Halit Beşvakit Adlı Antoloji.com Üyesinin Hak ...

  • Salim Erben
    Salim Erben

    31.08.2009 - 04:26

    Sevgili arkadaşım dostluklar baki.kalması dileğimle...
    Ömür boyu yuvanda saglık sıhhat neşe dolu mutlulukların
    Sevdiklerinle birlikde senin olmasını yüce rabbimden niyaz ederim
    Salim Erben

  • Halit Beşvakit
    Halit Beşvakit

    25.08.2009 - 06:03

    Trabzon'da bir efsane gibi anlatılan, dini sorulara nükteyle, küfürle cevap vermesiyle meşhur Cansız Hoca, 1990'larda ses kayıtları ortaya çıkan ama varlığı kanıtlanamayan Oflu Hoca'nın aksine gerçek. Karadeniz fıkralarını çağrıştıran dini yorumları da…



    Mustafa Cansız, 1895 – 1975 yılları arasında yaşadı. Arapça, Farsça, Çağatayca, Rumca bilgisi, koyu CHP'li olması, akademisyenlere taş çıkarır kültürüyle her yönden farklı bir din adamı. Öğrencisi Prof. Dr. Öztürk'e göre müstesna bir şahsiyet:

    ALT-ÜST

    Kadının biri hayatını fahişelik yaparak kazanmaktadır. Öldüğünde cenaze namazı için camiye getirilip musalla taşına konulur. İmam, kadının cenaze namazını kıldırmak istemez. Mesele büyür, Trabzon Müftülüğü'ne intikal eder. Müftü telaşlanır.

    Cansız Hoca'ya haber verilir. Durum izah edilir. Olay mahalline geldiğinde cenaze namazını kıldırmayan hocayla aralarında şu diyalog geçer:

    - Bu kadının cenaze namazını niçin kıldırmıyorsun?

    - Hocam bu kadın hayatında hep fuhuş yapmış. Böyle birisinin cenaze namazı kılınmaz.

    - Ulan, üstte yatan pezevenklerin cenaze namazlarını kılıyorsunuz da altta yatanlarınkini niçin kılmıyorsunuz?

    EDİSON CENNETE GİRECEK Mİ?

    Cansız Hoca'nın bulunduğu bir yerde kimlerin cennete gireceği konusu tartışılıyormuş. Mollalardan biri Cansız Hoca'ya:

    - Hocam, Edison bütün dünyayı aydınlatan buluşu gerçekleştirdi ama yine cehenneme gidecek.

    - Sen Edison'un cehenneme gideceğini nereden biliyorsun?

    - O bizim Peygamber'e inanmadı. Onun için cennete giremez.

    Bunun üzerine Cansız Hoca, cevap verir:

    - Bakara Suresinin 62. ayetinde şöyle der:

    Şüphesiz iman edenlerle, Yahudiler, Hıristiyanlar ve sabilerden kimler Allah'a ve ahiret gününe inanıp salih ameller işlerlerse onların ecirleri Allah katındadır. Onlara korku yoktur ve üzülmeyeceklerdir de. Yani, bu ayette Allah insanlara 'Allah'a ve ahiret gününe inanıp hayırlı işler yapmaları ' şartını getiriyor. Ayni ayet Maide Suresinin 69. ayetinde de tekrar edilmektedir. Sonra büyük âlimlerin ekseriyetinin iman sahibi oldukları bilinen bir husustur. Ayrıca Edison'un son nefesinde nasıl gittiğini ne biliyorsun? '

    Ancak adam ikna olmamış. İlla cehenneme gidecek, diye ısrar edince

    Cansız Hoca sinirlenmiş:

    'Allah, senin gibi beş milyon eşşeoğlueşşeği cennetine koyacağına bir Edison'u koysun daha karlıdır.'

    KURAN SAYFALARI

    Cansız Hoca'ya yerli yersiz herkes dini sorular soruyormuş.

    - Hocam, yeryüzünün her tarafına Kuran sayfaları serilse ve büyük abdest ihtiyacın gelse bu ihtiyacı nerede gidereceksin?

    Cansız Hoca çok sinirlenerek şu cevabı vermiş:

    - İhtiyaç giderecek yer kalmadığına göre, senin ağzına sıçmaktan başka çare yok.

    HOCA ÇIKTI

    Cansız Hoca, vali ve üst düzey bürokratlarla bir yemeğe katılır. Hocaların çok yemek yemesiyle ilgili bir fıkra anlatılır:

    - Hoca ile manda bostana düşmüş. Görenler, hangisini çıkaralım demişler. Kimileri mandayı çıkarın o çok yer demiş, kimileri de yok hoca daha fazla yer onu çıkarın demiş.'

    Fıkrayı dinleyen Cansız Hoca masadan kalkmış, bir kenara oturup sigarasını yakmış, Masadakilerden biri Cansız Hoca'ya, 'Hocam niçin kalktınız' diye sorunca, Cansız Hoca şu cevabı vermiş:

    'Hoca çıktı mandalar yesin.'

    OKUNAN DUA ÖLÜ RUHUNA GİDER Mİ?

    İzmirli bir avukat dava için Trabzon'a gelmiş. Sohbet esnasında, okunan duaların ölünün ruhuna gidip gitmeyeceği tartışılmış. Avukat, okunan duaların ölülerin ruhuna gitmeyeceğine inanıyormuş.

    'Seni ancak Cansız Hoca ikna edebilir' demişler.

    Hocanın tavla oynadığı kahveye gidilmiş.

    Adam sorusunu yineleyince, aralarında şu diyalog geçmiş.

    - Elbette gider.

    - Peki nasıl gider?

    - Senin anan, eşin, kızın var mı?

    - Var.

    - Nerede oturuyorlar?

    - İzmir'de.

    - Senin ananı, avradını, kızını...

    - (Adam sinirlenerek hocanın üzerine yürümüş) Ne biçim konuşuyorsun sen?

    - Niye sinirleniyorsun? Duaların buradan ahirete gittiğine inanmıyorsun da, küfürlerin buradan İzmir'e gittiğine niye inanıyorsun?

  • Halit Beşvakit
    Halit Beşvakit

    25.08.2009 - 01:51

    BİRDE BEN ZİNCİRLERİMİ KIRIP SEVEBİLSEM.KENDİME ÖRDÜĞÜM DUVARLARA HAPSETTİM,ŞİMDİ DUVARLARIM İZİN VERMİYOR BANA.ZORLUYORUM AMA NAFİLE.ARKADAŞÇA MUHABBETE BİR SÖZÜM YOK,SENİDE SEVGİ ÜZERİNE KANDIRAMAM.SENİ YALANLARA BAĞLAYIP MAHVEDEMEM.SEVMEK BENİM İÇİN ÇOOK ZOR BİR GÜN SEVEBİLİR MİYİM ONU BİLE BİLMİYORUM.AMA BENDEN SAĞLAM ARKADAŞ DOST BULAMAZSIN.ONUN GARANTİSİNİ VEREBİLİRİM.

  • Halit Beşvakit
    Halit Beşvakit

    24.08.2009 - 19:40

    ---



    Sormuşlar 'evlilik nedir' diye.Eskiden demiş, kız tarafının ve oğlan tarafının ailesi biraraya gelir, yeni çiftin kuracağı yuva için beraber hazırlık yapılır, beraberce yeni ev düzülürdü. Tabi o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi. O yüzden buna 'evlenmek' denirdi. Şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde yani katlarda oturuyorlar, bu yüzden artık evlilik 'katlanmaktır' demiş.'

    EVLİLİK nedir?

    1- Bir adam gazeteye ilan vermiş: 'Eş arıyorum'.
    Ertesi gün yüzlerce mektup almış. Hepsi aynı şeyi söylüyormuş.
    'Benimkini alabilirsin.' :))


    2- Bir adam karısına arabasının kapısını tutuyorsa emin olabilirsiniz.
    'Ya arabası yenidir ya da karısı! ..'


    3- Bir genç babasına sorar; 'Baba evlenmek kaça mal olur? '
    Baba cevap verir: 'Bilmiyorum oğlum, ben hálá ödüyorum.'


    4- Evli erkeklerin psikolojisi arkadaşlarla lokantaya gitmeye benzer.
    İstediğin yemeği sipariş edersin, sonra yanında! kinin istediği yemeği görüp
    'Keşke onu i steseydim' dersin.


    5- Evliliğin ilk yılında adam konuşur kadın dinler,
    ikinci yılında kadın konuşur adam dinler,
    üçüncü yılında her ikisi de konuşur, komşular dinler.


    6- Bir kavgadan sonra kadın kocasına bağırır:
    'Seninle evlendiğimde tam bir aptalmışım.'
    Adam cevap verir: 'Evet aşıktım, fark edemedim.'


    7- Bir davette bir kadın arkadaşına sorar; 'Alyansını yanlış parmağına takmıyor musun? ' Diğer hanım cevap verir;
    'Evet yanlış adamla evliyim de ondan.'

  • Halit Beşvakit
    Halit Beşvakit

    19.08.2009 - 19:32

    'Düşmanlarım bana ne yapabilir ki?





    Ben cennetimi yüreğimde taşıyorum,





    nereye gitsem o benimle gelir.





    Hapsedilmem halvet,





    sürgün edilmem hicret,





    öldürülmem





    şehadettir.





    Değil mi ki göğsümde Allah'ın Kitabı





    ve





    Rasulü'nün sünneti vardır! .







    Ne Var Ki, Pazarlığa Girişecek Ecelle;
    Sermayem Tek Kelime, Allah Azze ve Celle..

  • Halit Beşvakit
    Halit Beşvakit

    19.08.2009 - 02:58

    HAYAT ÇATLAK BARDAKTAKİ SUYA BENZER; SEN İÇSEN DE BİTECEK İÇMESEN DE. SEN HAYATI GÜZEL YAŞASAN DA BİTECEK YAŞAMASAN DA...



    Hayat kisa gelen bir battaniye gibidir.
    Yukari cekersin ayak parmaklarin isyan eder.
    Asagi cekersin omuzlarin titrer. Ama yine de, neseli insanlar
    dizlerini karinlarina ceker, rahat bir uyku uyumayi basarir… :)))

  • Halit Beşvakit
    Halit Beşvakit

    17.08.2009 - 16:47

    ACININ GİZLEDİĞİ ARMAĞAN

    Bir gün okyanusta yol Alan bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden sağ kurtulan adamı, dalgalar küçük, ıssız bir adaya kadar sürükledi.

    Adam ilk günler kendisini kurtarmasını için Allah'a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama NE gelen oldu, NE giden…

    Daha sonra rüzgârdan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu.

    Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah'a dua ediyordu. Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü. Duman, dans ederek göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu.

    Keder ve öfke içinde donakaldı. Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı. “Allah'ım, bunu bana nasıl yapabildin? ” diye feryat etti. O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi. O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti.

    Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı! Bitkin Adam kendisini kurtaranlara sordu;

    “Benim burada olduğumu nasıl anladınız? ”

    Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı:

    “Dumanla verdiğiniz işareti gördük! ”



    Canımızı sıkan, gözyaşlarımızı inci gibi döküveren olaylar sessiz bir kurtuluş çağrısı, bir mutluluk davetiyesi belki de… İlk bakışta dayanılmaz gelen acı anlar, sonrasında kalbimizi kuş gibi hafifleten, ruhumuzu ısıtan tatlı tecrübelere dönüşüyor. Aydınlıkta seçemeyeceğimiz bir ışık, karanlık basınca fenerimiz oluyor. Keyfimiz yerindeyken burun kıvırdığımız tavsiyeler, yaslı anlarımızda imdadımıza yetişiyor. İyilik hallerinde sırt çevirdiklerimiz, zor anlarda sırtımızı dayadıklarımız oluyor.

  • Halit Beşvakit
    Halit Beşvakit

    14.08.2009 - 18:50

    Aşka ve Terke Dair

    Bazen öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki, ne sevebilir, ne terk
    edebilirsiniz.
    Kör kütük bağlanmışsınızdır aslında...
    En güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır;
    iç çekişmelerinizin müsebbibi, yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin
    konusudur.
    Göz yaşlarınızda, bilinçaltınızda, kahkahanızdadır. Korkunca saklandığınız bir sığınak,
    coşunca öptüğünüz bir bayrak...
    Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve nihayetsiz;
    'Ölmek var, dönmek yok'tur.

    Lakin gün gelir anlarsınız; içten içe bir şeylerin kanadığını...
    Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya...
    Şurasından, burasından eleştirmeye koyulursunuz:
    'Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa...'
    Başkalarını örnek göstermeye, 'Bak onlar nasıl yaşıyor' demeye
    başlarsınız.
    Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız. Aşkınızın
    gözü kör değildir artık, yanlışını görür düzeltmek istersiniz. 'Eskiden
    böyle miydi ya..' diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirinin kapısı;
    açıldıkça, bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltından...
    Böyle süremeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz.
    O, sevgisizliğinize yorar bunu... İhanete sayar. Tutkulu ilişkilerde
    ihanetin bedeli ölümdür.
    'Ya sev böyle ya da terk et' diye gürler...

    Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlığı ışıtan o rüya, bir kabusa dönüşür birden...
    Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size... Hoyrattır, bakmaz yüzünüze...
    Zehir akar dilinden, konuşturmaz, suçlar, yargılar mahkum eder.
    Mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı, siler sizi
    defterden...
    'İyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için...' dersiniz, dinletemezsiniz.
    Ayrılırsanız yaşayamayacağınızı bilirsiniz, lakin böyle de sevemezsiniz.
    İhanetten kırılmıştır kaleminiz; severek, terk edersiniz...

    'Madem öyle...'nin çağı başlar ondan sonra...
    Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep başkalarını seçmiştir,
    madem ki
    kıymetinizi bilmemiştir,
    o halde 'günah sizden gitmiştir'.
    Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz.
    Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece...
    Daha özgür olacağınız limanlara demirlerseniz bir süre... Ne var ki
    unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni... Etrafı bir sürü
    uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur. Deli kanlılar, eli kanlılar,
    uğruna ölenler, sırtına binenler sarmıştır çevresini...
    Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye...
    Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla...
    'Bana ne... kendi seçimi' diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre...
    Ama sonra...

    Ansızın kulağınıza çalınan bir şarkı ya da kapı aralığından
    süzülüp gelen bir koku, hatırlatır onu yeniden...
    Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder ağlarsınız. Kokusunu
    özlersiniz; türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi, yemeğini yemeyi,
    elinden bir kadeh rakı içmeyi...
    Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız, sular kulağına
    fısıldasın diye...
    Dönüp 'Seni hala seviyorum' diye bağırmak geçer içinizden...
    Dönemezsiniz.
    Göremedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.

    Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu, ne onunla olur, ne onsuz...
    Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu, hem 'Ne olacak sonunda' kuşkusu...
    Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz.
    Sürünür gidersiniz

  • Derya Sezer
    Derya Sezer

    02.08.2009 - 19:24

    Merhaba,
    Son şiirime yazdığınız kıymetli yorumunuz için teşekkür etmeye gelmiştim sayfanıza ve tanıtım sayfanızdaki favori sözünüzü okuyunca aşağıdaki kıssayı yazmak istedim.

    Selam ve dualarımla...

    Peygamber efendimiz (s.a.v) mîrâca çıktığında,orada zümrüt ve zebercetten yapılmış köşkler görür ve bunların hangi peygamberler için yapıldığını sorar meleklere...Melekler şöyle cevap verir; 'Onlar,birbirlerini sadece ALLAH için sevenler adına yapıldı'..
    Ne mutlu birbirlerini ALLAH için sevenlere,ne mutlu ALLAH için dost edinenlere...

  • Halit Beşvakit
    Halit Beşvakit

    29.07.2009 - 08:38

    (7/3/'08)





    BİR GÜN...

    Birgün;
    Gidersen yüreğimden
    Yalnızlığımın hüzünlü kuytusunda
    İpeklere sararak
    Saklayacağım sevdânı.
    Unutmak mı..? Ne mümkün...
    Sadece yitik düşlerimin
    Erişilmez sonsuzluğunda
    Nâdîde bir inci gibi
    Derinlerde
    Saklımda kalacaksın..
    Ta ki....

    Birgün;
    Gidersem yüreğinden
    Biliyorum ki unutmayacak,
    Unutamayacaksın...
    Tıpkı benim gibi! ..
    Sol yanın sızlayacak,
    Adımı her anışında
    Yüreğin yanacak
    Serçe yüreğim gibi...
    Dayanmak çok zor olacak
    Ahhh! yürekler yangın yeri...

    Sisli bir gecenin ıssız koylarında
    O güvenli ve sakin limana
    Demir atmışken yüreklerimiz
    Aslında,
    Sonun başlangıcı olduğunu bilmeliydik...

    Bir gün...

    Gerçek vuslatlara...

    Derya Sezer

    25/05/'08

  • Halit Beşvakit
    Halit Beşvakit

    28.07.2009 - 23:20

    Bekleyen

    Sen, kaçak bir ürkek ceylansın dağda,
    Ben, peşine düşmüş bir canavarım!
    İstersen dünyayı çağır imdada;
    Sen varsın dünyada, bir de ben varım!

    Seni korkutacak geçtiğin yollar,
    Arkandan gelecek hep ayak sesim.
    Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
    Enseni yakacak ateş nefesim.

    Kimsesiz odanda kış geceleri,
    İçin ürperdiği demler beni an!
    De ki: Odur sarsan pencereleri,
    De ki: Rüzgar değil, odur haykıran!

    Göğsümden havaya kattığım zehir,
    Solduracak bir gül gibi ömrünü.
    Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir.
    Bana kalacaksın yine son günü.

    Ölürsün... Kapanır yollar geriye;
    Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
    Varılmaz hayale işaret diye
    Toprağında bir taş olur, beklerim...

    Necip Fazıl Kısakürek

  • Ezgi Demir
    Ezgi Demir

    10.07.2009 - 20:40

    Sana rağbet edildiğinin farkında değil misin?

    Bizi beraberliğine lâyık gören, yanında olmamıza rağbet eden Allah'a hamd ve minnet ile...

    Güzel yapılmış bir şeyin arkasında bir güzelleştirme isteği vardır. Hele de yüzü süslenmişse, o şey özellikle beğendirilmek isteniyor demektir. Güzelleştirilmek istenen şey ise, onu güzelleştiren her kimse, onun tarafından seviliyor demektir. Bir de süslenerek, beğenilerin odağına konulmak isteniyorsa, yapanı ona özellikle rağbet ediyor olmalı.
    Şu halde, en çok sevilen ve en çok rağbet edileni görmek istiyorsanız, en çok güzelleştirilmiş ve en çok süslenmiş bir şey/ler arayın yeryüzünde. Çok uzağa gitmenize gerek yok. Aynaya bakarsanız, yüzünüzün yeryüzünde en çok özenilmiş bir sanat eseri, en yoğun süslenmiş yüzey olduğunu göreceksiniz. Her insan yüzü, benzersiz bir sevmenin, sınırsız bir rağbetin mührü olarak yansır gözlere, aynalara.

    İnsanın yüzü değil sadece özü de bu gerçeğin habercisidir. Varlık ağacının en son ürünü olarak görürüz insanı. Varlığın her detayı insan için çalışır, insana doğru b/akar. İnsana araç olmayan bir şey yoktur âlemde. Varlık ağacında insanın uğrunda harcanacağı bir şey bulunamaz. İnsanın araç olmasına değer bir şey yoktur âlemde.
    İnsan varlık ağacının son ürünü yani meyvesidir. Hem de meyve olduğunu bilen bir meyvedir insan. Bilinçle donanmıştır. Bilir. Bildiğini bilir. Bilindiğini bilir. Varlığın her parçasının kendine yönelik olduğunu görebilir.

    Öyleyse, varlık ağacı içinde bir parça olarak görünse de, varlığı bakışıyla bütünleyen bir bilincin bekçisidir. O ağacı kim yokluktan varlığa çıkarmışsa, en çok o? meyve? ye bakar. Varlık ağacının varlığını yokluğuna tercih eden, en başından beri? insan? ı bilir. En çok? meyve? den beklenti içindedir. İnsana güvenir. Sevmesi en çok da insana yöneliktir. En çok rağbet ettiği insan olmalıdır.

    Öyleyse? insan? (yüzüyle de özüyle de) en çok sevilendir, en çok sevildiğini bilmesi beklenendir. İnsan, en çok rağbet edilendir, en çok rağbeti umulandır. Sevme ile sevilmenin en net biçimde birleştiği merkezdir insan. Rağbetin her iki yönünün (rağbet edilen ve rağbet eden) buluştuğu zirve motiftir insan.

    İnsanlar içinde de sevilmenin ve sevildiğini bilmenin zirvesine varan ise? Muhammed? den [asm] başkası değildir. En çok sevilen, en çok sevildiğini bilen O? dur ki..? Övülen? ve? Öven? anlamıyla taçlanmış ünvanın tek sahibidir:? Muhammed?

    Rağbet edildiği için yokluktan varlığa getirilen bu âlemin anlamını en çok ifadelendiren yine O? dur. Varlığa karşı hayretini ve minnetini en çok dillendiren, herkesin tanıklığıyla, yine O? dur. Varlığın şükürle meyvelenmesi, tefekkürle taçlanması O? nun kulluğu sayesindedir. Âlemdeki güzelliklerin ve süslemelerin hepsinin hak ettiği takdiri hakkıyla seslendiren yine O? dur.

    Öyleyse, kendisini severek var edeni sevme borçlu olduğunu fark eden her insan O? nun gibi olmalıdır. Öyleyse, yüzünün sevilme odağı olduğunu görüp sevildiğini bilen her insan O? nun izinden yürümelidir.

    Öyleyse, Hakk olan Rabbimizin çağrısı, hakkını veremeyeceğimiz kadar haktır:
    ? De ki, eğer Allah? ı seviyorsanız, bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin? ?

    Sevenlerin hepsinin aktığı yerde bekler Muhammed [asm]. Bütün sevilmeleri hak eden halde bekler Muhammed [asm].
    Senai DEMİRCİ

  • Halit Beşvakit
    Halit Beşvakit

    05.07.2009 - 06:57

    Aşk nedir? dediler Mansur’a. Sabredip bekleyin dedi.
    Üç güne varmaz görürsünüz. Önce kollarını ayaklarını kestiler
    Her uzvu Aşk dedi. Astılar, bedenini o yine Aşk dedi.
    Yakıp küllerini nehre saçtılar
    Her bir zerresi Aşk ile Enel-Hak dedi.”
    —AŞK’TA ABDESTİ, SAHİBİNİN KANIYLA ALİNACAK İKİ REKAT NAMAZ VARDIR
    Aşk, insan duygusal alanı içinde en karşı konulmaz olanlarından biri. Çağlar boyunca insanın insana, insanın hayvana, doğal dünyaya hatta kendine duyduğu sevgi karşı konulmaz seviyelere gelince bu isimle anılmış. Ümitsiz aşıklar, efsaneler, aşkı için ölenler, öldürenler, bir prensesin aşkı için savaşan toplumlar, işgaller, yazılan şiirler, her yere kazınan baş harfleri, balkon altı serenatlar, gönderilen çiçekler, parfümler, yemekler, dijital aşklar, platonik aşklar, hayali aşklar, tek yanlı ümitsiz aşklar, ömür boyu süren aşklar ve anlattıkça uzayan milyarlarca aşk öyküsü.
    Aşkın aldı benden beni / Bana seni gerek seni /
    Ben yanarım dünü günü / Bana seni gerek seni
    “Ben bu sûretten ileri adım Yunus değil iken /
    Ben olidim, ol benidim, bu aşkı sunandayıdım.”
    Sus Yunus Sus Söyleme Seni de Mansur gibi asarlar. / Yunus Emre”

    Anam aşk, babam aşk, Peygamberim aşk, Allahım aşk, Ben bir aşk çocuğuyum, Ben bir aşk çocuğuyum,Bu alem e aşkı ve sevgiyi söylemeye geldim.”

    Varoluşuyla başlayan kimlik arayışı insanı çeşitli uygulamalara itmiş. Her araştırma yeni bir fikir yeni bir duygu getirmiş. Ancak dünyanın çeşitli zamanlarında ve yerlerinde bazı insanlar benzer şeyleri söylemiş, hissetmiş ve yansıtmış.
    İşte Aşk, burada imdada gelir. Boşluk kadar sonsuz sessizlik kadar yakan kavuran önünde durulmayan bir Aşk her birinin hem dilinden hem eylemlerinden dökülür.
    Aşk diyerek anlattıkları durumda çevrelerindeki herşeyi sevdikleri tanım ötesi olan hakkında konuşulamayan bilinç durumunun yansıması olarak görürler. Artık onlar ölümsüz bir oluş ve farkındalık içindedirler. Bilinç ve akıl doğacak ve ölecektir onlarsa dünyanın kendi içlerinde cereyan ettiğini söyleyecektir.
    İlahi Aşk sırlarla dolu bir sırdır. Anlatması sırdır. Anlaması sırdır. Paylaşması sırdır.
    Aşk öylesine bütünseldir ki “Onları affet” der “Ne yaptıklarını bilmiyorlar”Bu sevgi öylesine bütündür ki bir ata vurulduğunda kendi bedeninde hisseder acısını, öylesine nefes aldırmazdır ki semalara koşturur, şiirler dillendirir, en kötüye bağışlama yüreğini açar, en karanlığa ışık götürür.
    İnsanlar benleriyle sevdikçe bu Aşk bilinmez. Sadece o Aşka dalanların pervaneler gibi o ışığın aşkıyla daldıklarını duyarsınız ateşe yanıp dirildiklerini tekrar yandıklarını tekrar attıklarını görürsünüz o ateşe. Mecnunlar bile utanır onların sevgisi karşısında İlahi Aşk işte öyle birşeydir.


    Boğuşmak hayat denen savaş için.yaşamak en sonunda dikilen bir taş için bütün ızdırapların işte en korkuncu bu.bir avuç toprak olmak düşünen bir baş için. bizi ister bir tozyap savur mahşer yelinde.ister sürü çöp yap tufanların selinde. sonundabir varlığa ulaştırda ALLAHIM bırakma tabiatın merhametsiz eline......N F K

  • Ezgi Demir
    Ezgi Demir

    25.06.2009 - 15:20

    Regaib Gecesi ile ilgili hadis-i şerif

    Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselâm buyurdular ki::

    Receb’in ilk cuma gecesini ihya edene, Allahü teâlâ, kabir

    azabı yapmaz. Duâlarını kabul eder.

    Yalnız, 7 kimsenin duasını kabul etmez:

    ● Faizci,

    ● Müslümanları aşağı gören,

    ● Ana babasına eziyet eden,

    ● Müslüman olan ve dinin emirlerine uyan kocasını dinlemeyen kadın,

    ● Çalgıcı, livata ve zina eden,

    ● Beş vakit namazı kılmayan.

    Bu günahlardan vazgeçmedikçe, duaları kabul olmaz.
    -]]]Saadet-i Ebediyye


    ٠ ٠ •● Recep ayı oruç ile ilgili hadis-i şerif

    Resûlu Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm buyurdular ki:

    Receb-i Şerîf’in birinci gününde oruç tutmak üç senelik,

    ikinci günü oruçlu olmak iki senelik ve yine üçüncü günü

    oruçlu bulunmak bir senelik küçük günahlara kefaret olur.

    Bunlardan sonra her günü bir aylık küçük günahların af ve

    mağfiretine vesile olur.
    -]]]Camiu-s sağir
    Açıklama:::Bu perşembeyi cumaya bağlayan gece regaib
    kandilidir. 25 Haziran CuMA günü mübarek 3 ayların başlangıcı
    Recep ayının birinci günüdür.


    ٠ ٠ •● Büyük tasavvuf ehli Zünnün Mısrî der ki:

    ● Receb ekme ayıdır,

    ● Şaban sulama ayıdır,

    ● Ramazan derleyip toplama ayıdır.

    Herkes ne ekerse onu biçer, ne yaparsa cezasını çeker.

    Bir kimse ekimi bırakırsa, hasat zamanı ekmediğine pişman olur.

    Kıyamet gününde ise çok kötü duruma düşer


    ٠ ٠ •● Hz Ali(r..a.) ın Recep ayında etmiş olduğu dualar
    ● Allahım, salat eyle Muhammed Aleyhissalâtü Vesselamın üzerine; hikmet yıldızları ve devamlı nimet ve ismet kaynağı ehl-i beytine.

    ● Allahım, beni her türlü kötülükten koru. Beni unutkan etme ve gaflet üzerinde bırakma. Sonumu da hasret ve pişmanlıkla bitirme. Benden razı ve hoşnut ol. Senin mağfiretin zalimler içindir, ben de nefsime zulmettim.

    ● Allahım, beni bağışla, beni bağışlamakla Sana bir zarar gelmez. Bana nimetlerini ihsan et, bana vermekle senin ihsanın azalmaz. Senin rahmetin geniş ve boldur. Hikmetlerin ise hoş ve güzeldir.

    ● Allahım, bana sıhhat ve afiyet ver. Güven ve huzur ihsan eyle. Şükür ve takvaya ulaştır.

    ● Allahım, Senden sabır ve doğruluk istiyorum. Bana işimde kolaylık ver. İşlerimi güçlükle gördürme. Aileme, çocuklarıma ve kardeşlerime iyilik ve ihsanda bulun. Onları mü'min ve Müslümanlardan kıl ve bu şekilde dünyadan ayrılmalarını nasip eyle


    Geceniz hayır ve bereket ile dolsun



    Selam ve Dua ile...

  • Vahşi Ve Hırçın Kedi
    Vahşi Ve Hırçın Kedi

    07.06.2009 - 12:53

    hakkımda yazılanlar kısmına yazdıklarınız için çok teşekkür ediyorum,Allah c.c razı olsun.. en içten saygılarımla..Rabbim sizi ve tüm sevdiklerinizi korusun..

  • Salih Kozan
    Salih Kozan

    16.05.2009 - 06:29

    DEĞERLİ KARDŞİM SEVİYELİ VE KARDEŞÇE BİR PAYLAŞIM ATMOSFERİNDE SİZLERİDE ARAMIZDA GÖRMEKTEN MUTLU OLURUZ


    ihvani-paylasim-platformu

    http://gruplar.Antoloji.Com/ihvani-paylasim-platformu yazarak bu gruba daha hızlı ulaşabilirsiniz
    DAVETLİM SİNİZ ONUR DUYARIM

  • Serap Dm
    Serap Dm

    01.05.2009 - 20:34

    teşekkür ederim yazı için..Allah yolunuzu daim etsin...

  • Fatma Zabun
    Fatma Zabun

    15.03.2009 - 22:17

    selam ve dua ile.yorumlarınız için teşekkür ederim.Allah a emanet olun.

  • Zilzal Zelzele
    Zilzal Zelzele

    26.12.2008 - 21:51

    Rabbimin razı olduğu kullardan olmanızı, canı gönülden dilerim...
    Selamlar efendim...

  • Sule Akar Canbolat
    Sule Akar Canbolat

    28.11.2008 - 15:33

    keşke islamı yaşamak yazmak kadar kolay olsaydı. Allah'ın razı olduğu bir hayat yaşamamız duasıyle..
    sağolasın

  • Hikmet Atiş
    Hikmet Atiş

    25.11.2008 - 23:40

    Sevgili dostum, sizi yeni keşfetmekle, geç kalan bir dostluk.
    Türkiye Rize Çayeli nden siz gurbetçi dostuma sevgi ve saygılarımı gönderirken, bir şiirimi armağan ediyorum. Esen kalın. A.E.O

    Çinar Ağacı

    Çayeli nin göbeğinde tutmuştun mesken,
    Üç yüz yil yaşadın, bu nasıl bir gen,
    Elveda diyemedin sevenlerine, giderken,
    Rüzgârîn gücüne yenik düştün, çinar ağacı.

    Önünde boş bir alan, Belediye parkı,
    Kuşlar konardı dallarına, söylerdi şarkı,
    Çok heybetlıydın sen, diğer ağaçladan farklı,
    Rüzgârin gücüne yenik düştün, çinar ağacı.

    Kimse çıkamazdı sana, çok kabaydı bedenin,
    Yaz sıcağında toplanırdı gölgende, seni sevenin,
    Çayeli halkı çok üzüldü, yok oluşuna senin,
    Rüzgârin gücüne dayanamadın çinar ağacı.

    Son yıllarda sende, buruk bir acı vardı,
    Bedenin yerlere yıkılmış, üç yerden kırık vardı,
    Dayanacak gücün kalmamış, içinde çürük vardı,
    Karlı havada yere yıkıldın, çinar ağacı.

    Seni korumak için, etrafında çalışmıştık,
    Her gün oraya gelip, seni görmeye alışmıştık,
    Çayeli nin efsanesi diye, tabela yazıp asmıştık,
    Rüzgârın gücüne dayanamadın, çınar ağacı.

    O gece rüzgâr vardı, çok serttı havalar,
    Üçmüştü bazı çatı, yıkılmıştı duvarlar,
    Yatan bedenini gördük, üstünde karlar,
    Karlı havada yere yıkıldın, çinar ağacı.

    Ziraatçılar geldi o gün, hava çok soğuktu,
    Odun motorcular geldi, seni tomburdu,
    Bir işe yaramaz dediler, için hep kovuktu,
    Rüzgârin gücüne dayanamadın, çınar ağacı.

    Belediye görevlileri geldi, kökünü çikardılar,
    Kuyunu toprak doldurup, üzerini betonladılar,
    Senin yerine oturmak için, bank koydular,
    Karlı havada yere yıkıldın, çinar ağacı.

    Kırdığın kamelyeler, tamır edildi,
    Etrafında başka ağaç fidani dıkıldı,
    Senin eserinden iz yok, tamamen silindi,
    Rüzgârin gücüne dayanamadın, çinar ağacı.

    Üzülme sakın, seni yaşatacağım şiirlerimle,
    Ben seni paylaştım hep, sevenlerimle,
    Sen gurur duyacaksın artık benimle,
    Rüzgârin gücüne yenik düştü, çinar ağacı.

    Hikmet Atiş


    (c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
    ----------
    Bu şiirin hikayesi:

    Not: 2006 Yılını 2007 ye bağlayan senesinde, kazamız olan Çayeli ndeki
    300 yıllık bir çinar ağacının, nasıl ortalardan yok oluşunu, sizinle paylaşmak istedim. saygı ve sevgilerimle. esen kalın.
    Hikmet Atiş
    Haftanın şairi

  • Ayşe Rize
    Ayşe Rize

    24.11.2008 - 23:18

    teşekkür ederim.
    Allah sizi bu siteye girip kazançlı çıkanlardan eylesin diyelim.

  • Tülay
    Tülay

    24.11.2008 - 20:41

    sağolun paylaşımınız ıçın.ayrıca bır egitimcı kızı olarak ben de tüm öğretmenlerın öğretmenler gununu kutluyrum ve teşkkür edıyrum sıze de.2 kardeşim de öğretmen ve erkek olan suan asker.onların adına tebrıginiz başım üstune.hollanda ya sevgiler.

  • Ömür Yıldırım
    Ömür Yıldırım

    22.11.2008 - 16:18

    TŞKLER EFENDİM......... HAYATI RABBİME LAYIK KULLAR OLARAK YAŞAMAK DİLEGİ İLE ESEN KALIN

Toplam 96 mesaj bulundu