Benim hastalıım :)) Ve mor rengi bu hastalıı ortaya çıkarıyomuuşş..
Nevrotik: yaşamın karşıt eğilimlerini birleştirmek için çaba göstermiş ama bunu başarmamış kişidir. Rank, bunlara 'engellenmiş artist' der. Karşıt istemi o derece ilerlemiştir ki, ait olduğu kültürle özdeşleşme imkanını yitirmiştir. Karşıt istemi nedeniyle terapide direnç gösterir. Anne-babasıyla yaşadığı beraberlik biçimini ayrım yapmaksızın herkesle yeniden yaşar. Yorumlarını ihtiyaçlarına göre genelleştirir ve 'ya hep ya hiç' mantığı egemendir. Nevrotik eğilimlerin temelinde korku ve suçluluk duygusu vardır. Nevrotikler, davranışlarından kendisini sorumlu tutmaz, olayların kendi dışında olduğuna ve onlara yön vermemin elinde olmadığına inanırla. Kendini aşırı eleştirir, küçük, zayıf ve değersiz bulur. İnsanların kendisi hakkında düşündüklerini önemser.
Tabi tabi neden olmasın? ..Efenim çook eski yıllarda ün yapmış ecnebi bir Dead man walkin' wardıı soracıma..I see dead people var idi..Sora sora şimdi hatırlayamadım ama baya bi dead can bilmem neler var idi,hakkını yememek lazım.Bu deadler azıtmış.Şimdi ben ölüüm efenim ölüysem bi elim yağda dieri balda hesabı herşeyi yaparım moduna girmişler.
Dead can Dance
Dead can walk
Dead can think
Dead can see
Emme we lakin
Dead cant touch
Dead cant feel
&
Dead cant..Cant..Söleyemiorum.. :)
Every step that I take is another mistake to you
Every step that I take is another mistake to you
...
Can't you see that you're smothering me
Holding too tightly afraid to lose control
...
i've become soo NUMB!
I cant feel u there..
i've become soo tired
So much more aware..
I'm becomin' this
All i want to do
Is be more like ME
&be less like UUU! !
&i knoooowwww i maayy enndd uupp failin' toooo
But i knoooooowwwwww
U were just like me
With someone disappointed in uu..
...
Every step that I take is another mistake to you
Every step that I take is another mistake to you
Every step that I take is another mistake to you
Every step that I take is another mistake to you
sol ayakkabımla sağ ayakkabım
sol ayağıma giydiim çorabımla sağa giydiim çorabım
çatalımla bıçağım
sağ gözümle sol gözüm
16 üst dişim 16 alt dişim
sağ beyin lobum sol beyin lobum
ketçapla mayonez
dondurmayla sıcak süt
Deli ile dana
insan ve hormonları
safra kesesi ve safra
apandiksin ile apandist
şirineyle bütün şirin alemi
becillikle ukalalık
mayozla mitoz
kas ile motor plak
avataj ile dezavantaj
fenasi ile kerim :)
emrahla küçük emrah
iboyla küçük ibo
Kinyas ile Kayra
vs vs vs vs ile etc etc etc etc :))
çünkü seenn eğer isterseeenn herşeyiiii kurtarırsıınnn
Orda durmaaa
Durup beklersen
hiiiççç bişiiiii olmaaazzz..
Gerçek uzak kooşş
Koş geç kalmaaa sakıııınnnn! ! !
Tokken hiç doymadın sen
Susmadın
Gerçek uzak koş
koş geç kalmaa sakıınn
Tokken hiç doymadın sen
duurrr artıııkkkkk
ben çok sefiodum bi ara breathe with me yi.Ama 'Play my game' derkene daa dorusu game derken tam bi ayılık sergiliyo.Gaaayymmm denir mi yaf? O kdr güzel bi şarkıya..Cıks!
Garip ama cnmın çok fazla sıkılmış olduu gecelerde yattıktan sonra uyuyamadıım için gözlerimi tavana dikip 'I'm so tired of being here suppressed by all my childish fears..' die..Ama böle fısıldayarak..Ölece..Her şeyi unutuyorum..Cnmı sıkan herşeyi..Beni mutlu kılanları da unutuyorum ama..Kendimi bile..Sanki sadece o şarkı var..Fısıltılar boşlukta yayılıp gidiyomuş gibi dalgalar halinde..Terapi gibi..
...
When you cried I'd wipe away all of your tears
When you'd scream I'd fight away all of your fears
I held your hand through all of these years
But you still have all of me
Benim için yeşil,
...
Yeşil,doğallıın rengi(doğanın deil dihgat çeherim)
ee yeşil antep fıstııdır
yeşil bir..bir elmadır
Çimleri biçtikten sonra etrafa yayılan kokulardır.
Greenpeacedir :)
Mukustur.(çokta kibarım yalnız) ;)
Bezelyedir
Mor ve turuncuyla uyum sağlayan bir renktir.
Antikadır..
- Biliyorum bunu.Daha önce birini sevdim.Sevmek,uyuşturucu almak gibidir.Başlangıçta kendini iyi hissedersin,bütünüyle verirsin.Ertesi gün daha fazlasını istersin.Henüz zehirlenmemiş,o duygudan hoşlanmışsındır ve onun üzerindeki egemenliğini sürdürebileceğini sanırsın.Sevdiğin kişiyi 2 dakika düşünür sonraki 3 saat boyunca unutursun.
- Ama yavaş yavaş onun varlığına alışır,ona bütünüyle bağımlı hale gelirsin.Böylece onu 3 saat düşünüp,2 dakika unutmaya başlarsın.Yakınında değilse,uyuşturucubağımlılıarın gerek duydukları şeyi bulamadıkları zaman hırsızlık yaptıkları,kendilerini aşağıladıkları gibi,aşk için herşeyi yapmaya sen de hazırsındır.
SERT TABAKA(göz akı) :
bu tabaka böle gözün iç kısmındaki çok narin olan dokuları korumakla görevli.Bi de göz yuvarlaına dayanıklılık sağlıyo.
Gözün ön ve orta kısmında incelerek saydam bi yapıya çevriliyo ve bu tabaka 'Kornea'adını alıyo.Kornea da zati böle mercek gibi ışığı kırıyo.
DAMAR TABAKA:
Böle baya bi kan damarı var,bu kan damarları da doal olaraktan gözü besliyir.
İç yüzeyinde siyah renk maddesi(pigment dioz biz ona) :) taşıyan hücrelerden oluşan bi tabaka var.Bu tabaka da göze gelen fazla ışığı böyle bi emerekten gözün içini karanlık bir odaya çeviriyir.
Bi de gözün ön kısmında böyle bir kalınlaşaraktan 'İris' i oluşturuyo.İris te gözün renkli kısmı.Böyle bi düz kaslarlan falan çevrili.
İrisin ortasında 'Göz bebeği' bulunuyor.Göz bebeği göze ışığın girmesini sağlayan küçük bi delik(kara delik gibi) :)
Hatta bu gözümün bebeği iristeki kaslarlan böle bi büyüyp küçülebilme potansiyeline sahip.
Gelelim göz merceğine..Göz merceği korneadan sora 2.kere ışığı kırdıından dolayı favorimdir :)) irisin arkasında yer alıyir.Saydam bişi ve dediim gibi ışığı kırıp ağ tabakaya düşmesini sağlıyo görüntünün.
Gelelim 3.tabakayaaaaaaaa
AĞ TABAKA(retina) :
Işığa duyarlı reseptörler yanim reseptör hücreler fln var ve sanırım bu yüzden de fotoreseptör deniyirdi(fotofosforilasyon gibi) :)
Neysem en sevdiim yeri de bu tabakanın; bu tabakada bulunan duyu sinirlerinin aksonlarının(yanim nöron uzantılarının diyim) gözün arkasında bir noktada birleşerek göz sinirini oluşturması ve bu göz sinirinin gözden çıkarak beyne gitmesi..Ahanda kontak kuruldu.. :)
Sarı benek efenim kör nokta yok çomak hücre ön oda,arka oda,yan oda fln filan var ama onlar pek bi ilgi alanıma girmiyo..
Kısacası görme olayı(ahanda bu formül bana aittir evde denemeyiniz) :)
IŞIN->kornea(ve ilk kırılma gerçekleşir) ->(göz bebeğinden geçereeeekkk) ..->Göz merceği(ve 2. ve son kırılma gerçekleşiirr) ->Camsı cisim(aa bunu annatmadım bu mercekle retina arasında kalan kısımda bulunuyo ve aslında bir sıvı halinde bakınız camsı sıvı) :)) ->Retinada ters bir görüntü oluşuurr->Görme reseptörleri uyarılır->İmpulslar başlar(impuls olayına da bayılırım he geçerken nörondan depolarize etmesine ve geçtikten sonra da bi bozukluk yoksa geri kutuplaşmasını nöronun müthiş bence) ->veee beynin görme merkesiyle buluşmaaaaaaa
Sanırım nedir bölümünün asıl amacı anlaşılmamış..Şu mavi renkle ve büyük harflerle yazılı olan 'DEMİR DEMİRKAN' hakkında yazı yazılacak,kreş çocuklarının yaptığı ucuz kişisel eleştriler değil.
ya bırakın da ben annatayım altın oranımı :) (direk sahiplenme pozisyonu yalnız) alıntılardan önce şunu diyecem.Bence bu oran doğanın insanın ve tüm varlıkların dinden çok bilime ihtiyaç duyduklarının bir göstergesi.Tek başına birşey ifade etmiyor,hernekadar teoriler halinde kalmış olsa da bence bu oran soyut inançların üzerine kalın bir set çekecek kadar güçlü ve iddialı..
ALTIN ORAN
Evrende, Canlılarda ve Doğada Yaratılan Bir Güzellik Ölçüsü
Altın Oran Nedir?
Allah, herşey için bir ölçü kılmıştır.' (Talak Suresi, 3)
'... Rahman (olan Allah) ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.' (Mülk Suresi 3-4)
'...Eğer uygulama veya işlev unsurları açısından hoşa giden ya da son derece dengeli olan bir forma ulaşılmışsa, orada Altın Oran Sayı'sının bir fonksiyonunu arayabiliriz... Altın Sayı, matematiksel hayal gücünün değil de, denge yasalarına ilişkin doğal prensibin bir ürünüdür.'1
Mısır'daki piramitler, Leonardo da Vinci'nin Mona Lisa adlı tablosu, ay çiçeği, salyangoz, çam kozalağı ve parmaklarınız arasındaki ortak özellik nedir?
Bu sorunun cevabı, Fibonacci isimli İtalyan matematikçinin bulduğu bir dizi sayıda gizlidir. Fibonacci sayıları olarak da adlandırılan bu sayıların özelliği, dizideki sayılardan her birinin, kendisinden önce gelen iki sayının toplamından oluşmasıdır. 2
Fibonacci sayılarının ilginç bir özelliği vardır. Dizideki bir sayıyı kendinden önceki sayıya böldüğünüzde birbirine çok yakın sayılar elde edersiniz. Hatta serideki 13. sırada yer alan sayıdan sonra bu sayı) sabitlenir. İşte bu sayı 'altın oran' olarak adlandırılır.
Sanatçılar, bilim adamları ve tasarımcılar, araştırmalarını yaparken ya da ürünlerini ortaya koyarlarken orantıları altın orana göre belirlenmiş insan bedenini ölçü olarak alırlar. Leonardo da Vinci ve Corbusier tasarımlarını yaparken altın orana göre belirlenmiş insan vücudunu ölçü almışlardır. Günümüz mimarlarının en önemli başvuru kitaplarından biri olan Neufert'te de altın orana göre belirlenmiş insan vücudu temel alınmaktadır.
İnsan Bedeninde Altın Oran
Bedenin çeşitli kısımları arasında var olduğu öne sürülen ve yaklaşık altın oran değerlerine uyan 'ideal' orantı ilişkileri genel olarak bir şema halinde gösterilebilir.3
Aşağıdaki şemada yer alan M/m oranı her zaman altın orana denktir: M/m=1,618
İnsan vücudunda altın orana verilebilecek ilk örnek; göbek ile ayak arasındaki mesafe 1 birim olarak kabul edildiğinde, insan boyunun 1,618'e denk gelmesidir. Bunun dışında vücudumuzda yer alan diğer bazı altın oranlar şöyledir:
Parmak ucu-dirsek arası / El bileği-dirsek arası,
Omuz hizasından baş ucuna olan mesafe / Kafa boyu,
Göbek-baş ucu arası mesafe / Omuz hizasından baş ucuna olan mesafe,
Göbek-diz arası / Diz-ayak ucu arası.
İnsan Elinde Altın Oran
Elinizi derginin sayfasından çekip ve işaret parmağınızın şekline bir bakın. Muhtemelen orada da altın orana şahit olacaksınız.
Parmaklarımız üç boğumludur. Parmağın tam boyunun İlk iki boğuma oranı altın oranı verir (baş parmak dışındaki parmaklar için) . Ayrıca orta parmağın serçe parmağına oranında da altın oran olduğunu fark edebilirsiniz.4
2 eliniz var, iki elinizdeki parmaklar 3 bölümden oluşur. Her elinizde 5 parmak vardır ve bunlardan sadece 8'i altın orana göre boğumlanmıştır. 2, 3, 5 ve 8 fibonocci sayılarına uyar.
İnsan Yüzünde Altın Oran
İnsan yüzünde de birçok altın oran vardır. Ancak bunu elinize hemen bir cetvel alıp insanların yüzünde ölçüler almayı denemeyin. Çünkü bu oranlandırma, bilim adamları ve sanatkarların beraberce kabul ettikleri 'ideal bir insan yüzü' için geçerlidir.
Örneğin üst çenedeki ön iki dişin enlerinin toplamının boylarına oranı altın oranı verir. İlk dişin genişliğinin merkezden ikinci dişe oranı da altın orana dayanır. Bunlar bir dişçinin dikkate alabileceği en ideal oranlardır. Bunların dışında insan yüzünde yer alan diğer bazı altın oranlar şöyledir:
Yüzün boyu / Yüzün genişliği,
Dudak- kaşların birleşim yeri arası / Burun boyu,
Yüzün boyu / Çene ucu-kaşların birleşim yeri arası,
Ağız boyu / Burun genişliği,
Burun genişliği / Burun delikleri arası,
Göz bebekleri arası / Kaşlar arası.
Akciğerlerdeki Altın Oran
Amerikalı fizikçi B. J. West ile doktor A. L. Goldberger, 1985-1987 yılları arasında yürüttükleri araştırmalarında 5, akciğerlerin yapısındaki altın oranının varlığını ortaya koydular. Akciğeri oluşturan bronş ağacının bir özelliği, asimetrik olmasıdır. Örneğin, soluk borusu, biri uzun (sol) ve diğeri de kısa (sağ) olmak üzere iki ana bronşa ayrılır. Ve bu asimetrik bölünme, bronşların ardışık dallanmalarında da sürüp gider.6 İşte bu bölünmelerin hepsinde kısa bronşun uzun bronşa olan oranının yaklaşık olarak 1/ 1,618 değerini verdiği saptanmıştır.
Altın Dikdörtgen ve Sarmallardaki Altın Oran
Kenarlarının oranı altın orana eşit olan bir dikdörtgene 'altın dikdörtgen' denir. Uzun kenarı 1,618 birim kısa kenarı 1 birim olan bir dikdörtgen altın dikdörtgendir. Bu dikdörtgenin kısa kenarının tamamını kenar kabul eden bir kare ve hemen ardından karenin iki köşesi arasında bir çeyrek çember çizelim. Kare çizildikten sonra yanda kalan küçük bir kare ve çeyrek çember çizip bunu asıl dikdörtgenin içinde kalan tüm dikdörtgenler için yapalım. Bunu yaptığınızda karşınıza bir sarmal çıkacaktır.
İngiliz estetikçi William Charlton insanların sarmalları hoş bulmaları ve binlerce yıl öncesinden beri kullanmalarını 'Sarmallardan hoşlanırız çünkü, sarmalları görsel olarak kolayca izleyebiliriz.' 7 diyerek açıklar.
Temelinde altın oranı yatan sarmallar doğada şahit olabileceğiniz en eşsiz tasarımları da barındırırlar. Ayçiçeği ya da kozalak üzerindeki sarmal dizilimler bu konuda verilebilecek ilk örneklerdir. Yüce Allah'ın kusursuz yaratışının ve her varlığı bir ölçü ile yarattığının bir örneği olan bu durumun yanı sıra birçok canlı büyüme sürecini de logaritmik sarmal formunda gerçekleştirir. Bunun sarmaldaki yayların daima aynı biçimde olması ve yayların büyüklüğünün değişmesine karşın esas şeklin (sarmal) hiç değişmemesidir. Matematikte bu özelliğe sahip başka bir şekil yoktur.8
Deniz Kabuklarındaki Tasarım ve Altın Oran
Bilim adamları deniz dibinde yaşayan ve yumuşakça olarak sınıflandırılan canlıların taşıdıkları kabukların yapısını incelerken bunların formu, iç ve dış yüzeylerinin yapısı dikkatlerini çekmiştir:
'İç yüzey pürüzsüz, dış yüzeyde yivliydi. Yumuşakça kabuğun içindeydi ve kabukların iç yüzeyi pürüzsüz olmalıydı. Kabuğun dış köşeleri kabukların sertliğini artırıyor ve böylelikle, gücünü yükseltiyordu. Kabuk formları yaratılışlarında kullanılan mükemmellik ve faydalarıyla hayrete düşürür. Kabuklardaki spiral fikir mükemmel geometrik formda ve şaşırtıcı güzellikteki 'bilenmiş' tasarımda ifade edilmiştir.'9
Yumuşakçaların pek çoğunun sahip olduğu kabuk logaritmik spiral şeklinde büyür. Bu canlıların hiçbiri şüphesiz logaritmik spiral bir yana, en basit matematik işleminden bile habersizdir. Peki nasıl olup da söz konusu canlılar kendileri için en ideal büyüme tarzının bu şekilde olduğunu bilebiliyorlar? Bazı bilim adamlarının 'ilkel' olarak kabul ettiği bu canlılar, bu şeklin kendileri için en ideal form olduğunu nereden bilmektedirler? Böyle bir büyüme şeklinin bir şuur ya da akıl olmadan gerçekleşmesi imkansızdır. Bu şuur ne yumuşakçalarda ne de -bazı bilim adamlarının iddia ettiği gibi- doğanın kendisinde mevcuttur. Böyle bir şeyi tesadüflerle açıklamaya kalkışmak çok büyük bir akılsızlıktır. Bu ancak üstün bir aklın ve ilmin ürünü olacak bir tasarımdır. Bu tasarım herşeyi yaratmış olan Yüce Allah'a aittir:
'... Rabbim, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz? ' (Enam Suresi, 80)
Biyolog Sir D'Arcy Thompson uzmanı olduğu bu tür büyümeyi 'Gnom tarzı büyüme' olarak adlandırılmıştı. Thompson'ın bu konudaki ifadeleri şöyledir:
'Bir deniz kabuğunun büyüme sürecinde, aynı ve değişmez orantılara bağlı olarak genişlemesi ve uzamasından daha sade bir sistem düşünemeyiz. Kabuk...giderek büyür, fakat şeklini değiştirmez.'10
Birkaç santimetre çapındaki bir nautilusta, gnom tarzı büyümenin en güzel örneklerinden birini görmek mümkündür. C. Morrison insan zekası ile bile planlaması hayli güç olan bu büyüme sürecini şöyle anlatır:
'Nautilus'un kabuğunun içinde, sedef duvarlar ile örülmüş bir sürü odacığın oluşturduğu içsel bir sarmal uzanır. Hayvan büyüdükçe, sarmal kabuğunun ağız kısmında, bir öncekinden daha büyük bir odacık inşa eder ve arkasındaki kapıyı bir sedef tabakası ile örterek daha geniş olan bu yeni bölüme ilerler.'11
Kabuklarındaki farklı büyüme oranlarını içeren logaritmik sarmallara göre diğer deniz canlıları bilimsel adlarıyla şöyle sıralanabilir:
Bugün fosil halinde bulunan ve Amonitlerde logaritmik sarmal şeklinde gelişen kabuklar taşırlar.
Hayvanlar dünyasında sarmal formda büyüme sadece yumuşakçaların kabukları ile sınırlı değildir. Özellikle Antilop, yaban keçisi, koç gibi hayvanların boynuzları gelişimlerini temelini altın oran dan alan sarmallar şeklinde tamamlarlar.12
İşitme ve Denge Organında Altın Oran
İnsanın iç kulağında yer alan Cochlea (Salyangoz) ses titreşimlerini aktarma işlevini görür. İçi sıvı dolu olan bu kemiksi yapı, içinde altın oran barındıran _=73 derece 43´ sabit açılı logaritmik sarmal formundadır.
Sarmal Formda Gelişen Boynuzlar ve Dişlerde Altın Oran
Filler ile soyu tükenen mamutların dişleri, aslanların tırnakları ve papağanların gagalarında logaritmik sarmal kökenli yay parçalarına göre biçimlenmiş örneklere rastlanır. Eperia örümceği de ağını daima logaritmik sarmal şeklinde örer. Mikroorganizmalardan planktonlar arasında, globigerinae, planorbis, vortex, terebra, turitellae ve trochida gibi minicik canlıların hepsinin sarmala göre inşa edilmiş bedenleri vardır.
Mikrodünyada Altın Oran
Geometrik şekiller sadece üçgen, kare veya beşgen, altıgen ile kısıtlı değildir. Bu saydığımız şekiller değişik şekillerde de biraraya gelerek yeni üç boyutlu geometrik şekiller oluşturabilirler. Bu konuda ilk olarak küp ve piramit örnek olarak verilebilir. Ancak bunların dışında, günlük hayatta hiç karşılaşmadığımız hatta ismini dahi ilk defa duyduğumuz tetrahedron (düzgün dört yüzlü) , oktahedron, dodekahedron ve ikosahedron gibi üç boyutlu şekillerde vardır. Dodekahadron 13 tane beşgenden, ikosahedron ise 20 adet üçgenden oluşur. Bilim adamları bu şekilleri matematiksel olarak birbirine dönüşebileceğini ve bu dönüşümün altın orana bağlı oranlarla gerçekleştiğini bulmuşlardır.
Miroorganizmalarda altın oran barındıran üç boyutlu formlar oldukça yaygındır. Birçok virüs ikosahedron yapısında bir biçime sahiptir. Bunların en ünlüsü Adeno virüsüdür. Adeno virüsünün protein kılıfı, 252 adet protein alt biriminin düzenli bir biçimde dizilmesi ile oluşur. İkosahedronun köşelerinde yer alan 12 alt birim ise beşgen prizmalar biçimdedir. Bu köşelerden diken benzeri yapılar uzanır.
Virüslerin altın oranları bünyesinde barındıran formlarda olduğunu tespit eden ilk kişi 1950'li yıllarda Londra'daki Birkbeck Koleji'nden A. Klug ile D. Caspar'dır.13 Üzerinde ilk tespit yapılan virüs ise Polyo virüsüdür. Rhino 14 virüsü de Polyo virüsü ile aynı formu gösterir.
Peki acaba virüsler neden biz insanların zihnimizde canlandırmasını bile zorlukla yapabildiğimiz, böyle altın orana dayalı özel bir formlara sahiptirler? Bu formların kaşifi A. Klug bu konuyu şöyle açıklıyor:
'Caspar ile ben, küresel bir virüs kılıfı için optimum tasarımın ikosahedron tarzı bir simetriye dayandığını gösterdik. Böyle bir düzenleme bağlantılardaki sayıyı en aza indirir... Buckminster Fuller'in yarı küresel jeodezik kubbelerinden14 çoğu da benzer bir geometriye göre inşa edilirler. Bu kubbelerin oldukça ayrıntılı bir şemaya uyularak monte edilmeleri gerekir. Halbuki virüs, bir virüs kılıfı, alt birimlerinin esnekliğinden ötürü kendi kendini inşa eder.'15
Klug'un bu açıklaması çok açık bir gerçeği bir kez daha ortaya koymaktadır. Bilim adamlarının 'en basit ve en küçük canlı parçalarından biri'16 olarak gördükleri virüslerde bile hassas bir planlama ve akıllı bir tasarım vardır. Bu tasarım, dünyanın önde gelen mimarlarından Buckminster Fuller'ın gerçekleştirdiği tasarımlardan çok daha başarılı ve üstündür.
Dodekahedron ile ikosahedron, tek hücreli deniz yaratıkları olan ışınlıların silisten yapılma iskeletlerinde de ortaya çıkar.
Işınlılar (radiolaria) , her köşesinden birer yalancı ayak çıkan düzgün Dodekahedron gibi, bu iki geometrik formdan kaynaklanan yapıları, yüzeylerindeki çok çeşitli oluşumlarla birlikte değişik güzellikteki bedenleri oluştururlar.17
Büyüklükleri bir milimetreden daha küçük olan bu organizmalara örnek olarak, ikosahedron yapılı Circigonia Icosahedra ile dodekahedran iskeletli Circorhegma Dodecahedra'nın adları verilebilir.18
DNA'da Altın Oran
Canlıların tüm fiziksel özelliklerinin depolandığı molekül de altın orana dayandırılmış bir formda yaratılmıştır. yaşam için program olan DNA molekülü altın orana dayanmıştır. DNA düşey doğrultuda iç içe açılmış iki sarmaldan oluşur. Bu sarmallarda her birinin bütün yuvarlağı içindeki uzunluk 34 angström genişliği 21 angström'dür. (1 angström; santimetrenin yüz milyonda biridir) 21 ve 34 art arda gelen iki Fibonacci sayısıdır.
Kar Kristallerinde Altın Oran
Altın oran kristal yapılarda da kendini gösterir. Bunların çoğu gözümüzle göremeyeceğimiz kadar küçük yapıların içindedir. Ancak kar kristali üzerindeki altın oranı gözlerinizle göre bilirsiniz. Kar kristalini oluşturan kısalı uzunlu dallanmalarda, çeşitli uzantıların oranı hep altın oranı verir.19
Uzayda Altın Oran
Evrende, yapısında altın oran barındıran birçok spiral galaksi bulunur.
Fizikte de Altın Oran....
Fibonacci dizileri ve altın oran ile fizik biliminin sahasına giren konularda da karşılaşırız:
'Birbiriyle temas halinde olan iki cam tabakasının üzerine bir ışık tutulduğunda, ışığın bir kısmı öte yana geçer, bir kısmı soğurulur, geriye kalanı da yansır. Meydana gelen, bir, 'çoklu yansıma' olayıdır. Işının tekrar ortaya çıkmadan önce camın içinde izlediği yolların sayısı, ışının maruz kaldığı yansımaların sayısına bağlıdır. Sonuçta, tekrar ortaya çıkan ışın sayılarını belirlediğimizde bunların Fibonacci sayılarına uygun olduğunu anlarız.'20
Doğada birbiriyle ilişkisiz canlı veya cansız pek çok yapının belli bir matematik formülüne göre şekillenmiş olması onların özel olarak tasarlanmış olduklarının en açık delillerinden biridir. Altın oran, sanatçıların çok iyi bildikleri ve uyguladıkları bir estetik kuralıdır. Bu orana bağlı kalarak üretilen sanat eserleri estetik mükemmelliği temsil ederler. Sanatçıların taklit ettikleri bu kuralla tasarlanan bitkiler, galaksiler, mikroorganizmalar, kristaller ve canlılar Allah'ın üstün sanatının birer örneğidirler. Allah Kuran'da herşeyi bir ölçüyle yarattığını bildirmektedir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
'... Allah, herşey için bir ölçü kılmıştır.''... O'nun Katında herşey bir miktar (ölçü) iledir.' (Ra'd Suresi, 8)
Diş çürüğü dişin yapısı, ağızdaki mikropların tipi,beslenme şekli ya da tükürüğün yapısı gibi çok çeşitli faktörlerin etkisiyle meydana geldiğinden ne yazık ki çürük aşısı elde etmek çok zordur. Ancak dişin yapısı çeşitli yöntemlerle güçlendirilebilmektedir.
Diş yapısını güçlendirmek amacıyla kullanılan en etkili madde hangisidir?
Günümüzde diş yapısını güçlendirmede etkinliği en çok bilinen madde 'flor'bileşikleridir. Flor bileşikleri dişlerin gelişmekte olduğu dönemde ya da dişler ağızda görüldükten sonra uygulandıklarında dişin yapısına girerek çürüğe karşı daha dayanıklı bir yapı oluşmasını sağlar.
Flor bileşikleri ne şekilde kullanılabilir?
Flor bileşiklerinin çürük önleyici etkisi başlıca dört yoldan gerçekleşir;
İçme sularına belirli oranda flor bileşikleri katılarak, (özel yöntemlerle ve eğitilmiş personel tarafından yapılması gereken bir yöntemdir!)
Piyasada hazır olarak satılan flor tabletlerini çocuğa vererek (Fazla dozda alınması zararlı olacağı için mutlaka hekim kontrolünde verilmelidir!)
Diş macunu veya ağız gargaraları içine ilave edilen flor bileşiklerinin etkisinden yararlanarak
Dişhekiminin muayenehanelerde jel şeklindeki özel flor bileşiklerini dişler üzerine sürmesi şeklinde.
Bu uygulamalar arasında en kolay uygulanabilecek yöntem 3 yaşından itibaren florürlü bir diş macunu ile sabah akşam dişlerin fırçalanması ve 6 yaşından sonra florürlü gargara kullanımıdır. Diğer uygulamalar henüz yurdumuzda yaygın olarak kullanılmamaktadır.
Flor bileşiklerinin vücuda zararı varmıdır?
Flor vücut için gerekli bir elementtir. Ancak gereğinden fazla alındığında dişlerin rengini değiştirir ya da kemiklerde deformasyonlara neden olabilir. Bu nedenle mutlaka diş macunu ve gargara dışındaki uygulamalar mutlaka hekim kontrolünde yapılmalıdır.
Diş çürüğünü başka yollarla önlemek mümkün müdür?
Diş çürüğünü önlemek amacıyla kullanılan bir başka yöntem de dişlerin çiğneyici yüzeylerindeki girintilerin (Bu girintilere fissür adı verilir) dişhekimi tarafından fissür örtücü adı verilen maddelerle kapatılmasıdır. Ağızdaki mikroplar ya da yiyecek artıkları dişlerin en çok bu girintili bölgelerinde yerleştiği için, fisürlerin kaplanmasıyla mikropların ve yiyeceklerin retansiyonu engellenir ve çürük oluşumu önlenir. Fissür örtücüler diş çürüğünün engelenmesinde çok başarılı uygulamalardır!
ilgimi çekti bu yazı biraz çekti ama..ama yine de yazıorum :)
1) Virüs nedir?
Proteinlerden ve nükleik asitlerden oluşan virüsler (Latince ‘zehir’ anlamında) bakteriler ya da organizma hücreleri gibi çevrelerinden enerji alamazlar. Çoğalmak için bulaştıkları hücreleri kullanırlar.
Virüsler çok farklı biçimlere ve genetik oluşumlara sahiptir. Bilim 2000’i aşkın virüsü tanımlamış olsa da, bunların sayısı çok daha fazla. Bir hücre birkaç mikrometrelik (10 üzeri -6 metre) bir ölçüye sahipken, vürüsün çapı 30 ila 300 nanometre (10 üzeri -9 metre) arasındadır.
‘Kalbi’ viryon olarak adlandırılan RNA ya da DNA’yı içeren genetik bilgisidir. Viryon bir zarfın içinde saklanan ya da saklanmayan bir koruma yapısı olan kapsidle çevrilidir. Kapsid ya da zarf, ev sahibi hücrelerin hücresel reseptörlerine bağlanan ve virüsün viryonu bunlara enjekte etmesini sağlayan proteinler olan ‘viral belirleyiciler’ içerir. Bu enjeksiyondan hemen sonra ya da yıllarca sürebilecek bir gizlilik döneminin ardından (HIV virüsü gibi) virüsün genetik materyeli proteinleri sentetize etmekle görevli hücre düzeninin egemenliği altına girer.
Uçuk: Gizli virüs
Virüs bu durumda tekrar oluşturulur ve başkalarını enfekte etmek üzere kendisine mekan olan hücreyi terk eder. Genetik düzlemde, virüsler katlanarak çoğalma sırasında DNA’yı düzeltme mekanizmalarından arınmış olduklarından sayısız mütasyonlara maruz kalırlar.
Yaşam tarihinde çok erken ortaya çıkan virüsler parazit olarak yerleştikleri hücrelerle az çok uyum içinde yaşadılar. Hatta zaman içinde genetik kalıtımlarından birazını bulaştıkları hücrelere bıraktılar.
Kendilerine kucak açan hücreyle uyumlarını kanıtlamak için örnek olarak da, insan vücudunda hiç ortaya çıkmadan gizli halde kalabilen uçuk virüsünü gösterebiliriz. Bu virüsün aynı zamanda herhangi bir anda uyanıp birkaç gün için organizmayı zayıflatma olasılığı da vardır.
Tersine bazı virüsler ise son derece etkilidir (Ebola virüsü gibi) . Enfekte ettikleri virüsleri yok edip ya da onların işleyişlerini bozarak en kötü ihtimalle organizmanın bütünüyle ölümüne neden olabilirler. Tıp aralarında, nezle, grip, kuduz, çiçek gibi hastalıkların da bulunduğu 300 kadar virütik hastalığı tanımlamış bulunuyor.
SARS: SARS virüsü koronavirüsler soyundandır. Pek çok türe (domuz, kedi, dana, köpek, tavşan v.b.) bulaşabilen koronavirüsler şimdiye kadar nezle vakalarının dörtte birinden sorumlu tutuluyordu. Yeni koronavirüs ise halen bilinen herhangi bir kökle yakın bağlantılı gözükmüyor.
2) Virüsler nasıl belirlenir?
Virüs biliniyorsa, hastanın vücudunda antikorlar aranıp virüsün bir bölümüyle (antijen) tuzağa düşürülebilir. Tersine, vücut sıvısında ise virüsün varlığı antikorlarla belirlenebilir. Her iki durumda da bu bağışıklık testleri antikorun kimyasal tepkime yoluyla virüse sabitlenmesini ortaya koyuyor (renklenme, floresan molekülün eklenmesi v.s.)
Bir diğer yöntem ise, karşılaştığı genetik materyeli kopyalayabilecek bir enzimle gerçekleştirilen genetik sondanın Ğvirüs genomunun bir parçasıĞ kullanımına dayanır. Sonda viral bir sekansı tanıdığında söz konusu gen belirlenmesini sağlayacak kadar büyür. Bu PCR yöntemidir (Polymerase Chain Reaction) . Ancak genetik sondalar bir desteğe de sabitlenebilir: Bu destek DNA çipidir. Floresan bir markörle viral genetik malzemeyi ele geçirdiği sırada sonda görüntülenebilir.
HIV nasıl anlaşıldı
Bilinmeyen bir virüsün niteliğini belirlemek için incelenen hastalığın özellikleri viral bir enfeksiyonu çağrıştırdığında virologlar genellikle hastaların vücut sıvılarında elektronik mikroskopla virüs parçacıklarını tararlar.
Virologlar aynı zamanda sağlam bir dokuyu hastanınkiyle de karşılaştırabilirler. Enfekte dokuda farklı bir genetik materyelin bulunması bir virüsün varlığına işaret edebilir. Bu virüs önce izole edilip sonra incelenecektir. AIDS vakasında ise Pasteur Enstitüsü’nden araştırmacılar kültür ortamındaki hücrelerin yok oluşunu inceleyerek ve RNA’lı virüslerin karakteristik enzim aktivitesini keşfederek HIV virüsünü belirlediler.
SARS: Virologlar mikroskopla tarama ve PCR’yi bir arada kullanarak SARS virüsünü izole edip hangi soya (korona) ait olduğunu belirlediler. Genomundan parçalar çıkarıp PCR sondaları olarak kullandılar.
3) Niçin yeni virüsler?
Burada, mütasyon, gen karışımı ve bir türden diğerine geçilmesi söz konusu. Çünkü virüsler belli bir tür organizmaya aittirler (bitkilerin virüsleri hayvanlara, böceklerinkiler ise memelilere bulaşmazlar) . Ancak aynı silsilede bazen bir türden diğerine geçişler de gözlenebilir. Bu durum, HIV ve Ebola virüsü vakalarında geçerlidir.
Türleri ayıran doğal bariyeri aşabilmek için bunların yakın temas halinde olmaları (örneğin çiftliklerde) ve bir türün virüslerinin çeşitli mütasyonların ardından bir başkasının hücrelerinde çoğalabilme yetisini edinmeleri gerekir.
Bazen virüsler hücreleri ortaklaşa enfekte ettikleri diğer virüslerle karışabilirler. Bu ‘hibridler’ yeni özellikler sergileyebilirler; bazıları hayvanlar için zararsız olsa da bazen hiç beklenmedik bir biçimde insanlar için ölümcül olabilir.
İnsanla çeşitli evcil hayvan türleri arasındaki birliktelik ve gelişmekte olan ülkelerde hala geçerliliğini koruyan eski zirai yöntemlere özgü iyileştirilmemiş hijyen kuralları da türler arasındaki alışveriş için uygun bir zemin oluşturuyor. Gelişmiş ülkelerde yoğun besi hayvancılığı uygulamaları da hayvana özgü virüslerin insana bulaşmasına neden oluyor. SARS: SARS’ın hayvanlardan bulaştığı hala kanıtlanamamış olsa da pek çok uzman hastalığın, mutfak kültürünün çok çeşitli hayvan türleriyle hazırlanan yemeklere dayandığı Çin’in Kanton bölgesinde büyük miktarda tüketilen etlerden kaynaklanan bir mutant olduğunu varsayıyor. Öte yandan, suçlu virüsün genomunun analizi virüsün hayvanda bilinen çeşitli koronavirüs gruplarına özgü pek çok sekansı içerdiğini gösterdi. Bu da kaynağıyla ilgili olarak öenmli bilgiler sunabilir.
4) Nasıl korunmalı?
En az virüs çeşidi kadar korunma yöntemi de mevcut. Grip virüsü gibi bazı virüsler solunum suyu parçacıkları ya da aksırık, öksürük gibi nemli püskürüklerde gezinerek bir kişiden diğerine bulaşabilirler: Bazıları ise cinsel yolla ya da kan yoluyla (AIDS, hepatit) , iğne ya sa ısırmayla (kuduz) bulaşabilirler. Bazılarının ise virüsü taşıyip bulaştıracak bir vektöre gereksinimi vardır. Kemirgenlerdeki hemorajik ateş (hantavirüs) , kuş gribi, sivrisinek gibi bazı böceklerin taşıdıkları hastalıklar bu kategoriye girer.
Çiçek virüsü ise hastalığın bulaştığı su ya da yiyecekler yoluyla insanlara geçer. Başta grip olmak üzere bazı virüsler ise çevrede kalmayı sürdürüp virüsün bulaştığı yüzeyler ya da objeler aracılığıyla insanlara geçerler.
Temastan kaçınmak
Kuluçka ve bulaşma devresi ne kadar uzun olursa virüs de o derece sessizce yayılabilir. Semptomlar ortaya çıktığında hasta çoktan başkalarına hastalığı bulaştırmıştır bile... Nitekim AIDS gibi ‘yavaş’ olarak tanımlanan bir virüsten kaynaklanan salgının nasıl yayıldığı çok iyi bilinmektedir.
Virüsten korunmak için uygun bir aşı yoksa hasta insanlarla temastan kaçınılmalıdır. Bu konudaki yöntemler basittir ve iyi bilinmektedir: Cinsel ilişkiler için prezervatifler, havada ve çevrede yaşayan virüslere karşı maske ve eldivenler.... Virüsün bulaştığı kişilerin ve yaşadıkları yerlerin karantinaya alınması gibi kollektif önlemlere de başvurulabilir. Virüsün içinde çoğaldığı ortamı yok etmek de yararlı olabilir.
SARS: SARS virüsü solunum ve temas yoluyla yayılan su parçacıklarından bulaşır. Hastalığın bulaştığı kişi ve yerlerin tecrit edilmesi, insanların bir yerden yere gitmelerine getirilen sınırlamalar ve hastanelerde uygulamaya konulan çok sıkı hijyen önlemleri pek çok ülkede hastalıkla mücadelede etkin oldu.
5) İlaç var mı?
Virütik hastalıkları iyileştirebilecek ilaçlar çok fazla değildir çünkü enfekte organizmayı iyileştirmek üç aşamada son derece zor bir uğraştır: İlaçlar, ev sahibi hücreler zarar vermeden virüsü yok etmeli ya da çoğalmayı durdurmalı; virüsler çok hızlı mütasyona uğradıklarından ilaçlar sürekli evrim geçiren bir hedef belirlemeli; pek çok virüs enfeksiyonu şiddetli olduğu kadar kısa süreli de olduğundan ilaçlar çok çabuk etki göstermeli.
Bu nedenle antivirallerin sayısı azdır ve bazen hastaların dayanmakta zorlanacakları yan etkilere yol açabilirler. Bu alanda eczacılık araştırmaları oldukça fazladır.
Etkileri fazla değil
‘Klasik’ antiviraller AIDS, hepatit ve uçuk virüslerine karşı az çok etkin bir mücadele yürütebilmektedir. Bazıları viryonun ev sahibi hücreye yerleşmesini, bazıları da viryonun hücrede kopyalanarak çoğalmasını engellemektedir. Ancak virüslerin tedavilere karşı direnç kazanmaları (HIV gibi) hastanın kendisini toparlama sürecini başarısızlığa uğratmaktadır.
SARS: Şimdiye kadar eczacılık araştırmaları nezle virüsü olan koronavirüslerle fazla ilgilenmemişti. Geçen yıl nisan ayı sonunda SARS virüsüne karşı tedavi amaçlı tek cephane ribavirin ve interferondan ibaretti. Geniş spektrumlu bu iki antiviral molekül hücrede nükleik asitin kopyalanarak çoğalmasını engelliyorlar. Bunların SARS’a karşı etkileri zayıf. Her ilaçta olduğu gibi antiviral tedavi yöntemleriyle ilgili araştırmalar yıllarca sürebilir. Halen başta Atlanta’daki Hastalık Kontrol Merkezi (CDC) olmak üzere pek çok laboratuvar bu yönde çalışıyor. Ancak araştırmalar bir sonuç vermeden hastalığın ortadan kalkması oladılığı da var.
6) Aşılar nasıl işliyor
Aşılamak, bağışıklık sistemine mücadele etmesi gereken mikrobu tanıtmak demektir. Böylece bilgilenen bağışıklık sistemi organizmayı bütünüyle kaplamadan önce zamanında virüsü tanıyabilecektir. Bunun için de sayısız aşı etkisi azaltılmış virüsten içerir. Bazıları ise kimyasal bir etken (Javel) , fiziksel işlem (ısı şoku, UV ışınları, mikrosentrifügasyon v.s.) gibi yöntemlerle öldürülen virüsleri içerir.
Bu işlemlerin amacı viryonu yok edip bağışıklık sisteminin tanıdığı zarfı saklamaktır. Nitekim, aşının bu görevde uzmanlaşmış hücreler aracılığıyla belirlediği, virüslerin yüzey parçacıkları yani ‘viral belirleyiciler’ ya da ‘antigenler’dir. Aşı, virüsün organizmaya saldırması halinde müdahale etmeye hazır özel antikorlar üretmesini sağlar.
Zayıflatılmış virüs
Bunun adı, zayıflatılmış ya da ölü virüsler değil doğrudan uygun antikorları içeren ‘pasif’ aşılardır. Burada koruma birkaç hafta ya da birkaç ay gibi kısa sürelidir. Bu seroterapiler genellikle enfeksiyondan sonra virüsü yok etmek umuduyla uygulanır.
Aşılar, çiçek hastalığında olduğu gibi istikrarlı virüslere karşı etkilidir. Ancak virüslerin büyük bir bölümü çok hızlı mütasyona uğradıklarından Ğ HIV virüsünde yaklaşık üç ayda bir! - burada uygun aşıyı bulmak çok daha zordur. AIDS vakalarında ise HIV’ın bulaştığı organizma antikorları sentetize etmediğinden sorun çok daha karmaşıktır.
SARS: SARS’a karşı aşı geliştirebilmek için ilk önce koronavirüsün antikor salgısına yol açıp açmadığını belirlemek gerekir. Daha sonra da test için virüs kültive edilip hayvanlara bulaştırılmalıdır. Bu durumda, hareketsiz bir virüsten geleneksel bir aşı elde edilmesi gündeme gelecektir. Bir diğer araştırma alanı da antikorlardan oluşan tedavi amaçlı aşıya odaklanabilir. Enfekte bir hastaya uygulanan bu aşı virüsü etkisiz hale getirebilir.
7) Sekansları belirlemek neye yarar?
Bir virüsün genomunu deşifre etmek genetik oluşumunu ortaya koymaya yarar; böylece buradan yola çıkıp virüsü kesin olarak saptamaya yönelik testler geliştirilebilir. Bu testler, viral hastalık semptomları sergileyen hastanın kuşkulanılan virüsün taşıyıcısı olup olmadığını kesin bir şekilde saptamaya yarar. Ayrıca virüsün sekanslara ayrılması, dinamiğini anlamayı ve özellikle mütasyon oranını analiz etmeyi sağlar. Tüm bunların yanı sıra viral bir genomun sekanslara ayrılması bir antiviralin geliştirilmesinin ilk aşamasıdır.
SARS: SARS vakasında sekansların belirlenmesi, bir tarama testi geliştirilip tıp insanlarının hizmetine sunulmasını sağlar. Böyle bir test nezleli insanların korkularını giderip, gereksiz karantinalardan kaçınılmasına, risk altındaki insanların daha iyi izlenmesine ve virüsün etkilediği kişilerin hemen tecrit edilmesine olanak tanır. Doktorlar değişik hastalarda tanımlanmış olan koronavirüsün genomunun sekanslarını karşılaştırarak virüsün mütasyon kapasitesini araştırmaktadırlar.
7) Ne zaman salgından söz edilir?
Salgın hastalıkları inceleyen bilim dalına göre, gözlem yapıldığı sırada vaka sayısı alışılageldik vaka sayısından daha yüksekse salgından söz etmek gerekir.
Örneğin, Fransa’da Inserm’in nöbetçi ağı (Sentiweb) 2003 yılının on beşinci haftasında bir grip salgını olduğunu belirledi çünkü grip vakası haftada 100.000 üzerinde 137’ydi; oysa geçmiş yıllardaki ortalama eşik 100.000 kişi için 99’du. Öte yandan, o güne dek bilinmeyen bir virüsün insanoğlunda neden olduğu ilk vaka salgın sayılması için yeterlidir.
Salgın geniş bir bölgeye, kıtaya hatta dünyaya yayılıp çok sayıda insanı etkilediğinde ise pandemi adını alır; 1917’de patlak veren İspanyol gribi, AIDS ya da SARS pandemi kategorisine girer.
SARS: Bu koronavirüs tanınmadığı için ilk vaka salgın sayıldı. Ancak uzmanlar pandeminin daha da yayılmasından korkuyorlar. Örneğin, hastalığın bulaştığı insanlar Afrika ya da Güney Amerika’ya gittiklerinde burada hastaları saptayabilecek sağlık yöntemleri yetersiz olduğundan salgın daha da ciddi hale gelebilir.
9) Ne zaman bölgesel bir4 salgın sözkonusudur?
Hastalık belli bir bölgenin sınırlarının dışına çıkmamışsa bölgesel bir salgın söz konusudur.
AIDS dünya çapında bir salgınken bölgesel bir salgına dönüşmüş olan hastalıklar kategorisindendir çünkü HIV taşıyıcıları enfekte olduklarını bilmeden önce çok sayıda insana hastalığı bulaştırmış olabilirler.
Avrupa’da halen AIDS vakası öngörülenin altında kaldığından geniş çaplı bir salgından değil sadece bölgesel bir salgından söz edilebilir. Başka yerlerde ise özellikle Çin ve Afrika’da AIDS pandemidir çünkü çok geniş bir alanı etkileyen bir salgın söz konusudur.
SARS: Kuluçka döneminde (2-10 gün) hastalığın bulaştığı kişiler virüsü ortaya çıktığı bölgeden çok daha uzaklara taşıyıp başka insanlara da bulaştırabilirler. Bu durum, halen kanıtlanmamış olsa da sağlıklı ancak taşıyıcı kişilerin varlığıyla daha da ciddi hale gelebilir.
10) Virüsler insanoğlunu tehdit ediyor mu?
Uzun bir kuluçka döneminin ardından su ve hava yoluyla bulaşan virüsler, hastalığı taşıyan sağlıklı kişiler ve öldürücü hastalık gibi etmenler insanlık için tehlikeli olabilir mi?
Bu pek olası değil; şimdiye kadar hiçbir salgın türlerin soyunu devam ettirmeleri önünde bir engel olmadı. İnsanların sıklıkla yer değiştirmeleri virüslerin yayılmasına neden olsa da her zaman için hastalığı durduracak coğrafi sınırlar ve hastalığa doğal olarak direnç gösteren insanlar vardır.
Yine de bir virüs insanlığa büyük zararlar verebilir; nitekim, çiçek hastalığı 1900 ila 1967 yılları arasında 135 milyon kişiyi öldürdü. Hızla bulaşma özelliği ve bu hastalığa yakalananlarda yüksek ölüm oranı (yüzde 30) tehlikenin ne derece ciddi boyutlara varabileceğini gösterdi. Neyse ki, 1977 yılında geliştirilen bir aşıyla yok edilebildi.
Basit ve etkili önlem
Günümüzde AIDS 30 milyondan fazla insanı etkilediği Afrika’yı etkiliyor; Çin’de ise bu hastalığın hangi boyutta olduğu bilinmiyor. Uzmanlar, mevcut HIV ilaçlarının salgını kontrol altına alabileceğini ancak bu ilaçlara herkesin sahip olamamasının durumu daha da vahim hale getirdiğini kaydediyorlar.
Çelişkili bir biçimde Ebola gibi son derece öldürücü bir virüsü (vakaların yüzde 60-80’i) kontrol etmek grip virüsünü kontrol etmekten daha kolay: Virüsün bulaştığı insanlar kolayca belirlenebilir ve hastalığın bulaşması da virüsün enfekte ettiği kişiyle yakın temas kurulmasıyla meydana gelir. Bu nedenle, alınacak tecrit önlemleri basit ve etkilidir.
SARS: Virüse karşı dünya çapında başlatılan mücadele hastalığın yayılmasını engelleyebilir. Ancak SARS vakası her an yeni bir virüsün insanoğlunu tehdit edebileceğini gösteriyor. Bu yazı, Science et Vie dergisinden özetlenerek alınmıştır.
Atipik pnömopatiden ölüm oranı oldukça yüksek
Virüsün bulaştığı hastaların yaklaşık yüzde 14’ü ölmüş bulunuyor. Virüslerin öldürücülük oranı hastalığın çeşidine göre değişiyor. Örneğin, hemorajik Ebola ateşi vakaların yüzde 80’inde ölümcülken Nil ateşinde bu oran yüzde 10. Tedavi olmaması halinde AIDS’ten ölüm oranı yüzde 100. Fransa’da bu oran halen yüzde 37. Her yıl AIDS Fransa’da 978 kişiyi dünyada ise 2.943.000 kişiyi öldürüyor. 1983’de saptanan bu patoloji 20 yılda 25 milyon kişiyi öldürdü.
Bernard Vallat
(Hayvanlarda salgın hastalıklar uluslararası bürosu sorumlusu)
‘Hayvanlarda görülen salgın hastalıklar insanlar için de risk’
SARS’ın hayvanlardan kaynaklandığı henüz kanıtlanmamış olsa da bu olasılık son derece yüksek olduğundan bize hayvanlardan insanlara bulaşabilecek hastalıklar konusunda ciddi bir uyarı. Bu olgular halen dünyada 156 laboratuvarda inceleniyor. Binlerce hayvanın modern çiftliklerde bir arada tutulması virüsle yeni patojenlerin ortaya çıkışı arasındaki genetik bağa uygun zemin hazırlıyor. Açık havada dolaşan kümes hayvanlarının yabani kuşlarla temas kurmaları halinde risk daha da artıyor.
Ne ne demek?
Bakteri: Bakteriler, genomunun tek bir çekirdekte toplanmadığı genellikle tek hücreli bir mikroorganizma grubu oluştururlar. Prokaryotlara aittirler. Tek çekirdekli hücrelere sahip organizmalara ökaryot denir.
Mikrop: Bu terim, enfeksiyon hastalıklarından sorumlu organizmaları kapsar. Virüsler yaşayan organizmalar olmasalar da patojen özellikleri dolayısıyla mikrop sınıfına sokulmaktadırlar.
Antigen: Bağışıklık tepkisini tetikleyebilecek organik molekül. Antikorlar antigeni nötrleştirmek ya da yok etmekle görevli bağışıklık hücrelerinin dikkatini çekmek antigenin üzerine yerleşirler.
Genom: Virüsün ya da organizmanın hücrelerinin genetik materyelini oluşturan genlerin tümü.
Proteinler: Hücre ve virüslerin belli başlı bileşenleri olan proteinler, genomun sağladığı bilgi aracılığıyla hücreler tarafından gerçekleştiriliyor.
Enzim: Belli kimyasal tepkimeleri hızlandırıyorlar.
İlk kurban Çin
Dünya Sağlık Örgütü 10 Mayıs 2003’te dünyada olası 7296 atipik pnömopati vakası belirledi. 526 kişi öldü. İnsanların sıklıkla yer değiştirmesinin de uygun bir zemin oluşturmasıyla salgın otuz üç ülkeye yayıldı.
YARINA NE KALDI? ..
YARINA NE KALDI?
BU KADAR MI YAKINSIN? ..
HERŞEYİ BENDEN BEKLEDİN,
HERŞEYİ BENDEN İSTEDİN
...
NERDE SENİN CEVABIN?
YARINA NE KALDI..
Sonra kargo yalnızlar çağı oldu..
UMUT DENEN ŞEY,UMUTSUZLUK KORKUSU..
İNANÇ DENEN ŞEY,YOKLUĞUN DUYGUSU!
Ve kalamış parkı..
SESSİZLİĞİN DIŞINDAN BİR SES,
SENİ BANA GETİRDİ..
KARANLIĞIN İÇİNDEN BİR IŞIK,
GÖKYÜZÜNE YÜKSELDİ.
...
AŞK BOMBOŞ BİR PARK ŞİMDİ..
Ve aslında kargo yalnızlık mevsiminin bütün parçalarıydı..
Sonra; lanetlenmiş omuzlar oldu ve tabiki de çünkü çok zor..
İnsanlar şairin elindeyi çok sevdi ve renklerin içindeyi ve ayrılık şarkısını..
Ama kargonun aslı bu değildi..
enteresan diyaloglar
02.06.2004 - 13:24-Nedir?
-'Ne' nedir?
-Ne ne?
-Ne diyon?
-Sen ne diyon?
-Ben, 'ne' diom,asıl sen ne dion?
-Ne dion sen?
-Ne diom neee
-Evet?
-Ne evet?
-Ne diom dedin..Evet ne diosun?
-'Ne'diom işte.
-Ne?
-Ne ne?
-Dediin ne?
-Ne.
-Ne mi dion?
-Evet.
-Neye ne dion?
-Kim?
-Sen.
-Ben?
-Evet.
-Kimseye.Ne diim?
-Ne de.
-Ne mi diim?
-Evet.
-Ne?
-Ne ne?
-Ne diyon?
-Sen ne diyon?
-Ben, 'ne' diom,asıl sen ne dion?
-Ne dion sen?
-Ne diom neee
-Evet?
-Ne evet?
-Ne diom dedin..Evet ne diosun?
-'Ne'diom işte.
-Ne?
-Ne ne?
-Dediin ne?
-Ne.
-Ne mi dion?
-Evet.
-Neye ne dion?
-Kim?
-Sen.
-Ben?
-Evet.
-Kimseye.Ne diim?
-Ne de.
-Ne mi diim?
:))))) Sürer giideeeeerrr..
kelebek
02.06.2004 - 13:20Aklıma direk şu gelir her daim..
'in my stomach,as lots of BUTTERFLIES troppin'&floppin' their wings'
War mıdır bundan güsel bir heyecanlanma eylemi..
Bilmiyosunuz?
Ben söliim; YOKTUUUURRR! ! !
nick cave
31.05.2004 - 23:00Aha! Güsel doru hafıza! Efet kylie ile sölüyolar.Klibi süper..Göl..Bir kadın..Kızıllık..Vee red rosesSsssS :) Sözler için saol
nevrotik duygu bozukluğu
30.05.2004 - 19:41Benim hastalıım :)) Ve mor rengi bu hastalıı ortaya çıkarıyomuuşş..
Nevrotik: yaşamın karşıt eğilimlerini birleştirmek için çaba göstermiş ama bunu başarmamış kişidir. Rank, bunlara 'engellenmiş artist' der. Karşıt istemi o derece ilerlemiştir ki, ait olduğu kültürle özdeşleşme imkanını yitirmiştir. Karşıt istemi nedeniyle terapide direnç gösterir. Anne-babasıyla yaşadığı beraberlik biçimini ayrım yapmaksızın herkesle yeniden yaşar. Yorumlarını ihtiyaçlarına göre genelleştirir ve 'ya hep ya hiç' mantığı egemendir. Nevrotik eğilimlerin temelinde korku ve suçluluk duygusu vardır. Nevrotikler, davranışlarından kendisini sorumlu tutmaz, olayların kendi dışında olduğuna ve onlara yön vermemin elinde olmadığına inanırla. Kendini aşırı eleştirir, küçük, zayıf ve değersiz bulur. İnsanların kendisi hakkında düşündüklerini önemser.
nedir ?
30.05.2004 - 19:33-Nedir?
-'Ne' nedir?
-Ne ne?
-Ne diyon?
-Sen ne diyon?
-Ben, 'ne' diom,asıl sen ne dion?
-Ne dion sen?
-Ne diom neee
-Evet?
-Ne evet?
-Ne diom dedin..Evet ne diosun?
-'Ne'diom işte.
-Ne?
-Ne ne?
-Dediin ne?
-Ne.
-Ne mi dion?
-Evet.
-Neye ne dion?
-Kim?
-Sen.
-Ben?
-Evet.
-Kimseye.Ne diim?
-Ne de.
-Ne mi diim?
-Evet.
-Ne?
-Ne ne?
-Ne diyon?
-Sen ne diyon?
-Ben, 'ne' diom,asıl sen ne dion?
-Ne dion sen?
-Ne diom neee
-Evet?
-Ne evet?
-Ne diom dedin..Evet ne diosun?
-'Ne'diom işte.
-Ne?
-Ne ne?
-Dediin ne?
-Ne.
-Ne mi dion?
-Evet.
-Neye ne dion?
-Kim?
-Sen.
-Ben?
-Evet.
-Kimseye.Ne diim?
-Ne de.
-Ne mi diim?
:))))) Sürer giideeeeerrr..Böle de menem bişii
dead can dance
30.05.2004 - 19:10Tabi tabi neden olmasın? ..Efenim çook eski yıllarda ün yapmış ecnebi bir Dead man walkin' wardıı soracıma..I see dead people var idi..Sora sora şimdi hatırlayamadım ama baya bi dead can bilmem neler var idi,hakkını yememek lazım.Bu deadler azıtmış.Şimdi ben ölüüm efenim ölüysem bi elim yağda dieri balda hesabı herşeyi yaparım moduna girmişler.
Dead can Dance
Dead can walk
Dead can think
Dead can see
Emme we lakin
Dead cant touch
Dead cant feel
&
Dead cant..Cant..Söleyemiorum.. :)
linkin park
30.05.2004 - 14:48Every step that I take is another mistake to you
Every step that I take is another mistake to you
...
Can't you see that you're smothering me
Holding too tightly afraid to lose control
...
i've become soo NUMB!
I cant feel u there..
i've become soo tired
So much more aware..
I'm becomin' this
All i want to do
Is be more like ME
&be less like UUU! !
&i knoooowwww i maayy enndd uupp failin' toooo
But i knoooooowwwwww
U were just like me
With someone disappointed in uu..
...
Every step that I take is another mistake to you
Every step that I take is another mistake to you
Every step that I take is another mistake to you
Every step that I take is another mistake to you
ünlü çiftler
30.05.2004 - 10:37sol ayakkabımla sağ ayakkabım
sol ayağıma giydiim çorabımla sağa giydiim çorabım
çatalımla bıçağım
sağ gözümle sol gözüm
16 üst dişim 16 alt dişim
sağ beyin lobum sol beyin lobum
ketçapla mayonez
dondurmayla sıcak süt
Deli ile dana
insan ve hormonları
safra kesesi ve safra
apandiksin ile apandist
şirineyle bütün şirin alemi
becillikle ukalalık
mayozla mitoz
kas ile motor plak
avataj ile dezavantaj
fenasi ile kerim :)
emrahla küçük emrah
iboyla küçük ibo
Kinyas ile Kayra
vs vs vs vs ile etc etc etc etc :))
mor ve ötesi
26.05.2004 - 00:40çünkü seenn eğer isterseeenn herşeyiiii kurtarırsıınnn
Orda durmaaa
Durup beklersen
hiiiççç bişiiiii olmaaazzz..
Gerçek uzak kooşş
Koş geç kalmaaa sakıııınnnn! ! !
Tokken hiç doymadın sen
Susmadın
Gerçek uzak koş
koş geç kalmaa sakıınn
Tokken hiç doymadın sen
duurrr artıııkkkkk
ŞİMDİ NERDE GEÇMİŞİN O MUTLU ÇOCUKLARI?
...
prodigy
23.05.2004 - 22:26ben çok sefiodum bi ara breathe with me yi.Ama 'Play my game' derkene daa dorusu game derken tam bi ayılık sergiliyo.Gaaayymmm denir mi yaf? O kdr güzel bi şarkıya..Cıks!
evanescence
23.05.2004 - 22:17Garip ama cnmın çok fazla sıkılmış olduu gecelerde yattıktan sonra uyuyamadıım için gözlerimi tavana dikip 'I'm so tired of being here suppressed by all my childish fears..' die..Ama böle fısıldayarak..Ölece..Her şeyi unutuyorum..Cnmı sıkan herşeyi..Beni mutlu kılanları da unutuyorum ama..Kendimi bile..Sanki sadece o şarkı var..Fısıltılar boşlukta yayılıp gidiyomuş gibi dalgalar halinde..Terapi gibi..
...
When you cried I'd wipe away all of your tears
When you'd scream I'd fight away all of your fears
I held your hand through all of these years
But you still have all of me
...
mor ve ötesi
23.05.2004 - 22:10Aslımdır.
yeşil
22.05.2004 - 20:08Benim için yeşil,
...
Yeşil,doğallıın rengi(doğanın deil dihgat çeherim)
ee yeşil antep fıstııdır
yeşil bir..bir elmadır
Çimleri biçtikten sonra etrafa yayılan kokulardır.
Greenpeacedir :)
Mukustur.(çokta kibarım yalnız) ;)
Bezelyedir
Mor ve turuncuyla uyum sağlayan bir renktir.
Antikadır..
dna
21.05.2004 - 17:33emredici..
şifre verici..
protein sentezleyici :))
ee..
daa ne olsun abi işte her şeyin babası
Godfather DNA ;)
piedra ırmağının kıyısında oturdum, ağladım
21.05.2004 - 16:21- Sevmek tehlikelidir.
- Biliyorum bunu.Daha önce birini sevdim.Sevmek,uyuşturucu almak gibidir.Başlangıçta kendini iyi hissedersin,bütünüyle verirsin.Ertesi gün daha fazlasını istersin.Henüz zehirlenmemiş,o duygudan hoşlanmışsındır ve onun üzerindeki egemenliğini sürdürebileceğini sanırsın.Sevdiğin kişiyi 2 dakika düşünür sonraki 3 saat boyunca unutursun.
- Ama yavaş yavaş onun varlığına alışır,ona bütünüyle bağımlı hale gelirsin.Böylece onu 3 saat düşünüp,2 dakika unutmaya başlarsın.Yakınında değilse,uyuşturucubağımlılıarın gerek duydukları şeyi bulamadıkları zaman hırsızlık yaptıkları,kendilerini aşağıladıkları gibi,aşk için herşeyi yapmaya sen de hazırsındır.
- Ne korkunç bir benzetme!
göz
21.05.2004 - 14:49Bayılıyorum bu konuya konusuna da çizmesine de (taşını da toprağını da der gibi :) cnm istanbul): P
Efenim göz yuvarlağı 3 tabakaylan çevrilidir.En dıştakinden başlıyorum artıkın aklımda kaldıı kadarıylan..
Öhöms..
SERT TABAKA(göz akı) :
bu tabaka böle gözün iç kısmındaki çok narin olan dokuları korumakla görevli.Bi de göz yuvarlaına dayanıklılık sağlıyo.
Gözün ön ve orta kısmında incelerek saydam bi yapıya çevriliyo ve bu tabaka 'Kornea'adını alıyo.Kornea da zati böle mercek gibi ışığı kırıyo.
DAMAR TABAKA:
Böle baya bi kan damarı var,bu kan damarları da doal olaraktan gözü besliyir.
İç yüzeyinde siyah renk maddesi(pigment dioz biz ona) :) taşıyan hücrelerden oluşan bi tabaka var.Bu tabaka da göze gelen fazla ışığı böyle bi emerekten gözün içini karanlık bir odaya çeviriyir.
Bi de gözün ön kısmında böyle bir kalınlaşaraktan 'İris' i oluşturuyo.İris te gözün renkli kısmı.Böyle bi düz kaslarlan falan çevrili.
İrisin ortasında 'Göz bebeği' bulunuyor.Göz bebeği göze ışığın girmesini sağlayan küçük bi delik(kara delik gibi) :)
Hatta bu gözümün bebeği iristeki kaslarlan böle bi büyüyp küçülebilme potansiyeline sahip.
Gelelim göz merceğine..Göz merceği korneadan sora 2.kere ışığı kırdıından dolayı favorimdir :)) irisin arkasında yer alıyir.Saydam bişi ve dediim gibi ışığı kırıp ağ tabakaya düşmesini sağlıyo görüntünün.
Gelelim 3.tabakayaaaaaaaa
AĞ TABAKA(retina) :
Işığa duyarlı reseptörler yanim reseptör hücreler fln var ve sanırım bu yüzden de fotoreseptör deniyirdi(fotofosforilasyon gibi) :)
Neysem en sevdiim yeri de bu tabakanın; bu tabakada bulunan duyu sinirlerinin aksonlarının(yanim nöron uzantılarının diyim) gözün arkasında bir noktada birleşerek göz sinirini oluşturması ve bu göz sinirinin gözden çıkarak beyne gitmesi..Ahanda kontak kuruldu.. :)
Sarı benek efenim kör nokta yok çomak hücre ön oda,arka oda,yan oda fln filan var ama onlar pek bi ilgi alanıma girmiyo..
Kısacası görme olayı(ahanda bu formül bana aittir evde denemeyiniz) :)
IŞIN->kornea(ve ilk kırılma gerçekleşir) ->(göz bebeğinden geçereeeekkk) ..->Göz merceği(ve 2. ve son kırılma gerçekleşiirr) ->Camsı cisim(aa bunu annatmadım bu mercekle retina arasında kalan kısımda bulunuyo ve aslında bir sıvı halinde bakınız camsı sıvı) :)) ->Retinada ters bir görüntü oluşuurr->Görme reseptörleri uyarılır->İmpulslar başlar(impuls olayına da bayılırım he geçerken nörondan depolarize etmesine ve geçtikten sonra da bi bozukluk yoksa geri kutuplaşmasını nöronun müthiş bence) ->veee beynin görme merkesiyle buluşmaaaaaaa
HEPSİ BU :))
demir demirkan
21.05.2004 - 13:45Sanırım nedir bölümünün asıl amacı anlaşılmamış..Şu mavi renkle ve büyük harflerle yazılı olan 'DEMİR DEMİRKAN' hakkında yazı yazılacak,kreş çocuklarının yaptığı ucuz kişisel eleştriler değil.
Bülent Ecevit
21.05.2004 - 13:31'beeen siyasetiii pazara kadar diiiilll mezara kadaaaarrr,
mezara kadar diiiiilllll pazara kadar yapacam! ' diyen..
'Beenn 150,rahşan 130 yaşındaaa hala kendimizi genç hissedioruz'dien..
'Ben siyasetle uğraşıorum,rahşan evde yemek yapıyooo,ben yemek yapıyorum rahşan siyasetle uğraşıyoo'dien..
YANİ; deseydi ii olurdu ;)
altın oran
21.05.2004 - 13:21ya bırakın da ben annatayım altın oranımı :) (direk sahiplenme pozisyonu yalnız) alıntılardan önce şunu diyecem.Bence bu oran doğanın insanın ve tüm varlıkların dinden çok bilime ihtiyaç duyduklarının bir göstergesi.Tek başına birşey ifade etmiyor,hernekadar teoriler halinde kalmış olsa da bence bu oran soyut inançların üzerine kalın bir set çekecek kadar güçlü ve iddialı..
ALTIN ORAN
Evrende, Canlılarda ve Doğada Yaratılan Bir Güzellik Ölçüsü
Altın Oran Nedir?
Allah, herşey için bir ölçü kılmıştır.' (Talak Suresi, 3)
'... Rahman (olan Allah) ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.' (Mülk Suresi 3-4)
'...Eğer uygulama veya işlev unsurları açısından hoşa giden ya da son derece dengeli olan bir forma ulaşılmışsa, orada Altın Oran Sayı'sının bir fonksiyonunu arayabiliriz... Altın Sayı, matematiksel hayal gücünün değil de, denge yasalarına ilişkin doğal prensibin bir ürünüdür.'1
Mısır'daki piramitler, Leonardo da Vinci'nin Mona Lisa adlı tablosu, ay çiçeği, salyangoz, çam kozalağı ve parmaklarınız arasındaki ortak özellik nedir?
Bu sorunun cevabı, Fibonacci isimli İtalyan matematikçinin bulduğu bir dizi sayıda gizlidir. Fibonacci sayıları olarak da adlandırılan bu sayıların özelliği, dizideki sayılardan her birinin, kendisinden önce gelen iki sayının toplamından oluşmasıdır. 2
Fibonacci Sayıları: 0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987, 1597, 2584,...
Fibonacci sayılarının ilginç bir özelliği vardır. Dizideki bir sayıyı kendinden önceki sayıya böldüğünüzde birbirine çok yakın sayılar elde edersiniz. Hatta serideki 13. sırada yer alan sayıdan sonra bu sayı) sabitlenir. İşte bu sayı 'altın oran' olarak adlandırılır.
ALTIN ORAN = 1,618
233 / 144 = 1,618
377 / 233 = 1,618
610 / 377 = 1,618
987 / 610 = 1,618
1597 / 987 = 1,618
2584 / 1597 = 1,618
İnsan Vücudu ve Altın Oran
Sanatçılar, bilim adamları ve tasarımcılar, araştırmalarını yaparken ya da ürünlerini ortaya koyarlarken orantıları altın orana göre belirlenmiş insan bedenini ölçü olarak alırlar. Leonardo da Vinci ve Corbusier tasarımlarını yaparken altın orana göre belirlenmiş insan vücudunu ölçü almışlardır. Günümüz mimarlarının en önemli başvuru kitaplarından biri olan Neufert'te de altın orana göre belirlenmiş insan vücudu temel alınmaktadır.
İnsan Bedeninde Altın Oran
Bedenin çeşitli kısımları arasında var olduğu öne sürülen ve yaklaşık altın oran değerlerine uyan 'ideal' orantı ilişkileri genel olarak bir şema halinde gösterilebilir.3
Aşağıdaki şemada yer alan M/m oranı her zaman altın orana denktir: M/m=1,618
İnsan vücudunda altın orana verilebilecek ilk örnek; göbek ile ayak arasındaki mesafe 1 birim olarak kabul edildiğinde, insan boyunun 1,618'e denk gelmesidir. Bunun dışında vücudumuzda yer alan diğer bazı altın oranlar şöyledir:
Parmak ucu-dirsek arası / El bileği-dirsek arası,
Omuz hizasından baş ucuna olan mesafe / Kafa boyu,
Göbek-baş ucu arası mesafe / Omuz hizasından baş ucuna olan mesafe,
Göbek-diz arası / Diz-ayak ucu arası.
İnsan Elinde Altın Oran
Elinizi derginin sayfasından çekip ve işaret parmağınızın şekline bir bakın. Muhtemelen orada da altın orana şahit olacaksınız.
Parmaklarımız üç boğumludur. Parmağın tam boyunun İlk iki boğuma oranı altın oranı verir (baş parmak dışındaki parmaklar için) . Ayrıca orta parmağın serçe parmağına oranında da altın oran olduğunu fark edebilirsiniz.4
2 eliniz var, iki elinizdeki parmaklar 3 bölümden oluşur. Her elinizde 5 parmak vardır ve bunlardan sadece 8'i altın orana göre boğumlanmıştır. 2, 3, 5 ve 8 fibonocci sayılarına uyar.
İnsan Yüzünde Altın Oran
İnsan yüzünde de birçok altın oran vardır. Ancak bunu elinize hemen bir cetvel alıp insanların yüzünde ölçüler almayı denemeyin. Çünkü bu oranlandırma, bilim adamları ve sanatkarların beraberce kabul ettikleri 'ideal bir insan yüzü' için geçerlidir.
Örneğin üst çenedeki ön iki dişin enlerinin toplamının boylarına oranı altın oranı verir. İlk dişin genişliğinin merkezden ikinci dişe oranı da altın orana dayanır. Bunlar bir dişçinin dikkate alabileceği en ideal oranlardır. Bunların dışında insan yüzünde yer alan diğer bazı altın oranlar şöyledir:
Yüzün boyu / Yüzün genişliği,
Dudak- kaşların birleşim yeri arası / Burun boyu,
Yüzün boyu / Çene ucu-kaşların birleşim yeri arası,
Ağız boyu / Burun genişliği,
Burun genişliği / Burun delikleri arası,
Göz bebekleri arası / Kaşlar arası.
Akciğerlerdeki Altın Oran
Amerikalı fizikçi B. J. West ile doktor A. L. Goldberger, 1985-1987 yılları arasında yürüttükleri araştırmalarında 5, akciğerlerin yapısındaki altın oranının varlığını ortaya koydular. Akciğeri oluşturan bronş ağacının bir özelliği, asimetrik olmasıdır. Örneğin, soluk borusu, biri uzun (sol) ve diğeri de kısa (sağ) olmak üzere iki ana bronşa ayrılır. Ve bu asimetrik bölünme, bronşların ardışık dallanmalarında da sürüp gider.6 İşte bu bölünmelerin hepsinde kısa bronşun uzun bronşa olan oranının yaklaşık olarak 1/ 1,618 değerini verdiği saptanmıştır.
Altın Dikdörtgen ve Sarmallardaki Altın Oran
Kenarlarının oranı altın orana eşit olan bir dikdörtgene 'altın dikdörtgen' denir. Uzun kenarı 1,618 birim kısa kenarı 1 birim olan bir dikdörtgen altın dikdörtgendir. Bu dikdörtgenin kısa kenarının tamamını kenar kabul eden bir kare ve hemen ardından karenin iki köşesi arasında bir çeyrek çember çizelim. Kare çizildikten sonra yanda kalan küçük bir kare ve çeyrek çember çizip bunu asıl dikdörtgenin içinde kalan tüm dikdörtgenler için yapalım. Bunu yaptığınızda karşınıza bir sarmal çıkacaktır.
İngiliz estetikçi William Charlton insanların sarmalları hoş bulmaları ve binlerce yıl öncesinden beri kullanmalarını 'Sarmallardan hoşlanırız çünkü, sarmalları görsel olarak kolayca izleyebiliriz.' 7 diyerek açıklar.
Temelinde altın oranı yatan sarmallar doğada şahit olabileceğiniz en eşsiz tasarımları da barındırırlar. Ayçiçeği ya da kozalak üzerindeki sarmal dizilimler bu konuda verilebilecek ilk örneklerdir. Yüce Allah'ın kusursuz yaratışının ve her varlığı bir ölçü ile yarattığının bir örneği olan bu durumun yanı sıra birçok canlı büyüme sürecini de logaritmik sarmal formunda gerçekleştirir. Bunun sarmaldaki yayların daima aynı biçimde olması ve yayların büyüklüğünün değişmesine karşın esas şeklin (sarmal) hiç değişmemesidir. Matematikte bu özelliğe sahip başka bir şekil yoktur.8
Deniz Kabuklarındaki Tasarım ve Altın Oran
Bilim adamları deniz dibinde yaşayan ve yumuşakça olarak sınıflandırılan canlıların taşıdıkları kabukların yapısını incelerken bunların formu, iç ve dış yüzeylerinin yapısı dikkatlerini çekmiştir:
'İç yüzey pürüzsüz, dış yüzeyde yivliydi. Yumuşakça kabuğun içindeydi ve kabukların iç yüzeyi pürüzsüz olmalıydı. Kabuğun dış köşeleri kabukların sertliğini artırıyor ve böylelikle, gücünü yükseltiyordu. Kabuk formları yaratılışlarında kullanılan mükemmellik ve faydalarıyla hayrete düşürür. Kabuklardaki spiral fikir mükemmel geometrik formda ve şaşırtıcı güzellikteki 'bilenmiş' tasarımda ifade edilmiştir.'9
Yumuşakçaların pek çoğunun sahip olduğu kabuk logaritmik spiral şeklinde büyür. Bu canlıların hiçbiri şüphesiz logaritmik spiral bir yana, en basit matematik işleminden bile habersizdir. Peki nasıl olup da söz konusu canlılar kendileri için en ideal büyüme tarzının bu şekilde olduğunu bilebiliyorlar? Bazı bilim adamlarının 'ilkel' olarak kabul ettiği bu canlılar, bu şeklin kendileri için en ideal form olduğunu nereden bilmektedirler? Böyle bir büyüme şeklinin bir şuur ya da akıl olmadan gerçekleşmesi imkansızdır. Bu şuur ne yumuşakçalarda ne de -bazı bilim adamlarının iddia ettiği gibi- doğanın kendisinde mevcuttur. Böyle bir şeyi tesadüflerle açıklamaya kalkışmak çok büyük bir akılsızlıktır. Bu ancak üstün bir aklın ve ilmin ürünü olacak bir tasarımdır. Bu tasarım herşeyi yaratmış olan Yüce Allah'a aittir:
'... Rabbim, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz? ' (Enam Suresi, 80)
Biyolog Sir D'Arcy Thompson uzmanı olduğu bu tür büyümeyi 'Gnom tarzı büyüme' olarak adlandırılmıştı. Thompson'ın bu konudaki ifadeleri şöyledir:
'Bir deniz kabuğunun büyüme sürecinde, aynı ve değişmez orantılara bağlı olarak genişlemesi ve uzamasından daha sade bir sistem düşünemeyiz. Kabuk...giderek büyür, fakat şeklini değiştirmez.'10
Birkaç santimetre çapındaki bir nautilusta, gnom tarzı büyümenin en güzel örneklerinden birini görmek mümkündür. C. Morrison insan zekası ile bile planlaması hayli güç olan bu büyüme sürecini şöyle anlatır:
'Nautilus'un kabuğunun içinde, sedef duvarlar ile örülmüş bir sürü odacığın oluşturduğu içsel bir sarmal uzanır. Hayvan büyüdükçe, sarmal kabuğunun ağız kısmında, bir öncekinden daha büyük bir odacık inşa eder ve arkasındaki kapıyı bir sedef tabakası ile örterek daha geniş olan bu yeni bölüme ilerler.'11
Kabuklarındaki farklı büyüme oranlarını içeren logaritmik sarmallara göre diğer deniz canlıları bilimsel adlarıyla şöyle sıralanabilir:
Haliotis Parvus, Dolium Perdix, Murex, Fusus Antiquus, Scalari Pretiosa, Solarium Trochleare.
Bugün fosil halinde bulunan ve Amonitlerde logaritmik sarmal şeklinde gelişen kabuklar taşırlar.
Hayvanlar dünyasında sarmal formda büyüme sadece yumuşakçaların kabukları ile sınırlı değildir. Özellikle Antilop, yaban keçisi, koç gibi hayvanların boynuzları gelişimlerini temelini altın oran dan alan sarmallar şeklinde tamamlarlar.12
İşitme ve Denge Organında Altın Oran
İnsanın iç kulağında yer alan Cochlea (Salyangoz) ses titreşimlerini aktarma işlevini görür. İçi sıvı dolu olan bu kemiksi yapı, içinde altın oran barındıran _=73 derece 43´ sabit açılı logaritmik sarmal formundadır.
Sarmal Formda Gelişen Boynuzlar ve Dişlerde Altın Oran
Filler ile soyu tükenen mamutların dişleri, aslanların tırnakları ve papağanların gagalarında logaritmik sarmal kökenli yay parçalarına göre biçimlenmiş örneklere rastlanır. Eperia örümceği de ağını daima logaritmik sarmal şeklinde örer. Mikroorganizmalardan planktonlar arasında, globigerinae, planorbis, vortex, terebra, turitellae ve trochida gibi minicik canlıların hepsinin sarmala göre inşa edilmiş bedenleri vardır.
Mikrodünyada Altın Oran
Geometrik şekiller sadece üçgen, kare veya beşgen, altıgen ile kısıtlı değildir. Bu saydığımız şekiller değişik şekillerde de biraraya gelerek yeni üç boyutlu geometrik şekiller oluşturabilirler. Bu konuda ilk olarak küp ve piramit örnek olarak verilebilir. Ancak bunların dışında, günlük hayatta hiç karşılaşmadığımız hatta ismini dahi ilk defa duyduğumuz tetrahedron (düzgün dört yüzlü) , oktahedron, dodekahedron ve ikosahedron gibi üç boyutlu şekillerde vardır. Dodekahadron 13 tane beşgenden, ikosahedron ise 20 adet üçgenden oluşur. Bilim adamları bu şekilleri matematiksel olarak birbirine dönüşebileceğini ve bu dönüşümün altın orana bağlı oranlarla gerçekleştiğini bulmuşlardır.
Miroorganizmalarda altın oran barındıran üç boyutlu formlar oldukça yaygındır. Birçok virüs ikosahedron yapısında bir biçime sahiptir. Bunların en ünlüsü Adeno virüsüdür. Adeno virüsünün protein kılıfı, 252 adet protein alt biriminin düzenli bir biçimde dizilmesi ile oluşur. İkosahedronun köşelerinde yer alan 12 alt birim ise beşgen prizmalar biçimdedir. Bu köşelerden diken benzeri yapılar uzanır.
Virüslerin altın oranları bünyesinde barındıran formlarda olduğunu tespit eden ilk kişi 1950'li yıllarda Londra'daki Birkbeck Koleji'nden A. Klug ile D. Caspar'dır.13 Üzerinde ilk tespit yapılan virüs ise Polyo virüsüdür. Rhino 14 virüsü de Polyo virüsü ile aynı formu gösterir.
Peki acaba virüsler neden biz insanların zihnimizde canlandırmasını bile zorlukla yapabildiğimiz, böyle altın orana dayalı özel bir formlara sahiptirler? Bu formların kaşifi A. Klug bu konuyu şöyle açıklıyor:
'Caspar ile ben, küresel bir virüs kılıfı için optimum tasarımın ikosahedron tarzı bir simetriye dayandığını gösterdik. Böyle bir düzenleme bağlantılardaki sayıyı en aza indirir... Buckminster Fuller'in yarı küresel jeodezik kubbelerinden14 çoğu da benzer bir geometriye göre inşa edilirler. Bu kubbelerin oldukça ayrıntılı bir şemaya uyularak monte edilmeleri gerekir. Halbuki virüs, bir virüs kılıfı, alt birimlerinin esnekliğinden ötürü kendi kendini inşa eder.'15
Klug'un bu açıklaması çok açık bir gerçeği bir kez daha ortaya koymaktadır. Bilim adamlarının 'en basit ve en küçük canlı parçalarından biri'16 olarak gördükleri virüslerde bile hassas bir planlama ve akıllı bir tasarım vardır. Bu tasarım, dünyanın önde gelen mimarlarından Buckminster Fuller'ın gerçekleştirdiği tasarımlardan çok daha başarılı ve üstündür.
Dodekahedron ile ikosahedron, tek hücreli deniz yaratıkları olan ışınlıların silisten yapılma iskeletlerinde de ortaya çıkar.
Işınlılar (radiolaria) , her köşesinden birer yalancı ayak çıkan düzgün Dodekahedron gibi, bu iki geometrik formdan kaynaklanan yapıları, yüzeylerindeki çok çeşitli oluşumlarla birlikte değişik güzellikteki bedenleri oluştururlar.17
Büyüklükleri bir milimetreden daha küçük olan bu organizmalara örnek olarak, ikosahedron yapılı Circigonia Icosahedra ile dodekahedran iskeletli Circorhegma Dodecahedra'nın adları verilebilir.18
DNA'da Altın Oran
Canlıların tüm fiziksel özelliklerinin depolandığı molekül de altın orana dayandırılmış bir formda yaratılmıştır. yaşam için program olan DNA molekülü altın orana dayanmıştır. DNA düşey doğrultuda iç içe açılmış iki sarmaldan oluşur. Bu sarmallarda her birinin bütün yuvarlağı içindeki uzunluk 34 angström genişliği 21 angström'dür. (1 angström; santimetrenin yüz milyonda biridir) 21 ve 34 art arda gelen iki Fibonacci sayısıdır.
Kar Kristallerinde Altın Oran
Altın oran kristal yapılarda da kendini gösterir. Bunların çoğu gözümüzle göremeyeceğimiz kadar küçük yapıların içindedir. Ancak kar kristali üzerindeki altın oranı gözlerinizle göre bilirsiniz. Kar kristalini oluşturan kısalı uzunlu dallanmalarda, çeşitli uzantıların oranı hep altın oranı verir.19
Uzayda Altın Oran
Evrende, yapısında altın oran barındıran birçok spiral galaksi bulunur.
Fizikte de Altın Oran....
Fibonacci dizileri ve altın oran ile fizik biliminin sahasına giren konularda da karşılaşırız:
'Birbiriyle temas halinde olan iki cam tabakasının üzerine bir ışık tutulduğunda, ışığın bir kısmı öte yana geçer, bir kısmı soğurulur, geriye kalanı da yansır. Meydana gelen, bir, 'çoklu yansıma' olayıdır. Işının tekrar ortaya çıkmadan önce camın içinde izlediği yolların sayısı, ışının maruz kaldığı yansımaların sayısına bağlıdır. Sonuçta, tekrar ortaya çıkan ışın sayılarını belirlediğimizde bunların Fibonacci sayılarına uygun olduğunu anlarız.'20
Doğada birbiriyle ilişkisiz canlı veya cansız pek çok yapının belli bir matematik formülüne göre şekillenmiş olması onların özel olarak tasarlanmış olduklarının en açık delillerinden biridir. Altın oran, sanatçıların çok iyi bildikleri ve uyguladıkları bir estetik kuralıdır. Bu orana bağlı kalarak üretilen sanat eserleri estetik mükemmelliği temsil ederler. Sanatçıların taklit ettikleri bu kuralla tasarlanan bitkiler, galaksiler, mikroorganizmalar, kristaller ve canlılar Allah'ın üstün sanatının birer örneğidirler. Allah Kuran'da herşeyi bir ölçüyle yarattığını bildirmektedir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
'... Allah, herşey için bir ölçü kılmıştır.''... O'nun Katında herşey bir miktar (ölçü) iledir.' (Ra'd Suresi, 8)
diş
21.05.2004 - 13:09Diş çürüğünü önleyici yöntemler varmıdır?
Diş çürüğünü önleyecek bir aşı varmıdır?
Diş çürüğü dişin yapısı, ağızdaki mikropların tipi,beslenme şekli ya da tükürüğün yapısı gibi çok çeşitli faktörlerin etkisiyle meydana geldiğinden ne yazık ki çürük aşısı elde etmek çok zordur. Ancak dişin yapısı çeşitli yöntemlerle güçlendirilebilmektedir.
Diş yapısını güçlendirmek amacıyla kullanılan en etkili madde hangisidir?
Günümüzde diş yapısını güçlendirmede etkinliği en çok bilinen madde 'flor'bileşikleridir. Flor bileşikleri dişlerin gelişmekte olduğu dönemde ya da dişler ağızda görüldükten sonra uygulandıklarında dişin yapısına girerek çürüğe karşı daha dayanıklı bir yapı oluşmasını sağlar.
Flor bileşikleri ne şekilde kullanılabilir?
Flor bileşiklerinin çürük önleyici etkisi başlıca dört yoldan gerçekleşir;
İçme sularına belirli oranda flor bileşikleri katılarak, (özel yöntemlerle ve eğitilmiş personel tarafından yapılması gereken bir yöntemdir!)
Piyasada hazır olarak satılan flor tabletlerini çocuğa vererek (Fazla dozda alınması zararlı olacağı için mutlaka hekim kontrolünde verilmelidir!)
Diş macunu veya ağız gargaraları içine ilave edilen flor bileşiklerinin etkisinden yararlanarak
Dişhekiminin muayenehanelerde jel şeklindeki özel flor bileşiklerini dişler üzerine sürmesi şeklinde.
Bu uygulamalar arasında en kolay uygulanabilecek yöntem 3 yaşından itibaren florürlü bir diş macunu ile sabah akşam dişlerin fırçalanması ve 6 yaşından sonra florürlü gargara kullanımıdır. Diğer uygulamalar henüz yurdumuzda yaygın olarak kullanılmamaktadır.
Flor bileşiklerinin vücuda zararı varmıdır?
Flor vücut için gerekli bir elementtir. Ancak gereğinden fazla alındığında dişlerin rengini değiştirir ya da kemiklerde deformasyonlara neden olabilir. Bu nedenle mutlaka diş macunu ve gargara dışındaki uygulamalar mutlaka hekim kontrolünde yapılmalıdır.
Diş çürüğünü başka yollarla önlemek mümkün müdür?
Diş çürüğünü önlemek amacıyla kullanılan bir başka yöntem de dişlerin çiğneyici yüzeylerindeki girintilerin (Bu girintilere fissür adı verilir) dişhekimi tarafından fissür örtücü adı verilen maddelerle kapatılmasıdır. Ağızdaki mikroplar ya da yiyecek artıkları dişlerin en çok bu girintili bölgelerinde yerleştiği için, fisürlerin kaplanmasıyla mikropların ve yiyeceklerin retansiyonu engellenir ve çürük oluşumu önlenir. Fissür örtücüler diş çürüğünün engelenmesinde çok başarılı uygulamalardır!
virüs
21.05.2004 - 12:57ilgimi çekti bu yazı biraz çekti ama..ama yine de yazıorum :)
1) Virüs nedir?
Proteinlerden ve nükleik asitlerden oluşan virüsler (Latince ‘zehir’ anlamında) bakteriler ya da organizma hücreleri gibi çevrelerinden enerji alamazlar. Çoğalmak için bulaştıkları hücreleri kullanırlar.
Virüsler çok farklı biçimlere ve genetik oluşumlara sahiptir. Bilim 2000’i aşkın virüsü tanımlamış olsa da, bunların sayısı çok daha fazla. Bir hücre birkaç mikrometrelik (10 üzeri -6 metre) bir ölçüye sahipken, vürüsün çapı 30 ila 300 nanometre (10 üzeri -9 metre) arasındadır.
‘Kalbi’ viryon olarak adlandırılan RNA ya da DNA’yı içeren genetik bilgisidir. Viryon bir zarfın içinde saklanan ya da saklanmayan bir koruma yapısı olan kapsidle çevrilidir. Kapsid ya da zarf, ev sahibi hücrelerin hücresel reseptörlerine bağlanan ve virüsün viryonu bunlara enjekte etmesini sağlayan proteinler olan ‘viral belirleyiciler’ içerir. Bu enjeksiyondan hemen sonra ya da yıllarca sürebilecek bir gizlilik döneminin ardından (HIV virüsü gibi) virüsün genetik materyeli proteinleri sentetize etmekle görevli hücre düzeninin egemenliği altına girer.
Uçuk: Gizli virüs
Virüs bu durumda tekrar oluşturulur ve başkalarını enfekte etmek üzere kendisine mekan olan hücreyi terk eder. Genetik düzlemde, virüsler katlanarak çoğalma sırasında DNA’yı düzeltme mekanizmalarından arınmış olduklarından sayısız mütasyonlara maruz kalırlar.
Yaşam tarihinde çok erken ortaya çıkan virüsler parazit olarak yerleştikleri hücrelerle az çok uyum içinde yaşadılar. Hatta zaman içinde genetik kalıtımlarından birazını bulaştıkları hücrelere bıraktılar.
Kendilerine kucak açan hücreyle uyumlarını kanıtlamak için örnek olarak da, insan vücudunda hiç ortaya çıkmadan gizli halde kalabilen uçuk virüsünü gösterebiliriz. Bu virüsün aynı zamanda herhangi bir anda uyanıp birkaç gün için organizmayı zayıflatma olasılığı da vardır.
Tersine bazı virüsler ise son derece etkilidir (Ebola virüsü gibi) . Enfekte ettikleri virüsleri yok edip ya da onların işleyişlerini bozarak en kötü ihtimalle organizmanın bütünüyle ölümüne neden olabilirler. Tıp aralarında, nezle, grip, kuduz, çiçek gibi hastalıkların da bulunduğu 300 kadar virütik hastalığı tanımlamış bulunuyor.
SARS: SARS virüsü koronavirüsler soyundandır. Pek çok türe (domuz, kedi, dana, köpek, tavşan v.b.) bulaşabilen koronavirüsler şimdiye kadar nezle vakalarının dörtte birinden sorumlu tutuluyordu. Yeni koronavirüs ise halen bilinen herhangi bir kökle yakın bağlantılı gözükmüyor.
2) Virüsler nasıl belirlenir?
Virüs biliniyorsa, hastanın vücudunda antikorlar aranıp virüsün bir bölümüyle (antijen) tuzağa düşürülebilir. Tersine, vücut sıvısında ise virüsün varlığı antikorlarla belirlenebilir. Her iki durumda da bu bağışıklık testleri antikorun kimyasal tepkime yoluyla virüse sabitlenmesini ortaya koyuyor (renklenme, floresan molekülün eklenmesi v.s.)
Bir diğer yöntem ise, karşılaştığı genetik materyeli kopyalayabilecek bir enzimle gerçekleştirilen genetik sondanın Ğvirüs genomunun bir parçasıĞ kullanımına dayanır. Sonda viral bir sekansı tanıdığında söz konusu gen belirlenmesini sağlayacak kadar büyür. Bu PCR yöntemidir (Polymerase Chain Reaction) . Ancak genetik sondalar bir desteğe de sabitlenebilir: Bu destek DNA çipidir. Floresan bir markörle viral genetik malzemeyi ele geçirdiği sırada sonda görüntülenebilir.
HIV nasıl anlaşıldı
Bilinmeyen bir virüsün niteliğini belirlemek için incelenen hastalığın özellikleri viral bir enfeksiyonu çağrıştırdığında virologlar genellikle hastaların vücut sıvılarında elektronik mikroskopla virüs parçacıklarını tararlar.
Virologlar aynı zamanda sağlam bir dokuyu hastanınkiyle de karşılaştırabilirler. Enfekte dokuda farklı bir genetik materyelin bulunması bir virüsün varlığına işaret edebilir. Bu virüs önce izole edilip sonra incelenecektir. AIDS vakasında ise Pasteur Enstitüsü’nden araştırmacılar kültür ortamındaki hücrelerin yok oluşunu inceleyerek ve RNA’lı virüslerin karakteristik enzim aktivitesini keşfederek HIV virüsünü belirlediler.
SARS: Virologlar mikroskopla tarama ve PCR’yi bir arada kullanarak SARS virüsünü izole edip hangi soya (korona) ait olduğunu belirlediler. Genomundan parçalar çıkarıp PCR sondaları olarak kullandılar.
3) Niçin yeni virüsler?
Burada, mütasyon, gen karışımı ve bir türden diğerine geçilmesi söz konusu. Çünkü virüsler belli bir tür organizmaya aittirler (bitkilerin virüsleri hayvanlara, böceklerinkiler ise memelilere bulaşmazlar) . Ancak aynı silsilede bazen bir türden diğerine geçişler de gözlenebilir. Bu durum, HIV ve Ebola virüsü vakalarında geçerlidir.
Türleri ayıran doğal bariyeri aşabilmek için bunların yakın temas halinde olmaları (örneğin çiftliklerde) ve bir türün virüslerinin çeşitli mütasyonların ardından bir başkasının hücrelerinde çoğalabilme yetisini edinmeleri gerekir.
Bazen virüsler hücreleri ortaklaşa enfekte ettikleri diğer virüslerle karışabilirler. Bu ‘hibridler’ yeni özellikler sergileyebilirler; bazıları hayvanlar için zararsız olsa da bazen hiç beklenmedik bir biçimde insanlar için ölümcül olabilir.
İnsanla çeşitli evcil hayvan türleri arasındaki birliktelik ve gelişmekte olan ülkelerde hala geçerliliğini koruyan eski zirai yöntemlere özgü iyileştirilmemiş hijyen kuralları da türler arasındaki alışveriş için uygun bir zemin oluşturuyor. Gelişmiş ülkelerde yoğun besi hayvancılığı uygulamaları da hayvana özgü virüslerin insana bulaşmasına neden oluyor. SARS: SARS’ın hayvanlardan bulaştığı hala kanıtlanamamış olsa da pek çok uzman hastalığın, mutfak kültürünün çok çeşitli hayvan türleriyle hazırlanan yemeklere dayandığı Çin’in Kanton bölgesinde büyük miktarda tüketilen etlerden kaynaklanan bir mutant olduğunu varsayıyor. Öte yandan, suçlu virüsün genomunun analizi virüsün hayvanda bilinen çeşitli koronavirüs gruplarına özgü pek çok sekansı içerdiğini gösterdi. Bu da kaynağıyla ilgili olarak öenmli bilgiler sunabilir.
4) Nasıl korunmalı?
En az virüs çeşidi kadar korunma yöntemi de mevcut. Grip virüsü gibi bazı virüsler solunum suyu parçacıkları ya da aksırık, öksürük gibi nemli püskürüklerde gezinerek bir kişiden diğerine bulaşabilirler: Bazıları ise cinsel yolla ya da kan yoluyla (AIDS, hepatit) , iğne ya sa ısırmayla (kuduz) bulaşabilirler. Bazılarının ise virüsü taşıyip bulaştıracak bir vektöre gereksinimi vardır. Kemirgenlerdeki hemorajik ateş (hantavirüs) , kuş gribi, sivrisinek gibi bazı böceklerin taşıdıkları hastalıklar bu kategoriye girer.
Çiçek virüsü ise hastalığın bulaştığı su ya da yiyecekler yoluyla insanlara geçer. Başta grip olmak üzere bazı virüsler ise çevrede kalmayı sürdürüp virüsün bulaştığı yüzeyler ya da objeler aracılığıyla insanlara geçerler.
Temastan kaçınmak
Kuluçka ve bulaşma devresi ne kadar uzun olursa virüs de o derece sessizce yayılabilir. Semptomlar ortaya çıktığında hasta çoktan başkalarına hastalığı bulaştırmıştır bile... Nitekim AIDS gibi ‘yavaş’ olarak tanımlanan bir virüsten kaynaklanan salgının nasıl yayıldığı çok iyi bilinmektedir.
Virüsten korunmak için uygun bir aşı yoksa hasta insanlarla temastan kaçınılmalıdır. Bu konudaki yöntemler basittir ve iyi bilinmektedir: Cinsel ilişkiler için prezervatifler, havada ve çevrede yaşayan virüslere karşı maske ve eldivenler.... Virüsün bulaştığı kişilerin ve yaşadıkları yerlerin karantinaya alınması gibi kollektif önlemlere de başvurulabilir. Virüsün içinde çoğaldığı ortamı yok etmek de yararlı olabilir.
SARS: SARS virüsü solunum ve temas yoluyla yayılan su parçacıklarından bulaşır. Hastalığın bulaştığı kişi ve yerlerin tecrit edilmesi, insanların bir yerden yere gitmelerine getirilen sınırlamalar ve hastanelerde uygulamaya konulan çok sıkı hijyen önlemleri pek çok ülkede hastalıkla mücadelede etkin oldu.
5) İlaç var mı?
Virütik hastalıkları iyileştirebilecek ilaçlar çok fazla değildir çünkü enfekte organizmayı iyileştirmek üç aşamada son derece zor bir uğraştır: İlaçlar, ev sahibi hücreler zarar vermeden virüsü yok etmeli ya da çoğalmayı durdurmalı; virüsler çok hızlı mütasyona uğradıklarından ilaçlar sürekli evrim geçiren bir hedef belirlemeli; pek çok virüs enfeksiyonu şiddetli olduğu kadar kısa süreli de olduğundan ilaçlar çok çabuk etki göstermeli.
Bu nedenle antivirallerin sayısı azdır ve bazen hastaların dayanmakta zorlanacakları yan etkilere yol açabilirler. Bu alanda eczacılık araştırmaları oldukça fazladır.
Etkileri fazla değil
‘Klasik’ antiviraller AIDS, hepatit ve uçuk virüslerine karşı az çok etkin bir mücadele yürütebilmektedir. Bazıları viryonun ev sahibi hücreye yerleşmesini, bazıları da viryonun hücrede kopyalanarak çoğalmasını engellemektedir. Ancak virüslerin tedavilere karşı direnç kazanmaları (HIV gibi) hastanın kendisini toparlama sürecini başarısızlığa uğratmaktadır.
SARS: Şimdiye kadar eczacılık araştırmaları nezle virüsü olan koronavirüslerle fazla ilgilenmemişti. Geçen yıl nisan ayı sonunda SARS virüsüne karşı tedavi amaçlı tek cephane ribavirin ve interferondan ibaretti. Geniş spektrumlu bu iki antiviral molekül hücrede nükleik asitin kopyalanarak çoğalmasını engelliyorlar. Bunların SARS’a karşı etkileri zayıf. Her ilaçta olduğu gibi antiviral tedavi yöntemleriyle ilgili araştırmalar yıllarca sürebilir. Halen başta Atlanta’daki Hastalık Kontrol Merkezi (CDC) olmak üzere pek çok laboratuvar bu yönde çalışıyor. Ancak araştırmalar bir sonuç vermeden hastalığın ortadan kalkması oladılığı da var.
6) Aşılar nasıl işliyor
Aşılamak, bağışıklık sistemine mücadele etmesi gereken mikrobu tanıtmak demektir. Böylece bilgilenen bağışıklık sistemi organizmayı bütünüyle kaplamadan önce zamanında virüsü tanıyabilecektir. Bunun için de sayısız aşı etkisi azaltılmış virüsten içerir. Bazıları ise kimyasal bir etken (Javel) , fiziksel işlem (ısı şoku, UV ışınları, mikrosentrifügasyon v.s.) gibi yöntemlerle öldürülen virüsleri içerir.
Bu işlemlerin amacı viryonu yok edip bağışıklık sisteminin tanıdığı zarfı saklamaktır. Nitekim, aşının bu görevde uzmanlaşmış hücreler aracılığıyla belirlediği, virüslerin yüzey parçacıkları yani ‘viral belirleyiciler’ ya da ‘antigenler’dir. Aşı, virüsün organizmaya saldırması halinde müdahale etmeye hazır özel antikorlar üretmesini sağlar.
Zayıflatılmış virüs
Bunun adı, zayıflatılmış ya da ölü virüsler değil doğrudan uygun antikorları içeren ‘pasif’ aşılardır. Burada koruma birkaç hafta ya da birkaç ay gibi kısa sürelidir. Bu seroterapiler genellikle enfeksiyondan sonra virüsü yok etmek umuduyla uygulanır.
Aşılar, çiçek hastalığında olduğu gibi istikrarlı virüslere karşı etkilidir. Ancak virüslerin büyük bir bölümü çok hızlı mütasyona uğradıklarından Ğ HIV virüsünde yaklaşık üç ayda bir! - burada uygun aşıyı bulmak çok daha zordur. AIDS vakalarında ise HIV’ın bulaştığı organizma antikorları sentetize etmediğinden sorun çok daha karmaşıktır.
SARS: SARS’a karşı aşı geliştirebilmek için ilk önce koronavirüsün antikor salgısına yol açıp açmadığını belirlemek gerekir. Daha sonra da test için virüs kültive edilip hayvanlara bulaştırılmalıdır. Bu durumda, hareketsiz bir virüsten geleneksel bir aşı elde edilmesi gündeme gelecektir. Bir diğer araştırma alanı da antikorlardan oluşan tedavi amaçlı aşıya odaklanabilir. Enfekte bir hastaya uygulanan bu aşı virüsü etkisiz hale getirebilir.
7) Sekansları belirlemek neye yarar?
Bir virüsün genomunu deşifre etmek genetik oluşumunu ortaya koymaya yarar; böylece buradan yola çıkıp virüsü kesin olarak saptamaya yönelik testler geliştirilebilir. Bu testler, viral hastalık semptomları sergileyen hastanın kuşkulanılan virüsün taşıyıcısı olup olmadığını kesin bir şekilde saptamaya yarar. Ayrıca virüsün sekanslara ayrılması, dinamiğini anlamayı ve özellikle mütasyon oranını analiz etmeyi sağlar. Tüm bunların yanı sıra viral bir genomun sekanslara ayrılması bir antiviralin geliştirilmesinin ilk aşamasıdır.
SARS: SARS vakasında sekansların belirlenmesi, bir tarama testi geliştirilip tıp insanlarının hizmetine sunulmasını sağlar. Böyle bir test nezleli insanların korkularını giderip, gereksiz karantinalardan kaçınılmasına, risk altındaki insanların daha iyi izlenmesine ve virüsün etkilediği kişilerin hemen tecrit edilmesine olanak tanır. Doktorlar değişik hastalarda tanımlanmış olan koronavirüsün genomunun sekanslarını karşılaştırarak virüsün mütasyon kapasitesini araştırmaktadırlar.
7) Ne zaman salgından söz edilir?
Salgın hastalıkları inceleyen bilim dalına göre, gözlem yapıldığı sırada vaka sayısı alışılageldik vaka sayısından daha yüksekse salgından söz etmek gerekir.
Örneğin, Fransa’da Inserm’in nöbetçi ağı (Sentiweb) 2003 yılının on beşinci haftasında bir grip salgını olduğunu belirledi çünkü grip vakası haftada 100.000 üzerinde 137’ydi; oysa geçmiş yıllardaki ortalama eşik 100.000 kişi için 99’du. Öte yandan, o güne dek bilinmeyen bir virüsün insanoğlunda neden olduğu ilk vaka salgın sayılması için yeterlidir.
Salgın geniş bir bölgeye, kıtaya hatta dünyaya yayılıp çok sayıda insanı etkilediğinde ise pandemi adını alır; 1917’de patlak veren İspanyol gribi, AIDS ya da SARS pandemi kategorisine girer.
SARS: Bu koronavirüs tanınmadığı için ilk vaka salgın sayıldı. Ancak uzmanlar pandeminin daha da yayılmasından korkuyorlar. Örneğin, hastalığın bulaştığı insanlar Afrika ya da Güney Amerika’ya gittiklerinde burada hastaları saptayabilecek sağlık yöntemleri yetersiz olduğundan salgın daha da ciddi hale gelebilir.
9) Ne zaman bölgesel bir4 salgın sözkonusudur?
Hastalık belli bir bölgenin sınırlarının dışına çıkmamışsa bölgesel bir salgın söz konusudur.
AIDS dünya çapında bir salgınken bölgesel bir salgına dönüşmüş olan hastalıklar kategorisindendir çünkü HIV taşıyıcıları enfekte olduklarını bilmeden önce çok sayıda insana hastalığı bulaştırmış olabilirler.
Avrupa’da halen AIDS vakası öngörülenin altında kaldığından geniş çaplı bir salgından değil sadece bölgesel bir salgından söz edilebilir. Başka yerlerde ise özellikle Çin ve Afrika’da AIDS pandemidir çünkü çok geniş bir alanı etkileyen bir salgın söz konusudur.
SARS: Kuluçka döneminde (2-10 gün) hastalığın bulaştığı kişiler virüsü ortaya çıktığı bölgeden çok daha uzaklara taşıyıp başka insanlara da bulaştırabilirler. Bu durum, halen kanıtlanmamış olsa da sağlıklı ancak taşıyıcı kişilerin varlığıyla daha da ciddi hale gelebilir.
10) Virüsler insanoğlunu tehdit ediyor mu?
Uzun bir kuluçka döneminin ardından su ve hava yoluyla bulaşan virüsler, hastalığı taşıyan sağlıklı kişiler ve öldürücü hastalık gibi etmenler insanlık için tehlikeli olabilir mi?
Bu pek olası değil; şimdiye kadar hiçbir salgın türlerin soyunu devam ettirmeleri önünde bir engel olmadı. İnsanların sıklıkla yer değiştirmeleri virüslerin yayılmasına neden olsa da her zaman için hastalığı durduracak coğrafi sınırlar ve hastalığa doğal olarak direnç gösteren insanlar vardır.
Yine de bir virüs insanlığa büyük zararlar verebilir; nitekim, çiçek hastalığı 1900 ila 1967 yılları arasında 135 milyon kişiyi öldürdü. Hızla bulaşma özelliği ve bu hastalığa yakalananlarda yüksek ölüm oranı (yüzde 30) tehlikenin ne derece ciddi boyutlara varabileceğini gösterdi. Neyse ki, 1977 yılında geliştirilen bir aşıyla yok edilebildi.
Basit ve etkili önlem
Günümüzde AIDS 30 milyondan fazla insanı etkilediği Afrika’yı etkiliyor; Çin’de ise bu hastalığın hangi boyutta olduğu bilinmiyor. Uzmanlar, mevcut HIV ilaçlarının salgını kontrol altına alabileceğini ancak bu ilaçlara herkesin sahip olamamasının durumu daha da vahim hale getirdiğini kaydediyorlar.
Çelişkili bir biçimde Ebola gibi son derece öldürücü bir virüsü (vakaların yüzde 60-80’i) kontrol etmek grip virüsünü kontrol etmekten daha kolay: Virüsün bulaştığı insanlar kolayca belirlenebilir ve hastalığın bulaşması da virüsün enfekte ettiği kişiyle yakın temas kurulmasıyla meydana gelir. Bu nedenle, alınacak tecrit önlemleri basit ve etkilidir.
SARS: Virüse karşı dünya çapında başlatılan mücadele hastalığın yayılmasını engelleyebilir. Ancak SARS vakası her an yeni bir virüsün insanoğlunu tehdit edebileceğini gösteriyor. Bu yazı, Science et Vie dergisinden özetlenerek alınmıştır.
Atipik pnömopatiden ölüm oranı oldukça yüksek
Virüsün bulaştığı hastaların yaklaşık yüzde 14’ü ölmüş bulunuyor. Virüslerin öldürücülük oranı hastalığın çeşidine göre değişiyor. Örneğin, hemorajik Ebola ateşi vakaların yüzde 80’inde ölümcülken Nil ateşinde bu oran yüzde 10. Tedavi olmaması halinde AIDS’ten ölüm oranı yüzde 100. Fransa’da bu oran halen yüzde 37. Her yıl AIDS Fransa’da 978 kişiyi dünyada ise 2.943.000 kişiyi öldürüyor. 1983’de saptanan bu patoloji 20 yılda 25 milyon kişiyi öldürdü.
Bernard Vallat
(Hayvanlarda salgın hastalıklar uluslararası bürosu sorumlusu)
‘Hayvanlarda görülen salgın hastalıklar insanlar için de risk’
SARS’ın hayvanlardan kaynaklandığı henüz kanıtlanmamış olsa da bu olasılık son derece yüksek olduğundan bize hayvanlardan insanlara bulaşabilecek hastalıklar konusunda ciddi bir uyarı. Bu olgular halen dünyada 156 laboratuvarda inceleniyor. Binlerce hayvanın modern çiftliklerde bir arada tutulması virüsle yeni patojenlerin ortaya çıkışı arasındaki genetik bağa uygun zemin hazırlıyor. Açık havada dolaşan kümes hayvanlarının yabani kuşlarla temas kurmaları halinde risk daha da artıyor.
Ne ne demek?
Bakteri: Bakteriler, genomunun tek bir çekirdekte toplanmadığı genellikle tek hücreli bir mikroorganizma grubu oluştururlar. Prokaryotlara aittirler. Tek çekirdekli hücrelere sahip organizmalara ökaryot denir.
Mikrop: Bu terim, enfeksiyon hastalıklarından sorumlu organizmaları kapsar. Virüsler yaşayan organizmalar olmasalar da patojen özellikleri dolayısıyla mikrop sınıfına sokulmaktadırlar.
Antigen: Bağışıklık tepkisini tetikleyebilecek organik molekül. Antikorlar antigeni nötrleştirmek ya da yok etmekle görevli bağışıklık hücrelerinin dikkatini çekmek antigenin üzerine yerleşirler.
Genom: Virüsün ya da organizmanın hücrelerinin genetik materyelini oluşturan genlerin tümü.
Proteinler: Hücre ve virüslerin belli başlı bileşenleri olan proteinler, genomun sağladığı bilgi aracılığıyla hücreler tarafından gerçekleştiriliyor.
Enzim: Belli kimyasal tepkimeleri hızlandırıyorlar.
İlk kurban Çin
Dünya Sağlık Örgütü 10 Mayıs 2003’te dünyada olası 7296 atipik pnömopati vakası belirledi. 526 kişi öldü. İnsanların sıklıkla yer değiştirmesinin de uygun bir zemin oluşturmasıyla salgın otuz üç ülkeye yayıldı.
Pianiste / piyanist
20.05.2004 - 19:21Filmin bitiminde yazılar çıkarken çaldıı parça müthişti
kabasakal
20.05.2004 - 19:13Ispanak sevmeyenler için birebir.Ekranın karşısında bi de salya derdiyle uğraşmayacan :)))
kargo
20.05.2004 - 19:05Kargo ilk başta yarına ne kaldıydı..
YARINA NE KALDI? ..
YARINA NE KALDI?
BU KADAR MI YAKINSIN? ..
HERŞEYİ BENDEN BEKLEDİN,
HERŞEYİ BENDEN İSTEDİN
...
NERDE SENİN CEVABIN?
YARINA NE KALDI..
Sonra kargo yalnızlar çağı oldu..
UMUT DENEN ŞEY,UMUTSUZLUK KORKUSU..
İNANÇ DENEN ŞEY,YOKLUĞUN DUYGUSU!
Ve kalamış parkı..
SESSİZLİĞİN DIŞINDAN BİR SES,
SENİ BANA GETİRDİ..
KARANLIĞIN İÇİNDEN BİR IŞIK,
GÖKYÜZÜNE YÜKSELDİ.
...
AŞK BOMBOŞ BİR PARK ŞİMDİ..
Ve aslında kargo yalnızlık mevsiminin bütün parçalarıydı..
Sonra; lanetlenmiş omuzlar oldu ve tabiki de çünkü çok zor..
İnsanlar şairin elindeyi çok sevdi ve renklerin içindeyi ve ayrılık şarkısını..
Ama kargonun aslı bu değildi..
Kargo,Tüm benliğim oldu..
SENİN DÜŞLERİNDEN GEÇTİĞİM ANDA,
NASIL OLDU ANLADIM..
İÇİMDEKİ SUÇLULUK DUYGUSUYLA,
GERÇEKLERİ SAKLADIM.
DEFALARCA KAYBOLAN HAYATININ,
İZLERİNE RASTLADIM.
TÜM YOLLARIN KESİŞTİĞİ MEKANDA,
SENSİZLİĞİ ANLADIM..
TÜM BENLİĞİM ÖLSE DE
YAŞAM NEDİR UNUTMAZ
TÜM SÖZLERİN ÖLSE DE
GURUR NEDİR UNUTMAZ!
kargo sonra mşş.siz kaldı ve battı!
Koray candemir çıktı..Gayet SADE bir şekilde..
İÇİNİ DÖK DÜŞÜNMEDEN..
HİÇ ÜZÜLMEDEN..
SONRA SEN,SEN..
OLURSUN
Ve hepsi bu kadar..
Toplam 293 mesaj bulundu