Gülseren Sır Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkı ...

  • Sinan Karakaş
    Sinan Karakaş

    23.03.2009 - 12:47

    Gülseren Hanım bu gün doğum gününüz, iyiki doğmuşsunuz, dünyaya gelerek sizi sevecekleri mutlu kılmışsınız.Selam,Saygı ve Dualarımla

    Doğum Günü

    Doğduğunda bilmezdin dünyada misafirsin
    Oysa nadir bulunan değerli bir safirsin
    Geçmiş günlere göre bu gün daha mahirsin
    Umarım her geçen gün biraz daha tahirsin
    Maddenle hayal değil dünden daha sahisin


    Günün kutlu olmalı iyi ki doğmuşsunuz
    Üzmesin sizi kimse siz hakkı bulmuşsunuz
    Nedamet kulun işi siz nadim olmuşsunuz
    Üstelik bu alemde gül gibi kokmuşsunuz
    Nezafeti yüreğe,elbet indirmişsiniz,
    Ümidi saklı tutup,hayatı bilmişsiniz,
    Zaman akıp gitmekte,siz bunu görmüşsünüz.


    Kutlu olsun bu günün,kutlu olsun her günün,
    Umarım ağlamazsın,hep görülsün güldüğün,
    Tefekküre yönelsin,bakışın temayülün,
    Lebinden çıktığında,karşılansın isteğin,
    Uzaklarda değildir,yakındır mutluluğun.


    Olsun diye dilerim,bu günlerin hep kutlu,
    Layıksın mutluluğa,günlerin olsun mutlu,
    Sıkıntılı olmasın,yarınların umutlu,
    Umduğunu bulursun,yaşarsın hep onurlu,
    Nezaket içersinde,her şeyi yap şuurlu.

    Sinan Karakaş

  • Akrepakrep
    Akrepakrep

    24.01.2009 - 17:07

    Bir sevdadır seni yasamak
    Baldan tatlıdır adını anmak
    Atesden yakıcıdır hasretine dayanmak
    Bir ömürdür seni
    Kalbimde tasımak

    Varlıgınla hayatımın her anını
    Askınla kalbimin her kösesini
    Sevginle yüregimin her zerresini
    Doldur ve öyle büyük askla gel ki
    Bana
    Yasarken cennetim ol
    Atesim sen ol yanması benden
    Kaderim sen ol cekmesi benden
    Kursunum sen ol sıkması benden
    Azrailim sen ol ölmesi benden

    AKREP

  • Süleyman Köse
    Süleyman Köse

    18.08.2008 - 17:53

    bu kadar büyük bir yüreği allahın sadece bir kişiye vermesi haksızlık değilde nedir

  • Gülseren Sır
    Gülseren Sır

    16.07.2008 - 15:55

    bazen dünyada soyu tükenmiş iyilik ve kendi gibi davranan insanlara rastlamak herkeze nasip olmuyo.BERFİN'in DOSTLARINA:SİZİN YERİNİZDE OLMAYI İSTERDİM...
    AXU_87 (Diyarbakır, Bay, 21)
    26.11.2005 11:44



    ----------

    BERFİN evlendiğimde umarım çok kızım olur çünkü gülçiçek dışında takmam gereken bi isim daha oldu,BERFİN...Yüreğinden öpüyorum.
    ÇURKA (Gaziantep, Bay, 28)
    15.11.2005 20:20



    ----------

    sevginin ve dostluğun sesi
    eylemci ve karşı koymları ile meşhur..
    paylaşım adına ne var ise dostluğa dair
    hepsini üzerinde toplamış
    benim can ortim :))

    İYİKİ VARSIN.. İYİKİ OLDUN.. HEP VAR OL CAN! :))
    ZAFERYAZICI (Kocaeli, Bay, 31)
    28.10.2005 12:00



    ----------

    Kırılmış düşlerin sahibiy'din sen...
    İsyan kokuyordun tepe'den tırnağa.
    Ağzın'da küfürler zehir zemberek.
    Sövmek istiyordun yıkılmış hayallere.
    -sövemiyordun! ..

    Uzaklar'dan seyrediyordun kır çiçeklerini.
    Sesin titrerdi sayarken isimlerini.
    Koklayacak bir gülün bile yoktu.
    Usta bir bahçıvan'ın...
    Hünerli ellerin'de büyümüştün oysa.
    Ellerin ateşten gömlekti.
    Dokunmak istiyordun zambaklara.
    -dokunamıyordun! ..
    'Yalnızlığın Uğrak Yeri, Kimsesizler Memleketiydin...
    Garipliğini Seviyordun, Kendini Değil! ...'

    iyiki varsın can-hevalim
    CÖMERT YILMAZ (Anadoluda Bir Köy Evi- Ankara, Bay, 35)
    11.10.2005 21:44



    ----------

    Kar tanesi,ismin öyle guzel uymuski sana,tertemiz yuregine.Iyi ki varsin Berfin ve iyi ki seni tanidim,iyi ki bizimlesin.Sevgimle.
    IDİL (İsveç, Bayan, 51)
    18.9.2005 00:28

  • Gülseren Sır
    Gülseren Sır

    16.07.2008 - 15:45

    kent, tepe, bir çocuk, bir liman, iki yemin ve koridor
    kahraman tazeoğlu, 11.05.2004

    anılar kentlerde yaşar sevdiğim
    kayalar asıl yüzlerimiz olur kimi zaman
    tüm gökyüzü çiçekler için vardır oysa
    rüzgar utangaç bir kızdır
    sessizden teninde dolaşır
    kokusunu bırakır yasak yolculukların
    kan kesmiştir gözleri çocukların
    uykularında çekmeceleri yağmalanır
    can olur martıya özlem
    kırık kanadını sarar sarmalar da uçar
    tüm durakları kentin geceleri görünmez olur
    kıyılar denizsizdir

    uçurumlar gölgeler için yaşar
    ateşten dili gül iklimi kadınlarının öpüşlere yasaktır
    trenler eski şehirlerden geçer
    acılı ölülerin ve gözlerinin üstünden
    kalbin yalnız mezarlıklara yurttur
    gözbebeği büyücüsü umutlarınla oynar
    sahte eller yaratır öldürücü el sallayışların için
    sözcükleri güç için kullanır utanmadan insan
    dinmeyen sessizlik kanatır
    yarası kabuk tutanlar bilet alabilir güneş ülkesine
    ve ateşte yan tutabilir böyle zamanlar
    inanmayacaksın
    gördüm
    deliler hücrelerde yaşayabiliyor bu ülkede
    düşünenlerse delirebilmeyi deniyor sık sık
    evet hiçbir uçurtma uçmuyor göğünde
    hiçbir limanında sevebilenler yok
    hiç kimse 'gel' diye bağıramıyor penceresini açıp bir gece yarısı
    hiç kimse utanmıyor susarken
    sevemezken
    gülüşünden

    boş vermişlik kapkara bir yılan gibi çökmüş yüreğine şehrin
    inceden zehrini akıtıyor korkaklık için
    'şehirler olmasa anılarımız ölü olurdu' derdin
    haklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum sanki
    şehirler, şehirler, iç içe geçmiş şehirler
    gözlerinizle yüreğimizle kurdumuz saklı şehirler
    kıyısı da yok koridorlara vuran
    ve bazı şehirler var
    oraya sadece kuşkular girebilir
    sadece hüzünler
    işte onlardır karanlığın kurduğu gizli kentler ruhumuzda

    ve bir sokak ki çırılçıplak bir göğüs oluyor kimi zaman
    bembeyaz, korunaksız
    soyunmadan çıplak kalabilen ender bir varlık o
    içindekileri de dışındakileri de taşıyor bir arada upuzak düşlere
    eski bir sevdayı deliyor gözlerin
    kimse bir boşluk bulamazken sevdama inan, hala...

    ölüm yorgun burada
    binlercesi bağır bağır bağırıyor tapınanların
    toprak bağrındaki kanı kemiği biriktiriyor suç için
    esir düşmesin diye tepe
    güneşi ele vermesin diye

    ellerine benzeyen bir hüzünle geliyor burada gece
    sevdalı ufuk karası
    gözlerini öğütlüyor bana
    öylesine vurulmuşum ki sevdana
    görmediğim saçlarına
    gülüşüne
    beni aşka kırdıran bir aşka bedelleniyorum
    mecburum

    bazen çıkabiliyorum parka
    çıplak ayaklarımla çimenleri hissediyorum
    tepe öylesine dinlendirici ki sessizliği
    yıldızlar öylesine inanıyorlar ki hala
    gülümsüyorum
    hala gri görünüyor denizin yüzü
    ve kimse tanımıyor fenerciyi
    işte bazen böyle imkansız olur ölmek
    hiçbir yol almaz seni gitmen için
    hiçbir denize giremezsin çırpıntısızken
    bir boşluk ararsın girebileceğin
    boşluklar delinir
    deliğe girmezsin, olmaz, yapmazsın
    bir aralık ararsın öteye geçmek için
    ilerlersin görürsün ilerlersin
    tam o aralıktasındır ki
    elin kolun kesilir soluksuz kalırsın
    farkında değilsindir
    o aralığa gelebilmek için pek çoğunu düşürmüşsündür yıllar yılı sakladıklarının
    gitmek için ihtiyaç duyduklarının
    duyacaklarının
    o aralıkta kalırsın
    ileriye asla geçemezsin
    geriye dönüşse zaten yoktur
    dönüp baksan
    kapkara bir göz görürsün gözbebeğinde
    geçmişi oynar beklediklerin istediklerin
    senin için oynar
    artık izleyicilerdensindir sende
    aralık insanlarından

    bazen çıkabiliyorum parka
    işte bunun için
    ama daha çok bakıyorum
    fısıltılar uzuyor oraya vardığımda
    bulutları görüyorum
    saçlarımı hissediyorum
    kıskanç bir sevgili gibi 'ayı' görüyorum nedense
    öyle hissediyorum
    hem benimle olmayı çok istiyor
    hem de kırgın somurtuyor
    çok da gururlu
    keşke gelmeseydim diyorum utanıyorum
    sonra uzanıyorum sessizliğin geçiyor üstümden hala orada
    geçmişimi bırakıyorum kente kent için
    bir yandan da bağrındaki yılanla savaşıyorum kentin
    zamanla uzlaşıyor benle
    nasıl neyle bilemiyorum

    ihanet, ihanet kaçınılmaz bir gerçek gibi beni çekiyor orada
    ikimiz de şimdi daha iyi biliyoruz belki
    bir aşka bir ölümün yetmeyeceğini

    kentler dönüşler için vardır sevdiğim
    bir çocuk, bir liman, iki yemin
    ilk bakışta görülebilenlerdi
    ve her şey bir bakışla başlamıştı, yine öyle başladı
    aşk gibi hilesiz, kör kuyulara takılmış çığlıklar
    saklananların onurundan bozma gri gülümseyişler
    yarım sevdalar o zamanlarda da vardı
    yurdunu kuşanmıştın sevdana ak bir duvak gibi
    seni ilk kez orada görmüyordum
    bilmiyorum ama ten zayıftı
    kıraç bir toprağı çatlak dudaklarından usulca emziren bir gece yağmuru gibi gülüyordun ‘ an'larda görebiliyordum ancak seni
    ve tepede çoğu zamanını kaçmakla geçiriyordun
    kilitledikçe çoğalıyordu kapıların
    seni düşünürken yıldızlardan sakınırdım umutlarımı
    teninin dinginliğini papatya gülüşlerinle korkunçlaştırıyordun
    seninle kalabilmek, rüzgarı kıskandıran gidişlerinde seninle olabilmek
    sabır istiyordu

    serin bir ırmağın hasretiyle yoğrulmaya başlamıştı işte o günlerde düşlerim
    geceleri kıyıya kadar iniyor
    tepeyi gözlüyordum
    korkuyordum
    ancak bu kadarını yapabiliyordum
    senin gülüşünle çıkmaya cesaretim yoktu oraya
    ne de olsa geceleri istasyonların şehrinden soyunduğu bir yerdeydik
    sinsi bir o kadarda saldırgandı düşlerimizin düşmanları
    sonraları sensizliği gizliden paylaşmayı öğrenecektim tepeyle
    o sanki ben bu şehre ait değilim dercesine haykırıyordu sürekli
    sonsuzmuşçasına kararlı bir gülüşle acısını gizlemeye çalışan
    bir denizin yüzünde hep tepenin soluğunu hissediyordum
    uyumamak için cesarete ihtiyacım yoktu henüz
    sessizliği de paylaşmayı öğreniyordum

    bazen
    en karmaşık sevgilerin kokularını yüreğine sindirebilmiş bir sardunyanın bakışıyla bakardın
    gülümseyerek direnmeye çalışırdın derinliğine

    çoğu sözcüğe bir anahtar gerekmez dile düşmek için
    dipteki o azınlıksa bir dili yaratabilir ancak kilitli kalanlardan
    sevda ve ölüm adına
    ağzımı açsam sanki bir ayna dolusu cehennem içime kaçacaktı

    ve bir aynadaki sen aracılığıyla
    diğer bir aynadaki 'sen' e bakarken
    aynalardan birine yaklaşırken ötekinden uzaklaşıyordum hep
    görebilmek için
    bir küçük bir büyük ayna yaratır böylesi bir cehennemi genelde
    iki suretini uzlaştıramazsın birbiriyle
    bir açıdan kendini görebilmen
    diğer bir açıdan kendini yitirmene bağlıdır
    suretler birbirlerini yiyerek yaşayabilir böylece
    tıpkı çağrışımın imgesi, imgeninse çağrışımın maskesi olması gibi
    işte bunun için hiç ama hiç bakmadık seninle tepenin dışından

    bazen tek bir cesedi paylaşır pek çok kavram
    şimdi öylesi bir kent ki burası
    herkes bir başkası olabildiği sürece var
    ya da bir başkası herkes olabildiği sürece, yılgınlığını suskunluğuna gizleyebildiği ölçüde var
    hiç kimse hiçbir şey yan tutmuyor
    üç kişi bir araya geldiğinde ikisinin mutluluğu üçüncüyü ezişlerinde yatıyor
    üçüncünün kim olduğu ise hiç önemli değil sıklıkla
    hatta bugün ikilide yer alan bir mutlu
    yarın üçüncü mutsuza dönüşebiliyor kolayca
    önemli olan o üçüncü olma anı
    herkes ezebileceği birine ihtiyaç duyuyor
    söz, ezmek için kullanılan bir silah
    arkadaşlar yoldaşlar arasında bile
    tapınmak öylesine bir yaşam biçimi ki burada
    yürürken unutkanlıklarıyla sevişebilen birisi olmaktan korkuyorum
    yürürken bile bu kentte
    ki yürümek bir düşünmedir
    tabi bütün ozanlarının bir masala sürgüne gönderildiği bir yerde
    herkes bir başkası için yapar
    kendisi için yapması gerekenleri
    ağlarken kana karışır sevdamızın yarısı
    fark etmez tutunuruz bireysel kısmına büyük zamanımızın
    ya herkes birbirine geç varır
    ya herkes birbirine erken gider
    gülüşlerimizi kalıcılaştırdığımız ölçüde gidebileceğimiz halde
    biz kalırız gülüşlerimiz gider
    bir insanın bir insana verebileceği en değerli şeyi
    'yalnızlığı'
    bana verdiğini şimdi daha iyi anlıyorum
    beni kalmaya mahkum eden bir yola nasıl sevdalandığımı da
    üstelik senin için yazarken bile sevgilim onu düşlüyorum
    korkunç evet
    ona bir koridorda rastlamıştım
    ya da böyle olmasını istediğim bir gecede
    ölümler sonrasıydı korkusuzdum
    artık hiçbir tren makas değiştirmiyordu ben bakabildiğimde
    bir otobüsün yorgun soluklarla buğulanmış camlarından
    arakadakileri gözlüyordum
    ışıltılarını sayıyordum
    güncesini tutarak sayıklamaların
    koridor basit bir çitti
    ayağımı kaldırıp üzerinden geçemeyeceğim basit bir çit
    sessizdim öfkeliydim
    arkada ayaktaydım üstelik dönüyordum
    sanıyorum otobüse son anda yetişmişti
    daha öncede konuşmuştuk onunla
    öyle sanıyorum benim duruşumdan da korkunç bir merhabası vardı
    ne zamandır görmediğim bir şeyi onda görüyordum
    dahası bir gece birisini görebiliyordum gerçekten
    bir şeyler söylüyordu
    gözlerine bakmamaya çalışırken bile onu görüyordum denizin yüzünde
    sanki amansız bir fırtınada
    balkonda unuttuğum sardunyamı ölü çiçeğimi canlandırmak için gelmişti
    üzerimizde incecik bir yağmurluk dahi yokken
    tepede kar yağışını izlerken ki gülüşümüze benziyordu
    hem de hiç benzemiyordu bir yandan
    bu benzemeyiş tedirginliğimin tehditlerini amansızlaştırıyordu
    ortak bir acıyı dindirmek için çabalarken
    sessizliği paylaşmayı yeniden öğretiyordu bana


    o kıpkırmızı gülüş
    geceye ben senin değilim diyen saçlarının karası
    sevdamın kanını usulca siliyordu
    bir kayıp ülkenin kırlarının
    hüzünlü dağlarının yamaçlarına çektiği sürmeyi anımsatan
    sevdasını bağrında gizleyen kaşları

    ve kan tutmuş yabancı bir geçmiş
    yakınlığımızın savaşını bir aşk pahasına verdirtiyordu bana
    zamanla daha iyi öğrenecektim
    ya sana ya da aşka ihanet etmem gerektiğini
    benim yüreğimde öylesine çelişiyordunuz öylesine birbirinizken
    ihanet etmekten başka bir şey yapmam mümkün değildi sevda için
    farklı bir iklimde yaşamaya mahkumdum diğerlerinden
    üstelik aynı çağda
    kayıp sözcükler
    sevdalı öpüşler
    bir demir yolu kesilmişti
    baştan aşağı bölüyordu yüreğini
    herkes için başka geçmişleri olan güç satıcıları mutlumuydu bilmiyorum ama
    bu mahkumiyet benimdi onların değil
    ve yemin ederim sevgilim
    geçmişimi kullanmasına hiçbirinin izin vermedim
    kendimin bile
    oysa şimdi saklanan bir denizde her gün bana gülümsüyor
    ve sadece bu

    yabancılık bir kenttir sevdiğim
    yabancılık bir kenttir
    kendi kendine yasaklanmış bir an kadar yasak
    pencerelere takılıp kalmış bakışlar kadar umursamaz ve cömert olabilir
    yumuşatma gülüşünü
    duvarlarındadır kent
    ayna saklısı bir düş kadar acımasız
    gizle bileyler onurunu gölgeler yıldızlarla
    sarsılmaz bir zaman anlayışı vardı mezarlıkların
    bahçelerine girilmiş tuzak yüreklerde
    her dokunuş için bir başkası olmak gerekir hatırla
    hiç tanımadığın bir öpüş seninkidir aslında
    ne zaman nerde yitirdiğini bulmak zordur ıssız kırılganlıkların
    işte bu da öylesi bir kargaşadan somutlanmış bir izlektir
    pas tutmuş acıları kullanır çark
    her sevdalanış bir izdiham yaratır
    kargaların tarlasında bir korkuluk olursun
    dudağının kırmızısını
    esmer akşam üstleri alır
    kavşaklar acımasızdır
    bir o kadarda şefkatli
    hep seni bekleyen hileli bıkkınlıkla ayaklarını parçalar
    aşka sınır arar
    tek gerçeği kendidir öldürülmüş kentlerin
    işte sorgulanmış baharların ele vermediği kız
    şuna inan şimdi birisi daha öldü herkes biliyor
    yalan söyleseler de sinsice çıkıyorlar kentlerinden
    hepsini bütünleştiren yüreklerinin
    sonsuz karanlığında buluşuyorlar
    onlar dua ediyorlar bizim ölülerimiz için
    sonrası gece oyuncak bir kelebek kırık kanadından yapılmış yaralı bir kuşun
    'insanları olması şart mıdır bir kentin' diye ilk sorduğunda kendimden utanmıştım
    ağlamaklı bir çocuğun düşünde yargılamıştım kendimi
    istasyonlarını varoşlarını gezmiştim kentin
    özür dilemiştim

    şimdi şu kesin ki aşk kadar yabancılık bir kenttir
    oraya uğraması mümkünsüzdür gezginlerin
    dağ yolları dolaşıp geceleri köy evlerinin kapılarını tıklatan ipince bir rüzgar
    yaylaların kokusunu indirecektir gecekondu sokaklara
    belki göl balıkları ile söyleşecektir derviş
    sığ ayrıcalıktır çoğunluk için
    alkış tutacaktır ağaç karnını yaranlara
    sır bıçaktır karanfilin ağzında
    konuşsa kesilir dili sürgün çocukların
    yangınlar doğuracaktır belki kuşku
    yanlış yangınlar
    ama sevdanın sabaha yakın olduğu bir zamanda uğrayacaktır mutlak kente birisi

    havada uçuşan ince esmer parmakların
    eski ve unutamadığın aşklarınla vurdu kaç kez bana

    bir büyük kent çölünde koşacaktır çocuk tepeye
    bir daha çıkamayacak olsa da
    o bizim nerde olduğumuzu her zaman bilecektir
    her şey bir bakışla başlamıştı
    bir çocuk bir liman iki yemin
    seni seviyorum...! ! ! ! ! ! !
    ASKAOZLEM (Bay)
    19.4.2005 20:08



    ----------

    bu ülkede yaşadığımız üzücü olaylara,haksızlıklara karşı duyarlılığı ve
    bunu insanlarla paylaşımı taktire şayandır.
    spas hewal berfin
    SERHAT_04 (İstanbul, Bay, 30)
    13.4.2005 15:33



    ----------

    'WOMEN CLUB' ın değerli bir üyesidir
    aramızda olmasından mutluyuz
    AKAYA (İstanbul, Bayan, 31)
    18.11.2004 20:44



    ----------

    Alçakgönüllü, tertemiz duyguları olan mükemmel evet tek kelime ile mükemmel bir insan, ona karşı saygı duymamak mümkün mü?
    ERSİN06 (Ankara, Bay, 48)
    19.4.2004 15:59

  • Gulseren Sır
    Gulseren Sır

    29.12.2006 - 12:47

    Sende ben
    Sevginin evrensel gizemini sevdim
    kırlangıçların göç göç gidip gelişini
    güvercinlerin bahar coşkusunu
    yasakları
    ve yasakların yasak tutkusunu
    sende ben
    unutmamayı
    bir de unutulmamanın onurunu sevdim
    Sende ben senın o guzel ter temız engın ve duru yüregini sevdim senı tanımanın,varlıgının onurunu, ozu sozu bır olmanın ne oldugunu gorup sevdım.
    Sende ben senı tanımanın mutlulugunu şansını sevdım
    Sende ben Gülsereni, Gül kız gibi oldugun ıcın, tatlı cadı oldugun ıcın sevmeyı sevdim....

    Seni tanımak ve tanımıs olmanın anlamı kelimelerle daraltılamaz; ne şiirler nede sözler yetebılır senı tanımanın güzelliğine; adın gıbı gül yureklı ve yuzlusun,mutlu yıllar gül dalı yürekli asi kız

Toplam 6 mesaj bulundu