Han Zade Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkında ...

  • Han Zade
    Han Zade

    09.08.2009 - 00:48

    Akşamdan Akşama

    Yollar sakin, sokakalar boş...
    Vakit gece, ışıklar loş....
    Dalıp giden gözler bir hoş,
    Bakar akşamdan akşama.

    Duyan olmaz dileğimi,
    Dertler büker bileğimi,
    Sensizlik şu yüreğimi,
    Sarar akşamdan akşama.

    Anlatamam ben o demi,
    Sessizlik kaplar sinemi,
    Kül edip onca senemi,
    Yakar akşamdan akşama.

    Od'lar katar ataşıma,
    Sırdaş olur gözyaşıma,
    Hayalin çıkar karşıma,
    Çıkar akşamdan akşama.

    İçimde hasretlik başlar...
    Efsunlaşır dağlar, taşlar...
    Gözlerime inci yaşlar,
    Dolar akşamdan akşama.

    Hayata küser gönüller...
    Feryada başlar bülbüller...
    Ümitle beslenen güller,
    Solar akşamdan akşama.

    Ne dost kalır, nede bir eş.
    Hasretlik, çekilmez ateş...
    Bize hayat sunan güneş,
    Batar akşamdan akşama....
    ADNAN ÖZKAN (YANIK SEVDALAR)

    Adnan Özkan

  • Han Zade
    Han Zade

    08.08.2009 - 23:29

    Vefasız Yıllar

    Gençliğimin katili vefasız yıllar
    Ömrümün katili bu ince yollar
    Aşkımın kati susmayan diller
    Söyleyin geride ne bıraktınız

    Şimdi alev tutsam ellerim yanmaz
    Şimdi aşkı bulsam gönlüm inanmaz
    Gidenler bir daha geriye dönmez
    Siz vefasız yıllar siz ne yaptınız

    Başımı kaldırdım bir ömür gitmiş
    İlkbaharım yazım sonbahar bitmiş
    Karakış ömürde zormuş çetinmiş
    Acımasız yıllar siz ne yaptınız

    Kralkız

    G.Eser Başer

  • Han Zade
    Han Zade

    08.08.2009 - 11:31

    Bilir Misiniz?

    Kaybolan bir dünya ne demektir? Bilirimsiniz?
    Yıkılır hayalleriniz, ümitleriniz,
    Sonbaharda sararan yapraklar gibi rüzgârın önünde
    Savrulup esen yellerle
    Bir daha dönmemek üzere
    Kaybolup giderler göz göre göre.
    Tüm sevdikleriniz.

    Kayar avuçlarınızdan. Yıldızlar gibi
    Bomboş kalır yüreğiniz, elleriniz
    Buruk gönüllerle, kan ağlarken
    Nemli gözlerle çaresiz
    Ufukları seyredersiniz
    Seyredersiniz, çaresiz, çaresiz
    Yavrusunu aslan parçalamış ceylan misali
    Gözlerinizin önünden gitmez hayali
    Kesilir dizlerinizin mecali
    Yüreğiniz yaralı seyredersiniz.
    ,
    Bilir misiniz?
    Belki de?
    Kırık kalpler?
    Yaralı yürekler?
    Yanık türküler?
    Derin izler bırakmışsınızdır kimi gönüllerde
    Köşe başlarında, merdivenlerde bekleyenlerde
    Sizde bırakılanlar kadar derin izler olmasa bile
    Saklamıştır yüreğinin derinliklerinde
    Görmesin kimseler diye
    Sevmiştir birileri sizi de
    Saf duygularla, Derin hislerle



    Bilir misiniz?
    Faydasızdır çırpınmalar, yalvarmalar,
    İsyanlar Nafile
    Hayal etmediğiniz bir partide
    Hiç ummadığınız bir anda
    Ayrılık dikilmiştir karşınızda
    Ve
    Ne varsa
    Koparmıştır sizden
    Savrulmuşsunuzdur uzaklarda
    Acı bir ıslık dudaklarda
    Yanık bir tebessüm
    Ve içli bir türkü dillerde
    Yüreğiniz bile artık değildir sizinle
    Beraber gitmiştir sevdikleriyle
    Kimsesiz siniz

    Duvarda boş bir çerçeve anlamsız birtakım çizgiler
    Yarım kalmıştır her şey
    Acılar kederler aşklar sevgiler
    Ve beklide
    Soğuyan bardaklarda çaylar kahveler
    Tamamlayamadığınız sıcak sohbetler
    Artık dumanları tütmeyecekler
    Buram buram
    Sahipsiz
    Yıllarca öylece bekleyecekler

    Bilir misiniz?
    Kırılır umutlar, yıkılır hayaller
    Düşer kol kanat
    Ve dik durmaya çalışsanız da her şeye inat
    Dibe vurursunuz olursunuz mat
    Kırılan bir vazo gibi, bedeninizi
    Süpürür çöpe atarsınız her zerrenizi
    Yeniden başlamak için, bir daha yeniden
    Doğmanız gerekir küllerinizden
    Ya kazanan olursunuz ya da kaybeden.

    Konuşacak çok şeyimiz vardı
    Zaman kalmadan demeğe
    Tarumar olur her şey bu bahçeye
    Yapraklar dökülür
    Solar goncalar zamansız
    Terk eder bülbül
    Baykuşlar konar ansız
    Yolculuklar başlar sallanmadan eller
    Çekip gider aramızdan en sevgililer
    Ve enginlerde yol alır sessiz gemiler
    Sonbaharda sararan yapraklar gibi
    Tüm sevdikleriniz
    Gider de boş kalır elleriniz
    Kaybolan bir dünya nedemektir bilir misiniz?
    Bilir misiniz?
    Hamit YALÇIN


    22.01.2009

    Hamit Yalçın




    &&&&&&&&&&&&&&&&


    Âşıklar şehrinin en son delisi



    Her gün katlanarak artar çilesi



    Ağar adımlarla ve yavaş yavaş



    Kıyamet kopmadan bitmez bu savaş







    Bu hikâye nasıl başlar bilmirem



    Hatırlamam ki ben ikimden önce



    Büyülü bir dünyam vardı köyümde



    Koca İstanbul’a göçümden önce







    Yaftayı yemişiz doğmadan daha



    Zalimler oturmuş biçmişler paha



    Yiğit varsa işte buyursun saha



    Yatarız Toprağa ölmeden önce







    Zulmü yıllarca hep sineye çektim



    Doğunca başlamış öldüm fark ettim



    Dimdik doğruldum da restimi çektim



    Başım omuzumdan düşmeden önce







    Bir Perşembe günü öğle üzeri



    Son durak dediler indiğim yeri



    İstanbul’un biraz gözleri nemli



    Bekliyormuş beni gelmeden önce







    Sığındıydık güya emin kollara



    Ondan sonra çıktık biz bu yollara



    İnandık tüm secde eden kullara



    Neye tapıyorlar bilmeden önce







    Üç beş kuruş menfaate yattılar



    Önüme güzel bir kız çıkarttılar



    Yollarıma pusu kurup yattılar



    İhanet nedir ben bilmeden önce







    Geceler yoluma ağlar attılar



    Hakkı bırakıp da puta taptılar



    Sade beni değil dini sattılar



    Sarığı cübbeyi atmadan önce







    Kuytu sokakları canlar yakarmış



    Nice taze civanları yutarmış



    İstanbul’da dostlar adam satarmış



    Öğrendim ben postu vermeden önce







    Çözemedim o gecenin sırrı ne



    Bilemedim yüreğinin rengine



    Ne ettinse gene ettin kendine



    Hesabı verirsin sen benden önce







    Dostum var sanırdım velâkin tektim



    O yıllar ben orda çok çile çektim



    Çorak gönüllere umutlar ektim



    Saban ne çift nedir bilmeden önce







    Büyü muska ve de sihirlerini



    Kustular hep bütün zehirlerini



    Herkes öder bir gün mehirlerini



    Daha bu dünyadan gitmeden önce







    Akıl başa geldi diyorlar deli



    Misyoner çıktılar sanırdık veli



    Alın kurban edin her bir zerremi



    Bütün ümmet murdar olmadan önce







    Dağlar aktı nehirlerse duruldu



    Zehir bana bal tasıyla sunuldu



    Tam orta yerinden hançer vuruldu



    Sırtımı düşmana dönmeden önce







    Profesör ad önünde unvanı



    Yok, gönlünde zerre kadar imanı



    Tahrif eder satar yüce kuranı



    Üç beş kuruş bedel almadan önce







    Ekranlarda boy gösteren kaçıklar



    Camilerde şimdi moda açıklar



    Örtü dinden değil diyen alçaklar



    Gelmemiştir evvel bu günden önce







    Ne yiğit narası ne kargı sesi



    Boz dağlarda deli tay kişnemesi



    Ağbeylerin bizleri fişlemesi



    Yirmi sekiz şubat gelmeden önce







    Takiyye ve hile idi işleri



    Din devleti kurmaktı tek düşleri



    Neden Salı verdiniz o başları



    Tutup kafasını ezmeden önce







    İmandan irfandan damla vurmamış



    Yapmadık takiyye hile komamış



    Zalim insanlıktan nasip almamış



    Uyuyamaz hile kurmadan önce







    Eğer sana dokunmazsa yaşasın



    Zoru gördüğünde hemen kaçasın



    Dedi teferruat başın açasın



    Vatanı terk edip gitmeden önce







    Görürde kalp gözü gerçeği görmez



    Hocası çekmiştir ona gerekmez



    Cennete de öyle hem encek girmez



    Birazcık naz niyaz etmeden önce







    Dünya görmemişti hâyın böylesi



    İnsan suratında domuz siması



    Goncanın açmadan boyun bükmesi



    Güneş battı daha doğmadan önce







    Bahçem var dedi de ümmeti yaktı



    Çekilip köşkünde keyfini çattı



    İlahi adalet pek fena çarptı



    Sürünür yıllardır ölmeden önce







    Toplanıp köşkünde iftar yediler



    Oysa bizim defterleri dürdüler



    Fildişinden kulelere döndüler



    Daha acı hoyrat esmeden önce







    Gastelerde boy boy yalan dizdiler



    Onlar sade irticaya kızdılar



    Oysa bizim derimizi yüzdüler



    Daha başımızı kesmeden önce







    Yakışmaz ki bana terör estirem



    İnanın ki bende öyle istirem



    Bir başım var hak yoluna kestirsem



    Zalimlere boyun eğmeden önce







    Viran olmuş sarayımız şenlensin



    Şöyle imanımız bir tazelensin



    Essin rüzgâr ırmağımız selensin



    Vatanımız çöle dönmeden önce




    Çöle bırakılmış bir tohum olsun



    İster ki beklesin zamanı dolsun



    Vaktinde açılıp bir ağaç olsun



    Solmasın çöl orman olmadan önce







    Gün olur seçilir karadan aklar



    Hep bize doğrulur zehirli oklar



    Servetle sarayla imanın yoklar



    Vazgeçmez mezara gömmeden önce











    Bu yıl gerçekten de ağır geldi kış



    Umutlar kırıldı bitti hayal düş



    Sırtımdan vuruldu yüreğime şiş



    Yetiş son damla kan bitmeden önce







    Zavallılığımdır gözümün seli



    Değdi mabedime namahrem eli



    Bilmem nasıl öderim bu bedeli



    Ölürsem o kolu kırmadan önce







    Şatolarda yaşar büyük başları



    Dağda vurdururuz genç gardaşları



    Bu millet çok gördü acı kışları



    Yıllarca bir bahar görmeden önce







    Biz ne ermeniyiz ne dürzü dönme



    Soyumuz bin yıllık İslam’a girme



    Laz Kürt Çerkez diye isterler bölme



    Bizi parça parça yutmadan önce







    Bin yıllık tarihin bir tek noktası



    Altı aylık bir göç budan sonrası



    Kabul etmez bizleri avrupası



    Dini diyaneti satmadan önce







    Ne hale gelmişsin koca dünya hey



    Üç kuruş menfaat satılmış her şey



    İşgale uğramış memleket köy köy



    Daha avrupaya girmeden önce







    Dünü sildi yarını unuttular



    Bir Avrupa masalıdır tuttular



    Bu zehri nerede nasıl yuttular



    Bilmem bilerek mi bilmede







    Taze fidanlara nifak aşılıyor



    Ana karnındayken servet düşlüyor



    Melun mikrop mayamıza işliyor



    Vücudu harabe etmeden önce







    Evvel böyle değil idi bu millet



    Bilmem nerden girdi bize bu illet



    Hâkim gel de şu mirası bir pay et



    Babayı mezara gömmeden önce







    Dünya nimetine tapan kıralar



    Gerçekte zavallı perişan halar



    Bir cehennem çukuruna dolarlar



    Mahşerde hesabı görmeden önce







    Batılı katıp ta hakkın içine



    Satar hile ile ava nesine



    Dünyayı koysa da hep kesesine



    Doymaz gökyüzünü almadan önce







    Dizelerde kalmış sevdalar aşklar



    Yiğitler çekilmiş meydanlar boşlar



    Töreyi bozmuşlar yeni kuşaklar



    Atası çekilip ölmeden önce








    Bozulmadan vicdan sağlamken bilek



    Ne top söker ona ne mavzer tüfek



    O yürekle savaşmak ister yürek



    Sırtına bin hançer vurmadan önce







    Güvenip de taptıkları putlara



    Zulmettiler mahzun garip kullara



    Sevdaları gömdük serin sulara



    Daha sevgiliye sunmadan önce







    Ecdadı fatihan hele bir dön bak



    İdam ver boynuna yağlı urgan tak



    Ruhunu kabzeyle bedenini yak



    Ölmek yok kıyamet kopmadan önce







    Sandılar ki ederimiz üç kuruş



    Kendileri gibi değersiz ve puşt



    Bu vatanda, sancak, bayrak dik duruş



    Düşmez güneş arza inmeden önce







    İhaneti görmüş yaşamış kişi



    Duyar konuşurken odunu taşı



    Yıkılsa da bütün hayali düşü



    Vazgeçmez boynunu vurmadan önce







    Kara bulutlardan şimşekler çaktı



    Yıldırımlar her ne var ise yaktı



    Demezler mi alçak bıraktı kaçtı



    Ölürsem bu zulmü boğmadan önce







    İhanet hançerin vurulan kişi



    Ayrıt eder çiğ kalanla pişmişi



    Tahmin eder geliş ile gidişi



    Sonuçlar ortaya çıkmadan önce







    Yandı da külünden doğdu benliğim



    Darbe vurdu hemen her dost bildiğim



    Sandılar ki bir güzeldir yandığım



    Göğsümü yarıp da bakmadan önce







    Tam düştüğü yerden kalkarmış bayrak



    Başıboş kan kusan şu ümmete bak



    Bir nur gönder yarab birde kandil yak



    Güneş ta ufukta batmadan önce

  • Han Zade
    Han Zade

    08.08.2009 - 00:43

    muratsız düşlerim


    Yıkıldı gönlümün ümit köprüsü
    Nasıl tamir etsem bilemiyorum
    Serildi üstüme elem örtüsü
    Bir türlü kendime gelemiyorum...

    Kalbimi sızlatır, uzar dargınlık
    Naçiz bedenimden gitmez yorgunluk
    Yüzümü bürümüş garip durgunluk
    Gülmek isteyip de gülemiyorum...

    Adını andıkça çilem azıyor
    Hasreti içimde kuyu kazıyor
    Gözleri gönlüme sevda yazıyor
    Silmek isteyip de silemiyorum...

    Yanağım ıslanır, akan yaşlardan
    Arkamdan atılan sözlü taşlardan
    Murada ermeyen onca düşlerden
    Ölmek isteyip de ölemiyorum...

    Çare bulunmuyor aciz halime
    Kelepçe vuruyor, hasret dilime.
    Ömrümü harcadım böyle zalime
    Ona mutluluklar dilemiyorum...

    14.07.2006
    15.07.2006

    Havana Bozkurt



    &&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

    Tutsak

    Aşk benim, kalp benim, benimdir dertler,
    Zavallı perişan halden sana ne?
    Sevda yollarımda gezinir kurtlar,
    Gezip tozmadığın yoldan sana ne?

    Duygularım hamdı, sevda da pişti,
    Gördüğüm mevsimler yalnızca kıştı,
    Seninle hayalde konuşmak hoştu,
    Kulak vermediğin dilden sana ne.

    Karşılıksız sevda büktü belimi,
    Derman bırakmadı kırdı kolumu,
    Tutmuşsa yabancı eller elimi,
    Bir gün tutmadığın elden sana ne.

    Gözün aydın olsun, sonum geldi bak,
    Kurtuldun sayılır, hemen kına yak,
    Can versem de bir gün, kalbine tutsak,
    Sevgi duymadığın kuldan sana ne.

    29-30.10.2006

    Havana Bozkurt

    %%%%%%%%%%%%%%%%%%%
    Sözlüm

    Hasretin doruğa ulaştı bugün,
    Sevda ateşimde közledim onu.
    Elim ayağıma dolaştı bugün,
    Özledim birtanem özledim seni.

    Kıskandım ağaçtan, daldaki kuştan,
    Gözünden ansızın dökülen yaştan,
    Yabancı herşeyden, göz üstü kaştan,
    Gizledim birtanem, gizledim seni.

    Yazık sensiz geçti, sayısız dünler.
    Beni ancak seven, sevilen anlar.
    Bensiz geçirdiğin onca zamanlar,
    İzledim birtanem, izledim seni.

    Hediye ettiğim allı yemeni,
    Beni hatırlatsın yalnızca beni,
    Herkesten habersiz kendime seni,
    Sözledim birtanem, sözledim seni.


    03.11.2006
    Saat: 09:00

    Havana Bozkurt

    %%%%%%%%%%%%

    Sevda Türküsü

    İçimden çıkmıyor, korkulu hisler
    Yüreğim yangında sevgiler besler
    Susmuyor ruhumda bağıran sesler
    Sevda türküsüdür, kalbimin sesi…

    Aşılamaz oldu hüzün dağları
    Beklerim gelmiyor, sevgi çağları.
    Gönlümü sararken hasret ağları,
    Sevda türküsüdür, kalbimin sesi....


    11.09.2006



    Havana Bozkurt

    ^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^
    Sensin

    Ölüm mü yaşam mı, hep bocalarım,
    Onca şaşkınlığı verenim sensin.
    Umutsuzluk dolu tüm gecelerim,
    Beni mutsuzluğa sürenim sensin..


    Ansızın içimde hüzün belirir,
    Başıma kederi örenim sensin.
    Seni her anışta kalbim delirir,
    Gönül defterimi dürenim sensin.

    Gönlümde açsan da sayısız yara,
    Sevgi güllerimi derenim sensin.
    Anlık mutluluğun arkası sıra,
    Önüme dertleri serenim sensin.


    Ne kadar bağırsam duyulmaz sesim,
    Sessiz çığlığımı görenim sensin
    Değişmez bir türlü bu ölü mevsim
    Baharıma hazan saranım sensin...

    25.07.2006




    Havana Bozkurt

    &&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

  • Han Zade
    Han Zade

    07.08.2009 - 20:36

    Unuttun Sanmıştım” Deyişine

    Ey gözümü kör eden yüreğimi küstüren!
    Saçlarının zülfünde ruhumu astıran yâr
    Gözlerinin renginde beni çöllere süren
    Hiç aklımdan gitmedin unutulup bir an yâr…

    Bir haber getirir mi saçlarının telinden
    Diye seni sorardım bad-ı saba yelinden

    Bilmiyorum sen beni günde kaç defa andın?
    Yoksa mâşuklar bir gün unutulur mu sandın?

    Unutur mu a gülüm gönlüm gül bahçesini
    Sevdâ ülkesindeki geçerli akçesini

    Bakışlarım ok olsa hedefini şaşar mı?
    Yedi veren al güller yağmursuz hiç yaşar mı?

    Hangi bülbül dalında gülü yârsiz bırakmış?
    Hangi ırmak başıboş meçhul bir yöne akmış?

    Gökler bir gün savrulup, yıldızlar katlanır mı?
    Denizler hiç kurur mu, bir gün altın çürür mü?
    Kişneyen yavuz atlar göğe kanatlanır mı?
    Güneş ölür mü bir gün, bir gün dağlar yürür mü?

    Unutursam beni bir kavanoza koy gülüm
    Dünyasını arayan zavallı balık gibi
    Beni öz yüreğinden vurgun yemiş say gülüm
    Hânesinden kovulan garip babalık gibi
    Beni cesedimden de, ruhumdan da soy gülüm
    Üzerinde eğreti duran abalık gibi
    Gülüm mümkün müdür ki gönlüm seni unutsun
    Sen bugün için muştu yarın için umutsun

    Hüma kuşu görünüp Kaf dağına uçar mı?
    Bir gün aslan kediden korkup dağa kaçar mı?

    Gülüm unutmak demek güneşi yak demektir
    Dünyayı âmâ yapıp, ayı bırak demektir…

    Muradıma ermeden bulursa beni ölüm
    Mezarımda yeşerir benim solmayan gülüm

    Çürütse de yer beni, yese de beni toprak,
    Desen olur gelirim önüne yaprak yaprak

    Seyit Kılıç



    %%%%%%%%%%%%%%%%%%%%
    Yüklenemedik Bu Sevdayı

    Bir Mecnun’un gönlünü Leyla çölüne saldım
    Aklımı tasa koydum ardından baka kaldım

    Bir vefasız yâr için nice Keremler yaktım
    Geride ne perişan bir çok Aslı bıraktım

    Uslanmadı şu gönlüm ne acılar tattı da
    Semender yatağında koyun, koyna yattı da

    Oysa ne ümit verdi, ne aşk ateşi yaktı
    Ne de tatlı bir sözü bir hatıra bıraktı

    Bu sevdanın nârında bir kor gibi yanmışım
    Küllerin arasında hayalle uyanmışım

    Yanı başımda yatan dertlerle kucaklaştım
    Nice dağları delip, nice çöller dolaştım

    Ufkumdaki gördüğüm her şey seraba döndü
    Gönlümü aydınlatan fanusum birden söndü

    Nerde yıldızım, ayım nerde, benim güneşim?
    Yüreğimde yaktığım efsunlanmış ateşim?

    Gökte güneşi, ayı ona şahit yapmıştım
    Yıldızları saçının teline ağlatmıştım

    Fettan mehrû yüzünü bulutlardan görmüşüm
    Aynaların sırrına peri kızı gömmüşüm

    Yarasalar hanesi oldu gönül sarayım
    Talihin hapsettiği ben bir bahtı karayım

    Hangi uğursuz gözler yüreğimi kirletti
    Hangi alev Kerem’i benim gibi terletti

    Hangi yağmur temizler, hangi ırmaklar yıkar
    Gülümün hatırası bu kirler nasıl çıkar

    Sanki tüm karanlıklar gözünü bana dikmiş
    Kara bahtlı sevdalar sanki bende birikmiş

    Sana olan bu sevdam dillere destan olur
    Unutulur Mecnunlar gözyaşında boğulur

    Alıp sırtlanamadık bu sevdanın yükünü
    Bir Kaknüs kuşu gibi yaktık bütün kökünü

    Seyit Kılıç


    &&&&&&&&&&&&&&&
    Engel Tanımaz Bu Sevda

    Hâlâ kendini benden gülüm, kıskanır mısın?
    Bu deli fırtınalar dinecek sanır mısın?
    Vurgun yemiş martıyı renginden tanır mısın?

    Meşrû mudur dert, çile senin anayasanda?
    Peşindeyim tanısan, beni tanımasan da

    Gönlüm hiç solmayacak gülleri yetiştirir
    Her yağmur gözümdeki yaşları serpiştirir
    Her hayal umudumu daha da pekiştirir

    Vuslata yol gösteren adres var mı tasanda?
    Bir gönül haritası bulunur mu masanda?

    Sanki sen, Kaf dağını ulaşılmaz sanırsın
    Bu çetin dağ, bu dere hiç aşılmaz sanırsın?
    Sen beni kan çanağı gözlerimden tanırsın

    Gizlenmek için göğe bir merdiven kursan da
    Hayalim peşindedir durmasan da, dursan da

    Gülüm saklanma benden sen benim içimdesin
    Sen benim hayalimde, her an bir biçimdesin
    Sen vaz geçilmez olan o, en son seçimdesin

    Kirpikleri ok yapıp yaralayıp vursan da
    Gönlüm, gönlüne düşer toz edip savursan da

    Bu sevda denizinin, hırçın dalgası gülüm
    Ben ise melânkolik aşk-ı şeydâ bülbülüm
    Dikenler acıtsa da, ensemde olsa ölüm

    Yapraklarla bir kefen gibi bir an sarsan da
    Fark etmez kollarına sarsanda, sarmasan da

    Seyit Kılıç

    ++++++++++++++++++++++++
    Gerçekleri Farket

    Sükûtun erdemlidir, gözlerinde karanfil
    Gölgende filizlenir leylak kokulu acı
    Muhabbet kuşlarından habersiz olan gafil
    Nasıl anlar urganda can verirken Hallâc'ı

    Efkârım gözlerime damar damar kan taşır
    Nefesimi incitir yüreğim yaslı benim
    En ucube duygular zamansız pıhtılaşır
    Kerem'in mâtemini taşıyan A/slı benim

    Ay mahzun bakışlarla süzüyorken dağları
    Gönlümün sahilini süpürür her fırtına
    Kader tüm yollarıma örer iken ağları
    Kaç mendili yüklendi gözlerim bak sırtına

    Veremli sevdâları yüklendim hatırına
    Meçhul yolculuğuma esrârlı bir yol düşer
    Kırk katırla beraber razıyım satırına
    Yüreğim lime lime, bacak düşer, kol düşer

    Terk etti geceleri sensiz kaç yıldız soldu
    Kaç çiçek can çekişti yokluğun kollarında
    Artık her şey bir rüya, bak uyan sabah oldu
    Kaç yiğit öldü gitti Leylâ’nın yollarında

    Seyit Kılıç

    ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !

    Gülüm

    Hüzünlü yüreğinde filizlensin erdem, ar
    Ne anlatılır bu aşk ne bir tarihe sığar

    Yıllar yılı bu sevdâ filizlendi can gibi
    Yıllar yılı bıraktı beni bir bîcan gibi

    Peşimdeki ızdırap, beni ansızın vurdu
    Ansızın yaktı beni kabuğumda kavurdu

    Kaderimmiş be gülüm bu çöllerde yorulmak
    Bir aşkın meclisine mecnûn olup kurulmak

    Çok koştum bu sevdânın peşinden, tutamadım
    Unutmak mümkün değil gülüm, unutamadım

    Unutma, sende gülüm bu alev sönmeyecek
    Dönmedi dünyam sensiz yine de dönmeyecek

    Gülüm, bu sevdâ bende paylaşılmaz bir sırdı
    Bunu sana anlatmam belki de bir kusurdu

    Belki ulaşılmazsın ama ileniyorum
    Yine de gülüm senden bir aşk dileniyorum

    Anladım, yollarımız kesişmeyecek gülüm
    Anladım, bu sevdâyı pusuda bekler ölüm

    Yine hayallerimde kaybolup kalacağım
    Yine sensiz bir ömür rüyâya dalacağım

    Gömeceğim bu aşkı mahzûn, buruk kalbime
    Koyup kaldıracağım mezâr denen albüme

    Seyit Kılıç

    ^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^

  • Han Zade
    Han Zade

    07.08.2009 - 14:27

    DAĞLAR! ...

    Aklımı bulutlu dumana sarıp,
    Gökler ötesine götürdün dağlar! ...
    Yücelik yolunda yalnız bırakıp,
    Bağrımda çileler bitirdin dağlar! ...

    Ruhumu okşayıp yeller misali,
    Deryalara akan seller misali,
    Durup karşımızda çağlar misali,
    Yüreğimi aşka getirdin dağlar! ...

    Umutları alıp çok ötesine,
    Serapla karışık düş ülkesine,
    Kirlerden arınmış ve öylesine,
    Tertemiz hislerle götürdün dağlar! ...

    Var mı ki, tarihte üstünden aşan?
    Azimle,gayretle sana ulaşan…
    Kudretini gördüm, baktıkça başan…
    Bana Yaradanımı anlattın dağlar! ...

    Bahar zümrüt gibi, kışın bembeyaz…
    Yazın nasıl geçer kimse anlamaz…
    Şu deli gönlüme güzelliğin haz
    Verdikçe,sevinçten ağlattın dağlar! ...

    Menba-ı sendedir soğuk suların…
    Yükseğe çıktıkça diktir yolların…
    Esin kaynağısın hoş duyguların,
    Şairleri dile getirdin dağlar! ...

    Ne günler geçirdik biz senin ile…
    Beraber çekmedik az kahır- çile…
    Şirinin aşkından Ferhat’ı dile,
    Yıllardır söyletip, düşürdün dağlar! ...

    Adnan Özkan (yanık sevdalar)

  • Han Zade
    Han Zade

    07.08.2009 - 12:58

    Kalemimde Göz Yaşı

    Kalemim de yine gözyaşı vardı
    Satırlara damla damla ağladı
    Hıçkırıklarına nokta koy dedim
    Beni hissetmedi beni duymadı

    Beyaz sayfalar da bir hayli gezdi
    Adını yazmadı düz çizgi çizdi
    Başını çevirip kendine kızdı
    Virgül koysan dedim beni duymadı

    Yazısı mürekkep silemiyordu
    Aşkından özür de dilemiyordu
    Belkide kendine direniyordu
    Son noktayı koydu geri caymadı

    Kralkız

    Gül Eser Baser

  • Han Zade
    Han Zade

    06.08.2009 - 14:20

    Vefasız Hayırsız

    Çırpınan kuş gibisin aşkının ellerinde
    Gönlünü kaptırdıgın gönlünü vermiyor mu?
    Nefesine sarmışsın sen onu soluyorsun
    O vefasız hayırsız hiç seni görmüyor mu?

    Dünyanı zindan yapıp seni hücreye atmış
    Sen gitmek istiyorsun o yolları kapatmış
    Hangi dilden anlıyor o dili konuşsaydın
    O vefasız hayırsız hiç seni görmüyor mu?

    Kralkız

    G.Eser.Başer

  • Han Zade
    Han Zade

    05.08.2009 - 18:14

    Destanlarda Gör Beni...

    Bir hayasız yangının tam orta yerindeyim.
    Ateş benim alaz ben, nasıl yaksın kor beni
    Bu insafsız döngünün içinde derindeyim
    Fidan benim filiz ben, dost toprağa sor beni.

    Mazluma dost zalime, hınç dolu yüreğim.
    Bir mübarek ülküyüm, bir kutlu ereğim ben.
    Aleme nizam için emin ol gereğim ben
    Durduramaz engeller, yıldıramaz zor beni.

    Yönüm Turan'a doğru, özüm arayıştadır.
    Azmim tükenmez benim, her dem üreyiştedir.
    Bir yanım Ergenekon, biri Türeyiş'tedir.
    Kopuz ile söylenen destanlarda gör beni.
    05/08/2009

    Ümit Karataş

  • Han Zade
    Han Zade

    04.08.2009 - 09:49

    * Yol Belli Değil*

    Eyledik icabet bir çok davete
    Ne umduk ne bulduk hal belli değil
    Dergah diye talip olduk zahmete
    Gidilen varılan yol belli değil

    Kim ilah kimse kul anlayamadık
    Köreldi duygumuz ağlayamadık
    Ahretlik dünyalık sağlayamadık
    Gidilen varılan yol belli değil

    Göz yaşı sel olur akar dediler
    Bu ateş günahı yakar dediler
    Bize talkın düştü onlar yediler
    Gidilen varılan yol belli değil

    Çamlıca köşklerle doldu taşıyor
    Şeyhler mala azimile koşuyor
    On sekizlik kızlar la tanışıyor
    Gidilen varılan yol belli değil

    Uğrama ha ermişlerin hayfına
    Sana yeter boynunu bük şeyhine
    Aklın çıkar düşünme bak keyfine
    Gidilen varılan yol belli değil

    Mağbudu mağbedi takma kafana
    Sonra halel gelir rızkın sefana
    İhtiyaç duymazsın dine imana
    Gidilen varılan yol belli değil

    Onlar düşünürler senin yerine
    Şefat-çun eğil eteklerine
    Çek elini sığdır yırtık yenine
    Gidilen varılan yol belli değil

    Değer vermez makamlara mallara
    Himmet eder mücrim kemter kullara
    Gaiplerden haber gelir onlara
    Gidilen varılan yol belli değil

    Bilir de beynini sakın yanbakma
    Ne diyorsa he de sözünden çıkma
    Dünyalık ahretlik kafana takma
    Gidilen varılan yol belli değil

    Sorma sakın soru imanın gider
    Mürşit kırıldımı orada biter
    Başkaya gerek yok bu sana yeter
    Gidilen varılan yol bellideğil

    Sanane kankusar müslüman ve türk
    Sana cennetlerde saray ve mal mülk
    Yetmezse al birde sırmalanmış kürk
    Gidilen varılan yol bellideğil

    Emir kimden gelir bilenler varmı
    Karınları ateş elleri kanlı
    Geberir olsada hepsi kırk canlı
    Kime biat etmiş kim belli değil
    Gidilen varılan yol belli değil

    Yalçınım bu günlük burada kalsın
    Çeşmeden nasibi olanlar alsın
    İhanet edenlar allahdan bulsun
    Kime biat etmiş kim belli değil
    Gidilen varılan yol belli değil

    Hamit Yalçın

  • Han Zade
    Han Zade

    03.08.2009 - 11:10

    Seni yaşamak

    Kapıları yokluyordu hayallerim
    İçeri girmesini beklerken
    Nefesini alıyordun penceremden
    açık kalmış her aradan sızıyordu bedenime

    Hayallerimi bırakıp sana kaçıyordum
    soluklarım ıssız kalmış bedenimi kovalıyor
    oysaki her adımımda sana atılan inşa'nın duvarlarını yıkıyorum

    Sende biliyordun gecenin mahrumiyetini
    ama ellerimde sıcak bir göz yaşı
    adına ağlamak denilemez ama bilmiyorum
    yaşamaktan başka bir şeydi bu

    Güneşini kaybetmiş bir ağacın kollarında
    hüznü bekliyordum
    Çırpınmak değildi bunun adı
    yada yalvarmak

    Dökülen gözyaşlarını kıskandım
    dur diyemedim gidişlerin arkasından
    seni kaybettim
    hayallerimin ardından

    Numan İstanbul

  • Han Zade
    Han Zade

    03.08.2009 - 09:44

    *SevdamınTürküsü*I*

    Sevdayı gözünden aldım yaşarım
    Selama kelama lafa ne hacet
    Bir bakışın yakar eritir canım
    Ateşe çıraya köze ne hacet

    Bir tebessümünde bulurum yazı
    İstemem ne mızrap ne teli sazı
    Bakışların söyler en güzel sözü
    Ağıza dudağa dile ne hacet

    Seninle yaşadım yılları başka
    Düşürdün gönlümü sevdaya aşka
    Gönül otağım da ölümsüz yaşa
    Saraya yalıya köşke ne hacet

    Ölüm zulüm değil ayrılık vurur
    Dalıp giden gözler cananı bulur
    Gönülden gönül’e yollar kurulur
    Köprüye tünele raya ne hacet

    Yanarım ataşa dumanım tütmez
    Hazan düşmüş bağım bülbüller ötmez
    Karlı dağlar gibi buzları sökmez
    Ağrıya sübhana tura ne hacet

    Yıldız toplar saçlarına asarım
    Senden geçemem de serden geçerim
    Ellerinden Ağu zehir içerim
    Ekmeğe yemeğe aşa ne hacet

    Devran böyle döner kalır hancılar
    Sevenleri olgun kılar acılar
    Gönlüm bahçesinden sana goncalar
    Bağbana gül zara güle ne hacet

    Ne onur bırakır ne şan ne gurur
    Damarında sıcak al kanın kurur
    Aşığı maşukun kirpiği vurur
    Kurşuna mermiye ok’a ne hacet

    Edana işvene nazına kandım
    Bir bakışın vardı ataşa yandım
    Zülfünün telinde bağlandım kaldım
    Zincire urgana geme ne hacet

    Gönül otağımda köşkler kurarım
    Cennet nimetinden taam sunarım
    Gözyaşımla bağın bahçen sularım
    Buluta yağmura suya ne hacet

    Gözlerim dalarda hissiz bakarım
    Deli dolu bazen durgun akarım
    Bir ah çeksem şu cihanı yakarım
    Bombaya füzeye topa ne hacet

    Çileleri ilmik ilmik dokurum
    Reçetemi kendim yazar okurum
    Ben derdimin dermanını bulurum
    Doktora tabibe em’e ne hacet

    Kıyamet kopmadan kesilmez umut
    Ne güvercin gönder ne rüzgâr bulut
    Bir kâğıda yazda ucunu yakıp
    Postaya adrese pula ne hacet

    Söz geçmiyor gönül ile yüreğe
    Sabrediyor işkenceye çileye
    Vatansız mekânsız bir divaneye
    Gurbete sürgüne hapse ne hacet

    Gönlümü hapsettin aşk zindanına
    Engel koydun gelemedim yanına
    Okşa saçım ıslak bakışlarınla
    Dizinde yatmaya ele ne hacet

    Tükenmiş de gençlik geçmiş de zaman
    Talkın vermek kolay aman da aman
    Yüreğimde sevdan başımda duman
    Gençliğe paraya pula ne hacet

    Viran olsun bağım baykuşlar ötsün
    Kurtulam bu dertten gam keder bitsin
    Saçından bir telle ası ver gitsin
    Sehpaya ilmiğe ipe ne hacet

    Usta yeri ağır gelir çırağa
    Yaşanır sevdalar ırak ırağa
    Yola çıkmak için geldim durağa
    Tabuta kefene taşa ne hacet

    Hamit Yalçın

  • Han Zade
    Han Zade

    02.08.2009 - 15:43

    Akıl, Kalp ve Ruh Gözleri

    Kimi akıl gözüyle hakikat yollarında,
    Bin bir akıl yürütür ince hesap peşinde.
    Kimi de kalp gözüyle hakikat yollarında,
    Kaç türlü seyr-ü süluk, vuslat arar düşünde.

    Akıl gözü tek gözdür, beş duyu ile görür,
    Deney ve tecrübe yok mantık ile fikreder,
    Batına ulaşamaz, ancak zahiri görür,
    Dış kabukta ilmeder, içteyse iflas eder.

    Kalp gözü de tek gözdür, sezgiler ile görür,
    Deney yok, tecrübe yok taklit ile zikreder,
    Ne batını kalbeder, ne de zahiri görür,
    Ne içtedir, ne dışta berzahta ömür biter.

    Akıl kalpsiz kısa, dar; şartlanmış ve şekilci,
    Sezgileri susturur, duyguları reddeder.
    Kalp akılsız amadır; takıntılı, taklitçi,
    Tefekkürü unutur, mantığı da fesheder.

    Akıl kalpsiz giderse, rehbersiz kervan gibi,
    Yol bulup erişemez fikrinin maksuduna.
    Kalp akılsız giderse, firakta aşık gibi,
    Del olup ulaşamaz gönlünün mahbubuna.

    Üstelik bu iki göz çarpışarak körlenir,
    Zıtlaşmayla açılır iki gözün arası;
    Bu yüzden sonsuz adet hakikat perdelenir,
    Tek gözle görülemez perdelerin arkası.

    İki göz birleşmezse ayrı, ayrı şaşıdır,
    Hiç biri tek başına göremez hakikati.
    İki göz birleşirse, bu idrakin başıdır,
    Görünür artık daim hakikat hakikati.

    Kalp bir bilgi arşivi akıl önericisi,
    O bilgiyi önerir, kalp bilinci arttırır.
    Yükselen bilinç ise, ruhun belirticisi,
    Aynı zamanda ruha mertebeler aştırır.

    Kalbeden için kalbi, akleden için aklı,
    Her biri birer gözdür, ikisi olunca bir;
    Ruh gözü zuhur eder yedi yöne bakmaklı,
    İşte bu gözle artık daim getirir tekbir.

    Ruh kendinin üst bilinç olduğunu görürse,
    Görecektir kendini kuşatan Bilinci de.
    Ve de, kalbin hissini akıl idrak ederse,
    Bilecek her cihetten kuşatan Rabbini de.

    Bilinç içinde bilinç ne harika, ne ilginç,
    Eşsiz çiçek içinde açmış bir küçük çiçek.
    Sarıyor o küçüğü sonsuz şefkatli bilinç,
    Sımsıcak o sinede rahmetle gelişecek.

    Tüm evreni saracak küçüğün rayihası,
    Tüm gönüller onunla bir bir çiçeklenecek,
    Demlenecek kalplerde aşkların en hassa’sı,
    Bütün kalpler bir olup ‘Bir’ ile bir’lenecek…

    İnşallah ve biiznillah………

    Akıl: Ön beyin - Neo cortex
    Kalp: Orta beyin - Limbik sistem

    (3. Kasım. 2006 – İzmir)

    Ali Oskan

  • Han Zade
    Han Zade

    02.08.2009 - 01:09

    Deprem...

    Öyle bir deprem ki benim gördüğüm
    Şiddetinden bütün düşler yıkılır.
    Ha varsın, ha yoksun herşey kördüğüm.
    Ulu çınar gibi başlar yıkılır.

    Küflenir özünü koyduğun hurçlar.
    Ak sütle karsan da karetmez harçlar.
    Uğraşma doğrulmaz devrilen burçlar.
    Bu surda en sağlam taşlar yıkılır.

    Yerine kendini koymaz hiç kimse.
    Yırtınsan sesini duymaz hiç kimse.
    Bu akmış, bu kara saymaz hiç kimse.
    Kurular yanında yaşlar yıkılır.

    Ümit Karataş

  • Han Zade
    Han Zade

    01.08.2009 - 01:49

    Kapısı Çalınacak Bir İnsan Kaldı Mı Şu Dünyada?

    Kapısı çalınacak bir insan kaldı mı şu dünyada?
    Güller gülüşler, sevgiler sevgililer sahte,
    Bülbüller ötmüyor eskisi gibi güller açmıyor bahçemde
    İnsanlar, insana insan gibi bakmıyor şu alemde.

    Pınarlarda eskisi gibi billur akmıyor
    Hani nerde yunus'un sarı çiçekleri,
    Bize küs mü yoksa bizimle neden konuşmuyor,
    Mest ederdi aşıkları bütün gamlı yürekleri.

    Sarı çiçek seninle konuşmaz tabii,
    Neden çünkü sen yunus değilsin
    Sarı çiçekle konuşmak için yunus gibi olmalısın

    Arılar da eskisi gibi çalışmıyor
    Eee onlar da alıştı hazır yemeye
    Nasıl olsa hergün şerbet veriliyor
    Ne gerek var dağda taşta çiçek çiçek gezmeye

    Eski sevgilerde, sevgililerde yok artık
    Şimdilerde zinanın adı oldu aşk
    Mecnun bu sevginin böyle olacağını bilseydi
    Herhalde Leyla'yı sevmekten vazgeçerdi

    İbibikler baharın gelişini haber vermiyor
    Oğlaklar, kuzular melemiyor artık
    Açıkçası bayramla bahar gelmiş pek farketmiyor
    Güneşi, gülmeyi unutmuşuz her yanımız karanlık.

    Allah'ı unutmuşuz, O da bizi hatırlamayınca,
    Hemen isyan bayrağını çekiyoruz,
    Dahası, ölümü hesabı, hakkı hukuku
    Unutmuşuz, dünya zevkine dalmış gidiyoruz.

    Nergisler, karanfiller, gelincikler de eskisi gibi değil
    Kelebekler uçmuyor kırlarda papatyalar da açmıyor artık,
    Susuz çöller gibi her yer harap ve sefil,
    Rahmet yağmurları gönlümüze yağmıyor artık

    Çocuklar şimdilerde uçurtma uçurmuyor,
    Turnalar bizim köyün üstünden geçmiyor artık
    Edep haya kalmamış, herşey mübah sayılıyor,
    Nilüfer çiçekleri suda boğulmuş, açmıyor artık.

    Kapısı çalınacak bir insan kaldı mı şu dünyada?
    Yunus'lar var mı hala bu dünyada?
    Hani mü'minler kardeş değil miydi Hücürat'ta?
    Neden müslüman kanı akıyor, Bosna'da, Çeçenistan'da?

    Utanıyorum... Evet utanıyorum insanlığımdan,
    Bazen yer yarılsa da çekip gitsem diyorum bu dünyadan.
    Anlamıyorum sabaha dek tepinen insanları barlarda.
    Kapısı çalınacak bir insan kaldı mı şu dünyada?

    Nihat Arpaguş

    &&&&&&&&&&&&&

    Cihan Padişahı Yavuz Sultan Selim Han'ın Zarif Zaferi

    Yavuz Sultan Selim Han döneminde İran hükümdarı Şah İsmail kıymetli mücevherler ile dolu bir hediye sandığı gönderiyor Hünkara.Sandık açılır içinden çeşit çeşit değerli taşlarkıymetli atlaskadife kumaşlar çıkar.Fakat sandık açılır açılmaz etrafa kötü bir koku yayılır.
    Önce hiç kimse bir anlam veremeznadide mücevherler ile dolu sandıktaki bu fena kokuya.Sonra mesele anlaşılır; sandığın dibinde insan pisliği doldurulmuştur.

    Yani aklı sıra Şah İsmail cihan padişahına hakaret ediyordu...!


    Yavuz emir verir-herkes düşünsün bu densizliğe karşı Osmanlıya yakışır bir cevap vermeliyiz.Ve yine çözümü kendisi bulur.Aynı şekilde değerli mücevherle dolu bir sandık hazırlanır sandığın içine gül kokulu lokum koyulur.

    Lokumun altında bir satırlık bir not bırakılır.Hediye sandığı Şah İsmaile gönderilir ve huzuruna çıkarılır.

    Sandık açılır açılmaz etrafa gül kokusu yayılır.Mücevher gibi hediyeler teslim edildikten sonra Şah'a elçi tarafından gül kokulu lokum takdim edilir.Şah bütün bu olup bitenlere bir anlam veremez.Osmanlı elçisi Şah'ın şaşkınlığını gidermek için lokum kutusunun altına iliştirilmiş notu uzatır.

    Notu okuyan Şah'ın yüzünde bu sefer şaşkınlığın yerine büyük bir utanç belirir.

    'İsmail herkes yediğinden ikram eder...'

  • Han Zade
    Han Zade

    31.07.2009 - 20:09

    Zaman Kapılarında İsyan
    Bilemedim, hangi tarihte yıkıldım,
    Bir cadı kazanında mı yakıldım Ortaçağın?
    Büyülenmiş gibi daldım belki
    o karanlık düşlere.

    Yoksa ben bilmeden,
    kölelere arkadaş olup,
    Piramitlerin ocağına mı düştüm;
    Zaman her neyse,
    bir kumsaati belki
    hangi yıldız en tepedeyse,
    İşte ben, galiba o gün
    terk-i diyar oldum.

    Ya Firavun! Gün senindir;
    Şimdi kestiğin başlar konuşur,
    Şu an makbûldür, yaptığın tüm işler,
    Çünkü, yürekler atılmış ateşe,
    kızıla boyalı ocaklarda pişer,
    Demir gibi akışır sevdalar içinden
    Gönüller tarihte böyle putlaşır,
    Destana döner tüm öyküler.

    Zırhlara bürünmüştür hain,
    Yüzünü görsek, asıp kesmek gerek
    Yalana dolar yüreği çünkü,
    Ne kadar mıhlasan da kalbini,
    Ne kılıç işler,
    ne de mızrak,
    çelik sanki mübarek.

    Bâtıl ordulara direnir köylü yüreğim,
    Daha bir isyan kokar şimdi,
    Geçmişin taş yolları,
    Dervişler mi çaredir şifaya,
    Yoksa keşişler mi,
    Yani, bunun hocası kim?
    Yakarışlara hiç yer yok,
    Durum da çok vahim.

    Bak, şövalyeler yaklaşıyor dört koldan,
    Asya'nın yiğitleri mi şunlar, bakın!
    Yelekleri havalı,
    başını dik tutan,
    İşte görün, siz de bilin;
    Yüreğin yanında,
    hükmü var mı ki çeliğin?

    Hangi savaş, asla ferketmez
    Ateş hattına bir düşse yolun,
    Zaten duyulmaz âhın, vâhın
    Yarına kalsın desen canbağın
    Hangi padişahın ecelinde ki tehir?
    Kurnazca kaçabilir meleğinden,
    Farkı olabilir mi ki bir han'ın?
    canını dişine takmış neferinden.

    Elindeki ceylan derisine güven ustam,
    Tabletleri kırmış kralın biri,
    Çok da gerilerde kalmış papirüslerin fikri,
    Ataların han soyundan, alevden bir can!
    Zaman, kemâle eriyor bak,
    Duydun mu şu adamı;
    hani, ateşten kurtulan?
    Güle dönmüş yüreği,
    Sanki Gülistan!

    Taşlara bile yazmışlar hayatı,
    Mal, mülk nasıl paylaşılır; bilmişler
    Kralı tanrı bilip, sevmişler
    Denizleri de yarıp geçmişler, inan!
    Çağdan çağa hep nankör,
    Hep diş bilemişler gerçeğe,
    Yüreğe ne kadar hor bakmışlarsa,
    Sevgiye de o kadar kör.

    Nasıl isyan etmez insan?
    Her devirde sevginin elini kesen,
    Kısasa kısas, hep yürek yakan
    Geçmişte el üstünde zaten,
    sevdaya söven,
    soyuna sopuna da düz giden.

    Kavimler göçmeli şimdi bozlak türküsünde,
    Kervanlar ipek taşımalı okka okka,
    Şadırvanda esmeli karayel,
    Değişmeli bu devran,
    Artık gül açmalısın,
    Goncası da civan.

    Artık sormalısın;
    Sevginin yeri neden dar?
    Niçin yürek noksan bu kadar?
    Eğer, bu işte yoksan,
    Kısa yoldan köye dönmelisin.

    Savaşacaksan,
    İsyanını, karadan yürütmeli;
    Zaman kapılarına yığmalısın,
    Çünkü kalleş, her çağın adamıdır,
    Seni hiç dinlemez,
    Gelip geçmiştir hep ağalar,
    Ne var ki, bilirsin;
    yazmaz bunu kitaplar,
    Ne kirli çıkıdır zaman,
    şeytanları da başına toplar.

    Nefretin dişleri geçmesin diye umuda
    Belki de hınçla bakmalısın; kindar!
    Akan kanlar bastırmalı öfkeni,
    Yâr adına cenge de çıkmalı kuvvetler,
    Tüm zamanlara birden saldırmalı,
    Savaşı hep sen kazanmalısın.

    Herşeye karşın,
    Zamanda kayıp gitmeli sevgin,
    Nasıl başladı ise cenin,
    Her zaman bir umut var, dayanın!
    Göklerde, gül kokmalı yine isyan,
    Kullar, tek bayrak altında toplanmalı,
    Çünkü, masum yüreğin elbette
    tüm günahını böyle savar.

    Yoksa ne gereği var, dayatma!
    Hayatta boşa geçmişse eğer yıllar,
    Savaşlar, çul çul altınlara yapılıyorsa,
    Yüreğin değeri sudan ucuz,
    Zaman kapıları yüzüne kapanırsa,
    Han'a direnmek gücüne gitmez,
    Kalıverir elindeki emir, paçavradan farksız,
    İsyan fermanı da geri çekilir.

    20.10.2008 Orhan Tiryakioğlu

  • Han Zade
    Han Zade

    30.07.2009 - 11:42

    Zemheri Gözlüm - 2 -

    Bilsen ne düşlerim erir, ezelden ruhsatlı.
    Son ahın son hecesidir zemheri gözlerin.
    Sanırsın bir ordu yürür, pek yaman pusatlı.
    Boz dağların yücesidir, zemheri gözlerin.

    İçlerine baksam bir an, bedenim buz keser.
    Geri geri işler zaman, saatler hız keser.
    Vakte dalaşırım o an, bir bela mız keser.
    Puslu bir kış gecesidir zemheri gözlerin.

    Kalem bed kalır bu yazı yazılası değil.
    Bir muamma bakışları çözülesi değil.
    Bir hikmet, bir garip sır ki sezilesi değil.
    Ömrümün bilmecesidir zemheri gözlerin.

    Ümit Karataş

  • Han Zade
    Han Zade

    29.07.2009 - 11:49

    Boşarım Seni

    Son yaşananlardır akılda kalan
    Kalbime mıh gibi çakarım seni.
    Bendeki sevdadır kalbine dolan
    Çölde mecnun gibi yakarım seni.

    Girdin hayatımı zehir ettin sen
    Akıtıp yaşımı nehir ettin sen
    Gelen fırsatları tehir ettin sen
    Bal arısı gibi sokarım seni.

    Sen benim canımdın canımı yaktın
    Önce mutluydun da şimdi mi bıktın
    Yaptığın her şeyi bir anda yıktın
    Ben de çok umruma takarım seni.

    Sevgin bittiğinde yolun açarım
    Sevgisizlikten hep böyle kaçarım
    Sessiz kaldım diye sanma naçarım
    Sular seller gibi aşarım seni.

    Bir evlat verdin de sarıldım ona
    Görmedim hiçbir şey sevgiden yana
    Hastayken kol kanat olmadın bana
    Bent olsan önümde yıkarım seni.

    Dediler vazgeç sen şimdi sevdadan
    Kime derman olmuş sendeki vicdan
    Boşanmayı mubah saymış yaradan
    Yemin billâh ettim boşarım seni.

    (Sinop – 19.07.2007 – 00.58)

    Leyla İnan

  • Han Zade
    Han Zade

    29.07.2009 - 10:49

    Tarihe Gömüldün Bu Gece Sen de

    Çevirdim yüzümü, boşmuş gözlerin
    Zihnimde uçuştu yalan sözlerin
    Kaybolup gidiyor bende izlerin
    İçimden söküldün bu gece sen de!

    Ne özlem sarsıyor derinden beni
    Ne dilim anıyor eskisi gibi
    Geçiyor zamanla aşkın tesiri
    Düğümdün çözüldün bu gece sen de!

    Bedeller ödendi, fırtına dindi
    Sevda şilebinden bir yolcu indi
    Pişmanlık mazinin inine sindi
    Bilektin büküldün bu gece sen de!

    Kalmadı gönlümde o eski telaş
    Son buldu kendimle ettiğim savaş
    Ne yarim olursun, ne de bir yoldaş
    Hataydın çizildin bu gece sen de!

    Gün oldu anılar koyunda gezdim
    Gün oldu sevdayı içimde ezdim
    Örselendi ruhum kederi yazdım
    Canımdan çekildin bu gece sen de!

    Yıldızım sanmıştım ışık saçmadın
    Kelebek misali kalpte uçmadın
    Kardelen diyordum çiçek açmadın
    Yapraktın döküldün bu gece sen de!

    Çekilmez ne dertler saldın koynuma
    Bir hüzün nişanı taktın boynuma
    Kaç kez kurşun sıktın yorgun beynime
    Kalemdin kırıldın bu gece sen de!

    Hasretten yanarken yoktun yanımda
    Zehirden beterdi hicran kanımda
    Nerdeydin kim bilir en zor anımda?
    Hisardın yıkıldın bu gece sen de!

    Nerdedir nasıldır diye sormuşsun
    Resmimi göğsüne basıp durmuşsun
    Boşuna üzülüp kafa yormuşsun
    Defterdin dürüldün bu gece sen de!

    Yaşanan aşk desem aşka ihanet
    Bir kuru canım var Hak’ka emanet
    Ektiğini biçtin sen de nihayet
    Tarihe gömüldün bu gece sen de!

    19 Mart 2008

    Nigar Erkoçoğlu

  • Han Zade
    Han Zade

    25.07.2009 - 14:11

    Zemheri Gözlüm....

    Seninle varolmuşum, ömr-ü sebebim sensin.
    Bırakma beni gitme, gitme zemheri gözlüm.
    Onmayası yaram var, benim tabibim sensin.
    Bırakma beni gitme, gitme zemheri gözlüm.

    Ne günler güne benzer, ne bahar bahar olur.
    Koskoca, bir ömürden yâd hatıralar kalır.
    Gidersen, zebaniler peşim sıra takılır
    Bırakma beni gitme, gitme zemheri gözlüm.

    Dört mevsim öksüz kalır, baharı yitiririm.
    Zemheri gözlerinde, gençliği bitiririm.
    Aldığım her nefeste ömürden götürürüm.
    Bırakma beni gitme, gitme zemheri gözlüm.

    Sen gider isen eğer, mevsimler kışa döner.
    Hayatım baştan sona, hayale düşe döner.
    Çiğnediğim her lokmam, ekmeğim taşa döner.
    Bırakma beni gitme, gitme zemheri gözlüm.

    Ümit Karataş

  • Han Zade
    Han Zade

    23.07.2009 - 11:26

    -Gel Bir An Önce

    Sabrımı sınama gel bir an önce
    Kanattığın yerde kaldı izlerin
    Yokluğun ruhuma her gün işkence
    Tükenmiş bedende yıldı dizlerim.

    Umarsız haykırmak zor gelir bana
    Yokluğun ateşten kor gelir bana
    Bulutsuz semâdan kar gelir bana
    Her soğuk nefeste soldu sözlerim.

    Hasret türküsünü yaktırmadan gel
    Telli turnalara baktırmadan gel
    Yüreğime hüznü aktırmadan gel
    Suskun hicranlarda doldu gözlerim.

    Çorak topraklarda çiçeğim açmaz
    Kırılmış kanadım yârine uçmaz
    Kararmış yıldızım şavkını saçmaz
    Kendi dünyasına daldı gizlerim.

    Özlem zincirini kırıver artık
    Onulmaz yaramı sarıver artık
    Aşkın mevsimine giriver artık
    Mutluluğu benden çaldı güzlerim.

    Ahmet Kısa

  • Han Zade
    Han Zade

    20.07.2009 - 10:58

    - ♥ MîRAÇ •••♥ -


    İsra sırrına erer parlar dimağ incisi
    Yalan dünyadan göçer kutlu asil hancısı
    Ancak Sen'in affınla diner gönül sancısı
    Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM

    Titriyor gözlerimde; hüzün, iki damla yaş
    Mîraç Hakk'a yürümek kalbte başlıyor telaş
    Merhametinle affet eyleme bizleri laş(*)
    Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM

    Leyl-i Mîraç'da refref aşkla uçmaya başlar
    Sitre'i müntehada akar gözlerden yaşlar
    Dile gelir aşk ile zikreder dağlar taşlar
    Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM

    Leyl-i Mîraç'da güller aşkla kokar derinden
    Kabu Kavseyin sırrı taşarken gözlerinden
    Hüzünlere boyanır ümmetin kederinden
    Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM

    Leyl-i Mîraç'da sürûr duâda tüm melekler
    Aşkla secdede başlar kabul olur dilekler
    Âlemlerin ötesi şevkle döner felekler
    Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM

    Leyl-i Mîraç'da uruç eyler tenden tüm ruhlar
    Silkinir günah kiri duâ eyler güruhlar
    En yüce mertebede mahzun kalb-i mecruhlar
    Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM

    Leyl-i Mîraç'da gönül bir gül gibi açılır
    Kalbler aşkla mutmain duâ hazla saçılır
    Habib-i edibine nurdan kaftan biçilir
    Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM

    19.7.2009 23:57

    Fatima Humeyra Kavak

  • Han Zade
    Han Zade

    19.07.2009 - 21:33

    Ayrılık Şiiri

    Her satırı
    Mendireğe dizili karabataklara benzeyen
    Bir mektup bırakarak
    balıkçı koyundan
    sisler icinde uzaklaşan kayık gibi
    bir sabah usulca ayrıldın
    koynumdan

    Bütün yolcularını
    Boğaz köprüsünün çaldıgı
    Araba vapurunun
    boş seferleri
    gibi yanlızca rüzgâr
    gezinir sensiz
    yüreğimde

    Durgun bir sudur aslında deniz
    ki çocukların acemi oltalarını denedikleri
    kuytu bir iskelenin
    tahtaları altına yazdıgım
    ayrılık siirini okudukca
    dalgalanır...

    Sunay Akın

  • Han Zade
    Han Zade

    17.07.2009 - 12:45

    Eyyüp Desinler

    Mecnun leyla ya olan aşkından çöllere döştü diyorlar
    Peki ya ben
    Sana olan aşkımdan elimdeki resminle çöllere döştüm
    Kerem aslı ya olan aşkından yanıp öldü diyorlar
    Peki ya ben
    Evet ben de yandım yanıp ta yaşadım
    Yanıp kül olupta ölemedim
    Ferhat şirin e olan aşkından dağları deldi diyorlar
    Peki ya ben
    Ben senin için kalbimi deldim be kalbimi
    Şimdi ise Eyyüp desinler
    Senin için güneşi yaktı desinler

    Eyyüp Sönmez

Toplam 776 mesaj bulundu