışı yok velhasıl.
Haydi salma yılları, ha gayret, biraz asıl!
Yıllar nereye atar; sormayın, bilmiyorum.
Kimi hayata küsmüş, kem gözlerden sakınır,
Kiminin esâmisi yüksek sesle okunur.
Her gelen bir söz söyler, bazen fena dokunur.
Diller nereye atar; sormayın, bilmiyorum...
Hayat hep güzel olsa, belki verirsin önem,
Yaşam bu, bazen burkar, ağlatır dönem dönem..
Sırılsıklam oldum ben; gözlerim dopdolu nem,
Seller nereye atar; sormayın, bilmiyorum.
Çok sıkı tutunmuştum, hayat denen bu dala,
Neyine sarılırsın, dünya fani, budala..
Ne kadar çalışsan da, gelişse tüm adale,
Kollar nereye atar; sormayın, bilmiyorum...
Kaç gündüz, kaç gecedir, yaşanılan bu hayat? ..
Bilmem kaç kez bozuldu, onmayan mâneviyat? ..
Sahil uzakta kaldı, vakit çok geçti heyhaat..
Sallar nereye atar; sormayın, bilmiyorum.
Antalya-20.06.2008
Halil Şakir Taşçıoğlu
06.05.2009 - 12:08
ÖZLEDİĞİM NERDESİN?
Hasretle aradığım, sıcak, ılık nefesin,
Gönlüm, gözüm arıyor, özlediğim nerdesin?
Bir ses, bir ışık olsun, duyulmuyor ki sesin,
Seni, bir ömür aşka sözlediğim nerdesin?
Sanki susmuş tüm evren, her şey öyle sessiz ki,
Kimsesizim, öksüzüm, dünyam öyle ıssız ki,
Yalnız akşamlarımda her şey öyle hissiz ki,
Durup durup yolunu gözlediğim nerdesin?
Kapkara bulut sardı, görmüyorum önümü,
Kaybolmuş çocuk gibi, bulmaz oldum yönümü,
Ayrılıklar biterse, ne hoş olur dönümü,
Yanında, kışlarımı yazladığım, nerdesin?
Gülüşüne, yüzüne bakıp aşkla dolduğum,
Açıp gonca gül gibi, kederinle solduğum,
Sözlerindeki derin öze kurban olduğum,
Sarıp bir bebek gibi nazladığım nerdesin?
Ellerini, dilini sanırım bağlayan var,
İçin için ağlatıp, yaranı dağlayan var,
Unutma, senin için yürekten ağlayan var,
Kalbimde sevdâsını közlediğim nerdesin?
4 Mayıs 2009
Halenur Kor
04.05.2009 - 20:23
Resulullaha aşıktı hannane...
________________________________________
Bir “Hurma kütüğü” vardı mescid içinde.
Hattâ adı bile vardı bu kütüğün:
“Hannâne”
Bu kütük, cansızdı, ama
âşıktı Resûlullaha
Efendimiz aleyhisselam
Cuma hutbesini buna dayanarak
okuyorlardı.
Sonraları bir “Minber” yapıldı.
Ve ilk Cuma günü,
Efendimiz aleyhisselam
Hutbe okumak için bu minbere
çıktılar.
Tam hutbeyi okuyacaklardı ki, kütükten,
garip sesler gelmeye başladı.
“Ağlama” ve “İnleme” sesleriydi bunlar.
Kütüğün ağlama sesleri kesilmeyince,
Efendimiz aleyhisselam
minberden inip, o
“Hurma kütüğü”nün
yanına vardılar.
Ve şefkatle okşadılar onu.
Ânında kesildi ağlaması.
Sonra eshâba dönüp;
Ey eshâbım, inip de onu okşamasaydım,
kıyâmete kadar böyle ağlayacaktı.
buyurdular.
Sonra seslendiler o kütüğe:
İster seni bahçeye dikeyim. Tekrar dal budak sal.
İstersen Cennete dikeyim. Allah dostları
yesin meyvelerinden!
Kütükten cevap geldi:
Yâ Resûlallah! Cennete dikin beni!
Efendimiz aleyhisselam;
Âhireti dünyâya tercih etti
buyurdular.
Bu, bir mûcize idi.
Allahü teâlâ her şeye kadirdir.
Dilerse bir “Taş”a da lisan verir,
bir“Kuru kütüğe” de.
__________________
zaif-i mutlak.:...ölüm Allah'ın emri ayrılık olmasaydı...
Yoklukları var eden Rab; dikenleri gülün merhametinde misafir eyleyen Rab; bulutları mavi göğüme sırdaş eyleyen, yağmuru toprağıma yâri eyleyen; bebekleri annesinde, kuşları yuvasında; baharı kışın ardında, ömrü güneşin doğuşunda; saklayan gösteren Rabbim; kilitlerimi çöz, firkatlerimi muhabbetinin peşine koy, rüzgara tutunan dualarım arılara, papatyalara, nergislere ve gelinciğime dokunmuşsa, ruhumu kainatın
ahengine kat. Ya Rab. Ya Hakk...
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Görmez misin milleti, umut sende, göz sende,
Herkes bir şey söyledi, kürsü sende, söz sende,
Ufukta güneş dursun, zamana bir düğüm at,
İşte senin altında, Fâtih'te gördüğüm at!
Kalemini hazırla, kılıcı çekme kından,
Gönülleri fethetmek gâye bu son akından...
Sevgi mi istiyorsun, sahrâlar kadar dolu,
Duâda evliyâlar, secdede Anadolu.
Anadolu tetikte, Anadolu ayakta,
Diriler kahkahada, ölüler ağlamakta...
Denilirse inanma, 'daha dur, az daha dur'...
Kaybedecek ânın yok, zaman hızlı Bahadır...
Şimdi dünya avucunda, nefes alsan duyan var,
Yazık! ... Batan gemide yan gelip uyuyan var.
Uzay gemilerini fezâda yürüt artık,
Sana dar bu hudutlar, hedefi büyüt artık.
Her damla yaş bir duâ, her duâ bin bir füze,
Beklenen hesaplaşma, geldik işte yüz yüze...
Yarın belki yok yiğit, sanki bu an son andır,
Zaferi umuyorsan hem inan, hem inandır.
Biz ki; çağlara mühür vuran nesillerdeniz,
İstanbul'da sur söyler, Çanakkale'de deniz.
Ne madalya, ne unvan, hesap sırf Allah'adır.
Sırtına dünya konsa şikâyet yok Bahadır...
Anlayacaksın beni târihi düşününce,
Dâvan kadar büyüksün, hedefin kadar yüce,
Borcun var bu vatana, hem kan hem de ter borcu,
Bahadır, belki yarın bu toprak ister borcu.
Şükür gerek bedenin her bir âzâsı için.
Doğrul be Bahadır'ım, Allah rızâsı için.
Karanlığı tükettik, yönümüz sabahadır.
Bir kement at güneşe, çabuk getir Bahadır.
Ahmet Mâhir Pekşen
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
“Sesin gönlümüzün sesine, gönlümüzün huyuna uysun!
Gece gündüz neş’elensin, söyledikçe söylesin.
Sesin yorulunca, biz de yoruluruz, hasta oluruz.
Sesin, kamış gibi şekerler çiğnesin, ballar yesin.”
Mevlânâ Celaleddin Rûmî
'Bahçe, çiçeklerle süslensin; kuşlar kanatlansın, uçsun! ' diye, gönlü sevgi ile, merhametle dolu olan ilkbahar, nazlı bir gelin gibi eteklerini sürüyerek, salına salına ötelerden geldi!
Yarattıklarındaki güzellikleri göremeyen körlerin, sözünü duyamayan gönül sağırlarının inatlarına rağmen, ilkbaharın içinde kendini gizleyen sevgili, insanları hayran bırakmak, canlara can katmak için geldi!
Mevlânâ Celâleddin Rûmî
Dîvân-ı Kebîr
“Aşkın ağzı olsaydı,
bütün dünya ona bir lokma olurdu;
aşkın kapısı olsaydı,
bütün padişahların canları
o kapıda kapıcılık ederdi! ”
Mevlânâ Celâleddin Rûmî
Dîvân-ı Kebîr
Gönül bahçesine girersen, hoş kokular elde edersin; göklere kanat açarsın da, melekler gibi ay yüzlü olur, nurlar saçarsın!
Aşk, seni kandildeki yağ gibi yaksa yandırsa, ne mutlu sana! O yanışla, etrafındakilere yararlı olursun; karanlıkları aydınlatırsın! Aşkın, başına getirdiği gamlardan, kederlerden ötürü zayıflasan, erisen, kıla dönsen, o zaman da, âşıklar meclisinin başına geçersin!
Aşk, sana çok şeyler kazandırır; şu fânî dünyadan, mekan âleminden kurtulursun, ötelere, mekansızlık âlemine gidersin! En önemlisi de, aşk yolunda sana engel olan, seni nefsânî arzulara doğru çekip götüren bedenden, kendi maddî varlığından ayrılırsın da kendinde kendi öz varlığını bulur, onunla beraber Hakk yoluna düşer, yol alırsın; tıpkı deredeki su gibi, bineksiz, ayaksız yürür gidersin!
Sen, her acıyı tatlılaştırırsın, her uzağı yakınlaştırırsın! Aşkın ve insanlığınla dokuz kat göklerin üstüne çıkarsın da, kendinden kurtulduğun için, artık maddî varlığın nûra perde olmaz!
İçindeki heva ve hevesi, nefsânî arzuları atarsın, bomboş bir hâle gelirsin ve nefes almaksızın canlı kalırsın! 'Yâ Hû' denizine batınca, artık, 'Yâ Hû' diyemez olursun!
Sen, her eve pencere olursun; yani, Hakk yoluna düşmüş kişilerin irfan sahibi olduğun için gönüllerine senden nur doğar! Her bağ, seninle gül bahçesine döner, senlikten benlikten kurtulur. Kendi varlığını yok edersen, sen benimle olmaksızın ben olursun!
Gerçek aydınlığa kavuştuğun için, artık, aydınlık istemezsin! Kendinle hiç, ilgilenmezsin; padişah gibi, fakirleri, kimsesizleri yedirip içirirsin! Yani, mânâ yoksullarını nûrunla aydınlatırsın! Etrafa mânevî nurlar saçtığın halde, kendini göstermemek için ay gibi, bulutlar arkasına gizlenirsin, karanlıklar ararsın!
Can istemezsin, can bağışlarsın; her derde derman olursun! Sen, kendinden geçtiğin için, kendi yarana merhem aramazsın da, başkalarının yaralarına merhem olursun!
Mevlânâ Celâleddin Rûmî
Dîvân-ı Kebîr
“Her ne olursa olsun, ey göz; sakın ümitsizliğe düşme!
Bahar bulutu hâline gel de, aşkla inciler saç! ”
Mevlânâ Celâleddin Rûmî
Dîvân-ı Kebîr
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Bir akşam sensizliğim eriyip aktı bende
Gözlerinin cemresi karanfildir bedende
Kirpiklerin kuşattı bütün mevsimlerimi
Şimdi varsın; sızın var duranda, yürüyende
Kollarım gül kokulu bir baharı sarıyor
Acılar ki, önümde diz çöküp yalvarıyor
Ayrılık yapayalnız bir ülkedir evrende
Hüzün, terk edilmişlik duygusuyla çaresiz
Şimdi varsın; hayatım sende, ölümüm sende
Şimdi varsın; sokaklar daha bir sıcak bana
Nereye git gidersen; orası ocak bana
Bazen bir papatyanın beyaz yapraklarından
Bazen bir dolunayın çehresinden bak bana
Şimdi varsın; ruhumu okşuyor soframda su
Ardımda ne yalnızlık, ne de ölüm korkusu
Hayatın hiç sönmeyen kandilini yak bana
O eski fırtınalar şimdi sabâ rüzgârı
Hüzün benden habersiz, kuşkular ırak bana
Ey benim aynalarda gülümseyen çokluğum
Nar tadında umutlar taşıyan çocukluğum
Gözlerinin ışığı yayıldı mahzenime
Ey benim can sarayım, ey benim eşsiz kuğum
Asil tebessümünü düşürdün izlerime
Müptelâdır gemiler benim denizlerime
Gülümsedin; kalmadı kederim, burukluğum
Çehresinde hâtıran büyüyor bebeklerin
Gizemine âşina varlığım ve yokluğum
Lügatini yeniden yazıyorum sevdanın
Binlerce çiçek açtı kollarımda yorgunluk
Gündönümü ruhuma ayarlandı yeniden
Bir çerağdır, yanıyor gittiğin her bahçede
Şimdi parmaklarının ucundadır baharım
Kutlu bir ülke verdin hayatıma özünden
Denizlerde sen varsın; ırmaklarda ben varım
Yaprak yine hüzünle düştü ayaklarıma
Ağaçlardan boşandı hayatımın acısı
Anlamadım: Bu gökler benim göklerim değil
Bilemedim: Bu toprak canımda akkor gibi
Tutuştum hiç kimsenin yanmadığı yerde ben
Meğer ömür vermişim bu belâlı derde ben
Sen geldin; avuçlarım suyla doldu ansızın
Sen geldin; evrenimi kuşattı sevda sızın
Ders almayı bilmedim yüreğimden; yorgunum
Ne sana, ne kendime, ben dünyaya kırgınım
Dikenler saplanmıştı çocukluk günlerime
Gençliğim bir ejderha pençelerine mahkûm
Kırk yaşımda, bin yılın ıstırabıyla yandım
Uyudum, o bembeyaz ellerinde uyandım
Sen geldin; birbirinden ayrıldı renk ve acı
Sen geldin; yine vurdu yüzüme aşk utancı
Lâyıktır, her lokmayı yedirseler zehirden
Lâyıktır, karlı dağlar çökse başıma birden
Akıl, sanki içimde bana düşman bir gemi
Kahrın karanlığına gömdü şehlâ gölgemi
Göremedim; gönlümden ufkuma sızdı keder
En muamma çöllerde ararken yitiğimi
Geldin; altın harflerle yazıldı günün adı
Geldin; ruhuma meftûn âvâreler ağladı
Ders almayı bilmedim hayattan; bir gün ölüm
Öğretir o tekrarı olmayan dersi bana
Nasıl da uçtu ömrüm renklerin boşluğuna
Dal kırıldı; kökleri çürüdü servilerin
Duyamadım gövdenin o esrarlı sesini
Karayel bir yanımdan esip durdu öteye
Sen geldin; yağmur yağdı içime; bahar geldi
Sen geldin; yıllar yılı beklediğim yâr geldi
Şimdi varsın, yıldızlar bana bakar derinden
Bozkırlarda, çöllerde çiçeklenir ellerin
Şimdi varsın, gecenin kan akar gözlerinden
Işıldayan çehresi karardı güzellerin
Öteyi görmeyenler bilemez, kimle geldin
Sen benim kendi ruhum, kendi özümle geldin
Şimdi varsın, varımı varlığında sakladın
Dayanılmaz yüreğin esrarlı bir bahçedir
Şimdi varsın, içimde ebedi konakladın
Zariftir bakışların, bal renklidir, incedir
Sensizlik geçmişini anıyor; şimdi varsın
Burçlarımda lâmbalar yanıyor; şimdi varsın
Nurullah Genç
03.05.2009 - 01:43
Sakın Gelme
Yollar kan revan içinde
Mayın döşediler yüreğime
Sana gel desemde
Sevgilim sakın gelme
Depremler oldu yüreğimde
Siyah kar yağıyor gökyüzünde
Gözlerimde bir sis
Yırtık resmin cebimde
Ortalık kan revan içinde
Sevgilim sakın gelme
Yaralanmış bedenimle
Kan kırmızı gözlerimle
En son sözlerimle
Seni sevdiğimi söylesemde
Sakın gelme sevgilim mayın döşeli yüreğimde.
(Ankara-05-03-2009)
Erkan Yurdakul
25.04.2009 - 23:09
Yalnızım
Geçmişimle başbaşa dertleşip duruyorum,
Dostlar uğramaz oldu,bugün yine yalnızım,
Güneşim nerde diye geceye soruyorum,
Özlemlerim olmasa bu gün yine yalnızım!
Yüreğimdeki sızı yegane arkadaşım,
Deprem enkazı gibi aşk denen şu savaşım,
Yüce dağlar misali dumanlı garip başım,
Sönmüş külüm olmasa bu gün yine yalnızım.
Aslında yalnızlığım senin ile başladı,
İki yüzlü halini görenler alkışladı,
Sana vuruldum diye dostlar beni dışladı,
Ölü kalbim olmasa bu gün yine yalnızım!
Baştan malup başladım,aşk denen şu oyuna,
Bir kere düşmüş oldum yalan sevgi suyuna,
Cenneti göstererek çektin ateş kuyuna,
Cehennemin olmasa bu gün yine yalnızım.
Hayalimden gitmiyor o sahte bakışların,
Rol icabı yaptığın bin bir yakarışların,
Beynimi kemiriyor yapmacık telaşların,
Hatıralar olmasa bu gün yine yalnızım!
Aşk sandığım bu oyun,aslında bir ihanet,
Nerden bilebilirdim olmayınca kehanet?
Kalbine düşmedi mi bir zerrecik merhamet,
Ak saçlarım olmasa bu gün yine yalnızım!
Dert,keder armağanın,mirasın ise hüzün,
Bin bir şeklini gördüm,acep hangisi özün?
Çok merak ediyorum nasıl kızarmaz yüzün?
Yaralarım olmasa bu gün yine yalnızım!
Yeminleri unutup koşuverdin ellere,
Gururumu çiğnedin,kelam ettin dillere,
Boynum eğik bırakıp sürdün gurbet illere,
İhanetin olmasa bu gün yine yalnızım!
Sürekli niyazdayım,bir rüya olsun diye,
Yine kapım açıktır, belki gelirsin diye,
Ağlarım dertlerime biraz azalır diye,
Göz yaşlarım olmasa bu gün yine yalnızım!
Bana bedel ödettin,bilsem ne idi sucum?
Şu virane gönlümü imara yoktur gücüm,
Hak'ka havale ettim,isterse alır öcüm,
Yaradanım olmasa bu gün yine yalnızım!
Mustafa Hoşoğlu
25.04.2009 - 01:02
###___ Hüzünbaz Şebnemler Düşerken
###___
Buz kırığı hayallerim eziliyor an be an
Hangisinin elinden tutsam elimde kalıyor
Buz yangını sarıyor ki bedenimi
Sormayın sorgulamayın
Yüzümdeki derin çizgiler sebebini
Azap yorgunu ruh dingininde
Göl yalnızlığı keşmekeşliği zirvesinde
Erten vakti solar erden billur mavilerim
Taze bengisu tadında hayatı öpüşüm
Dudaklarımdan tan kızıllığı damlar
Hep yeniden başa dönüşüm
Sürgünüm olur gamzemde her gülüşüm
Gülüşümde saklıdır aslında her ölüşüm
Gözlerimde ülfer taşkını keşkeler
Her bedel ömür miadını zikreder
Hüzünbaz şebnemler düşer ayazımda
Şiir şiir dökülür geceler
Doğmayacak o güneşli baharlara
Düş gülüşü yayılır işte o an
Dudak kıvrımlarımdan
13.02.2009
Şükran Ay
16.04.2009 - 18:18
Ağlama Bebeğim.......
Ağlama bebeğim
Ağlama meleğim
Gülünecek az şey kalsada Dünya'da
Ağlama bebeğim.
Doğduğundan beri ağlıyorsun
Yetmedi mi artık?
Hayat acıdır bebeğim
İnsanlar zalimdir
İnsanlar bencil.
Ağlama artık
Bırak biraz da onlar ağlasın.
Sana gülmek yakışır bebeğim
Ağlamak değil
Sana sevmek yakışır bebeğim
Nefret değil
Dostluk arkadaşlık yakışır
İnsanca yaşamak insanca yaşatmak için
Ağlama bebeğim gül artık
Gül ki tatlı günler başlasın
Sen hep ağladın
Bırak birazda onlar ağlasın
Bak şu Dünya'ya
Kötülükler dikenler gibi çoğalmış
Ama bebeğim
Unutmaki güller dikenlerle doğarmış
Sen güller gibi taze
Bülbüller gibi şen olabilirsen eğer
Sen insanları sever,
Horgörmezsen eğer,
Sen sana batırılan dikenleri
Başkasına batırmazsan
Sen sırf yaşamak uğruna
Kendini kaptırmazsan
Korkma.
İçinde ki iyiliği gün ışığına çıkar
Bak orada ne madenler var.
Düşün ki kalbin elmas
Pırıl pırıl parlayan.
Beynin ince taneleri
Bilgiyle beslenirse değerlenen
Gördün mü bebeğim
Bak! Sustun artık
İyiliklerle canlandın
Dünya’yı sevdin.
Ama ne olur
Bir daha ağlama artık
İnsanları düşün
Candan dostlarını düşün
Yaşamın güzelliklerini düşün
Bırak, birazda bunları bilmeyenler ağlasın.
Neriman Gök
16.04.2009 - 15:33
Öfkemin zirveye çıktığı:kör zindan gecelerde,
Şeytan diyorki bazen daya şakağına namluyu bas tetiğe ürkmeden,korkmadan...
Sıkki kafana..bu dramatik film bitsin.
Bu lanet olası sefil hayatım son bulsun.
Ama yapamıyorum be gülüm
Ölümden korktuğumdan değil,
İçimdeki sana
K.I.Y.A.M.I.Y.O.R.UM
16.04.2009 - 14:28
bizimkisi cahil cesareti,
bilsek kabul eder miyiz esareti?
kimse bilmez yürekteki cevheri...
gönül ne şan ister ne şöhreti...
hannane
16.04.2009 - 09:37
Zordur Yaşamak
Her dem güneşe muhtaç kır çiçekleri gibi
Geç kalmış baharları düşlersin
Tren istasyonlarına bakıp bakıp
Yüreğini mavi hasretlerle beslersin
Gözlerini uzaklara dikip beklerken
İnatla beslediğin hayallerinden şevkat dilenirsin
Zordur sevmek...
Ömrünün uçurumlarına yeşil salıncaklar kurarsın
Sevgini emeğinle büyütmek zordur
Çocuk dokunuşları alıp gider kimsesiz ruhlar
Kara kederlerinle birleşir yangınların
Sürgünlere giderken dargın anılar
Yüreğinden göğe süzülür sessiz ağıtların
Darağacına asılırken soylu sevdalar
Yitirdiğin umutlarına sığınak olur karanlıklar
Zordur ayrılmak
Halden anlamaz yokluğunu içine sindiremezsin
Yaraların depreşirken çareler aramak zordur
Hadi söyle...!
Hangisi daha zor?
Sevgilere onur eklemek mi?
Ayrılıklara sabır yüklemek mi?
Birsen Ekiz
12.04.2009 - 15:40
Dönerim Bir Gün!
Kaldırımlarını tüketiyorum bu gece şehrin,
Gökten yıldızlar kayıyor ardı ardına..
En güzel yaşlarında iken bir gençliğin,
Kaldırımlarla birlikte tükeniyorum ANA..!
Pembe gözlüğümü kırdılar biliyor musun?
Artık birşey görmez oldum hayalden yana.
Sen de bir çocuk gibi başımı okşamıyorsun
Yoksa yuvadan uçma zamanı mı geldi ANA..!
Dağlar gibi dayanıklı olacak mıyım?
Sular gibi akacak mıyım çağlayana?
Denizler gibi bir yerlerde olacak mı kıyım?
Yoksa kuru yaprak misali savrulacak mıyım ANA..!
Bulutlar ağlıyor mu hala seninle için için?
Su serpiyor mu ki kor gibi yanan bağrına?
Rüzgar esiyor mu gül yüzüne şöyle serin serin?
Üzülme! Sil gözyaşını ve sakın ağlama ANA..!
Kapını aç ve umutla bekle beni ANA
Bir gece vakti ansızın karşına çıkabilirim.
Kader pusu kursa, dağlar yol vermese de bana
Bilesin ki ANACIM iki elim kanda olsa gelirim..!
Salih Aydın
07.04.2009 - 13:05
.....Diyemedin
Karşılıksız sevmek sevene zulüm
Kalbimden elemi sil diyemedin
Ateşten kor gibi yanarken dalım
Yüreğim kurumuş çöl diyemedin.
Gözümde yaşlarla kapına geldim
Boynumu büküp te sevgi diledim
Sevdan yüreğimde ebedi dedim
Gönlüme gönülden gel diyemedin.
Esirgedin benden bir tatlı sözü
Çok mu gördün bana o gülen yüzü
Akarken gözümden yaş dizi dizi
Gidiyorken bana kal diyemedin.
Açarken yüzümde sahte tebessüm
İçine akıttı yaşları gözüm
Dilime dolanıp bitince sözüm
Gözlerim kalbine yol diyemedin.
Ömrümün baharı sen ol istedim
Hasreti yıllara bir bir ekledim
Yollarımız ayrı düşse de gülüm
Bende seni sevdim bil diyemedin.
Sibel Kılıç
&&&&&&&&&&&&
“Hangi köşe başında hangi yalnızları oynuyoruz kim bilir”
uzaklara gidiyor içimdeki çocuk
hayalleri kirletilmiş
umutları çalınmış
elleri kir pas içinde
bir tek pembe balonu kalmış
gözlerindeki o masum ışıltıyla yürüyen çocuk
sevgisini en saf yaşayan
içinde kötülük olmayan
çamurdan bebekler
kumdan kaleler yapan çocuk
şimdi/
çok uzaklara gidiyor…
büyüyor içimdeki çocuk
kağıttan gemilere su doldurmuyor artık
yalnızca kelimeleri saklıyor
cümleleri yeniden yeniden yazıyor
yelkenleri tek tek kırıyor
gemiyi en son/
kaptan olan cümleler terk ediyor…
gidiyor
içimdeki çocuk gidiyor
beni bırakıp
benden koparak
gözlerinde iki damla yaşla gidiyor
giderken beni de götürür müsün çocuk
beni de alır mısın yanına
ben de seninle gelemez miyim?
diye haykırıyorum
duymuyor gidiyor…
Ebru Ertaş
07.04.2009 - 11:05
Yağmur Yüreklim
Giderken yağmur vuruyordu camlara
Yağmurun sesine karışmıştı ayak seslerin
Çaresizliği ve umutsuzluğu yaşayan biri kalmıştı geride
Ve ben, ve sen, ve sevgi ya aşkımız?
Bitmişti... Hepsi bitmişti...
Geride ise küllenmeye başlayan bir aşkta
Hala bir rüzgar bekleyen
Bir ateş parçası kalmışti
Ve bir rüzgar bekliyordu yeniden alevlenmek için
Ilk ayrılıktı bu...
Ilk aşk ve ilk ayrılık...
Giderken sessizliği öğrettin bana
Giderken hüznü öğrettin
Hiç gelişin olmadı zaten...
Bazen içimdeki umut bir mum oldu
Karanlık gecelerde seni aramak için
Lakin rüzgara karşı yürüdüğümün farkında değildim...
Ve şimdi...
Her yağmur sesinde seni düşlerim
Her yağmur sesinde seni özlerim
Ve hala giden sevgili seni beklerim
Seni beklerim... Yağmur yüreklim...
Kadir Taşkıran
03.04.2009 - 22:33
==Gözyaşım Yemindir
Yaşam denen bu yollar sürprizlerle doluymuş.
Bazen güller serili bazen çile yoluymuş.
Üzerime örtülen sanki hasret çuluymuş.
………….Gözden ırak illerde bıraktığın küllerde,
………….Hep kokunu alırım topladığım güllerde.
Gece sessiz ağıtlar tan yeriyle silinmez.
Yüreğimde hasretin acısıyla gülünmez.
Her derdin çaresi var,sevda derdi bilinmez.
………….Sensiz geçen yıllarda izin kalmış yollarda.
………….Hep kokunu alırım topladığım güllerde.
Bir bilmece günlerim, çözmedim çözülmüyor.
Katar katar mutluluk, hüzünden süzülmüyor.
Böyle yazmış yaradan, yeniden yazılmıyor.
…………..Türkü çalan tellerde dağdan esen yellerde.
…………..Hep kokunu alırım topladığım güllerde.
Gökte doğan yıldızın ışığına kanarım.
Yüreğime hapsolmuş sevdamıza yanarım.
Bir tıkırtı yüreğim, yâri gelmiş sanırım.
………….. Gözden akan sellerde ulaştığı göllerde,
…………..Hep kokunu alırım topladığım güllerde.
Gurbet içimde doğmuş bütün eller yabancı.
Sol yanım hasret olmuş,bırakıp gitmez sancı.
Tez gel artık sevdiğim,bitsin artık bu acı.
…………Şimdi uzak ellerde susuz kalmış çöllerde,
…………Hep kokunu alırım topladığım güllerde.
Batan güneş benimse doğan güneş kimindir?
Seni öyle sevdim ki ruhum,kalbim senindir.
Sözlerim yetmez ise gözyaşlarım yemindir.
…………Şirin, tatlı dillerde, sevdalı gönüllerde
…………Hep kokunu alırım topladığım güllerde.
****Abdullah RAMAZAN
03.04.2009 - 17:00
........Küskünüm Sana
Böyle kaç yaz geçti,söyle kaç bahar
Sensiz yıllarımı sorma istemem.
Şu garip gönlüme dolsa da efkar
Bana bir teselli verme istemem.
Kapansa yüreğim vurulsa mühür
Kararsa da bahtım kömürden kömür
Tutuşsam hasretle yansam bir ömür
Bu öksüz ruhuma girme istemem.
Hazanı yaşasa en güzel çağım
Viraneye dönse gönül otağım
Dalında kurusa gonca gül bağım
Dikenler sarsa da derme istemem.
Sen gittin elimde anılar kaldı
Hüzünle gözlerim guruba daldı
Hicran dolu günler kapımı çaldı
Kul olsan kapımda durma istemem.
Sibel Kılıç
01.04.2009 - 15:42
.......Gönül
Neler çektim gönül senin elinden
Kaç vefasız kula sattın sen beni.
Sevda türküleri düşmez dilinden
Nice kör kuyuya attın sen beni.
Atlas libas değil ateşten gömlek
Kulak ver sesime özüm kavrulur.
Giydirme eynime çıkartmaz felek
Diyardan diyara külüm savrulur.
Bu kaçıncı hasret üstüme çöken
Lutfeyle keremin dellenme gönül.
Bir yaman ayrılık belimi büken
Bir de sen meçhule yollanma gönül.
Bilirim sözümün yoktur kıymeti
Yatağı bellidir taşsada nehir.
Çarptıkça bu yürek çıkmaz hasleti
Atmasın o vakit, bitsin bu ömür.
Sibel Kılıç
28.03.2009 - 22:44
- ♥ Demir Attın Gönlüme
Yâr aşkın yüreğimde; sarmaşık kördügümdür
Desen, renk, ilmek ilmek, sevgimle ördügümdür
Âhû bakışlarımdan; gözyaşlarımı silsen
Düşüncelerimdesin, çıkmıyorsun bir bilsen
Pâk sevgimle rûşenim, canım beni incitme!
Gül bahçende gülşenim, bırakıp sakın gitme!
Acz tellere takılan, kuşun çırpınışında
Zemherîde yol vermez, dağlar kara kışında!
Çoşarken hazla yürek, asla vazgeçmezimsin
Bu kalbi mahzun koyup, bırakıp geçmezimsin
Alın yazım yazılmış, kaçış yok kaderimden
Hicrân vuran güllerim, soluyor kederimden
Altın çamura düşse, kaybetmez değerinden
Ateş saçan atları, dizginle eğerinden
Kirmanımda eğirdim, iplik iplik sevgimi
Vefâ aşina girdim, kalpte buldum bengimi
Mutlu olsun hânüman, hümâ gökte uçarken
Yüreğe dolsun handân, gül dalında açarken
Söyle bana ben senin, meftûnun değil miyim?
Yoksa sana yan bakan, yabancı elin miyim?
Canda yanan hüveydâ, ruhumda taç hüsünsün.
Hadra renkli rüyamda, seferi bir sülünsün!
_____Demir attın gönlüme; kalbimde hükümlüsün!
_____Ceren bakışlarımda, aşkımda yükümlüsün!
_____Âb-ı Hayat sunarken, dudakta mühürlüsün!
_____Kalbimde kilitlisin, söyle “ Cansın ” hürmüsün? :))
28.4.2008 04:32
Fatimâ Hümeyrâ Kavak
22.03.2009 - 13:13
Akıtma gözümden yaşı
Akıtma gözümden yaşı
Yüzüne kurban olduğum
Bağrıma bastırma taşı
Sözüne kurban olduğum
Sen benim ilk baharımsın
Nurlar saçan seherimsin
Hem sevdalım hem yarimsin
Özüne kurbar olduğum
Kanatsız bülbül uçarmı
Yar seven yardan kaçarmı
Sensiz bu ömür geçermi
Közüne kurban olduğum
Hıfz et bu gönlümü yıkma
Beni terk eyleyip yakma
Günahkar gömleyi takma
Nazına kurban olduğum
ferit battal
Sığın
Sığın
Baharın ardından yazı istersen
Sevdayı kalplere salana sığın
Yüreyini yakan bir köz istersen
Künfeyekun deyüp kalana sığı
Bazı güzel yanar yari görünce
Bazı göz var çağlar hatır sorunca
Bazı kular almir selam verince
Kalpleri feth edip kalana sığın
İnanan bir kuldan kula şer gelmez
Bazı insanlardan gerçek dost olmaz
Bazı kular varki hiç hatır sormaz
Cananın aşkıyla yanana sığın
Akılı kul nefsi koyarmı serbest
Haramla gelene eyleme heves
Bize bunca nimet bir sihat nefes
Lütf edip gönderen mevlaya sığın
Ferit Battal
Yâr için yanan dil sözünü bilir
Yâr için yanan dil sözünü bilir
Sızlayan yüreğe yaş dolar gelir
Sevenler sevdâyla yârini bulur
Yakıp aşk odunda büryan sen beni
Ferit Battal
Yanda görelim
Yanda görelim
Eğer derviş isen yâr otağında
Aşkın âteşinde, yan da görelim
Hakk’a erişilmez, yün yatağında
Seherde Mevlâ’yı, an da görelim
mecnununun misali aşka düşmeli
dikenli bahçeden gülü seçmeli
nefse pay vermeden vardan geçmeli
Aşkın âteşinde, yan da görelim
Nuriyle nice tür, yarattı Mevlâ
Bir yanda dağlar, var bir yanda ova
Hak’tan kula gelmez, hiç bir tür bela
Seherde Mevlâ’yı, an da görelim
Nefs havaye atar,uçurur seni
Rahmet kapısından,kaçırır seni
Varlık hevasına,göçürür seni
Aşkın âteşinde, yan da görelim
Ferit Battal
Yaralanır
Yaralanir
Atmış perçemini kaşın üstüne
Mah cemalin gören kul yaralanır
İlk görüşte ben vuruldum cismine
İsmini zikr eden dil yaralanır
Aşk şarabı içtim oyar elinden
Yara name yazdım bülbül dilinden
Kavli yemin ettim geçmem gülümden
Bir güle yar olan kul yaralanır
Yardan ayrı düşen yanar bu elde
Gercek seven yari saklar gönülde
Bu nasın sevdası sadece dile
Yardan ayrı düşen gül yaralanir
Ferit Battal
Yüce Mevladan gelir
Yüce Mevladan gelir
Ey başımın tacı dilber, verme bu cana çile
Kullara verilen sevda, yüce Mevladan gelir
Çektirip bu cana çile,atma bu yadı ele
Mümine verilen sevda,yüce Mevladan gelir
Nefsini hesaba çeken, kendini edna görür
Bir yunus misali kular, kalbini hakka verir
Allah için zikr eden dil, ücreti Haktan alır
Gönüle verilen sevda,yüce Mevladan gelir
İlmiyle amil olanlar, mihmanı kalpte bulur
İlim,akla eş olursa, bir beyin uman olur
Cahil ile sohbet eden,engeri safta kalır
Kalplere verilen sevda,yüce Mevladan gelir
Ferit Battal
21.03.2009 - 13:57
Vay Gözünü Sevdiğimin Dünyası
Vay Gözünü Sevdiğimin Dünyası
Dokunsalar Ağlar Oldum Bugünler
Yüreğimde Bir Zalımın Yarası
Yaralarım Bağlar Oldum Bugünler
Derdim Yüzler Aştı Yarim Bir İken
Yüreğimde Yar Ateşi Var İken
Garip Garip Bir Köşede Dururken
Dertli Dertli Söyler Oldum Bugünler
Böyle Miydi Benim Sana Dileğim
Sen Gel De Ki Ardın Sıra Geleyim
Akarsuyum Ben Her Zaman Böyleyim
Yare Doğru Çağlar Oldum Bugünler
Toplam 776 mesaj bulundu