(*) Şiirle, henüz onikili yaşlarda başlayan tanışıklığımın bende bir tutkuya dönüşmesi, ilk gençlik yıllarımın muamma dolu deviniminde saklıydı... Zaten bu yüzden onun “yazılamaz” ama “yazdırır” olduğunu söyledim hep!
Rahat bir devinim ise yaşanan, elbette hoş ve naif şeyler de yazdırırdı şiir... Ancak her zaman öyle olmadı! Gurbetin hele İstanbul’un keşmekeşi ile tez tanışıp, üstelik yalın ve tez kurtulabilmeyi başaramamışsanız ondan, işte böyle nahoşlukları da yazdırdı şiir…
Fakat onun bendeki müsebbibini hep sevdim... Nice şah ve sultanlarda bıraktığı lezzetin aksine, kimi taşralı bezirgânlar gibi ben de aradım ve tattım bu platonik sevdayı... Elbette cürm’ünü ödeyerek! Ama kime yar olmuş ki sana olsun? Şairin dediği gibi: “Evin içinde bir oda, odada İstanbul. Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul. Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı. Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul…”
Zayıf da olsa "dervişçe" bir umudun hep var olması, "Buldum" dediğin yerde kaybetmenin adamı tuş eden düş kırıklığına rağmen, "Kaybettim" dediğin yerde yeniden bulmanın âşık ile maşukunu test eden (mest değil!) o “bilgin”ce hazzı, hep gizemli ve umutkar kıldı yarınları... Böylesi bir durumda “gözlerinize inanamamak” ne güzel bir yanılsamadır!
“MADALYON’UN İKİ YÜZÜ” de böylesi bir durumdu aslında! Yoksa ikizler burcu olmamın ya da o maruf deyimin entrikalar çağrıştırır olmasının bununla bir ilgisi yok!
Nitekim elinizdeki kitapta yer alan şiirler çokluk 1987–1996 yılları arasında İstanbul’da yazılmış ve bu süreçte yazarına yarenlik edip kimi kazan kaldırmış ama çoğu kez istediğini başarmış metinlerdir.
Yürümek bile zor gelirken, ayaklarınızın altında kayıp giden patenlerinizin size yaptırdığı 'macera dolu' yolculuk gibi kimi endişe, kimi mazoşist bir zevkle, direksiyonu elinize alabilirseniz eğer ve sağlam ise balatalarınız (!) arzularından geri durabilir ve kendinizi kontrol bile edebilirsiniz aslında...
Sözün özü bu zoraki slalom, evlenerek Ata mekânı Samsun’a ricat ettiğim 1996 yılına dek böylece sürüp gitti... Düşüp düşmemek mevzu değil, O “gizli el” hep yanımdaydI!
Çok şükür, bedenen de fikren de yalnız değilim artık! Hayatın ve hele şiirlerimin kasvetini benimle paylaşacak bir eşim, bir oğlum ve şiir dolu dostlarım var...
O halde ne mutlu bana Ve sonsuz teşekkürler onlara… (GÇ)
henüz onikili yaşlarda başlayan tanışıklığımın bende
bir tutkuya dönüşmesi,
ilk gençlik yıllarımın muamma dolu deviniminde saklıydı...
Zaten bu yüzden onun “yazılamaz”
ama “yazdırır” olduğunu söyledim hep!
Rahat bir devinim ise yaşanan,
elbette hoş ve naif şeyler de yazdırırdı şiir...
Ancak her zaman öyle olmadı!
Gurbetin hele İstanbul’un keşmekeşi ile tez tanışıp,
üstelik yalın ve tez kurtulabilmeyi başaramamışsanız ondan,
işte böyle nahoşlukları da yazdırdı şiir…
Fakat onun bendeki müsebbibini hep sevdim...
Nice şah ve sultanlarda bıraktığı lezzetin aksine,
kimi taşralı bezirgânlar gibi ben de aradım
ve tattım bu platonik sevdayı...
Elbette cürm’ünü ödeyerek!
Ama kime yar olmuş ki sana olsun?
Şairin dediği gibi:
“Evin içinde bir oda, odada İstanbul.
Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul.
Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı.
Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul…”
Zayıf da olsa "dervişçe" bir umudun hep var olması,
"Buldum" dediğin yerde kaybetmenin adamı tuş eden
düş kırıklığına rağmen,
"Kaybettim" dediğin yerde yeniden bulmanın
âşık ile maşukunu test eden (mest değil!)
o “bilgin”ce hazzı,
hep gizemli ve umutkar kıldı yarınları...
Böylesi bir durumda “gözlerinize inanamamak”
ne güzel bir yanılsamadır!
“MADALYON’UN İKİ YÜZÜ” de böylesi bir durumdu aslında!
Yoksa ikizler burcu olmamın
ya da o maruf deyimin entrikalar çağrıştırır olmasının
bununla bir ilgisi yok!
Nitekim elinizdeki kitapta yer alan şiirler
çokluk 1987–1996 yılları arasında İstanbul’da yazılmış
ve bu süreçte yazarına yarenlik edip
kimi kazan kaldırmış
ama çoğu kez istediğini başarmış metinlerdir.
Yürümek bile zor gelirken,
ayaklarınızın altında kayıp giden patenlerinizin size yaptırdığı 'macera dolu' yolculuk gibi
kimi endişe,
kimi mazoşist bir zevkle,
direksiyonu elinize alabilirseniz eğer
ve sağlam ise balatalarınız (!)
arzularından geri durabilir
ve kendinizi kontrol bile edebilirsiniz aslında...
Sözün özü bu zoraki slalom,
evlenerek Ata mekânı Samsun’a ricat ettiğim 1996 yılına dek böylece sürüp gitti...
Düşüp düşmemek mevzu değil,
O “gizli el” hep yanımdaydI!
Çok şükür, bedenen de fikren de yalnız değilim artık!
Hayatın
ve hele şiirlerimin kasvetini benimle paylaşacak
bir eşim,
bir oğlum
ve şiir dolu dostlarım var...
O halde ne mutlu bana
Ve sonsuz teşekkürler onlara… (GÇ)