Gül Üm - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı


Gül Üm


DESEM Kİ




Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm Seni arıyorum.
Seni, Seni, Seni

Cahit Sıtkı Tarancı





ALDIRMA

Karanlık ufuklar ergeç ağarır
Dağlarıda duman bürür aldırma
İnananlar elbet menzile varır
Hac kervanı ağır yürür aldırma

Sevda tutmaz her yüreğin örgüsü
Aşk dediğin kula Allah vergisi
Ne günahı vardır nede sorgusu
Sevmeyenler kinde erir aldırma

Ayrılıklar bağrımızı delsede
Soframıza hasret aşı gelsede
Muhammedler halimize gülsede
Derdi veren derman verir aldırma

Yolumuza dursalarda ne çıkar
Kolumuzu kırsalarda ne çıkar
Prangaya vursalarda ne çıkar
Hain ölür demir çürür aldırma

Aşkın denizinde çinup yunalım
Biraz daha bekle eli kınalım
Yanacaksak bu uğurda yanalım
Yananları Allah görür aldırma

Ayhan İnal





ACILAR DENİZİ

Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiller söndürmüş ışıklarını

Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını

Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını...

Ümit Yaşar Oğuzcan






İLK YAZDA

Sen bir sarkiyi yorumlarken
Ayaklarim yerden kesilir benim
Yedi kat göklerde dolasirken,
Basim bir yildiza çarpar
Akkor kesilir bedenim...

Sen bir siiri yorumlarken
Bense gök kusagina binerim
Yüregim kipir kipir bir kustur artik!
Dagin, vadinin üzerinde
Yagmurla yaris ederim…

Sen bir resmi yorumlarken
Boyalar canima karisir benim
Figürler egemen zaman ve mekana
Yer-gök türkü çiçegidir
Yeserten sensin güzelim...

Sen sustugun vakit ilk yaz yok artik
Berekette biter, sevda da biter
Birden çöküverir kis ve karanlik
Sarkisiz, siirsiz, resimsiz bir dünyaya dökülür
Kanatlari kirilan türküler...

Bahattin Karakoç




Bana Bir Gül Ver

kendimin ellerinden tutunca
içimden nehirler gibi akmak geliyor
yollara çıkmak, yolculuklara bakmak geliyor
buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor

bak, palandöken dağlarında karlar erimiş
teknelerde kol kola bahar sulara inmiş
dağlar için, sular için bana bir gül ver
avuttuğum düşler için bana bir gül ver

yıllarım sırılsıklam yağmurlar giymiş
günlerin avlusuna yeni yeni çocuklar inmiş
dağlar için, sular için bana bir gül ver
avuttuğum düşler için bana bir gül ver

ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım
sen kendinin ellerinden tut
kendine benim için bir gül ver


Nefretim Aşkımı Aştı Bu Gece

Sen benim gözümde bir hiçsin artık,
Nefretim aşkımı aştı bu gece
Bugün ki sözlerin söz müydü artık
Son sözün sabrımı aştı bu gece

Kolayca bitsin bu diyemedin de
Salladın savurdun basiretsizce
Hiç mi ders almadın onca gezdik de
Yağmurun rahmeti aştı bu gece

Yürümeyen neydi,ilişkimiz mi?
Günüm sensiz bomboş deyişimiz mi?
Sensiz yaşayamam çelişkimiz mi?
Yalanın doğrunu aştı bu gece

Evlenmek hayali kapımda idi
Giriş kat evimin boyası yeni
Mobilyan,takımın, alınmış idi
Vuslatım tadını aştı bu gece

Yemedim yedirdim ne varsa sana
Üç kuruşum olsa verirdim daha
Memurdum yoksuldum hatırlasana
Hafızam haddini aştı bu gece

Ayakların donmuş,üşümüştün de
Gece yatamamış üzülmüştüm de
Bir ay oruç tutup yememiştim de
O çizmen boyunu aştı bu gece

Yapılan söylenmez, gelmezmiş dile
Allahtan beklenir kul bilmese de
Kızgınlığım buna, sebep ise de
Sabrım miadını aştı bu gece

Onca gez toz benle,seviyorum de
Sonra git nişanlan bir de ona de
Şerefsizlik değil, nedir bu söyle
Küfrüm edebimi aştı bu gece

Sana son bir sözüm, nasihatım var
Aldığım ahlakla bir terbiyem var
Senin doğuran ana deyip geçmek var
Saygım adabımı tuttu bu gece
Gönlümün romanı bitti bu gece
Hangisine yansam şimdi gün gece
Ömrümden beş yıl gitti bu gece




GÖNDER


Git de bir kocaman zarf al çarşıdan
Üzerine endamını çiz gönder.
Bu ayrılık yetti artık canıma
Ayrılığı ayağınla ez gönder.


Gönülden af çıktı hasret suçuna
Gelmeye karar ver ayın kaçına?
Bir de resmini koy zarfın içine
Arkasına birkaç satır yaz gönder.


El söz eder gezme dağda bayırda
Otlar ayak öpsün gezki çayırda
Cümleleri dudağından ayır da
Üzerine dil deymemiş söz gönder


Kimde varki sendeki şu fidan boy
Aynalara bak da sana sen de doy
Saçlarının kokusundan bol bol koy
Sitem edeceksen ondan az gönder


Sabah erken erken düşki yoluna
Güneş bile girmesin koluna
Hasret kaldım ellerinin falına
Avucundan parça parça iz gönder



Umutları gökten yere indirde
İşte bunlar var ya hep senindir de
Hayallerinin trenine bindirde
Ne olursun seni bana tez gönder


Halil Soyuer




ELLERİM ÜŞÜRDÜ

ellerim üşürdü, üşürdüm.
şehrin vitrinlerinden kayardı düşlerim
seni düşünürdüm.
sense, bir başka mevsimde sağanak halinde yağardın
başka ülkelere sımsıcak.
ellerim üşürdü.
nikotin kokan ellerim üşürdü ve...
bir sigara daha yakardım.
şehir ıslanırdı duman duman.
çocuklar uyanmış olurdu
düşlerini kaybetmeden uykularından
benimse kabuslarım kese kağıdı buruşukluğunda
asılı kalırdı gündoğumlarına.
ellerim üşürdü
ellerim üşürdü, donardı.
donardım teninin yokluğuna değince ve
bıçak ağzı bir yalnızlık ikiye bölerdi her şeyi.
bir yarısı sen olurdun her şeyin, bir yarısı ben olurdum
hiçbir şeyin.

ellerim üşürdü, üşürdüm.
bir bardak çay ve taze bir simit gibi kokardı rutubetli
geçmişim.
küçük bir saçak altı kahvesinde güneşi soğuturdum. sonra
denize karşı
kimsesiz bir adam gibi dalgalar hıçkırıklarımı boğardı.
Varlığına açken, muhtaçken bir lahza görmeye seni.
ellerim üşürdü, üşürdüm ve doyardım yokluğuna.
donardım. martılar göç ederdi,
demirlerdi tüm gemiler limana boşalırdı deniz
yürüyüp çıkardı balıklar tuzlu bir yaşamın soluk aralarından.
seni düşünürdüm. su olurdum, toprak olurdum, kus olurdum ama
yasam olmayı beceremezdim. sensizliğinde acemi bir ölümü
karşılardım.
beceremezdim ölmeyi.

ellerim üşürdü,üşürdüm.
tanıdık bir adam sesine karışırdı hüzünlerim.
kapanan bir kapı sesine kilitlenirdim.
duvar, duvar karanlık büyürdü içimde yollar,
ne bir köşe başı, ne bir viraj ne dur ne durak
adımlarım soluklarını arardı kayıp yollar da
sonra, bir kadın çığlığı kayardı yıldız yıldız.
önce ilk bahar defnedilirdi karınca ayazında
sonra bir pervane yanardı.
gözlerimin sırılsıklam aydınlığında
kanatlarına islerdi yaşanmamış bir yaz kelebeklerin.
sonbahar geçerdi, kar yağardı.
ellerim üşürdü üşürdüm
ve şubatla biterdi bir masalın son cümlesi
seni düşünürdüm..

Ali Uluraspa




BEYZA

Bir resim gördüm kitabın üstünde
Sonra bir resim de ben çizdim.
Saçlarını savurdum rüzgarın hoyrat ellerine
Gözlerinde mutluluğu estirdim.
Ve adını yazdım bir kenarına
Ve içimi döktüm çaresizce satırlara
Hüzünlendim birden
Ve kelimeler dizildi ardısıra
“Ben sana mecburum
Sen yoksun.”
Kar yağar yüce dağlara
Beyazların en beyazından
Dallara çiçekler düşer ilkbaharda
Beyaz, en beyaz, renkleri hep beyzâ...
Rüyâma girersin sabaha karşı
Titremeyle uyanırım, yokluğunla
Ansızın harfler yine dökülür dilimden
Boşlukta yine adın yazılır:Beyzâ...
Elimdeki kağıdı önce kırmızıya boyadım
Sonra yeşilden çizgiler çektim üstüne
Ve aklıma
Yıllar önce okuduğum bir kitap geldi
Sanki aynı satırları yeniden okudum:
“Yeşil bağla ala karşı
Yakışmazsa öldür beni...”
“Ve Itır çekildi pencereden
Utandı, başını öne eğdi.”
Sonra adını yazdım siyah kalemle
O yeşil çizgilerin arasına: Beyzâ...
Sonra tekrar dağlara baktım
Bu sefer renklerine is düştü
Dağ başında bulutları morarmış gördüm
Güvercinin mor kanadına
Seni sordum
Zaman sensiz geçmiyor
Uyku girmiyor gözüme geceleri
Duvarları bile beyaza boyadım
Karanlık, beyazını gölgeliyor
Düşündükçe
Tüm bunlar rüyaymış gibi geliyor
Beliriyor hayalin birdenbire duvarda
Uzanıyorum
Tutamıyorum
Bağırıyorum ardından:
Beyzââââ....
Koşuyorum ardından tüm gece boyu
Sonra kabuslar konuk oluyor
Hayallerimi darmadağın ediyor
Deli bir rüzgar
Döküyor çiçeklerini baharımın
Bir hoyrat el
Siyah küller savuruyor
Beyaz karlar üstüne...
Ve sonra kefenin biçiliyor beyaz bir kumaştan
Tabutuna yeşil bir yemeni örtüyorlar
Yeşilin en güzelinden
Yeşil sana yakışırdı, beyaz da öyle
Kefeninde bir leke bile yok siyahtan
Ama toprağın siyah eli
Karalıyor bedenini Beyzâ...
Yine beliriyorsun bir serap gibi
Sesin bu defa çok uzaklardan geliyor
Sanki cennetten, hurilerin içinden
Gülümsüyorsun...
O kadar güzelleşmişsin ki
Dünyada bu kadar yakın olmamıştım sana
Yıkanırken bedenim, kabirde kefenim kararır
Düşündükçe
Düşündükçe elemlenirim, benzim sararır...
Yeşil ve mavi boyasıydı
Sen gidince karaya büründü dünya
Karlara ve bahara leke sürdüler Beyzâ
Sen gidince bu garibi hor gördüler Beyzâ
Sana kavuşmayı bana zor gördüler, çok gördüler Beyzâ...

Mehmet BİLİR





GİDERKEN

Bilerek mi yanına almadın giderken,
Başının yastıkta bıraktığı çukuru...

Güveniyordum oysa ben sevgimize,
Vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki,
Saatin doğruluğu kadar...

Beni senin gibi,bir de annem terketmişti...
Ki göbeğimde durur,onun yokluğundan bana kalan çukur..

Sunay AKIN





YALAN

Allah, anamdan razı olsun
Bana sevmeyi öğretti..
Yere serilen sofralarda
Kurumuş ekmeklerle, soğan yemeyi...

Bir dilim ekmek, bir salkım üzümle
Gün ışığını sofraya getirmeyi
Anam anlatmıştı, bir yaz günü
Bir bardak suya şükretmeyi...

Yağmurlu havalarda dua etmek
Bana anamdan arta kalmış..
Yalnız “sev! ..” dediği insanlardan
Sevgi beklemek yalanmış! ...

Ahmet Tevfik Ozan





BİR AYRILIK GÜNÜNDE

Ne gariptir şu ayrılık günleri
Bir dosttan da, düşmandan da ayrılsan
Nedense bir tuhaf oluyor insan

Derin bir sızı giriyor içeri
Son bir defa bakarken caddelere
Dükkanlara, evlere, kahvelere

Hatıra yüklü kervanlar geçiyor
Dolu dolu gözlerinin önünden
Bu son yadigar mı bir ayrılık gününden

Ne unutulmaz zamanlar geçiyor
Ağır ağır biz farkında değilken
Gökler masmavi, yaprak yemyeşilken

Sen istediğin kadar unutulmaz de
Bu son dakika, bu vakitsiz yağmur
Unutulur, azizim unutulur

Başka ne yapılır böyle bir günde
Kapanan bavul, çivilenen sandık
Ve sonra kuru bir 'Allaha ısmarladık!'

Ümit Yaşar OĞUZCAN





SEN SEN SEN


Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden.,
Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter.
Hiç kimse aramasa sormasa beni
Sen gelsen yeter..

Huzur ellerinin güzelliğidir.
Gözlerin karşımda mutluluk denizi.
Her sabah soframızda ekmeğimizi
Sen bölsen yeter..

Yüreğim seninle yaylalar kadar serin
Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam
Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam
Sen dolsan yeter..

Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm.
Bende sabır sende naz..
Gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz
Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter..

Duymasa da hiç kimse şâir gönlümün,
Sende karar kıldığını...
Ve içimin şerha şerha yarıldığını,
Sen bilsen yeter..

Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi..
Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek..
Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek,
Eğilsen yeter...........

Yavuz Bülent BAKİLER




YENİK SERÇE (ADI NEVİN)

Yaban
ve asi
dağlara dağılan taylar gibi.
ve yangın
gençliğinin alazında ışıltılı bıçaklar gibi.

Adana’da yollara dizilmiş garlarda,
çığlık çığlığa peronlarda
çocuklar gibiydi gözleri.

Adı Nevin,
şarap içer, rüzgâr giyerdi geceleyin...

O, kanadı kırık bir kuştu,
beyaza vurulmuştu;
kimseler görmedi bir başka renk sevdiğini.
Kimseler…Görmedi kimseler kirlendiğini...

Adı Nevin,
hüzün kokar ve korkardı geceleyin...

“Kendini martılarla bir tutma” derdim;
“senin kanatların yok.
düşersin, yorulursun,
beni koyup koyup gitme ne olursun! ”

O, kanadı kırık bir kuştu,
gülümserken vurulmuştu.
Kimseler görmedi uçtuğunu.
Kimseler…Görmedi kimseler öpüştüğünü...

Adı Nevin,
özlem tüter ve çağlardı geceleyin.

“Işığın” diyordu: Kırılıp düştüğü yerlerden geliyorum;
karanlık kördü ve acımasız...
Ellerimle kırdım ben de kalan kanatlarımı;
kanatlarımı kanatmaktan geliyorum...

O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı.
Sonra da çift çıkardık;
kar yağardı, biz dinlemez, çıkardık!
O kentte bütün sokaklar biz yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı,
insanlar dar yapılmıştı, çıkardık!

Kar durmazdı, üşüşürdü saçlarına ve hep bir şeylere ağlardı o karlı havalarda...
Avurtlarına çarpan kar taneleri,
gözyaşlarının sıcaklığına çarpıp erirdi...
Erirdi...
Biz yan yana, yana yana... Yana yana!

O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı,
ben yürüsem bütün yollar ona çıkardı...

Gitti... Kanatları yüreğimdeydi.
Kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi.
Yitirdim o aşkın kimliğini;
h ü k ü m s ü z d ü r...

Adı Nevin,
ihaneti tutuşturduk bir sabahleyin!

Yılmaz ODABAŞI





İSTANBUL

Evin içinde bir oda, odada İstanbul
Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul
Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı
Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul
Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
Çekmeğe başladı, oltada İstanbul
Bu ne biçim su, bu nasıl şehir
Şişede İstanbul, masada İstanbul
Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık
Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul
İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım
Nereye gidersen git, orada İstanbul.

Ümit Yaşar OĞUZCAN






ESKİDENDİ ÇOK ESKİDEN

Hani erken inerdi karanlık,
Hani yağmur yağardı inceden,
Hani okuldan, işten dönerken,
Işıklar yanardı evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken...
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.

Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti.

Murathan MUNGAN




NOKTA NOKTAM

Dün bir dosttan, uzun bir mektup aldım
Beni anlatmış sana ve sen ona
'Unuttum artık onu' demişsin.
Hem bu sözü gülerek,
Medar-ı iftihar ile söylemişsin.
Unutamazsın Nokta Noktam
Unutamazsın!
Çünkü; unutmak için
önce unutulmak gerek
Oyasa ki sen,
Hala bende esen,
Eski kavak yelisin.
Unutamazsın...
Kan değil, tüküremezsin,
Ruj değil, silemezsin
Dişi dudaklarına, dişimle yazdığım
İki heceli erkek adımı
Unutamazsın Nokta Noktam
Unutamazsın!
Seninle biz, halâ bir kabukta
İki badem içi gibiyiz.
Baharsın; kokacaksın
Güneşsin; yakacaksın.
Sabah yatağım kadar rüyâ dolu
Sabah yatağım kadar sıcaksın
Unutamam
Unutamazsın!
Şimdilik bu kadar.
Öbür mektubuma daha diyeceklerim var
Darılma bana, gücenme sakın
Ankara günlerinin bembeyaz ufkundan
Binlerce selam sana.

Bahar başladı nokta noktam
Ankara'da bahar, veriminde toprak ana
Aylar var ki sana tek satır yazamadım
Oysa ki şimdi mevsim bahar
Ötüşlerde adın, kokuşlarda tadın var
Artık yazmalıyım.
Takvime baktım bu sabah,
ayrılalı beş ay olmuş.
Düşün ki Nokta Noktam
Beş ay denilen nesne tam yüz elli gün eder.
Bunca uzun ayrılıksa;
İnan bana Nokta Noktam
İnsanı, herşeye küskün eder.
İnan bana... Dargınlığım herkese
Ve tek hasretim sana
Düşünüyorum...
Aşıklar pazarına çıkan yolu düşünüyorum.
Bu yolun sağında yükselen
Her geçişinde penceresinden tebessümler gelen
Bahçesinde iri yedi veren,
kayısı gülleri açan evi düşünüyorum.
Bir türlü gelmiyor düşüncelerimin ardı
Ablan yanımda çorapsız gezerdi,
Baş örtüsüz annen.
Düşünüyorum... Bu mevsimde baban,
Her akşam bir yerine iki içerdi.
Miyoplaşınca gözleri 'Şair, iç be oğlum
bahar dişidir doğurur' derdi.
Bahar başladı Nokta Noktam.
Ankara'da bahar,
Gönül ufkunda yağmur bulutları
Cennet olsa artik sevmiyorum
Sevmiyorum sensiz baharı...

Sen; ey yirmidört baharın en güzel süsü!
Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!
Sen; ey ilk yaz akşamları kadar güzel çocuk!
Sen; ey altın gözlerinin hisli dünyası!
Ölümsüz bir yolculuk yaratan
Sen; ey çıplak bir hançer gibi!
Boylu boyunca gönlümde yatan
Sen; ey herşeyim olan herşey!
Son mektubunda söz verdin
Tut diyorsun, unuttum
Unut diyorsun, unutmak mı???
Güneş tekrar doğmayı unutabilir mi hiç?
Gönül ferman dinlemez sözü unutulabilir mi hiç?
Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!
Sen; ey herşeyim olan herşey!

Bu gece Yılbaşı...
Başkent'de kar yağıyor Nokta Noktam
Başkentte kar ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi hatıralar
Başkent'de kar yağıyor, başkent'de kar...
Bu gece yılbaşı.
Bilirsin ki Nokta Noktam
Yılbaşında hesaplanır
Çoğu zaman insanların yaşı.
Bu gece yılbaşı...
Tokmaklarında yirmi dört hece
Eğilip üstüme sessizce
Şehrin kule saati
Bilir misin Nokta Noktam?
Bilir misin, bilir misin ne dedi?
'Şair, kutlu olsun, yaş otuz yedi.'
Ve bir el saçlarımdan tutarak
Kalbimi sana kadar sürükledi.
Bu gece yılbaşı, başkent ayakta
Çalınan Tuna dalgaları komşu plâkta.
Ne de kıvrak bu vals havası
Başladı yine gönlümün
On yıl evvel ki kanaması
Ne günlerdi o günler cancağızım
Ne günlerdi...
Sen, on yedisinde sevgilerin sisinde
Başı duman duman bir kız.
Ben, yirmi üstünde
Gönlü gördüğü her güzelliğe nişanlı
Öylesiye bir şair, öylesiye bir delikanlı.
Ne çabuk geçti zaman.
Hey gidi Dünya hey...
Bu gece yılbaşı
Dışarıda kar yağıyor ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar
Köşede bir kırlent, kırlentde bir resim.
Bartın'da bahar.
Elimle yapmışım
'asma köprüsünden' Kocanaz deresi
Sağda, orta okul
Okulda, çocukların sesi.
'Çakır beylerin' elma bahcesi.
Derede kayık, dümende ben.
Küreklerde sen.
Hava berrak, hava ılık
Hava temiz
Ve sularda sarmaşan gölgemiz
Bu gece yılbaşı, başkent ayakta
Çalınan Tuna dalgaları değil artık
komşu plâkta.
Gönlüm bu diyardan çok çok uzakta.
Dışarıda kar yağıyor.
Dışarıda kar ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi
Eski hatıralar...

Rıza Polat AKKOYUNLU



BU BİR AYRILIK DEĞİL

Özle(me) yeceğim seni diyip
Kasem ederken yürek ayinimde,
Keşişin gözleriydi yaşaran…
Kefenlerden biçtiğim yelkenlerdi
Rüzgarın bağrında savrulup,
Gün doğmayacak kentlerin
Eteklerinde dolaşan….

Özle(me) yeceğim derken,
Bir minik şişeye salacaktım sensizliği.
Senden sıçramış ne varsa hayata
Dolduracaktım içine.
Mor vedalarda kalıp,
Hani, güvertesinde,
Gözlerime aktığın yerden
Salacaktım denizlere….

Özle(me) yeceğim diyerek
Ettiğim kasemin kefareti,
Hangi sunakta adanacaktı?
Hangi biri sığacaktı hatıralarımın
O şişeye..?
Arnavut kaldırımlı yol,
Ihlamur ağacı,
Elimde ayaza kesmiş bir çakı
Dünyam, sen…..

Özle(me) yeceğim seni bil
Bil ki düşlerimde yan yana iki lahit.
Yangın var koyunlarında
Bahira’nın tuvalindeki
Umuda iliklenmiş ruhları
Sessiz çığlıkları yırtıyor
Servili kasabayı…..

Özle(me) yecektim seni…
Bilirdim, ıradıkça sen,
Yıkılacaktı bir bir kalyonun direkleri.
Ağlayacaktı yelkenlerin beyazı.
Bilirdim kabus olurdu sensizlik
Ve bilirdim “ben susunca da yağmurlar yağardı! ”
Toprak olurdu aşkın rengi.

Özle(me) yecektim sen kokan çiçekleri
Mavi sarı saksıların matemini tutacaktım
Iradıkça devrilecekti yığdığım hatıralar
Devinecekti, sen sinmiş her bir şey..
Sen rüzgar olup esişimi,
Ölüm olup göçüşümü,
Dua olup susuşumu hissettikçe
Yasını tut(maya) caktım
Özle(me) yecektim ben seni

Bu bir ayrılık değildi,
Göz yaşlarım gülümseyecekti,
Gün doğmayan yaşanmışlıklarıma.
…….

Billahi,
Özle(me) yeceğim işte seni…!

Nesrin ÇAYLI




İKİ YOLCU

Bu kalabalık senin düğününe
Benimse cenazeme geliyor
Bu davullar senin düğününe;
Benimse cenazeme çalıyor.

Senin üzerine çiçek
Benim üzerime toprak atacaklar
Senin kınalı ellerinden
Benimse tabutumdan tutacaklar

Seni türkülerle, beni ağıtlarla
Uğurlayacaklar bizi iki yolcu gibi
İkimizde giysisi beyaz olacak
Nüfusa seni EVLİ beni ise ÖLÜ Yazacaklar

Abdullah ŞİMŞEK



EY HAYAT

ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında yokum ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…

yaş**Yasak Kelime** bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın!

tırmandıkça yücelir dağlar
sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü
tutunamazsın…

eloğlu sevdalardan dem tutar
aşk büyütür yıldızlardan
yasak senin düşlerin
dokunamazsın...

birini sevmişsindir geçen yıllarda
açık bir yara gibidir hâlâ
hâlâ ne çok özlersin onu
ağlayamazsın...

yolunda köprüler çürür
sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
savurur hayat kül eyler seni
doğrulamazsın!

yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
herşey çeker ve iter
anlatamazsın...

yaş**Yasak Kelime** bir ıstaka
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
sesinde çığlıklar boğulur ama
bağıramazsın…

sonra vakt erişir, toprak gülümser sana
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın!

yazdırmalısın mezar taşına:
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…

Yılmaz ODABAŞI






KALANLARA SELAM OLSUN

Bu dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua
Kılanlara selam olsun

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun

Tenim ortaya açıla
Yakasız gömlek biçile
Bizi bir asân vechile
Yuyanlara selam olsun

Azrail alır canımız
Kurur damarda kanımız
Yuyacağın kefenimiz
Saranlara selam olsun

Selâ verile kastımıza
Gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze
Duranlara selam olsun

Dünyaya gelenler gider
Hergiz gelmez yola gider
Bizim halimizden haber
Soranlara selam olsun

Miskin Yunus söyler sözün
Yaş doldurmuş iki gözün
Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere selam olsun

Yunus EMRE




ZİNDANDAN MEHMEDE MEKTUP

Zindan iki hece. Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı?.. Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, almazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
Çatık kaş... Hükûmet dedikleri zat...
Beni ALLAH tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem...
Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yönünde şefkat
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksız aydan
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!

Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyada nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük daracık;
Dünyaya kapalı, ALLAH'a açık

Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
İplik ki incecik, örer boşluğu

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir

Necif Fazıl KISAKÜREK





GİTMEK

Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
bir baska ülkeye,dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle ''yanına almak istediği üç şey'' falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakip gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hadi kendimize raziyiz diyelim, öteki de olmuyor.
Yani her seyi yüzüstü birakmak göze alinamiyor.
Böyle gidiyor iste.
Bir yanimiz ''kalk gidelim'',
öbür yanimiz 'otur'' diyor.
'Otur' diyen kazaniyor.
O yan kalabalik zira.
İs, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu...
En kötüsü aliskanlik.
Aliskanligin verdigi rahatlik,
monotonlugun dogurdugu bikkinligi yeniyor.
Kaliyoruz.
Kus olup uçmak isterken agaç olup kök saliyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha dogurmalar...
Borçlara girmeler...
Isi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alikoyabiliyor.
Misal, ben...
Kapidaki Rex'i birakip gidemiyorum.
Degil bu sehirden gitmek,

iki sokak öteye tasinamiyorum. Alip götürsem gelmez ki...
Bütün sokagin köpegi oldugunun farkinda.
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
''Sirtinda yumurta küfesi olmak'' diye bir deyim vardir;
evet, sirtimizda yumurta küfesi var hepimizin.
Kendi imalatimiz küfeler.
Ama egreti de yasanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazim.
Inadina kök salmak lazim.
Bari ufak kaçislar yapabilsek.
Var tabii yapanlar.
Ama az.
Sadece kaymak tabakasi.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif...
Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün.
Sabah 09.00, aksam 18.00.
Sonra baska mecburiyetler.
Sıkışıp kaldik.
Sirf yeme, içme, barinmanin bedeli bu kadar agir olmamali.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karsiligi bir ömür yani.
Ne saçma.
Bahar midir bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar á**Yasak Kelime** olmam ama her bahar gitmek isterim.
Gittigim olmadi hiç.
Ama olsun...
Istemek de güzel.

Can YÜCEL




KENDİNE BENİM İÇİN BİR GÜL VER

kendimin ellerinden tutunca
içimden nehirler gibi akmak geliyor
yollara çıkmak,yolculuklara bakmak geliyor
geberesiye içip salaş meyhanelerde
buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor

bak,Palandöken dağlarında karlar erimiş
teknelerde kol kola bahar sulara inmiş
dağlar için,sular için bana bir gül ver
avuttuğum düşler için bana bir gül ver...

yıllarım sırılsıklam yağmurlar giymiş
günlerin avlusuna yeni yeni çocuklar inmiş
dağlar için, sular için bana bir gül ver
avuttuğum düşler için bana bir gül ver

ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım
sen kendinin ellerinden tut
kendine benim için bir gül ver

Yılmaz ODABAŞI





GİDERSEN YIKILIR BU KENT

Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akş**Yasak Kelime** olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Bir de seni ekliyorum susuşlarıma

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akş**Yasak Kelime**

Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde

Ahmet TELLİ



ESKİCİ

Eskiler alırım haydi eskici..
Eski halı,kilim,giyisi alırım:
Bir zahmet banada uğra eskici,
Acele edersen memnun olurum...

çekinme eskici içeri buyur
Burada bir aşkın ateşi uyur
Baktıkça içimin yangını büyür!

İşte şu odada başbaşa kaldık,
Şu ahşap masayı birlikte aldık.
Onun şu gördüğün kadife koltuk.

Bilsen şu camları örten perdeler
Neler gizlediler,neler gördüler,
Konuşabilseler neler derdiler...

Burada ne varsa hepsi senindir,
İlk önce duvardan tabloyu indir.
Hiç sorma resmini gördüğün kimdir ..!

Onun şu daktilo,şu kalem kağıt
İster sat istersen hayrına dağıt
Sussun bu hıçkırık,dinsin bu ağıt..!

Sabırmı dayanır bu ihanete !
Hiçbirşey bırakma kütüphanede,
Benim ne işim var defter kitapla
Topla be eskici hepsini topla!

Hepsinde yaşayan binbir anı var
Hepsinin birşeyler söyler yanı var
Al götür hepsini sırdaşlarımın
Kurusun kaynağı gözyaşlarımın...!

Al götür eskici ne resmi kalsın
Ne yüzü,ne izi, ne ismi kalsın
Onsuzda gülmeye değer bu dünya
Onsuzda görmeye değer her rüya...

Cemal SAFİ





YAZ BİTTİ

yazın bittiği her yerde söylenir
söylenmeyen şeyler kalır geriye

ve sonra hiçbir şey olmamış gibi
ağır, usul bir hazırlık başlar
uykuya başlar yeni bir mevsime

orda burda, ev içlerinde, kır kahvelerinde, deniz kenarlarında
incelen yazın akş**Yasak Kelime** esintilerinde
zaman usulca sıyrılır aramızdan
ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişini
başka ne gelir elimizden
büyük bir uzaklığa gülümseyerek
geçiştiririz ıskaladığımız şeyleri

yatıştırır rüzgarlar
dışavurur içimizdeki lodosu, poyrazı, günbatımlarını
saklar bizi
gözlerimizdeki hüzne 'dinginlik' adını verir
'seni iyi gördüm' diyenler
biz de iyi hissederiz kendimizi
elimizden başka ne gelir ki
köşe başları, akş**Yasak Kelime**üstleri, kokular
tozar gider zamanın boşluğunda
karışır anların kuytu belleğine
belki sonraları bir gün
hatırlanır aynı kederle
yazın bittiği her yerde söylenir
söyleyenler inanır gerçekten birşeylerin bittiğine
yaz biter
eskir geceler, serin hüzünlü
yeni mevsime hazırlık ömrün teğel yerleri
bir yanı telaş, bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri
çıkarır sizi dalgın derinliğinizden
yaşadığınızı duyarsanız teninizde
bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz
sıcak odaları, beyaz, temiz yastıkları
ahşap pancurları
yaz bitti
bitmeyen şeyler kaldı geride

yaz bitti
yaz bitti
yüksek sesle söylüyorum bunu kendime
her yerde söylendiği gibi
yaz bitti
yaz bitti
hiçbir şey hiçbir şey
hiçbir şey
yalnızca üşüyorum şimdi

Murathan MUNGAN







GÜLÜMSER

Yanı başlı bir sevda
Kuşkulu bir bekleyişle hükümlü
Gel desen bütün korkunç yargılar susacak
Katmerli günahlarda ezilecek zaman
Gel desen
Aşk anımsanmaz oysa
Yaşanır tıpkı şiirler gibi
Hep sen yüklü bir şarkı çalar kapımı ıslak akşamlarda
Kıskaç kıskaç daralır boğazımda gir diyemem
Yatılı bir yokluğun kalır içimde
Buruk ve sancılı
Sabah sabah sana bir şey söyleyeyimmi
Ben,ben oldum olası bir seni sevdim
Karaç**Yasak Kelime** gözlerinin iz düşümü tam ortasında yüreğimin
Sevgilerim büyük olurdu
Evreni sığmazdı hasretliğim
Gel dinle beni
Ayrılığa yumukla yakınlaş biraz
Bir ilkindi sofrası dudaklarım sana kurudu
Tüm yargıları unut
Gel vede parçala yalnızlığı

Yoksa yoksa gelme dicem
Hep aynalarda kal dicem gülümser
Tutki usuma perçinlemişim seni
En ağır sevgilerle
Bakışların gözlerime günışığı neylersin
Bir şiirsin dilimde söküp atamadığım
En unuttuğum anda bile alıp başıma kaçışım sana
Kınadılar beni,kınadılar beni
Küfr etti anam doğurduğuna küfr etti

Yoksa yoksa gelme dicem
Hep böyle aynalarda kal dicem gülümser
Tutki otuz tonluk kantarlar tartmıyorlar yalnızlığımı
En sevdiğim antalyaya tokatlıyor ağıtları poyratça
Piri reis vapuruna yüklendi bu akş**Yasak Kelime** liman dolusu umutlarım
Mersin açıklarında olacak sabaha
Seni arıyacak ve ben otel bonjurda gözlerini desenliycem duvarlara
Bakışlarında bir ikinci baharı yazacak takvimler
Yüreğimde, yüreğimde öyle büyüdükü hasretin ağrı dağı kadar

Öyle deme yar unutmak ne mümkün
Gözleri bağlı dolap atları gibi döndü durdu yokluğun
Dur diyen yok bilen yok gitti gelmez trenlerindeydi yetişini
Ogün bugündür küstümdü sokaklara kala kaldım kan bulanmış kuytularda
Yalnızlıklar bana ben sana aşina
Bir türlü alışamadım yok oluşuna

Haberin ola haberin ola
Beklentiler bulvarında sana deyin ne varsa silip süpürdü zaman
Bir bostan korkuluğu bedenim kaldı yitiversen devrilir
Bu yirminci şiir serkin tahta tabaklara işlemişim
Süzme balı dudaklarından taşan tüm anaçutkuları
Konya kaşıklarında asılı adı konmamaış sevdaların yaşmağa
Tüm güneyim tanığımdır
On şiir yazsam dokuzu seni anlatır

Kim ne derse desin
Adresimdir yüreğin
Herkes bilsin istiyorum
Sevmenin böylesini
Yoksa yoksa gelme dicem
Hep böyle kal dicem aynalarda gülümser
Tutki yüreğimi zor zapediyorum yokluğunda
Ellerine kavuşmasam bir bıçak kesimi kalıyorum zamanla
Bazen gelirsin düşlerime
Aynalara düşerdi güzelliğin safinaz
Bütün günahlarını kabulleniyorum Uzaktanda olsa
Gül biraz, gül biraz

Yunus YAŞAR




HER ŞEY SENDE GİZLİ

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun.
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak,
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
bunu da öğren,

SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN...
.

Can YÜCEL



KAŞLA GÖZ ARASINDA

Gecemi zehrediyor içime düşen kuşku,
Sırra kadem mi bastın, kaşla göz arasında?
Nasıl anlatsam bilmem aramızdaki aşkı,
Bir sıcaklık vardır ya külle köz arasında..

Sen ektin yüreğime en acı duyguları,
Sen çaldın gözümden en tatlı uykuları,
Aşkıma benzetirim tutmayan şarkıları,
Bir gariplik vardır ya sazla söz arasında..

Sen yüzüme gül yeter, bırak bahtım gülmesin,
Sen kadrimi bil yeter, başka kimse bilmesin,
Sen bir daha gel yeter, bırak o hiç gelmesin,
Hani bir mevsim var ya, kışla yaz arasında...

Click this bar to view the full image.


SENSİZ OLMADI

Kaybolan neşemi şarkıda, sazda,
Bulmayı denedim, sensiz olmadı,
Felekten bir gece çalıp biraz da,
Gülmeyi denedim, sensiz olmadı...

Hasreti herkesten çok tanıyorum,
Bu zehrin üstüne yok sanıyorum,
Yaşlı gözlerimden utanıyorum,
Silmeyi denedim, sensiz olmadı...

Doğmanı bekledim battığın yerden,
Dönmeyı bilmedin gittiğin yerden,
Beni sarhoş diye sattığın yerden,
Gelmeyi denedim, sensiz olmadı...
Evlenmiş dediler, çıldıracaktım,
Resim, mektup, şiir, ne varsa yaktım,
İlmeği kaç defa boynuma taktım,
Ölmeyi denedim, sensiz olmadı...

Cemal SAFİ





DOĞMADAN ÖNCE

Sormuşlar “ezelde aşk var mı? ” diye
Ben kalpten vuruldum doğmadan önce.
İster azap deyin ister hediye
Meçhule sürüldüm doğmadan önce.

Yılmadan ben bana beni anlattım
Günahı tövbeyle yıkayıp attım
Ebed kapısında ölümü taddım
Kefene sarıldım doğmadan önce.

Gönlüme sevdanın güneşi doğdu
Şüphe iklimimi ışığa boğdu
İlk yağmurum Kâlûbelâ’da yağdı
Bulandım duruldum doğmadan önce.

Sevdim, sevgiliye giden yol uzun
Şerbetini içtim ateşin, buzun
Bazen girdabına düştüm sonsuzun
Çok öldüm-dirildim doğmadan önce.

Duydum ki var varmış, yok yokmuş güya
Gerçeği alt etti gördüğüm rüya
Kendi kopyam imiş meğer şu dünya
Düşündüm, yoruldum doğmadan önce.

Ezelde, ebedde aşkı gördüm ben
Mezarda, mabette aşkı gördüm ben
Gazapta, rahmette aşkı gördüm ben
Aşk ile karıldım doğmadan önce.

Abdurrahim KARAKOÇ






ALLAHAISMARLADIK

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git...
Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

Yavrusunun yoluna dalan bir dul bakışı
Andırıyor ışıksız evinde pencereler.
Biraz yeşermek için beklesin artık kışı
Çağlayansız yamaçlar,suyu dinmiş dereler.

Bir sarı yaprak gibi düştü gönlüm yoluna,
Buğulu gözlerimden geçmediğin gün olmaz:
Benim kadar titremez hiç bir yiğit oğluna,
Hiç bir ana kızına bu kadar düşkün olmaz.

Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü,
Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim.
Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,
Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim.

Gözlerimi gün gibi kamaştıran yüzünü
Daha candan görürüm senden uzaklaşınca.
Sararırsın dönüşte görünce öksüzünü:
Bir gelinlik kız olur aşkım senin yaşınca.

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git.
Bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL



DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Ögrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin...ve sonra öleceğim.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kopdağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.

Ceyhun Atuf KANSU

'Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya
getirin' Köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözleri.

>Sevmek kimine göre ölmek demek,
Ölmek kimine göre sevmek
Ama asıl gerçek ölümüne sevenler asla ölmezler…

Yalnız sen değildin,en haini sendin,
Kaderim ya ben hep hainleri sevdim.
Al işte hepsini buraya serdim.
Söylesene hangi kurşun senindi?
Hala unutmadım ihanetini,
Kalbimin kıyamet alametini,
Vereyim de al git emanetini
Söylesene hangi kurşun senindi?
Kalbimi alev alev yakan mı?
Hala yarasından kanlar akan mı?
Biraz önce şu sırtımdan çıkan mı?
Söylesene hangi kurşun senindi hangi kurşun?
Bir sende gelmedim ben bu hale,
Şu hain aşkların hepsi benimdi,
Tanıyıpta bulamadın mı hala,
Söylesene hangi kurşun senindi hangi kurşun?

Hala unutmadım ihanetini
Kalbimin kıyamet alametini
Vereyim de al git emanetini
Söylesene hangi kurşun senindi?

Ne kurşunlar çıktı bilsen bu tenden
Ne aldınsa helali hoş olsun benden
Yazıktır ama acı olursam senden
söylesen hangi kurşun senindi
Gün ve gün öldürüp dirilten mi?
Akıl alıp çıldırtıpta delirten mi?
Alın artık şu canımı dedirten mi?
Söylesene hangi kurşun senindi?
Sen benim en beter halimsin artık,
Nasıl olsa gözümde hainsin artık,
Gördüğüm en büyük zalimsin artık,
Söylesene hangi kurşun senindi?
Arada bir çıkartıpta bakarsın,
Olur ya boynuna belki kolye yaparsın,
Hainler gününde onu takarsın,
Söylesene hangi kurşun,hangi kurşun senindi?

Hala unutmadım ihanetini
Kalbimin kıyamet alametini
Vereyim de al git emanetini
Söylesene hangi kurşun senindi?


BÖYLE SEVDİM İŞTE Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözlerim degil, yüregimdi seni gören. Sen damarlarimdaki kana karisip, geldin oturdun yüregime. Bir baska yerde olamazdin zaten. Sen, benim en degerli yerimde, yüregimde olmaliydin, orada kalmaliydin. Çok aska ev sahipligi yapan bu yürek, ilk kez bu kadar kolay kabullendi seni. Herhangi bir konuk degildin artik. Bu yüzden ne agirlama fasli vardi, ne de ugurlama. O yüregin gerçek sahibiydin. Simdi sonbahar, kisa giriyoruz ya... Ben dört mevsim bahari yasadim seninle. Çiçek çiçek açtin yüregimde. Gökkusagi zayif kaldi, senin renklerin karsisinda. Taze bir yaprak gibi yesildin. Açelya idin pembeliginle. Üzerine çig taneleri düsmüs sari güldün. Kirmiziydin bir ates gibi. Ve maviydin... En çok bu renkle anmayi sevdim seni. Denize tutkundum, denizi sensiz, seni de denizsiz düsünemedim. Seni severken dünyayi da sevdim ben, insanlari da... Kendime bile dar gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatin sahibiydim artik. En kizgin, en tahammülsüz oldugum anlarda bile, seni düsünmek yetti bana. Içimdeki sevinç yüzüme yansidi, güldüm. Beni öylesine güldüren senin sevgindi ve ben kaygisiz, içten gülüsün ne demek oldugunu, nasil güzel bir sey oldugunu anladim seninle... Her seye ragmen sevdim seni. Güçlüydüm ve asamayacagim hiçbir zorluk yoktu. Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden tuttugunda, patlamaya hazir bir volkan gibi hissederdim kendimi. Menzil sendin ve ben o menzile ulasmak için önüme çikan her seyi yok edebilirdim. Sana ulasmami engelleyecek her seyi eritirdim, kül ederdim. Sana ulastigimdaysa sakin bir göle dönüsürdüm. Ve o göle bir tek sen girebilirdin. Sevdim ve hayrandim da... Her halin çekti beni. Durusunu, uyumani, gülmeni, kizmani, saskinligini, safligini, kurnazligini, çocuklugunu, olgunlugunu sevdim. Sesini de sevdim suskunlugunu da. Küçük oyunlarini, kaprislerini, sitemlerini, korkularini sevdim. Seni ve o doyumsuz sevdani, uçari sevdani anlatacak kelime bulamadim çogu zaman. Sigmadin cümlelere ve hiçbir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadi. Seni severken yorulmadim. Çünkü sen yasam kaynagiydin. Her gün yenilendim. Seninle çogaldim, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladin. Ölmeyecektim çünkü sen ölmezligin ta kendisiydin. Sevdim iste ötesi yok... alıntı




Ben Seni Neden mi Sevdim?

Ben seni bir okyanusun derinliginde buldum da sevdim

Parlak bir inciydin benim için

Paha biçilmez bir inci

Ben seni soguk ve yagmurlu bir günde

Seni düsünürken gülüsündeki sicakligin içime dolup da

Beni sardigi bir anda sevdim

Seni sadece selvi boyun,siyah saçlarin yada kara gözlerin

Güzel bir yüzün var diye degil

Fikirlerinle,konusmandaki güzelligin ve benim o kor halde yanan yüregimle sevdim

Ben seni derinden ve hissederek sevdim

Her kalp atisimda vücudumun dört bir kösesine yayildigini

Beni sardigini her nefes alisimda cigerlerime isledigini bilerek sevdim

Seni kis gecelerinin o soguk yataginda birlikte uyuyup beni isittigin

Yaz sicaginda uyuyamayip sikintilarim oldugun

Ve rüyalarimda bulustugumuz gecelerde sevdim

Seni ellerinden tutup kanimin kaynadigi

Kalbimin yerinden firlayacagini hissettigim anlarda

O islak dudaklarinla beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim

Ben seni o sensiz anlardaki bos ve degersiz geçen dakikalarda

Kayip zamanlarimizda,seni arayip bulamadigim

Çaresizlik içinde oldugum,içki sofralarini dost bildigim anlarda sevdim

Sen ne kadar uzak olsan da,

Aramizdaki kilometreler nasil çoksa

Bende seni o kadar yogun ve o denli çok sevdim

Seni kalbimde yanan atesin ile

Zihnimde olusan hayallerin o ay parçasi çehrenle

Bana derinden bakan o gözlerindeki isiltiyi görecegim anlari beklerken

Kalbimin yanip tutustugu anlarda

Gelip o bu atesi alevlendirerek

Bana sarilarak beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim

Korkuyorum!

Hakkettigin mutlulugu sana verememekten korkuyorum.

Seni beni sevdiginden fazla sevememekten korkuyorum.

Senin sevgine layik olduktan sonra baskalari tarafindan o sevgiyi kaybetmekten korkuyorum.

Seni kazandim derken kaybetmekten korkuyorum.

Aramizdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.

Senin kalbini daha fazla kirmaktan korkuyorum.

O
temiz ve masum göz yaslarini daha fazla akitmaktan korkuyorum.

Evet korkuyorum;

seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten...

Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.

Yada yanlis anlasilmaktan korkuyorum.

Uçurumun kenarinda yalniz kalmaktan korkuyorum.

Dostluguna doyamadan uluorta yalniz kalmaktan korkuyorum.

Yüregimdeki o ince sizinin bir gün çogalmasindan ve beni sarmasindan korkuyorum.

Sevgi denen güzelliginin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.

Dostlugun ölüp yerine nefretin yesermesinden korkuyorum.

Korkuyorum evet;

seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten...

Bir çiçek misali ne ellemeye nede koparmaya kiyamiyorum uzaktan seyrediyorum çünkü;

Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.

Ömründe yasadigin mutlulugu huzuru sana yasatamamaktan korkuyorum.

Sana kalbimden fazlasini verememekten korkuyorum.

Sonunda sana gözyasindan baska bir sey birakamamaktan korkuyorum.

Seni sevmekten degil;

dostlugunu suiistimal etmekten,

Seni kaybetmekten ve degerini bilememekten ve Yüce Rabbime hesap verememekten korkuyorum.

Belki de çok fazla korkuyorum...

ÇÜNKÜ; BEN iLK DEFA SEViYORUM...

Atilla İLHAN



DİLEK ŞILAK


D ilberim,güzelim kız seni yerim,
İ smin hep dilimde balım,şekerim,
L eylam olmadıkça bitmez dertlerim,
E linden aşk meyi içmek ne tatlı,
K albimin şifası busende saklı!

Ş arabım aşkındır içmem başka şey,
ı sınamam sensiz üşüdür her şey,
L ebini özledim gel,Ey tatlı şey,
A klımı alışın bilsen ne tatlı,
K albimin şifası lebinde saklı










'Düşmanlarım bana ne yapabilir ki?
Ben cennetimi yüreğimde taşıyorum,

nereye gitsem o benimle gelir.

Hapsedilmem halvet,

sürgün edilmem hicret,

öldürülmem

şehadettir.

Değil mi ki göğsümde Allah'ın Kitabı

ve

Rasulü'nün sünneti vardır!.

Ne Var Ki, Pazarlığa Girişecek Ecelle;
Sermayem Tek Kelime, Allah Azze ve Celle..





İnan! ...Ama yalnızca bildiğin gerçeklere.
Güven! ...Ama yalnızca içinde bağladıklarına.
Sev! ...Ama yalnızca hak edenleri.
Paylaş! ...Ama yalnızca değerini bilenlerle.
Çalış! ...Ama yalnızca doğruluk yolunda.
Yaşa! ...Ama SAKIN ÖLÜMÜ AKLINDAN ÇIKARMA



























function fbs_click() {u=location.href;t=document.title;window.open('http://www.facebook.com/sharer.php?u='+encodeURIComponent(u)+'&t='+encodeURIComponent(t),'sharer','toolbar=0,status=0,width=626,height=436'):return false;}










Dost musun?
Öyleyse canın canımdır...
Aynan olmalıyım...
Yüzüne söyleyebilmeliyim her şeyi...
Hem sakınmadan, mertçe...
Hani bilirsin, esirgemem lâfımı,
Ne şekil gelirse, öylece...
Hazırım tüm içtenliğimle konuşmaya, ama,
Seni de dupduru isterim karşımda...
Dostsan,
Gözlerimin içine baka baka yaka silk benden!
Arkamdan şikayetlenme!
Yiğit ol! Gerekirse yiğitçe azarla, çekinme!
Lâf değil, icraat beklerim senden!
Öyle bak ki, hislerini görebileyim...
Öyle hisset ki, güvenle bakabileyim...
Sevmem, ölenin ardından ağıt yakmayı!
Dil dönerken söylenmeli her şey...
Kulak duyarken anlatılmalı...
Göz bakarken bakmalıyım sana...

Can sağ iken sarılmalı...
Keşkelere meydan vermemeli hayatım,
Pişmanlıklarla yoğrulmamalı....
Hayır!
Dirime selâm vermeyen,
Ölüme de fazla yaklaşmasın!
Dostsan, ölmemi bekleme!
Haklıysam, yaşarken savun beni!
Yaşarken yanımda ol!
İnanmışsan bana, kimse çevirmesin seni yolundan!
Ve inanmamışsan, sakın rol yapma!
Her söylediğimi onaylaman şart değil...
Her yaptığımı beğenmen de gerekmez...
Dostsan, rahatça eleştir, fikrini rahatça söyle, sıkılma!
Yadırgayabilirsin beni,
Ve ben de seni tuhaf bulursam şaşırma...
Kandırmanı aslâ kabul edemem!
Her dediğini, her yaptığını hoş görürüm, ama,
Beni, bana sormadan yargılama!
Her yediğimiz aynı olmaz belki,
Her dakikamız birlikte geçmez...
Her güldüğünde gülmeyi garanti edemesem de,
Ağladığında seninle birlikte oturup ağlarım...
Belki her çağırdığında gelemem fakat,
Derdine ortak ararsan, koşarım...
Ben de herkes gibi insanım elbet,
Ne göklere çıkar beni, ne de yerin dibine sok!
Senin işin bu değil!
Benim zaten bir yerim var herkes gibi yer ile gök arasında...
Dostsan,
Küçümsemeden, küfretmeden,
Sevgiyle, saygıyla ve huzurla gel sokağıma...

Dinlenmek istediğinde, hiç düşünme, sana özel bir limanım,
ama...
Yorulduğum zamanlarda,
Dilediğimce sığınabilmeliyim koylarına...
Seni bir
çocuk
kadar saf sevebilirim
Ve bir deli kadar art niyetsiz...
Uğruna seve seve hesabı şaşırırım...
Görmezden gelebilirim yanlışlarını...
Başkaları enayilik sayabilir,
Başkaları akılsızlığıma yorabilir,
Bunları dert bile etmem, ama,
Sen, aslında aptal olmadığımı,
Her
an, tekrar tekrar hatırla!
Ve sakın beni aptal yerine koymaya kalkışma!
Seviyorsan, cimrilik etme, söyle!

Muhabbeti varken, yokmuş gibi yapanla,
Hiç sevmediği halde, yılışıp durana sinir olurum!
Neyse, o olmalı insan...
Kendisi olmaktan korkmamalı!
Kendisi olmaktan kaçmamalı!
Bil ki, sensin diye seni bırakmam, ama,
Ben olduğum için bırakırsan beni,
Yas da tutmam arkandan!
Bedel mi?
Ödemeyeceksen çıkma yola!
İçten pazarlık edersen, ancak kendine edersin...
Kendince küser barışır, kendi kendini yersin!
Dostsan, mevsimince yağ...
Kışsan kar ol, güzsen yağmur...
Soğuğuna, sıcağına, esip savurmana itiraz etmem,
Senden, ille de bahar olmanı beklemem, ama,

Dayanmalısın en şiddetli fırtınalarıma...
Belki de çok geldi bunca talep...
Bana karşı hiçbir mecburiyetin yok, korkma...
Sana fazla geldiğim ilk anda,
Arkana hiç bakmadan, dönüp gidebilirsin...
Geçip gidebilirsin, borçluluk hissetmeden...
Mutlaka bir açıklama da beklemem senden, ama,
Gitmeye davranırsam bir gün,
Sen de karşımda set olma!
Dost musun?
Öyleyse, canın canımdır,
Yoluna baş koymaya hazırım ya,
Başını da yollarımda isterim, unutma!




































can parçası oğlum

OĞLUM
İlk göz ağrım
canım çiğerim oğlum.
Babamın adı ağzımın tadı oğlum.
sen
gelince
herşey daha başka 
göründü gözümüze, gönlümüze
Neşe getirdin bize evimize oğlum.
Ağladığında ağladım güldüğünde güldüm.
Ateşlendiğin de başında bekledim canım oğlum.
Kıyamam 
saçının teline
acısa bir yerin çizilse
acır benim de her yanım
sevincim Neşem can parçası oğlum.
şimdi büyüdün (( 17 )) yaşındasın delikanlı oldun
artık kendi başınasın bana ihtiyacın yok oğlum....ANNEN

NOT : BANA İHTİYACIN OLDUĞUNDA BEN HEP YANINDA OLACAĞIM...



Seni Benim Dualarım Korur!

Ben galiba gidiyorum sevgili, içimde bir garip hüzün var. Sanki ne yapsam olmuyor gibi hissediyorum. Seni severken, üstelik senin de sevdiğine inanırken, nasıl beceremedik bu işi bilemiyorum ama sanırım ben gidiyorum.


Ellerimin sana dokunmadığı bir dünyada yaşamaktan, yalnız sesini duyarak kısıtlı vakitlerde mutlu olmaya çalışmaktan, bedenini ve aklını yanımda hissedememekten yorgun düştüm. Kurduğum bütün hayaller boşuna, hiçbirini gerçekleştiremiyorum, etrafı sularla çevrili yalnız bir ada gibiyim. Arada bir konan kuşlar da olmazsa, içimde yaşayan bir nefes kalmayacak.


Sabretmeyi öğrenmiştim ama bu kadarı beni bile aşıyor. Taş olsa çatlardı diyorum. Zor demek ki aşkı gerçekten yaşatmak, ben beceremediysem özür diliyorum. Biliyorum, sevgi anlamaktır ancak sürekli anlayan taraf ben olacaksam, o zaman aşk da sadece bana ait olmaz mı? Bu durumda aşkımı da cebime koyup gitmek gerekiyor, sanırım vakti geldi, gidiyorum.


İçimde hiçbir kırgınlık taşımadan, sadece iki kocaman insanın beceriksizliğine kızarak, şu minnacık yüreklerimizi bir arada tutamayışımıza içlenerek zaman zaman, inatçılığımızın sonunda ikimizi de köprüden düşüreceğini söyleyerek üstelik, yoksunluğumu hissetmediğini anladığım için, gitmeye hazırlanıyorum.


Rüzgarda çarpan kapılar gibi, sürekli kendime çarparak yaşamaktan sıkıldım. Madem bunca yalnızlığa asılı kalıyorum, o zaman senin yaşamında bir yer işgal etmenin de anlamı yok diyorum. Zaten bensizliğe talimli hayatında eksilen ne olabilir ki? Günde bire düşmüş telefon sohbetlerimize bakınca, arkadaşlarımla seninle konuştuğumdan daha fazla diyalog kuruduğumu görüyorum. Nasılsa merak etmezsin, gidişim sende neyi değiştirir ki, kadınca birkaç tavırdan başka? Bugün alış verişe çıktım.

Sana da güzel bir tişört aldım. Sonra neden aldığımı sordum kendime, cevabını bulamadım. İnsan, sevdiği kişi için bir şeyler yaptıkça mutlanıyor, işe yarar mı hissediyor acaba?


Yüreğim öyle yorgun ki tahmin edemezsin. Senden önce de birikmiş vurgunlarım var zaten benim. Daha onları yeni temizlemişken, bir başka acıya tahammül etmemek için gideyim diyorum. Bana da alıştırdın ya sensizliği, ayrılığı da yadırgamıyorum demek ki!

Ben galiba gidiyorum sevgili! İçimde bitirilmemiş düşlerim, cebimde seninle kurulmuş hayallerim, bir türlü anlatamadığım sevgim, beceriksizliğim ve her yanında ismin yazan kalbimi elime aldım, gitmeye hazırlanıyorum

Arkamızdan kimsenin söyleyecek sözü yok. Dedikodumuzu da yapamayacaklar. Kim ne biliyor ki? Benim anlattıklarımdan başka, senin dünyanda beni tanıyan bile yok. Yani, bu ayrılık seni vurmayacak. İçimde biraz burukluk olsa da, nefes aldığım sürece seni aklımın, kalbimin bir yerinde tutacağımı biliyorsun.

Nerede ve kiminle olursan ol, hangi derdin içine girmiş olsan da, merak etme seni dualarım koruyacak. Bundan eminim çünkü seven bir kalbin ettiği güzel dualar, bu koca evrende kabul göreceği yere ulaşacaktır.


Artık vakit geldi ve ben galiba gidiyorum sevgili, ama sen dur dersen….

alıntı