Orhan Yakar mı? Onu ancak bir ben anlatabilirim... O benim canımın canı kardeşim.
O edebin, o haysiyetin, o muhabbetin, mertliğin heykeli, tam da doğup büyüdüğü, suyunu içtiği memleketimin ruhunu bünyesinde abideleştiren yeğane yiğidim.
Diyeceksiniz ki,' tabi kardeşiniz olduğundan yerecek değilsin'. Hayır doğrusu biz dosdoğru yoğrulduk ve pişirildik.
Çalıştığı inşaatın gah bir şantiyesinde gah bizzat inşaat halindeki sağı solu açık odasında, altına yatak üstüne yorgan yerine çimento kağıtlarını kullanan bir babanın, kazandığını memleketindeki biz yavrularına gönderip ve işte böyle temiz helal paralarıyla büyüyen evlatlarıyız...
Orhan Yakar ruhunu tanımanız için, sizlere çocukluğumuzdan ona dair bir anıyı aktarmam yeterli olacaktır.
Köyümüzde, (Anadolu tabiriyle) biraz zilli diyebileceğimiz bir kız vardı. Orhan kardeşimin yeni yeni ergenlik çağlarında (bu hanımla) aralarında geçen bir ibretlik hadise vardır.
Birgün bu kız kardeşime gelir ve ' Orhan ben güzel miyim ' diye sorar... :))) Ahlak ve edep heykeli kardeşim bu soruyu geçiştirir. Yani ilk önce duymazdan gelir. Sonra bizim zilli pişkince tekrar sorar.
- Orhan, ben güzel miyim, saçlarım sence güzel mi?
Kardeşim kurtulamayacağını anlayınca hiddetle dönüp, aynı hiddette cevabı yapıştırır. Ne dedi derseniz şu kadar söyleyeyim, olayı yakınında dinleyen 70 yaşlarındaki bir yaşlı ninemiz gelip anneme anlatıyor ve 'ben bu kadar edepli bu kadar temiz bir genç ömrümde görmedim' diyor.
Sırası gelmişken bir de kendimden anlatayım.
Bizim köyün kızları aşk-ı ilan mevzuunda hayli cesaretli ve atılgandılar :))
Gerçi işin doğrusu da şu ki, hem orhan kardeşim hem de kendi şahsımdan başka benzer bir vakıaya şahit olmasakta bu iki vakıya teşhisime yeterli sebeptir diyorum.
Orhan kardeşim de hatırlayacaktır. İlkokul 5. sınıftayız. Ben ilkokula biraz geç başladığımdan aynı sınıfta okuyoruz.
Bir aşığım var ama sormayın gitsin. Benim de gönlüm onda değil...
Lakin elinden kurtulmam için ne yaptımsa nafile. Her yolu deniyor. Ne teneffüste ne sınıfta bir an bile ondan kurtulamıyorum. Ne ettiyse benden aşkına karşılık bulamıyor.
Bu uğurda, oynadığımız hertülü oyunlarda diğer çocuklara karşı beni kayırıyor, hakkım olmayan payeleri veriyor, mesela taş oyunu oynarken elde bulunması zorunlu sayılı taşları yerden çalıyor gizlice bana ulaştırıyor. Onu zor duruma sokmamak ve karşı oyunculara rüsva etmemek için istemediğim halde bu haksızlıklarına da göz yumuyorum. Fakat zavallı kızın bütün iyilikleri bütün çabaları boşa gidiyor. Ben ertesi gün hepsini adeta çöpe atıyor ve etrafımda pervane olan bu kıza, sanki yokmuş gibi davranıyorum.
Yine bir akşamüstü. Okuldan çıktık ve 7 basamaklı merdiveni iniyoruz. Etrafta herkes var. Bütün çocuklar duyabiliyor yani duyuyorlar. Bana geldi ve omzuma dokunarak hatta birazda sarsarak, sonra da önlüğümün beyaz yakalığına yapışıp çığlık çığlığa ' Seni çok seviyorum, seni çok seviyorum' diye basbas bağırdı.
Ne yapsın haklıydı. Başka çaresi kalmamıştı.
Herkes ama herkes bütün arkadaşlarım diğer kızlar bütün okul hayretle ve bir taraftan da '' aa aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa' sesiyle tepkilerini dışa vururken ben yine sessiz ve o hissiz kalbimle oradan uzaklaştım.
Eve geldiğimizde Orhan kardeşim, anneme ve abime olayı usta bir muhabir edesıyla nakletti :)
O günden sonra o kızın adına, beni sıvazladığı için ütü taktılar ve benim için ' ütülemiş' dediler.
Biliyorum biraz da içiniz sızladı belki ama biz böyle yetiştik namus adına. Bizde namert el uzanmazdı anne ünvanına namzet kadına.
Selamlar sevgiler can kardeşim. Ne mutlu ardından güzel çizgiler çekenlere.Bu vesile ile sevgiler. Allah yardımcın olsun.
16.11.2007 - 04:00
Orhan Yakar mı? Onu ancak bir ben anlatabilirim... O benim canımın canı kardeşim.
O edebin, o haysiyetin, o muhabbetin, mertliğin heykeli, tam da doğup büyüdüğü, suyunu içtiği memleketimin ruhunu bünyesinde abideleştiren yeğane yiğidim.
Diyeceksiniz ki,' tabi kardeşiniz olduğundan yerecek değilsin'. Hayır doğrusu biz dosdoğru yoğrulduk ve pişirildik.
Çalıştığı inşaatın gah bir şantiyesinde gah bizzat inşaat halindeki sağı solu açık odasında, altına yatak üstüne yorgan yerine çimento kağıtlarını kullanan bir babanın, kazandığını memleketindeki biz yavrularına gönderip ve işte böyle temiz helal paralarıyla büyüyen evlatlarıyız...
Orhan Yakar ruhunu tanımanız için, sizlere çocukluğumuzdan ona dair bir anıyı aktarmam yeterli olacaktır.
Köyümüzde, (Anadolu tabiriyle) biraz zilli diyebileceğimiz bir kız vardı. Orhan kardeşimin yeni yeni ergenlik çağlarında (bu hanımla) aralarında geçen bir ibretlik hadise vardır.
Birgün bu kız kardeşime gelir ve ' Orhan ben güzel miyim ' diye sorar... :))) Ahlak ve edep heykeli kardeşim bu soruyu geçiştirir. Yani ilk önce duymazdan gelir. Sonra bizim zilli pişkince tekrar sorar.
- Orhan, ben güzel miyim, saçlarım sence güzel mi?
Kardeşim kurtulamayacağını anlayınca hiddetle dönüp, aynı hiddette cevabı yapıştırır. Ne dedi derseniz şu kadar söyleyeyim, olayı yakınında dinleyen 70 yaşlarındaki bir yaşlı ninemiz gelip anneme anlatıyor ve 'ben bu kadar edepli bu kadar temiz bir genç ömrümde görmedim' diyor.
Sırası gelmişken bir de kendimden anlatayım.
Bizim köyün kızları aşk-ı ilan mevzuunda hayli cesaretli ve atılgandılar :))
Gerçi işin doğrusu da şu ki, hem orhan kardeşim hem de kendi şahsımdan başka benzer bir vakıaya şahit olmasakta bu iki vakıya teşhisime yeterli sebeptir diyorum.
Orhan kardeşim de hatırlayacaktır. İlkokul 5. sınıftayız. Ben ilkokula biraz geç başladığımdan aynı sınıfta okuyoruz.
Bir aşığım var ama sormayın gitsin. Benim de gönlüm onda değil...
Lakin elinden kurtulmam için ne yaptımsa nafile. Her yolu deniyor. Ne teneffüste ne sınıfta bir an bile ondan kurtulamıyorum. Ne ettiyse benden aşkına karşılık bulamıyor.
Bu uğurda, oynadığımız hertülü oyunlarda diğer çocuklara karşı beni kayırıyor, hakkım olmayan payeleri veriyor, mesela taş oyunu oynarken elde bulunması zorunlu sayılı taşları yerden çalıyor gizlice bana ulaştırıyor. Onu zor duruma sokmamak ve karşı oyunculara rüsva etmemek için istemediğim halde bu haksızlıklarına da göz yumuyorum. Fakat zavallı kızın bütün iyilikleri bütün çabaları boşa gidiyor. Ben ertesi gün hepsini adeta çöpe atıyor ve etrafımda pervane olan bu kıza, sanki yokmuş gibi davranıyorum.
Yine bir akşamüstü. Okuldan çıktık ve 7 basamaklı merdiveni iniyoruz. Etrafta herkes var. Bütün çocuklar duyabiliyor yani duyuyorlar. Bana geldi ve omzuma dokunarak hatta birazda sarsarak, sonra da önlüğümün beyaz yakalığına yapışıp çığlık çığlığa ' Seni çok seviyorum, seni çok seviyorum' diye basbas bağırdı.
Ne yapsın haklıydı. Başka çaresi kalmamıştı.
Herkes ama herkes bütün arkadaşlarım diğer kızlar bütün okul hayretle ve bir taraftan da '' aa aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa' sesiyle tepkilerini dışa vururken ben yine sessiz ve o hissiz kalbimle oradan uzaklaştım.
Eve geldiğimizde Orhan kardeşim, anneme ve abime olayı usta bir muhabir edesıyla nakletti :)
O günden sonra o kızın adına, beni sıvazladığı için ütü taktılar ve benim için ' ütülemiş' dediler.
Biliyorum biraz da içiniz sızladı belki ama biz böyle yetiştik namus adına. Bizde namert el uzanmazdı anne ünvanına namzet kadına.
Selamlar sevgiler can kardeşim. Ne mutlu ardından güzel çizgiler çekenlere.Bu vesile ile sevgiler. Allah yardımcın olsun.
Toplam 1 mesaj bulundu