Hürmetli, vefalı, nezaket sahibi Nur’lu bir kardeşimiz, Allah ebeden razı olsun. çok gayretli olan kardeşimizin gösterdiği güzel çabayı, Birkaç satıra sığdırmam mümkün değil; inş. muvaffak olacaktır. ve şunu diyebilirim ki kendisi; nur’un gerçek talebesidir. Allah hepimizi O nur’a yani Kur’an’a, hakiki şakirt olmayı nasib etsin..
**Şu risale, bir meclis-i nuranidir ki Kur'an şu münevver, mübarek şakirdleri, içinde birbiriyle manen müzakere ve müdavele-i efkar ediyorlar...
Ve yüksek bir medrese salonudur ki, Kur'an'ın şakirdleri onda herbiri aldığı dersi arkadaşlarına söylüyor.........
Ve Kur'an-ı Mucizü'l-Beyanın hazine-i Kudsiyesinin sandukçaları olan Risalelerin satıcı ve dellallarına muhteşem ve müzeyyen bir dükkan ve bir menzildir. Herbiri aldığı kıymettar mücevheratı birbirine ve müşterilerine orada gösteriyor.....*** (B.S.N.)
Allaha şükür Güzel dostum iyiyim bende..Yaw aramızda hâl hatır sormanın lafı olmaz..Bana karşı söylediğin o güzel sözler için Teşekkür ederim.O senin güzelliğin inceliğin Teveccühünüz.Artık bende eskisi gibi takılamıyorum Takılmıyorum antolojiye..Kalblerimiz Gönüllerimiz Bir olsun..Allahıma Emanetim ol inşallah..
2-Nazar-ı dikkati kendine celb etme.Hevesatına uyma
3-Herkese açılma.”
Avam-ı nas’ın imanı kurtarma vazifesini şefkatkarane yükleneceğiz. Risale-i nur’la ilgili ilgili her şeye sahip çıkacağız. Bu dava benim,sözleri ben yazdım anlayışına sahip çıkacağız. Bu dava benim; sözleri ben yazdım anlayışına sahip olacağız.
Hizmet-i nuriyeyi hayatımızın birinci vazifesi bileceğiz.
Risale-i Nur vazife-i fıtratım.
Risale-i Nur gaye-i hilkatim.
Risale-i Nur sebebi saadetim.
Bir nur talebesini makam-ı sıddıkiyete götüren iki yol vardır:
1-Sadakat
2-Fedakarlık
İhlas kelimelerin ruhu manevisidir. İhlas olmadığı zaman,kelimeler eğitim mermisi gibi hedefi bulsa da tesir etmez. İhlas olmayınca attığın fikir mermileri hedefi bulamaz.
Bir nur talebesinin manevi dengesi onun hizmetidir. Ne nisbette hizmet edersek,o nisbette dengedeyiz demektir.
Allah bizi dava-yı Kuraniye’de büyütsün,yürütsün,çürütsün.Amin
Bizim hizmetimizde ihtilafların çok önemli nedenlerinden birisi de DENKLİKTİR.
Aynı seviyedeki kardeşler arasında ihtilaflar olabilir. Bu durumda ikisinden birisinin fedakarlık yapıp diğerine inkiyad etmesi lazımdır. Böyle yapan bir nur talebesini melekler bile alkışlar.
Mesele Risale-i Nur’daki hakikatları ezberlemek değildir; mesele o hakikatları yaşayabilmektir.
Diş merhemi göze sürülmez.Bir söz dermandır ama kimisine iyi gelir,kimisine kötü gelir. Hakikatları yerli yerinde kullanmalıyız.
Risale-i Nur’da merhaleler vardır. Bunlar:
1-Şevk devresi:Ruhun hakikatları kapmasıyla olur.
2-Muhabbet devresi:Risale-i Nur kalpte mekan tutar. Bu devrede tehlike yoktur. Evinde tavuk pişer,fakat o medresede çorbaya koşar.
3-Sebat Devresi:Tehlikeli olan devredir. Ülfetle kırılarak zuhur eder. Enaniyet ve süfli arzular çok olur. Bu devre sebat etmekle geçirilmelidir. Gaye en az zayiatla bu devreyi atlatmaktır. İrtibat azalır,ictimai meseleler aklını kurcalar. Sebat günahlardan çekinmek,ve Risale-i Nurun kutsiyetine inançla olur.
4-Sadakat Devri:En son merhaledir. Arabistan’da Kutbu Azamda çıksa ona ittiba etmez. Risale-i Nura koşar.
5-Sıddıkiyet Makamı:Niyet ve nazar ile olur.
Hizmette başarılı olmak için:
Anlatılan hakikatın muhatabın kalbine yerleştirilmesinin iki sebebi vardır.
1. Sebeb-i zahiri,2. Sebeb-i manevi.
Sebebi zahirinin bazı şartları vardır:
1.Fiziki yapı:Tebliğin süreten müesirine tesir eden faktörlerden birisi simanın güzelliği(Saç sakal birbirine karışmış olmama.)
2.Libas:Giyiniştir. Bir insan bir muhitte giyinişiyle karşılanır. Fikirleriyle ağırlanır. Üstadımız onun için kıravat takın demiş.
3.Yaş
4.Şahsiyet
5.Fiziki yapı,endam
6.Lisan hakimiyeti. Müdellel konuşmak,terkip kabiliyeti,cümle kurma,mantıki ilmi konuşmak,beliğ fasığ konuşmak. Bunun içinde ilim şattır.
Sebebi manevi (Hakiki) Sebepleri şöyledir:
1.İHLAS:İvazsız sırf rıza-i ilahi için konuşmak.
2.FENA:Hakikatta fena olmak. Nefsini ıslah edemeyen,başkasını ıslah edemez. Önce
3.SALAHAT:Takva sahibi oldukça sözüm müessiriyeti artar. Fakat takva azaldıkça lafızlar kalpten çıkmaz,ıslatsa ıslatsa dili ıslatır. Kalpten gelmez. Onun için manevi hayatın temizliği tahir olması şattır.
Nefsi emmare yavaş yavaş,aldata aldata kendine uyduruyor.Elli sene evvelki dede kabirden çıkıp şimdikileri görse kafir der. Bu insanlar bu hale nasıl geldi?
....yavaş,yavaş.
Anlamak iki çeşittir:1.İbareyi anlamak,2.Hakikatını anlamak. Uhuvvet risalesini okuduğu halde dövüşen insan ibareyi anlamıştır. Hakikatını anlamamıştır. Çünkü hakikatını anlayan insan kardeşiyle dövüşmez.
Kardeşin seni tahkir ettiği halde sen ona muhabbet gösterebiliyorsan; işte o zaman sırr-ı uhuvvet tezahür eder.
Bütün peygamberlerin,kutupların,evliyaların yolu ihlas yoludur.
Bir tezgahtar,dükkana gelen müşteriye iltifat ediyor. Gururu,enaniyeti terk ediyor..
Dünyevi işlerde bu gerekiyorsa,uhrevi işlerde çok daha fazlası lazımdır.
Risale-i Nurun yolu sırrı ihlastır.,kulluktur. Bu hakikatları en başta iç dünyamızı mamur etmek etmek için kullanacağız.
Az değiliz. Az olduğumuza üzülmeyeceğiz. Çünkü kainat kuruldu kurulalı bu böyledir.
Üstad lahikaların satırları ile sadık nur talebelerinin vasıflarını çiziyor.(modelini) İşte o modele kavuşamayan,maksada vasıl olamaz.
Her nur talebesine manevi müzaheret vardır. İlk intikal devresine de manen hep müzaharet vardır. Tutuşma devresinden sonra,şevk derecesine giriyor. 30 yaşına doğru o müzaharet kesiliyor. Artık kendi ceht ve gayretiyle ilerliyor. Müzaheret devam ederken kendimizi iyi yetiştirmemiz elzemdir.
Bu kutsî hizmette durmak,düşmek demektir. Durmadan,yılmadan hizmet,daima hizmet...
Fedainin feda edemeyeceği hiçbir şeyi yoktur.
Üstad”Biz muhabbet fedaileriyiz”diyor.
Öyle ise muhabbet için feda edemeyeceğimiz hiçbir şeyimiz olmamalı.(Şerefimiz,Haysiyetimiz,Enaniyetimiz,vs,....)
Lillah içi muhabbete nefsin menfaatin hiçbir faydası yoktur. Karşılık beklenmez.
Hizmet ALLAH rızası içindir,o ruh yok ise,hizmette yoktur.
Risale-i Nur’a köle gibi makamsız hizmet eden,manevi makamatın en müntehası olan Sıddıkiyete vasıl olur. Bu ise tam mahviyetle olur.
Niye biz Risale-i Nurun sarhoşu olamıyoruz? Çünkü içmiyoruz.
Sarhoş sıhhati pahasına alkolik oluyor.
Biz de NURKOLİK olmalıyız,Nuru içip içip sızmalıyız. Neticede ebedi bir sıhhat ve saadet kazanacağız.
Risale-i NUR hizmeti hem cihaddır,hem ubudiyettir. Bu ikisini de beraber götürmemiz lazımdır.
Üstâd Bediüzzaman hz.leri’nin hayatının son senesinde talebelerine ”Müsbet hizmet tarzı” dersini vererek, yazdırtıp, neşrettirdiği son dersidir.
“...Ben tek başımla daha evvel aleyhimde ki o kadar muarızlara karşı dayandığım, zerre kadar fütur getirmediğim, ohizmet-i imâniyyede muvafık olduğum halde; şimdi milyonlar Nur Tâlebeleri olduğu halde, yine müsbet hareket etmekle onların bütün tahrikatlarına, zulümlerine tahammül ediyorum. “Biz dünyaya bakmıyoruz. baktığımız vakitte onlara yardımcı olmak için çalışıyoruz. Asayişi muhafazaya müsbet bir şekilde yardım ediyoruz…” “İşte bu gibi hakikatler itibariyle bize zulüm de etseler, hoş görmeliyiz.
Şu konuda mühim Kur’an’ın alemlere rahmet olduğunun bir sırrı şudur ki; nasıl Müslümanlara rahmettir; Ahiret’e iman, Allah’a iman ihtimalini vermesiyle de, bütün dinsizlere ve bütün aleme ve nev’-i beşere rahmet olmasına bir nükte, bir işarettir ki; o manevi cehennemden dünyada da onları bir derece kurtarmış. Halbuki şimdi fen ve felsefenin dalalet kısmı; yani Kur’an’la barışmayan, yoldan çıkmış, Kur’ana muhalefet eden kısmı, mutlak bir küfr-ü komünistler tarzında neşre başladılar. Komünistlik perdesinde anarşiliğin netice verecek bir surette münafıklar, zındıklar vasıtasıyla ve bazı aşırı dinsiz siyasetçiler vasıtasıyla, neşir ve aşılanmaya başlandığı için; şimdiki hayat, dinsiz olarak kabil değildir, yaşamaz.
Ve “dinsiz bir millet yaşamaz” hükmü bu noktaya işarettir.
Mutlak küfür olduğu zaman, hakikat-ı halde yaşanmaz. Onun için Kur’an-ı hakim, bu asırda bir manevi mucizesi olarak, Risale-i Nur şakirdlerine bu dersi vermiş ki; mutlak küfre, anarşiliğe karşı sed çeksin. hem çekmiş. Bu suretle o tehlikeye karşı çare bulmuştur.
Bir Müslüman’ın başka bir şey olması mümkün değil.
Bir İsevi Müslüman olsa, İsa Aleyhisselâm’ı daha ziyade sever.
Bir Musevi Müslüman olsa, Musa Aleyhisselâm’ı daha ziyade sever.
fakat bir Müslüman, Efendimiz’in zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiçbir dine giremez, anarşist olur; Ruhunda kemalât’a medar hiçbir halet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder. hayat-ı içtimaiyeye bir zehir olur. Risale-i Nur’un ehemmiyeti de şte bu noktada ortaya çıkıyor. Onaltı sene evvel altı yüz bin adamın imanını kurtardığı gibi, şimdi milyonlardan geçtiği sabit olmuş. demek Risale-i Nur; beşeri anarşistlikten kurtarmaya bir derece vesile olduğu gibi, İslam’ın iki kahraman kardeşi olan Türk ve Arap’ı birleştirmeye, Bu Kur’anın kanun-u esasilerini neşretmeye vesile olduğunu düşmanlarda tasdik ediyorlar. Madem bu dünyada mutlak küfür Kur’an’a karşı çıkıyor. mutlak küfürde cehennemden ziyade dünyada da daha büyük bir cehennem var. Çünkü ölüm madem öldürülmüyor. her gün beşerde otuzbin cenaze ölümün devamına işaret ediyor. Bu ölüm mutlak küfre düşenlere, yahut taraftar olanlara; cehennemden on defa daha fazla dehşetli cehennem azabı çektiriyor. Bir ebedi idam olarak görüyorlar, ölümü. bütün saadetleri mahvoluyor, Saadet, azaba dönüşüyor. Bu zamanda, bu dünyada, bu manevi cehennemi insanların kalbinden izale eden tek bir çaresi var: Oda Kur’an-ı hakim’dir. Ve bu zamanın anlayışına göre onun bir manevi mucizesi olan, Risale-i Nur eczalarıdır…”
Risale-i Nur, bir mektep, bir ekol, bir dârü'l-fünun.. Bir cihan üniversitesi... Telif dünyasında, hiç bir eser, onun gibi şakirtler yetiştiremedi. Hiç bir eser, onun gibi cihanşümul bir okuyucu kitlesine ulaşamadı. Yedi yaşından yetmiş yaşma kadar her tabaka, her seviyede insanlar var, onun tedris halkasında, marifet sofrasında... Bu mektebin sürekli okuyucusu var, gönülden sevdalısı var. Bu mektep edeb öğretiyor, istikamet kulvarını gösteriyor. Bu mektep ebediyete açılan bir kapı.. Bekayı arayan, ebediyete susayan ruhların teneffüs ettiği bir iklim... Bu mektep bir muhabbet otağı, bir gönül çerağı, bir fazilet konağı... Bu mektep fikre istikamet, kalbe inşirah, ruha inbisat, latifelere inkişaf bahşediyor. Bu mektep baharı yaşatıyor. Bu mektepte okuyanların dünyasında çiçekler var, güzel kokular, tatlı meyveler, tomurcuklanmış goncalar, açılmış güller var. Bu mektep asrın idrakine sunuyor Kur'anı, irfanı.. Bu mektep bir dava, bir sevda.. Fethediyor kalbleri, dolduruyor gönülleri, enginleştiriyor fıtratları... Bu mektep bir ışık, bir nur.. Dünyayı aydınlatan bir hidayet meşalesi... Bu mektep gençliğe bir çıkış, bir yükseliş.. Marifet semalarına bir tırmanış, süfliyattan kopuş, Hakk'a yürüyüş... Bu mektep bir huzur sokağı.. Bir ümid caddesi.. Bir sükûn mahallesi.. Bir irfan şehri.. Beşeri kendine celbeden bir itminan ülkesi.. Ve bir vahdet dünyası... Bu mektep ilm-i simya; bakırları altına kalbediyor. Bu mektepte 'kainat kitabı' okutulur; bakış derinliği, marifet zevki verilir, hizmet aşkı tutuşturulur. Bu mektebin şakirtleri kan kusmaz, kin üretmez. Onlar 'muhabbet fedaileri', 'hakikat havarileri'.. Dünyanın bir ucundan bir ucuna kalbleri fethe çıkıyorlar. Bu mektepte iman hakikatlarmm ince ve derin manaları bestelenir. Ritmi tatlı, sadâsı yüksektir bu bestenin.. Nağmeleri dünyanın en ücra köşelerinde duyulur, dinlenir. Bu mektep iki kanatlıdır, çift kapılıdır. İçinde hem dünya imar edilir, hem ukba.. Onun kolları hem dünyayı, hem de ahireti kucaklar. İstikametli, dürüst, adaletli ve sevgi eksenli bir dünya.. Ve orada sonsuz bir hayatın inşasına çalışılır. Bu mektep bir denge, bir ayar merkezi.. Herkes kametini görür, boyunu ölçer. Orada ruhun cesede, kalbin nefse, aklın mideye hakimiyeti tartılır. Bu mektep bir sorumluluk merkezi.. Bir muhasebe-murakabe dershanesi.. Orada hayat sorgulanır; hisler, hevesler, zevkler, arzular sorgulanır. Bu mektepte verilen dersler, insanları derin bir iç muhasebeye götürür. İnsanın mahiyet ve hakikatini, şuur ve sorumluluğunun mana ve derinliğini öğretir. İnsaniyetin, zamanın ve nefesin kıymetini talim ettirir. Bu mektep bir derya.. Dışı sakin ve sessiz.. İçi engin, derin ve zengin.. Binlerce bilinmeyen, görünmeyen, tanınmayan yunuslar kulaç atıyor bu deryada.. Bekayı soluklayan, ebediyete yelken açan binlerce isimsiz, namsız, nişansız leventler var bu deryada... Bu mektep bir 'şifa hastahanesi'.. Kur'an'm eczahanesinde yapılan ilaçlar ile şifa dağıtıyor. Yıkılmışlar, çözülmüşler, dökülmüşler bu eczahane-ye koşuyor. Bir dayanak, bir sığmak, bir barınak bu eczahane... Hz. İsa(a.s) nefesi gibi, hayat veriyor, ölüleri diriltiyor. Bu mektep, bir talim ve tedris okulu.. Dünya çapında yaygın, hür ve açık.. Öğretir ve eğitir, hakiki muhatablar yetiştirir. Sadece 'kal' değil, 'hâl' dili de öğretilir orada.. Ruhlara iman hakikatleri, kalblere ibadet ciddiyeti nakş edilir. Fıtratlar ihlas vadisinde eritilir, damıtılır. Bu mektep bir dârü'l-fünun.. İçinde pek çok mektepleri barındıran bir dünya üniversitesi.. Kafa kesen, kelle uçuran cellatları yok.. Hırsızları himaye eden, çulsuzlara paye ve siliklere ulufe dağıtan, rejim softalarına ve göbekten bağlı loca müntesiplerine kaftan giydiren kurumları yok. Debdebe ve saltanatı olmayan; öksüzlerin, yöksüzlerin üniversitesi.. O, bir cihan üniversitesi... Herkese kapıları açık.. Yasaklarla örülmüş bir zindan değil, hakikate, sevgiye ve birlikte paylaşmaya götüren bir bostan-ı cinan... Bu bostandan çiçekler toplayıp, buketler yapmanız dileğiyle..
Prof. Dr. Şener Dilek ‘in “ NUR MEKTEBİ ” isimli kitabından
ÜSTAD: “ HİZMET-İ KUR’AN’DA ARKADAŞLARIM İÇİNDE TALEBELİK, KARDEŞLİK VE ARKADAŞLIĞIN ÜÇ HASSASI VAR”
BİRİNCİ HASSA: Bana mensup her şeye malları gibi tesahup ediyorlar. Bir söz yazılsa, kendileri yazmış ve telif etmiş gibi zevk alıyorlar, Allah’a şükrediyorlar. Adeta cesetleri muhtelif, ruhları bir hükmünde, hakiki manevi vereselerdir.
İKİNCİ HASSA: Bütün makasıd-ı hayatiye içinde en büyük,en mühim maksatları, O nurlu sözler vasıtasıyla Kur’an ‘a hizmet biliyorlar. Dünya hayatının netice-i hakikiyesinin ve dünyaya gelmekteki vazife-i fıtriyelerinin En mühimi, hakaik-i imaniyeye hizmet olduğunu telakkileridir….
ÜÇÜNCÜ HASSA: Ben kendi nefsimde tecrübe ettiğim ve eczahane-i mukaddese-i Kur’aniyeden aldığım ilaçları, onlar da kendi yaralarını hissedip o ilaçları merhem suretinde Tecrübe ediyorlar. Aynı hissiyatımla mütehassıs oluyorlar. Ve ehl-i imanın imanlarını muhafaza etmek gayreti, en yüksek derecede taşımaları ve ehl-i imanın kalbine gelen şübehat ve evhamdan hasıl olan yaraları tedavi etmek iştiyakı, Yüksek bir derece-i şefkatte hissetmeleridir……..(BARLA LAHİKASI)
Allah sizden razı olsun..inşallah dediğiniz gibi olur..Güzel niyetleriniz fazlasıyla önce sizi bulur inşallah..Cenabı Allah Yâr ve Yardımcınız olsun...
Allah razı olsun..Güzel sözler güzel insanlara aittir.Teveccühünüz.Beni hiç ummadığım bir anda çok mutlu ettiniz.bana karşı söylediğin sözlere sahip olamasakta birşeyler yapmaya çalışıyoruz.Ama herzaman terbiyemizi koruyamıyoruz Müslüman Türk gençine yakışmayan davranışlar sergiliyoruz..sizin gibi güzel insanlar oldukça bizde kenidimize çeki düzen vereceğiz utanıp sıkılıp tam aslımıza döneceğiz inşallah...Allaha Emanet olun..
Güzel gayretler içindesiniz ama keşke bu gayretinizi Allahın kitabını okuyarak değerlendirseniz. Allah bizden kendi ipine sarılmamızı istiyor. Onun dışındaki tüm kitaplarda yazarı kim olursa olsun hatasız kabul etmek müslüman kimliğine aykırı bir davranış değilmidir? Risalelerde neticede bir beşer kitabıdır ve hatasız olması mümkün değildir. İşte o hatalardan biri daha:
'Sözler adedince otuz üç âyet, hem manasıyla, hem cifirle, 'Risale-i Nur'a işaretleri, uzaktan uzağa icmalen görüldü. Ayrı ayrı tarzlarda otuz üç âyet müttefİkan 'Risale-i Nur'u remizleriyle gösterdiği, hayal meyal görüldü...' kaynak:Sikke-i Tasdik-i Gaybi s.61; Risale-i Nûr’un Kudsi Kaynakları. s.790; Hakkın Müdafaası Sabahaddin Aksakal Yeni Asya yay.s.214 – 227; Bkz. Diyanet vakfı.ısl. Ans.C:7 Cefr Mad. S.215; C:10 Ebced Mad. S.68; Risale-i Nûr’un Kudsi Kaynakları. s. 790-792… Burada Said Nursi, Kur'an-ı Kerim'in bir çok âyetinin kendi Risalelerin'e işaret ettiğinden bahsediyor. Bu sizce doğru birşeymi risaleler Allah tarafından yazdırılmışsa saidi nursi haşa peygambermidir?
KAT'İYYEN BİL Kİ, HİLKATİN EN YÜKSEK GAYESİ VE FITRATIN EN YÜCE NETİCESİ, **İMAN-I BİLLAHTIR***
VE İNSANİYETİN EN ALİ MERTEBESİ VE BEŞERİYETİN EN BÜYÜK MAKAMI, İMAN-I BİLLAH İÇİNDEKİ **MARİFETULLAHTIR***
CİN VE İNSİN EN PARLAK SAADETİ VE EN TATLI NİMETİ, O MARİFETULLAH İÇİNDEKİ **MUHABBETULLAHTIR***
VE RUH-U BEŞER İÇİN EN HALİS SÜRUR VE KALB-İ İNSAN İÇİN EN SAFİ SEVİNÇ, O MUHABBETULLAH İÇİNDEKİ **LEZZET-İ RUHANİYEDİR***
EVET, BÜTÜN HAKİKİ SAADET VE HALİS SÜRUR VE ŞİRİN NİMET VE SAFİ LEZZET, ELBETTE **MARİFETULAH VE MUHABBETULLAHTADIR***
ONLAR ONSUZ OLAMAZ. CENAB-I HAKKI TANIYAN VE SEVEN, NİHAYETSİZ SAADETE, NİMETE, ENVARA, ESRARA... YA BİLKUVVE VEYA BİLFİİL MAZHARDIR..........
ONU HAKİKİ TANIMAYAN,SEVMEYEN, NİHAYETSİZ ŞEKAVETE, ALAMA VE EVHAMA MANEN VE MADDETEN MÜPTELA OLUR........
EVET, ŞU PERİŞAN DÜNYADA, AVARE NEV-İ BEŞER İÇİNDE, SEMERESİZ BİR HAYATTA, SAHİPSİZ, HAMİSİZ BİR SURETTE, ACİZ, MİSKİN BİR İNSAN, BÜTÜN DÜNYANIN SULTANI DA OLSA KAÇ PARA EDER? .........
İŞTE BU AVARE NEV-İ BEŞER İÇİNDE, BU PERİŞAN, FANİ DÜNYADA, İNSAN SAHİBİNİ TANIMAZSA, MALİKİNİ BULMAZSA, NE KADAR BİÇARE SERGERDAN OLDUĞUNU HERKES ANLAR.............
EĞER SAHİBİNİ BULSA, MALİKİNİ TANISA, O VAKİT RAHMETİNE İLTİCA EDER, KUDRETİNE İSTİNAD EDER..........
O VAHŞETGAH DÜNYA BİR TENEZZÜHGAHA DÖNER VE BİR TİCARETGAH OLUR.............. ******************************** NOT:RABBİM ONUN RIZASINA GÖRE YAŞAMAYI NASİP ETSİN........
“Risâle-i Nur mesleği, tarikat değil, hakikattir, Sahabe mesleğinin bir cilvesidir.”
(Bediüzzaman Said Nursî)
Peygamberimizden (asm) iman dersi alan mü’minlere sahabe denir. Sahabeler de fazilet yarışında farklı derece ve mertebededirler. Henüz daha çocuk yaşta aklını kullanarak Allah’ın birliğine imanı tercih eden Hz. Ali (ra) ve Peygamberimizin (asm) nübüvvet dâvâsını duyar duymaz koşarak iman eden Hz. Ebûbekir (ra) elbette bütün sahabelerden daha faziletlidir. Onları fazilette diğer sahabelere takaddüm ettiren sır, elbette iman ve iman dâvâsındaki gayret ve hizmetleridir.
Mekke döneminde Hz. Ebûbekir (ra) ve Hz. Ali’nin (ra) hayatını incelediğimiz zaman şu hususlar dikkatimizi çeker: Öncelikli olarak Kur’ân-ı Kerim’in yazılmasında ve okunmasında ve etraf-ı âleme neşrinde en büyük hizmeti yapanlar Hz. Ebûbekir (ra) ve Hz. Ali (ra) herkesten daha gayretliydiler. Hz. Ebûbekir (ra) her gece tanıdıklarının ve akrabalarının evlerine gider onlara iman hakikatlerini ders veren Kur’ân âyetlerini okuyarak imana dâvet ederdi. Kabul edenleri evine dâvet eder ve Peygamberimiz (asm) ile onları görüştürür ve anlamadıkları konuları onlara açıklama ve anlatma fırsatları oluştururdu. İlk Müslüman olanların çoğu Hz. Ebûbekir’in (ra) gayretleri ve çalışmaları ile iman etmişlerdir.
Hz. Ali (ra) ise küçük olduğu için sahabeler arasında irtibatı sağlamak ve çevreden gelenleri gizli olarak Peygamberimiz (asm) ile buluşturmak gibi önemli görevleri yapardı. Ayrıca Peygamberimize (asm) gelen iman hakikatlerini öğrenir, yazar ve Müslümanlara ulaştırırdı. Adeta bir nev’î gizli postacılık görevi yapardı. Ayrıca Peygamberimizin (asm) sahabeleri ile irtibatını temin ederdi. Bütün bunları iman hakikatlerini kalplere ve gönüllere ulaştırmak ve bir insanın imanını kurtarmak için yapardı.
“Kâinatta en yüksek hakikat imandır.”1 Hâl böyle olunca en yüksek hakikate hizmet etmek de en önemli ve mühim hizmettir. Sahabeleri o mevkie çıkaran en önemli sır, iman gibi iki cihanın saadetini temin eden en büyük hakikati bize ulaştıracak hizmeti canları ve başları ile deruhte etmeleridir. Diğer tüm hizmetler iman hizmeti yanında ikinci ve üçüncü derecede kalır. Peygamberimizin (asm) sünneti, onun (asm) takip ettiği yoldur. “Ümmetimin fesada uğradığı bir zamanda kim benim sünnetime yapışırsa yüz şehidin sevabını alır”2 hadisi elbette haktır ve çok önemlidir. Acaba insana yüz şehit sevabı kazandıracak sünnet hangisidir? Elbette “iman hizmeti”dir. İman insana iki cihan saadetini kazandırır. Ümmetin fesadı, imanın zayıflığı; fesadın izalesi de imanın yaygın olmasıyla olur. Bunun için insana ve topluma yapılacak en büyük iyilik ve hizmet, imanın takviyesi ve imandaki şüphelerin giderilmesi için yapılacak çalışmalardır.
Ahir zamanda ümmetin fesada gideceğini ve pek çok fitnelere maruz kalacağını haber veren Peygamberimiz (asm) bu fitnelerin sebebi olan iman zaafına dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur: “İleride öyle fitneler olacaktır, o fitnelerde kişi mü’min olarak sabahlayacak ama akşama kâfir olarak dönecektir. Ancak Allah’ın ilim ile kalbini ihya ettiği kimseler bundan korunacaklardır.”3
Bu hadiste açıkça ifade edildiği gibi imansızlık fitneyi netice vermektedir. Çaresi de ilim ile kalpleri diriltmektir. Buradaki hastalık imansızlık olunca ilim de “iman ilmidir.” İman ilmi ilimlerin şâhı ve padişahıdır. Sahabeler akılları bozulmuş ve kalpleri ölmüş olan cahiliye Arap toplumunu imanın hidayeti ve Kur’ân’ın iman dersi ile diriltmiştir. Sahabeler de iman hakikatleri için mücadele etmiş ve imanın akıllara, kalplere ve gönüllere yerleşmesi için çalışmışlardır.
Bu hakikatler nazara alınınca sahabe mesleğinin “iman hizmeti” mesleği olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Bediüzzaman’ın da “Ben bütün mesaimi iman üzere teksif etmiş bulunuyorum” demesinin hikmeti daha iyi anlaşılmaktadır. Açtığı sahabe mesleğinin, iman hizmeti mesleği olduğu gerçeği de…
şuan grupta yoksun ama gönlümüzdesin, duamızdasın inşallah...
Ey Rahmân ve Rahîm olan Allah’ım! 'Bismillâhirrahmanirrahîm' hürmetine, rahîmiyetine yaraşır şekilde bize merhamet et, Rahmâniyetine yaraşır şekilde, bize 'Bismillâhirrahmânirrahîm'in sırlarını anlamayı nasip eyle. Sözler On Dördüncü Lemanın İkinci Makamı
Bir gün Kur'an etrafındaki surların yıkıldığını görürsen, hemen kemiklerini taş, etlerini harç, kanını da su edeceksin. Etrafına ilimden, irfandan, faziletten ahlâktan kaleler dikeceksin. Kaleler, fedailer ister. Nasıl olsa sen de içinde fedai olacaksın.
s.a kardeşim kalbimiz aynı dava mührüyle mühürlenmiş inşallah bu yolda rabbim yolunu açık eylesin... Sen dünyanın en güzel mesleğini yapıyorsun yeşermemiş gönülleri yeşertiyorsun...selamlar vesselam
19.07.2007 - 08:41
Hürmetli, vefalı, nezaket sahibi Nur’lu bir kardeşimiz,
Allah ebeden razı olsun.
çok gayretli olan kardeşimizin gösterdiği güzel
çabayı, Birkaç satıra sığdırmam mümkün değil;
inş. muvaffak olacaktır. ve şunu diyebilirim ki kendisi;
nur’un gerçek talebesidir. Allah hepimizi O nur’a yani
Kur’an’a, hakiki şakirt olmayı nasib etsin..
09.07.2007 - 17:40
**Şu risale, bir meclis-i nuranidir ki Kur'an şu münevver, mübarek şakirdleri, içinde birbiriyle manen müzakere ve müdavele-i efkar ediyorlar...
Ve yüksek bir medrese salonudur ki, Kur'an'ın şakirdleri onda herbiri aldığı dersi arkadaşlarına söylüyor.........
Ve Kur'an-ı Mucizü'l-Beyanın hazine-i Kudsiyesinin sandukçaları olan Risalelerin satıcı ve dellallarına muhteşem ve müzeyyen bir dükkan ve bir menzildir.
Herbiri aldığı kıymettar mücevheratı birbirine ve müşterilerine orada gösteriyor.....***
(B.S.N.)
23.06.2007 - 13:51
Allaha şükür Güzel dostum iyiyim bende..Yaw aramızda hâl hatır sormanın lafı olmaz..Bana karşı söylediğin o güzel sözler için Teşekkür ederim.O senin güzelliğin inceliğin Teveccühünüz.Artık bende eskisi gibi takılamıyorum Takılmıyorum antolojiye..Kalblerimiz Gönüllerimiz Bir olsun..Allahıma Emanetim ol inşallah..
22.06.2007 - 19:17
Güzel dostum bayağıdır görüşemiyoruz görüşmüyeli nasılsın iyimisin..
30.05.2007 - 12:47
SELAMUN ALEYKÜM DOSTLAR.........
ÜSTAD BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN CEYLAN ÇALIŞKAN AĞABEYE NASİHATLERİ
1-İktisada tam riayet et.
2-Nazar-ı dikkati kendine celb etme.Hevesatına uyma
3-Herkese açılma.”
Avam-ı nas’ın imanı kurtarma vazifesini şefkatkarane yükleneceğiz. Risale-i nur’la ilgili ilgili her şeye sahip çıkacağız. Bu dava benim,sözleri ben yazdım anlayışına sahip çıkacağız. Bu dava benim; sözleri ben yazdım anlayışına sahip olacağız.
Hizmet-i nuriyeyi hayatımızın birinci vazifesi bileceğiz.
Risale-i Nur vazife-i fıtratım.
Risale-i Nur gaye-i hilkatim.
Risale-i Nur sebebi saadetim.
Bir nur talebesini makam-ı sıddıkiyete götüren iki yol vardır:
1-Sadakat
2-Fedakarlık
İhlas kelimelerin ruhu manevisidir. İhlas olmadığı zaman,kelimeler eğitim mermisi gibi hedefi bulsa da tesir etmez. İhlas olmayınca attığın fikir mermileri hedefi bulamaz.
Bir nur talebesinin manevi dengesi onun hizmetidir. Ne nisbette hizmet edersek,o nisbette dengedeyiz demektir.
Allah bizi dava-yı Kuraniye’de büyütsün,yürütsün,çürütsün.Amin
Bizim hizmetimizde ihtilafların çok önemli nedenlerinden birisi de DENKLİKTİR.
Aynı seviyedeki kardeşler arasında ihtilaflar olabilir. Bu durumda ikisinden birisinin fedakarlık yapıp diğerine inkiyad etmesi lazımdır. Böyle yapan bir nur talebesini melekler bile alkışlar.
Mesele Risale-i Nur’daki hakikatları ezberlemek değildir; mesele o hakikatları yaşayabilmektir.
Diş merhemi göze sürülmez.Bir söz dermandır ama kimisine iyi gelir,kimisine kötü gelir. Hakikatları yerli yerinde kullanmalıyız.
Risale-i Nur’da merhaleler vardır. Bunlar:
1-Şevk devresi:Ruhun hakikatları kapmasıyla olur.
2-Muhabbet devresi:Risale-i Nur kalpte mekan tutar. Bu devrede tehlike yoktur. Evinde tavuk pişer,fakat o medresede çorbaya koşar.
3-Sebat Devresi:Tehlikeli olan devredir. Ülfetle kırılarak zuhur eder. Enaniyet ve süfli arzular çok olur. Bu devre sebat etmekle geçirilmelidir. Gaye en az zayiatla bu devreyi atlatmaktır. İrtibat azalır,ictimai meseleler aklını kurcalar. Sebat günahlardan çekinmek,ve Risale-i Nurun kutsiyetine inançla olur.
4-Sadakat Devri:En son merhaledir. Arabistan’da Kutbu Azamda çıksa ona ittiba etmez. Risale-i Nura koşar.
5-Sıddıkiyet Makamı:Niyet ve nazar ile olur.
Hizmette başarılı olmak için:
Anlatılan hakikatın muhatabın kalbine yerleştirilmesinin iki sebebi vardır.
1. Sebeb-i zahiri,2. Sebeb-i manevi.
Sebebi zahirinin bazı şartları vardır:
1.Fiziki yapı:Tebliğin süreten müesirine tesir eden faktörlerden birisi simanın güzelliği(Saç sakal birbirine karışmış olmama.)
2.Libas:Giyiniştir. Bir insan bir muhitte giyinişiyle karşılanır. Fikirleriyle ağırlanır. Üstadımız onun için kıravat takın demiş.
3.Yaş
4.Şahsiyet
5.Fiziki yapı,endam
6.Lisan hakimiyeti. Müdellel konuşmak,terkip kabiliyeti,cümle kurma,mantıki ilmi konuşmak,beliğ fasığ konuşmak. Bunun içinde ilim şattır.
Sebebi manevi (Hakiki) Sebepleri şöyledir:
1.İHLAS:İvazsız sırf rıza-i ilahi için konuşmak.
2.FENA:Hakikatta fena olmak. Nefsini ıslah edemeyen,başkasını ıslah edemez. Önce
nefsini öldürki,nefisleri öldüresin. Anlattın anlattın tesir etmedi,diyeceksin ki ihlassız anlatmışım. Manen kirliyim.
3.SALAHAT:Takva sahibi oldukça sözüm müessiriyeti artar. Fakat takva azaldıkça lafızlar kalpten çıkmaz,ıslatsa ıslatsa dili ıslatır. Kalpten gelmez. Onun için manevi hayatın temizliği tahir olması şattır.
Nefsi emmare yavaş yavaş,aldata aldata kendine uyduruyor.Elli sene evvelki dede kabirden çıkıp şimdikileri görse kafir der. Bu insanlar bu hale nasıl geldi?
....yavaş,yavaş.
Anlamak iki çeşittir:1.İbareyi anlamak,2.Hakikatını anlamak. Uhuvvet risalesini okuduğu halde dövüşen insan ibareyi anlamıştır. Hakikatını anlamamıştır. Çünkü hakikatını anlayan insan kardeşiyle dövüşmez.
Kardeşin seni tahkir ettiği halde sen ona muhabbet gösterebiliyorsan; işte o zaman sırr-ı uhuvvet tezahür eder.
Bütün peygamberlerin,kutupların,evliyaların yolu ihlas yoludur.
Bir tezgahtar,dükkana gelen müşteriye iltifat ediyor. Gururu,enaniyeti terk ediyor..
Dünyevi işlerde bu gerekiyorsa,uhrevi işlerde çok daha fazlası lazımdır.
Risale-i Nurun yolu sırrı ihlastır.,kulluktur. Bu hakikatları en başta iç dünyamızı mamur etmek etmek için kullanacağız.
Az değiliz. Az olduğumuza üzülmeyeceğiz. Çünkü kainat kuruldu kurulalı bu böyledir.
Cemadat fazla,nebatat az; nebatat fazla,hayvanat az; hayvanat fazla,insanlar az; kafirler fazla,müslimler az; amiler fazla,veliler az; veliler fazla; asfiyalar az; asfiyalar fazla,enbiyalar az....
Üstad lahikaların satırları ile sadık nur talebelerinin vasıflarını çiziyor.(modelini) İşte o modele kavuşamayan,maksada vasıl olamaz.
Her nur talebesine manevi müzaheret vardır. İlk intikal devresine de manen hep müzaharet vardır. Tutuşma devresinden sonra,şevk derecesine giriyor. 30 yaşına doğru o müzaharet kesiliyor. Artık kendi ceht ve gayretiyle ilerliyor. Müzaheret devam ederken kendimizi iyi yetiştirmemiz elzemdir.
Bu kutsî hizmette durmak,düşmek demektir. Durmadan,yılmadan hizmet,daima hizmet...
Fedainin feda edemeyeceği hiçbir şeyi yoktur.
Üstad”Biz muhabbet fedaileriyiz”diyor.
Öyle ise muhabbet için feda edemeyeceğimiz hiçbir şeyimiz olmamalı.(Şerefimiz,Haysiyetimiz,Enaniyetimiz,vs,....)
Lillah içi muhabbete nefsin menfaatin hiçbir faydası yoktur. Karşılık beklenmez.
Hizmet ALLAH rızası içindir,o ruh yok ise,hizmette yoktur.
Risale-i Nur’a köle gibi makamsız hizmet eden,manevi makamatın en müntehası olan Sıddıkiyete vasıl olur. Bu ise tam mahviyetle olur.
Niye biz Risale-i Nurun sarhoşu olamıyoruz? Çünkü içmiyoruz.
Sarhoş sıhhati pahasına alkolik oluyor.
Biz de NURKOLİK olmalıyız,Nuru içip içip sızmalıyız. Neticede ebedi bir sıhhat ve saadet kazanacağız.
Risale-i NUR hizmeti hem cihaddır,hem ubudiyettir. Bu ikisini de beraber götürmemiz lazımdır.
29.05.2007 - 16:56
Üstâd Bediüzzaman hz.leri’nin hayatının son senesinde talebelerine
”Müsbet hizmet tarzı” dersini vererek, yazdırtıp, neşrettirdiği son dersidir.
“...Ben tek başımla daha evvel aleyhimde ki o kadar muarızlara
karşı dayandığım, zerre kadar fütur getirmediğim, ohizmet-i imâniyyede
muvafık olduğum halde; şimdi milyonlar Nur Tâlebeleri olduğu halde,
yine müsbet hareket etmekle onların bütün tahrikatlarına, zulümlerine
tahammül ediyorum. “Biz dünyaya bakmıyoruz.
baktığımız vakitte onlara yardımcı olmak için çalışıyoruz.
Asayişi muhafazaya müsbet bir şekilde yardım ediyoruz…”
“İşte bu gibi hakikatler itibariyle bize zulüm de etseler, hoş görmeliyiz.
Şu konuda mühim
Kur’an’ın alemlere rahmet olduğunun bir sırrı şudur ki;
nasıl Müslümanlara rahmettir; Ahiret’e iman, Allah’a iman ihtimalini
vermesiyle de, bütün dinsizlere ve bütün aleme ve nev’-i beşere rahmet
olmasına bir nükte, bir işarettir ki; o manevi cehennemden dünyada da
onları bir derece kurtarmış. Halbuki şimdi fen ve felsefenin dalalet kısmı;
yani Kur’an’la barışmayan, yoldan çıkmış, Kur’ana muhalefet eden kısmı,
mutlak bir küfr-ü komünistler tarzında neşre başladılar.
Komünistlik perdesinde anarşiliğin netice verecek bir surette münafıklar,
zındıklar vasıtasıyla ve bazı aşırı dinsiz siyasetçiler vasıtasıyla, neşir ve
aşılanmaya başlandığı için; şimdiki hayat, dinsiz olarak kabil değildir, yaşamaz.
Ve “dinsiz bir millet yaşamaz” hükmü bu noktaya işarettir.
Mutlak küfür olduğu zaman, hakikat-ı halde yaşanmaz.
Onun için Kur’an-ı hakim, bu asırda bir manevi mucizesi olarak,
Risale-i Nur şakirdlerine bu dersi vermiş ki;
mutlak küfre, anarşiliğe karşı sed çeksin. hem çekmiş.
Bu suretle o tehlikeye karşı çare bulmuştur.
Bir Müslüman’ın başka bir şey olması mümkün değil.
Bir İsevi Müslüman olsa, İsa Aleyhisselâm’ı daha ziyade sever.
Bir Musevi Müslüman olsa, Musa Aleyhisselâm’ı daha ziyade sever.
fakat bir Müslüman, Efendimiz’in zincirinden çıksa, dinini bıraksa,
daha hiçbir dine giremez, anarşist olur; Ruhunda kemalât’a medar hiçbir halet kalmaz.
Vicdanı tefessüh eder. hayat-ı içtimaiyeye bir zehir olur. Risale-i Nur’un ehemmiyeti de
şte bu noktada ortaya çıkıyor. Onaltı sene evvel altı yüz bin adamın imanını
kurtardığı gibi, şimdi milyonlardan geçtiği sabit olmuş. demek Risale-i Nur;
beşeri anarşistlikten kurtarmaya bir derece vesile olduğu gibi,
İslam’ın iki kahraman kardeşi olan Türk ve Arap’ı birleştirmeye,
Bu Kur’anın kanun-u esasilerini neşretmeye vesile olduğunu düşmanlarda
tasdik ediyorlar. Madem bu dünyada mutlak küfür Kur’an’a karşı çıkıyor.
mutlak küfürde cehennemden ziyade dünyada da daha büyük bir cehennem var.
Çünkü ölüm madem öldürülmüyor.
her gün beşerde otuzbin cenaze ölümün devamına işaret ediyor.
Bu ölüm mutlak küfre düşenlere, yahut taraftar olanlara;
cehennemden on defa daha fazla dehşetli cehennem azabı çektiriyor.
Bir ebedi idam olarak görüyorlar, ölümü. bütün saadetleri mahvoluyor, Saadet, azaba dönüşüyor. Bu zamanda, bu dünyada, bu manevi cehennemi
insanların kalbinden izale eden tek bir çaresi var:
Oda Kur’an-ı hakim’dir.
Ve bu zamanın anlayışına göre onun bir manevi mucizesi olan,
Risale-i Nur eczalarıdır…”
28.05.2007 - 00:22
SUNUŞ
Risale-i Nur, bir mektep, bir ekol, bir dârü'l-fünun.. Bir cihan üniversitesi...
Telif dünyasında, hiç bir eser, onun gibi şakirtler yetiştiremedi. Hiç bir eser, onun gibi cihanşümul bir okuyucu kitlesine ulaşamadı. Yedi yaşından yetmiş yaşma kadar her tabaka, her seviyede insanlar var, onun tedris halkasında, marifet sofrasında...
Bu mektebin sürekli okuyucusu var, gönülden sevdalısı var.
Bu mektep edeb öğretiyor, istikamet kulvarını gösteriyor.
Bu mektep ebediyete açılan bir kapı.. Bekayı arayan, ebediyete susayan ruhların teneffüs ettiği bir iklim...
Bu mektep bir muhabbet otağı, bir gönül çerağı, bir fazilet konağı...
Bu mektep fikre istikamet, kalbe inşirah, ruha inbisat, latifelere inkişaf bahşediyor.
Bu mektep baharı yaşatıyor. Bu mektepte okuyanların dünyasında çiçekler var, güzel kokular, tatlı meyveler, tomurcuklanmış goncalar, açılmış güller var.
Bu mektep asrın idrakine sunuyor Kur'anı, irfanı..
Bu mektep bir dava, bir sevda.. Fethediyor kalbleri, dolduruyor gönülleri, enginleştiriyor fıtratları...
Bu mektep bir ışık, bir nur.. Dünyayı aydınlatan bir hidayet meşalesi...
Bu mektep gençliğe bir çıkış, bir yükseliş.. Marifet semalarına bir tırmanış, süfliyattan kopuş, Hakk'a yürüyüş...
Bu mektep bir huzur sokağı.. Bir ümid caddesi.. Bir sükûn mahallesi.. Bir irfan şehri.. Beşeri kendine celbeden bir itminan ülkesi.. Ve bir vahdet dünyası...
Bu mektep ilm-i simya; bakırları altına kalbediyor.
Bu mektepte 'kainat kitabı' okutulur; bakış derinliği, marifet zevki verilir, hizmet aşkı tutuşturulur. Bu mektebin şakirtleri kan kusmaz, kin üretmez. Onlar 'muhabbet fedaileri', 'hakikat havarileri'.. Dünyanın bir ucundan bir ucuna kalbleri fethe çıkıyorlar.
Bu mektepte iman hakikatlarmm ince ve derin manaları bestelenir. Ritmi tatlı, sadâsı yüksektir bu bestenin.. Nağmeleri dünyanın en ücra köşelerinde duyulur, dinlenir.
Bu mektep iki kanatlıdır, çift kapılıdır. İçinde hem dünya imar edilir, hem ukba.. Onun kolları hem dünyayı, hem de ahireti kucaklar. İstikametli, dürüst, adaletli ve sevgi eksenli bir dünya.. Ve orada sonsuz bir hayatın inşasına çalışılır.
Bu mektep bir denge, bir ayar merkezi.. Herkes kametini görür, boyunu ölçer. Orada ruhun cesede, kalbin nefse, aklın mideye hakimiyeti tartılır.
Bu mektep bir sorumluluk merkezi.. Bir muhasebe-murakabe dershanesi.. Orada hayat sorgulanır; hisler, hevesler, zevkler, arzular sorgulanır. Bu mektepte verilen dersler, insanları derin bir iç muhasebeye götürür. İnsanın mahiyet ve hakikatini, şuur ve sorumluluğunun mana ve derinliğini öğretir. İnsaniyetin, zamanın ve nefesin kıymetini talim ettirir.
Bu mektep bir derya.. Dışı sakin ve sessiz.. İçi engin, derin ve zengin.. Binlerce bilinmeyen, görünmeyen, tanınmayan yunuslar kulaç atıyor bu deryada.. Bekayı soluklayan, ebediyete yelken açan binlerce isimsiz, namsız, nişansız leventler var bu deryada...
Bu mektep bir 'şifa hastahanesi'.. Kur'an'm eczahanesinde yapılan ilaçlar ile şifa dağıtıyor. Yıkılmışlar, çözülmüşler, dökülmüşler bu eczahane-ye koşuyor. Bir dayanak, bir sığmak, bir barınak bu eczahane... Hz. İsa(a.s) nefesi gibi, hayat veriyor, ölüleri diriltiyor.
Bu mektep, bir talim ve tedris okulu.. Dünya çapında yaygın, hür ve açık.. Öğretir ve eğitir, hakiki muhatablar yetiştirir. Sadece 'kal' değil, 'hâl' dili de öğretilir orada.. Ruhlara iman hakikatleri, kalblere ibadet ciddiyeti nakş edilir. Fıtratlar ihlas vadisinde eritilir, damıtılır.
Bu mektep bir dârü'l-fünun.. İçinde pek çok mektepleri barındıran bir dünya üniversitesi.. Kafa kesen, kelle uçuran cellatları yok.. Hırsızları himaye eden, çulsuzlara paye ve siliklere ulufe dağıtan, rejim softalarına ve göbekten bağlı loca müntesiplerine kaftan giydiren kurumları yok.
Debdebe ve saltanatı olmayan; öksüzlerin, yöksüzlerin üniversitesi..
O, bir cihan üniversitesi...
Herkese kapıları açık.. Yasaklarla örülmüş bir zindan değil, hakikate, sevgiye ve birlikte paylaşmaya götüren bir bostan-ı cinan...
Bu bostandan çiçekler toplayıp, buketler yapmanız dileğiyle..
Prof. Dr. Şener Dilek ‘in “ NUR MEKTEBİ ” isimli kitabından
17.05.2007 - 21:49
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir
Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere yelmektir
Dört kitabın ma'nisi
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır
Yiğirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Ma'nisi ne demektir
Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir
17.05.2007 - 13:01
takma kafana dostum..anlıyanlar yeter..))
16.05.2007 - 22:04
o benim dostum o benim yârenim..ona sagısızlık bana saygısızlık..onu yürek alkışlıyor ve seviyorum..Kalbim seninle..
09.05.2007 - 18:02
ÜSTAD: “ HİZMET-İ KUR’AN’DA ARKADAŞLARIM İÇİNDE
TALEBELİK, KARDEŞLİK VE ARKADAŞLIĞIN ÜÇ HASSASI VAR”
BİRİNCİ HASSA: Bana mensup her şeye malları gibi tesahup ediyorlar.
Bir söz yazılsa, kendileri yazmış ve telif etmiş gibi zevk alıyorlar,
Allah’a şükrediyorlar.
Adeta cesetleri muhtelif, ruhları bir hükmünde, hakiki manevi vereselerdir.
İKİNCİ HASSA: Bütün makasıd-ı hayatiye içinde en büyük,en mühim maksatları,
O nurlu sözler vasıtasıyla Kur’an ‘a hizmet biliyorlar.
Dünya hayatının netice-i hakikiyesinin ve dünyaya gelmekteki vazife-i fıtriyelerinin
En mühimi, hakaik-i imaniyeye hizmet olduğunu telakkileridir….
ÜÇÜNCÜ HASSA: Ben kendi nefsimde tecrübe ettiğim ve eczahane-i mukaddese-i Kur’aniyeden aldığım ilaçları, onlar da kendi yaralarını hissedip o ilaçları merhem suretinde
Tecrübe ediyorlar. Aynı hissiyatımla mütehassıs oluyorlar.
Ve ehl-i imanın imanlarını muhafaza etmek gayreti, en yüksek derecede taşımaları ve ehl-i imanın kalbine gelen şübehat ve evhamdan hasıl olan yaraları tedavi etmek iştiyakı,
Yüksek bir derece-i şefkatte hissetmeleridir……..(BARLA LAHİKASI)
01.05.2007 - 00:05
Güzel dostum Hiç kimseyi kafana takma olur böyle engeller Boşver gitsin..
Kalbim seninle..
26.04.2007 - 20:09
....
26.04.2007 - 15:38
Allah sizden razı olsun..inşallah dediğiniz gibi olur..Güzel niyetleriniz fazlasıyla önce sizi bulur inşallah..Cenabı Allah Yâr ve Yardımcınız olsun...
26.04.2007 - 11:57
Allah razı olsun..Güzel sözler güzel insanlara aittir.Teveccühünüz.Beni hiç ummadığım bir anda çok mutlu ettiniz.bana karşı söylediğin sözlere sahip olamasakta birşeyler yapmaya çalışıyoruz.Ama herzaman terbiyemizi koruyamıyoruz Müslüman Türk gençine yakışmayan davranışlar sergiliyoruz..sizin gibi güzel insanlar oldukça bizde kenidimize çeki düzen vereceğiz utanıp sıkılıp tam aslımıza döneceğiz inşallah...Allaha Emanet olun..
16.04.2007 - 01:55
Güzel gayretler içindesiniz ama keşke bu gayretinizi Allahın kitabını okuyarak değerlendirseniz. Allah bizden kendi ipine sarılmamızı istiyor. Onun dışındaki tüm kitaplarda yazarı kim olursa olsun hatasız kabul etmek müslüman kimliğine aykırı bir davranış değilmidir? Risalelerde neticede bir beşer kitabıdır ve hatasız olması mümkün değildir. İşte o hatalardan biri daha:
'Sözler adedince otuz üç âyet, hem manasıyla, hem cifirle, 'Risale-i Nur'a işaretleri, uzaktan uzağa icmalen görüldü. Ayrı ayrı tarzlarda otuz üç âyet müttefİkan 'Risale-i Nur'u remizleriyle gösterdiği, hayal meyal görüldü...' kaynak:Sikke-i Tasdik-i Gaybi s.61; Risale-i Nûr’un Kudsi Kaynakları. s.790; Hakkın Müdafaası Sabahaddin Aksakal Yeni Asya yay.s.214 – 227; Bkz. Diyanet vakfı.ısl. Ans.C:7 Cefr Mad. S.215; C:10 Ebced Mad. S.68; Risale-i Nûr’un Kudsi Kaynakları. s. 790-792…
Burada Said Nursi, Kur'an-ı Kerim'in bir çok âyetinin kendi Risalelerin'e işaret ettiğinden bahsediyor. Bu sizce doğru birşeymi risaleler Allah tarafından yazdırılmışsa saidi nursi haşa peygambermidir?
21.03.2007 - 21:42
yaşıtlarına fark atan bir gencimiz daha.
Allah yolunuzu açık etsin.
12.03.2007 - 11:12
kendiyle aynı cemaate mensup insanlar gibi akaret ederek değil, insan gibi konuşarak derdini anlatan biri....
sırf bu yüzden bile kutlanmaya değer...
08.03.2007 - 14:27
**EN BÜYÜK HAKİKAT***
KAT'İYYEN BİL Kİ,
HİLKATİN EN YÜKSEK GAYESİ VE
FITRATIN EN YÜCE NETİCESİ,
**İMAN-I BİLLAHTIR***
VE İNSANİYETİN EN ALİ MERTEBESİ
VE BEŞERİYETİN EN BÜYÜK MAKAMI,
İMAN-I BİLLAH İÇİNDEKİ
**MARİFETULLAHTIR***
CİN VE İNSİN EN PARLAK SAADETİ
VE EN TATLI NİMETİ,
O MARİFETULLAH İÇİNDEKİ
**MUHABBETULLAHTIR***
VE RUH-U BEŞER İÇİN
EN HALİS SÜRUR
VE KALB-İ İNSAN İÇİN
EN SAFİ SEVİNÇ,
O MUHABBETULLAH İÇİNDEKİ
**LEZZET-İ RUHANİYEDİR***
EVET, BÜTÜN HAKİKİ SAADET
VE HALİS SÜRUR
VE ŞİRİN NİMET
VE SAFİ LEZZET,
ELBETTE
**MARİFETULAH VE MUHABBETULLAHTADIR***
ONLAR ONSUZ OLAMAZ.
CENAB-I HAKKI TANIYAN VE SEVEN,
NİHAYETSİZ SAADETE,
NİMETE,
ENVARA,
ESRARA...
YA BİLKUVVE
VEYA BİLFİİL MAZHARDIR..........
ONU HAKİKİ TANIMAYAN,SEVMEYEN,
NİHAYETSİZ ŞEKAVETE, ALAMA VE EVHAMA
MANEN VE MADDETEN MÜPTELA OLUR........
EVET, ŞU PERİŞAN DÜNYADA,
AVARE NEV-İ BEŞER İÇİNDE,
SEMERESİZ BİR HAYATTA,
SAHİPSİZ,
HAMİSİZ BİR SURETTE,
ACİZ,
MİSKİN BİR İNSAN,
BÜTÜN DÜNYANIN SULTANI DA OLSA
KAÇ PARA EDER? .........
İŞTE BU AVARE NEV-İ BEŞER İÇİNDE,
BU PERİŞAN,
FANİ DÜNYADA,
İNSAN
SAHİBİNİ TANIMAZSA,
MALİKİNİ BULMAZSA,
NE KADAR BİÇARE SERGERDAN
OLDUĞUNU HERKES ANLAR.............
EĞER SAHİBİNİ BULSA,
MALİKİNİ TANISA,
O VAKİT
RAHMETİNE İLTİCA EDER,
KUDRETİNE İSTİNAD EDER..........
O VAHŞETGAH DÜNYA
BİR TENEZZÜHGAHA DÖNER
VE
BİR TİCARETGAH OLUR..............
********************************
NOT:RABBİM ONUN RIZASINA GÖRE YAŞAMAYI NASİP ETSİN........
24.01.2007 - 15:07
Sahabe mesleği
“Risâle-i Nur mesleği, tarikat değil, hakikattir, Sahabe mesleğinin bir cilvesidir.”
(Bediüzzaman Said Nursî)
Peygamberimizden (asm) iman dersi alan mü’minlere sahabe denir. Sahabeler de fazilet yarışında farklı derece ve mertebededirler. Henüz daha çocuk yaşta aklını kullanarak Allah’ın birliğine imanı tercih eden Hz. Ali (ra) ve Peygamberimizin (asm) nübüvvet dâvâsını duyar duymaz koşarak iman eden Hz. Ebûbekir (ra) elbette bütün sahabelerden daha faziletlidir. Onları fazilette diğer sahabelere takaddüm ettiren sır, elbette iman ve iman dâvâsındaki gayret ve hizmetleridir.
Mekke döneminde Hz. Ebûbekir (ra) ve Hz. Ali’nin (ra) hayatını incelediğimiz zaman şu hususlar dikkatimizi çeker: Öncelikli olarak Kur’ân-ı Kerim’in yazılmasında ve okunmasında ve etraf-ı âleme neşrinde en büyük hizmeti yapanlar Hz. Ebûbekir (ra) ve Hz. Ali (ra) herkesten daha gayretliydiler. Hz. Ebûbekir (ra) her gece tanıdıklarının ve akrabalarının evlerine gider onlara iman hakikatlerini ders veren Kur’ân âyetlerini okuyarak imana dâvet ederdi. Kabul edenleri evine dâvet eder ve Peygamberimiz (asm) ile onları görüştürür ve anlamadıkları konuları onlara açıklama ve anlatma fırsatları oluştururdu. İlk Müslüman olanların çoğu Hz. Ebûbekir’in (ra) gayretleri ve çalışmaları ile iman etmişlerdir.
Hz. Ali (ra) ise küçük olduğu için sahabeler arasında irtibatı sağlamak ve çevreden gelenleri gizli olarak Peygamberimiz (asm) ile buluşturmak gibi önemli görevleri yapardı. Ayrıca Peygamberimize (asm) gelen iman hakikatlerini öğrenir, yazar ve Müslümanlara ulaştırırdı. Adeta bir nev’î gizli postacılık görevi yapardı. Ayrıca Peygamberimizin (asm) sahabeleri ile irtibatını temin ederdi. Bütün bunları iman hakikatlerini kalplere ve gönüllere ulaştırmak ve bir insanın imanını kurtarmak için yapardı.
“Kâinatta en yüksek hakikat imandır.”1 Hâl böyle olunca en yüksek hakikate hizmet etmek de en önemli ve mühim hizmettir. Sahabeleri o mevkie çıkaran en önemli sır, iman gibi iki cihanın saadetini temin eden en büyük hakikati bize ulaştıracak hizmeti canları ve başları ile deruhte etmeleridir. Diğer tüm hizmetler iman hizmeti yanında ikinci ve üçüncü derecede kalır. Peygamberimizin (asm) sünneti, onun (asm) takip ettiği yoldur. “Ümmetimin fesada uğradığı bir zamanda kim benim sünnetime yapışırsa yüz şehidin sevabını alır”2 hadisi elbette haktır ve çok önemlidir. Acaba insana yüz şehit sevabı kazandıracak sünnet hangisidir? Elbette “iman hizmeti”dir. İman insana iki cihan saadetini kazandırır. Ümmetin fesadı, imanın zayıflığı; fesadın izalesi de imanın yaygın olmasıyla olur. Bunun için insana ve topluma yapılacak en büyük iyilik ve hizmet, imanın takviyesi ve imandaki şüphelerin giderilmesi için yapılacak çalışmalardır.
Ahir zamanda ümmetin fesada gideceğini ve pek çok fitnelere maruz kalacağını haber veren Peygamberimiz (asm) bu fitnelerin sebebi olan iman zaafına dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur: “İleride öyle fitneler olacaktır, o fitnelerde kişi mü’min olarak sabahlayacak ama akşama kâfir olarak dönecektir. Ancak Allah’ın ilim ile kalbini ihya ettiği kimseler bundan korunacaklardır.”3
Bu hadiste açıkça ifade edildiği gibi imansızlık fitneyi netice vermektedir. Çaresi de ilim ile kalpleri diriltmektir. Buradaki hastalık imansızlık olunca ilim de “iman ilmidir.” İman ilmi ilimlerin şâhı ve padişahıdır. Sahabeler akılları bozulmuş ve kalpleri ölmüş olan cahiliye Arap toplumunu imanın hidayeti ve Kur’ân’ın iman dersi ile diriltmiştir. Sahabeler de iman hakikatleri için mücadele etmiş ve imanın akıllara, kalplere ve gönüllere yerleşmesi için çalışmışlardır.
Bu hakikatler nazara alınınca sahabe mesleğinin “iman hizmeti” mesleği olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Bediüzzaman’ın da “Ben bütün mesaimi iman üzere teksif etmiş bulunuyorum” demesinin hikmeti daha iyi anlaşılmaktadır. Açtığı sahabe mesleğinin, iman hizmeti mesleği olduğu gerçeği de…
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman, Sözler, s. 704
2- Abdurrauf El-Münavi, Feyzu’l Kadir, (Tarihsiz Beyrut) 4:261
3- Sünen-i İbn-i Mâce, 2:1305, 1310 (Hadis No: 3954, 3961)
M. Ali KAYA
11.12.2006 - 23:19
şuan grupta yoksun ama gönlümüzdesin, duamızdasın inşallah...
Ey Rahmân ve Rahîm olan Allah’ım! 'Bismillâhirrahmanirrahîm' hürmetine, rahîmiyetine yaraşır şekilde bize merhamet et, Rahmâniyetine yaraşır şekilde, bize 'Bismillâhirrahmânirrahîm'in sırlarını anlamayı nasip eyle.
Sözler On Dördüncü Lemanın İkinci Makamı
Bir gün Kur'an etrafındaki surların yıkıldığını görürsen, hemen kemiklerini taş, etlerini harç, kanını da su edeceksin. Etrafına ilimden, irfandan, faziletten ahlâktan kaleler dikeceksin. Kaleler, fedailer ister. Nasıl olsa sen de içinde fedai olacaksın.
10.12.2006 - 21:05
s.a kardeşim kalbimiz aynı dava mührüyle mühürlenmiş inşallah bu yolda rabbim yolunu açık eylesin... Sen dünyanın en güzel mesleğini yapıyorsun yeşermemiş gönülleri yeşertiyorsun...selamlar vesselam
01.12.2006 - 00:25
nurlu kardeşim Rabbim yar ve yardımcınız olsun.
20.11.2006 - 02:52
YILDIZ'LARIDA AL YANINA
Yıldızlarıda al yanına günlerin efendisi
Bir haber sal şu aşığına ümmetin sevgilisi
Ayağında toz olurum yürüdüğün yol olurum
Sen iste sevgili ömür boyu kölen olurum
Yıldızlarıda al yanına günlerin efendisi
Bir haber sal şu aşığına ümmetin sevgilisi
Sevdalıları al yanına günlerin efendisi
Bir ümit yak şu aşığına ümmetin sevgilisi
Ayağında toz olurum yürüdüğün yol olurum
Sen iste sevgili ömür boyu kölen olurum
Yıldızlarıda al yanına günlerin efendisi
Bir haber sal şu aşığına ümmetin sevgilisi
TAHA
Toplam 83 mesaj bulundu