bir şarkıda yıkılmadan ağlamayı en iyi evimizin duvarları bilir upuzun bekleyişleri sokak fenerleri... acıları en çok yüzüm
ömrüme bu hüzün bariyerleri hangi sevinci öldürünce dizildi ince söğüt dalıyla dokuduğum örtüsü suyumun ne zaman başladı kanamaya içimin derinliklerine yaprak döken zamana dur dedim dur
hep mi dalgın aynı yöne bakar köşebaşları dokunmaz mı hiç çimenli yamaçlara evlerin etekleri sevgilinin gözleri böyle uzak geceler kara diken hep mi yırtar türkümüzü bağrıma çöreklenmiş bu keder böyle taze düşmez mi ömrüm hiç kırılmış ekmek buğusu gibi yaşamın ortasına
ve yaşam hep tüylü bir şeftali gibi başlarda çocukların avuçlarında büyüdükçe çocuklar hep mi çürür elleri zamanla ulu çınarlar da devrilir dedi içimden bir ses dikenlenir toprak su kesilir tırnaklarını eşeleyerek aradığın o mavi yok olur denizler gibi hep darağacı kalırda baharın diğer adı urganlar kan rengi
bir şarkıda yıkılmadan ağlamayı en iyi evimizin duvarları bilir upuzun bekleyişleri en çok sokak fenerleri... yüzüm en iyi hüzünleri...
ama bakarsın başka üçü gösterir duvar saatleri ” dedi de umut, ben doğruldum geceye duvar gibi...
Berlin 23.Aralık.2008
Deniz Ercivan
BİR YALNIZ NAR AĞACI
tahta pancurlu taştan evin penceresi nar ağacına bakardı eski tersanenin yamacında dalları sarkmış o yalnız nar ağacı
on beş yıl önce o yalnız nar ağacının dibinde oturup geleceği konuştuğumuz çocuklar şimdi yok
bir çoğu başka sokaklarda yürümekteler
on beş yıl sonra o yalnız nar ağacının dibinde oturup düşündüm bunları
saçlarımıza aklar düşüren zor günleri kenar mahalleleri bebek ölüm hızını, çocuk işçileri
biliyorum bir gün başka bir nar ağacının dibinde yine
Bir başka çocuklar
Türkiye'yi konuşacaklar.
Behçet Aysan
Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani, Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı; Varto depremini düşün, yardım olarak Batı´dan Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.
Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti, Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni, Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın; Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi? ..
Eşiklere oturmuş bir dolu insan Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Cemal Süreya
555K
şimdi bursada ipek çeken kızlar bir karasevda halinde söylemektedir: görmeğe alıştığımız nice yazlar kimleri alıp götürdüler ama kimleri karanfil bıyıklı genç teğmenleri ak saçlı profesörleri, öğrencileri adları şuramıza işlemektedir ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler bir karasevda halinde söylemektedir şimdi bursada ipek çeken kızlar
şimdi erzurumda çift sürenlerin geçit vermez kaşlarının altında derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri sabanın demiri girdikçe toprağa hınçlarını gömmektedir içine yerin. çünkü millet hayınları ankaralarda çünkü izmirlerde, çünkü istanbullarda çünkü başka yerlerinde memleketin kanına girdiler masum gençlerin işte onun için karanlıktır gözleri şimdi erzurumda çift sürenlerin.
şimdi saat sekizdir başlar gecemiz gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar şimdi acının ve hüznün göklerinde umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız uykumuzun bir ucunda bombalar bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar ingiliz usulü piyade tüfekleriyle insanca yaşamanın onuru arasında milletcek bir gidip bir geliyoruz şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
şimdi ay doğar bulutlar arasından kavat derebeyleri yüreksiz bolu beyleri hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri cebren ve hile ile haklarımızı alan zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçken biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi türküleri duyuyor musunuz nice derin yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda karanlığı tutuşturup bir köşesinden geceyi gündüze çevirenlerin
biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya anamız çay demliyor ya güzel günlere sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız bu, böyle gidecek demek değil bu işler biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.
Cemal Süreya
YAZ MUTLULUĞU
Sen bir karanfilsin, delisin İçlisin de, bükersin hemen boynunu Mendilimin içindeki kirazdır Mendilimin içi kiraz Bilmem ki, ne desem, yaz mutluluğu.
Nasılız ay ışığındaki dostum Bütün bir gecenin uykusuzluğu Bak şimdi her şey bir dengeye uydu Bir domates, birkaç domates hemen hemen tartıldı Bir sancı gibi yerleşti şuramıza özgürlük Kirazlar kirazlar Gözyaşları günbatımının Karanfil kokusu.
Demiştim, evet Söz haziranın Şurdan burdan bir vapura binildi Gümüş kafesinde denizin Bir sürü kuştan geçildi Sevgilim, canım mendilim.
Bir karabatak sürüsü dadandı bordamıza Dadansın iyi De bana kim bulacak denizin kalbini Yeşimden oyulmuş ağaçlar Kıyılarda Kim bulacak kıyıların kalbini Hepsini anlat, hepsini. Anlat ki Güneşli günler de sıkabilirmiş insanı Bir raslantı gibi gelen mutluluklar da Susarsak susarmışız da, ölçemezmiş kimse derinliğini Kim bulacak derinliğin kalbini Sana kızar mıyım hiç Bana bir gül ver.
Sevgilim, canım mendilim Mendilim kiraz dolu Anlatamıyorum galiba Hüzün değil yaz mutluluğu.
Edip Cansever
Yağmur Dindi
yağmur dindi sevgilim, küf mavisi bir yağmur dingin ruhumun tınazını susturan ve aç çocukların iniltilerini, bu yüreğimize yürüyen yağmur, gecenin yağmuru dindi.
bütün bir gece düşman pusularına, vişneliklere ayağı çaputa sarınmışlara kör bir kuyuya ve dinamite inen bu yağmur gecenin yağmuru söndüremedi pırnal ateşin soluğunu
kozalak yaktım ben de sessizlikte ömrümün kozalaklarını küllere sıvanmış baştan başa dolaşıp ağrıyan ormanı
yağmur dindi sevgilim bak dinle her şey dindi, acıysa dinmemiş halde.
Behçet Aysan
YERÇEKİMLİ KARANFİL Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel O başkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele. Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk Birleşiyoruz sessizce.
bir şarkıda yıkılmadan ağlamayı
en iyi evimizin duvarları bilir
upuzun bekleyişleri
sokak fenerleri...
acıları en çok yüzüm
ömrüme bu hüzün bariyerleri
hangi sevinci öldürünce dizildi
ince söğüt dalıyla dokuduğum
örtüsü suyumun
ne zaman başladı kanamaya
içimin derinliklerine yaprak döken zamana
dur dedim dur
hep mi dalgın aynı yöne bakar köşebaşları
dokunmaz mı hiç
çimenli yamaçlara evlerin etekleri
sevgilinin gözleri böyle uzak
geceler kara diken
hep mi yırtar türkümüzü
bağrıma çöreklenmiş bu keder böyle taze
düşmez mi ömrüm hiç
kırılmış ekmek buğusu gibi yaşamın ortasına
ve yaşam hep tüylü bir şeftali gibi başlarda
çocukların avuçlarında
büyüdükçe çocuklar hep mi çürür elleri
zamanla ulu çınarlar da devrilir dedi
içimden bir ses
dikenlenir toprak
su kesilir
tırnaklarını eşeleyerek aradığın o mavi
yok olur denizler gibi
hep darağacı kalırda baharın diğer adı
urganlar kan rengi
bir şarkıda yıkılmadan ağlamayı
en iyi evimizin duvarları bilir
upuzun bekleyişleri en çok sokak fenerleri...
yüzüm en iyi hüzünleri...
ama bakarsın başka üçü gösterir duvar saatleri ”
dedi de umut, ben doğruldum geceye duvar gibi...
Berlin 23.Aralık.2008
Deniz Ercivan
BİR YALNIZ NAR AĞACI
tahta pancurlu taştan evin
penceresi nar ağacına bakardı
eski tersanenin yamacında
dalları sarkmış o yalnız nar ağacı
on beş yıl önce
o yalnız nar ağacının dibinde
oturup geleceği konuştuğumuz
çocuklar şimdi yok
bir çoğu başka sokaklarda
yürümekteler
on beş yıl sonra
o yalnız nar ağacının dibinde
oturup düşündüm bunları
saçlarımıza aklar düşüren
zor günleri
kenar mahalleleri
bebek ölüm hızını, çocuk işçileri
biliyorum
bir gün başka bir nar ağacının
dibinde yine
Bir başka
çocuklar
Türkiye'yi konuşacaklar.
Behçet Aysan
Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,
Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;
Varto depremini düşün, yardım olarak Batı´dan
Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.
Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;
Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi? ..
Eşiklere oturmuş bir dolu insan
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Cemal Süreya
555K
şimdi bursada ipek çeken kızlar
bir karasevda halinde söylemektedir:
görmeğe alıştığımız nice yazlar
kimleri alıp götürdüler ama kimleri
karanfil bıyıklı genç teğmenleri
ak saçlı profesörleri, öğrencileri
adları şuramıza işlemektedir
ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler
bir karasevda halinde söylemektedir
şimdi bursada ipek çeken kızlar
şimdi erzurumda çift sürenlerin
geçit vermez kaşlarının altında
derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri
sabanın demiri girdikçe toprağa
hınçlarını gömmektedir içine yerin.
çünkü millet hayınları ankaralarda
çünkü izmirlerde, çünkü istanbullarda
çünkü başka yerlerinde memleketin
kanına girdiler masum gençlerin
işte onun için karanlıktır gözleri
şimdi erzurumda çift sürenlerin.
şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar
şimdi acının ve hüznün göklerinde
umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız
uykumuzun bir ucunda bombalar
bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar
ingiliz usulü piyade tüfekleriyle
insanca yaşamanın onuru arasında
milletcek bir gidip bir geliyoruz
şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
şimdi ay doğar bulutlar arasından
kavat derebeyleri yüreksiz bolu beyleri
hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
cebren ve hile ile haklarımızı alan
zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçken
biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
türküleri duyuyor musunuz nice derin
yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
karanlığı tutuşturup bir köşesinden
geceyi gündüze çevirenlerin
biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
anamız çay demliyor ya güzel günlere
sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
bu, böyle gidecek demek değil bu işler
biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.
Cemal Süreya
YAZ MUTLULUĞU
Sen bir karanfilsin, delisin
İçlisin de, bükersin hemen boynunu
Mendilimin içindeki kirazdır
Mendilimin içi kiraz
Bilmem ki, ne desem, yaz mutluluğu.
Nasılız ay ışığındaki dostum
Bütün bir gecenin uykusuzluğu
Bak şimdi her şey bir dengeye uydu
Bir domates, birkaç domates hemen hemen tartıldı
Bir sancı gibi yerleşti şuramıza özgürlük
Kirazlar kirazlar
Gözyaşları günbatımının
Karanfil kokusu.
Demiştim, evet
Söz haziranın
Şurdan burdan bir vapura binildi
Gümüş kafesinde denizin
Bir sürü kuştan geçildi
Sevgilim, canım mendilim.
Bir karabatak sürüsü dadandı bordamıza
Dadansın iyi
De bana kim bulacak denizin kalbini
Yeşimden oyulmuş ağaçlar
Kıyılarda
Kim bulacak kıyıların kalbini
Hepsini anlat, hepsini.
Anlat ki
Güneşli günler de sıkabilirmiş insanı
Bir raslantı gibi gelen mutluluklar da
Susarsak susarmışız da, ölçemezmiş kimse derinliğini
Kim bulacak derinliğin kalbini
Sana kızar mıyım hiç
Bana bir gül ver.
Sevgilim, canım mendilim
Mendilim kiraz dolu
Anlatamıyorum galiba
Hüzün değil yaz mutluluğu.
Edip Cansever
Yağmur Dindi
yağmur dindi sevgilim, küf mavisi bir yağmur
dingin ruhumun
tınazını susturan ve aç çocukların
iniltilerini, bu yüreğimize yürüyen
yağmur,
gecenin yağmuru dindi.
bütün bir gece
düşman pusularına, vişneliklere
ayağı çaputa sarınmışlara
kör bir kuyuya ve dinamite
inen bu yağmur
gecenin
yağmuru
söndüremedi pırnal ateşin soluğunu
kozalak yaktım ben de sessizlikte
ömrümün kozalaklarını
küllere sıvanmış
baştan başa dolaşıp ağrıyan ormanı
yağmur dindi sevgilim bak dinle
her şey dindi, acıysa dinmemiş halde.
Behçet Aysan
YERÇEKİMLİ KARANFİL
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
Edip CANSEVER