Muhammet Çağrı Cihangir Adlı Antoloji.com Üye ...

  • Hüsamettin Sungur
    Hüsamettin Sungur

    15.12.2020 - 08:03

    DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN

  • Muhammet Çağrı Cihangir
    Muhammet Çağrı Cihangir

    07.03.2009 - 18:48

    :))

  • Kenan Kazancı
    Kenan Kazancı

    15.12.2008 - 06:32

    Dünyâ geçici
    âhiret geçici
    nimetler geçici
    hepsi de geçit töreni yapıyor
    “Tek Geçici Olmayan”ın GÖLGESİ olan İNSAN şeref tribününde
    … gözsüz… bedensiz… ruhsuz… akılsız…bir halde; geçen herşeyi SEYREDİYOR..

    2

    Üzerine ışık ve karanlık düşmeyen
    ışık ve karanlık yaymayan
    BİLİNMEK DİLEMEDİ
    çünkü
    kendisini kendisinden başkasının bilmesi
    kendisinden başkası varolmadığı ve varolamayacağı için
    BİLİNEMEZDİ
    ve
    BİLİNEMEYEN
    PERDE’DE
    kendisini HÂBİLolarak BİLDİ
    ve
    BİLİNEMEYEN
    PERDE’DE
    kendisini KÂBİL olarak BİLEMEDİ

    3

    gölgeler geçiyordu ayaksız
    gölgeler bakıyordu gözsüz
    gölgeler işitiyordu kulaksız
    gölgeler geçiyordu zamansız
    gölgeler geçiyordu mekânsız
    gölgelerin geçit töreni hiç başlamamıştı
    gölgelerin geçit töreni hiç bitmeyecekti
    gölgeler selamlıyordu şeref tribününü
    fakat
    şeref tribünü boştu…şeref tribünü YOK’tu
    şeref tribünü asla VAROLMAYAN
    şeref tribünü asla başlamayan
    ve asla bitmeyecek olan GÖLGELER’den başkası değildi
    gölgeler
    kendi YOKLUK ŞEREFLERİNİ selamlıyordu
    SELAM SELAM
    diyemeden
    dilsizce

    4

    iki gölge konuşuyordu:
    -merhaba; sen kimin gölgesisin?
    -merhaba; gölgesi olmayanın gölgesiyim… ya sen?
    -ben de gölgesi olmayanın gölgesiyim

    5

    iki gölge üst üste geldi
    biribirinde yok olmadan
    biribirine eklenmeden
    biribirinde eriyip bileşik olmadan
    fakat ayrı ve gayrı da olmadan
    BİR oldular

    6

    gölgelerden bir gölge
    “sen beni duyamazsın” diye bir SES DUYDU
    ve gerçekten de O’nu DUYAMADI
    Nasıl duysun ki
    zaten o bir gölge idi!

    7

    gölgeler kendilerini göremiyorlardı
    gölgeler gölgesi olmayanı göremiyorlardı
    görmek diye bir şey yoktu orada
    “görmek” sıfatına sahip olan dahi;
    kendini göremiyordu,
    kendinden başka bir şey göremiyordu,
    ve
    sadece gölgelerini gördüğünü vehmediyordu…
    buna rağmen yazılış başlangıcı olmayan bir kitapta
    “beni göremezsin yâ gölgem! ” anlamında
    bir MÂNÂ yazılıydı
    Musa isimli bir gölgeye hitaben

    8

    gölgeler
    kendilerinde var olmayanları varmış gibi algılıyorlardı
    sanki gözleri var görüyorlardı
    sanki kulakları var işitiyorlardı
    sanki elleri var tutuyorlardı
    sanki ayakları var yürüyorlardı
    sanki bedenleri var yiyip-içiyorlardı
    sanki ruhları var gururlanıyorlardı
    bu var zannedişten o kadar çok memnundular ki
    HİÇ BİR ŞEYİ KENDİNE ORTAK YAPMAYANIN HAYALİNDEKİ YERYÜZÜNDE
    hemen birbirlerini öldürüp kan dökmeye, fesat ve bozgunculuk çıkarmaya başladılar

    bazı gölgeler ise
    HİÇ BİR ŞEYİ KENDİNE ORTAK YAPMAYANIN HAYALİNDEKİ SEMÂLARINDA
    hâlâ görmüyorlar, işitmiyorlar, dokunmuyorlar, yürümüyorlar, yemiyorlar-içmiyorlar, gururlanmıyorlardı
    fakat
    BAŞ ÖĞRETİCİLERİNDEN ilham alarak
    biz SEN’i zikrediyoruz
    biz SANA tapınıyoruz
    biz sana ibadet ve kulluk da ediyoruz,
    biz YERYÜZÜNDEKİLER gibi değiliz
    diyerek GİZLİ KİBİR’e sürükleniyorlardı

    9

    başöğretmen;
    bir gölge olmakla övünüyordu
    gölgenin sahibine kul olmakla en şerefli makamda olduğunu düşünüyordu
    şerefli makamını ibadet, ilim ve takva ile süslüyordu
    “gölge SAHİBİNDEN, SAHİBİ de gölgeden razı” zannediyordu
    ve bu ilmi HİÇ GÜNAH İŞLEMEYENLERE ders veriyordu

    başöğretmen ve GÜNAH İŞLEMEYEN gölgeler
    gölgelerin sahibinin ilminde en yücelerdeydiler
    en yüce YERLERİN ismi SEMÂLAR idi

    fesad çıkaran, isyan eden ve kan döken gölgeler
    gölgelerin sahibinin ilminde en aşağılardaydı
    ve en aşağının adı ARZ idi

    ARZ ve SEMÂLAR gölgesi olmayanın ilminde
    hiç bir zaman ayrılmamıştı

    her şimdide de ayrı değildi

    ARZIN âsileri ve SEMÂLARIN mûtîleri aynı yerde
    fakat başka başka DÜŞÜNCE ÂLEMLERİNDEYDİ
    şimdide de olduğu gibi

    10

    “mekân” ve “yön” ve “zaman” olarak
    mekândan ve yönden ve zamandan münezzeh “ilim” sıfatının
    dünyâ isimli “aşağı bir boyutunda”
    kırk bin kere kırk bin “insan sûretinde” gölge
    “ben nereden geldim ve nereye gidiyorum? ” sorusunu sormadan
    “sürü yasaları” gereğince
    yemek, üremek ve ölmek ” SÜRÜ CENNET”ini yaşıyordu
    ve bir gün
    sürüden birisi
    “ben neyim? , burası neresi? , nereden geldim? , nereye gidiyorum? sorusu ağacına yaklaşınca
    “SÜRÜ CENNETİNDEN”
    “İNSANIN SORULAR DÜNYÂSINA” indi

    11

    ilk defa bir gölge
    kırk bin gölge arasında
    doğum, yaşam ve ölüm görünümlerinin
    bir hayal, bir yanılsama ve bir “perdedeki gölgeler” oyunu olduğunu bildi
    fakat oyunu kuralına göre oynama ciddiyetini de anladı

    şakası olmayan bu oyunu
    diğer kırk bin gölgeye başladı anlatmaya
    ve
    o anlatıcıya ÂDEM denildi

    12

    anlatacak hiç bir şey yoktu
    anlatacak hiç bir şey bulamıyordu
    anlatacak YABANCI bir gölge göremiyordu
    anlatması için “OLMAMIŞ ve OLMAYACAĞI”
    “OLMUŞ ve OLACAKMIŞ” gibi MİSALLENDİRMESİ gerekiyordu
    bu da
    HİÇ BİR İNANCI olmayan ve OLDUKLARI GİBİ OLAN GÖLGELERİ
    anlatılana “İNANAN” ve anlatılana İNANMAYAN diye İKİYE bölecekti
    ve
    ANLATMAYA devam etmeye karar verdi
    belki
    İNANANLARDAN ve İNANMAYANLARDAN
    HİÇ BİR ŞEY OLMADIĞI-OLMAMAKTA OLDUĞU-OLMAYACAĞI gerçeğini
    belki FARK EDENLER
    O.L.U.R.D.U.

    13

    “VAR EDİCİ”yi, “PERDE”yi ve “PERDEDEKİLER”i
    anlattı… anlattı… ve anlattı
    dinlediler… dinlediler… ve dinlediler

    ilk defa duydular
    kendilerinden başka
    bir “var edici” olduğunu…
    duydular ama “hani nerede göremiyoruz? Yâ Âdem! ” dediler

    ilk defa duydular
    kendilerinden başka aynı perdede “melekler” ve “cinler” ve şeytanlar” olduğunu…
    duydular ama “hani nerede göremiyoruz? Yâ Âdem! ” dediler

    perdedekiler sadece kendilerini ve perdeyi gördüler
    “varedici”nin “PERDE ARKASINDA” olduğuna
    ve
    “PERDEDEKİ HAYALLERİN” “PERDE ARKASINDAKİ GERÇEĞİ”
    göremeyeceğine, duyamayacağına ve bilemeyeceğine İMAN ettiler

    fakat
    gölgelerden bir gölge sordu:
    “Yâ Âdem!
    Ben PERDEYİ ve PERDEDEKİLERİ GÖREMİYORUM… PERDE ve PERDEDEKİLER NEREDE? ”
    ve ÂDEM şükretti bu soruyu sorana
    ve ona ŞİT ismini verdi
    ve ona İMAN edenleri teslim etti

    14

    Şit
    nereden geldiklerini, nereye gittiklerini
    ve
    dünyanın ve güneşin ve yıldızların nezaman yaratıldığını
    ve
    ilk insanın ve ilk erkeğin ve ilk dişinin ve ilk hayvanın ve ilk bitkinin ne zaman yaratıldığını
    hiç düşünmedi
    hiç sormadı
    hiç merak etmedi
    fakat
    merak uyandırmak için
    aklı ve kalbi çalıştırmak için
    “perdede gölge oyunu oynatıcıdan geldiklerini ve tekrar
    perdede gölge oyunu oynatıcıya dönmekte olduklarını” anlattı

    15

    ve
    asla kurulmayan perdenin bir kurulma anı

    ve
    asla yıkılmayacak olan perdenin bir yıkılış anı

    senaryosunu anlattı

    16

    her şey “sonsuz bir oyun” “sonsuz bir senaryo” “sonsuz bir gerçek” idi
    her şey gerçek içinde oyun
    her şey oyun içinde gerçek
    her şey var içinde yok
    her şey yok içinde var idi

    anlatılamayacak kadar karışık
    anlatılınca bir anda anlaşılacak kadar düzenli ve açık
    olan anlatım zorunluluğundan kaçamayacaktı
    çünkü Şit bir Rasul idi
    ve
    onun dünyasında;
    …karmaşa…
    …düzen…
    …perde…
    …perdedekiler…
    ve hatta
    …PERDECİ…
    DAHİ MEVCUT DEĞİLDİ

    Âdem “bir hiç” dahi olmadığını farkeden Şit’e
    karmaşayı
    düzeni
    perdeyi
    perdedekileri
    ve PERDECİ’yi teslim ederek
    hiç gelmediği yere… cennete döndü.

  • Muhammet Çağrı Cihangir
    Muhammet Çağrı Cihangir

    23.07.2008 - 14:11

    ßizim gözlerimiz sabıkalı, yüreğimiz zanlıdır!

    Bakışlarımızda yıkık dökük bir hayatın, belirsiz anatomisi vardır!

    Kısaca..

    Gül dalında bulunsun isterdim parmak izim,

    Bağışlayın beni... :)

  • Fatma Karaca
    Fatma Karaca

    15.03.2006 - 22:31

    Gölgesiz yazdığın şiiri okuduğumda çok farklı düşünmüştüm seni bir şaire böyle donuk bakışlar yakışmıyor bence.şiirine diyecek yok.Kalemin kırılmasın başarılar

Toplam 5 mesaj bulundu