Oğuzhan Keskin Adlı Üyenin Nedir Yazıları - A ...

  • büyük doğu

    12.06.2003 - 23:02

    ne batılıyım ne doğulu
    ben Türk'üm Anadolulu! ...

  • kazım karabekir

    12.06.2003 - 22:52

    İstiklal Savaşı'nda Doğu Cephesi Komutanı... Mustafa Kemal Paşa'nın askeri müfettişlik görevinden istifa etmesinden sonra kısmmen vasıfsız kalmasından sonra bile ordusuyla 'ordum ve ben emrinizdeyiz Paşam! ' diyerek Misak-ı Milli'ye katılan ilk komutan olmuştur.. Cumhuriyetin ilanından sonra çok partili sisteme geçişte (ilk başarısız deneme) parti kurmuş ve sonradan kapatılmıştır.. Bundan sonra Atatürk'le fikir ayrılığına düşen Kazım Karabekir Paşa yurt dışına çıkmış ve Atatürk'ün ölümünden sonra geri dönmüştür...

  • kürt

    12.06.2003 - 20:29

    Avrupalılar Kürt kardeşlerimizi bizden ayırıp 'Büyük Ermenistan' hayali içinde eritmek istiyorlar.
    Kazım Karabekir Paşa

  • kürt

    12.06.2003 - 20:28

    Kürtler bilgisizlikleri dolayısıyla emperyalist Avrupa tarafından sömürülmüş bir halk.. Mazlum bir millet olarak gösterilmiş fakat Avrupa'nın (ki buna abd'yi de eklemeliyiz) kuklası olarak hiç de mazlum olmayan bir görüntü çizmiştir.. Avrupa arşivlerine Türkiye'de 15-20 milyon arası nüfusta oldukları söylenir.. Fakat Türkiye'de 'hayır ben Türk değil Kürt'üm diyen 5 milyon insan bile yoktur..) Doğu ve Güneydoğu'daki kötü hayat şartları onları cahilliğe itmiş ve cahillerin kolayca kışkırtılabilmesi gerçeği sonucu neyin ne olduğunu bilmeden dağlara çıkmış, mehmetçikleri, peygamber aslanlarını, şehit etmişlerdir..

    Atatürk'ün çizdiği Misak-i Milli sınırları içinde aşiretten öteye gitmeyen toplululklar olmalarına karşın,20.yüzyılın başında büyük Türk halkının emperyalist Avrupa'yı defetmeleri ve kesin bir şekilde mağlup etmeleri sonucunda, öfkeden gözü dönmüş Avrupa'nın Türklere karşı kullandığı yeni bir silah olmuşlardır... Kürtlerin en büyük şansızlığı da budur.. Aslında emperyalistlerin bağımsız Kürtler gibi kaygıları yoktur.. Onları kaygısı, bölünmüş, başına çorap örülmüş, kısmen güçsüzletirilmiş bir Türkiye'dir..
    Kıssadan hisse Kürtler maalesef emperyalistlerin kuklası oluş ve Türklerle kardeşliğini unutmuş bir topluluktur.. Bugün Avrupa ve abd kaynaklı Kürt hikayelerinin yarısından fazlası balondur... Kürtlerin başına ne geldiyse cehaletinden ve bulunduğu coğrafyanın çekiciliğindendir...

  • kürt

    12.06.2003 - 20:18

    Eğer bir Türk Kürtleri sevmiyorsa o Türk değildir..
    Ve eğer bir Kürt Türkleri sevmiyorsa o Kürt değildir..
    Ziya Gökalp

  • nazım hikmet

    12.06.2003 - 20:13

    ....
    BEN YANMASAM
    SEN YANMASAN
    BİZ YANMASAK
    NASIL ÇIKAR
    KARANLIKLAR
    AYDINLIĞA! ...

    sevgili Nazım Usta aydınlık için yandın kaç kez.. Selam sana ve tüm diğer insanlık savaşçılarına olsun.. Dileğim Allah günahlarını affetsin (sen buna ne dersin bilmem ama bu benim dileğim) mekanın cennet olsun... İyi niyetin terazide günahlarından ağır çıkar inşallah...

  • yobaz

    10.06.2003 - 18:40

    'Cahillerle girdiğim her tartışmayı kaybetmişimdir.' (Ebu Hanife)

    *sevgili arkadaşım 'dehşet'ten öğrendiydim bu sözü.. Kısmet bugüne..

  • menfaat

    05.06.2003 - 21:55

    ..güzel bi'şey değil..

  • beşiktaş

    05.06.2003 - 20:15

    bu alemde bi AdanaDemirspor bir Beşiktaş... Beşiktaş halkın takımı.. Bizim takımımız.. 'Cefakar açık'ın 'Çarşılı kapalı'nın takımı...

  • adana

    05.06.2003 - 16:39

    -Maviiiiii
    -Laciveeeeerttt
    -Maviiiii
    -Laciveeeerttt
    -En büyük
    -Mavi Şimşek
    -Şampiyon
    -Mavi Şimşek

    Adana Demir Spor Adanamızın gururu olacak her zaman..

  • adana

    02.06.2003 - 20:43

    işin resmi yanın bırakalım:

    adanalıyıh Gardaş! ..

  • adana

    02.06.2003 - 20:40

    adana iklimi

    Adana ilinde en yüksek sıcaklık 45°C, en düşük sıcaklık ise -8.4°C dolaylarındadır. İlimizde en çok yağış aralık, en az yağış ise temmuz ayında görülür. Ortalama nisbi nemin % 90 'in üzerine çıktığı da görülebilir.

    Adana ilinin 50 yıllık yağış ortalamaları ile son üç yıllık yağış meteorolojik değerleri Cetvel 1' de,1999 yılı aylık yağış durumu Cetvel 2' de görülmektedir.

    Aladağ, Feke, Pozantı, Saimbeyli, Tufanbeyli ilçeleri dağlık ve yüksek yayla karakterindeki geçit bölgeleri olup ova kesiminden farklı iklim değerlerine sahiptir. Bu bakımdan ilimiz genelinde tarımsal faaliyetler uzun zaman periyodunda tamamlanmaktadır.

    İlimizde iklim dağlık ve ovalık alanlarda farklılık göstermekle birlikte tipik akdeniz iklimi karakterindedir.yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçer. Yükseklerde yağışlar genellikle kar şeklinde düşmektedir.

  • adana

    02.06.2003 - 20:40

    adana'nın nüfusu

    Adana, nüfusu hızla artan bir ildir. Nüfus artış hızı % 0,116' dır.

    1997 yılı nüfus sayımına göre ilin nüfusu 1.682.483' tür. Bunun 109.591'si köylerde, geriye kalan 1.272.892’si kentlerde oturmaktadır. İlimize yaz aylarında diğer illerden 100.000 - 150.000 kadar geçici tarım işçisi gelmektedir. İlimizin nüfus yoğunluğu 120' dir.

    İlimizde 13 ilçe,550 köy,1 büyük şehir belediyesi,13 ilçe ve 34 belde belediyesi olmak üzere toplam 48 belediye,259 mahalle bulunmaktadır.

    Cetvel 1. Adana İli Nüfus Sayımı Sonuçları (1997 Sayımı)

  • adana

    02.06.2003 - 20:37

    ADANA KİMLİK KARTI

    Plaka Kodu: 01

    Yüzölçümü: 14.030 km²

    Nüfusu: 1.682.483

    İlçeleri:

    Seyhan (Merkez)

    Yüreğir (Merkez)

    Aladağ

    Ceyhan

    Feke

    İmamoğlu

    Karaisalı

    Karataş

    Kozan

    Pozantı

    Saimbeyli

    Tufanbeyli

    Yumurtalık
    ULAŞIM BİLGİLERİ
    Adana Şakirpaşa Havalimanı
    THY Havalimanı Bürosu: Adana Şakirpaşa Havalimanı
    Telefon: (322) 4357840
    Faks: (322) 4357834 / 4543088
    Check-in Bankosu Konumu: Gidiş Salonu
    Check-in Süresi: 20-45 dk.
    Uzaklık (Şehir merkezi-Havalimanı) : 3 km.

  • adana

    02.06.2003 - 20:36

    adana coğrafyası Adana ili yurdumuzun güneyinde, Akdeniz kıyısında, Çukurova'nın merkezinde yeralır. Kuzeyde Niğde ve Kayseri, kuzeydoğuda Kahramanmaraş, doğuda Osmaniye, batıda İçel ve güneyde Hatay ili ve Akdeniz ile çevrilidir.

    Yüzey şekillerinden birçoğunu bünyesinde toplamış ender yörelerdendir. Arazi güneyden kuzeye doğru yükselerek Toroslar’a ulaşır. Dağlar ve ovalar arasinda hafif engebeli eşik alanları bulunur. Yüreğir, Misis, Ceyhan ve Yumurtalık en önemli ovalardır. Adana ilinin yüzölçümü 14.030 km 2'dir.


    Adana ilini Orta Toroslar'ın bir bölümü ile Amanoslar çevreler. Toroslar batıdan kuzeye doğru Uzun Yayla’ya kadar uzanır. Bu dağlarda 3000 m'yi geçen yüksekliklerin yanında, sert yamaçlara, yüksek tepelere ve derin vadilere rastlanır. Demirkazık 3437 m ile en yüksek tepe olarak karşımıza çıkar. Torosların bu bölümünde Gülek Boğazı İç Anadolu'yu güneye bağlayan en önemli geçittir. Aladağlar, Tahtalı Dağlar, Dibek Dağları en önemli dağlarıdır. Amanoslar, Hatay sınırını çizerek güneyden kuzeye, Kahramanmaraş'a kadar uzanırlar. Misis Dağları fazla yüksek olmayan görünümü ile doğu batı doğrultusunda uzanırlar.

    İlin en önemli akarsuları Seyhan ve Ceyhan nehirleridir. Seyhan Uzun Yayla’dan çıkar, çeşitli kollarla beslendikten sonra Çukurova'dan geçerek Akdeniz'e dökülür. Uzunluğu 650 km'dir. Ceyhan nehri ise Elbistan Dağları’ndan doğar, Çukurova'yı geçtikten sonra İskenderun Körfezi'ne dökülür. Uzunluğu 509 km kadardır.

    İlimizde tabii göl bulunmamaktadır. Göllerin tamamı set gölleridir. Bunlar Tuzla (84 km2) , Akyatan (50 km2) , Hurmaboğazı (114 km2) , Tabaklar (0.34 km2) , Çamlık (134 km2) , Yelkoma (6.44 km2) gölleri olup toplam 388.78 km2 alana sahiptirler.

  • adana

    02.06.2003 - 20:34

    adana'nın tarihi

    Çukurova' nın düz ve bereketli topraklarının yerleşim tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Toros dağlarında yetişen ve yemek yapımında kullanılan sedir ağaçları, antik çağ medeniyetlerinin, Akdeniz sahillerine gelip yerleşmelerine neden olmuştur. Ayrıca, Çukurova Gülek Boğazı nedeniyle Anadolu' yu hem güneye, Suriye üzerinden Arap ülkelerine hemde doğuya Irak ve İran' a bağlayan kavşak durumundadır. Günümüzde de uluslar arası karayolu, hava yolu, demir yolu ve deniz yolu ile bu önemini devam ettirmektedir. Bölgede yapılan kazılar Çukurova da yerleşimin M.Ö.3000 yıllarına kadar uzandığını göstermektedir.

    Yörede kurulan her medeniyet kendine göre değişik bir isim kullanmıştır. Bunların en eskisi Boğazköy metinleri olarak bilinen Hitit kitabelerinde Uru Adania (Adana beldesi) diye geçer.

    Adana sırasıyla şu isimleri almıştır:

    Adad -Adanus -Ezene -Batana -Edene son olarakta Adana ismi 1872' den itibaren resmi kayıtlarda yer almış ve tescil edilmiştir.

    Çukurova yöresinde yapılan arkeolojik araştırmalar neticesinde on değişik uygarlık ile devlet, beylik ve krallık gibi çok çeşitli siyasi güçlerin ortaya çıktığı görülmüştür.

    Yöreyi eğemenlikleri altına alan medeniyetler şu şekilde sıralanabilir:

    Luvi Krallığı, Kizzuvatna Krallığı, Hitit Krallığı, Kue (Ove) Krallığı, geç Hitit Krallığı, Asur Krallığı, Syennesis Krallığı, Pers İmparatorluğu, Helenistik Dönem, Selevkos Krallığı, Otonom Dönem, Roma İmparatorluğu.

    Orta Çağda da Adana eski önemini korumaya devam etmiş, bu durum ipek yolunun buradan geçmesiyle dahada artmıştır. Bu dönemde buraya egemen olan uygarlıklar şunlardır:

    Bizans İmparatorluğu devri (M.S.395 - 638) , Selçuklular Devri (M.S.1071 - 1097) , Ermeni Krallığı (M.S.1097 - 1375) .

    Bu dönemde çeşitli uygarliklar yöreye egemen olmak için savaşlar yapmişlardir. Bu uygarliklar şunlardir:

    Mısır Türkmen Memlükleri (M.S.1300 yıllarının başı) , Ramazanoğulları Dönemi (M.S.1352 - 1608) , Osmanlılar Dönemi (M.S.1517 - 1918) .

    18.YY sonunda dünyada görülen siyasi gelişmelerin etkisi Çukurova' ya da yansimiştir. Bunun sonucunda 19.yy da da dünya devletleri emperyalist düşlerini gerçekleştirmek için Osmanli Imparatorlugu' nu yikmak ve parçalamak amaciyla her türlü siyasi mücadeleye girmişlerdir. Ingiltere, Fransa ve Rusya, Osmanli Devletine başkaldiran Misir Valisi Kavalali Mehmet Ali Paşa' ya yardim etmiştir. Misir Valisi bunlardan güç alarak Mezopotamya' yi Adana topraklarini kendi egemenligi altina almiştir. Adana 1833 - 1840 yillari arasinda Mehmet Ali Paşa' nin oglu Ibrahim Paşa' nin idaresinde kalmiştir. Bu kisa dönemde tarimda önemli gelişmeler olmuş ve halkin yaşaminda yeni düzenlemeler yapilmiştir.1840 yilindan sonra Adana ve yöresi yeniden Osmanlilar' in idaresi altina girmiştir. Ancak merkezi idaredeki olumsuzluklardan dolayi yörede bulunan Kozanogullari, Bozdoganlar, Kirimogullari, Küçükaliogullari, Gökaliogullari, Menemenciogullari, Sirkintiogullari ve benzeri gibi aşiretler Osmanli idaresine karşi baş kaldirmişlardir. Bu isyan durumu 1865' e kadar sürmüş, Durmuş Paşa idaresinde isyan bastirilmiş, Aşiret reisleri (Beylik) ünvani ile başka yerlere gönderilmiş ve göçebeler zorla yerleşik düzene geçirilmiştir.1867 yilinda idari teşkilat kurularak Adana il olmuştur.

    İdari teşkilat kurulmasına rağmen 1877 - 1878 Osmanlı-Rus savaşı nedeniyle ülkede görülen kargaşa Adana' da da etkisini göstermiştir. Bu devrin en ünlü ve en kalıcı yeniliklerini yapan Vali Ziya Paşa' dır. Bu kişi devlet adamlığının yanında ünlü bir şair ve düşünürdür.

    1908 yılında Osmanlı Devleti'nde II. Meşrutiyet' in ilanıyle yeni bir döneme girilmiştir. Bu dönemde azınlıklar partileşme yoluna gitmişlerdir. Bunların en önemlisi Ermeni, Hınçak ve taşnak komiteleridir. Bu komitelerin çalışmaları ile Adana' da büyük bir baskın ve kaçış yaşanmıştır. Buna halk arasında 'İğtişaş' ta denir. Bu dönemde yöre halkına görülmemiş zulümler yapılmış, dünya devletleri de bunları önlemek yerine Ermenilerle işbirliği yapmışlardır. Ermeniler, Fransızlar' ın desteklemesiyle Adana' yı işgal etmişlerdir.

    I. Dünya savaşinin bitiş tarihi olan 1918' de Türkler için yeni bir mücadele başlamiştir.31 Ekim 1918' de Adana' ya gelen Alman Komutani Liman Von Sanders Paşa' dan Yildirim Ordulari Komutanligi' ni alan Mustafa Kemal, 'Savaş müttefikler için bitmiş olabilir, ama bizi ilgilendiren savaşi kendi istikbalimizin savaşi ancak şimdi başliyor' diyerek Adana' da Kurtuluş savaşinin ilk işaretini vermiştir. Bu sirada düşman kuvvetleri Adana ve yöresini işgal etmeye başlamişlardir. Istanbul Hükümeti 23 Kasim 1918 tarihli bir yazi ile Adana ve yöresinin düşmana birakilmasini isteyen bir yazi göndermiştir. Adanali bunu büyük bir tepki ile karşilamiş, bu üzücü olayi protesto etmek için Içişleri Bakanligi' na 'Feryatname' diye adlandirilan bir telgraf göndermiştir. Fransiz işgal kuvvetleri planli bir şekilde Ermenileri Adana' ya, Dörtyol' a, Saimbeyli' ye, Kozan' a ve hatta Gaziantep ve Kahramanmaraş çevresine de getirip yerleştirmişlerdir. Amaçlari I. Haçli seferleri (M.S 1097) sirasinda yaptiklari gibi Avrupa devletlerine destek veren bir Ermeni Devleti kurmakti.1918 - 1919 yillarinda Adana' da işgalciler korkunç bir zulüm ve işkence uygulamişlardir. Bunca baskiya dayanamayan Adanalilar örgütlenerek 'Kilikya Milli Kuvvetler Teşkilati'ni kurmuşlar, Milli Direnme Mücadele Teşkilati ile birlikte harekete geçmişlerdir.20 Şubat 1920' den ihtibaren Milli Kuvvetler zafer kazanmaya başlamişlardir. 'Karbogazi' olayi olarak da bilinen olay Kuva-yi Milliye' nin ilk zaferidir.28 Mayis 1920' de Fransizlar Mersin - Adana hattina çekilmişler, Kozan ve diger daglik bölgeleri tamamen birakmişlardir.10 Temuz 1920' de Ermeniler tarafindan Türklere karşi bir soykirim harekati başlatilmiştir bunun neticesinde Türkler Toroslara dogru kaçmişlardir. Tarihte bu olaya 'Kaç, kaç olayi' da denilmektedir.5 Agustos 1920 de Mustafa Kemal Paşa, Fevzi bey 'Çakmak' ve millet vekilleri Pozanti' ya gelmiş, burayi il haline getirerek Pozanti kongresini yapmişlardir. Kasim 1920 tarihinde Fransizlar büyük bir yenilgiye ugramişlar ve Fransiz hükümeti T.B.M.M Hükümeti' ni resmen taniyarak bariş yapmiştir.20 Ekim 1921' de Fransizlarla Ankara antlaşmasi imzalanmiştir. Bu antlaşmaya uygun olarak 5 Ocak 1922' de Fransizlar Çukurova' dan tamamen ayrilmişlardir ve ayrilirkende birlikte getirdikleri Ermenileri götürmüşlerdir.

    Atatürk' ün Adana Seyhatleri

    Atatürk Cumhuriyetin kuruluşundan önce üç defa, Cumhuriyetin ilanindan sonrada alti defa olmak üzere Adana' ya dokuz defa gelmiştir. Geliş tarihleri sirasiyla şöyledir.

    Cumhuriyetten önce:
    31 Ekim 1918,5 Ağustos 1921,15 Mart 1923.

    Cumhuriyetten sonra:
    13 Ocak 1925,16 Mayıs 1926
    17 Şubat 1931,28 Ocak 1933
    19 Kasım 1937,24 Mayıs 1938

    ----------

    Güney Anadolu’nun geniş ve mümbit ovalarında kurulmuş bulunan Adana ve kazaları asırlar boyunca çeşitli medeniyetlere sahne olmuştur. Adana şehrinin genel tarihçesi çok eski olmakla beraber, daha çok Türk devri, Adana ve çevresindeki vakıf eserlerin tarih ve san'at değerlerinin ortaya konması için yapılan çalışmalarda büyük önem taşımaktadır. Yüzyıllar öncesine giden şehrin tarihinin, bu güne kadar rivayet edile gelen bir takım mitolojik olaylara dayandığı bilinmektedir. Mitolojiye göre şehir, gök tanrısının iki oğlu 'Adanus' ve 'Sarus'un Tarsus halkı ile yaptıkları savaşlar sonunda kurulmuş ve Adanus'un adına izafeten şehre `ÂDANIA'denilmiştır. Bölgede M.Ö. VI. yüzyılda Hitit ve Asurların, M.S. I. yüzyıllar da, Romalıların hakimiyet kurduklarını daha sonra, VI. yüzyılda Bizans hakimiyetinin hüküm sürdüğünü kaynaklardan öğrenmekteyiz. VII. yüzyıl başlarında yeni bir dinin verdiği kuvvet ve iman gucü ile Avrupa’ya kadar ilerleyen ve hatta Orta Çağın en büyük devletlerinden birini kurmuş olan müslümanların, Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'a kadar giderken Anadolu'ya açılan tabii bir kapı durumunda olan Adana ve civarından da geçtikleri bilinmektedir.

    Hatta kısa fasılalarla zaman zaman M.S.750 yıllarından 1258 yıllarına kadar bazı stratejik yerleri iskan etmiş oldukları bazı kalıntı ve kaynaklardan anlaşılmaktadır.1077 yılında Anadolu Selçuklu Devletini kuran Kutulmuş oğlu Süleyman Şah, bütün Adana ve havalisini zaptederek burada ilk defa Türk hakimiyetinin yerleşmesini sağlamıştır. Fakat, bu bölgede mevcut İslami yapıların çoğunun daha sonraki asırlardan, Mısır Memluklarına bağlı bir beylik olan Ramazanoğulları tarafından yaptırıldığını görmekteyiz.

    CVII. yüzyılın büyük Türk seyyahı, Evliya Çelebi'nin bildirdiğine göre 1671 (1082 H.) yılında Adana'da 70 camii,17 han,1 kapalı çarşı bulunmakta idi. Fakat bu yapılar tabiatın yıkıcı etkisinden kurtulamıyarak pek azı günümüze kalmış bulunmaktadır. Bu gün sadece Adana il merkezinde 38 tarihi yapı mevcut olup, bunlardan 29'u vakıflara kayıtlı bulunmaktadır. Bu eserlerin hayatta kalabilmesi ve san'at değerlerinin korunması son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün eski eserler üzerinde yaptığı onarımlar ve büyük çalışma hamleleri ile mümkün olmaktadır.

  • allah (c.c)

    31.05.2003 - 22:55

    Okulda 9.sınıflar karmasında kaleciydim cuma günü.. Perşembegünü oynadığımız hazırlık maçında doğru düzgün bir top bile kurtaramamıştım, takım arkadaşlarım yan gözle bakmaya başlamıştı bana.. Cuma günü öğle teneffüsü okul önünde oynadık maçı.. Ben dua ettim: 'Allahım beni bana güvenen arkadaşlarıma karşı utandırma' diye ve sürekli ağzımda 'kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım şefkatli ve merhametli Allah'ın adıyla' (eüzübillahimineşşeytanirracim bismillahirrahmanirrahim) vardı... Ve 1 gol yedim o da benim hatam değildi.. Allah'ım beni utandırmadı.. Biliyorum Allah var.. Ve benim yanımda...

    Yine ne yaptı bu çocuk diceksiniz haklısınız içimden geldi sadece kusura bakmayın)

  • ahmet kaya

    31.05.2003 - 15:41

    türküleri çok seviyorum lakin kişiliğini pek de takdir etmiyorumm...

  • ömer hayyam

    31.05.2003 - 15:39

    Yogrulurken camurum, sence de belliydi özüm,
    Ne günah isleyeceksem biliyordun onu tüm,
    Yargin olmazsa eger, isleyemez kimse sucu,
    Neden öyleyse kiyamette yakarsin a gözüm!

    görüyorsunuz ya.. İnsanın kafasını yiyip bitiren cevapsız sorular..

  • ömer hayyam

    31.05.2003 - 15:32

    Kim senin yasalarını çiğnemedi ki söyle
    Günahsız bir ömrün tadı ne ki söyle
    Yaptığım kötülüğü, kötülükle ödersen sen
    Sen ile ben aramda ne fark kalır ki söyle

    bu şiir mesela.. Tanrı'nın var olduğunu söylüyor ama bir isyan var.. Bir karmaşık kafa..

  • ömer hayyam

    31.05.2003 - 15:30

    Yav hayam okumadığın ne belli, yaş sahibi kanadalı insan (yaş sahibi olmak bir iltifat galiba) Ömer Hayyam hiç de ayaş bir adam değildir.. Şarabı çok sever kendisi ama onu araştıranlar sanılanın aksine onun çok aklı başında sarhoş gezmeyen, dahi ve çağının entelektüeli bir insan olduğunu anlamışlardır.. Rubailerinde Hayyam'ın Allah'a inandığını anlayabiliriz lakin bir isyan vardır mısralarında bazen..

    Adil davranmadıktan sonra
    Hacı, hoca olmuşsun kaç para?
    Hırka, tesbih, post, seccade güzel
    Tanrı kanar mı bunlara?

    şimdi bu adam yobaz mı aydın mı?

    Okuyun kardeşim okuyun...Akıl yaşta değil başta (Kaynak: yaşlı Türk bilgeleri)

  • necip fazıl kısakürek

    31.05.2003 - 11:29

    o mavi gözlü bir devdi...

    yanlış yere mi yazdım? yoo

  • nazım hikmet

    29.05.2003 - 18:21

    ben bir insan
    ben TÜRK ŞAİRİ komünist Nazım Hikmet ben
    Tepeden tırnağa iman
    tepeden tırnağa kavga
    Hasret ve ümittetn ibaret Nazım Hikmet..

    Türklük nüfus kağıdığında değil yürektedir! .. Biz Türk derken ırk değil kültür birlği olan insanlar topluluğunu kastederiz! .. Ve Nazım Hikmet'i bu topluluktan saymamak olsa olsa CAHİLLİKtir! ..

  • necip fazıl kısakürek

    27.05.2003 - 22:22

    Necip Fazıl'ı ıskalama lüksü! ..

    Merakımı mazur görün. Bizim; toplum olarak, Necip Fazıl Kısakürek'i ıskalama lüksümüz olabilir mi? Özellikle de edebi kişiliğini, şiirlerini mesela görmezden gelmek, yok saymak nasıl bir aymazlıktır? Neymiş, Necip Fazıl belli bir dünya görüşünün 'malı'ymış. Hadi oradan Allah aşkına. Ne malından söz ediyorsunuz siz? Bir grubun, ya da belli ideoloji takipçilerinin bir sanatçıya sahip çıkması, onu onların malı yapmaz biiir. Hiçbir sanatçı kimsenin tekelinde, tapusunda bir 'mal' değildir ikiii.

    Nazım'a karşı olanlar da aynı noktadan hareket etmediler mi? Ne vatan hainliğini, ne devlet düşmanlığını bırakmadılar, yıllarca mahpus yatırdılar Nazım Hikmet'i de.

    Aslında kıyıcı bir toplumuz biz. Kıyıcı, kırıcı, parçalayıcı taraflarımız çok fazla maalesef. En çok da yaratıcı, üretici insanlarımıza hoyrat davranmakta pek mahiriz. Kendi payıma severek, saygı ve hayranlık duyarak okuyorum üstadın eserlerini. Hele de yan tarafa yazıp paylaşmak istediğim Kaldırımlar'da ne kadar çok bizden var, ne kadar çok sizden var anlaşılsın istiyorum. Ve böyle bir müthiş şair nasıl yok sayılmaya çalışılır, bir kez de kendinize sormanızı diliyorum. Büyük ozanın ölümünün 19. yılı anısına buyrun Kaldırımlar'a.

    KALDIRIMLAR
    Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında,

    Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum.

    Yolumun karanlığa saplanan noktasında,

    Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

    Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;

    Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.

    İn-cin uykuda bir tek iki yoldaş uyanık

    Biri benim biri de serseri kaldırımlar.

    İçimde damla damla bir korku birikiyor;

    Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler,

    Üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor.

    Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

    Kaldırımlar, çilekeş insanların annesi,

    Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

    Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi;

    Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir insandır.

    Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta;

    Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! ..

    Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta;

    Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum.

    Ben gideyim, yol gitsin ben gideyim, yol gitsin;

    İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.

    Tak tak ayak sesimi aç köpekler işitsin;

    Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

    Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim!

    Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları.

    Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim;

    Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

    Uzanıverse başım taşlara boydan boya,

    Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.

    Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya.

    Ölse, kaldırımların bu kara sevdalı eşi.

    Üstad, Çile'nin önsözünde şöyle anlatır

    'Bahanesi tuhaf' şairlik
    'Şairliğim 12 yaşımda başladı. Bahanesi tuhaftır. Annem hastanedeydi. Ziyaretine gitmiştim... Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter... Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde... Haberi veren annem, bir an gözlerimin içini tarayıp

    '- Senin dedi, şair olmanı ne kadar isterdim! '

    Annemin bu dileği bana, içimde besleyip de 12 yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Gözlerim, hastane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgara karşı, içimden kararımı verdim;

    '- Şair olacağım! '

    Ve oldum. O gün bugün, şairliği küçük ve adi hissiliklerin üstünde gören, onu idrakin en ileri merhalesi sayan ben, bu küçük ve adi bahaneyi hiç unutmadım'

    Necip Fazıl, önce Bahriye Mektebi'ne kaydolur. Öğrenim gördüğü okul o yıl bir yıl daha uzatılınca okulunu terkederek Darülfünun'un Felsefe Bölümü'ne girer. Bu arada yazdığı şiirlerin bir bölümünü Yakup Kadri'ye götürür.1 Temmuz 1923 yılında, 'Kitabe' adlı şiirini yayımlayan Necip Fazıl'a ilk övgü, Ahmet Haşim'den gelir. 'Çocuk bu sesi nereden buldun sen? ' diye Necip Fazıl'a hitap eden Haşim, yakın gelecekte onun Türkiye'nin yetiştirdiği en ünlü şairlerinden biri olacağını öngörmüştür.

    Savaş Ay/Sabah Gazetesi/27.05.2003

Toplam 430 mesaj bulundu