Han Zade Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkında ...

  • Han Zade
    Han Zade

    04.11.2010 - 00:51

    KAİNATIN ULU İMPARATORU
    Cemâline sığındım haşmet i celâlinden
    Sana meftun gönlümü fani sevdadan koru
    Nar ı hicranla yandım memnu aşk melâlinden
    Son olsun kainatın ulu imparatoru

    Şahadet ederim ki tek ALLAH sın ilâh yok
    Son resulün Muhammet, cevaplandı ilk soru
    Kabir azabı verme, sevap cüz i, günah çok
    Gaffarsın kainatın ulu imparatoru

    Sana ait evrenin bu muhteşem imarı
    Sema eder yıldızlar senin emrine doğru
    Sen sonsuz semavatın sırlarının mimarı
    Ahatsın kainatın ulu imparatoru

    Günde bilmem kaç bin kez tıklattırıp durursun
    Sol göğsüme koyduğun yürek denen motoru
    Ezel sen çalıştırdın ebed sen durdurursun
    Amenna kainatın ulu imparatoru

    Ayın, yıldızın şavkı güneşin aks imidir?
    O senin ol dediğin vaktin ilahi nuru
    Bu benin inanışım, yanlış mı? aksi midir?
    Ne dersin! Kainatın ulu imparatoru

    Kıyamete yaklaştık güya ayı keşfettik
    Tam kırk milyon metreymiş ölçmüşler ekvatoru
    Özenip bezediğin bir cihanı mahvettik!
    Sabrettin kainatın ulu imparatoru

    Varlığını tartıştı; Firavun, Mûsa ile
    Rüsva ettin elçine diklenen diktatörü
    Koca deniz ikiye bölündü asa ile
    Hükmettin kainatın ulu imparatoru

    Nemrut ki ateşlere atmıştı İbrahim i
    Gülizara döndürdün yanardağ gibi koru
    Habibinden öğrendik biz RAHMANI RAHİMİ
    O sensin kainatın ulu imparatoru

    Kim hamile bıraktı Meryem adlı nisayı!
    Âmâya göz, ölüye can bahşeden doktoru!
    Kim vahdetti Ahmet i müjdeleyen İsa yı!
    Sensin sen kainatın ulu imparatoru

    Bir ömür eziyetten işkenceden yorucu
    Huzur u mahşerinde ifadenin en zoru
    Cümle vebalimizden ibra için orucu
    Lütfettin kainatın ulu imparatoru

    Sedası son verecek kulakların pasına
    İsrafil in üfleyip çaldığı anda sur u
    Günahımızı sildir Firdevs in paspasına
    Medet ya kainatın ulu imparatoru!

    Affet ya kainatın ulu imparatoru!
    Rahmet ya kainatın ulu imparatoru!

    İlham ı ilahi sen de okyanus
    Damlana talibim ey yüce Yunus...

    Cemal Safi


    %%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%

    HADİ GİT..

    Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
    Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

    Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle,
    Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

    Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
    Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.

    Mademki benli hayat sana kafes kadar dar,
    Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

    Hadi git, benden sana dilediğince izin,
    Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

    Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
    Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

    Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
    Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

    Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
    Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

    Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez,
    Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez.

    Her darbene tahammül edecektir bedenim,
    Gururum mani olur perişanıma benim.

    Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
    Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

    Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
    Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

    Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
    Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

    Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin,
    Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

    Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
    Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

    Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
    Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

    Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm!
    Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

    Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum;
    Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!

    Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
    Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ...

    CEMAL SAFİ

  • Han Zade
    Han Zade

    30.10.2010 - 12:48

    Son Çare..!

    Ölmek zamanı gelmiştir artık
    Tutsak bedenlerin..
    Zindanda volta atmaktansa
    Giyotine boyun eğmek
    En şereflisidir ölümlerin..

    Yarılamıyorsa barikatlar
    Atlatılamıyorsa en kalleş tuzaklar
    Çaresizlik varsa serde
    Azraili beklemenin ne anlamı var..
    Doldur şarjörünü tıka basa
    Daya namluyu şakağına
    Ve insanlığını kaybedene kadar bas tetiğe..
    Bas!
    Bas!
    Bas!
    Bütün güzel duygularını katledene kadar bas!
    Her şeye tövbe et!
    Dağlara ver kendini bir başına
    Pes et!
    Geri çekil!
    Ve hatta cephe gerisindeyken yenil!
    Doğrult kelleni sana kalkan kılıca
    Ama
    Uzatma ayağını, elini ne kelepçeye ne de prangaya.
    Gelmeyen yolun sonunu kendin getir
    Bir fişek acımasızlığında..

    Bırak kanasın yaraların oluk oluk
    Belki de
    Kan kaybından ölmektedir mutluluk...
    Yak kendini bir cıgara közünde
    Damla yaş olmasın o soğuk, o boş gözlerinde...
    Lanetler oku bilmediğin tepelerden
    Yine,
    Bilmediğin kentlere…
    Takatsız kalışın titremenden belli Gözüm!
    Direnme! Dayanma!
    Düşüp kal hayallerinin ortasına.
    Pes et!
    Yenil!
    Toprağa düş!
    Geri çekil!
    İçeri al ölümü kalmasın kapıda
    Ama ölürken bile sakın AĞLAMA..!


    Salih Aydın

  • Han Zade
    Han Zade

    29.10.2010 - 14:10

    Sendeki Ben

    İlan edemezken gönül halimi
    İçini döküşün beni anlattı
    Lal eylerdi derinliğin alimi
    Engine çıkışın beni anlattı

    Aşk elinden nağmeleri sesleyip
    Sükut ile ifadeyi süsleyip
    Duyguları gözyaşıyla besleyip
    Sel gibi akışın beni anlattı

    Canevime hapsol diyen o çağrı
    Titretti adeta felç olan bağrı
    Maziye gerilip atiye doğru
    İçini döküşün beni anlattı

    Vakit daraldıkça açıldı perde
    Yokluğun korkusu başladı serde
    Zamanın en erken olduğu yerde
    Boynunu büküşün beni anlattı

    Kaderin zuhuru ne geç, ne erken
    Anlaşılır ancak vuku bulurken
    Talihin yüküe talip olurken
    Dağılıp çöküşün beni anlattı

    İradem susunca, sevda yer etti
    Sevdayı beyana gönlüm ar etti
    Bir anda başlayıp bir anda bitti
    Gönlümden çıkışın beni anlattı


    Uğur Işılak

  • Han Zade
    Han Zade

    28.10.2010 - 10:38

    http://facebookvideoindir.gen.tr/dost-dedigin-boylemi-olur-mukemmel-bir-ses-hq.html

  • Salih Kozan
    Salih Kozan

    26.10.2010 - 19:11



    ¨¨°º¨°º©¤¡¤©º°¨°º©{Hanzade Sultan }©º°¨°º©¤¡¤©º°¨º°¨¨ ♥ .♥

    ♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ ..♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ ..♥ .♥ .♥ .♥
    Değer verdiğimiz kardeşimiz saygıdeğer bir şahsiyettir
    Etkili ve seviyeli paylaşım atmosferi
    İHVANİ PAYLAŞIM PLATFORMU –Değerli Yöneticisidir Kendisiyle paylaşım yapmaktan onur duyarız …….
    ♥ ♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ ..♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ .♥ ..♥ .♥ .♥

  • Han Zade
    Han Zade

    26.10.2010 - 15:25

    NE FARKEDER Kİ?

    Kalk Seyret doya doya güneşi, ayı
    Ha senin ha benim ne fark eder ki
    Kimden esirgeriz fani dünyayı
    Ha senin ha benim ne fark eder ki?

    Ne hayaller kurdu bak nice canlar
    Nice padişahlar nice sultanlar
    Mademki yolcuyuz saraylar hanlar
    Ha senin ha benim ne fark eder ki?

    Akıbet belliyken bu telaş niye
    Şu kısa ömürden kim almış paye
    İki metre kefen en son sermaye
    Ha senin ha benim ne fark eder ki?

    Vefadan payını almayan dünya
    Hiç kimseye yaren olmayan dünya
    Sana da bana da kalmayan dünya
    Ha senin ha benim ne fark eder ki?
    U.I.

  • Han Zade
    Han Zade

    25.10.2010 - 11:20

    YANLIŞ HAYATIN PEŞİNDEN KOŞMAYACAKSIN

    Ne olmasını bekliyorsun? Hayatın sana ne sunmasını bekliyorsun? Dün akşam hayalini kurduğun şeylerin, sabah olunca gerçekleşeceğini mi umuyorsun?

    Yanlış Hayatın Peşinde Koşmayacaksın!
    Sistem böyle çalışmıyor! Düşünce gücü, metafizik, parapsikoloji, yoga, meditasyon, aklına her ne geliyorsa, neye inanıyor ve peşinden gidiyorsan, hepsi bir yerde tıkanıp kalacaktır!

    Ummakla, dilemekle olmuyor, ayağa kalkacaksın! Her şeyden önce farkına varacaksın! Hangi öğretiye inanırsan inan, üstün körü anlamayacaksın. Bir bilgiyi gerçekten hayatında uygulayamıyorsan, o bilgiye sahip olduğun yanılgısına kapılmışsın demektir. Kendini kandırmayacaksın!

    Gerçekleri anlayacak, sonu her ne olursa olsun kabul edeceksin. Bazen bildiklerin, öğrendiklerinin acı verir. Onu da yaşayacaksın. Önce kendinin, ne olduğunun, nelere sahip olduğunun, gücünün, yeteneklerinin, bu hayata neden geldiğinin farkına varacaksın.

    Hayatını, gereksiz şeyler uğruna harcamayacaksın. Kalbinde yaşadığın her duyguyu aşk sanıp, peşinden çöllere düşmeyeceksin. Aşkın adını ağzına almadan önce, uzun uzun düşüneceksin. Yüreğinle yüzleşeceksin. Sevgiyi, tutkuyu, şehveti, alışkanlığı, çekimi, aşkı birbirinden ayırt edeceksin.

    Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin senden daha önemli olduğunu düşünmeyeceksin. Bedenine, ruhuna, aklına sahip çıkacaksın. Hak etmeyenin ardından yas tutup, bunu da aşka bağlayıp, aşkın şanını kirletmeyeceksin. Kendini tanıyacaksın, hem de çok iyi tanıyacaksın! Kimleri, neden ve niçin seçtiğini bileceksin.

    İnsanız hepimiz, elbette zayıflıklarımız, düşkünlüklerimiz, saflıklarımız var ancak kendi huylarını, eksiklerini iyi tahlil edeceksin. Ardından gözyaşı döktüğünün adını doğru koyacaksın! Yıllar süren yaslar yaşayıp, unutamadığını iddia edeceğine, neden hayatına başlayamadığını çözeceksin. Korkularınla yüzleşeceksin.

    Yattığın yerden, kurduğun hayale uygun bir beyaz atlı prens beklemeyeceksin. Aklın çalışacak, elin ekmek tutacak, kimseye boyun eğmeden yaşamanın lezzetini bileceksin. İster kocan olsun, ister oğlun, ister anan, ister baban, kimsenin sevgisiyle hükmünü birbirine karıştırmayacaksın. Ezilen, zavallı, akılsız olmak kazandırır gibi dursa da, sonunda mutlak kaybettirir; bunu unutmayacaksın!

    Başkalarına değil, kendi gücüne inanacaksın. Birinin boynuna asılarak durursan, karşındakini yormakla kalmazsın, bir gün kendi kolların bile çekemez ağırlığını düşersin; kimseye dayanmayacaksın! Dünya da sensin, evren de! Kendini geliştireceksin. Büyüyeceksin, olgunlaşacaksın. Ruhunu da, aklını da bedenin gibi besleyeceksin. Önce sen büyük olacaksın, farkında olacaksın, sonra dünyanın zevklerinin, aşkın, hayatın tadını çıkaracaksın. Emanet hayatlara tutunup, ömrünü harcamayacaksın. Ne olmasını bekliyorsan, sen öyle oturdukça, olmayacak. Boşuna hayal kurmayacaksın!

    Candan Ünal

  • Han Zade
    Han Zade

    25.10.2010 - 09:23

    İşte böyle dostum, ya cellatların bize biçtiği celladına aşık mazlum rolü, ya da tarihsel rolümüz. Ama arası, ortası yok bunun. Ya isyan ya boyun eğiş... Ya hayatımızın sahibi olacağız ya da hayatımızın sahibi olarak kalacak cellâtlar.

  • Han Zade
    Han Zade

    24.10.2010 - 19:01

    Sabır Sınavıdır Ömür Dediğin




    Ruhlar giderlerken sonsuz bir yola,
    Dünyada verirler bir kaç gün mola.
    Sanma ki bu geliş desadüf ola,
    Sabır sınavıdır ömür dediğin



    Güneş doğmak için sabahı bekler,
    Kozalarda çile çeker böcekler.
    Bil ki her yürüyen sonra emekler,
    Sabır sınavıdır ömür dediğin




    Tohum düşer toprağında barınır,
    Bahar gelir yaprak ile sarılır.
    İnsan olan bu dünyada arınır,
    Sabır sınavıdır ömür dediğin




    Ateşe düşmeyen çıra yanar'mı?
    O ateşte yanan gayrı söner'mi?
    Hakk'a giden yarı yoldan döner'mi?
    Sabır sınavıdır ömür dediğin




    Nefsin bu gün doysa yarın yine aç,
    Sanma ki bedenin nefsine muhtaç.
    Gel şu meyhaneden vakitlice kaç,
    Sabır sınavıdır ömür dediğin




    Nefsin işkencesi düşmandan beter,
    Onun zulmü ancak savaşla biter.
    Silah istiyorsan iraden yeter,
    Sabır sınavıdır ömür dediğin




    Zaman sermayesi sanmaki çok bol,
    Beşikten mezara kaç adımlık yol.
    Bu kanun değişmez kim olursan ol,
    Sabır sınavıdır ömür dediğin



    İhtiras seline baraj kar etmez,
    Beşer arzuları saymakla bitmez.
    Dünyayı verseler inan ki yetmez,
    Sabır sınavıdır ömür dediğin




    Niymet sırrı gizlidir hayır ve şerde,
    Devayıda verir verdiği derde.
    Akıl isyan ile aranda perde,
    Sabır sınavıdır ömür dediğin





    CENGİZ NUMANOĞLU

  • Han Zade
    Han Zade

    24.10.2010 - 17:40

    KULUN KULDAN SAKLAYAMADIĞINI,KUL ALLAH'TAN SAKLAYABİLİR Mİ? ? ?

  • Han Zade
    Han Zade

    24.10.2010 - 15:09

    Tarihe Gömüldün Bu Gece Sen de

    Çevirdim yüzümü, boşmuş gözlerin
    Zihnimde uçuştu yalan sözlerin
    Kaybolup gidiyor bende izlerin
    İçimden söküldün bu gece sen de!

    Ne özlem sarsıyor derinden beni
    Ne dilim anıyor eskisi gibi
    Geçiyor zamanla aşkın tesiri
    Düğümdün çözüldün bu gece sen de!

    Bedeller ödendi, fırtına dindi
    Sevda şilebinden bir yolcu indi
    Pişmanlık mazinin inine sindi
    Bilektin büküldün bu gece sen de!

    Kalmadı gönlümde o eski telaş
    Son buldu kendimle ettiğim savaş
    Ne yarim olursun, ne de bir yoldaş
    Hataydın çizildin bu gece sen de!

    Gün oldu anılar koyunda gezdim
    Gün oldu sevdayı içimde ezdim
    Örselendi ruhum kederi yazdım
    Canımdan çekildin bu gece sen de!

    Yıldızım sanmıştım ışık saçmadın
    Kelebek misali kalpte uçmadın
    Kardelen diyordum çiçek açmadın
    Yapraktın döküldün bu gece sen de!

    Çekilmez ne dertler saldın koynuma
    Bir hüzün nişanı taktın boynuma
    Kaç kez kurşun sıktın yorgun beynime
    Kalemdin kırıldın bu gece sen de!

    Hasretten yanarken yoktun yanımda
    Zehirden beterdi hicran kanımda
    Nerdeydin kim bilir en zor anımda?
    Hisardın yıkıldın bu gece sen de!

    Nerdedir nasıldır diye sormuşsun
    Resmimi göğsüne basıp durmuşsun
    Boşuna üzülüp kafa yormuşsun
    Defterdin dürüldün bu gece sen de!

    Yaşanan aşk desem aşka ihanet
    Bir kuru canım var Hak’ka emanet
    Ektiğini biçtin sen de nihayet
    Tarihe gömüldün bu gece sen de!

    19 Mart 2008

    Nigar Erkoçoğlu

  • Han Zade
    Han Zade

    23.10.2010 - 21:47

    Yar Olamadın

    Güldüğün her yerden gül biter sanma
    Sen beni ilk defa yaralamadın
    Ben sana kul köle olurdum amma
    Sen bana bir günlük yar olamadın

    Bu kadar yüklenmek var mı susana
    Yerimde olupta çıldırmasana
    Ben gönül köşkümü açtmda sana
    Sen sokak kapını aralamadın

    Hançerle mavzerle yıkılmazdım da
    Süründüm aklımı senle bozdum da
    Ben sana yüzlerce roman yazdım da
    Sen bana bir satır karalamadın

    Onbinde bir kula nasip olsam da
    Kadrimi bilmedin nimet olsam da
    Ben senın bağına rahmet olsam da
    Sen benim dağıma kar olamadın

    Kalplere şifalar sunan meyvaydım
    Her keyfe kedere derde devaydım
    Ben senin bahtına gülen ayvaydım
    Sen bana ağlayan nar olamadın

    Yıllara mal oldu gözümden düşmen
    Ey şimdi aynayla kavgalı düşman
    Her zaman mahçupsan her zaman pişman
    Sen kendine bile yar olamadın

    Cemal Safi

  • Han Zade
    Han Zade

    19.10.2010 - 13:46

    USTA


    Ellerinden değil ayaklarından öpüyorum
    Sebebim ustam koca babam
    Sana yazıyorum ey gidi ihtiyar
    Ellerinden değil ayaklarından öpüyorum

    Köylüydün belki
    ama onurlu mamur
    Bilirdin bir çok şeyi bir çok bilenden
    Sıcaklar altında orak sallayan
    Güneşten kavrulan teni bilirdin
    Kendini bilirdin kendini

    Onaltı yaşındaydım
    Bir gün türkiye tanıyacak diyordum beni
    Rençperiydim vahşi ve çılgın saflıkların
    Gülerdim benden ileri ve geri olanlara
    Dengesiydim her ikisinin
    Çocuksu, saf, masum gülerdim
    Birazda erkekçe
    Onaltı yaşındaydım

    Kırıldım belki
    defalarca bil ki eğilmedim
    Utanmadım ruhuma çizilen resmin yırtılışından
    Bir gül dalıydım koparılan
    Çelik bir kol
    Her fırsatta kasırgalaşan yellerinde
    Yerlerinde yeller eser diyebilecek kadar büyümüştüm
    Kırıldım belkİ
    defalarca bil ki eğilmedim.

    Bu ezan hangi selaya çıkar baba
    Nefesim acıyor.
    Sözlerim gözde kaldı artık
    Kaşlarım sual.
    Duymasın güzellerin gülü can birazdan gideceğimi
    Birikmesin gözlerinde intihar yüklü bulutlar
    Ben de yolculuk telaşı var.
    Bu ezan hangi selaya çıkar baba.

    Vurgun yedim baba vurgun
    Oltu taşı tesbihim, tütün tabakam ve siyah çakmağım şahit
    Bir de yüreğime çizdiğin resmin vardı yanımda
    Üç damla kan düştü geceye
    Üç damla baldıran zehri
    Vurgun yedim baba vurgun

    Ben böyle düşünmüyordum ölmeyi baba
    Altından azgın suların geçtiği demir köprüde olacaktım
    Rakipte olacaktı
    İkimizin elinde iki 14lü ve gece
    Birbirimize sıkarak koşacaktık birbirimize
    Yıldızlar yağacaktı üzerime
    Beni sabaha götüren.
    Ben böyle düşünmüyordum ölmeyi baba.

    Bir gece düşüme giren ihtiyar adam
    'murad olsun söyleyim oğul' dedi
    Zafer nerde gizlidir dedim
    Ömrüne ömür can güzelin yüreğinde
    Peki güneş nerede saklanır dedim
    'yavuzun atının ak yelesindeki sırdır oğul' dedi
    Bir gece düşüme giren ihtiyar adam.

    Burda insanların yalnız ağzı var
    Siyah beyaz bir fotoğrafın içindeyim muzdarip
    Düşüncelerim kurşuna dizildi sabaha karşı
    Esselatu hayrun minen nevm derken ezanlar
    Açıldı sonsuza giden yol
    Burda insanların yalnız ağzı var.

    Ne açtı yüreğini güzellerin gülü can
    Ne de beyaz atın yelesindeki sıra erdim
    Ve buyur eyledi ötelerden o ihtiyar adam
    Hoş geldin oğlum osman hoş geldin
    Ne açtı yüreğini güzellerin gülü can
    Ne de beyaz atın yelesindeki sıra erdim

    Söz ve fon müzik: osman öztunç

  • Han Zade
    Han Zade

    18.10.2010 - 19:36

    insanın sırtına ateşten gömleği giydirmektir ihanet.
    kuru kalmış bir su yatağı,
    siyah saçlara karşı çıkan beyazlardır ihanet....
    ömürden çalıp götüren beyazlardır ihanet......
    öylesine ki koynumda yılan beslemişim dedirtendir ihanet.......
    şu topraklarda doğup büyüyüp,
    sonra vatana millete karşı olup,
    dağa çıkıp kahpece kurşun sıkmaktır ihanet.....
    komşusunun malına canına,
    namusuna göz dikmektir ihanet....
    yanlış anlamalar,uygulamalar politikalar,yönlendirmelerdir ihanet.....
    insan haklarını koruyacağım diye,insan hakları ihlal ediliyor diye,
    müslüman vatanını işgal etmektir ihanet......
    pardon ihanet olması için önce dost olması lazım değil mi?
    insan ihaneti dostundan görür çünki.....
    öyle çoktur ki ihanet sadece sevgilinin sevgiliye ihaneti yoktur...
    ağaçları kesmektir doğaya ihanet....
    dokuz ay karnında taşıyıp da altı yedi çocuğu büyüten anneye,
    evlatların bakmamasıdır ihanet....
    hastanelerde çile içinde muayene olmamıza,
    reva göstermektir ihanet.
    tüm bu yaşanmışlıkların ışığında,
    her yerde hazır ve nazır olan vatanseverlere,
    insanın sosyal ihanetin tanımını sorası geliyor....


    hannane

  • Han Zade
    Han Zade

    17.10.2010 - 16:26

    http://www.dailymotion.com/video/x6zdef_kivircik-ali-bilesin-2008_music

  • Han Zade
    Han Zade

    17.10.2010 - 08:34

    http://www.edebyahu.com/forum/index.php? action=printpage%3Btopic%3D1365.0

    “Âşık der incitenden,
    İncinme incitenden,
    Kâmil değildir o kimse,
    İncinir incitenden,
    Alvarlı Efe Hazretleri


    Hiç kimseye hor bakma,İncitme, gönül yıkma! ”

    Kulunun Kalbini Kıran Rabbini Karşısına Alır.

    İnsan, yaratılmışlar arasında, Cenab-ı Hakk`ın halifesi olmaya, O`nun güzel isimlerini ve ulvî sıfatlarını tastamam yansıtma potansiyeline sahip, kainatın fihristi mahiyetinde, başka canlılardan pek çok farklı derinliklerle donatılmış biricik varlık; kalb de insanın manevî donanımında müstesna bir konum ve özel bir misyona sahip çok önemli bir rûhânî varlıktır. Allah Rasûlü aleyhissalâtü vesselâm, “Allah sizin kalblerinize bakar, sûretlerinize değil” buyurarak, onun bir ‘nazargâh-ı ilahî` olduğunu işaret buyurur. Bu Hadis-i Şerif`ten anlaşılmaktadır ki, Cenab-ı Allah`ın insanla muamelesi kalbine göre cereyan etmektedir. Nitekim, Yunus bize seslenirken,

    “Ararsan Mevlâ`yı gönlünde ara” der. İşte bu ölçüdeki ehemmiyetine binaen sûfiler kalbe ‘hakîkat-i insaniye` namını takmışlardır.

    Öteden beri söz erleri en çok bu hayatî latîfe etrafında çok söz etmiş, yazılar yazmışlardır, sohbetlerine, nazımlarına, nesirlerine hep onu mevzu etmişlerdir. Kalb etrafında cereyan eden hususlar arasında da kalb kırma ve gönül incitmenin ayrı bir yeri vardır.

    Kalb, Gönül ve Cân Demektir; Aynı zamanda çok narin,alıngan ve kırılgandır.

    Evet, bizde kalbe ‘gönül` de derler, ‘cân` da. Yine ‘cân` gibi Fârisî lisanından Türkçemize mâlolan ‘dîl` kelimesi de bu manada çok kullanılmıştır. Atalarımızın sözleri içerisinde yer alan, “ Gönül bir sırça kadehtir; kırılırsa yapılmaz ”
    şeklindeki ifade, kalbin cam gibi kırılgan ve ince olduğunu, hiç umulmadık şekilde çarçabuk kırılabileceğini, telafisinin de hemen hemen imkansız olduğunu anlatır.

    Yine ecdâdımızdan bize miras kalan, “gönül yıkmak”, “gönül kırmak”, “gönül yarası” gibi ibarelerde gönül hep kalb yerine kullanılmıştır. “Gönül koymak” gücenmek anlamında, “gönül yapmak”, yıkık ya da kırık bir gönlü tamir etme karşılığında, “gönül ehli” tabiri de, kalb-i selîme ulaşmış, halim, selim, olgun,bilgili,alim, fıtratlı kimseler manasında kullanılmıştır..

    Her şeyden önce belirtmek gerekir ki, başkalarını incitmeyi, onların kalblerini kırıp, gönüllerini yıkmayı bir alışkanlık haline getirmiş insanlar ALLAH CC. kainata serpiştirdiği rahmet, merhamet ve şefkatten hissesini alamamış nasipsiz insanlardır. Böyleleri aynı zamanda insan olmanın en önemli yanlarından birini teşkîl eden his ve duygudan mahrum hissiz kimselerdir ve islami ahlak içerisinde çok mühim bir yeri olan nezâket, güleryüzlülük ve kem söz söylememe, kem bakışta bulunmama gibi lütuflardan mahrumdurlar. Evet, kalb kırmak tek kelimeyle kaba bir tavırdır ve kabalık sadece, bedevîlere yaraşır.

    Allah cc., kullarına her zaman sabrı şiar edinmelerini, dillerine hâkim olmalarını ve gayzlarını yutmalarını emretmenin yanında, “ Ben kalbi kırık olanların yanındayım ” buyurmak suretiyle, kullarının gönüllerini incitenlerin -bilmeyerek bile olsa- yaradanı yani ALLAH cc. karşılarına alacaklarına işaret buyurmuştur ki, buda oldukça derin ve anlamlıdır..

    Efendiler Efendisi de, gerçekten inanmış bir insanın en önemli vasfının diğer insanları eliyle ve diliyle rahatsız edip incitmemesi olduğunu ifade ederek bu husustaki en kesin
    kâideyi koymuştur. Yine O`nun beyanlarına müracaatla söyleyecek olursak, kendi kalbinin rencide edilmemesini, gönlünün kırılmamasını arzu eden bir kimse başkalarının kalbini kırmaktan da hazer eder, sakınır. Zira, hakîkî mümin kendisi için istediğini kardeşleri için de arzular; şahsı için istemediği şeylerin başkalarının başına gelmesine de gönlü razı olmaz.

    Kalb Allah`ın Evidir

    Büyükler hep öyle demişler; kalbi Kâbe`ye müsavî hatta ondan daha üstün tutmuşlardır. İbrahim Hakkı merhum meşhur şiirinde,

    “Dil beyt-i Hudâ`dır, ânı pak eyle sivâdan

    Kasrına nüzûl eyleye Rahman gecelerde”

    diyerek kısa yoldan bu gerçeği ifade eder. Kalbin Zümrüt Tepeleri`nde bu konunun temeli şu cümleyle ifade edilir: kalb, Kâbe`den daha üstün görülmüştür.”

    Şu çeşmeye bak su içecek tası yok,
    Kırma kimsenin kalbini, Yapacak ustası yok.

    Kalb, Kâbe`ye benzetilince kalb kırmak da Kâbe`yi yıkmaya kıyaslanır olmuştur. Mesela, bu manada “Kâbe`yi yıksam, yeniden yapabilirim, ama kırılan bir kalbi kat`iyen” şeklindeki ifade, İslam`ın yüz akı Hazreti Ömer`e izâfe edilir. İşin doğrusu, Hazreti Ömer gibi bir gönül insanının böyle bir şey söylemesi kadar tabiî bir şey olamaz.
    Müminleri incitip onların kalblerini kırmanın büyük bir vebal olduğunu düşünen Allah dostları, bir gönül yıkmanın Kâbe`yi yıkmak kadar günah olduğunu, hâkezâ, bir gönül yapmanın da Kâbe`yi yeniden inşa etmek kadar sevap olduğunu dile getirirmişlerdir. Onlardan biri olan Hazreti Mevlânâ, “Bir defa kalb kırmak, Kâbe`yi alt üst etmekten daha kötüdür. Zira Kâbe`yi Hazreti İbrahim inşa etmiş, gönlü ise Hazreti Allah yaratmıştır” der.

    İnsan kalbinin çok hassas ve kırılgan olması üzerinde en fazla duranlardan birisi de yanık şairimiz Yunus Emre`dir. Kalb kırmanın, gönül incitmenin ne büyük bir hata olduğu mülahazası onun pek çok mısraına misafir olmuştur. İşte onlardan ikisi:

    “Gönül Çalab`ın tahtı, Çalab gönüle baktı
    İki cihan betbahtı, kim gönül yıkar ise.”

    “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil,
    Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil”

    Kalb kırmak biraz da başkalarını hor ve hakir görmenin neticesidir. Evet, insanın kendisini üstün ve faziletli görmesinin, zayıf karakterli ve bencilliğinin ‘tabiî` sonucu başkalarını hor görmesi, dolayısıyla da tahkir etmesi, küçük düşürmeye çalışmasıdır. Takdir edilir ki, böyle bir tavır ve davranış Allah nezdinde hiç de hoş görülmeyecek yanlış bir davranıştır. Çünkü Yaratıcı`ya nispetle bütün insanlar kuldur ve kullukları açısından da herhangi birinin diğerlerinden hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece ve sadece dini diyanet yapma yani hayata hayat kılma hususundaki hassasiyet ve titizlikte aranmalıdır.
    Bu ise tamamen bir kalb işidir; hiç kimsenin bir başkasının kalb balansını ölçüp değerlendirme gibi bir imkanı ve selâhiyeti olmadığına göre, kendilerini başkalarının üstünde gören insanlar kibir ve haram gibi insanı ateşe götüren iki karanlık tünele girmiş sayılırlar. Allah bizleri böyle yanlışlara düşmekten korusun.

    Başkalarını hor görmenin o insanları incitmeye bâdî olabileceğini merhum Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin şu vecîz beytinde ne güzel ifade edilir:

    “Hiç kimseye hor bakma
    İncitme, gönül yıkma! ”

    İnsanlara değer verenlerdir ki, onlar gönül kırmaktan, kalb incitmekten, yürek hırpalamaktan ısrarla kaçar, böyle bir hataya düşmeyi kendi hesaplarına büyük bir günah telakkî ettiklerinden dolayı da başkalarıyla pek titiz davranmak suretiyle peygamberane bir tavır sergilerler. Evet, bu incelik ve nezaket ufkuna ulaşmış edep kahramanları, değil kalb kırma, hayatlarını kalbleri tamir etmeye, gönülleri mamur kılmaya adamışlardır. Felsefenin onlarcasında fakirlerin, düşmüşlerin, muhtaçların ve gönlü buruk olanların kalblerini tamir etmek ibadetler çerçevesinde değerlendirilir.
    Yine onlara göre gönül yapmak arş yapmak gibidir. Alvar İmamı,rahmetullahi aleyh, bir dörtlüğünde bize nasihatte bulunarak, kullarını incitmeyenleri, Allah`ın onların ayıplarını örtmek suretiyle mükafaatlandıracağını anlatır:

    “Lutfî miskinlere merhamet eyle
    Hizmet eyle cândan hürmetle söyle
    Amandır incitme neylersen eyle
    Uyûbun muhâsib müsetter eyler”

    İncinme, İncinsen de İncitme

    Kalb kırmamak kadar, kırılmamak, incitmemek kadar incinmemek de tasavvuf terbiyesinde önemli bir kemâl basamağı sayılmıştır. Merhum Sami Efendi`nin, “Kalb-i selîm, kimseyi incitmemek ve kimseden incinmemektir. Kimseyi incitmemek kolay, fakat başkasından incinmemek çok zordur. Asıl onun için gayret gösterilmelidir” dediği nakledilir.
    Yine merhum Kenân Rifâî`ye nispet edilen, “İncinme, incitme” sözü bir hayli meşhur olmuştur. Zaten derviş-meşrepgönül insanı olmanın özünde de bu vardır, yani sevgi, müsamaha, hoşgörü insanı olabilmek.. Yaratan`dan ötürü yaratılanların kusurlarını görmemek.. en yanlış hâdiseleri bile sinesinde eritebilmek.. herkesi kendi konumunda kabullenebilmek.. kim olursa olsun herkes için ihtiyacına göre dua edip yalvarabilmek...

    Allah`a hakikaten iman etmiş gönül insanları, Yunus`un da dile getirdiği gibi, gönülsüz olmalı, sövenlere, dövenlere ne elleriyle ne de dilleriyle mukabelede bulunma gibi bir yanlışa düşmemelidirler. Kalb kırmama, gönül incitmeme edep yolcusu için seyahatinde çok önemli bir adım ise, kırılmama ve incinmeme onun da ötesinde bir ikinci adımdır ve ayrı bir kalbî derinlik ve vicdan enginliği ister. Sadece bazı baba yiğitlerin kârı olan bu mertebe işin doğrusu her yiğide nasip olmaz; daha fazla gayret, daha fazla irade, daha fazla sabır, daha fazla alçak gönüllülük ister.

    Evet, insan incinse de incinmemeli, zarara zararla mukabelede bulunma gibi Peygamber lisanında zulüm sayılmış bir işe asla teşebbüs etmemelidir. Yine Yunus bir dörtlüğünde,

    “Aşık kişi miskin gerek
    Yol içinde teslim gerek
    Kim ne derse boyun eğe
    Çare yok gönül yıkmaya”

    diyerek bu hususa işaret eder ve Hak yolcularının ne tür muamelelere maruz kalırlarsa kalsınlar gönül yıkmaya asla ve asla haklarının olmadıklarını anlatmak ister.

    Selam ve dua ile,Rabbim yar ve yardımcımız olsun

  • Han Zade
    Han Zade

    16.10.2010 - 18:55

    http://www.tatliaskim.com/dini-konular/333677-allahtan-baskasindan-korkmamak.html

  • Han Zade
    Han Zade

    16.10.2010 - 14:06

    haddimi bilirim..

    Dünyanın tüm bilgelerinin 'en' bilgesine ‘en yaşlısına’ sormuşlar: 'En iyi bildiğin şey nedir? ' diye.
    En bilge kişi, hiç düşünmeden cevabını vermiş:
    'Haddimi bilirim...'
    ...'Had' kelimesi, kuru bir mantığın değil, bilinçli olanın tanımlaması, duruşudur. Bize durmamız gereken sınırları anlatır. Bu, herhangi bir konuda, kendi bilgimizi, konumumuzu ve boyutlarımızı bilip ona göre tavır koymamızı, görüş bildirmemizi sağlayan bir paylaşım ve açıklamadır.
    Kısacası, kendini tanımak ve sınırlarını bilmektir.
    Günümüzde ise maalesef, sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini bilmeyenler yüzünden sürekli ‘sınır ihlallerine, toplumsal sıkıntılara’ tanık olmaktayız.
    Etrafınıza bir bakın: Hemen her konuda, hepimiz uzmanız. Bir nebi misali, hemen her şeyi sanki doğuştan biliyoruz; öğrenmemize, merak ettiğimiz bir konuda emek harcamamıza hiç gerek yok. Günlük hayatta her alanda, bir an durup düşünmeden, gerçekten bilip bilmeden, cahilce, hemen her söze balıklama dalıp görüş bildiriyor, fetvalar veriyoruz. Özetle, otorite kesilmeye bayılıyoruz.
    Bu olaylar, hakikat noktasının başlaması ile ilgili, kabul ediyorum. Ancak bu kez ortalık taklidi yetiştiricilerle dolup taşıyor.
    Özellikle iyi bir şey yapıldığında veya bir başarı durumunda hemen ortaya atılıp eleştirilere başlıyoruz veya mevcut bir başarıdan kendimizi de mutlaka nemalandırma arzusundayız. Kaç kişi var tanıdığınız, kendini göstermeyen, ortaya koymayan! Belki bir elin parmaklarının sayısından daha az değil mi?
    Peki, 'gel de sen yap, üret, konuş da derdini anlat bakalım' denilince de, donup kalıyoruz. Haddimizi bilme 'özürlüyüz', ama 'had bildirme' konusuna gelince üstün olan yanlarımız birden ağır basıyor. Kısacası, buna çok hevesliyiz. Konuşması gerekenler ise bilmediklerinden değil, usul ve erkân dairesinde kalıp 'hadlerini bildiklerinden' susuyor. Oysa işin ehli olanlarına, belirli bir düzeye gelmişlerin konuşmasına ve onların önerilerine, öğretmelerine, paylaşımlarına ne kadar çok ihtiyacımız var. Çünkü eski ve yeniyi hamur hale getirebilir, yepyeni boyutları ancak bu sayede görüp öğrenebilir, gelişebiliriz.

    Dikkâtinizi çekecek bir hikâyeyle sözü noktalayalım:

    Ulu bir çınar ağacının hemen yanında, küçük bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe, çınar ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle hızla büyümeye başlamış, neredeyse çınar ağacıyla aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş çınar ağacına:
    - Kaç ayda bu hale geldin ağaç?
    - '82 yılda' demiş çınar...
    - '82 yılda mı? ' diyerek katıla katıla gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
    - Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
    - 'Doğru' demiş ulu çınar 'doğru.' Günler günleri kovalamış, sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak önce üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Bu defa endişeyle sormuş çınara: - Neler oluyor bana ağaç?
    - 'Ölüyorsun' demiş çınar... 'Niçin? ' diye sormuş kabak.
    - 'Benim seksen iki yılda geldiğim yere, sen iki ayda gelmeye çalıştığın için sevgili kabak' demiş çınar…
    Anlayacağınız, olaylar kabak tadı vermeden; racon kesip çizmeleri aşmadan, bir an önce sorumluluklarımıza sahip çıkarak 'haddimizi bilmeyi' öğrenmeliyiz.
    Tabi bu söylediklerim, kendi mantığını aşıp akıl almaz dünyalar peşine düşenlere değil, gerçekliğe kendini teslim edenleredir...

    Kendine dikkat et. Sen et ve kemik yığını değilsin. Eğer öyle olsaydın sonsuzluğu yakalama kudretine sahip olmazdın.

    İçindeki cevherin farkında ol. Önüne gelen ne olursa olsun boş geçirme. Sana bir şey öğretmek için ayağına kadar sunulmuş n...imettir. Gözünü çevir ve etrafında senin için pervane olan şeylere iyi bak. Farkındalığını artır.

    Ayağına gelen her nimet mevlamın sana sunduğu armağandır. Senden istenen sadece sen olmandır. Kendini bulman ve kendi içindeki kudreti farketmendir.

    Güzel bakmaya alıştığında, herşeyin aslının, aslında güzel olduğunu göreceksin. Dolayısıyla güzel olan hiç bir şeye kızmak ve ondan şikayet etmek zorunda kalmayacaksın.

    Gözlerin, önündeki taşa takılıp düşmemen için değil, hayat yolunda ayakta durabilmen için lazımdır.
    sevgiyle kalın...

  • Han Zade
    Han Zade

    15.10.2010 - 17:32

    http://www.sinirsizvideoizle.com/izel-gurbet-dinle-izle-2010-28558.html


    Gurbet o kadar acı ki
    Ne varsa içimde
    Hepsi bana yabancı
    Hepsi başka biçimde

    Ne bir arzum ne emelim
    Yaralanmış bir elim
    Ben gurbette değilim
    Gurbet benim içimde

    Eriyorum gitgide
    Elveda her ümide
    Gurbet benliğimi de
    Bitirdi bir içimde

    Ne bir arzum ne emelim
    Yaralanmış bir elim
    Ben gurbette değilim
    Gurbet benim içimde

  • Han Zade
    Han Zade

    15.10.2010 - 09:30

    Necip Fazıl Kısakürek
    .
    'Siz hiçbir sarrafın bağırdığını duydunuz mu? Kıymetli malı olanlar bağırmaz. Domatesçi, biberci ba...ğırır da kuyumcu bağırmaz. Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz. insan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir. Popçular, folkçular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor. Ama..! Dede Efendiyi okuyanlar bağırmıyor. 'İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur.'

    %%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%

    Bak..! Bil ki, domuzların önüne inciler serilmez...!

    Mücevherden sarraflar anlar ancak, başkası bilmez...!

    Ne fark eder ki kör insan için ELMAS da bir.. CAM da...!

    Sana bakan bir kör ise, sakın kendini CAM'dan sanma..! !

    Mevlana

  • Han Zade
    Han Zade

    12.10.2010 - 22:21

    küçük insanlar,
    büyük insanlardan intikam almak için,
    büyük insanların yaralarını deşerler...
    büyük insanlar yaralandıklarında,
    küçük insanlar akbabaların leşe üşüşmesi gibi,
    büyük insanların canını yakmak için tepesine üşüşürler...
    büyük insanlar ise,onlardan intikam almak için,
    yaralarını iyileştirmeye çalışırlar...
    çünkü bilirler ki...
    büyük insanlar yaralarını iyileştirince,
    küçük insanların elinden silahlarını almış olurlar...

  • Han Zade
    Han Zade

    12.10.2010 - 18:52

    http://facebookvideoindir.gen.tr/omer-faruk-tekbilek-burhan-ocal-i-love-you.html

  • Han Zade
    Han Zade

    11.10.2010 - 23:18

    İnce Bir Ders

    'Padişah acemi bir köleyle gemiye binmişti. Köle hiç deniz görmemiş, geminin mihnetini, (zahmetini, eziyetini) tatmamıştı. Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir titriyordu.

    Avutmak için çok uğraştılar ama bir türlü sakinleşmedi. Padişahın keyfi kaçtı. Herkes âciz vaziyetteyken gemide bulunan yaşlı bir adam padişahın huzuruna çıktı. ” Müsaade buyurursanız, ben onu sustururum! ” dedi. Padişah da ”lütfetmiş olursunuz! ” dedi.

    Yaşlı adam emretti, köleyi denize attılar. Köle birkaç kere suya battı, çıktı. Sonra saçından yakaladılar, gemiden tarafa çektiler. Köle gemiye yaklaşınca iki eliyle dümene asıldı, oradan gemiye çıktı, bir köşede uslu uslu oturmaya başladı.

    Yaşlı adamın yaptığı iş padişahı hayrete düşürdü. ” Bundaki hikmet (herkesin bilmediği gizli sebep, sır, bilinmeyen nokta) nedir? ” diye sordu. Yaşlı adam cevap verdi. ” Köle evvelce suya batmayı tatmamıştı. Gemideki selametin (kurtuluşun) kıymetini bilmiyordu. İşte huzur ve saadet (gönül ferahlığı, mutluluk ve her istediğine kavuşmak) de böyledir. Bir felâket görmeyen kimse, huzurun kıymetini bilemez. ”

  • Han Zade
    Han Zade

    10.10.2010 - 00:52

    http://www.dailymotion.com/video/xa4sz4_dursun-ali-erzincanly-ynyirah-duasy_music




    Şu veya bu sebebten dunyada zulum goren, eziyet ceken tum insanliga, yaradanin gonderdigi ben burdayim, merak etme mesaji olduguna inanirim.

    bu surede; yeis ve umitsizlige kapilmanin anlamsizligini hatirlatan ilahi bir uyari vardir.
    bu surede; her gecenin bir sabahi oldugunu, sabirla her engelin, yaradanin izniyle asilacagini bildiren mujde vardir.

    ve bu surede; onumuzdeki engellerden korkmamaya ve bizi calismaya, cok calismaya yonelten muthis bir motivasyon vardir.

    kuran-i kerimin butun sureleri gibi, mana, bilgi ve hikmet dolu, pinardan akan buz gibi suyun icimizi serinlettigi gibi, bu surede, manevi dunyamizi ferahlatiyor, yuregimizi hafifletiyor, ne mutlu rahmetinden yararlanana.

    her surenin farklı bir yanı var, her birinde ayrı bir yol gösterici ama bu sure bambaşka bir şey. anlamında ayrı bir huzur, dinlediğinde daha bir başka huzur veriyor insana. birine inanmanın verdiği o değişik haz..
    komik olan da ne kadar inandığımızı söylesek de onun 'ol' demesiyle bir şeylerin olacağına insanın sınırlı ZEKASIYLA tam olarak kavrayamaması.

    duha suresiyle birlikte düşmek üzerindeyken tutuyor sanki seni, yalnız değilsin ki, Rabbin seni hiç unutmadı sen onu unutsanda..

Toplam 776 mesaj bulundu