İnsanın iradesi canlı güçler arasındaki bağ olarak değerlendirilebilir, ve bu irade evrensel irade ile uyumlu olduğu sürece - samimi iman da diyebiliriz - , canlı güçler ilahi bir ölçüde ve dengede var olurlar. Ama, bireysel irade, asıl mekanı merkezden kenidini ayırır ayırmaz, güçler arasındaki bağ da ayrışır, bu bağın yerine, tikel irade kandi başına hüküm sürmeye başlar. Ancak bu irade, ilk iradenin yaptığı gibi güçleri bir araya getiremez ve bu nedenle birbirinden ayrılan güçlerden, arzu ve isteklerin hiddetli yoğunluğunda kendine özgü bir yaşam formu oluşturmak zorundadır. Bu ise, güçlerin ilk bağının , yani doğanın ilk zeminin, kötülüğün bile içinde devam etmesiyle mümkün olabilir. Ama yaşam, ilk koşullardaki gibi sahici olamayacağından, tekil bir şekilde oluşan yaşam, yanlıştır, yalanların yaşamıdır, huzursuzluğun ve yozlaşmanın arttığı bir yaşamdır.
Schelling, 1854
Çev. Mehmet Barış ALBAYRAK,
Evet Fransız İhtilali ile başlayan sen kimsinci sürecin kazandırdıkları bunlar, meraklısı son iki yüzelli yıllık Avrupa Tarihine, 80 sonrası ve özellikle 2000 ler, yakın dönem ülke tarihine dikkatli baksın, zihin açıcı bulacaktır, nereye doğru evrildiğine dair, tabii dökme süreci alabildiğine artarken, akışın tersine yüzebilen sayısı da hızla azalıyor, yani sınav en etkin döneminde, işini görüyor, top siz de ve kendi bekanız elinize bakıyor, ayrıca keyifde sizin, yapacaklarınızda özgürsünüz, süreniz bitene kadar, sonrası, orda anlaşılır hale gelecek, ve çözüm de yok. Artık herşey bireysel. Kolay gelsin.
Düzenin zeminindeki bu düzensizlik, şeylerin gerçekliğinin kavranılamayan temeli, hiçbir şekildi çözülemeyen
kalıntı gibidir, yani aklın en gayreti çabasıyla bile çözülemeyen, ebedi olarak zeminde kalan bir şeydir. Başlangıçtaki karanlık onların zorunlu içeriğidir. Yalnızca Tanrı saf ışık içinde var olur, çünkü yalnızca o kendisinden doğmuştur, insanın kibiri, zeminin bu kökenselliğine karşı çıkar ve arayışındaki büyük çabanın kaynağı, kendisini varoluşa yükselten o derin karanlığın bilincinden başka bir şey değildir. Tüm doğumlar, karanlıktan aydınlığa bir doğumdur, tohum toprağa gömülmeli ve karanlıkta gömülmelidir ki, böylece güneşte çok daha güzel şekil olarak kendini topraktan gün yüzüne çıkarabilsin.
Schelling, 1854
Tabii hakederse dünya ziyaretçisi insan adayları, işte dünya sınavı, ve eleme ondan var, kim bu katıksız aşkın, sevdanın fedailiğini yapacak, kim de cılkını çıkaracak tasnif yapılsın diye. Kolay gelsin.
Sadece insanlar ölür, diğerleri telef olur. - Heidegger, Alman Filozof, 1976
İrade, kökensel varlıktır ve varlığın tüm yüklemleri kendisine eklenir, yani nedensizlik, ebediyet, zamandan bağımsızlık, kendini olumlama. Tüm felsefenin çabası yalnızca bu en yüksek ifadeyi bulmaktır.
Schelling, 1854
İşte Kuranın rehberliği, pusulası bundan gereklidir, o en yüksek iradeyi kendi özgür iradene dahil ederek, artık farklılaşırsın, ama, kayıtsız şartsız, hiç su katmadan, o zaman sen de olumlanırsın, ve başarılysan zamandan bağımsızlığın da ne olduğunu öğrenirsin, sonsuzluk içindeki yerini de, yeryüzündeki yol haritanı da, her şey o
iradenin senin iradene kattıklarıyla daha gerçek hüviyetini kazanır, orda burda farklılık bilmez, yani bir görünümler serisi gerçeklike alışverişine başlar, bitti sandığın başlarken, işte başlıyoruz dediğin her şey de birer birer biter, bu yeni açınlama, açılım, kendiliğin bir harmanlamayla doruğa taşınan zaferidir, esenlik otabanında hiz yapmak artık o iradenin özgürleştirdiği senin mülkünün parçasıdır, alt, üst, ön, arka diye bir yön tayini mümkün görünmez, bütün yönler - bir - dir. Kolay gelsin.
İnsan zorunluluk içinde özgürdür, salt özgür olan Tanrıdır. - SPİNOZA, 17. Yüzyıl.
Özgürlüğün idealist kavramı, günümüzdeki yüksek felsefeyi ve özellikle de onun yüksek realizmini gerçek anlamda kutsamadır. Bu realizmi inceleyecek ya da onu benimseyecek olanlar, özgürlüğün onun en derindeki ön koşulu olduğunu düşünürse, onu ne kadar farklı bir ışıkta değerlendirir ve kavrar. Yalnızca özgürlüğü gerçekten tadan kişi, her şeyi özgürlükle kıyaslamaya, onu tüm evrene yayma özlemi duyar.
Schelling, Alman İdealist Filozof, 1854
Neyi kastediyor gerçek özgürlüğü tatmak derken, işte o, dünyadaki nadiir de raslansa aşkınlık yaşantısında ki,
evrene içkin dışardan, ve içerde kuşatan özgürlüğün yeryüzü provası, ipucu verir, ayrıldıktan sonra yaşayabileceklerin konusunda bir yaşantı bağışlar, haketmişsen, ve evrensel formu konusunda bilgilendirme
pratiğidir, ve zamana aynı şekilde dışına da yayılmış bir örüntünün soluk görüntüleri gibi,
Şiirler, şiirler ki, oranın silik fotoğrafları. - DAĞLARCA, 1940, henüz 25 yaşında, yani bilgiyle değil, yaşantıyla yazıyor, imkan tanınmış.
Bir amaçtır, dünyaya dahil oluş da kökenini burdan alır, süreçte tercihleri, ve tutumları, bir toplamın özeti olarak kendini ifşa edecek, toprağa düşüş, dünyadan sağ çıkabilmenin anahtarı olabileceği gibi, daha büyük bir çıkmaza da yuvarlanabilecekir, yani toprağa düşen tohum filizlenip, can bulabildiği gibi, çürüyüp gidebilir de bu fırsata kavuşamadan, bunun belirleyicisi dünya süreci, ve iradi davranışla durumu kesinleştirir, güdülerin attığı çelmelerde düşmemek, bir zamanlar işlevi olan iman paratöneriyle fırtınalarda savrulmadan yol alınabiliyordu, modern bu yapıyı yıkar, küçük bir alana kıstırır, bu aslında insana gidişin yoluna takoz koymakla eştir, çünkü yalnız, korunmasız güdüselliğe hapsedilen insan, seçimlerinde desteksiz kalır, çünkü bu kavramlar süs değildir, ama, beklemediğin şekilde süsleyebilir, tanınmaz hale de gelebilirsin, ve altın bir son fırsat da heba olur, bu çok övülerek medenileştik denilen olguların fos olduğu çok yeni uygulamarda bile görülüyor, tarih zaten örneklemede sıkıntı çektirmez, giderek şahsileşen bir dini olgu var artık, her şey kendinden ibaret, ve yaptıklarından, her zamanki süreçlerden çok daha zorlaşmış, ve aranılan adaylarda ikircikli, net olmayan tutumlar elemede öne çıkarak, bir atık üretme makinesi gibi çalışan bir dönemin kenarda bıraktıklarından olmak
çok kolaylaşmıştır, ve zor olan imani içselleştirme, ve uyumda gerçekliği odak yapmaktır.
Dünya zamansallığında en zor gerçekleşen insanı olgular arasında değinilmelidir, kırık bir zaman çarpmasına maruz kalmadan, her zaman dışımızda geçenin atıl kurbanıyızdır, farkındalığın altın ışığı orda parıldar, bu daha
çok üreyen, üretilen arasındaki karşılıklılığa muhtaçtır, ama, bir itilime de aynı şekilde, peki nedir o, oyun içeriği olaylar akışı, hem dışımızda hem içimize akış kanallarını ürütirsen, bizde üreyene de eşlik eder, yani bir dansın figürleri gibi takip eden zincer halkaları tamamlayan özün biz de yer alışında kilit rol oynar, işte o kapıyı açıp kendiliğın alanına girmek kolaylaşmış, kendi biz de yerini almıştır, ama, orda da kalamayız, tekrar bedenin kısıtlı çevresine dönüş ihtiyacı doğar, işte o da dünyasallıktır, yani öte, ve dünya ikilemi aşılabilir yaşarken, ölüm zaten kalıcı yaşamı çerçeveleyecek atılımı bekleyen dünya eyleminin sonucuna içkin varolan, bir yaşam özselliğinin durağan, ama aktifleşebilen soluğudur bu kaçınılmazlıkta, artık burda asla olmayacak, teğetin, aitlik zemini üremiştir, ilk kez bir aitliğin içinde kabuk ve öz bir dinginlik yakalar ve öylece artık kendi ve iletişim, gerçek boyutunu kazanır, kopuk kopuk olan, tamamlanmıştır.
Varlık ya da nesnel olan, bir bütün olarak varolanla ilişkisi çerçevesinde bir varolmayandır, bu nedenle varlığı karşıtlık, varolanı da birlik olarak değerlendirebiliriz. Varlığın ve varolanın en yüksek biçimde kaynaştığı varolan,
daha önce sık kullandığımız bir ifade olan, birlik de karşıtlığın birliği olarak nitelenebilir. Ama, bu birlik henuz hiçbir şekilde kendi için birlik değildir, yalnızca kendindedir ve dolayısıyla saklı biçimdedir. Ama sürekli bir içsellik halinde kalamaz, ebedi olan birliğe ve karşıtlığa tek bir özde sahip olmak ister, daha önce ne idiyse yeniden o olmak, bu amaca yönelik olarak, birlik ile karşıtlık ayrılmalı, birbirine karşıt olarak konumlanmalıdır. Bu ayrım, ebedi olanın kendisini birlik ile karşıtlığın birliği olarak tecelli edebilmesi için vardır. Bu nedenle karşıtlık kalmalıdır, birlik ve karşıtlık kendileri için varolmalıdır, bu ise ancak aralarındaki karşıtlık ilkesi içinde, her biri kendisi için ayrışanın kendi içinde bir birlik yaratmasıyla, ayrı ayrı yarattıkları içsel uyum aracılığıyla, dolayısıyla tam da ayrı oluşları nedeniyle birleşmeleri ile mümkün olabilir. Sevginin en yüce özü de işte böyle açınlanır, ilkelerin kendilerini zorla bağlayan bir kuvvetle bir araya gelmesinde şaşırtıcı bir şey yoktur, öte yandan sevginin gücü, varoluşsal olarak birbirinden bağımsız olanların özgürce birbirlerine çekilmelerinde yatar.
Kendisini apaçık biçimde tinsel özsellik olarak, insan bedenselliğinin dönüşümünde bulur ve zarifçe ışıldar, en kaba insanlar bile bu zarif ışıltı karşısında dirençlerini kaybeder, onun ne olduğunu anlayamasalar bile, en azından etkilerini hissederler, bu nedenle zarafet kalbindeki canlı, etkin, ve fiziksel varlık bilinmeden anlaşılamaz, onda maddenin ilk ortaya çıkışındaki ilahilik tecelli eder. Bu bütün yaşamın yazgısıdır, yaşam, kavranılabilir olmak için kendini kısıtlamaya çalışır, kısıtlılığı genişliğe tercih eder. Ama, kendini kısıtladıktan ve bünün nasıl bir şey olduğunu deneyimledikten sonra tekrar açıklığa dönmek ister, kendini daha önce ikamet ettiği dingin hiçliğe dönme özlemi içinde bulur. Ama, bu imkansızdır, bunu yapması için kendi kendine bahşettiği yaşamı yok etmesi gerekir, aynı şekilde ilk etkin irade tarafından varoluşun içine sokulan kadim saflık da bırakılmak ister. Etkin irade özen ile nesneyi tek bir varlıkta birleştirmiştir ve bu eylemle varoluş meydana gelmiştir. Bu irade basitçe tek bir varlık değildir, o sevgi, ve öfkenin eşit ağırlığa sahip olduğu bir çifte varlıktır. Demek ki varoluşun irdaesi, bu öteki iradeyi bırakamaz, çünkü o iki iradenin merkezini oluşturduğu ölçüde bir edimselliğe sahiptir.
Tüm bilme ve kavrayış içselleştirme ile başlar, her fiziksel ve ahlaki bütünlük, kendi varlığını korumak için bazen en içsel başlangıcına geri dönme ihtiyacı duyar, kendi özünün birliğinin hissi insanı gençleştirir, yeniden sevinçle doldurur, bilimi arayan kişi bu kaynakta kuvvetini sürekli tazeler, yalnızca şair değil, filozof da kendinden geçer, filozofun, daha yüce tasavvurların tarif edilemez gerçekliğinin onu içi boş ve coşkusuz diyalektiğin zorlama kavramlarından koruması için kendinden geçmeye ihtiyacı vardır. Tin, görülebilen en son şeye varsa bile, onda, kendinde var olmayan bir varsayımla karşılaşacaktır, bu varsayım ise her şeyi içine alan, derinliklerinden her şeyin doğduğu açıklanamayan tek bir şeyin var olduğu bir zamana işaret eder, elbette doğru bir ruhla düşünüldüğünde bu şeyin içinde de yeni uçurumlar keşfedilecektir. Özgürlük, ebediyetin ya da tüm zamanların üzerinde olanın olumlayıcı kavramıdır. Böyle bir irade hiçbir şeydir ve her şeydir, etkin olmayı
arzulamadığı ya da edimsellikten herhangi bir pay istemediği için hiçbir şeydir. Diğer yandan her şeydir, çünkü
tüm kuvvet, ebedi özgürlük olarak ondan gelir, çünkü herşey onun altındadır, her şeye hükmeder ve hiçbir şey
tarafından hükmedilmez. O en derin kaynaktan çekilen suya benzer, gerçek kral hiçbir şey umut etmeyen ve hiçbir şeyden korkmayandır. Ya da bu iradeye - yoksul - diyebiliriz, çünkü her şey onun içindedir, dışarda istediği hiçbir şey yoktur. Bir insanın içindeki en yüce şey, Tanrının ve diğer bütün şeylerin içindekiyle aynı özdür, hakiki ebediliktir, o şu ya da bu değildir, onun kuvveti her ikisinden biri ya da her ikisi birden olmaktan gelir. O kendi içinde saf özgürlüktür, kendisini tanımayan saf sevinçtir, kendisi tarafından o denli kapsanmıştır ki hiçbir şey düşünmez. Varolmayışından haz duyan sessiz içselliktir, özü zarafet, sevgi ve sadeliktir, O insanlardaki hakiki insanlık, Tanrıdaki tanrılıktır. Tanrının içinde ikamet ettiği ulaşılamaz ışığın parlaklığı, insanın
ancak aynı derecede saflıkla yaklaşabileceği bir saflığın kavurucu sıcaklığıdır. Ateş gibi bütün varlığı yuttuğundan, hala varlığa dolanık olan ona yaklaşamaz.
Sonlu insan varlığı a priori olarak Budist aydınlanma - nirvana - gibir bir iç huzura ya da dinginliğe ulaşamaz, dünya bize ontolojik bir felaketin zemininde açılmıştır, - İnsan varolanların arasındaki tek felakettir. -
Yeniden bir su boyunca yürümek, elinden tutmak
bir çocuğun usulca, birlikte solumak menekşeleri,
dağlarda kayaları kıracak. Birden dağlar iniyor sulara,
sular güneşle ışıyor birden, yayılmak sulara ve dağlara,
zindanlar boşalmışcasına.
BÖLÜNMEYEN BİR SESSİZLİK İÇİNDE.
Öyle seviyor ki susmayı, sözcükleri öyle seviyor ki,
lambasız kalabilir geceleri, kışı uykusuz geçirebilir.
Esrikliğin değişen yoğunluğu onun için her mevsim,
rüzgarlar yoğunluğun dalga dalga esrikliği. Derken,
gemiler yanaşıyor bir fırtınadan bağrının rıhtımına,
sürgünden dönenlerle yaşamak doludizgin.
Çağın yozlaşmasına, tek tek her insan katkıda bulunur, kimi değerbilmezliğiyle, kimi yasa tanımazlığıyla, kimi zındıklığıyla, kimi açgözlülüğüyle, kimi hainliğiyle, herkes gücüne göre.
Montaigne, Fransız Dahi Dieneme Yazarı, 1592
Bu nerdeyse her çağda artan veya azalan özellikleriyle döneminin insanlarında görülür, burası cennet değildir, ama böyle bir idealin olduğu yere geçişte ölçüler doğrultusunda dökülecektir ki, her çileye rağmen ipi göğüsleyen, dünya şartlarında asla olmayacak bir mutluluk ve güzellik ortamına diğerlerini geride bırakarak kavuşsun, o güçlüklere en zor şartlarda dayanabilmenin ödülü olarak, sınav denilen şey de budur zaten, kolayı da olmaz, çok emek, direnç ve ancak geçilebilir bir sıradağlar olarak önümüzde durur ömür sürecinde.
Dünyada dinlerden daha değerli hiçbir şey yoktur, çünkü insanlara bu kadar uzun vadeli bir vaadi olan başka hiçbir kavram yoktur.
İnsani vasıfların önde gelen özelliklerinden ve tarımsal evrede hala da dinin kısmen de olsa etkili olabildiği dönemlerde insanların dünyasında yeri olabilen bir kavramken, son yüzelli yılda keskinleşen endüstrileşmiş şehirler ortamında giderek gündemden çıkmış, tüketim sarhoşluğuna kapılan insanların değerleri yaygın gözardı edişiyle artık nostaljik bir değere dönüşmüştür, iyice silikleşen bu insanın en sağlam kalesi bir görüntüye kitlenmiş, gerçeklikle bağını koparmıştır kaçınılmaz gidişatın içinde eriyerek, 1920 lerin Londrasında Endüstrileşmenin merkez üssünde ve ilk göründüğü yerde Bloomsbury Entelektüel zümresi arkadaşlık değerlerini yüceltmeye çalışsa da fiiliyat ezip geçmiştir, gruban kadın dahi yazarlarından Virginia Woolf, klasik kitlaplarından birini - Güvenin Ölümü - diye adlandırmıştı, insanların içinde bulundukları durumdan acı çektikleri ve keskin bir duyarlıkla dile getirdikleri, burda yeni yetmelerce bir medeniyet diye pazarlandı, bugün artık ısrarlı
medya salvoları ile, değer diye bildiğimiz kavramların çoğu artık rafta dikkate alınmayan bir lükse dönüştü, daha yeni bir haberde dünyanın en büyük sorununun artık yalnızlaşma olduğu belirtiliyordu, parçalanmış, tek başına bütün güçlüklere direnmesi beklenen insanlar artık bir güvenecek dalları olmadan yaşamalıydılar, bataklık her yere yayılmış, sineklerle mücadele tavsiye ediliyor, nasıl olur bu, onu aşacak bir zemin artık kalmamışsa, yani modern diye parlatılan daha yüz yıl önce kaynağında ağır bir drama yuvarlanmak olarak görülürken, burda bir marifet olarak anlatıldı, ve artık geri dönüş de çok zor, düşüp kalan, yanlarından geçip gidenlere bakacak, onların o duyarsız özgüveni de fazla süremeyecek, giderek sentetik koltuk değneklerinin aranmasındaki artışın
genel manzarası önce burda şekilleniyor.
En yüce olan, yani tamamen aşkın - transcendent - Bir de ne fark, ne çoktuk ne de oluş vardır. O varlık ve
varolmayan dışındaki tüm kategorilerin ötesindedir. Bu sebeple Bir sıfatsızdır.
Plotinos, Neo Platonizmin Kurucusu Romalı Antik Mistik Filozof, ölm. 270
Çağlar boyunca her dinin felsefesinde etkin olmuştur, Kuran bunu - O herşeyden münezzehtir - diyerek ifade eder.
Peki bunun zeka ile ilgisi nedir, - Zekaya daha ne verebiliriz, dinginlik, kesinlikle, fakat Zekanın dinginliği hiç de kendinden bir dışarı çıkış değildir, bu hiçbir yabancı ögesi olmayan bir fiildir. Kendinin dışındaki bütün varlıklara göre dingin olan her varlık, özellikle bu güç halinde değil de fiil halinde bir varlıksa, sadece kendi hareketini korur, Zekanın varlığı fiilidir ve bu fiilin yöneleceği hiçbir şey yoktur, zeka kendisinde kalır. Zeka kendini düşünürken aktivitesini kendinde ve kendi üzerinde gerçekleştirir ve o eğer bir şeyin kaynağı oluyorsa, bunun nedeni, onun kendinde ve kendi üzerinde etkin olmasıdır. Başka bir şey üzerinde etkin olması veya ondan, ona benzer bir şeyin gelmesi için, Zekanın önce kendinde etkin olması gerekir, ateş önce kendinde ateş olduğu için
ve ateş fiilini icra ettiği için, izi başka bir şey de etkin olur. O halde bütün nesneler Düşüncenin ve Zekanın izleridir, modellerine uygun davranırlar.
Plotinos, Mistik Antik Filozof,
Platon, Suhreverdi, Gazzali, Kierkegaard, Weil, gibi yüz milyar insanın geçtiği düşünülen tarihte çok ender raslanan mistik tecrübe ile yazan filozoflardandır. Yani Dağlarcanın şiir diliyle aktardığı gibi, enginler verilse bile,
bu bulunduğun yerden çıkış değildir, uzak ve sen arasındaki mesafe aslında yoktur, Kısaca bütün mesafeler, bizdeki dolaşımı dahil, Bir dir, algıda farklılık vardır, öz de hep aynıdır, nokta ve sonsuz ilişkisi gibi.
Benzer dünya görüşüne sahip insanlar için bir değer ve önemi vardır, çoğunluğa bir şey söylemez, önemi de yoktur hayatında, ondan kültürel konular bütün toplumlarda tarih boyunca küçük bir azınlığın kendi arasındaki bir uğraşı olmaktan öteye gitmemiştir.
Milyonlarca bilmiyenin, merak da etmeyenin hele ki hiç emek vermeyenin arasında zurnanın son deliğidir, sadece keyif için tadından yenmez, öyle bir zevkinde yoksa, boşa patinaj, güdüler sağolsun.
Belirgin senle, belirsizlik arasında bir geçiş alanı olarak görünür, sendeki bütün geçmiş ve gelecek, belirsizlikte toplanmış, sen ve dışındaki herşeyle hiçbiri bir damarda billurlaşarak akış halini alır, muhakemeye dayalı bilgiden çok, muhakemesi yapılmış bilgi olarak gözükür, bilinçdışının istem dışı, dışlaşmasında bir şimdiyle beraberlik olarak, akışa dahil olur, kapsama alanı en baştan en sona şimdiyle harmanlanır ve hepimizin tekil görünümü olarak bir ortak mülk haline gelir.
İnsan bir davranışlar toplamında çözümlenir veya çözer, yapısallığın temel taşlarında rol alan etkenler, kolay açıklanabilir de değildir, yetiştirmeden, öğrenmeye, etkilenmeden, çevre unsurlarına geniş bir yelpazenin sonucudur, köken bu toplamın temelinde yer alır ve inşada çeşitli şekillerde etki gösterir, azalan veya çoğalan
özellikleri ile, ama, tam bir matematiksel veri konusu da değildir, daha çok öznel bir olay örgüsü halinde yansımaya başlar ve devam eder, buna irade etkisiyle katkı yapmak veya olanla yetinmek de size kalmış.
İnsan nesneye bir adımdır, parçasıdır, farkındalık taşımaz, ancak yokluğu görüş alanına girer, onlarsız olamayız,
bir temponun hızlandırıcısı ve yavaşlatıcısı olarak - hep - içinde ve için, varolur, kısmi olanla iletişimi kesilmez,
- hep - le ilişkisi bize bağlıdır, bir yetkinleşme nesneyi anlaşılır yapar, yoksa bir figür olarak, anlamsız içinde katkısız bir çevre unsurundan öteye gidemez, yani iletişim aktif katılımla mümkündür, bunun başlatıcısı da ancak canlının cana gelmesi ile olabilirlik taşır.
Kırık bir cam da yansıdı zaman, ilk kez gördüm,
her şey neden ziyan, neremizden ışıdı karanlık,
böyle yaman, ülküsü yaşam, dökülen parçalardan
anladık, böyle yaşanır zaman.
yozlaşma
10.01.2024 - 17:34İnsanın iradesi canlı güçler arasındaki bağ olarak değerlendirilebilir, ve bu irade evrensel irade ile uyumlu olduğu sürece - samimi iman da diyebiliriz - , canlı güçler ilahi bir ölçüde ve dengede var olurlar. Ama, bireysel irade, asıl mekanı merkezden kenidini ayırır ayırmaz, güçler arasındaki bağ da ayrışır, bu bağın yerine, tikel irade kandi başına hüküm sürmeye başlar. Ancak bu irade, ilk iradenin yaptığı gibi güçleri bir araya getiremez ve bu nedenle birbirinden ayrılan güçlerden, arzu ve isteklerin hiddetli yoğunluğunda kendine özgü bir yaşam formu oluşturmak zorundadır. Bu ise, güçlerin ilk bağının , yani doğanın ilk zeminin, kötülüğün bile içinde devam etmesiyle mümkün olabilir. Ama yaşam, ilk koşullardaki gibi sahici olamayacağından, tekil bir şekilde oluşan yaşam, yanlıştır, yalanların yaşamıdır, huzursuzluğun ve yozlaşmanın arttığı bir yaşamdır.
Schelling, 1854
Çev. Mehmet Barış ALBAYRAK,
Evet Fransız İhtilali ile başlayan sen kimsinci sürecin kazandırdıkları bunlar, meraklısı son iki yüzelli yıllık Avrupa Tarihine, 80 sonrası ve özellikle 2000 ler, yakın dönem ülke tarihine dikkatli baksın, zihin açıcı bulacaktır, nereye doğru evrildiğine dair, tabii dökme süreci alabildiğine artarken, akışın tersine yüzebilen sayısı da hızla azalıyor, yani sınav en etkin döneminde, işini görüyor, top siz de ve kendi bekanız elinize bakıyor, ayrıca keyifde sizin, yapacaklarınızda özgürsünüz, süreniz bitene kadar, sonrası, orda anlaşılır hale gelecek, ve çözüm de yok. Artık herşey bireysel. Kolay gelsin.
egemenlik
10.01.2024 - 16:35Düzenin zeminindeki bu düzensizlik, şeylerin gerçekliğinin kavranılamayan temeli, hiçbir şekildi çözülemeyen
kalıntı gibidir, yani aklın en gayreti çabasıyla bile çözülemeyen, ebedi olarak zeminde kalan bir şeydir. Başlangıçtaki karanlık onların zorunlu içeriğidir. Yalnızca Tanrı saf ışık içinde var olur, çünkü yalnızca o kendisinden doğmuştur, insanın kibiri, zeminin bu kökenselliğine karşı çıkar ve arayışındaki büyük çabanın kaynağı, kendisini varoluşa yükselten o derin karanlığın bilincinden başka bir şey değildir. Tüm doğumlar, karanlıktan aydınlığa bir doğumdur, tohum toprağa gömülmeli ve karanlıkta gömülmelidir ki, böylece güneşte çok daha güzel şekil olarak kendini topraktan gün yüzüne çıkarabilsin.
Schelling, 1854
Tabii hakederse dünya ziyaretçisi insan adayları, işte dünya sınavı, ve eleme ondan var, kim bu katıksız aşkın, sevdanın fedailiğini yapacak, kim de cılkını çıkaracak tasnif yapılsın diye. Kolay gelsin.
Sadece insanlar ölür, diğerleri telef olur. - Heidegger, Alman Filozof, 1976
irade
07.01.2024 - 17:31İrade, kökensel varlıktır ve varlığın tüm yüklemleri kendisine eklenir, yani nedensizlik, ebediyet, zamandan bağımsızlık, kendini olumlama. Tüm felsefenin çabası yalnızca bu en yüksek ifadeyi bulmaktır.
Schelling, 1854
İşte Kuranın rehberliği, pusulası bundan gereklidir, o en yüksek iradeyi kendi özgür iradene dahil ederek, artık farklılaşırsın, ama, kayıtsız şartsız, hiç su katmadan, o zaman sen de olumlanırsın, ve başarılysan zamandan bağımsızlığın da ne olduğunu öğrenirsin, sonsuzluk içindeki yerini de, yeryüzündeki yol haritanı da, her şey o
iradenin senin iradene kattıklarıyla daha gerçek hüviyetini kazanır, orda burda farklılık bilmez, yani bir görünümler serisi gerçeklike alışverişine başlar, bitti sandığın başlarken, işte başlıyoruz dediğin her şey de birer birer biter, bu yeni açınlama, açılım, kendiliğin bir harmanlamayla doruğa taşınan zaferidir, esenlik otabanında hiz yapmak artık o iradenin özgürleştirdiği senin mülkünün parçasıdır, alt, üst, ön, arka diye bir yön tayini mümkün görünmez, bütün yönler - bir - dir. Kolay gelsin.
özgürlük
07.01.2024 - 17:21İnsan zorunluluk içinde özgürdür, salt özgür olan Tanrıdır. - SPİNOZA, 17. Yüzyıl.
Özgürlüğün idealist kavramı, günümüzdeki yüksek felsefeyi ve özellikle de onun yüksek realizmini gerçek anlamda kutsamadır. Bu realizmi inceleyecek ya da onu benimseyecek olanlar, özgürlüğün onun en derindeki ön koşulu olduğunu düşünürse, onu ne kadar farklı bir ışıkta değerlendirir ve kavrar. Yalnızca özgürlüğü gerçekten tadan kişi, her şeyi özgürlükle kıyaslamaya, onu tüm evrene yayma özlemi duyar.
Schelling, Alman İdealist Filozof, 1854
Neyi kastediyor gerçek özgürlüğü tatmak derken, işte o, dünyadaki nadiir de raslansa aşkınlık yaşantısında ki,
evrene içkin dışardan, ve içerde kuşatan özgürlüğün yeryüzü provası, ipucu verir, ayrıldıktan sonra yaşayabileceklerin konusunda bir yaşantı bağışlar, haketmişsen, ve evrensel formu konusunda bilgilendirme
pratiğidir, ve zamana aynı şekilde dışına da yayılmış bir örüntünün soluk görüntüleri gibi,
Şiirler, şiirler ki, oranın silik fotoğrafları. - DAĞLARCA, 1940, henüz 25 yaşında, yani bilgiyle değil, yaşantıyla yazıyor, imkan tanınmış.
Güneşin alnında bekliyorum onları, başbaşa
verip düşünsek bir çözüm bulabilirdik belki,
ama, yaklaştırmıyorlar, dinlemiyorlar beni.
Turan, Mistik.
gibi.
insan
07.01.2024 - 06:25Bir amaçtır, dünyaya dahil oluş da kökenini burdan alır, süreçte tercihleri, ve tutumları, bir toplamın özeti olarak kendini ifşa edecek, toprağa düşüş, dünyadan sağ çıkabilmenin anahtarı olabileceği gibi, daha büyük bir çıkmaza da yuvarlanabilecekir, yani toprağa düşen tohum filizlenip, can bulabildiği gibi, çürüyüp gidebilir de bu fırsata kavuşamadan, bunun belirleyicisi dünya süreci, ve iradi davranışla durumu kesinleştirir, güdülerin attığı çelmelerde düşmemek, bir zamanlar işlevi olan iman paratöneriyle fırtınalarda savrulmadan yol alınabiliyordu, modern bu yapıyı yıkar, küçük bir alana kıstırır, bu aslında insana gidişin yoluna takoz koymakla eştir, çünkü yalnız, korunmasız güdüselliğe hapsedilen insan, seçimlerinde desteksiz kalır, çünkü bu kavramlar süs değildir, ama, beklemediğin şekilde süsleyebilir, tanınmaz hale de gelebilirsin, ve altın bir son fırsat da heba olur, bu çok övülerek medenileştik denilen olguların fos olduğu çok yeni uygulamarda bile görülüyor, tarih zaten örneklemede sıkıntı çektirmez, giderek şahsileşen bir dini olgu var artık, her şey kendinden ibaret, ve yaptıklarından, her zamanki süreçlerden çok daha zorlaşmış, ve aranılan adaylarda ikircikli, net olmayan tutumlar elemede öne çıkarak, bir atık üretme makinesi gibi çalışan bir dönemin kenarda bıraktıklarından olmak
çok kolaylaşmıştır, ve zor olan imani içselleştirme, ve uyumda gerçekliği odak yapmaktır.
yetenek
07.01.2024 - 04:38Yetenek ve zeka kimsenin vuramadığı hedefi vurur, deha ise kimsenin göremediği hedefi. - Arthur SCHOPENHAUER, Alman Filozof, 1860
aitlik
06.01.2024 - 21:18Dünya zamansallığında en zor gerçekleşen insanı olgular arasında değinilmelidir, kırık bir zaman çarpmasına maruz kalmadan, her zaman dışımızda geçenin atıl kurbanıyızdır, farkındalığın altın ışığı orda parıldar, bu daha
çok üreyen, üretilen arasındaki karşılıklılığa muhtaçtır, ama, bir itilime de aynı şekilde, peki nedir o, oyun içeriği olaylar akışı, hem dışımızda hem içimize akış kanallarını ürütirsen, bizde üreyene de eşlik eder, yani bir dansın figürleri gibi takip eden zincer halkaları tamamlayan özün biz de yer alışında kilit rol oynar, işte o kapıyı açıp kendiliğın alanına girmek kolaylaşmış, kendi biz de yerini almıştır, ama, orda da kalamayız, tekrar bedenin kısıtlı çevresine dönüş ihtiyacı doğar, işte o da dünyasallıktır, yani öte, ve dünya ikilemi aşılabilir yaşarken, ölüm zaten kalıcı yaşamı çerçeveleyecek atılımı bekleyen dünya eyleminin sonucuna içkin varolan, bir yaşam özselliğinin durağan, ama aktifleşebilen soluğudur bu kaçınılmazlıkta, artık burda asla olmayacak, teğetin, aitlik zemini üremiştir, ilk kez bir aitliğin içinde kabuk ve öz bir dinginlik yakalar ve öylece artık kendi ve iletişim, gerçek boyutunu kazanır, kopuk kopuk olan, tamamlanmıştır.
birlik
04.01.2024 - 14:00Varlık ya da nesnel olan, bir bütün olarak varolanla ilişkisi çerçevesinde bir varolmayandır, bu nedenle varlığı karşıtlık, varolanı da birlik olarak değerlendirebiliriz. Varlığın ve varolanın en yüksek biçimde kaynaştığı varolan,
daha önce sık kullandığımız bir ifade olan, birlik de karşıtlığın birliği olarak nitelenebilir. Ama, bu birlik henuz hiçbir şekilde kendi için birlik değildir, yalnızca kendindedir ve dolayısıyla saklı biçimdedir. Ama sürekli bir içsellik halinde kalamaz, ebedi olan birliğe ve karşıtlığa tek bir özde sahip olmak ister, daha önce ne idiyse yeniden o olmak, bu amaca yönelik olarak, birlik ile karşıtlık ayrılmalı, birbirine karşıt olarak konumlanmalıdır. Bu ayrım, ebedi olanın kendisini birlik ile karşıtlığın birliği olarak tecelli edebilmesi için vardır. Bu nedenle karşıtlık kalmalıdır, birlik ve karşıtlık kendileri için varolmalıdır, bu ise ancak aralarındaki karşıtlık ilkesi içinde, her biri kendisi için ayrışanın kendi içinde bir birlik yaratmasıyla, ayrı ayrı yarattıkları içsel uyum aracılığıyla, dolayısıyla tam da ayrı oluşları nedeniyle birleşmeleri ile mümkün olabilir. Sevginin en yüce özü de işte böyle açınlanır, ilkelerin kendilerini zorla bağlayan bir kuvvetle bir araya gelmesinde şaşırtıcı bir şey yoktur, öte yandan sevginin gücü, varoluşsal olarak birbirinden bağımsız olanların özgürce birbirlerine çekilmelerinde yatar.
Schelling, 1854
Çev. Mehmet Barış ALBAYRAK.
zarafet
04.01.2024 - 09:02Kendisini apaçık biçimde tinsel özsellik olarak, insan bedenselliğinin dönüşümünde bulur ve zarifçe ışıldar, en kaba insanlar bile bu zarif ışıltı karşısında dirençlerini kaybeder, onun ne olduğunu anlayamasalar bile, en azından etkilerini hissederler, bu nedenle zarafet kalbindeki canlı, etkin, ve fiziksel varlık bilinmeden anlaşılamaz, onda maddenin ilk ortaya çıkışındaki ilahilik tecelli eder. Bu bütün yaşamın yazgısıdır, yaşam, kavranılabilir olmak için kendini kısıtlamaya çalışır, kısıtlılığı genişliğe tercih eder. Ama, kendini kısıtladıktan ve bünün nasıl bir şey olduğunu deneyimledikten sonra tekrar açıklığa dönmek ister, kendini daha önce ikamet ettiği dingin hiçliğe dönme özlemi içinde bulur. Ama, bu imkansızdır, bunu yapması için kendi kendine bahşettiği yaşamı yok etmesi gerekir, aynı şekilde ilk etkin irade tarafından varoluşun içine sokulan kadim saflık da bırakılmak ister. Etkin irade özen ile nesneyi tek bir varlıkta birleştirmiştir ve bu eylemle varoluş meydana gelmiştir. Bu irade basitçe tek bir varlık değildir, o sevgi, ve öfkenin eşit ağırlığa sahip olduğu bir çifte varlıktır. Demek ki varoluşun irdaesi, bu öteki iradeyi bırakamaz, çünkü o iki iradenin merkezini oluşturduğu ölçüde bir edimselliğe sahiptir.
Schelling, 1854
ebediyet
03.01.2024 - 23:08Tüm bilme ve kavrayış içselleştirme ile başlar, her fiziksel ve ahlaki bütünlük, kendi varlığını korumak için bazen en içsel başlangıcına geri dönme ihtiyacı duyar, kendi özünün birliğinin hissi insanı gençleştirir, yeniden sevinçle doldurur, bilimi arayan kişi bu kaynakta kuvvetini sürekli tazeler, yalnızca şair değil, filozof da kendinden geçer, filozofun, daha yüce tasavvurların tarif edilemez gerçekliğinin onu içi boş ve coşkusuz diyalektiğin zorlama kavramlarından koruması için kendinden geçmeye ihtiyacı vardır. Tin, görülebilen en son şeye varsa bile, onda, kendinde var olmayan bir varsayımla karşılaşacaktır, bu varsayım ise her şeyi içine alan, derinliklerinden her şeyin doğduğu açıklanamayan tek bir şeyin var olduğu bir zamana işaret eder, elbette doğru bir ruhla düşünüldüğünde bu şeyin içinde de yeni uçurumlar keşfedilecektir. Özgürlük, ebediyetin ya da tüm zamanların üzerinde olanın olumlayıcı kavramıdır. Böyle bir irade hiçbir şeydir ve her şeydir, etkin olmayı
arzulamadığı ya da edimsellikten herhangi bir pay istemediği için hiçbir şeydir. Diğer yandan her şeydir, çünkü
tüm kuvvet, ebedi özgürlük olarak ondan gelir, çünkü herşey onun altındadır, her şeye hükmeder ve hiçbir şey
tarafından hükmedilmez. O en derin kaynaktan çekilen suya benzer, gerçek kral hiçbir şey umut etmeyen ve hiçbir şeyden korkmayandır. Ya da bu iradeye - yoksul - diyebiliriz, çünkü her şey onun içindedir, dışarda istediği hiçbir şey yoktur. Bir insanın içindeki en yüce şey, Tanrının ve diğer bütün şeylerin içindekiyle aynı özdür, hakiki ebediliktir, o şu ya da bu değildir, onun kuvveti her ikisinden biri ya da her ikisi birden olmaktan gelir. O kendi içinde saf özgürlüktür, kendisini tanımayan saf sevinçtir, kendisi tarafından o denli kapsanmıştır ki hiçbir şey düşünmez. Varolmayışından haz duyan sessiz içselliktir, özü zarafet, sevgi ve sadeliktir, O insanlardaki hakiki insanlık, Tanrıdaki tanrılıktır. Tanrının içinde ikamet ettiği ulaşılamaz ışığın parlaklığı, insanın
ancak aynı derecede saflıkla yaklaşabileceği bir saflığın kavurucu sıcaklığıdır. Ateş gibi bütün varlığı yuttuğundan, hala varlığa dolanık olan ona yaklaşamaz.
Schelling, Alman İdealist Filozofu, 1854
Çev. Mehmet Barış ALBAYRAK.
dinginlik
03.01.2024 - 22:32Sonlu insan varlığı a priori olarak Budist aydınlanma - nirvana - gibir bir iç huzura ya da dinginliğe ulaşamaz, dünya bize ontolojik bir felaketin zemininde açılmıştır, - İnsan varolanların arasındaki tek felakettir. -
Heidegger, Alman Filozof, 1976
başucu şiirleri
03.01.2024 - 11:56BUKAĞI
Yeniden bir su boyunca yürümek, elinden tutmak
bir çocuğun usulca, birlikte solumak menekşeleri,
dağlarda kayaları kıracak. Birden dağlar iniyor sulara,
sular güneşle ışıyor birden, yayılmak sulara ve dağlara,
zindanlar boşalmışcasına.
BÖLÜNMEYEN BİR SESSİZLİK İÇİNDE.
Öyle seviyor ki susmayı, sözcükleri öyle seviyor ki,
lambasız kalabilir geceleri, kışı uykusuz geçirebilir.
Esrikliğin değişen yoğunluğu onun için her mevsim,
rüzgarlar yoğunluğun dalga dalga esrikliği. Derken,
gemiler yanaşıyor bir fırtınadan bağrının rıhtımına,
sürgünden dönenlerle yaşamak doludizgin.
Cevat ÇAPAN, Türk Şair, Çevirmen, 1933
yozlaşma
29.12.2023 - 10:08Çağın yozlaşmasına, tek tek her insan katkıda bulunur, kimi değerbilmezliğiyle, kimi yasa tanımazlığıyla, kimi zındıklığıyla, kimi açgözlülüğüyle, kimi hainliğiyle, herkes gücüne göre.
Montaigne, Fransız Dahi Dieneme Yazarı, 1592
Bu nerdeyse her çağda artan veya azalan özellikleriyle döneminin insanlarında görülür, burası cennet değildir, ama böyle bir idealin olduğu yere geçişte ölçüler doğrultusunda dökülecektir ki, her çileye rağmen ipi göğüsleyen, dünya şartlarında asla olmayacak bir mutluluk ve güzellik ortamına diğerlerini geride bırakarak kavuşsun, o güçlüklere en zor şartlarda dayanabilmenin ödülü olarak, sınav denilen şey de budur zaten, kolayı da olmaz, çok emek, direnç ve ancak geçilebilir bir sıradağlar olarak önümüzde durur ömür sürecinde.
Dünyada dinlerden daha değerli hiçbir şey yoktur, çünkü insanlara bu kadar uzun vadeli bir vaadi olan başka hiçbir kavram yoktur.
Baudelaire, Fransız Dahi Şair, 1867
güven
29.12.2023 - 09:14İnsani vasıfların önde gelen özelliklerinden ve tarımsal evrede hala da dinin kısmen de olsa etkili olabildiği dönemlerde insanların dünyasında yeri olabilen bir kavramken, son yüzelli yılda keskinleşen endüstrileşmiş şehirler ortamında giderek gündemden çıkmış, tüketim sarhoşluğuna kapılan insanların değerleri yaygın gözardı edişiyle artık nostaljik bir değere dönüşmüştür, iyice silikleşen bu insanın en sağlam kalesi bir görüntüye kitlenmiş, gerçeklikle bağını koparmıştır kaçınılmaz gidişatın içinde eriyerek, 1920 lerin Londrasında Endüstrileşmenin merkez üssünde ve ilk göründüğü yerde Bloomsbury Entelektüel zümresi arkadaşlık değerlerini yüceltmeye çalışsa da fiiliyat ezip geçmiştir, gruban kadın dahi yazarlarından Virginia Woolf, klasik kitlaplarından birini - Güvenin Ölümü - diye adlandırmıştı, insanların içinde bulundukları durumdan acı çektikleri ve keskin bir duyarlıkla dile getirdikleri, burda yeni yetmelerce bir medeniyet diye pazarlandı, bugün artık ısrarlı
medya salvoları ile, değer diye bildiğimiz kavramların çoğu artık rafta dikkate alınmayan bir lükse dönüştü, daha yeni bir haberde dünyanın en büyük sorununun artık yalnızlaşma olduğu belirtiliyordu, parçalanmış, tek başına bütün güçlüklere direnmesi beklenen insanlar artık bir güvenecek dalları olmadan yaşamalıydılar, bataklık her yere yayılmış, sineklerle mücadele tavsiye ediliyor, nasıl olur bu, onu aşacak bir zemin artık kalmamışsa, yani modern diye parlatılan daha yüz yıl önce kaynağında ağır bir drama yuvarlanmak olarak görülürken, burda bir marifet olarak anlatıldı, ve artık geri dönüş de çok zor, düşüp kalan, yanlarından geçip gidenlere bakacak, onların o duyarsız özgüveni de fazla süremeyecek, giderek sentetik koltuk değneklerinin aranmasındaki artışın
genel manzarası önce burda şekilleniyor.
zeka
24.12.2023 - 21:57En yüce olan, yani tamamen aşkın - transcendent - Bir de ne fark, ne çoktuk ne de oluş vardır. O varlık ve
varolmayan dışındaki tüm kategorilerin ötesindedir. Bu sebeple Bir sıfatsızdır.
Plotinos, Neo Platonizmin Kurucusu Romalı Antik Mistik Filozof, ölm. 270
Çağlar boyunca her dinin felsefesinde etkin olmuştur, Kuran bunu - O herşeyden münezzehtir - diyerek ifade eder.
Peki bunun zeka ile ilgisi nedir, - Zekaya daha ne verebiliriz, dinginlik, kesinlikle, fakat Zekanın dinginliği hiç de kendinden bir dışarı çıkış değildir, bu hiçbir yabancı ögesi olmayan bir fiildir. Kendinin dışındaki bütün varlıklara göre dingin olan her varlık, özellikle bu güç halinde değil de fiil halinde bir varlıksa, sadece kendi hareketini korur, Zekanın varlığı fiilidir ve bu fiilin yöneleceği hiçbir şey yoktur, zeka kendisinde kalır. Zeka kendini düşünürken aktivitesini kendinde ve kendi üzerinde gerçekleştirir ve o eğer bir şeyin kaynağı oluyorsa, bunun nedeni, onun kendinde ve kendi üzerinde etkin olmasıdır. Başka bir şey üzerinde etkin olması veya ondan, ona benzer bir şeyin gelmesi için, Zekanın önce kendinde etkin olması gerekir, ateş önce kendinde ateş olduğu için
ve ateş fiilini icra ettiği için, izi başka bir şey de etkin olur. O halde bütün nesneler Düşüncenin ve Zekanın izleridir, modellerine uygun davranırlar.
Plotinos, Mistik Antik Filozof,
Platon, Suhreverdi, Gazzali, Kierkegaard, Weil, gibi yüz milyar insanın geçtiği düşünülen tarihte çok ender raslanan mistik tecrübe ile yazan filozoflardandır. Yani Dağlarcanın şiir diliyle aktardığı gibi, enginler verilse bile,
bu bulunduğun yerden çıkış değildir, uzak ve sen arasındaki mesafe aslında yoktur, Kısaca bütün mesafeler, bizdeki dolaşımı dahil, Bir dir, algıda farklılık vardır, öz de hep aynıdır, nokta ve sonsuz ilişkisi gibi.
atasözü
24.12.2023 - 19:46Ucuz mal alacak kadar zengin değilim.
İnsan giysisidir.
Para herkes kazanabilir ama, harcamak kültür işidir.
İngiliz Atasözleri.
kitap
23.12.2023 - 19:04Benzer dünya görüşüne sahip insanlar için bir değer ve önemi vardır, çoğunluğa bir şey söylemez, önemi de yoktur hayatında, ondan kültürel konular bütün toplumlarda tarih boyunca küçük bir azınlığın kendi arasındaki bir uğraşı olmaktan öteye gitmemiştir.
bilmek
11.12.2023 - 21:09Milyonlarca bilmiyenin, merak da etmeyenin hele ki hiç emek vermeyenin arasında zurnanın son deliğidir, sadece keyif için tadından yenmez, öyle bir zevkinde yoksa, boşa patinaj, güdüler sağolsun.
şiir
09.12.2023 - 22:18Belirgin senle, belirsizlik arasında bir geçiş alanı olarak görünür, sendeki bütün geçmiş ve gelecek, belirsizlikte toplanmış, sen ve dışındaki herşeyle hiçbiri bir damarda billurlaşarak akış halini alır, muhakemeye dayalı bilgiden çok, muhakemesi yapılmış bilgi olarak gözükür, bilinçdışının istem dışı, dışlaşmasında bir şimdiyle beraberlik olarak, akışa dahil olur, kapsama alanı en baştan en sona şimdiyle harmanlanır ve hepimizin tekil görünümü olarak bir ortak mülk haline gelir.
davranış
09.12.2023 - 21:14İnsan bir davranışlar toplamında çözümlenir veya çözer, yapısallığın temel taşlarında rol alan etkenler, kolay açıklanabilir de değildir, yetiştirmeden, öğrenmeye, etkilenmeden, çevre unsurlarına geniş bir yelpazenin sonucudur, köken bu toplamın temelinde yer alır ve inşada çeşitli şekillerde etki gösterir, azalan veya çoğalan
özellikleri ile, ama, tam bir matematiksel veri konusu da değildir, daha çok öznel bir olay örgüsü halinde yansımaya başlar ve devam eder, buna irade etkisiyle katkı yapmak veya olanla yetinmek de size kalmış.
empati kurmak
04.12.2023 - 14:11Genelde, kendine empati gösterilmesini ister, başkasına özel bir çıkarı yoksa umurunda olmaz.
kelime
30.11.2023 - 08:24OFLAZ¹ın kelime anlamı TDK Sözlüğe göre, İyi, güzel, yakışıklı, tam, eksiksiz, gürbüz, cesur.
nesne
29.11.2023 - 07:28İnsan nesneye bir adımdır, parçasıdır, farkındalık taşımaz, ancak yokluğu görüş alanına girer, onlarsız olamayız,
bir temponun hızlandırıcısı ve yavaşlatıcısı olarak - hep - içinde ve için, varolur, kısmi olanla iletişimi kesilmez,
- hep - le ilişkisi bize bağlıdır, bir yetkinleşme nesneyi anlaşılır yapar, yoksa bir figür olarak, anlamsız içinde katkısız bir çevre unsurundan öteye gidemez, yani iletişim aktif katılımla mümkündür, bunun başlatıcısı da ancak canlının cana gelmesi ile olabilirlik taşır.
Kırık bir cam da yansıdı zaman, ilk kez gördüm,
her şey neden ziyan, neremizden ışıdı karanlık,
böyle yaman, ülküsü yaşam, dökülen parçalardan
anladık, böyle yaşanır zaman.
gökhan, 2023
odipus
15.11.2023 - 13:00Bedeli ne olursa olsun, bilmeliyiz, insanlığın en ağır trajiği.
Toplam 635 mesaj bulundu