Kaybolan bir dünya ne demektir? Bilirimsiniz? Yıkılır hayalleriniz, ümitleriniz, Sonbaharda sararan yapraklar gibi rüzgârın önünde Savrulup esen yellerle Bir daha dönmemek üzere Kaybolup giderler göz göre göre. Tüm sevdikleriniz.
Kayar avuçlarınızdan. Yıldızlar gibi Bomboş kalır yüreğiniz, elleriniz Buruk gönüllerle, kan ağlarken Nemli gözlerle çaresiz Ufukları seyredersiniz Seyredersiniz, çaresiz, çaresiz Yavrusunu aslan parçalamış ceylan misali Gözlerinizin önünden gitmez hayali Kesilir dizlerinizin mecali Yüreğiniz yaralı seyredersiniz. , Bilir misiniz? Belki de? Kırık kalpler? Yaralı yürekler? Yanık türküler? Derin izler bırakmışsınızdır kimi gönüllerde Köşe başlarında, merdivenlerde bekleyenlerde Sizde bırakılanlar kadar derin izler olmasa bile Saklamıştır yüreğinin derinliklerinde Görmesin kimseler diye Sevmiştir birileri sizi de Saf duygularla, Derin hislerle
Bilir misiniz? Faydasızdır çırpınmalar, yalvarmalar, İsyanlar Nafile Hayal etmediğiniz bir partide Hiç ummadığınız bir anda Ayrılık dikilmiştir karşınızda Ve Ne varsa Koparmıştır sizden Savrulmuşsunuzdur uzaklarda Acı bir ıslık dudaklarda Yanık bir tebessüm Ve içli bir türkü dillerde Yüreğiniz bile artık değildir sizinle Beraber gitmiştir sevdikleriyle Kimsesiz siniz
Duvarda boş bir çerçeve anlamsız birtakım çizgiler Yarım kalmıştır her şey Acılar kederler aşklar sevgiler Ve beklide Soğuyan bardaklarda çaylar kahveler Tamamlayamadığınız sıcak sohbetler Artık dumanları tütmeyecekler Buram buram Sahipsiz Yıllarca öylece bekleyecekler
Bilir misiniz? Kırılır umutlar, yıkılır hayaller Düşer kol kanat Ve dik durmaya çalışsanız da her şeye inat Dibe vurursunuz olursunuz mat Kırılan bir vazo gibi, bedeninizi Süpürür çöpe atarsınız her zerrenizi Yeniden başlamak için, bir daha yeniden Doğmanız gerekir küllerinizden Ya kazanan olursunuz ya da kaybeden.
Konuşacak çok şeyimiz vardı Zaman kalmadan demeğe Tarumar olur her şey bu bahçeye Yapraklar dökülür Solar goncalar zamansız Terk eder bülbül Baykuşlar konar ansız Yolculuklar başlar sallanmadan eller Çekip gider aramızdan en sevgililer Ve enginlerde yol alır sessiz gemiler Sonbaharda sararan yapraklar gibi Tüm sevdikleriniz Gider de boş kalır elleriniz Kaybolan bir dünya nedemektir bilir misiniz? Bilir misiniz? Hamit YALÇIN
Ey gözümü kör eden yüreğimi küstüren! Saçlarının zülfünde ruhumu astıran yâr Gözlerinin renginde beni çöllere süren Hiç aklımdan gitmedin unutulup bir an yâr…
Bir haber getirir mi saçlarının telinden Diye seni sorardım bad-ı saba yelinden
Bilmiyorum sen beni günde kaç defa andın? Yoksa mâşuklar bir gün unutulur mu sandın?
Unutur mu a gülüm gönlüm gül bahçesini Sevdâ ülkesindeki geçerli akçesini
Bakışlarım ok olsa hedefini şaşar mı? Yedi veren al güller yağmursuz hiç yaşar mı?
Hangi bülbül dalında gülü yârsiz bırakmış? Hangi ırmak başıboş meçhul bir yöne akmış?
Gökler bir gün savrulup, yıldızlar katlanır mı? Denizler hiç kurur mu, bir gün altın çürür mü? Kişneyen yavuz atlar göğe kanatlanır mı? Güneş ölür mü bir gün, bir gün dağlar yürür mü?
Unutursam beni bir kavanoza koy gülüm Dünyasını arayan zavallı balık gibi Beni öz yüreğinden vurgun yemiş say gülüm Hânesinden kovulan garip babalık gibi Beni cesedimden de, ruhumdan da soy gülüm Üzerinde eğreti duran abalık gibi Gülüm mümkün müdür ki gönlüm seni unutsun Sen bugün için muştu yarın için umutsun
Hüma kuşu görünüp Kaf dağına uçar mı? Bir gün aslan kediden korkup dağa kaçar mı?
Gönlüm hiç solmayacak gülleri yetiştirir Her yağmur gözümdeki yaşları serpiştirir Her hayal umudumu daha da pekiştirir
Vuslata yol gösteren adres var mı tasanda? Bir gönül haritası bulunur mu masanda?
Sanki sen, Kaf dağını ulaşılmaz sanırsın Bu çetin dağ, bu dere hiç aşılmaz sanırsın? Sen beni kan çanağı gözlerimden tanırsın
Gizlenmek için göğe bir merdiven kursan da Hayalim peşindedir durmasan da, dursan da
Gülüm saklanma benden sen benim içimdesin Sen benim hayalimde, her an bir biçimdesin Sen vaz geçilmez olan o, en son seçimdesin
Kirpikleri ok yapıp yaralayıp vursan da Gönlüm, gönlüne düşer toz edip savursan da
Bu sevda denizinin, hırçın dalgası gülüm Ben ise melânkolik aşk-ı şeydâ bülbülüm Dikenler acıtsa da, ensemde olsa ölüm
Yapraklarla bir kefen gibi bir an sarsan da Fark etmez kollarına sarsanda, sarmasan da
Seyit Kılıç
++++++++++++++++++++++++ Gerçekleri Farket
Sükûtun erdemlidir, gözlerinde karanfil Gölgende filizlenir leylak kokulu acı Muhabbet kuşlarından habersiz olan gafil Nasıl anlar urganda can verirken Hallâc'ı
Efkârım gözlerime damar damar kan taşır Nefesimi incitir yüreğim yaslı benim En ucube duygular zamansız pıhtılaşır Kerem'in mâtemini taşıyan A/slı benim
Ay mahzun bakışlarla süzüyorken dağları Gönlümün sahilini süpürür her fırtına Kader tüm yollarıma örer iken ağları Kaç mendili yüklendi gözlerim bak sırtına
Veremli sevdâları yüklendim hatırına Meçhul yolculuğuma esrârlı bir yol düşer Kırk katırla beraber razıyım satırına Yüreğim lime lime, bacak düşer, kol düşer
Terk etti geceleri sensiz kaç yıldız soldu Kaç çiçek can çekişti yokluğun kollarında Artık her şey bir rüya, bak uyan sabah oldu Kaç yiğit öldü gitti Leylâ’nın yollarında
Çırpınan kuş gibisin aşkının ellerinde Gönlünü kaptırdıgın gönlünü vermiyor mu? Nefesine sarmışsın sen onu soluyorsun O vefasız hayırsız hiç seni görmüyor mu?
Dünyanı zindan yapıp seni hücreye atmış Sen gitmek istiyorsun o yolları kapatmış Hangi dilden anlıyor o dili konuşsaydın O vefasız hayırsız hiç seni görmüyor mu?
Bir hayasız yangının tam orta yerindeyim. Ateş benim alaz ben, nasıl yaksın kor beni Bu insafsız döngünün içinde derindeyim Fidan benim filiz ben, dost toprağa sor beni.
Mazluma dost zalime, hınç dolu yüreğim. Bir mübarek ülküyüm, bir kutlu ereğim ben. Aleme nizam için emin ol gereğim ben Durduramaz engeller, yıldıramaz zor beni.
Yönüm Turan'a doğru, özüm arayıştadır. Azmim tükenmez benim, her dem üreyiştedir. Bir yanım Ergenekon, biri Türeyiş'tedir. Kopuz ile söylenen destanlarda gör beni. 05/08/2009
Eyledik icabet bir çok davete Ne umduk ne bulduk hal belli değil Dergah diye talip olduk zahmete Gidilen varılan yol belli değil
Kim ilah kimse kul anlayamadık Köreldi duygumuz ağlayamadık Ahretlik dünyalık sağlayamadık Gidilen varılan yol belli değil
Göz yaşı sel olur akar dediler Bu ateş günahı yakar dediler Bize talkın düştü onlar yediler Gidilen varılan yol belli değil
Çamlıca köşklerle doldu taşıyor Şeyhler mala azimile koşuyor On sekizlik kızlar la tanışıyor Gidilen varılan yol belli değil
Uğrama ha ermişlerin hayfına Sana yeter boynunu bük şeyhine Aklın çıkar düşünme bak keyfine Gidilen varılan yol belli değil
Mağbudu mağbedi takma kafana Sonra halel gelir rızkın sefana İhtiyaç duymazsın dine imana Gidilen varılan yol belli değil
Onlar düşünürler senin yerine Şefat-çun eğil eteklerine Çek elini sığdır yırtık yenine Gidilen varılan yol belli değil
Değer vermez makamlara mallara Himmet eder mücrim kemter kullara Gaiplerden haber gelir onlara Gidilen varılan yol belli değil
Bilir de beynini sakın yanbakma Ne diyorsa he de sözünden çıkma Dünyalık ahretlik kafana takma Gidilen varılan yol belli değil
Sorma sakın soru imanın gider Mürşit kırıldımı orada biter Başkaya gerek yok bu sana yeter Gidilen varılan yol bellideğil
Sanane kankusar müslüman ve türk Sana cennetlerde saray ve mal mülk Yetmezse al birde sırmalanmış kürk Gidilen varılan yol bellideğil
Emir kimden gelir bilenler varmı Karınları ateş elleri kanlı Geberir olsada hepsi kırk canlı Kime biat etmiş kim belli değil Gidilen varılan yol belli değil
Yalçınım bu günlük burada kalsın Çeşmeden nasibi olanlar alsın İhanet edenlar allahdan bulsun Kime biat etmiş kim belli değil Gidilen varılan yol belli değil
Kimi akıl gözüyle hakikat yollarında, Bin bir akıl yürütür ince hesap peşinde. Kimi de kalp gözüyle hakikat yollarında, Kaç türlü seyr-ü süluk, vuslat arar düşünde.
Akıl gözü tek gözdür, beş duyu ile görür, Deney ve tecrübe yok mantık ile fikreder, Batına ulaşamaz, ancak zahiri görür, Dış kabukta ilmeder, içteyse iflas eder.
Kalp gözü de tek gözdür, sezgiler ile görür, Deney yok, tecrübe yok taklit ile zikreder, Ne batını kalbeder, ne de zahiri görür, Ne içtedir, ne dışta berzahta ömür biter.
Akıl kalpsiz kısa, dar; şartlanmış ve şekilci, Sezgileri susturur, duyguları reddeder. Kalp akılsız amadır; takıntılı, taklitçi, Tefekkürü unutur, mantığı da fesheder.
Akıl kalpsiz giderse, rehbersiz kervan gibi, Yol bulup erişemez fikrinin maksuduna. Kalp akılsız giderse, firakta aşık gibi, Del olup ulaşamaz gönlünün mahbubuna.
Üstelik bu iki göz çarpışarak körlenir, Zıtlaşmayla açılır iki gözün arası; Bu yüzden sonsuz adet hakikat perdelenir, Tek gözle görülemez perdelerin arkası.
İki göz birleşmezse ayrı, ayrı şaşıdır, Hiç biri tek başına göremez hakikati. İki göz birleşirse, bu idrakin başıdır, Görünür artık daim hakikat hakikati.
Kalp bir bilgi arşivi akıl önericisi, O bilgiyi önerir, kalp bilinci arttırır. Yükselen bilinç ise, ruhun belirticisi, Aynı zamanda ruha mertebeler aştırır.
Kalbeden için kalbi, akleden için aklı, Her biri birer gözdür, ikisi olunca bir; Ruh gözü zuhur eder yedi yöne bakmaklı, İşte bu gözle artık daim getirir tekbir.
Ruh kendinin üst bilinç olduğunu görürse, Görecektir kendini kuşatan Bilinci de. Ve de, kalbin hissini akıl idrak ederse, Bilecek her cihetten kuşatan Rabbini de.
Bilinç içinde bilinç ne harika, ne ilginç, Eşsiz çiçek içinde açmış bir küçük çiçek. Sarıyor o küçüğü sonsuz şefkatli bilinç, Sımsıcak o sinede rahmetle gelişecek.
Tüm evreni saracak küçüğün rayihası, Tüm gönüller onunla bir bir çiçeklenecek, Demlenecek kalplerde aşkların en hassa’sı, Bütün kalpler bir olup ‘Bir’ ile bir’lenecek…
İnşallah ve biiznillah………
Akıl: Ön beyin - Neo cortex Kalp: Orta beyin - Limbik sistem
Kapısı çalınacak bir insan kaldı mı şu dünyada? Güller gülüşler, sevgiler sevgililer sahte, Bülbüller ötmüyor eskisi gibi güller açmıyor bahçemde İnsanlar, insana insan gibi bakmıyor şu alemde.
Pınarlarda eskisi gibi billur akmıyor Hani nerde yunus'un sarı çiçekleri, Bize küs mü yoksa bizimle neden konuşmuyor, Mest ederdi aşıkları bütün gamlı yürekleri.
Sarı çiçek seninle konuşmaz tabii, Neden çünkü sen yunus değilsin Sarı çiçekle konuşmak için yunus gibi olmalısın
Arılar da eskisi gibi çalışmıyor Eee onlar da alıştı hazır yemeye Nasıl olsa hergün şerbet veriliyor Ne gerek var dağda taşta çiçek çiçek gezmeye
Eski sevgilerde, sevgililerde yok artık Şimdilerde zinanın adı oldu aşk Mecnun bu sevginin böyle olacağını bilseydi Herhalde Leyla'yı sevmekten vazgeçerdi
İbibikler baharın gelişini haber vermiyor Oğlaklar, kuzular melemiyor artık Açıkçası bayramla bahar gelmiş pek farketmiyor Güneşi, gülmeyi unutmuşuz her yanımız karanlık.
Allah'ı unutmuşuz, O da bizi hatırlamayınca, Hemen isyan bayrağını çekiyoruz, Dahası, ölümü hesabı, hakkı hukuku Unutmuşuz, dünya zevkine dalmış gidiyoruz.
Nergisler, karanfiller, gelincikler de eskisi gibi değil Kelebekler uçmuyor kırlarda papatyalar da açmıyor artık, Susuz çöller gibi her yer harap ve sefil, Rahmet yağmurları gönlümüze yağmıyor artık
Çocuklar şimdilerde uçurtma uçurmuyor, Turnalar bizim köyün üstünden geçmiyor artık Edep haya kalmamış, herşey mübah sayılıyor, Nilüfer çiçekleri suda boğulmuş, açmıyor artık.
Kapısı çalınacak bir insan kaldı mı şu dünyada? Yunus'lar var mı hala bu dünyada? Hani mü'minler kardeş değil miydi Hücürat'ta? Neden müslüman kanı akıyor, Bosna'da, Çeçenistan'da?
Utanıyorum... Evet utanıyorum insanlığımdan, Bazen yer yarılsa da çekip gitsem diyorum bu dünyadan. Anlamıyorum sabaha dek tepinen insanları barlarda. Kapısı çalınacak bir insan kaldı mı şu dünyada?
Nihat Arpaguş
&&&&&&&&&&&&&
Cihan Padişahı Yavuz Sultan Selim Han'ın Zarif Zaferi
Yavuz Sultan Selim Han döneminde İran hükümdarı Şah İsmail kıymetli mücevherler ile dolu bir hediye sandığı gönderiyor Hünkara.Sandık açılır içinden çeşit çeşit değerli taşlarkıymetli atlaskadife kumaşlar çıkar.Fakat sandık açılır açılmaz etrafa kötü bir koku yayılır. Önce hiç kimse bir anlam veremeznadide mücevherler ile dolu sandıktaki bu fena kokuya.Sonra mesele anlaşılır; sandığın dibinde insan pisliği doldurulmuştur.
Yani aklı sıra Şah İsmail cihan padişahına hakaret ediyordu...!
Yavuz emir verir-herkes düşünsün bu densizliğe karşı Osmanlıya yakışır bir cevap vermeliyiz.Ve yine çözümü kendisi bulur.Aynı şekilde değerli mücevherle dolu bir sandık hazırlanır sandığın içine gül kokulu lokum koyulur.
Lokumun altında bir satırlık bir not bırakılır.Hediye sandığı Şah İsmaile gönderilir ve huzuruna çıkarılır.
Sandık açılır açılmaz etrafa gül kokusu yayılır.Mücevher gibi hediyeler teslim edildikten sonra Şah'a elçi tarafından gül kokulu lokum takdim edilir.Şah bütün bu olup bitenlere bir anlam veremez.Osmanlı elçisi Şah'ın şaşkınlığını gidermek için lokum kutusunun altına iliştirilmiş notu uzatır.
Notu okuyan Şah'ın yüzünde bu sefer şaşkınlığın yerine büyük bir utanç belirir.
Zaman Kapılarında İsyan Bilemedim, hangi tarihte yıkıldım, Bir cadı kazanında mı yakıldım Ortaçağın? Büyülenmiş gibi daldım belki o karanlık düşlere.
Yoksa ben bilmeden, kölelere arkadaş olup, Piramitlerin ocağına mı düştüm; Zaman her neyse, bir kumsaati belki hangi yıldız en tepedeyse, İşte ben, galiba o gün terk-i diyar oldum.
Ya Firavun! Gün senindir; Şimdi kestiğin başlar konuşur, Şu an makbûldür, yaptığın tüm işler, Çünkü, yürekler atılmış ateşe, kızıla boyalı ocaklarda pişer, Demir gibi akışır sevdalar içinden Gönüller tarihte böyle putlaşır, Destana döner tüm öyküler.
Zırhlara bürünmüştür hain, Yüzünü görsek, asıp kesmek gerek Yalana dolar yüreği çünkü, Ne kadar mıhlasan da kalbini, Ne kılıç işler, ne de mızrak, çelik sanki mübarek.
Bâtıl ordulara direnir köylü yüreğim, Daha bir isyan kokar şimdi, Geçmişin taş yolları, Dervişler mi çaredir şifaya, Yoksa keşişler mi, Yani, bunun hocası kim? Yakarışlara hiç yer yok, Durum da çok vahim.
Bak, şövalyeler yaklaşıyor dört koldan, Asya'nın yiğitleri mi şunlar, bakın! Yelekleri havalı, başını dik tutan, İşte görün, siz de bilin; Yüreğin yanında, hükmü var mı ki çeliğin?
Hangi savaş, asla ferketmez Ateş hattına bir düşse yolun, Zaten duyulmaz âhın, vâhın Yarına kalsın desen canbağın Hangi padişahın ecelinde ki tehir? Kurnazca kaçabilir meleğinden, Farkı olabilir mi ki bir han'ın? canını dişine takmış neferinden.
Elindeki ceylan derisine güven ustam, Tabletleri kırmış kralın biri, Çok da gerilerde kalmış papirüslerin fikri, Ataların han soyundan, alevden bir can! Zaman, kemâle eriyor bak, Duydun mu şu adamı; hani, ateşten kurtulan? Güle dönmüş yüreği, Sanki Gülistan!
Taşlara bile yazmışlar hayatı, Mal, mülk nasıl paylaşılır; bilmişler Kralı tanrı bilip, sevmişler Denizleri de yarıp geçmişler, inan! Çağdan çağa hep nankör, Hep diş bilemişler gerçeğe, Yüreğe ne kadar hor bakmışlarsa, Sevgiye de o kadar kör.
Nasıl isyan etmez insan? Her devirde sevginin elini kesen, Kısasa kısas, hep yürek yakan Geçmişte el üstünde zaten, sevdaya söven, soyuna sopuna da düz giden.
Kavimler göçmeli şimdi bozlak türküsünde, Kervanlar ipek taşımalı okka okka, Şadırvanda esmeli karayel, Değişmeli bu devran, Artık gül açmalısın, Goncası da civan.
Artık sormalısın; Sevginin yeri neden dar? Niçin yürek noksan bu kadar? Eğer, bu işte yoksan, Kısa yoldan köye dönmelisin.
Savaşacaksan, İsyanını, karadan yürütmeli; Zaman kapılarına yığmalısın, Çünkü kalleş, her çağın adamıdır, Seni hiç dinlemez, Gelip geçmiştir hep ağalar, Ne var ki, bilirsin; yazmaz bunu kitaplar, Ne kirli çıkıdır zaman, şeytanları da başına toplar.
Nefretin dişleri geçmesin diye umuda Belki de hınçla bakmalısın; kindar! Akan kanlar bastırmalı öfkeni, Yâr adına cenge de çıkmalı kuvvetler, Tüm zamanlara birden saldırmalı, Savaşı hep sen kazanmalısın.
Herşeye karşın, Zamanda kayıp gitmeli sevgin, Nasıl başladı ise cenin, Her zaman bir umut var, dayanın! Göklerde, gül kokmalı yine isyan, Kullar, tek bayrak altında toplanmalı, Çünkü, masum yüreğin elbette tüm günahını böyle savar.
Yoksa ne gereği var, dayatma! Hayatta boşa geçmişse eğer yıllar, Savaşlar, çul çul altınlara yapılıyorsa, Yüreğin değeri sudan ucuz, Zaman kapıları yüzüne kapanırsa, Han'a direnmek gücüne gitmez, Kalıverir elindeki emir, paçavradan farksız, İsyan fermanı da geri çekilir.
Bilsen ne düşlerim erir, ezelden ruhsatlı. Son ahın son hecesidir zemheri gözlerin. Sanırsın bir ordu yürür, pek yaman pusatlı. Boz dağların yücesidir, zemheri gözlerin.
İçlerine baksam bir an, bedenim buz keser. Geri geri işler zaman, saatler hız keser. Vakte dalaşırım o an, bir bela mız keser. Puslu bir kış gecesidir zemheri gözlerin.
Kalem bed kalır bu yazı yazılası değil. Bir muamma bakışları çözülesi değil. Bir hikmet, bir garip sır ki sezilesi değil. Ömrümün bilmecesidir zemheri gözlerin.
Ne günler güne benzer, ne bahar bahar olur. Koskoca, bir ömürden yâd hatıralar kalır. Gidersen, zebaniler peşim sıra takılır Bırakma beni gitme, gitme zemheri gözlüm.
İsra sırrına erer parlar dimağ incisi Yalan dünyadan göçer kutlu asil hancısı Ancak Sen'in affınla diner gönül sancısı Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM
Titriyor gözlerimde; hüzün, iki damla yaş Mîraç Hakk'a yürümek kalbte başlıyor telaş Merhametinle affet eyleme bizleri laş(*) Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM
Leyl-i Mîraç'da refref aşkla uçmaya başlar Sitre'i müntehada akar gözlerden yaşlar Dile gelir aşk ile zikreder dağlar taşlar Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM
Leyl-i Mîraç'da sürûr duâda tüm melekler Aşkla secdede başlar kabul olur dilekler Âlemlerin ötesi şevkle döner felekler Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM
Leyl-i Mîraç'da uruç eyler tenden tüm ruhlar Silkinir günah kiri duâ eyler güruhlar En yüce mertebede mahzun kalb-i mecruhlar Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM
Leyl-i Mîraç'da gönül bir gül gibi açılır Kalbler aşkla mutmain duâ hazla saçılır Habib-i edibine nurdan kaftan biçilir Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM
Her satırı Mendireğe dizili karabataklara benzeyen Bir mektup bırakarak balıkçı koyundan sisler icinde uzaklaşan kayık gibi bir sabah usulca ayrıldın koynumdan
Bütün yolcularını Boğaz köprüsünün çaldıgı Araba vapurunun boş seferleri gibi yanlızca rüzgâr gezinir sensiz yüreğimde
Durgun bir sudur aslında deniz ki çocukların acemi oltalarını denedikleri kuytu bir iskelenin tahtaları altına yazdıgım ayrılık siirini okudukca dalgalanır...
Mecnun leyla ya olan aşkından çöllere döştü diyorlar Peki ya ben Sana olan aşkımdan elimdeki resminle çöllere döştüm Kerem aslı ya olan aşkından yanıp öldü diyorlar Peki ya ben Evet ben de yandım yanıp ta yaşadım Yanıp kül olupta ölemedim Ferhat şirin e olan aşkından dağları deldi diyorlar Peki ya ben Ben senin için kalbimi deldim be kalbimi Şimdi ise Eyyüp desinler Senin için güneşi yaktı desinler
Olduğum gibi kim görebilir beni Ne rengim var benim, ne nişanım Benim de bildiğim sırlar var diyeceksin ama Hem o sırlarım ben, hem de o sırları saklayanım Bu gönül ne vakit durulacak bilmem Ama şu anda hiç kımıldamadan duran ...
09.08.2009 - 00:48
Akşamdan Akşama
Yollar sakin, sokakalar boş...
Vakit gece, ışıklar loş....
Dalıp giden gözler bir hoş,
Bakar akşamdan akşama.
Duyan olmaz dileğimi,
Dertler büker bileğimi,
Sensizlik şu yüreğimi,
Sarar akşamdan akşama.
Anlatamam ben o demi,
Sessizlik kaplar sinemi,
Kül edip onca senemi,
Yakar akşamdan akşama.
Od'lar katar ataşıma,
Sırdaş olur gözyaşıma,
Hayalin çıkar karşıma,
Çıkar akşamdan akşama.
İçimde hasretlik başlar...
Efsunlaşır dağlar, taşlar...
Gözlerime inci yaşlar,
Dolar akşamdan akşama.
Hayata küser gönüller...
Feryada başlar bülbüller...
Ümitle beslenen güller,
Solar akşamdan akşama.
Ne dost kalır, nede bir eş.
Hasretlik, çekilmez ateş...
Bize hayat sunan güneş,
Batar akşamdan akşama....
ADNAN ÖZKAN (YANIK SEVDALAR)
Adnan Özkan
08.08.2009 - 23:29
Vefasız Yıllar
Gençliğimin katili vefasız yıllar
Ömrümün katili bu ince yollar
Aşkımın kati susmayan diller
Söyleyin geride ne bıraktınız
Şimdi alev tutsam ellerim yanmaz
Şimdi aşkı bulsam gönlüm inanmaz
Gidenler bir daha geriye dönmez
Siz vefasız yıllar siz ne yaptınız
Başımı kaldırdım bir ömür gitmiş
İlkbaharım yazım sonbahar bitmiş
Karakış ömürde zormuş çetinmiş
Acımasız yıllar siz ne yaptınız
Kralkız
G.Eser Başer
08.08.2009 - 11:31
Bilir Misiniz?
Kaybolan bir dünya ne demektir? Bilirimsiniz?
Yıkılır hayalleriniz, ümitleriniz,
Sonbaharda sararan yapraklar gibi rüzgârın önünde
Savrulup esen yellerle
Bir daha dönmemek üzere
Kaybolup giderler göz göre göre.
Tüm sevdikleriniz.
Kayar avuçlarınızdan. Yıldızlar gibi
Bomboş kalır yüreğiniz, elleriniz
Buruk gönüllerle, kan ağlarken
Nemli gözlerle çaresiz
Ufukları seyredersiniz
Seyredersiniz, çaresiz, çaresiz
Yavrusunu aslan parçalamış ceylan misali
Gözlerinizin önünden gitmez hayali
Kesilir dizlerinizin mecali
Yüreğiniz yaralı seyredersiniz.
,
Bilir misiniz?
Belki de?
Kırık kalpler?
Yaralı yürekler?
Yanık türküler?
Derin izler bırakmışsınızdır kimi gönüllerde
Köşe başlarında, merdivenlerde bekleyenlerde
Sizde bırakılanlar kadar derin izler olmasa bile
Saklamıştır yüreğinin derinliklerinde
Görmesin kimseler diye
Sevmiştir birileri sizi de
Saf duygularla, Derin hislerle
Bilir misiniz?
Faydasızdır çırpınmalar, yalvarmalar,
İsyanlar Nafile
Hayal etmediğiniz bir partide
Hiç ummadığınız bir anda
Ayrılık dikilmiştir karşınızda
Ve
Ne varsa
Koparmıştır sizden
Savrulmuşsunuzdur uzaklarda
Acı bir ıslık dudaklarda
Yanık bir tebessüm
Ve içli bir türkü dillerde
Yüreğiniz bile artık değildir sizinle
Beraber gitmiştir sevdikleriyle
Kimsesiz siniz
Duvarda boş bir çerçeve anlamsız birtakım çizgiler
Yarım kalmıştır her şey
Acılar kederler aşklar sevgiler
Ve beklide
Soğuyan bardaklarda çaylar kahveler
Tamamlayamadığınız sıcak sohbetler
Artık dumanları tütmeyecekler
Buram buram
Sahipsiz
Yıllarca öylece bekleyecekler
Bilir misiniz?
Kırılır umutlar, yıkılır hayaller
Düşer kol kanat
Ve dik durmaya çalışsanız da her şeye inat
Dibe vurursunuz olursunuz mat
Kırılan bir vazo gibi, bedeninizi
Süpürür çöpe atarsınız her zerrenizi
Yeniden başlamak için, bir daha yeniden
Doğmanız gerekir küllerinizden
Ya kazanan olursunuz ya da kaybeden.
Konuşacak çok şeyimiz vardı
Zaman kalmadan demeğe
Tarumar olur her şey bu bahçeye
Yapraklar dökülür
Solar goncalar zamansız
Terk eder bülbül
Baykuşlar konar ansız
Yolculuklar başlar sallanmadan eller
Çekip gider aramızdan en sevgililer
Ve enginlerde yol alır sessiz gemiler
Sonbaharda sararan yapraklar gibi
Tüm sevdikleriniz
Gider de boş kalır elleriniz
Kaybolan bir dünya nedemektir bilir misiniz?
Bilir misiniz?
Hamit YALÇIN
22.01.2009
Hamit Yalçın
&&&&&&&&&&&&&&&&
Âşıklar şehrinin en son delisi
Her gün katlanarak artar çilesi
Ağar adımlarla ve yavaş yavaş
Kıyamet kopmadan bitmez bu savaş
Bu hikâye nasıl başlar bilmirem
Hatırlamam ki ben ikimden önce
Büyülü bir dünyam vardı köyümde
Koca İstanbul’a göçümden önce
Yaftayı yemişiz doğmadan daha
Zalimler oturmuş biçmişler paha
Yiğit varsa işte buyursun saha
Yatarız Toprağa ölmeden önce
Zulmü yıllarca hep sineye çektim
Doğunca başlamış öldüm fark ettim
Dimdik doğruldum da restimi çektim
Başım omuzumdan düşmeden önce
Bir Perşembe günü öğle üzeri
Son durak dediler indiğim yeri
İstanbul’un biraz gözleri nemli
Bekliyormuş beni gelmeden önce
Sığındıydık güya emin kollara
Ondan sonra çıktık biz bu yollara
İnandık tüm secde eden kullara
Neye tapıyorlar bilmeden önce
Üç beş kuruş menfaate yattılar
Önüme güzel bir kız çıkarttılar
Yollarıma pusu kurup yattılar
İhanet nedir ben bilmeden önce
Geceler yoluma ağlar attılar
Hakkı bırakıp da puta taptılar
Sade beni değil dini sattılar
Sarığı cübbeyi atmadan önce
Kuytu sokakları canlar yakarmış
Nice taze civanları yutarmış
İstanbul’da dostlar adam satarmış
Öğrendim ben postu vermeden önce
Çözemedim o gecenin sırrı ne
Bilemedim yüreğinin rengine
Ne ettinse gene ettin kendine
Hesabı verirsin sen benden önce
Dostum var sanırdım velâkin tektim
O yıllar ben orda çok çile çektim
Çorak gönüllere umutlar ektim
Saban ne çift nedir bilmeden önce
Büyü muska ve de sihirlerini
Kustular hep bütün zehirlerini
Herkes öder bir gün mehirlerini
Daha bu dünyadan gitmeden önce
Akıl başa geldi diyorlar deli
Misyoner çıktılar sanırdık veli
Alın kurban edin her bir zerremi
Bütün ümmet murdar olmadan önce
Dağlar aktı nehirlerse duruldu
Zehir bana bal tasıyla sunuldu
Tam orta yerinden hançer vuruldu
Sırtımı düşmana dönmeden önce
Profesör ad önünde unvanı
Yok, gönlünde zerre kadar imanı
Tahrif eder satar yüce kuranı
Üç beş kuruş bedel almadan önce
Ekranlarda boy gösteren kaçıklar
Camilerde şimdi moda açıklar
Örtü dinden değil diyen alçaklar
Gelmemiştir evvel bu günden önce
Ne yiğit narası ne kargı sesi
Boz dağlarda deli tay kişnemesi
Ağbeylerin bizleri fişlemesi
Yirmi sekiz şubat gelmeden önce
Takiyye ve hile idi işleri
Din devleti kurmaktı tek düşleri
Neden Salı verdiniz o başları
Tutup kafasını ezmeden önce
İmandan irfandan damla vurmamış
Yapmadık takiyye hile komamış
Zalim insanlıktan nasip almamış
Uyuyamaz hile kurmadan önce
Eğer sana dokunmazsa yaşasın
Zoru gördüğünde hemen kaçasın
Dedi teferruat başın açasın
Vatanı terk edip gitmeden önce
Görürde kalp gözü gerçeği görmez
Hocası çekmiştir ona gerekmez
Cennete de öyle hem encek girmez
Birazcık naz niyaz etmeden önce
Dünya görmemişti hâyın böylesi
İnsan suratında domuz siması
Goncanın açmadan boyun bükmesi
Güneş battı daha doğmadan önce
Bahçem var dedi de ümmeti yaktı
Çekilip köşkünde keyfini çattı
İlahi adalet pek fena çarptı
Sürünür yıllardır ölmeden önce
Toplanıp köşkünde iftar yediler
Oysa bizim defterleri dürdüler
Fildişinden kulelere döndüler
Daha acı hoyrat esmeden önce
Gastelerde boy boy yalan dizdiler
Onlar sade irticaya kızdılar
Oysa bizim derimizi yüzdüler
Daha başımızı kesmeden önce
Yakışmaz ki bana terör estirem
İnanın ki bende öyle istirem
Bir başım var hak yoluna kestirsem
Zalimlere boyun eğmeden önce
Viran olmuş sarayımız şenlensin
Şöyle imanımız bir tazelensin
Essin rüzgâr ırmağımız selensin
Vatanımız çöle dönmeden önce
Çöle bırakılmış bir tohum olsun
İster ki beklesin zamanı dolsun
Vaktinde açılıp bir ağaç olsun
Solmasın çöl orman olmadan önce
Gün olur seçilir karadan aklar
Hep bize doğrulur zehirli oklar
Servetle sarayla imanın yoklar
Vazgeçmez mezara gömmeden önce
Bu yıl gerçekten de ağır geldi kış
Umutlar kırıldı bitti hayal düş
Sırtımdan vuruldu yüreğime şiş
Yetiş son damla kan bitmeden önce
Zavallılığımdır gözümün seli
Değdi mabedime namahrem eli
Bilmem nasıl öderim bu bedeli
Ölürsem o kolu kırmadan önce
Şatolarda yaşar büyük başları
Dağda vurdururuz genç gardaşları
Bu millet çok gördü acı kışları
Yıllarca bir bahar görmeden önce
Biz ne ermeniyiz ne dürzü dönme
Soyumuz bin yıllık İslam’a girme
Laz Kürt Çerkez diye isterler bölme
Bizi parça parça yutmadan önce
Bin yıllık tarihin bir tek noktası
Altı aylık bir göç budan sonrası
Kabul etmez bizleri avrupası
Dini diyaneti satmadan önce
Ne hale gelmişsin koca dünya hey
Üç kuruş menfaat satılmış her şey
İşgale uğramış memleket köy köy
Daha avrupaya girmeden önce
Dünü sildi yarını unuttular
Bir Avrupa masalıdır tuttular
Bu zehri nerede nasıl yuttular
Bilmem bilerek mi bilmede
Taze fidanlara nifak aşılıyor
Ana karnındayken servet düşlüyor
Melun mikrop mayamıza işliyor
Vücudu harabe etmeden önce
Evvel böyle değil idi bu millet
Bilmem nerden girdi bize bu illet
Hâkim gel de şu mirası bir pay et
Babayı mezara gömmeden önce
Dünya nimetine tapan kıralar
Gerçekte zavallı perişan halar
Bir cehennem çukuruna dolarlar
Mahşerde hesabı görmeden önce
Batılı katıp ta hakkın içine
Satar hile ile ava nesine
Dünyayı koysa da hep kesesine
Doymaz gökyüzünü almadan önce
Dizelerde kalmış sevdalar aşklar
Yiğitler çekilmiş meydanlar boşlar
Töreyi bozmuşlar yeni kuşaklar
Atası çekilip ölmeden önce
Bozulmadan vicdan sağlamken bilek
Ne top söker ona ne mavzer tüfek
O yürekle savaşmak ister yürek
Sırtına bin hançer vurmadan önce
Güvenip de taptıkları putlara
Zulmettiler mahzun garip kullara
Sevdaları gömdük serin sulara
Daha sevgiliye sunmadan önce
Ecdadı fatihan hele bir dön bak
İdam ver boynuna yağlı urgan tak
Ruhunu kabzeyle bedenini yak
Ölmek yok kıyamet kopmadan önce
Sandılar ki ederimiz üç kuruş
Kendileri gibi değersiz ve puşt
Bu vatanda, sancak, bayrak dik duruş
Düşmez güneş arza inmeden önce
İhaneti görmüş yaşamış kişi
Duyar konuşurken odunu taşı
Yıkılsa da bütün hayali düşü
Vazgeçmez boynunu vurmadan önce
Kara bulutlardan şimşekler çaktı
Yıldırımlar her ne var ise yaktı
Demezler mi alçak bıraktı kaçtı
Ölürsem bu zulmü boğmadan önce
İhanet hançerin vurulan kişi
Ayrıt eder çiğ kalanla pişmişi
Tahmin eder geliş ile gidişi
Sonuçlar ortaya çıkmadan önce
Yandı da külünden doğdu benliğim
Darbe vurdu hemen her dost bildiğim
Sandılar ki bir güzeldir yandığım
Göğsümü yarıp da bakmadan önce
Tam düştüğü yerden kalkarmış bayrak
Başıboş kan kusan şu ümmete bak
Bir nur gönder yarab birde kandil yak
Güneş ta ufukta batmadan önce
08.08.2009 - 00:43
muratsız düşlerim
Yıkıldı gönlümün ümit köprüsü
Nasıl tamir etsem bilemiyorum
Serildi üstüme elem örtüsü
Bir türlü kendime gelemiyorum...
Kalbimi sızlatır, uzar dargınlık
Naçiz bedenimden gitmez yorgunluk
Yüzümü bürümüş garip durgunluk
Gülmek isteyip de gülemiyorum...
Adını andıkça çilem azıyor
Hasreti içimde kuyu kazıyor
Gözleri gönlüme sevda yazıyor
Silmek isteyip de silemiyorum...
Yanağım ıslanır, akan yaşlardan
Arkamdan atılan sözlü taşlardan
Murada ermeyen onca düşlerden
Ölmek isteyip de ölemiyorum...
Çare bulunmuyor aciz halime
Kelepçe vuruyor, hasret dilime.
Ömrümü harcadım böyle zalime
Ona mutluluklar dilemiyorum...
14.07.2006
15.07.2006
Havana Bozkurt
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Tutsak
Aşk benim, kalp benim, benimdir dertler,
Zavallı perişan halden sana ne?
Sevda yollarımda gezinir kurtlar,
Gezip tozmadığın yoldan sana ne?
Duygularım hamdı, sevda da pişti,
Gördüğüm mevsimler yalnızca kıştı,
Seninle hayalde konuşmak hoştu,
Kulak vermediğin dilden sana ne.
Karşılıksız sevda büktü belimi,
Derman bırakmadı kırdı kolumu,
Tutmuşsa yabancı eller elimi,
Bir gün tutmadığın elden sana ne.
Gözün aydın olsun, sonum geldi bak,
Kurtuldun sayılır, hemen kına yak,
Can versem de bir gün, kalbine tutsak,
Sevgi duymadığın kuldan sana ne.
29-30.10.2006
Havana Bozkurt
%%%%%%%%%%%%%%%%%%%
Sözlüm
Hasretin doruğa ulaştı bugün,
Sevda ateşimde közledim onu.
Elim ayağıma dolaştı bugün,
Özledim birtanem özledim seni.
Kıskandım ağaçtan, daldaki kuştan,
Gözünden ansızın dökülen yaştan,
Yabancı herşeyden, göz üstü kaştan,
Gizledim birtanem, gizledim seni.
Yazık sensiz geçti, sayısız dünler.
Beni ancak seven, sevilen anlar.
Bensiz geçirdiğin onca zamanlar,
İzledim birtanem, izledim seni.
Hediye ettiğim allı yemeni,
Beni hatırlatsın yalnızca beni,
Herkesten habersiz kendime seni,
Sözledim birtanem, sözledim seni.
03.11.2006
Saat: 09:00
Havana Bozkurt
%%%%%%%%%%%%
Sevda Türküsü
İçimden çıkmıyor, korkulu hisler
Yüreğim yangında sevgiler besler
Susmuyor ruhumda bağıran sesler
Sevda türküsüdür, kalbimin sesi…
Aşılamaz oldu hüzün dağları
Beklerim gelmiyor, sevgi çağları.
Gönlümü sararken hasret ağları,
Sevda türküsüdür, kalbimin sesi....
11.09.2006
Havana Bozkurt
^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^
Sensin
Ölüm mü yaşam mı, hep bocalarım,
Onca şaşkınlığı verenim sensin.
Umutsuzluk dolu tüm gecelerim,
Beni mutsuzluğa sürenim sensin..
Ansızın içimde hüzün belirir,
Başıma kederi örenim sensin.
Seni her anışta kalbim delirir,
Gönül defterimi dürenim sensin.
Gönlümde açsan da sayısız yara,
Sevgi güllerimi derenim sensin.
Anlık mutluluğun arkası sıra,
Önüme dertleri serenim sensin.
Ne kadar bağırsam duyulmaz sesim,
Sessiz çığlığımı görenim sensin
Değişmez bir türlü bu ölü mevsim
Baharıma hazan saranım sensin...
25.07.2006
Havana Bozkurt
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
07.08.2009 - 20:36
Unuttun Sanmıştım” Deyişine
Ey gözümü kör eden yüreğimi küstüren!
Saçlarının zülfünde ruhumu astıran yâr
Gözlerinin renginde beni çöllere süren
Hiç aklımdan gitmedin unutulup bir an yâr…
Bir haber getirir mi saçlarının telinden
Diye seni sorardım bad-ı saba yelinden
Bilmiyorum sen beni günde kaç defa andın?
Yoksa mâşuklar bir gün unutulur mu sandın?
Unutur mu a gülüm gönlüm gül bahçesini
Sevdâ ülkesindeki geçerli akçesini
Bakışlarım ok olsa hedefini şaşar mı?
Yedi veren al güller yağmursuz hiç yaşar mı?
Hangi bülbül dalında gülü yârsiz bırakmış?
Hangi ırmak başıboş meçhul bir yöne akmış?
Gökler bir gün savrulup, yıldızlar katlanır mı?
Denizler hiç kurur mu, bir gün altın çürür mü?
Kişneyen yavuz atlar göğe kanatlanır mı?
Güneş ölür mü bir gün, bir gün dağlar yürür mü?
Unutursam beni bir kavanoza koy gülüm
Dünyasını arayan zavallı balık gibi
Beni öz yüreğinden vurgun yemiş say gülüm
Hânesinden kovulan garip babalık gibi
Beni cesedimden de, ruhumdan da soy gülüm
Üzerinde eğreti duran abalık gibi
Gülüm mümkün müdür ki gönlüm seni unutsun
Sen bugün için muştu yarın için umutsun
Hüma kuşu görünüp Kaf dağına uçar mı?
Bir gün aslan kediden korkup dağa kaçar mı?
Gülüm unutmak demek güneşi yak demektir
Dünyayı âmâ yapıp, ayı bırak demektir…
Muradıma ermeden bulursa beni ölüm
Mezarımda yeşerir benim solmayan gülüm
Çürütse de yer beni, yese de beni toprak,
Desen olur gelirim önüne yaprak yaprak
Seyit Kılıç
%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%
Yüklenemedik Bu Sevdayı
Bir Mecnun’un gönlünü Leyla çölüne saldım
Aklımı tasa koydum ardından baka kaldım
Bir vefasız yâr için nice Keremler yaktım
Geride ne perişan bir çok Aslı bıraktım
Uslanmadı şu gönlüm ne acılar tattı da
Semender yatağında koyun, koyna yattı da
Oysa ne ümit verdi, ne aşk ateşi yaktı
Ne de tatlı bir sözü bir hatıra bıraktı
Bu sevdanın nârında bir kor gibi yanmışım
Küllerin arasında hayalle uyanmışım
Yanı başımda yatan dertlerle kucaklaştım
Nice dağları delip, nice çöller dolaştım
Ufkumdaki gördüğüm her şey seraba döndü
Gönlümü aydınlatan fanusum birden söndü
Nerde yıldızım, ayım nerde, benim güneşim?
Yüreğimde yaktığım efsunlanmış ateşim?
Gökte güneşi, ayı ona şahit yapmıştım
Yıldızları saçının teline ağlatmıştım
Fettan mehrû yüzünü bulutlardan görmüşüm
Aynaların sırrına peri kızı gömmüşüm
Yarasalar hanesi oldu gönül sarayım
Talihin hapsettiği ben bir bahtı karayım
Hangi uğursuz gözler yüreğimi kirletti
Hangi alev Kerem’i benim gibi terletti
Hangi yağmur temizler, hangi ırmaklar yıkar
Gülümün hatırası bu kirler nasıl çıkar
Sanki tüm karanlıklar gözünü bana dikmiş
Kara bahtlı sevdalar sanki bende birikmiş
Sana olan bu sevdam dillere destan olur
Unutulur Mecnunlar gözyaşında boğulur
Alıp sırtlanamadık bu sevdanın yükünü
Bir Kaknüs kuşu gibi yaktık bütün kökünü
Seyit Kılıç
&&&&&&&&&&&&&&&
Engel Tanımaz Bu Sevda
Hâlâ kendini benden gülüm, kıskanır mısın?
Bu deli fırtınalar dinecek sanır mısın?
Vurgun yemiş martıyı renginden tanır mısın?
Meşrû mudur dert, çile senin anayasanda?
Peşindeyim tanısan, beni tanımasan da
Gönlüm hiç solmayacak gülleri yetiştirir
Her yağmur gözümdeki yaşları serpiştirir
Her hayal umudumu daha da pekiştirir
Vuslata yol gösteren adres var mı tasanda?
Bir gönül haritası bulunur mu masanda?
Sanki sen, Kaf dağını ulaşılmaz sanırsın
Bu çetin dağ, bu dere hiç aşılmaz sanırsın?
Sen beni kan çanağı gözlerimden tanırsın
Gizlenmek için göğe bir merdiven kursan da
Hayalim peşindedir durmasan da, dursan da
Gülüm saklanma benden sen benim içimdesin
Sen benim hayalimde, her an bir biçimdesin
Sen vaz geçilmez olan o, en son seçimdesin
Kirpikleri ok yapıp yaralayıp vursan da
Gönlüm, gönlüne düşer toz edip savursan da
Bu sevda denizinin, hırçın dalgası gülüm
Ben ise melânkolik aşk-ı şeydâ bülbülüm
Dikenler acıtsa da, ensemde olsa ölüm
Yapraklarla bir kefen gibi bir an sarsan da
Fark etmez kollarına sarsanda, sarmasan da
Seyit Kılıç
++++++++++++++++++++++++
Gerçekleri Farket
Sükûtun erdemlidir, gözlerinde karanfil
Gölgende filizlenir leylak kokulu acı
Muhabbet kuşlarından habersiz olan gafil
Nasıl anlar urganda can verirken Hallâc'ı
Efkârım gözlerime damar damar kan taşır
Nefesimi incitir yüreğim yaslı benim
En ucube duygular zamansız pıhtılaşır
Kerem'in mâtemini taşıyan A/slı benim
Ay mahzun bakışlarla süzüyorken dağları
Gönlümün sahilini süpürür her fırtına
Kader tüm yollarıma örer iken ağları
Kaç mendili yüklendi gözlerim bak sırtına
Veremli sevdâları yüklendim hatırına
Meçhul yolculuğuma esrârlı bir yol düşer
Kırk katırla beraber razıyım satırına
Yüreğim lime lime, bacak düşer, kol düşer
Terk etti geceleri sensiz kaç yıldız soldu
Kaç çiçek can çekişti yokluğun kollarında
Artık her şey bir rüya, bak uyan sabah oldu
Kaç yiğit öldü gitti Leylâ’nın yollarında
Seyit Kılıç
! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !
Gülüm
Hüzünlü yüreğinde filizlensin erdem, ar
Ne anlatılır bu aşk ne bir tarihe sığar
Yıllar yılı bu sevdâ filizlendi can gibi
Yıllar yılı bıraktı beni bir bîcan gibi
Peşimdeki ızdırap, beni ansızın vurdu
Ansızın yaktı beni kabuğumda kavurdu
Kaderimmiş be gülüm bu çöllerde yorulmak
Bir aşkın meclisine mecnûn olup kurulmak
Çok koştum bu sevdânın peşinden, tutamadım
Unutmak mümkün değil gülüm, unutamadım
Unutma, sende gülüm bu alev sönmeyecek
Dönmedi dünyam sensiz yine de dönmeyecek
Gülüm, bu sevdâ bende paylaşılmaz bir sırdı
Bunu sana anlatmam belki de bir kusurdu
Belki ulaşılmazsın ama ileniyorum
Yine de gülüm senden bir aşk dileniyorum
Anladım, yollarımız kesişmeyecek gülüm
Anladım, bu sevdâyı pusuda bekler ölüm
Yine hayallerimde kaybolup kalacağım
Yine sensiz bir ömür rüyâya dalacağım
Gömeceğim bu aşkı mahzûn, buruk kalbime
Koyup kaldıracağım mezâr denen albüme
Seyit Kılıç
^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^
07.08.2009 - 14:27
DAĞLAR! ...
Aklımı bulutlu dumana sarıp,
Gökler ötesine götürdün dağlar! ...
Yücelik yolunda yalnız bırakıp,
Bağrımda çileler bitirdin dağlar! ...
Ruhumu okşayıp yeller misali,
Deryalara akan seller misali,
Durup karşımızda çağlar misali,
Yüreğimi aşka getirdin dağlar! ...
Umutları alıp çok ötesine,
Serapla karışık düş ülkesine,
Kirlerden arınmış ve öylesine,
Tertemiz hislerle götürdün dağlar! ...
Var mı ki, tarihte üstünden aşan?
Azimle,gayretle sana ulaşan…
Kudretini gördüm, baktıkça başan…
Bana Yaradanımı anlattın dağlar! ...
Bahar zümrüt gibi, kışın bembeyaz…
Yazın nasıl geçer kimse anlamaz…
Şu deli gönlüme güzelliğin haz
Verdikçe,sevinçten ağlattın dağlar! ...
Menba-ı sendedir soğuk suların…
Yükseğe çıktıkça diktir yolların…
Esin kaynağısın hoş duyguların,
Şairleri dile getirdin dağlar! ...
Ne günler geçirdik biz senin ile…
Beraber çekmedik az kahır- çile…
Şirinin aşkından Ferhat’ı dile,
Yıllardır söyletip, düşürdün dağlar! ...
Adnan Özkan (yanık sevdalar)
07.08.2009 - 12:58
Kalemimde Göz Yaşı
Kalemim de yine gözyaşı vardı
Satırlara damla damla ağladı
Hıçkırıklarına nokta koy dedim
Beni hissetmedi beni duymadı
Beyaz sayfalar da bir hayli gezdi
Adını yazmadı düz çizgi çizdi
Başını çevirip kendine kızdı
Virgül koysan dedim beni duymadı
Yazısı mürekkep silemiyordu
Aşkından özür de dilemiyordu
Belkide kendine direniyordu
Son noktayı koydu geri caymadı
Kralkız
Gül Eser Baser
06.08.2009 - 14:20
Vefasız Hayırsız
Çırpınan kuş gibisin aşkının ellerinde
Gönlünü kaptırdıgın gönlünü vermiyor mu?
Nefesine sarmışsın sen onu soluyorsun
O vefasız hayırsız hiç seni görmüyor mu?
Dünyanı zindan yapıp seni hücreye atmış
Sen gitmek istiyorsun o yolları kapatmış
Hangi dilden anlıyor o dili konuşsaydın
O vefasız hayırsız hiç seni görmüyor mu?
Kralkız
G.Eser.Başer
05.08.2009 - 18:14
Destanlarda Gör Beni...
Bir hayasız yangının tam orta yerindeyim.
Ateş benim alaz ben, nasıl yaksın kor beni
Bu insafsız döngünün içinde derindeyim
Fidan benim filiz ben, dost toprağa sor beni.
Mazluma dost zalime, hınç dolu yüreğim.
Bir mübarek ülküyüm, bir kutlu ereğim ben.
Aleme nizam için emin ol gereğim ben
Durduramaz engeller, yıldıramaz zor beni.
Yönüm Turan'a doğru, özüm arayıştadır.
Azmim tükenmez benim, her dem üreyiştedir.
Bir yanım Ergenekon, biri Türeyiş'tedir.
Kopuz ile söylenen destanlarda gör beni.
05/08/2009
Ümit Karataş
04.08.2009 - 09:49
* Yol Belli Değil*
Eyledik icabet bir çok davete
Ne umduk ne bulduk hal belli değil
Dergah diye talip olduk zahmete
Gidilen varılan yol belli değil
Kim ilah kimse kul anlayamadık
Köreldi duygumuz ağlayamadık
Ahretlik dünyalık sağlayamadık
Gidilen varılan yol belli değil
Göz yaşı sel olur akar dediler
Bu ateş günahı yakar dediler
Bize talkın düştü onlar yediler
Gidilen varılan yol belli değil
Çamlıca köşklerle doldu taşıyor
Şeyhler mala azimile koşuyor
On sekizlik kızlar la tanışıyor
Gidilen varılan yol belli değil
Uğrama ha ermişlerin hayfına
Sana yeter boynunu bük şeyhine
Aklın çıkar düşünme bak keyfine
Gidilen varılan yol belli değil
Mağbudu mağbedi takma kafana
Sonra halel gelir rızkın sefana
İhtiyaç duymazsın dine imana
Gidilen varılan yol belli değil
Onlar düşünürler senin yerine
Şefat-çun eğil eteklerine
Çek elini sığdır yırtık yenine
Gidilen varılan yol belli değil
Değer vermez makamlara mallara
Himmet eder mücrim kemter kullara
Gaiplerden haber gelir onlara
Gidilen varılan yol belli değil
Bilir de beynini sakın yanbakma
Ne diyorsa he de sözünden çıkma
Dünyalık ahretlik kafana takma
Gidilen varılan yol belli değil
Sorma sakın soru imanın gider
Mürşit kırıldımı orada biter
Başkaya gerek yok bu sana yeter
Gidilen varılan yol bellideğil
Sanane kankusar müslüman ve türk
Sana cennetlerde saray ve mal mülk
Yetmezse al birde sırmalanmış kürk
Gidilen varılan yol bellideğil
Emir kimden gelir bilenler varmı
Karınları ateş elleri kanlı
Geberir olsada hepsi kırk canlı
Kime biat etmiş kim belli değil
Gidilen varılan yol belli değil
Yalçınım bu günlük burada kalsın
Çeşmeden nasibi olanlar alsın
İhanet edenlar allahdan bulsun
Kime biat etmiş kim belli değil
Gidilen varılan yol belli değil
Hamit Yalçın
03.08.2009 - 11:10
Seni yaşamak
Kapıları yokluyordu hayallerim
İçeri girmesini beklerken
Nefesini alıyordun penceremden
açık kalmış her aradan sızıyordu bedenime
Hayallerimi bırakıp sana kaçıyordum
soluklarım ıssız kalmış bedenimi kovalıyor
oysaki her adımımda sana atılan inşa'nın duvarlarını yıkıyorum
Sende biliyordun gecenin mahrumiyetini
ama ellerimde sıcak bir göz yaşı
adına ağlamak denilemez ama bilmiyorum
yaşamaktan başka bir şeydi bu
Güneşini kaybetmiş bir ağacın kollarında
hüznü bekliyordum
Çırpınmak değildi bunun adı
yada yalvarmak
Dökülen gözyaşlarını kıskandım
dur diyemedim gidişlerin arkasından
seni kaybettim
hayallerimin ardından
Numan İstanbul
03.08.2009 - 09:44
*SevdamınTürküsü*I*
Sevdayı gözünden aldım yaşarım
Selama kelama lafa ne hacet
Bir bakışın yakar eritir canım
Ateşe çıraya köze ne hacet
Bir tebessümünde bulurum yazı
İstemem ne mızrap ne teli sazı
Bakışların söyler en güzel sözü
Ağıza dudağa dile ne hacet
Seninle yaşadım yılları başka
Düşürdün gönlümü sevdaya aşka
Gönül otağım da ölümsüz yaşa
Saraya yalıya köşke ne hacet
Ölüm zulüm değil ayrılık vurur
Dalıp giden gözler cananı bulur
Gönülden gönül’e yollar kurulur
Köprüye tünele raya ne hacet
Yanarım ataşa dumanım tütmez
Hazan düşmüş bağım bülbüller ötmez
Karlı dağlar gibi buzları sökmez
Ağrıya sübhana tura ne hacet
Yıldız toplar saçlarına asarım
Senden geçemem de serden geçerim
Ellerinden Ağu zehir içerim
Ekmeğe yemeğe aşa ne hacet
Devran böyle döner kalır hancılar
Sevenleri olgun kılar acılar
Gönlüm bahçesinden sana goncalar
Bağbana gül zara güle ne hacet
Ne onur bırakır ne şan ne gurur
Damarında sıcak al kanın kurur
Aşığı maşukun kirpiği vurur
Kurşuna mermiye ok’a ne hacet
Edana işvene nazına kandım
Bir bakışın vardı ataşa yandım
Zülfünün telinde bağlandım kaldım
Zincire urgana geme ne hacet
Gönül otağımda köşkler kurarım
Cennet nimetinden taam sunarım
Gözyaşımla bağın bahçen sularım
Buluta yağmura suya ne hacet
Gözlerim dalarda hissiz bakarım
Deli dolu bazen durgun akarım
Bir ah çeksem şu cihanı yakarım
Bombaya füzeye topa ne hacet
Çileleri ilmik ilmik dokurum
Reçetemi kendim yazar okurum
Ben derdimin dermanını bulurum
Doktora tabibe em’e ne hacet
Kıyamet kopmadan kesilmez umut
Ne güvercin gönder ne rüzgâr bulut
Bir kâğıda yazda ucunu yakıp
Postaya adrese pula ne hacet
Söz geçmiyor gönül ile yüreğe
Sabrediyor işkenceye çileye
Vatansız mekânsız bir divaneye
Gurbete sürgüne hapse ne hacet
Gönlümü hapsettin aşk zindanına
Engel koydun gelemedim yanına
Okşa saçım ıslak bakışlarınla
Dizinde yatmaya ele ne hacet
Tükenmiş de gençlik geçmiş de zaman
Talkın vermek kolay aman da aman
Yüreğimde sevdan başımda duman
Gençliğe paraya pula ne hacet
Viran olsun bağım baykuşlar ötsün
Kurtulam bu dertten gam keder bitsin
Saçından bir telle ası ver gitsin
Sehpaya ilmiğe ipe ne hacet
Usta yeri ağır gelir çırağa
Yaşanır sevdalar ırak ırağa
Yola çıkmak için geldim durağa
Tabuta kefene taşa ne hacet
Hamit Yalçın
02.08.2009 - 15:43
Akıl, Kalp ve Ruh Gözleri
Kimi akıl gözüyle hakikat yollarında,
Bin bir akıl yürütür ince hesap peşinde.
Kimi de kalp gözüyle hakikat yollarında,
Kaç türlü seyr-ü süluk, vuslat arar düşünde.
Akıl gözü tek gözdür, beş duyu ile görür,
Deney ve tecrübe yok mantık ile fikreder,
Batına ulaşamaz, ancak zahiri görür,
Dış kabukta ilmeder, içteyse iflas eder.
Kalp gözü de tek gözdür, sezgiler ile görür,
Deney yok, tecrübe yok taklit ile zikreder,
Ne batını kalbeder, ne de zahiri görür,
Ne içtedir, ne dışta berzahta ömür biter.
Akıl kalpsiz kısa, dar; şartlanmış ve şekilci,
Sezgileri susturur, duyguları reddeder.
Kalp akılsız amadır; takıntılı, taklitçi,
Tefekkürü unutur, mantığı da fesheder.
Akıl kalpsiz giderse, rehbersiz kervan gibi,
Yol bulup erişemez fikrinin maksuduna.
Kalp akılsız giderse, firakta aşık gibi,
Del olup ulaşamaz gönlünün mahbubuna.
Üstelik bu iki göz çarpışarak körlenir,
Zıtlaşmayla açılır iki gözün arası;
Bu yüzden sonsuz adet hakikat perdelenir,
Tek gözle görülemez perdelerin arkası.
İki göz birleşmezse ayrı, ayrı şaşıdır,
Hiç biri tek başına göremez hakikati.
İki göz birleşirse, bu idrakin başıdır,
Görünür artık daim hakikat hakikati.
Kalp bir bilgi arşivi akıl önericisi,
O bilgiyi önerir, kalp bilinci arttırır.
Yükselen bilinç ise, ruhun belirticisi,
Aynı zamanda ruha mertebeler aştırır.
Kalbeden için kalbi, akleden için aklı,
Her biri birer gözdür, ikisi olunca bir;
Ruh gözü zuhur eder yedi yöne bakmaklı,
İşte bu gözle artık daim getirir tekbir.
Ruh kendinin üst bilinç olduğunu görürse,
Görecektir kendini kuşatan Bilinci de.
Ve de, kalbin hissini akıl idrak ederse,
Bilecek her cihetten kuşatan Rabbini de.
Bilinç içinde bilinç ne harika, ne ilginç,
Eşsiz çiçek içinde açmış bir küçük çiçek.
Sarıyor o küçüğü sonsuz şefkatli bilinç,
Sımsıcak o sinede rahmetle gelişecek.
Tüm evreni saracak küçüğün rayihası,
Tüm gönüller onunla bir bir çiçeklenecek,
Demlenecek kalplerde aşkların en hassa’sı,
Bütün kalpler bir olup ‘Bir’ ile bir’lenecek…
İnşallah ve biiznillah………
Akıl: Ön beyin - Neo cortex
Kalp: Orta beyin - Limbik sistem
(3. Kasım. 2006 – İzmir)
Ali Oskan
02.08.2009 - 01:09
Deprem...
Öyle bir deprem ki benim gördüğüm
Şiddetinden bütün düşler yıkılır.
Ha varsın, ha yoksun herşey kördüğüm.
Ulu çınar gibi başlar yıkılır.
Küflenir özünü koyduğun hurçlar.
Ak sütle karsan da karetmez harçlar.
Uğraşma doğrulmaz devrilen burçlar.
Bu surda en sağlam taşlar yıkılır.
Yerine kendini koymaz hiç kimse.
Yırtınsan sesini duymaz hiç kimse.
Bu akmış, bu kara saymaz hiç kimse.
Kurular yanında yaşlar yıkılır.
Ümit Karataş
01.08.2009 - 01:49
Kapısı Çalınacak Bir İnsan Kaldı Mı Şu Dünyada?
Kapısı çalınacak bir insan kaldı mı şu dünyada?
Güller gülüşler, sevgiler sevgililer sahte,
Bülbüller ötmüyor eskisi gibi güller açmıyor bahçemde
İnsanlar, insana insan gibi bakmıyor şu alemde.
Pınarlarda eskisi gibi billur akmıyor
Hani nerde yunus'un sarı çiçekleri,
Bize küs mü yoksa bizimle neden konuşmuyor,
Mest ederdi aşıkları bütün gamlı yürekleri.
Sarı çiçek seninle konuşmaz tabii,
Neden çünkü sen yunus değilsin
Sarı çiçekle konuşmak için yunus gibi olmalısın
Arılar da eskisi gibi çalışmıyor
Eee onlar da alıştı hazır yemeye
Nasıl olsa hergün şerbet veriliyor
Ne gerek var dağda taşta çiçek çiçek gezmeye
Eski sevgilerde, sevgililerde yok artık
Şimdilerde zinanın adı oldu aşk
Mecnun bu sevginin böyle olacağını bilseydi
Herhalde Leyla'yı sevmekten vazgeçerdi
İbibikler baharın gelişini haber vermiyor
Oğlaklar, kuzular melemiyor artık
Açıkçası bayramla bahar gelmiş pek farketmiyor
Güneşi, gülmeyi unutmuşuz her yanımız karanlık.
Allah'ı unutmuşuz, O da bizi hatırlamayınca,
Hemen isyan bayrağını çekiyoruz,
Dahası, ölümü hesabı, hakkı hukuku
Unutmuşuz, dünya zevkine dalmış gidiyoruz.
Nergisler, karanfiller, gelincikler de eskisi gibi değil
Kelebekler uçmuyor kırlarda papatyalar da açmıyor artık,
Susuz çöller gibi her yer harap ve sefil,
Rahmet yağmurları gönlümüze yağmıyor artık
Çocuklar şimdilerde uçurtma uçurmuyor,
Turnalar bizim köyün üstünden geçmiyor artık
Edep haya kalmamış, herşey mübah sayılıyor,
Nilüfer çiçekleri suda boğulmuş, açmıyor artık.
Kapısı çalınacak bir insan kaldı mı şu dünyada?
Yunus'lar var mı hala bu dünyada?
Hani mü'minler kardeş değil miydi Hücürat'ta?
Neden müslüman kanı akıyor, Bosna'da, Çeçenistan'da?
Utanıyorum... Evet utanıyorum insanlığımdan,
Bazen yer yarılsa da çekip gitsem diyorum bu dünyadan.
Anlamıyorum sabaha dek tepinen insanları barlarda.
Kapısı çalınacak bir insan kaldı mı şu dünyada?
Nihat Arpaguş
&&&&&&&&&&&&&
Cihan Padişahı Yavuz Sultan Selim Han'ın Zarif Zaferi
Yavuz Sultan Selim Han döneminde İran hükümdarı Şah İsmail kıymetli mücevherler ile dolu bir hediye sandığı gönderiyor Hünkara.Sandık açılır içinden çeşit çeşit değerli taşlarkıymetli atlaskadife kumaşlar çıkar.Fakat sandık açılır açılmaz etrafa kötü bir koku yayılır.
Önce hiç kimse bir anlam veremeznadide mücevherler ile dolu sandıktaki bu fena kokuya.Sonra mesele anlaşılır; sandığın dibinde insan pisliği doldurulmuştur.
Yani aklı sıra Şah İsmail cihan padişahına hakaret ediyordu...!
Yavuz emir verir-herkes düşünsün bu densizliğe karşı Osmanlıya yakışır bir cevap vermeliyiz.Ve yine çözümü kendisi bulur.Aynı şekilde değerli mücevherle dolu bir sandık hazırlanır sandığın içine gül kokulu lokum koyulur.
Lokumun altında bir satırlık bir not bırakılır.Hediye sandığı Şah İsmaile gönderilir ve huzuruna çıkarılır.
Sandık açılır açılmaz etrafa gül kokusu yayılır.Mücevher gibi hediyeler teslim edildikten sonra Şah'a elçi tarafından gül kokulu lokum takdim edilir.Şah bütün bu olup bitenlere bir anlam veremez.Osmanlı elçisi Şah'ın şaşkınlığını gidermek için lokum kutusunun altına iliştirilmiş notu uzatır.
Notu okuyan Şah'ın yüzünde bu sefer şaşkınlığın yerine büyük bir utanç belirir.
'İsmail herkes yediğinden ikram eder...'
31.07.2009 - 20:09
Zaman Kapılarında İsyan
Bilemedim, hangi tarihte yıkıldım,
Bir cadı kazanında mı yakıldım Ortaçağın?
Büyülenmiş gibi daldım belki
o karanlık düşlere.
Yoksa ben bilmeden,
kölelere arkadaş olup,
Piramitlerin ocağına mı düştüm;
Zaman her neyse,
bir kumsaati belki
hangi yıldız en tepedeyse,
İşte ben, galiba o gün
terk-i diyar oldum.
Ya Firavun! Gün senindir;
Şimdi kestiğin başlar konuşur,
Şu an makbûldür, yaptığın tüm işler,
Çünkü, yürekler atılmış ateşe,
kızıla boyalı ocaklarda pişer,
Demir gibi akışır sevdalar içinden
Gönüller tarihte böyle putlaşır,
Destana döner tüm öyküler.
Zırhlara bürünmüştür hain,
Yüzünü görsek, asıp kesmek gerek
Yalana dolar yüreği çünkü,
Ne kadar mıhlasan da kalbini,
Ne kılıç işler,
ne de mızrak,
çelik sanki mübarek.
Bâtıl ordulara direnir köylü yüreğim,
Daha bir isyan kokar şimdi,
Geçmişin taş yolları,
Dervişler mi çaredir şifaya,
Yoksa keşişler mi,
Yani, bunun hocası kim?
Yakarışlara hiç yer yok,
Durum da çok vahim.
Bak, şövalyeler yaklaşıyor dört koldan,
Asya'nın yiğitleri mi şunlar, bakın!
Yelekleri havalı,
başını dik tutan,
İşte görün, siz de bilin;
Yüreğin yanında,
hükmü var mı ki çeliğin?
Hangi savaş, asla ferketmez
Ateş hattına bir düşse yolun,
Zaten duyulmaz âhın, vâhın
Yarına kalsın desen canbağın
Hangi padişahın ecelinde ki tehir?
Kurnazca kaçabilir meleğinden,
Farkı olabilir mi ki bir han'ın?
canını dişine takmış neferinden.
Elindeki ceylan derisine güven ustam,
Tabletleri kırmış kralın biri,
Çok da gerilerde kalmış papirüslerin fikri,
Ataların han soyundan, alevden bir can!
Zaman, kemâle eriyor bak,
Duydun mu şu adamı;
hani, ateşten kurtulan?
Güle dönmüş yüreği,
Sanki Gülistan!
Taşlara bile yazmışlar hayatı,
Mal, mülk nasıl paylaşılır; bilmişler
Kralı tanrı bilip, sevmişler
Denizleri de yarıp geçmişler, inan!
Çağdan çağa hep nankör,
Hep diş bilemişler gerçeğe,
Yüreğe ne kadar hor bakmışlarsa,
Sevgiye de o kadar kör.
Nasıl isyan etmez insan?
Her devirde sevginin elini kesen,
Kısasa kısas, hep yürek yakan
Geçmişte el üstünde zaten,
sevdaya söven,
soyuna sopuna da düz giden.
Kavimler göçmeli şimdi bozlak türküsünde,
Kervanlar ipek taşımalı okka okka,
Şadırvanda esmeli karayel,
Değişmeli bu devran,
Artık gül açmalısın,
Goncası da civan.
Artık sormalısın;
Sevginin yeri neden dar?
Niçin yürek noksan bu kadar?
Eğer, bu işte yoksan,
Kısa yoldan köye dönmelisin.
Savaşacaksan,
İsyanını, karadan yürütmeli;
Zaman kapılarına yığmalısın,
Çünkü kalleş, her çağın adamıdır,
Seni hiç dinlemez,
Gelip geçmiştir hep ağalar,
Ne var ki, bilirsin;
yazmaz bunu kitaplar,
Ne kirli çıkıdır zaman,
şeytanları da başına toplar.
Nefretin dişleri geçmesin diye umuda
Belki de hınçla bakmalısın; kindar!
Akan kanlar bastırmalı öfkeni,
Yâr adına cenge de çıkmalı kuvvetler,
Tüm zamanlara birden saldırmalı,
Savaşı hep sen kazanmalısın.
Herşeye karşın,
Zamanda kayıp gitmeli sevgin,
Nasıl başladı ise cenin,
Her zaman bir umut var, dayanın!
Göklerde, gül kokmalı yine isyan,
Kullar, tek bayrak altında toplanmalı,
Çünkü, masum yüreğin elbette
tüm günahını böyle savar.
Yoksa ne gereği var, dayatma!
Hayatta boşa geçmişse eğer yıllar,
Savaşlar, çul çul altınlara yapılıyorsa,
Yüreğin değeri sudan ucuz,
Zaman kapıları yüzüne kapanırsa,
Han'a direnmek gücüne gitmez,
Kalıverir elindeki emir, paçavradan farksız,
İsyan fermanı da geri çekilir.
20.10.2008 Orhan Tiryakioğlu
30.07.2009 - 11:42
Zemheri Gözlüm - 2 -
Bilsen ne düşlerim erir, ezelden ruhsatlı.
Son ahın son hecesidir zemheri gözlerin.
Sanırsın bir ordu yürür, pek yaman pusatlı.
Boz dağların yücesidir, zemheri gözlerin.
İçlerine baksam bir an, bedenim buz keser.
Geri geri işler zaman, saatler hız keser.
Vakte dalaşırım o an, bir bela mız keser.
Puslu bir kış gecesidir zemheri gözlerin.
Kalem bed kalır bu yazı yazılası değil.
Bir muamma bakışları çözülesi değil.
Bir hikmet, bir garip sır ki sezilesi değil.
Ömrümün bilmecesidir zemheri gözlerin.
Ümit Karataş
29.07.2009 - 11:49
Boşarım Seni
Son yaşananlardır akılda kalan
Kalbime mıh gibi çakarım seni.
Bendeki sevdadır kalbine dolan
Çölde mecnun gibi yakarım seni.
Girdin hayatımı zehir ettin sen
Akıtıp yaşımı nehir ettin sen
Gelen fırsatları tehir ettin sen
Bal arısı gibi sokarım seni.
Sen benim canımdın canımı yaktın
Önce mutluydun da şimdi mi bıktın
Yaptığın her şeyi bir anda yıktın
Ben de çok umruma takarım seni.
Sevgin bittiğinde yolun açarım
Sevgisizlikten hep böyle kaçarım
Sessiz kaldım diye sanma naçarım
Sular seller gibi aşarım seni.
Bir evlat verdin de sarıldım ona
Görmedim hiçbir şey sevgiden yana
Hastayken kol kanat olmadın bana
Bent olsan önümde yıkarım seni.
Dediler vazgeç sen şimdi sevdadan
Kime derman olmuş sendeki vicdan
Boşanmayı mubah saymış yaradan
Yemin billâh ettim boşarım seni.
(Sinop – 19.07.2007 – 00.58)
Leyla İnan
29.07.2009 - 10:49
Tarihe Gömüldün Bu Gece Sen de
Çevirdim yüzümü, boşmuş gözlerin
Zihnimde uçuştu yalan sözlerin
Kaybolup gidiyor bende izlerin
İçimden söküldün bu gece sen de!
Ne özlem sarsıyor derinden beni
Ne dilim anıyor eskisi gibi
Geçiyor zamanla aşkın tesiri
Düğümdün çözüldün bu gece sen de!
Bedeller ödendi, fırtına dindi
Sevda şilebinden bir yolcu indi
Pişmanlık mazinin inine sindi
Bilektin büküldün bu gece sen de!
Kalmadı gönlümde o eski telaş
Son buldu kendimle ettiğim savaş
Ne yarim olursun, ne de bir yoldaş
Hataydın çizildin bu gece sen de!
Gün oldu anılar koyunda gezdim
Gün oldu sevdayı içimde ezdim
Örselendi ruhum kederi yazdım
Canımdan çekildin bu gece sen de!
Yıldızım sanmıştım ışık saçmadın
Kelebek misali kalpte uçmadın
Kardelen diyordum çiçek açmadın
Yapraktın döküldün bu gece sen de!
Çekilmez ne dertler saldın koynuma
Bir hüzün nişanı taktın boynuma
Kaç kez kurşun sıktın yorgun beynime
Kalemdin kırıldın bu gece sen de!
Hasretten yanarken yoktun yanımda
Zehirden beterdi hicran kanımda
Nerdeydin kim bilir en zor anımda?
Hisardın yıkıldın bu gece sen de!
Nerdedir nasıldır diye sormuşsun
Resmimi göğsüne basıp durmuşsun
Boşuna üzülüp kafa yormuşsun
Defterdin dürüldün bu gece sen de!
Yaşanan aşk desem aşka ihanet
Bir kuru canım var Hak’ka emanet
Ektiğini biçtin sen de nihayet
Tarihe gömüldün bu gece sen de!
19 Mart 2008
Nigar Erkoçoğlu
25.07.2009 - 14:11
Zemheri Gözlüm....
Seninle varolmuşum, ömr-ü sebebim sensin.
Bırakma beni gitme, gitme zemheri gözlüm.
Onmayası yaram var, benim tabibim sensin.
Bırakma beni gitme, gitme zemheri gözlüm.
Ne günler güne benzer, ne bahar bahar olur.
Koskoca, bir ömürden yâd hatıralar kalır.
Gidersen, zebaniler peşim sıra takılır
Bırakma beni gitme, gitme zemheri gözlüm.
Dört mevsim öksüz kalır, baharı yitiririm.
Zemheri gözlerinde, gençliği bitiririm.
Aldığım her nefeste ömürden götürürüm.
Bırakma beni gitme, gitme zemheri gözlüm.
Sen gider isen eğer, mevsimler kışa döner.
Hayatım baştan sona, hayale düşe döner.
Çiğnediğim her lokmam, ekmeğim taşa döner.
Bırakma beni gitme, gitme zemheri gözlüm.
Ümit Karataş
23.07.2009 - 11:26
-Gel Bir An Önce
Sabrımı sınama gel bir an önce
Kanattığın yerde kaldı izlerin
Yokluğun ruhuma her gün işkence
Tükenmiş bedende yıldı dizlerim.
Umarsız haykırmak zor gelir bana
Yokluğun ateşten kor gelir bana
Bulutsuz semâdan kar gelir bana
Her soğuk nefeste soldu sözlerim.
Hasret türküsünü yaktırmadan gel
Telli turnalara baktırmadan gel
Yüreğime hüznü aktırmadan gel
Suskun hicranlarda doldu gözlerim.
Çorak topraklarda çiçeğim açmaz
Kırılmış kanadım yârine uçmaz
Kararmış yıldızım şavkını saçmaz
Kendi dünyasına daldı gizlerim.
Özlem zincirini kırıver artık
Onulmaz yaramı sarıver artık
Aşkın mevsimine giriver artık
Mutluluğu benden çaldı güzlerim.
Ahmet Kısa
20.07.2009 - 10:58
- ♥ MîRAÇ •••♥ -
İsra sırrına erer parlar dimağ incisi
Yalan dünyadan göçer kutlu asil hancısı
Ancak Sen'in affınla diner gönül sancısı
Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM
Titriyor gözlerimde; hüzün, iki damla yaş
Mîraç Hakk'a yürümek kalbte başlıyor telaş
Merhametinle affet eyleme bizleri laş(*)
Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM
Leyl-i Mîraç'da refref aşkla uçmaya başlar
Sitre'i müntehada akar gözlerden yaşlar
Dile gelir aşk ile zikreder dağlar taşlar
Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM
Leyl-i Mîraç'da güller aşkla kokar derinden
Kabu Kavseyin sırrı taşarken gözlerinden
Hüzünlere boyanır ümmetin kederinden
Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM
Leyl-i Mîraç'da sürûr duâda tüm melekler
Aşkla secdede başlar kabul olur dilekler
Âlemlerin ötesi şevkle döner felekler
Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM
Leyl-i Mîraç'da uruç eyler tenden tüm ruhlar
Silkinir günah kiri duâ eyler güruhlar
En yüce mertebede mahzun kalb-i mecruhlar
Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM
Leyl-i Mîraç'da gönül bir gül gibi açılır
Kalbler aşkla mutmain duâ hazla saçılır
Habib-i edibine nurdan kaftan biçilir
Bu mübârek gecede affet bizi ALLAH'IM
19.7.2009 23:57
Fatima Humeyra Kavak
19.07.2009 - 21:33
Ayrılık Şiiri
Her satırı
Mendireğe dizili karabataklara benzeyen
Bir mektup bırakarak
balıkçı koyundan
sisler icinde uzaklaşan kayık gibi
bir sabah usulca ayrıldın
koynumdan
Bütün yolcularını
Boğaz köprüsünün çaldıgı
Araba vapurunun
boş seferleri
gibi yanlızca rüzgâr
gezinir sensiz
yüreğimde
Durgun bir sudur aslında deniz
ki çocukların acemi oltalarını denedikleri
kuytu bir iskelenin
tahtaları altına yazdıgım
ayrılık siirini okudukca
dalgalanır...
Sunay Akın
17.07.2009 - 12:45
Eyyüp Desinler
Mecnun leyla ya olan aşkından çöllere döştü diyorlar
Peki ya ben
Sana olan aşkımdan elimdeki resminle çöllere döştüm
Kerem aslı ya olan aşkından yanıp öldü diyorlar
Peki ya ben
Evet ben de yandım yanıp ta yaşadım
Yanıp kül olupta ölemedim
Ferhat şirin e olan aşkından dağları deldi diyorlar
Peki ya ben
Ben senin için kalbimi deldim be kalbimi
Şimdi ise Eyyüp desinler
Senin için güneşi yaktı desinler
Eyyüp Sönmez
Toplam 776 mesaj bulundu