Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi... Ama; kendimden bile önce tanıdığım... Her saniye yeniden doğmak gibi... Ama, asırlardır süren... Kışa dönmeyen sonbahar; derin, duygulu... Yaza dönmeyen ilkbahar; serin, coşkulu... ••• Ilık avuçlarında, kar taneleri... Güneş sıcağı, gözleri... Ve sözleri... Ve sesi... ••• Böyle olmalı aşkın tarifi... Ki, tarif edilememeli... ••• 'Resmini çiz! ' deseler... Bacası tüten bir ev belki... Belki gece yarısı terkedilmiş bir şiir... Veya kaldırımların kanına giren... Aşkın ayak sesleri... ••• 'Resmini çiz! ' deseler.. Her köşe başı ıhlamur kokar... Yağmur kokar... 'Resmini çiz! ' deseler... Şehit akıncının dudaklarındaki tebessüm... Veya... Gecenin koynuna bırakılan gözyaşları... Gizli ve mahcup... ••• Aşk, istemektir belki... Belki bir ticaret; pazarlıksız... Bedeli kalbinizdir... Bedeli herşeydir... Sonrası bir uzun yolculuk... Sonrası; nasip! ••• Tarifini sorsalar.... Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi... Az kalsın ölüyormuşum gibi...
kelebek vasfına bürünmek; kelebek oldum demekle olmuyor... bunca yüke rağmen... bir adım dahi atabilmek... O´nun lutfundan kaynaklanıyor... bunca günah yüküne rağmen, ayakta duruyorsa insan... yine bir tek O´unun lutfundan... ...
Yar kelebeğim ol derse... uçar ruh kafesinden... hasretine doğru... ... ..
Aşk bir masaldır artık. Eskilerin canıyla beslediği aşk, kitap sayfası; eskilerin kanıyla beslediği aşk, mürekkep damlası olup raflara kaldırılmıştır. Gökten üç elma yerine üç harf düşer:
A Ş K
Ve aşk… Çürüyen elmalardan da öte ayaklar altına, kurtlar sofrasına ve et pazarına düşer. Aşk, günübirlik sevdaların kana bulanmış ellerinden, leke bulaşmış dillerinden bunalır da Yûsuf gibi kuyulara, zindanlara düşer.
Mevlana Mesnevi’sinde bir hikâye anlatır: Bir adam, dostunun kapısına gelip, kapısını çalar. İçeriden gelen ses: -Kapıyı çalan da kim, diye sorar. Adam: “-BEN’im” diye cevap verince, dostu: -“Git, şimdi zamanı değil, sonra gel” der. Adam, kapıdan ayrılır ve bir yıl dostunun hasretiyle yanıp tutuşur. Bir yılın sonunda dostunun kapısına tekrar gelir. Reddedilme korkusuyla kapıyı çalar. İçeriden gelen ses: -“Kim o” diye sorar. Adam: -“SEN’im” diye cevap verir. Dost, adamı içeri davet eder: -“Madem ki BEN’sin, içeri gir. Ev dar iki kişi sığmıyor” der. Kaçımızın SEN’im diyebileceği, ruhunu birleştirebileceği biri var? Kaçımız ben’ini sen yapmayı başarabildi Çok sevdiğimizi söylediğimiz halde SEN’im diyemiyoruz sevdiğimize. “Gerçek aşk” bu olsa gerek. Sen-Ben değil, sevdiğimizle bir olmak. Ne mutlu SEN’ini bulabilene…
Aşk, Kâbe’nin siyah örtüsüne yüz sürenin gözünden dökülen Aşk, Mecnun Leyla’ya “sen de kimsin” dediğinde maralların gırtlağına tıkanan Aşk, Hesap gününde anaya yavrusunu unutturan neyse Herkesi ve her şeyi öyle unutturan Aşk, Yangın yeri Aşk, Talan Aşk, Dağları yürüten Bir gece ayı sol, güneşi sağ eline verseler de vazgeçilmez olan
Aşk, Damda deve aratan Balıklara iğnesini getirten Ebu Bekir adında birini yoldaş eden Aşk, Fatıma’nın paklığı Zeyneb’in cesareti Vahşi’nin keşkesi Aşk, Meryem
Tahta atların üzerinde anakaralar aşıran Kâğıt gemilerle okyanusları bitiren Oyuncak kılıçlarla haramileri düşüren
Aşk, İkindi Aşk, Şimdi Aşk, Bekleyen Aşk, Hatice
Kimsenin kimseye hayrı olmadığı yerde Yine de ilk akla gelen Sonsuz karanlıkların ortasında Vurgun yemiş bir çığlıkla çerağlar yakan
Aşk, Koşmak Aşk, Safa ile Merve arasında olmak Aşk, En çok ağlamayı kendine yakıştırmak Aşk, Ummak Koşmak, koşmak, koşmak Aşk, Hacer
Bir aba Bir hırka Bir nefeste kırkbin kere adını söyletebilen Aşk, Mevlana
Bütün evliyaların gizlediği Bütün abdalların izlediği Bütün dervişlerin içlerinden geldiği gibi Aşk, En çok İsa’ya yakışan Sabırsa Eyyub’a yazılan Merhametse son Nebi’ye inen Aşk, Denizler tutuşturulduğunda Dağlar yürütüldüğünde Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde Herkesin her şeyi Her şeyin herkesi unuttuğu günde Aşk, Unutmamak
Aşk, Eczası olmayan vurgun Aşk, Onun gidişinin ertesinde dudakların kuruması Kayıp giden yıldızların şarkısını söyleyebilenlerin Kıskanç kervanların zümrüt yüklerine Dönüp bir kez olsun bakmayanların yeteneği
Aşk, Gözükaralık Aşk, Yalnızlık Aşk, Öksüz şehirlerin kapısında Bağdatta, Gazzede, Kandeharda, İstanbulda Isırdıkca kanayan dudaklardan dökülen sözlerle Havanın nasıl, saatin kaç olduğunu sormak Aşk, Hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar sevmemesi Yağmurun incire, zeytinin bala söylediği Anla işte Aşk, Onbir yaşındaki Muhammed’in annesi
Aşk, Eylem Dünyanın en güzel başkaldırması En güzeliyle hem de dünyanın Bir hırkadan, yazılmış en güzel şiiri bulup çıkarmak Aşk, Hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar güzel beklememesi
Kays gibi Mecnun olana kadar, Hz. Yakup gibi aydınlığa hasret kalana kadarbeklemek bekleye bekleye gözden olmak, sözden olmaktır.Ve beklemek dünyanın en asil eylemidir, eğer beklenene değecekse. Bilesin!
Aşk; yanmaktır Ey Sevgili!
Yanıp kül olmaktır, Kerem gibi Aslına ermektir. Ateşin ortasına hesapsız girmektir İbrahim misali. Ki onun gönlünün yangınıdır ateşi gülistana çeviren. Ki yanmak insanı kurtarır hamlıktan çiğlikten. Hem ne diyordu şair; “Yanmışın halinden ne bilsin ham/ Sükut gerektir bize gayrı vesselam'.. Gözlerinden ayrı geçen her an yanmaktayım. Bilesin!
Aşk; bedel ödemektir Ey Sevgili! Aşk; vazgeçmektir Ey Sevgili!
Mecnûn gibi aklından, Kerem gibi bedeninden vazgeçmek. Yardan gayrısından, cümle cihandan vazgeçmek. Yemeden, içmeden, uykudan uyanıklıkdan ve vazgeçmekten bile vazgeçmektir gün gelince. Senin için senden vazgeçmişim. Bilesin!
Bülbül, gonca gülü görebilmek için her seher uyanık olmak ve güle ulaşmak için yüreğini gülün dikenine asmak, kanını akıtmak zorundadır. Ya ben yüreğimi nereye asayım Ey Sevgili. Çünkü Aşk bedel ister, külfetsiz nimet olmaz. Beklemek bedel ödemekse eğer hâlâ ödüyorum o bedeli. Bilesin!
Aşk; bilmektir Ey Sevgili! Bir tek yârı bilmek, onu candan daha aziz bilmektir. Ondan gayrı bildiklerinin hiçbir şey olduğunu dünyanın onunla mana bulduğunu bilmektir. Onun selamı ile gelen bela olsa Eyvallah (c.c.) diyebilmektir. Kızmana, gülmene, gelmene, gitmene hepsine Eyvallah. Bilesin!
Aşk; susmaktır Ey Sevgili!
Onun güzelliğini, iyiliğini tarif etmeye gücün yetmediği an susmaktır. Kelâmın, kalemin, sözün tükendiği yerde, manayı sessizliğe yükleyip susmaktır. Artık sustum Ey Sevgili. Bilesin! Aşk dediğin susup beklemektir.
Aşk nedir? Kişinin kendisini kaybetmesi mi, yoksa bulması mı?
Kaybetmesi... Bulması... Hayır önce kaybedip, sonra bulması...
Ne güzeldir insanın ifadeler arasından kendini bulması..
Çaydanlıkta hepiniz su kaynatmışsınızdır.
Su ateşin üzerine konunca belli bir süre sonra inilti sesine benzer bir ses gelir.Kaynamaya başladıktan sonra çaydanlığın kapağını bile oynatır kaynayan su, fokurtu sesi artar.Su taşmaya başlar, ateşi kısmazsanız ocağı söndürür. Ateşi kısmayalım, ocağın sönme tehlikesi de olmasın. Su ne durumda olur? Kaynaya kaynaya biter
Şimdi sembollerle ifade ettiğimiz bu olaydaki kavramları yerlerine yerleştirelim.
Aşk ateştir. Su ise gönlümüz, benliğimiz, bize dair her ne varsa o daha doğrusu.
Aşk ateşi öyle bir şeydir ki; kişiyi tüketir bitirir, halden hale değiştirir.
Su idi, hava oldu. Asıl olan suyun dönüştüğü hava sevgilinin ta kendisidir. Denizler mutlak sevilen, tüm nehirler de sevgilidir demişti çok sevdiğim birisi. Güneş ve rüzgâr tüm sevgilileri en sonunda denizde birleştirir. Aşk en büyük rahmettir. Buharlaşan suyu rahmet olarak denizle okyanuslarla birleştirir. Ama arza da o rahmet hayat verir.
Aşk kişinin kendisini sevdiğinde kaybetmesidir. Ben değil, sen diyebilmektir. O yüzden Mevlâna sevgiden bahsederken: 'Sen sensiz, ben bensiz geleyim' der. Benlik kavgaları ile aşk olmaz. Benliğini var etme kaygısı olan âşık olduğunu iddia ederse bu kupkuru bir iddia olur.
Hani Mesnevî’de geçer: Âşığın birisi sevdiğine hasret kalmıştır, görmek ister, kapısını çalar. İçerden ses gelir:
- Kim o? - Ben. Kapı açılmaz. Hüzünlü âşık geri döner. Bu hasret onu o kadar çok yakmıştır ki; bir süre sonra tekrar düşer yollara, umutla çalar sevdiğinin kapısını. İçerden yine ses gelir:
- Kim o? - Sen. Kapı açılır: ‘Buyur gönül kapımızdan içeriye hoşgeldin.
Geçen de açamadık. Çünkü bizim hanemiz iki kişiye fazla dar. ’O zaman aşk ‘benlik’ten çıkıp ‘sen’likte birleşmektir.
Çağımızda Mecnunlar, Leylalar; Tahirler, Zühreler; Aslılar, Keremler; Yusuflar, Züleyhalar yok belki ama bu olamayacağı anlamına da gelmez. Nasıl ki kötülüklerin arttığı bir ortamda iyilerin sayısının azalmaması gibi… Kişinin ruhunun istidadı var ise eğer Yunus gibi de olur, Mevlâna gibi de… Gerçekte Yunus gibi yollara düşmek, Mevlâna gibi aşk ateşinden taşların üstünde buz tutmak (öyle kendinden geçer ki; sema yapmak da dindirmez coşkusunu sevgiliye duyduğu aşkın şiddetinden buz gibi soğuk havada buzların karların arasına secdeye kapanır, gözyaşları yüzünde donar kalır. Bir müddet sonra hocalarını göremeyen talebeleri, dergâhın bahçesinde secde halinde olduğunu gören öğrencileri kendi nefesleriyle hohlayarak, yüzündeki buzları çözüp hocalarını taşın üstünden alırlar.) dünyanın en yüce en mukaddes duygusu.
Biz de böylesi bir aşka kabiliyet var mı, yok mu? Ruhumuzun istidadı var mı, yok mu?
Bu sorunun cevabını herkes kendi özünde arayacak.
Şehvetle aşkı da karıştırmayın.
Aralarında uçurumlar vardır.
Kişi aşkla kendini sevdiğinde kaybeder, ortada sadece sevdiği vardır. Kendisi yok olmuştur. Aşkın yüceliği de buradadır.
Allah (c.c.) böylesi bir aşka ruhumuzun istidadını artırsın…
Aşk mı dedin gülüm, dur hele…Biraz da biz tarif edelim, birazda biz tarifsizliğin tarifini yapalım..
Ne yağacak yanlızlık sahralarına?
Aşk, kime göre yanmak, kimine göre gül, kimine göre de bülbül, bazılarına bakarsak, Hz. Yusuf, bazen de Züleyha... Biz hiç bakabildik mi gönül penceresinden haa…
Bazen parıltılı bir efsane, bazen şiir-âne.. Bazen de, gönül kalemiyle çizilen ve anlatılan avâre.. Aşk dedik ya gülüm çaresizlik değil, çare üretmektir çaresizliğin gölgesinde …
Aşk, yanmak değil, İbrahim-î bir muhabbetle yanmaktır…
Aşk, Mevlanâ değil, onun özüdür.. Aşk, Yusuf değil, onun hayasıdır..
Aşk, Yunus değil, onun sevdasıdır… Bence aşk odundur gülüm odun… Şaşırma bakma öyle tuhaf tuhaf yüzlere, doğru duydu kalp kulağın, odun diyorum.. Hani şu Yunus’un dağdan muhabbetle kestiği, aşka hangisi yakışır deyip muhasebe ettiği, kalem gibi bulmak için saatlerin verdiği odundan bahsediyorum… Muhabbet kapısından eğri girilmez…Şerefliler kapısından nefsine uyanlar geçemez… Zoru bulmak değil zora kolay sıfatını koyabilmektir..
Aşk, güller arasında sevgiliğe hitap değil, dikenlerin arasından dikenlere dokundurmadan sevgiliyi geçirmektir…
Aşk, parmakta bir halka değil, kalpte tokmak olmalı…Çevirdiğin zaman tokmağı, cenneti aşmalı… Kapattığın zaman, nur cemali seyretmeli insan…
Aşk, bin yıl seni seviyorum naraları atmak değil, bir gecenin yalnızlık elbisesi giydiği, buz gibi bir havanın nefesleri kestiği, imkanların kesip imkansızlıkların başladığı, bir noktada sevgilinin elini tutup soğuğa inat bir sıcaklıkla, sessiz bir feryatla, “ İYİKİ VARSIN YAR” deyip muhabbetle, gözlerinin içine hasretle bakmaktır…
Aşk, şaşalı, pahalı dünyevî bir hediye değil “ MUHAMMED-Î BİR MUHABBETLE“ önemsemek ve önemsenmektir…
Hakikâti bulmanın yolu olmalı aşk Teslim olmalı Hz.İbrahim gibi, ateşe atılacağını bile bile...
Ya ben, âş(ı) k olmalıyım Ya aşk, ben olmalı Aşk...Âb-ı Hayat Suyu Olmalı Tek Hecede
Sana sıkıntıların ardından gül bahçesi gelecek demiştim İşte gerçek olan bu&güzelliğine meftun olduğumuz dünya dikenlerle dolu.
Binlerce cümle var usumda yazılmayı bekleyen Bir şeyleri özlüyorum, adı küllenmiş aşklarda gizli... Duygularım eski bir liman misali saklanıyorlar yüreğimde...
Gözlerim ateş topu sanki...yanaklarım solgun...dudaklarım kupkuru Gönlüm dert yumağının verdiği hüzünle dolu... Ah! şu geceler...tüm maskeleri indiriyor birer birer yüzlerimizden
Keşke yağmur yağsa bu gece veya rüzgar esse delicesinden Uğultusunu duysam, kükrer gibi gürleyen gök gürültüsü İçimde hiç bilinmedik kıvılcımları yaksa
Veya kar, tipi, boran olsa...korksam ve sinsem yastığımın kenarında Bir dost sesi duysam başucumda ve saatlerce ağlasam/k
Hayat sanki bir rüya, Gerçeklikten de öte belki, Dudaklarının arasından çıkan iki hecedir hayat...ö-lüm
Uzun zaman oldu ki, yağan yağmuru sessizce izlemedim... Gökyüzünü usanmadan seyretmeyi, gözlerimi kapayarak Doğanın huzur veren dinginliğini içimde hissetmeyeli çok zaman oldu...
Sahi nedir aşk? Bu soruyu sorduğum zaman kendime, cevapsız kalıyorum. Bir nefeslik olmamalı, bir içimde bitmemeli aşk...Hayatım olmalı
Büyütmeliyim her soluğumda, içimdeki sevdayı yaşatmalıyım... Olumsuzluk sarmamalı benliğimi, karamsarlık uzak olmalı düşlerimden
Özgür olmalı ruhum... Attığım her adımımla, aldığım her nefesle, yüreğimde özgür olmalı Düşlerimden ötesini aşk süslemeli Adım aşk olmalı hayallerimde
Bir cevabı olmalı...noktalar konuşmamalı soruların ardından Aşk öpmeli dudaklarımdan, aşk tutmalı elimden dost sıcaklığı ile Âb-ı hayat suyu olmalı tek hecede
Gülün kırmızılığında, lâlenin güzelliğinde, Karanfilin beyazlığında görebilmeliyim aşkı Züleyhâ gibi yanmalıyım aşkın narından
Dağları deldirmeli Ferhat gibi Yada mecnun gibi sevgilinin güzel yüzünde, Hakikâti bulmanın yolu olmalı aşk Teslim olmalı Hz.İbrahim gibi, ateşe atılacağını bile bile...
Oysa düşlemek ne güzeldi çocukken. Nerden bilirdim yaşamın Böyle parçalanarak süreceğini Ve ömrümün,kendimi toplamakla geçeceğini... Bir yap-bozum sanki, Tek parçamı bile bulamadan, Yeniden dağılıveriyorum.
Söz de, Aşk da, Ne benim… Ne yarimin… Bir Mart sabahı açan Papatya, Nisan yağmuru Mayıs gülü, Eylül göklerinde başımın üzerinden geçen bulut, Ne kadar Allah’tansa, Mülk gibi söz de ve aşk da O’ndan… Gönül tahtına kimi oturtsak... Hiçbir yol O’ndan başkasına çıkmıyor aslında, “Gönül tahtına O’ndan özge sultan” olmuyor... Değil mi ki her şey O’ndan, Gidecek yer yok O’ndan başka... Gelinen yer yok O’ndan başka...
27.04.2009 - 17:31
Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi...
Ama; kendimden bile önce tanıdığım...
Her saniye yeniden doğmak gibi...
Ama, asırlardır süren...
Kışa dönmeyen sonbahar; derin, duygulu...
Yaza dönmeyen ilkbahar; serin, coşkulu...
•••
Ilık avuçlarında, kar taneleri...
Güneş sıcağı, gözleri...
Ve sözleri...
Ve sesi...
•••
Böyle olmalı aşkın tarifi...
Ki, tarif edilememeli...
•••
'Resmini çiz! ' deseler...
Bacası tüten bir ev belki...
Belki gece yarısı terkedilmiş bir şiir...
Veya kaldırımların kanına giren...
Aşkın ayak sesleri...
•••
'Resmini çiz! ' deseler..
Her köşe başı ıhlamur kokar...
Yağmur kokar...
'Resmini çiz! ' deseler...
Şehit akıncının dudaklarındaki tebessüm...
Veya...
Gecenin koynuna bırakılan gözyaşları...
Gizli ve mahcup...
•••
Aşk, istemektir belki...
Belki bir ticaret; pazarlıksız...
Bedeli kalbinizdir... Bedeli herşeydir...
Sonrası bir uzun yolculuk...
Sonrası; nasip!
•••
Tarifini sorsalar....
Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi...
Az kalsın ölüyormuşum gibi...
Murat Başaran
13.04.2009 - 21:06
kelebek vasfına bürünmek;
kelebek oldum demekle olmuyor...
bunca yüke rağmen...
bir adım dahi atabilmek...
O´nun lutfundan kaynaklanıyor...
bunca günah yüküne rağmen,
ayakta duruyorsa insan...
yine bir tek O´unun lutfundan...
...
Yar kelebeğim ol derse...
uçar ruh kafesinden...
hasretine doğru...
...
..
13.04.2009 - 19:37
Kusurları gören değil,kusurları
örtenlerden;
Teselli arayanlardan değil,teselli
verenlerden;
Anlayış bekleyenlerden değil,anlayış
gösterenlerden;
Yalnız sevilmeyi isteyenlerden değil,
sevenlerden
olmamıza yardım et...
RABBiM! !
10.04.2009 - 20:29
UTANSIN
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylân, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa, bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk,
Bayraklaşmıyorsan bayrak utansın!
N.F.K
31.03.2009 - 14:05
' Ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim. '
26.03.2009 - 21:47
Aşk bir masaldır artık. Eskilerin canıyla beslediği aşk, kitap sayfası; eskilerin kanıyla beslediği aşk, mürekkep damlası olup raflara kaldırılmıştır. Gökten üç elma yerine üç harf düşer:
A
Ş
K
Ve aşk… Çürüyen elmalardan da öte ayaklar altına, kurtlar sofrasına ve et pazarına düşer. Aşk, günübirlik sevdaların kana bulanmış ellerinden, leke bulaşmış dillerinden bunalır da Yûsuf gibi kuyulara, zindanlara düşer.
21.03.2009 - 18:18
Bütün dünya hülyada;
«Rahat yok bu dünyada...»
NFK
21.03.2009 - 10:34
Mevlana Mesnevi’sinde bir hikâye anlatır:
Bir adam, dostunun kapısına gelip, kapısını çalar. İçeriden gelen ses:
-Kapıyı çalan da kim, diye sorar.
Adam: “-BEN’im” diye cevap verince, dostu:
-“Git, şimdi zamanı değil, sonra gel” der.
Adam, kapıdan ayrılır ve bir yıl dostunun hasretiyle yanıp tutuşur. Bir yılın sonunda dostunun kapısına tekrar gelir. Reddedilme korkusuyla kapıyı çalar.
İçeriden gelen ses:
-“Kim o” diye sorar. Adam:
-“SEN’im” diye cevap verir.
Dost, adamı içeri davet eder:
-“Madem ki BEN’sin, içeri gir. Ev dar iki kişi sığmıyor” der.
Kaçımızın SEN’im diyebileceği, ruhunu birleştirebileceği biri var?
Kaçımız ben’ini sen yapmayı başarabildi
Çok sevdiğimizi söylediğimiz halde SEN’im diyemiyoruz sevdiğimize.
“Gerçek aşk” bu olsa gerek.
Sen-Ben değil, sevdiğimizle bir olmak.
Ne mutlu SEN’ini bulabilene…
05.03.2009 - 14:09
Aşkı seninle tattı hicranla yandı gönül
Evvel coştu taştıda şimdi uslandı gönül
Cevri safaya kattı hayli aldandı gönül
Evvel coştu taştıda şimdi uslandı gönül
04.03.2009 - 23:11
Aşk,
Kâbe’nin siyah örtüsüne yüz sürenin gözünden dökülen
Aşk,
Mecnun Leyla’ya “sen de kimsin” dediğinde maralların gırtlağına tıkanan
Aşk,
Hesap gününde anaya yavrusunu unutturan neyse
Herkesi ve her şeyi öyle unutturan
Aşk,
Yangın yeri
Aşk,
Talan
Aşk,
Dağları yürüten
Bir gece ayı sol, güneşi sağ eline verseler de vazgeçilmez olan
Aşk,
Damda deve aratan
Balıklara iğnesini getirten
Ebu Bekir adında birini yoldaş eden
Aşk,
Fatıma’nın paklığı
Zeyneb’in cesareti
Vahşi’nin keşkesi
Aşk,
Meryem
Tahta atların üzerinde anakaralar aşıran
Kâğıt gemilerle okyanusları bitiren
Oyuncak kılıçlarla haramileri düşüren
Aşk, İkindi
Aşk, Şimdi
Aşk, Bekleyen
Aşk, Hatice
Kimsenin kimseye hayrı olmadığı yerde
Yine de ilk akla gelen
Sonsuz karanlıkların ortasında
Vurgun yemiş bir çığlıkla çerağlar yakan
Aşk,
Koşmak
Aşk,
Safa ile Merve arasında olmak
Aşk,
En çok ağlamayı kendine yakıştırmak
Aşk, Ummak
Koşmak, koşmak, koşmak
Aşk,
Hacer
Bir aba
Bir hırka
Bir nefeste kırkbin kere adını söyletebilen
Aşk,
Mevlana
Bütün evliyaların gizlediği
Bütün abdalların izlediği
Bütün dervişlerin içlerinden geldiği gibi
Aşk,
En çok İsa’ya yakışan
Sabırsa Eyyub’a yazılan
Merhametse son Nebi’ye inen
Aşk,
Denizler tutuşturulduğunda
Dağlar yürütüldüğünde
Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde
Herkesin her şeyi
Her şeyin herkesi unuttuğu günde
Aşk,
Unutmamak
Aşk,
Eczası olmayan vurgun
Aşk,
Onun gidişinin ertesinde dudakların kuruması
Kayıp giden yıldızların şarkısını söyleyebilenlerin
Kıskanç kervanların zümrüt yüklerine
Dönüp bir kez olsun bakmayanların yeteneği
Aşk,
Gözükaralık
Aşk,
Yalnızlık
Aşk,
Öksüz şehirlerin kapısında
Bağdatta, Gazzede, Kandeharda, İstanbulda
Isırdıkca kanayan dudaklardan dökülen sözlerle
Havanın nasıl, saatin kaç olduğunu sormak
Aşk,
Hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar sevmemesi
Yağmurun incire, zeytinin bala söylediği
Anla işte
Aşk,
Onbir yaşındaki Muhammed’in annesi
Aşk,
Eylem
Dünyanın en güzel başkaldırması
En güzeliyle hem de dünyanın
Bir hırkadan, yazılmış en güzel şiiri bulup çıkarmak
Aşk,
Hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar güzel beklememesi
İbrahim SADRİ
13.02.2009 - 18:52
Faniyim,fani olanı istemem
Acizim,aciz olanı istemem,
Ruhumu rahmana teslim eyledim,
Gayr istemem..,
İsterim,fakat bir YAR-I BAKİ isterim,
Zerreyim fakat,
Bir ŞEMS-İ SERMED isterim..,
HİÇ-ender HİÇİM fakat,
Bu mevcudatı umumen isterim..
07.01.2009 - 22:58
Aşk dediğin beklemektir Ey Sevgili!
Kays gibi Mecnun olana kadar, Hz. Yakup gibi aydınlığa hasret kalana kadarbeklemek bekleye bekleye gözden olmak, sözden olmaktır.Ve beklemek dünyanın en asil eylemidir, eğer beklenene değecekse. Bilesin!
Aşk; yanmaktır Ey Sevgili!
Yanıp kül olmaktır, Kerem gibi Aslına ermektir. Ateşin ortasına hesapsız girmektir İbrahim misali. Ki onun gönlünün yangınıdır ateşi gülistana çeviren.
Ki yanmak insanı kurtarır hamlıktan çiğlikten. Hem ne diyordu şair; “Yanmışın halinden ne bilsin ham/ Sükut gerektir bize gayrı vesselam'..
Gözlerinden ayrı geçen her an yanmaktayım. Bilesin!
Aşk; bedel ödemektir Ey Sevgili!
Aşk; vazgeçmektir Ey Sevgili!
Mecnûn gibi aklından, Kerem gibi bedeninden vazgeçmek. Yardan gayrısından, cümle cihandan vazgeçmek.
Yemeden, içmeden, uykudan uyanıklıkdan ve vazgeçmekten bile vazgeçmektir gün gelince.
Senin için senden vazgeçmişim. Bilesin!
Bülbül, gonca gülü görebilmek için her seher uyanık olmak ve güle ulaşmak için yüreğini gülün dikenine asmak, kanını akıtmak zorundadır. Ya ben yüreğimi nereye asayım Ey Sevgili.
Çünkü Aşk bedel ister, külfetsiz nimet olmaz.
Beklemek bedel ödemekse eğer hâlâ ödüyorum o bedeli. Bilesin!
Aşk; bilmektir Ey Sevgili!
Bir tek yârı bilmek, onu candan daha aziz bilmektir. Ondan gayrı bildiklerinin hiçbir şey olduğunu dünyanın onunla mana bulduğunu bilmektir.
Onun selamı ile gelen bela olsa Eyvallah (c.c.) diyebilmektir.
Kızmana, gülmene, gelmene, gitmene hepsine Eyvallah. Bilesin!
Aşk; susmaktır Ey Sevgili!
Onun güzelliğini, iyiliğini tarif etmeye gücün yetmediği an susmaktır. Kelâmın, kalemin, sözün tükendiği yerde, manayı sessizliğe yükleyip susmaktır.
Artık sustum Ey Sevgili. Bilesin!
Aşk dediğin susup beklemektir.
05.01.2009 - 16:50
AŞK Kaybolmak mıdır, Kendini Bulmak mıdır?
Aşk nedir? Kişinin kendisini kaybetmesi mi, yoksa bulması mı?
Kaybetmesi... Bulması... Hayır önce kaybedip, sonra bulması...
Ne güzeldir insanın ifadeler arasından kendini bulması..
Çaydanlıkta hepiniz su kaynatmışsınızdır.
Su ateşin üzerine konunca belli bir süre sonra inilti sesine benzer bir ses gelir.Kaynamaya başladıktan sonra çaydanlığın kapağını bile oynatır kaynayan su, fokurtu sesi artar.Su taşmaya başlar, ateşi kısmazsanız ocağı söndürür. Ateşi kısmayalım, ocağın sönme tehlikesi de olmasın.
Su ne durumda olur? Kaynaya kaynaya biter
Şimdi sembollerle ifade ettiğimiz bu olaydaki kavramları yerlerine yerleştirelim.
Aşk ateştir. Su ise gönlümüz, benliğimiz, bize dair her ne varsa o daha doğrusu.
Aşk ateşi öyle bir şeydir ki; kişiyi tüketir bitirir, halden hale değiştirir.
Su idi, hava oldu. Asıl olan suyun dönüştüğü hava sevgilinin ta kendisidir.
Denizler mutlak sevilen, tüm nehirler de sevgilidir demişti çok sevdiğim birisi.
Güneş ve rüzgâr tüm sevgilileri en sonunda denizde birleştirir. Aşk en büyük rahmettir.
Buharlaşan suyu rahmet olarak denizle okyanuslarla birleştirir. Ama arza da o rahmet hayat verir.
Aşk kişinin kendisini sevdiğinde kaybetmesidir. Ben değil, sen diyebilmektir.
O yüzden Mevlâna sevgiden bahsederken: 'Sen sensiz, ben bensiz geleyim' der.
Benlik kavgaları ile aşk olmaz. Benliğini var etme kaygısı olan âşık olduğunu iddia ederse bu kupkuru bir iddia olur.
Hani Mesnevî’de geçer: Âşığın birisi sevdiğine hasret kalmıştır, görmek ister, kapısını çalar. İçerden ses gelir:
- Kim o?
- Ben. Kapı açılmaz. Hüzünlü âşık geri döner. Bu hasret onu o kadar çok yakmıştır ki; bir süre sonra tekrar düşer yollara, umutla çalar sevdiğinin kapısını.
İçerden yine ses gelir:
- Kim o?
- Sen. Kapı açılır: ‘Buyur gönül kapımızdan içeriye hoşgeldin.
Geçen de açamadık. Çünkü bizim hanemiz iki kişiye fazla dar.
’O zaman aşk ‘benlik’ten çıkıp ‘sen’likte birleşmektir.
Çağımızda Mecnunlar, Leylalar; Tahirler, Zühreler; Aslılar, Keremler; Yusuflar, Züleyhalar yok belki ama bu olamayacağı anlamına da gelmez.
Nasıl ki kötülüklerin arttığı bir ortamda iyilerin sayısının azalmaması gibi…
Kişinin ruhunun istidadı var ise eğer Yunus gibi de olur, Mevlâna gibi de…
Gerçekte Yunus gibi yollara düşmek, Mevlâna gibi aşk ateşinden taşların üstünde buz tutmak (öyle kendinden geçer ki; sema yapmak da dindirmez coşkusunu sevgiliye duyduğu aşkın şiddetinden buz gibi soğuk havada buzların karların arasına secdeye kapanır, gözyaşları yüzünde donar kalır. Bir müddet sonra hocalarını göremeyen talebeleri, dergâhın bahçesinde secde halinde olduğunu gören öğrencileri kendi nefesleriyle hohlayarak, yüzündeki buzları çözüp hocalarını taşın üstünden alırlar.) dünyanın en yüce en mukaddes duygusu.
Biz de böylesi bir aşka kabiliyet var mı, yok mu?
Ruhumuzun istidadı var mı, yok mu?
Bu sorunun cevabını herkes kendi özünde arayacak.
Şehvetle aşkı da karıştırmayın.
Aralarında uçurumlar vardır.
Kişi aşkla kendini sevdiğinde kaybeder, ortada sadece sevdiği vardır. Kendisi yok olmuştur. Aşkın yüceliği de buradadır.
Allah (c.c.) böylesi bir aşka ruhumuzun istidadını artırsın…
alıntı.
26.12.2008 - 10:58
Aşk mı dedin gülüm, dur hele…Biraz da biz tarif edelim, birazda biz tarifsizliğin tarifini yapalım..
Ne yağacak yanlızlık sahralarına?
Aşk, kime göre yanmak, kimine göre gül, kimine göre de bülbül, bazılarına bakarsak, Hz. Yusuf, bazen de Züleyha... Biz hiç bakabildik mi gönül penceresinden haa…
Bazen parıltılı bir efsane, bazen şiir-âne.. Bazen de, gönül kalemiyle çizilen ve anlatılan avâre.. Aşk dedik ya gülüm çaresizlik değil, çare üretmektir çaresizliğin gölgesinde …
Aşk, yanmak değil, İbrahim-î bir muhabbetle yanmaktır…
Aşk, Mevlanâ değil, onun özüdür..
Aşk, Yusuf değil, onun hayasıdır..
Aşk, Yunus değil, onun sevdasıdır… Bence aşk odundur gülüm odun… Şaşırma bakma öyle tuhaf tuhaf yüzlere, doğru duydu kalp kulağın, odun diyorum.. Hani şu Yunus’un dağdan muhabbetle kestiği, aşka hangisi yakışır deyip muhasebe ettiği, kalem gibi bulmak için saatlerin verdiği odundan bahsediyorum… Muhabbet kapısından eğri girilmez…Şerefliler kapısından nefsine uyanlar geçemez… Zoru bulmak değil zora kolay sıfatını koyabilmektir..
Aşk, güller arasında sevgiliğe hitap değil, dikenlerin arasından dikenlere dokundurmadan sevgiliyi geçirmektir…
Aşk, parmakta bir halka değil, kalpte tokmak olmalı…Çevirdiğin zaman tokmağı, cenneti aşmalı… Kapattığın zaman, nur cemali seyretmeli insan…
Aşk, bin yıl seni seviyorum naraları atmak değil, bir gecenin yalnızlık elbisesi giydiği, buz gibi bir havanın nefesleri kestiği, imkanların kesip imkansızlıkların başladığı, bir noktada sevgilinin elini tutup soğuğa inat bir sıcaklıkla, sessiz bir feryatla, “ İYİKİ VARSIN YAR” deyip muhabbetle, gözlerinin içine hasretle bakmaktır…
Aşk, şaşalı, pahalı dünyevî bir hediye değil “ MUHAMMED-Î BİR MUHABBETLE“ önemsemek ve önemsenmektir…
24.12.2008 - 13:07
Kimseler anlamasın beni!
Züleyha'nın zindanında 'Yusuf' anlasın,
Leyla'nın çöllerinde 'Mecnun' anlasın,
Şirin'in dağlarında 'Ferhat' anlasın,
Aslı'nın yüreğinde 'Kerem' anlasın,
Sen anla…
Beni kimseler anlamasın!
Gözyaşlarını yüreğinde biriktiren 'hüzün' anlasın,
Yaprakları sararmış 'hazan' anlasın,
Karanlıkları örten 'güneş' anlasın,
Güneşe örtü olan 'gece' anlasın,
Sen anla…
Beni kimseler anlamasın!
Bembeyaz düşlerine karalar düşen 'Kudüslü çocuklar' anlasın,
Sessizliğin içinde saklı 'sesler' anlasın,
Acılarla ağırlaşan 'hayat' anlasın,
Yenilgilere alışmış 'kalbim' anlasın,
Sen anla…
Beni kimseler anlamasın! .
Martılara hasret 'deniz' anlasın,
Baharına hasret 'çiçek' anlasın,
Ölümüne hasret 'hayat' anlasın,
Sen anla.
Ey Rabbim,
Sen anla!
Nurdal Durmuş
20.12.2008 - 11:41
Hakikâti bulmanın yolu olmalı aşk
Teslim olmalı Hz.İbrahim gibi, ateşe atılacağını bile bile...
Ya ben, âş(ı) k olmalıyım
Ya aşk, ben olmalı
Aşk...Âb-ı Hayat Suyu Olmalı Tek Hecede
Sana sıkıntıların ardından gül bahçesi gelecek demiştim
İşte gerçek olan bu&güzelliğine meftun olduğumuz dünya dikenlerle dolu.
Binlerce cümle var usumda yazılmayı bekleyen
Bir şeyleri özlüyorum, adı küllenmiş aşklarda gizli...
Duygularım eski bir liman misali saklanıyorlar yüreğimde...
Gözlerim ateş topu sanki...yanaklarım solgun...dudaklarım kupkuru
Gönlüm dert yumağının verdiği hüzünle dolu...
Ah! şu geceler...tüm maskeleri indiriyor birer birer yüzlerimizden
Keşke yağmur yağsa bu gece veya rüzgar esse delicesinden
Uğultusunu duysam, kükrer gibi gürleyen gök gürültüsü
İçimde hiç bilinmedik kıvılcımları yaksa
Veya kar, tipi, boran olsa...korksam ve sinsem yastığımın kenarında
Bir dost sesi duysam başucumda ve saatlerce ağlasam/k
Hayat sanki bir rüya,
Gerçeklikten de öte belki,
Dudaklarının arasından çıkan iki hecedir hayat...ö-lüm
Uzun zaman oldu ki, yağan yağmuru sessizce izlemedim...
Gökyüzünü usanmadan seyretmeyi, gözlerimi kapayarak
Doğanın huzur veren dinginliğini içimde hissetmeyeli çok zaman oldu...
Haykırmak geçer kalbimin hücrelerinden
Utanç duvarı misali susar dilim, çıkmazlara girer bedenim
Yok mu dost sesi?
Yok mu aşkın sinesi?
Sahi nedir aşk?
Bu soruyu sorduğum zaman kendime, cevapsız kalıyorum.
Bir nefeslik olmamalı, bir içimde bitmemeli aşk...Hayatım olmalı
Büyütmeliyim her soluğumda, içimdeki sevdayı yaşatmalıyım...
Olumsuzluk sarmamalı benliğimi, karamsarlık uzak olmalı düşlerimden
Özgür olmalı ruhum...
Attığım her adımımla, aldığım her nefesle, yüreğimde özgür olmalı
Düşlerimden ötesini aşk süslemeli
Adım aşk olmalı hayallerimde
Bir cevabı olmalı...noktalar konuşmamalı soruların ardından
Aşk öpmeli dudaklarımdan, aşk tutmalı elimden dost sıcaklığı ile
Âb-ı hayat suyu olmalı tek hecede
Gülün kırmızılığında, lâlenin güzelliğinde,
Karanfilin beyazlığında görebilmeliyim aşkı
Züleyhâ gibi yanmalıyım aşkın narından
Dağları deldirmeli Ferhat gibi
Yada mecnun gibi sevgilinin güzel yüzünde,
Hakikâti bulmanın yolu olmalı aşk
Teslim olmalı Hz.İbrahim gibi, ateşe atılacağını bile bile...
Ya ben, âş(ı) k olmalıyım
Ya aşk, ben olmalı
08.12.2008 - 17:06
Oysa düşlemek ne güzeldi çocukken.
Nerden bilirdim yaşamın
Böyle parçalanarak süreceğini
Ve ömrümün,kendimi toplamakla geçeceğini...
Bir yap-bozum sanki,
Tek parçamı bile bulamadan,
Yeniden dağılıveriyorum.
06.12.2008 - 14:31
Gönlünde olanı benden gizleme ki
benim gönlümdeki de
ortaya çıksın..
Mevlana
05.12.2008 - 13:00
Gamzedeyim deva bulmam
Garibim bir yuva kurmam
Kaderimdir hep çektiğim
İnlerim hiç reva bulmam
03.12.2008 - 00:41
Söz de,
Aşk da,
Ne benim…
Ne yarimin…
Bir Mart sabahı açan Papatya,
Nisan yağmuru
Mayıs gülü,
Eylül göklerinde başımın üzerinden geçen bulut,
Ne kadar Allah’tansa,
Mülk gibi söz de ve aşk da
O’ndan…
Gönül tahtına kimi oturtsak...
Hiçbir yol O’ndan başkasına çıkmıyor aslında,
“Gönül tahtına O’ndan özge sultan” olmuyor...
Değil mi ki her şey O’ndan,
Gidecek yer yok O’ndan başka...
Gelinen yer yok O’ndan başka...
24.11.2008 - 22:37
GÖNLÜ GÜZEL İNSAN...KALBİMİ ISITAN :)
Toplam 21 mesaj bulundu