S(ÖZÜM) Bir ramazan günüydü antoloji ile tanışmam, Üye olup, sitede aktif bulunmam. Bir çok güzel dostla tanışıp, muhabbette bulunmam. Güzel dostlardan oluşan site de benim için güzeldi. Yorulduğumda, Şiir sayfasında dakikalar geçirmek nihayetsiz keyifli idi. Ta ki rumuz arkasına sığınan içi dışından kara Bazılarının sitede iffetli insanlara musallat olması Sitenin de bu konuda yetersiz kalışı. İstemeden de olsa, Siteden ayrılma kararı aldım. Bizi, Allah için sevenlere selam olsun, Haklarını helal edenlerden razı olsun. Canımızı haksız yere yakanlara, Sözüm şu olsun. HASBÜNALLAH VE Nİ’MEL VEKİL, HASBÜNALLAH VE Nİ’MEL VEKİL, HASBÜNALLAH VE Nİ’MEL VEKİL, Ayşe Hazan Aydın
Allah'ın ayetleri, evrendeki her milimetrekarede Rabbimiz'in varlığını ve sıfatlarını gösterir, bildirir. Samimiyetle bakabilen bir göz, aslında tüm varlık aleminin yalnızca Allah'ın ayetlerinden oluştuğunu görecektir. Yüce Allah'ın ilmi sonsuz, yaratışı kusursuzdur... Ve çevremizdeki herşey bu yaratışın kanıtıdır...
İnsanın soluduğu oksijenden, evrendeki mucizevi uyuma kadar herşey Yüce Allah'ın birer ayetidir ve O'nun koyduğu kanunlarla, O'nun denetimi ve bilgisi dahilinde işler. İnsan yalnızca kendi yaratılışını, ya da doğadaki bir varlığı incelediğinde, bu büyük planı ve eşsiz aklı görecektir...
aşk'ı dokuyan bir kalem olsun yüreğimin dostu ve gecenin, kalemin şahitliğinde bakışlarım düşmesin ayaklarımın ucuna; görebileyim cemal-i nûr'u... /...satır arası tefekkürle, sadra yürüme gayreti.../
İnsan, sair hayvanata muhalif olarak, hanesiyle alâkadar olduğu misilli, dünya ile alâkadardır. Ve akaribiyle münasebettar olduğu gibi, nev-i beşer ile de ciddî ve fıtrî münasebettardır. Ve dünyada muvakkat bekasını arzuladığı gibi, bir dâr-ı ebedîde bekasını, aşk derecesinde arzuluyor. Ve midesinin gıda ihtiyacını temin etmeye çalıştığı gibi, dünya kadar geniş, belki ebede kadar uzanan sofraları ve gıdaları, akıl ve kalb ve ruh ve insaniyet mideleri için tedarik etmeye fıtraten mecburdur, çabalıyor. Ve öyle arzuları ve matlapları var ki, ebedî saadetten başka hiçbir şey onları tatmin etmiyor.” 11. Şua’dan
Güllerin ağladığı bir saat vardır hani Cıvıl cıvıl bahçelerden el-ayak çekilir Yapraklar düşünceli, dallar hüzün kesilir Her akşam uzaklara alır götürür seni Güllerin ağladığı bir saat vardır hani...
Karlı bir akşamdı istanbul'da; Son kez elele yürümüştük, Bitmesin istediğimiz yola... Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık. Yazarsın bana demiştin... Bende yazarım sana sık sık... Ağlıyordum.... Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı. Elimi daha sıkı tuttun, Anlıyordum.... Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim, Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin, Kelebekleri kitap arasında kurutma, Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana, Kitaplarım sana emanet, İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde... Beni bekle... Yol bitti, gidiyordun artık; Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre, Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye, Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım, Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim, En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim. Seni beklerken çok şey öğrendim, Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam... Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim Uçak, babama selam söyle! Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam... Bir bilsen seni nasıl özledim... Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti, Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri, Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi; Selamını aldım babacığım, Kin büyütmedim kalbimde.... Küçük oğlunun gözleri hala senin çiçeklerinde... Uçak, babama selam söyle! ... Uçak, babama selam söyle! ... Babama... Seni çok özlüyorum...
Bu ne zenginlik, bu ne şans Ya Rabbi... Şahsım adına ben, muhteşem bir ülkede, Müslüman bir anne babadan doğarak daha baştan İslam'ı hazır buldum... Başıma konan zümrüdü anka kuşu kadar değerli bu muhteşem fırsatın uçup gitmemesi için son nefesime kadar mücadele vereceğim...
Kuran'da, insan modelleri çeşitli şekillerde, pek çok detay verilerek tarif edilir. İnkarcıların taşıdığı tüm kötü ahlak özellikleri, tüm karakter bozuklukları anlatılır. Buna karşın, müminlerin de son derece kapsamlı bir tarifi yapılır. Allah'ın ruhunu taşıyan, O'na yönelen ve O'na itaat eden müminlerin Kuran'da sayılan tüm özellikleri yüksek bir ahlak ve karaktere dayanır.
İnkarcıların ve müminlerin tarifine baktığımızda, iki tarafın da birbirine tamamen zıt özellikler taşıdığını görürüz. Örneğin, müminler samimi ve güvenilirdir, inkarcılar ise samimiyetsiz ve son derece içten pazarlıklı bir yapıya sahiptirler. Müminler mütevazi, cesur, fedakar iken, inkarcılar kibirli, korkak ve bencildirler.
Müminler ve inkarcılar arasındaki bu büyük farklardan biri de sadakat konusundadır. İnkarcılar asla gerçek bir sadakate sahip olamazlar: Kıstas olarak yalnızca kendi çıkarlarını seçtikleri için, bu çıkarlar uğruna kolaylıkla sevdiklerini söyledikleri insanları (dostlarını, yakınlarını) aldatabilirler. Doğru olduğunu bildikleri bir yoldan kolaylıkla geri dönebilirler.
Oysa müminler tamamen farklıdırlar. Onların kıstası kendi küçük çıkarları değil, Allah rızasıdır. Tüm tavırlarını Allah'ın istediği şekilde düzenlerler. Bu nedenle de sevdiklerini (yani diğer müminleri) basit hesaplar uğruna yüzüstü bırakmaları ya da bir zorluk nedeniyle doğru bildikleri yoldan dönmeleri sözkonusu değildir. Müminlere ve özellikle de peygambere ya da lider konumundaki mümine karşı büyük bir sadakatle bağlıdırlar. Allah müminlerin sadakatini şöyle tarif eder:
Müminlerden öyle erkek -adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler. (Ahzab Suresi, 23)
Sadakat müminleri birarada tutar. Kararlılığın önemli bir göstergesi olan bu özellik, gevşek yapının oluşmasına engel teşkil eden mümin özelliklerinden biridir. Sadakatte gösterilecek ufak bir gevşeklik, kişinin kendisine olan saygısını kaybettirir. Kendisine saygısını kaybeden bir kişi ise gittikçe daha da kötü bir duruma doğru ilerler. Bu durumdaki bir kişi, zincirleme bir şekilde müşrik, münafık ve dinsizlik boyutlarına inebilir. Çünkü yapılan bir sadakatsizlik ardından çok büyük sonuçlar doğurmaktadır. Sadakatsizlik yapan bir kişi, ilk önce bu hareketini müminlerden gizli tutmaya çalışarak sahtekarlık boyutuna girer. Birbirini izleyen yalanlarla müminleri aldatmak için uğraşmaya başlar. Bu durumu yeni yalanlar takip eder ve kişi müminleri aldatabildiği hissine kapılarak farklı bir yaşam tarzını benimsemeye başlar. Bu yaşam tarzı olabildiğince müminlerden kopuk, onlara sevgi duymayan sadece müminlerden faydalanabilmeye dayanan bir yaşam tarzıdır. Bu, kişinin Allah rızasını değil insanların rızasını alabildiğince gözettiği ve onlar karşısındaki itibarını kendi aklınca kurtarabilmek gayesiyle yalanlara sığındığı zavallılık durumudur. Bu zavallılık durumunun ardından müminler tarafından farkedilip yalanları teker teker ortaya çıkmaya başlayan kişi, münafıklık noktasına doğru adım adım ilerler. Sadakatsizliğine mazeretlerle çıkış noktaları bulmaya çalışarak kendini temize çıkarmaya uğraşır. Kendini temize çıkarma uğraşı müminlerden ayrılıp müşrik, münafık ve dinsizlerle ittifaka gidebilme noktasına kadar kişiyi götürür.
Burada sıraladığımız unsurlar küçük zannedilen sadakatsizliklerin nasıl büyüyerek kişiyi müminlikten dinsizliğe sürüklediğini göstermek açısından çarpıcı niteliktedir. Sadık müminler ise sadakatlerini ölünceye dek sürdürerek kararlılıklarını ve itaatlerini gösterirler. Çünkü müminlerin bu sadakati gerçekte Allah'a karşı olan sadakatleridir. Sadakatsizlik yapan kişi bu hareketini müminlere karşı değil Allah'a karşı yapar. Sadakat ve itaat yalnızca Allah'adır. Kuran'da bu mantık açıkça ortaya konmaktadır:
Kim Resul'e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik. (Nisa Suresi, 80)
Sadakat, bir müminin en hassas olması gereken konulardan biridir. Kuran'da, peygamberle birlikte mücadeleden kaçmaya yeltenen münafıklardan söz edilirken, onların daha önceden sadakat göstereceklerine dair yemin etmiş oldukları söylenir ve bu yeminin ağır bir sorumluluk olduğu bildirilir:
Oysa andolsun, daha önce 'arkalarını dönüp kaçmayacaklarına' dair Allah'a söz vermişlerdi; Allah'a verilen söz (ahid) ise, (ağır bir) sorumluluktur. (Ahzab Suresi, 15)
Allah'a verilen sadakat sözü, ağır bir sorumluluktur. Bu nedenle de Allah müminlere şöyle emreder:
Allah'ın ahdini ucuz bir değere karşılık satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır. (Nahl Suresi, 95)
Kuşkusuz sadakatin en açık göstergesi itaattir. İtaat, pek çok Kuran ayetinde emredilen son derece önemli bir ibadettir. Ayetlerin bildirdiğine göre itaat, hem Allah'tan gelecek rahmet ve merhametin, hem cennetin, hem de inkarcılara karşı kazanılacak başarının anahtarıdır:
Allah'a ve elçisine itaat edin, ki merhamet olunasınız. (Al-i İmran Suresi, 132)
Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Nisa Suresi, 13)
Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. (Nisa Suresi, 59)
Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı. Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. (Nisa Suresi, 64-65)
Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar) , şehitler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar? (Nisa Suresi, 69)
İtaatin her türlü şartta, her türlü zorlukta kayıtsız-şartsız uygulanması gerekir. Küçük bir takım zorluklara göğüs gererek yapılan itaat belki münafıklar tarafından da gösterilebilir; oysa zorluk ve sıkıntıya rağmen ortaya konan itaat, müminlere hastır. Kuran'da peygamber dönemindeki münafıkların Allah yolunda girişilecek mücadeleyi zor görerek geride kaldıkları bildirilir. Ancak eğer 'yakın bir yarar ve orta bir sefer' olsa; geleceklerdir:
Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz; bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı; onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. 'Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık.' diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor. (Tevbe Suresi, 41-42)
Müminin sahip olduğu en önemli özelliklerden biri, itaatini her durumda korumasıdır. Kuran'da, bu konuda gerçek müminlerle ikiyüzlüler (münafıklar) arasındaki fark şöyle bildirilmektedir:
Onlar derler ki: 'Allah'a ve elçisine iman ettik ve itaat ettik' sonra bunun ardından onlardan bir grup sırt çevirir. Bunlar iman etmiş değildirler.
Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, onlardan bir grup yüz çevirir.
Eğer hak lehlerinde ise, ona boyun eğerek gelirler.
Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah'ın ve elçisinin kendilerine karşı haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar zalim kimselerdir.
Aralarında hükmetmesi için, Allah'a ve elçisine çağrıldıkları zaman mümin olanların sözü: 'İşittik ve itaat ettik' demeleridir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır.
Kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse ve Allah'tan korkup O'ndan sakınırsa, işte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.
Yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a and içtiler; eğer sen onlara emredersen (savaşa) çıkacaklar diye. De ki: 'And içmeyin, bu bilinen (örf üzere) bir itaattir. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.'
De ki: 'Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir.' (Nur Suresi, 47-54)
Elçiye gösterilecek olan bu itaat, içten gelerek yapılacaktır. Mümin, elçinin verdiği kararın doğru olduğuna kesin olarak kanaat getirmeli ve itaatinde hiçbir şüphe ya da kuruntu duymamalıdır. Bu son derece önemli bir konudur. Çünkü aksi bir tavır, yani gönülsüz bir itaat, Kuran'da imansızlık göstergesi olarak tarif edilmektedir:
Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. (Nisa Suresi, 65)
İtaat, insanın Allah'a iman ettiğinin ve O'na kul olmayı kabul ettiğinin en açık göstergesidir. İnsanı ebedi kurtuluşa kavuşturacak olan da ancak itaattir. Çünkü, 'ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resulü'ne icabet edin' hükmüne göre, Resul ya da Emir, müminleri kendilerine 'hayat verecek', kendilerini kurtaracak şeylere çağırmaktadırlar. (Enfal Suresi, 24) Bir başka ayet, Resul'ün müminleri kurtuluşa, özgürlüğe, ferahlığa çağırdığını ve ancak kötülükten alıkoyduğunu haber vermektedir:
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)
Müminlerin inkarcılara karşı başarı kazanması da Resul ve Emir sahiplerine olan itaatlerine bağlıdır. Eğer itaat ederlerse Allah müminleri destekler ve onlara başarı verir. Ancak bunun tersi de geçerlidir. Eğer müminler emre itaat etmezlerse, inkarcılar karşısında güç kaybederler. Aşağıdaki ayet, peygamber döneminde müminlerin yaşadığı bu tür bir olayı anlatmaktadır:
Andolsun, Allah size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O'nun izniyle onları (inkarcıları) kırıp-geçiriyordunuz. Öyle ki sevdiğiniz (zafer) i size gösterdikten sonra, siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama (yine de) sizi bağışladı. Allah müminlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır. (Al-i İmran Suresi, 152)
Kurtuluş ancak itaatle olur. İtaat etmeyen, Resul'den, Emir sahiplerinden ya da müminlerden ayrı bir yola sapan kimsenin varacağı yer ise, Kuran'ın hükmüne göre, cehennemdir:
Kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o! .. (Nisa Suresi, 115)
Kuran'ı Okumak... Allah’ın emirlerini öğrenebileceğimiz tek kaynak olan Kuran’ı Kerim 1400 yıl önce peygamber efendimize vahyedilmiştir. İslamiyetin temellerinin anlatıldığı Kutsal Kitabımız Kuran, bugün insanlar tarafından titizlikle korunan, saygı duyulan ancak okunmayan bir kitap olarak raflarda ya da duvarlarda asılı halde korunmaktadır. Oysa Kuran bizlere öğüt almamız, Allah’ın emirlerini ve yasaklarını öğrenmemiz için indirilmiş bir rehberdir...
‘Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? ’ (Kamer Suresi, 17)
Sonra o kelimelerle konuşulur seninle kalbinin içinden… O güzel havuzun çevresinde sohbet edersiniz… Gökyüzünde yıldızlarla birlikte uçuşur O’nun kelimeleri… Ve birden o musiki başlar…
Bütün kâinatta Kur-an’ın eşsiz sesi duyulur… O ses O’nundur… Çağlayan bir ırmak gibi akar gecenin karanlığında…
Ağlayarak secdeye kapanırsın… Bahçe seccaden olmuş, öteki gece artık kaybolmuştur… Birlenmiştir herşey… O ana kadar taş havuzun kenarından hiç ayrılmayan beyaz güvercin hayatın sırrını açıklar sana…
Erkek olsun, kadın olsun, kim mü'min olarak güzel bir iş yaparsa, Biz ona huzurlu bir hayat yaşatır; yaptıklarının daha güzeliyle de ödüllerini veririz. nahl s:97
Eskiler “Edeb Ya Hu! ” derler, Onu görüyor gibi yaşamaya çalışırlarmış. O varken başkasına bakmaz, Onu unutmuş gibi hallere girmezlermiş. Ezel ve Ebed Sultanı’nın huzurunda nasıl hareket edilmesi gerekiyorsa öyle hareket etmek isterlermiş. “Bizi takip eden, her halimizi perdesiz, engelsiz gören, şu anda bizim durumumuza bakan Allah var! ” der gibi, o mânâyı hatırlatmak için her yere “Edeb Ya Hu! ” yazarlarmış. “Allah’ın huzurunda edeb” demekmiş bu…
İnsan nerede olursa olsun Allah’ın huzurunda değil midir? ...
Bence bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanı kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır. Sakın, benlik ve gurura medar şeylerden çekin. Tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet, bu zamanda ehl-i hakikate lâzım ve elzemdir. Çünkü, bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfuruşluktan ileri geldiğinden, ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkârâne daima kusurunu görmek ve nefsini ittiham etmek gerektir.
Farkedemiyorum bazen...Hayatın en zor işiymiş farkedebilmek... Gözüm görürken, kulağım duyarken, bedenim hissederken nasıl bir gaflettir bende ki... Farkederek yaşamak lazım, önce farkedilmişliğimi öğrenmem lazım... Rabbim tarafından farkedildiğimin farkında olmalıyım... Ey nefsim neredesin hayatın? ? ... Ey can neresindeyiz ömrün? ? ...
En bahtiyar o dur ki: Dünya için ahireti unutmasın, ahiretini dünyaya feda etmesin. Hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayani şeylere ömrünü telef etmesin, kendini misafir telakki edip, misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selametle kabir kapısını açıp, saadet-i ebediyeye girsin.. Gençlik Rehberi
Madem ki İslâm ın her derdine razı olduğunu bildiriyorsun, bu müjdenle bize aşk ve şevk veriyorsun, o halde iyi dinle. Vazifen, dikenler arasında güller toplayacaksın, ayağın çıplaktır, batacak. Elin açıktır, ısıracak. Buna sevineceksin. Firavunlar kucağında büyüyen Musa ları safına alacaksın. Aldığın için dövecekler. Konuştuğun için zindana koyacaklar, sevineceksin. Çöllere sürülürsen, kanınla ağaç yetiştireceksin. Kutuplara sürülürsen, ısınla sebze yetiştireceksin. Yeşilliği sevmeyenler olacak. Yakacaklar, yıkacaklar. Sen bunu sabırla seyredeceksin. Karanlık zindanlara salarlarsa, ışık, paslı vicdanları görürsen ümit, imansız kalplere rastlarsan nur vereceksin. Sen verdiğin için suç, sen getirdiğin için ceza, sen konuştuğun için mahkum olacaksın ve buna şükredeceksin. Anadan, yardan, serden ayrılacaksın. Candan, gönülden Kur an a sarılacaksın. Damla iken deniz, nefes iken tayfun olacaksın. Derdini yazmak için derini kağıt, kanını mürekkep edeceksin. Kimse ile görüştürmezlerse, Mecnun olup çöllere düşeceksin. Leyla arar gibi, nur arayanları bulacaksın. Bulamazsan üzülmeyeceksin. Yalan, iftira, çamur fırtınasına tutulursan, hissiyatını terk edeceksin. Önünde demirden set yaparlarsa, dişinle deleceksin. Dağları toptan delmek gerekirse iğne ile oyacaksın. Unutma, nerede olursan ol; küfrün ve cehlin ta temelini çürüteceksin. Bir gün Kur an etrafındaki surların yıkıldığını görürsen, hemen kemiklerini taş, etlerini harç, kanını da su edeceksin. Etrafına ilimden, irfandan, faziletten ahlâktan kaleler dikeceksin. Kaleler, fedailer ister. Nasıl olsa sen de içinde fedai olacaksın. Bu mektubu okuyunca, Mesnevi yi okuyan Yunus gibi Uzun olmuş diyeceksin. O nun gibi, ben olsa idim: Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm, derdim dediği gibi sen de ne lüzum vardı uzun uzun saymaya, kısaca 'Kur an talebesi olacaksın' deseydin yeterdi diyeceksin. Haklısın. Zira İslâm yoluna giren bilir ki, bu yol kıldan ince kılıçtan keskindir. Her kişinin kârı değil, er kişinin kârıdır...
Yazdım… Elif dedim ilkin.. Mürekkebim bir damladan başlayıp uzarken sayfanın koynunda, ben bir Elif sevdâsı nakşettim sayfalara… Sayfanın koynu şerha şerha… Sayfa baştan sona âh ü figân, tepe ...
08.10.2013 - 07:21
Doğum Gününüzü Can-ı Gönülden Kutlar sağlık,sıhhat, huzur ve mutluluk dolu nice nice yıllar dilerim.
Sevgi, Saygı ve Muhabbetle
29.03.2013 - 21:52
dünyanın en güzel kalbine sahipsin,,her daim mutlu huzurlu ol.....
08.10.2010 - 07:55
_(¯`v´¯)
♥ _K____(¯``✿ ´´¯) __(¯`v´¯)
♥ _U____(_.^._) __(¯``✿ ´´¯)
♥ _T_______(¯`v´¯) ´_(_.^._)
♥ _L______(¯``✿ ´´¯) (¯`v´¯)
♥ _U_______(_.^._) (¯``✿ ´´¯) ..
♥ ____(¯`v´¯) _____ (_.^._) _(¯`v´¯)
♥ _O_(¯``✿ ´´¯) __(¯`v´¯) __(¯``✿ ´´¯)
♥ _L__ (_.^._) __(¯``✿ ´´¯) ___(_.^._)
♥ _S____ (¯`v´¯) ´(_.^._) __(¯`v´¯)
♥ _U___(¯``✿ ´´¯) _ ___(¯``✿ ´´¯)
♥ _N___(_.^._) _ ______ (_.^._) `•.¸
★ `•.¸)
¸.•) ´
.•´ ★
★ `*.*´¨)
¸.•´¸.•*´¨) ¸.•*¨)
(¸.•´ (¸.•` * *» ☆ .•°•.•.★ :: *¸.•´¸*.•*´¨) *¸.•*¨) ¸*.•´*¸.•*´¨) *.*¸.•´¸*.•*´¨)
Doğum gününüz Kutlu olsun *¸.•´¸*.•*´¨)
..*¸.•´¸*.•*´¨) *¸.•*¨) ¸*.•´*¸.•*´¨) *
.Sevgiyle
...Umutla
...Saygıyla
...Huzurla
...İnançla
...Dünyanın tüm güzellikleriyle yaşanacak nice doğum günlerine,,,
KUTLU OLSUN
SAĞLIKLI HAYIRLI UZUN ÖMÜRLER DİLERİM
İHVANİ PAYLAŞIM PLATFORMU
03.08.2010 - 23:37
S(ÖZÜM)
Bir ramazan günüydü antoloji ile tanışmam,
Üye olup, sitede aktif bulunmam.
Bir çok güzel dostla tanışıp, muhabbette bulunmam.
Güzel dostlardan oluşan site de benim için güzeldi.
Yorulduğumda,
Şiir sayfasında dakikalar geçirmek nihayetsiz keyifli idi.
Ta ki rumuz arkasına sığınan içi dışından kara
Bazılarının sitede iffetli insanlara musallat olması
Sitenin de bu konuda yetersiz kalışı.
İstemeden de olsa,
Siteden ayrılma kararı aldım.
Bizi, Allah için sevenlere selam olsun,
Haklarını helal edenlerden razı olsun.
Canımızı haksız yere yakanlara,
Sözüm şu olsun.
HASBÜNALLAH VE Nİ’MEL VEKİL,
HASBÜNALLAH VE Nİ’MEL VEKİL,
HASBÜNALLAH VE Nİ’MEL VEKİL,
Ayşe Hazan Aydın
17.03.2010 - 00:02
Allah'ın ayetleri, evrendeki her milimetrekarede Rabbimiz'in varlığını ve sıfatlarını gösterir, bildirir. Samimiyetle bakabilen bir göz, aslında tüm varlık aleminin yalnızca Allah'ın ayetlerinden oluştuğunu görecektir. Yüce Allah'ın ilmi sonsuz, yaratışı kusursuzdur... Ve çevremizdeki herşey bu yaratışın kanıtıdır...
16.03.2010 - 00:11
İnsanın soluduğu oksijenden, evrendeki mucizevi uyuma kadar herşey Yüce Allah'ın birer ayetidir ve O'nun koyduğu kanunlarla, O'nun denetimi ve bilgisi dahilinde işler. İnsan yalnızca kendi yaratılışını, ya da doğadaki bir varlığı incelediğinde, bu büyük planı ve eşsiz aklı görecektir...
24.01.2010 - 13:57
aşk'ı dokuyan bir kalem olsun yüreğimin dostu ve gecenin, kalemin şahitliğinde bakışlarım düşmesin ayaklarımın ucuna; görebileyim cemal-i nûr'u... /...satır arası tefekkürle, sadra yürüme gayreti.../
17.01.2010 - 22:27
İnsan,
sair hayvanata muhalif olarak,
hanesiyle alâkadar olduğu misilli,
dünya ile alâkadardır.
Ve akaribiyle münasebettar olduğu gibi,
nev-i beşer ile de ciddî ve fıtrî münasebettardır.
Ve dünyada muvakkat bekasını arzuladığı gibi,
bir dâr-ı ebedîde bekasını,
aşk derecesinde arzuluyor.
Ve midesinin gıda ihtiyacını temin etmeye çalıştığı gibi,
dünya kadar geniş,
belki ebede kadar uzanan sofraları ve gıdaları,
akıl ve kalb ve ruh ve insaniyet mideleri için
tedarik etmeye fıtraten mecburdur, çabalıyor.
Ve öyle arzuları ve matlapları var ki,
ebedî saadetten başka hiçbir şey onları tatmin etmiyor.”
11. Şua’dan
09.01.2010 - 02:24
Güllerin ağladığı bir saat vardır hani Cıvıl cıvıl bahçelerden el-ayak çekilir Yapraklar düşünceli, dallar hüzün kesilir Her akşam uzaklara alır götürür seni Güllerin ağladığı bir saat vardır hani...
09.01.2010 - 01:18
Allah aşkı derya deniz gibidir...
Kendi meşrebince her insan ondan su alır...
Fakat kimin ne kadar su alacağı kabının büyüklüğüne bağlıdır...
Kiminin kabı fıçıdır kiminin kova; kiminin kırbadır...
kiminin matara...
31.12.2009 - 15:50
Karlı bir akşamdı istanbul'da;
Son kez elele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola...
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin...
Bende yazarım sana sık sık...
Ağlıyordum....
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordum....
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
Beni bekle...
Yol bitti, gidiyordun artık;
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim
Uçak, babama selam söyle!
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde....
Küçük oğlunun gözleri hala senin çiçeklerinde...
Uçak, babama selam söyle! ...
Uçak, babama selam söyle! ...
Babama...
Seni çok özlüyorum...
29.12.2009 - 00:58
Bir gün sana Leylâ'yı sorarlar a gönül
Leylâda ki mânâyı sorarlar a gönül
Esmâyı ha bilmedin ha bildin ne çıkar
Ukbâda müsemmâyı sorarlar a gönül
19.12.2009 - 23:23
Bu ne zenginlik, bu ne şans Ya Rabbi...
Şahsım adına ben, muhteşem bir ülkede, Müslüman bir anne babadan doğarak daha baştan İslam'ı hazır buldum... Başıma konan zümrüdü anka kuşu kadar değerli bu muhteşem fırsatın uçup gitmemesi için son nefesime kadar mücadele vereceğim...
08.12.2009 - 23:29
'Kur'ân-ı Azîmüşşâna fedâ olan bu baş, başkalara eğilmeyecek'
08.12.2009 - 19:15
Gece Namazı
Her şey çekilirken uykuya...
Muttaki ki gece namazında
Huşu ile durur huzurda
Ötelere iştiyakla
Feride Ayhan
08.12.2009 - 09:49
Sadakat ve İtaat ...
Kuran'da, insan modelleri çeşitli şekillerde, pek çok detay verilerek tarif edilir. İnkarcıların taşıdığı tüm kötü ahlak özellikleri, tüm karakter bozuklukları anlatılır. Buna karşın, müminlerin de son derece kapsamlı bir tarifi yapılır. Allah'ın ruhunu taşıyan, O'na yönelen ve O'na itaat eden müminlerin Kuran'da sayılan tüm özellikleri yüksek bir ahlak ve karaktere dayanır.
İnkarcıların ve müminlerin tarifine baktığımızda, iki tarafın da birbirine tamamen zıt özellikler taşıdığını görürüz. Örneğin, müminler samimi ve güvenilirdir, inkarcılar ise samimiyetsiz ve son derece içten pazarlıklı bir yapıya sahiptirler. Müminler mütevazi, cesur, fedakar iken, inkarcılar kibirli, korkak ve bencildirler.
Müminler ve inkarcılar arasındaki bu büyük farklardan biri de sadakat konusundadır. İnkarcılar asla gerçek bir sadakate sahip olamazlar: Kıstas olarak yalnızca kendi çıkarlarını seçtikleri için, bu çıkarlar uğruna kolaylıkla sevdiklerini söyledikleri insanları (dostlarını, yakınlarını) aldatabilirler. Doğru olduğunu bildikleri bir yoldan kolaylıkla geri dönebilirler.
Oysa müminler tamamen farklıdırlar. Onların kıstası kendi küçük çıkarları değil, Allah rızasıdır. Tüm tavırlarını Allah'ın istediği şekilde düzenlerler. Bu nedenle de sevdiklerini (yani diğer müminleri) basit hesaplar uğruna yüzüstü bırakmaları ya da bir zorluk nedeniyle doğru bildikleri yoldan dönmeleri sözkonusu değildir. Müminlere ve özellikle de peygambere ya da lider konumundaki mümine karşı büyük bir sadakatle bağlıdırlar. Allah müminlerin sadakatini şöyle tarif eder:
Müminlerden öyle erkek -adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler. (Ahzab Suresi, 23)
Sadakat müminleri birarada tutar. Kararlılığın önemli bir göstergesi olan bu özellik, gevşek yapının oluşmasına engel teşkil eden mümin özelliklerinden biridir. Sadakatte gösterilecek ufak bir gevşeklik, kişinin kendisine olan saygısını kaybettirir. Kendisine saygısını kaybeden bir kişi ise gittikçe daha da kötü bir duruma doğru ilerler. Bu durumdaki bir kişi, zincirleme bir şekilde müşrik, münafık ve dinsizlik boyutlarına inebilir. Çünkü yapılan bir sadakatsizlik ardından çok büyük sonuçlar doğurmaktadır. Sadakatsizlik yapan bir kişi, ilk önce bu hareketini müminlerden gizli tutmaya çalışarak sahtekarlık boyutuna girer. Birbirini izleyen yalanlarla müminleri aldatmak için uğraşmaya başlar. Bu durumu yeni yalanlar takip eder ve kişi müminleri aldatabildiği hissine kapılarak farklı bir yaşam tarzını benimsemeye başlar. Bu yaşam tarzı olabildiğince müminlerden kopuk, onlara sevgi duymayan sadece müminlerden faydalanabilmeye dayanan bir yaşam tarzıdır. Bu, kişinin Allah rızasını değil insanların rızasını alabildiğince gözettiği ve onlar karşısındaki itibarını kendi aklınca kurtarabilmek gayesiyle yalanlara sığındığı zavallılık durumudur. Bu zavallılık durumunun ardından müminler tarafından farkedilip yalanları teker teker ortaya çıkmaya başlayan kişi, münafıklık noktasına doğru adım adım ilerler. Sadakatsizliğine mazeretlerle çıkış noktaları bulmaya çalışarak kendini temize çıkarmaya uğraşır. Kendini temize çıkarma uğraşı müminlerden ayrılıp müşrik, münafık ve dinsizlerle ittifaka gidebilme noktasına kadar kişiyi götürür.
Burada sıraladığımız unsurlar küçük zannedilen sadakatsizliklerin nasıl büyüyerek kişiyi müminlikten dinsizliğe sürüklediğini göstermek açısından çarpıcı niteliktedir. Sadık müminler ise sadakatlerini ölünceye dek sürdürerek kararlılıklarını ve itaatlerini gösterirler. Çünkü müminlerin bu sadakati gerçekte Allah'a karşı olan sadakatleridir. Sadakatsizlik yapan kişi bu hareketini müminlere karşı değil Allah'a karşı yapar. Sadakat ve itaat yalnızca Allah'adır. Kuran'da bu mantık açıkça ortaya konmaktadır:
Kim Resul'e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik. (Nisa Suresi, 80)
Sadakat, bir müminin en hassas olması gereken konulardan biridir. Kuran'da, peygamberle birlikte mücadeleden kaçmaya yeltenen münafıklardan söz edilirken, onların daha önceden sadakat göstereceklerine dair yemin etmiş oldukları söylenir ve bu yeminin ağır bir sorumluluk olduğu bildirilir:
Oysa andolsun, daha önce 'arkalarını dönüp kaçmayacaklarına' dair Allah'a söz vermişlerdi; Allah'a verilen söz (ahid) ise, (ağır bir) sorumluluktur. (Ahzab Suresi, 15)
Allah'a verilen sadakat sözü, ağır bir sorumluluktur. Bu nedenle de Allah müminlere şöyle emreder:
Allah'ın ahdini ucuz bir değere karşılık satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır. (Nahl Suresi, 95)
Kuşkusuz sadakatin en açık göstergesi itaattir. İtaat, pek çok Kuran ayetinde emredilen son derece önemli bir ibadettir. Ayetlerin bildirdiğine göre itaat, hem Allah'tan gelecek rahmet ve merhametin, hem cennetin, hem de inkarcılara karşı kazanılacak başarının anahtarıdır:
Allah'a ve elçisine itaat edin, ki merhamet olunasınız. (Al-i İmran Suresi, 132)
Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Nisa Suresi, 13)
Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. (Nisa Suresi, 59)
Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı. Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. (Nisa Suresi, 64-65)
Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar) , şehitler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar? (Nisa Suresi, 69)
İtaatin her türlü şartta, her türlü zorlukta kayıtsız-şartsız uygulanması gerekir. Küçük bir takım zorluklara göğüs gererek yapılan itaat belki münafıklar tarafından da gösterilebilir; oysa zorluk ve sıkıntıya rağmen ortaya konan itaat, müminlere hastır. Kuran'da peygamber dönemindeki münafıkların Allah yolunda girişilecek mücadeleyi zor görerek geride kaldıkları bildirilir. Ancak eğer 'yakın bir yarar ve orta bir sefer' olsa; geleceklerdir:
Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz; bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı; onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. 'Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık.' diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor. (Tevbe Suresi, 41-42)
Müminin sahip olduğu en önemli özelliklerden biri, itaatini her durumda korumasıdır. Kuran'da, bu konuda gerçek müminlerle ikiyüzlüler (münafıklar) arasındaki fark şöyle bildirilmektedir:
Onlar derler ki: 'Allah'a ve elçisine iman ettik ve itaat ettik' sonra bunun ardından onlardan bir grup sırt çevirir. Bunlar iman etmiş değildirler.
Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, onlardan bir grup yüz çevirir.
Eğer hak lehlerinde ise, ona boyun eğerek gelirler.
Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah'ın ve elçisinin kendilerine karşı haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar zalim kimselerdir.
Aralarında hükmetmesi için, Allah'a ve elçisine çağrıldıkları zaman mümin olanların sözü: 'İşittik ve itaat ettik' demeleridir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır.
Kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse ve Allah'tan korkup O'ndan sakınırsa, işte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.
Yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a and içtiler; eğer sen onlara emredersen (savaşa) çıkacaklar diye. De ki: 'And içmeyin, bu bilinen (örf üzere) bir itaattir. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.'
De ki: 'Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir.' (Nur Suresi, 47-54)
Elçiye gösterilecek olan bu itaat, içten gelerek yapılacaktır. Mümin, elçinin verdiği kararın doğru olduğuna kesin olarak kanaat getirmeli ve itaatinde hiçbir şüphe ya da kuruntu duymamalıdır. Bu son derece önemli bir konudur. Çünkü aksi bir tavır, yani gönülsüz bir itaat, Kuran'da imansızlık göstergesi olarak tarif edilmektedir:
Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. (Nisa Suresi, 65)
İtaat, insanın Allah'a iman ettiğinin ve O'na kul olmayı kabul ettiğinin en açık göstergesidir. İnsanı ebedi kurtuluşa kavuşturacak olan da ancak itaattir. Çünkü, 'ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resulü'ne icabet edin' hükmüne göre, Resul ya da Emir, müminleri kendilerine 'hayat verecek', kendilerini kurtaracak şeylere çağırmaktadırlar. (Enfal Suresi, 24) Bir başka ayet, Resul'ün müminleri kurtuluşa, özgürlüğe, ferahlığa çağırdığını ve ancak kötülükten alıkoyduğunu haber vermektedir:
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)
Müminlerin inkarcılara karşı başarı kazanması da Resul ve Emir sahiplerine olan itaatlerine bağlıdır. Eğer itaat ederlerse Allah müminleri destekler ve onlara başarı verir. Ancak bunun tersi de geçerlidir. Eğer müminler emre itaat etmezlerse, inkarcılar karşısında güç kaybederler. Aşağıdaki ayet, peygamber döneminde müminlerin yaşadığı bu tür bir olayı anlatmaktadır:
Andolsun, Allah size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O'nun izniyle onları (inkarcıları) kırıp-geçiriyordunuz. Öyle ki sevdiğiniz (zafer) i size gösterdikten sonra, siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama (yine de) sizi bağışladı. Allah müminlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır. (Al-i İmran Suresi, 152)
Kurtuluş ancak itaatle olur. İtaat etmeyen, Resul'den, Emir sahiplerinden ya da müminlerden ayrı bir yola sapan kimsenin varacağı yer ise, Kuran'ın hükmüne göre, cehennemdir:
Kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o! .. (Nisa Suresi, 115)
07.12.2009 - 09:41
Kuran'ı Okumak...
Allah’ın emirlerini öğrenebileceğimiz tek kaynak olan Kuran’ı Kerim 1400 yıl önce peygamber efendimize vahyedilmiştir. İslamiyetin temellerinin anlatıldığı Kutsal Kitabımız Kuran, bugün insanlar tarafından titizlikle korunan, saygı duyulan ancak okunmayan bir kitap olarak raflarda ya da duvarlarda asılı halde korunmaktadır. Oysa Kuran bizlere öğüt almamız, Allah’ın emirlerini ve yasaklarını öğrenmemiz için indirilmiş bir rehberdir...
‘Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? ’ (Kamer Suresi, 17)
04.12.2009 - 02:23
Sonra o kelimelerle konuşulur seninle kalbinin içinden… O güzel havuzun çevresinde sohbet edersiniz… Gökyüzünde yıldızlarla birlikte uçuşur O’nun kelimeleri… Ve birden o musiki başlar…
Bütün kâinatta Kur-an’ın eşsiz sesi duyulur… O ses O’nundur… Çağlayan bir ırmak gibi akar gecenin karanlığında…
Ağlayarak secdeye kapanırsın… Bahçe seccaden olmuş, öteki gece artık kaybolmuştur… Birlenmiştir herşey… O ana kadar taş havuzun kenarından hiç ayrılmayan beyaz güvercin hayatın sırrını açıklar sana…
Kalbinin sahibi seni huzura beklemektedir…
23.11.2009 - 01:51
Erkek olsun, kadın olsun,
kim mü'min olarak güzel bir iş yaparsa,
Biz ona huzurlu bir hayat yaşatır;
yaptıklarının daha güzeliyle de ödüllerini veririz.
nahl s:97
23.11.2009 - 01:15
Eskiler “Edeb Ya Hu! ” derler, Onu görüyor gibi yaşamaya çalışırlarmış. O varken başkasına bakmaz, Onu unutmuş gibi hallere girmezlermiş. Ezel ve Ebed Sultanı’nın huzurunda nasıl hareket edilmesi gerekiyorsa öyle hareket etmek isterlermiş. “Bizi takip eden, her halimizi perdesiz, engelsiz gören, şu anda bizim durumumuza bakan Allah var! ” der gibi, o mânâyı hatırlatmak için her yere “Edeb Ya Hu! ” yazarlarmış. “Allah’ın huzurunda edeb” demekmiş bu…
İnsan nerede olursa olsun Allah’ın huzurunda değil midir? ...
21.11.2009 - 00:48
Bence bu zamanda
en büyük bir ihsan,
bir vazife, imanı kurtarmaktır,
başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır.
Sakın,
benlik ve gurura medar şeylerden çekin.
Tevazu,
mahviyet
ve terk-i enaniyet,
bu zamanda ehl-i hakikate lâzım ve elzemdir.
Çünkü, bu asırda en büyük tehlike
benlikten ve hodfuruşluktan ileri geldiğinden,
ehl-i hak ve hakikat,
mahviyetkârâne daima kusurunu görmek
ve nefsini ittiham etmek gerektir.
20.11.2009 - 16:07
Farkedemiyorum bazen...Hayatın en zor işiymiş farkedebilmek...
Gözüm görürken,
kulağım duyarken,
bedenim hissederken nasıl bir gaflettir bende ki...
Farkederek yaşamak lazım, önce farkedilmişliğimi öğrenmem lazım...
Rabbim tarafından farkedildiğimin farkında olmalıyım...
Ey nefsim neredesin hayatın? ? ...
Ey can neresindeyiz ömrün? ? ...
19.11.2009 - 00:35
En bahtiyar o dur ki:
Dünya için ahireti unutmasın,
ahiretini dünyaya feda etmesin.
Hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın,
malayani şeylere ömrünü telef etmesin,
kendini misafir telakki edip,
misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin,
selametle kabir kapısını açıp, saadet-i ebediyeye girsin..
Gençlik Rehberi
14.11.2009 - 13:26
Zübeyir Ağabeyden Bir Mektup
Madem ki İslâm ın her derdine razı olduğunu bildiriyorsun,
bu müjdenle bize aşk ve şevk veriyorsun,
o halde iyi dinle.
Vazifen, dikenler arasında güller toplayacaksın,
ayağın çıplaktır, batacak.
Elin açıktır, ısıracak.
Buna sevineceksin.
Firavunlar kucağında büyüyen Musa ları safına alacaksın.
Aldığın için dövecekler.
Konuştuğun için zindana koyacaklar, sevineceksin.
Çöllere sürülürsen, kanınla ağaç yetiştireceksin.
Kutuplara sürülürsen, ısınla sebze yetiştireceksin.
Yeşilliği sevmeyenler olacak.
Yakacaklar, yıkacaklar.
Sen bunu sabırla seyredeceksin.
Karanlık zindanlara salarlarsa,
ışık, paslı vicdanları görürsen ümit,
imansız kalplere rastlarsan nur vereceksin.
Sen verdiğin için suç,
sen getirdiğin için ceza,
sen konuştuğun için mahkum olacaksın ve buna şükredeceksin.
Anadan, yardan, serden ayrılacaksın.
Candan, gönülden Kur an a sarılacaksın.
Damla iken deniz, nefes iken tayfun olacaksın.
Derdini yazmak için derini kağıt, kanını mürekkep edeceksin.
Kimse ile görüştürmezlerse,
Mecnun olup çöllere düşeceksin.
Leyla arar gibi, nur arayanları bulacaksın.
Bulamazsan üzülmeyeceksin.
Yalan, iftira, çamur fırtınasına tutulursan, hissiyatını terk edeceksin.
Önünde demirden set yaparlarsa, dişinle deleceksin.
Dağları toptan delmek gerekirse iğne ile oyacaksın.
Unutma, nerede olursan ol;
küfrün ve cehlin ta temelini çürüteceksin.
Bir gün Kur an etrafındaki surların yıkıldığını görürsen,
hemen kemiklerini taş, etlerini harç,
kanını da su edeceksin.
Etrafına ilimden, irfandan, faziletten ahlâktan kaleler dikeceksin.
Kaleler, fedailer ister.
Nasıl olsa sen de içinde fedai olacaksın.
Bu mektubu okuyunca,
Mesnevi yi okuyan Yunus gibi Uzun olmuş diyeceksin.
O nun gibi, ben olsa idim:
Ete kemiğe büründüm,
Yunus diye göründüm,
derdim dediği gibi sen de ne lüzum vardı uzun uzun saymaya,
kısaca 'Kur an talebesi olacaksın' deseydin yeterdi diyeceksin.
Haklısın.
Zira İslâm yoluna giren bilir ki,
bu yol kıldan ince kılıçtan keskindir.
Her kişinin kârı değil, er kişinin kârıdır...
Toplam 91 mesaj bulundu