Oğuzhan Keskin Adlı Üyenin Nedir Yazıları - A ...

  • şey

    05.02.2003 - 13:43

    şey bence ad, önd, adıl, ilgeç, belirteç, bağlaç gibi bir şey olmalı...bir tür yani...

    türkçede kelimeler 7ye ayrılır
    1-şeyler
    2-adlar
    3-önadlar
    4-adıllar
    5-ilgeçler
    6-belirteçler
    7-bağlaçlar

  • korku

    05.02.2003 - 13:08

    büyüdüm anne, evler büyüdü
    büyüdü pabuçlar yollar büyüdü............

  • kıbrıs

    05.02.2003 - 11:53

    Kıbrıs'la ilgili her şey; tüm Annan planının metni: www.kibris.gen.tr

    Not: bu bir reklam değildir; ulusal bir meseledir; ulusal meselelerde reklam olmaz! ...

  • kıbrıs

    05.02.2003 - 11:49

    Kıbrıs'a dikkat ediniz; Kıbrıs bizim için gereklidir! ...
    Mustafa Kemal Atatürk

  • kıbrıs

    05.02.2003 - 11:46

    ÇOK ÖNEMLİ BİR YAZI OKUYUN! ...

    Kıbrıs Rumlarının kökeni nedir?

    Kıbrıs'ın ilk yerli halkı Anadolu'dan gelmiştir. Kıbrıs, hiçbir dönemde Yunanistan'ın egemenliğine girmemiş, tarihte hiçbir zaman Yunanistan'dan Kıbrıs'a büyük çapta göç yaşanmamıştır.

    O halde, Rumlar kendilerini niçin Yunan saymaktadırlar?

    Kıbrıs Anadolu'nun doğal bir uzantısıdır. Jeolojik dönemin birinci zamanında Anadolu'nun Hatay bölgesine bitişik olan Kıbrıs, ikinci ve üçüncü zamanlarda oluşan çökmelerle Anadolu'dan kopmuştur. Adada Anadolu'da yaşayan cüce fil fosillerinin bulunması bunun kanıtıdır. Bu arada Kıbrıs'taki kazılarda bulunan vazolarla Anadolu'da ortaya çıkarılan vazolar ve evler birbirine çok benzemektedir. Buradan hareketle, ilk yerli halkın Anadolu'dan geldiği kesinlik kazanmaktadır.

    Kıbrıs tarih boyunca; Hititler, Mısırlılar, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Ptolemiler, Romalılar, Araplar, Bizanslılar, Templer Şövalyeleri, Lüzinyanlar, Cenevizliler, Venedikliler, Osmanlılar ve İngilizler tarafından yönetilmiştir. Kıyıları ise korsanların yatakları olmuştur.

    Anadolu'dan gelen yerli halkla, Kıbrıs'ı işgal eden bu ulus ve kavimlerin karışması sonucu, tarih içinde ortaya melez bir halk çıkmıştır.

    Bu melez halk, zaman içinde denizci bir kavim olan Miken'lerin kültürel etkisi altında kalmıştır. Miken'ler, Yunanlılar tarafından Helen ırkından sayılmaktadır.

    Kıbrıs'ın Roma İmparatorluğunun egemenliğine girmesinden sonra, M.S.46'da Kıbrıs'a gelen St. Paul, Hıristiyanlığın adada yayılmasını sağlamıştır. Bizans'ın resmi dili olarak Yunanca'yı, resmi din olarak Ortodoks Hıristiyanlığı kabul etmesi ve bunu zorla Kıbrıs'taki melez yerli halka da kabul ettirmesi dolayısıyla; adadaki melez halk, kendisini zamanla Yunanlı olarak görmeye başlamıştır. Kimlik bunalımı içindeki melez halkın, ulusal bir kültür ve kimlik arayışı içinde olması da bunda etkili olmuştur.

    Kıbrıs'ın yerli halkı Anadolu'dan gelmiştir. Bu halk zamanla adayı işgal eden kavimlere karışarak melezleşmiştir. Bizans döneminde ise, bu devletin dini ve kültürel etkisiyle kendini Yunanlı olarak görmeye başlamıştır.

    www.kibris.gen.tr

  • türk

    04.02.2003 - 19:17

    özbek, kazak, oğuz yoktur; Türk vardır! ....
    Mustafa Kemal Atatürk

  • kıbrıs

    04.02.2003 - 19:11

    Kıbrıs Adının Kaynağı

    Türkçe'de Kıbrıs, Arapça'da 'Kubrus' (Kubruş) , Batı dillerinde 'Cyprus', 'Cypre', 'Chypre', 'Gipros' ve 'Cypren' olarak adlandırılan ada; Mısır ve Hitit kaynaklarında müştereken Alaşya (Alasya) şeklinde geçerken, Mısır kaynaklarında, ayrıca 'Asi' kelimesiyle de ifade edilmektedir. Asurlular'da 'Yatnana' veya 'Ya', İbraniler'de 'Kittim' denilen Kıbrıs; 'Kypros' olarak ilk defa Homeros'ta zikredilmektedir. Adının, Ana Tanrıça Kibele'ye bu adada verilen isim olan Kipris'ten geldiği de rivayet edilmektedir. Adanın adının; adada bolca bulunan kına çiçeğinin İbranice karşılığı olan 'Kopher', yine adada bolca çıkan bakırın Latince karşılığı olan 'Cuprum' veya Batı dillerine 'Copper' ve 'Kopher' olarak geçen bakırın Akadca aslı ve nihayet Latince'de servi anlamına gelen 'Cypress' kelimesinden geldiği şeklinde rivayetler de mevcuttur.
    Kıbrıs, tarihte bunlardan başka daha bir çok isimlerle anılmıştır. Havasının güzelliğine göre 'Aeria', bakır madenlerine göre 'Eroza', tanrıçalara nispetle 'Afrodisia' ve 'Amatosia', önemli şehirlerinin deniz seviyesinde oluşundan dolayı 'Koloni', dağlık oluşu nedeniyle 'Keraşitsi', halkının bahtiyarlığına izafeten 'Makarya', işgal eden milletlerin adlarına göre 'Mionis', 'Esfekia' ve adayı ilk işgal eden Yasef'in oğlunun adına izafeten 'Kittim' veya 'Chetim', M.Ö.600 yılında bugünkü Lefke yakınlarında bulunan Depa (Soli) şehrinin Kralı olan Philocyprus'un adına izafeten 'Cyprus' ve bir şehir adı olarak da 'Pafos' denilmiştir.
    KAYNAK:
    Osmanlı İdaresinde Kıbrıs (Nüfusu, Arazi Dağılımı ve Türk Vakıfları) , Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını, Yayın Nu: 43, Ankara 2000.

  • kıbrıs

    04.02.2003 - 19:09

    14 Ocak 2003,10: 30 - Zaman Gazetesi
    Lefkoşa
    TBMM Başkanı Bülent Arınç, Birleşmiş Milletler Planı’yla ilgili büyük tartışmaların yaşandığı bir dönemde iktidar ve muhalefet partisi üyesi 20 milletvekiliyle KKTC’yi ziyaret etti.
    Arınç, Kıbrıs sorununun sorumlusunun Kıbrıs Türk halkı ya da Türkiye olmadığını belirterek, “Sorumlular Türk halkını yok etmeye çalışanlardır.” dedi.

    KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ise Arınç’ı kabulünde BM Planı’nın kabul edilmesi durumunda adada 10 yıl sonra tek bir Türk’ün bile kalmayacağını belirtti. Çok sert mesajlar veren Denktaş, “Rumlar silahla yapamadıklarını AB yoluyla yapmak istiyorlar. Halkımız kışkırtılarak müzakere sürecine müdahale edildi.” diye konuştu. Planla ilgili kaygılarını dile getiren Denktaş, Kıbrıs Türk’ünün ilk kez ikiye bölündüğünü dile getirdi.

    Kıbrıs'ta bugün yapılacak Annan Planı'nı destekleyen mitinge dikkat çeken Denktaş, “Kıbrıs'ta ilk kez lastikler yakılmaya, ses bombaları atılmaya başlandı. Bunlar akıl işi değil. Bugünlerde sorunlar sokakta değil, barış ve sevgiyle çözülür.” dedi. Arınç da, parlamentoda temsil edilen AKP ve CHP milletvekilleriyle birlikte Denktaş'a bağlılıklarını pekiştirmek istediklerini söyledi. Denktaş'ın kaygılarını ‘kısmen’ paylaştıklarını belirten Arınç, ”Kıbrıs Türkü, barış, adalet, eşitlik ve güvence istiyor. Bunları gözardı eden barış, barış olamaz.” dedi.

    Arınç, KKTC Geçitkale Havaalanı’nda ise, TBMM’nin her zaman Kıbrıs Türk halkının onurlu davasını desteklediğini ve Kıbrıs Türkünün 40 yıla yakın bir süredir bir hak ve hürriyet mücadelesini insanlık dışı şartlar altında sürdürdüğünü bildirdi. Arınç, “Kıbrıs sorununun tek sorumlusu ne Kıbrıs Türk halkı ne de Türkiye’dir. Sorumlular Türk halkını yok etmeye çalışanlardır.” diye konuştu. Ziyaret öncesi Esenboğa Hava Limanı’ndaki basın toplantısında ise Arınç, Kıbrıs konusunda önemli bir müzakere süreci içerisinde bulunulduğunu, Kıbrıs Türk halkının Sayın Cumhurbaşkanı Denktaş’ın liderliğinde eşitlik ve adalet mücadelesi verdiğini kaydetti. Arınç, “Çözüm, iki tarafın eşit egemenliğini ve siyasi eşitliğini kabul eden ve iki kesimliliği koruyan bir uzlaşmaya dayanmalıdır.” şeklinde konuştu.

    KKTC'deki bütün kesimlerle temaslarda bulunacağını söyleyen Arınç, “Kıbrıs’ta bugün düzenlenecek mitinge heyet içindeki hiçbir milletvekilinin katılmasının söz konusu olmadığını da sözlerine ekledi. Arınç, Denktaş’ın, Kıbrıs Türk halkının haklarını ve çıkarlarını koruyacak, Türkiye’nin etkin garantörlüğünü sağlayacak, Türk–Yunan dengesini muhafaza edecek bir çözüme ulaşılması yönündeki çabasını desteklediklerini ifade etti.

    Bu arada Denktaş, dün BM Temsilcisi Alvaro De Soto ile de görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada, Rum lider Glafkos Klerides ile çarşamba günü ara bölgede buluşarak BM planını müzakere takvimini istişare edeceklerini söyledi.
    Ömer Şahin

  • kıbrıs

    04.02.2003 - 19:08

    17 Ocak 2003,16: 12 - Tercüman Gazetesi
    Kıbrıs’ta BM’nin dayattığı Annan Planı tuzaklarla dolu. Türk makamlarının hazırladığı çok gizli raporlara göre plan kabul edilirse, Kıbrıs Türkleri ekonomik, sosyal ve psikolojik yönden tamamen çökertilecek.
    Kıbrıs’ta çözümün son tarihi olan 28 Şubat’a kısa bir süre kala, Annan Planı’nın ihtimal dahilindeki sonuçlarına ilişkin değerlendirmeler de netleşmeye başladı. Türk ve KKTC makamlarının hazırladığı iç değerlendirme raporları, bugüne kadar kamuoyuna açıklanmayan bazı gerçekleri açık biçimde ortaya koyuyor. Milli Güvenlik Kurulu ve Çankaya Köşkü’nden yapılan toplantılarda ele alınan raporlara göre, Annan Planı’nın kabul edilmesi durumunda, Kıbrıs Türk halkı, ekonomik, sosyal ve psikolojik bir yığın sorunla karşı karşıya gelecek.

    Annan Planı’na göre yaşanacak gelişmeler şöyle sıralanıyor:

    *KKTC topraklarının 682.52 km2 ‘si Rumlara terk edilecek. KKTC topraklarının yüzde 21’i elden çıkacak.

    *KKTC toprakları 2 bin 559 kilometre kareye düşecek. Bu toprakların yüzde 27.6’sı tarımsal faaliyetlere uygun değil.

    *KKTC’ye bırakılacak toprakların yüzde 11.6 sına Rumlar yerleştiriyecek Annan belgesinde KKTC’ye yüzde 28.5 oranında toprak bırakılacağı belirtilirken, Kuzey Kıbrıs’a yerleştirilecek Rumlar dolayısıyla bu oran gerçekte yüzde 24.9 oranına inecek. Değerlendirme raporunda, “Türkler Güney’de bugünün gerek mülk değeri, gerekse ürün değeri son derece yüksek 80 bin dönüm bağ bırakmıştır. Buna karşılık Türkler Güzelyurt bölgesinden 77 bin dönüm sulu arazi almıştır” deniliyor.

    SUSUZ KALACAKALAR

    Değerlendirme raporları, Annan belgesinin bir başka yanını da ortaya koyuyor. Belgenin kabul edilmesi durumunda, zaten oldukça kıt su kaynaklarına sahip olan Kıbrıslı Türkler’in elinde nerdeyse hiç su kaynağı kalmayacak. BM haritasına göre, Kıbrıs Türkleri’nin su ihtiyacının yüzde 71’ini karşılayan Güzelyurt bölgesinin tamamına yakını Rumlara bırakılıyor. Bu, iyi ve kaliteli su kaynaklarının yüzde 76’sının Rumların denetimine bırakılması anlamına geliyor.

    Bahadır Selim Dilek

  • kıbrıs

    04.02.2003 - 19:07

    18 Ocak 2003,13: 04 - Milliyet Gazetesi
    Ankara
    Türk Parlamenterler Birliği’nin 'Kıbrıs Sorunu' konulu sempozyumuna katılan İngiliz konuşmacılar, 'Annan Planı’nın Türk toplumunun intiharı anlamına geldiği' uyarısında bulundu.
    Lord Kilclooney, planın uzun vadede Türk toplumunun ortadan kalkmasına neden olacağını belirtirken, Türklerin yaşadığı yüzde 28’lik nüfus alanının Rum alanı haline gelebileceğini söyledi.

    Planla Kıbrıs’ın Rumların denetimi altına verildiğini, nüfus aktarımının da Rumlar lehine gelişeceğini ifade eden Kilclooney, 'Bu da Kıbrıslı Türklerin kendi ülkelerinde bağımsızlıklarının sonu olacaktır' dedi. Kilclooney, KKTC’de yapılan Denktaş karşıtı gösterilerin de Kıbrıs Türklerinin Batı’daki imajını bozduğunu belirtti.

    'Plan evlere dağıtılsın'

    Londra Üniversitesi’nden Prof. Dr. Clement Dodd, planın açık seçik bir Türkçe’yle yazılarak evlere gönderilmesi gerektiğini söyledi.

    Eski İngiliz parlamenter Michael Stephen da Batı’nın vaatlerine güvenerek beklemenin yanlış olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti: 'ABD istese Rum Kesimi’nin AB’ye üye olmasını engelleyebilir. Türkiye savaş alanlarında değil, kelimelerle yürütülen mücadelelerde kaybediyor. Rum Kesimi’nin AB’ye üye olması durumunda Türkiye - AB ilişkilerinde sürekli sürtüşme yaşanacak. Bu Türkiye Kuzey Kıbrıs’tan vazgeçene kadar sürecek.'

    Stephen, Denktaş’a Güney Kıbrıs Rum Kesimi lideri Glafkos Klerides’e harcadığı zamandan daha fazlasını kendi halkına harcayarak davasını anlatmasını önerdi. Stephen, bunlar yapılmazsa 20 yıl içinde Kıbrıs’ın Rum adası haline geleceğini ve 1974’te hayatını kaybedenlerin de boşuna ölmüş olacağını söyledi.

  • ermeni sorunu

    04.02.2003 - 18:56

    ERMENİ KOMİTELERİ

    HINÇAK

    Hınçak (Çan Sesi) Komitesi, aslen Kafkasya Ermenilerinden Rus uyruklu Avedis Nazarbeg ile karısı Maro ve Kafkasyalı diğer öğrenciler tarafından 1886 yılında İsviçre'de kurulmuş ve komitenin düşüncelerini yaymak için de, yine Hınçak isminde bir gazete çıkarılmıştır. Bu komitenin başında ve üyeleri arasında çoğunluğu yine Rus uyruklu Ermeniler bulunmaktadır. Bu komite, kendisine çalışma bölgesi olarak Doğu Anadolu'yu seçmişti; bir zaman sonra komite merkezi, İsviçre'den Londra'ya götürülmüştür.

    Hınçak Komitesinin programı, Sosyalist, Marksist ve Merkeziyetçidir; Karl Marks'ın ilkeleri, temel olarak benimsenmiştir. Bu komite üyeleri, kendilerine sosyal demokrat dedikleri halde, siyasal programları tamamen bir komünist manifesto niteliğindedir.

    Komite,1890 yılında merkezi İstanbul'da olmak üzere Osmanlı ülkesinin diğer vilayetlerinde de şubeler açmış ve bu suretle, örgütlenerek çalışmalarına başlamıştır. Bu komitenin ana politik amacı, Türkiye'deki Ermenileri Türklerden; İran Ermenilerini İranlılardan ve Rusya Ermenilerini de Ruslardan kurtarmak; sonra da, bütün bu memleketlerdeki kapitalistleri temizlemektir.

  • ermeni sorunu

    04.02.2003 - 18:55

    YENİ TERÖR DÖNEMİ (1973 -1985)

    Yeni Ermeni terör döneminde, terörü özendiren, geliştiren, ha-zırlayan, daha geniş alanlara yayılmasını, hedeflerinin çeşitlenmesini sağlayan; terör tim ve grupları oluşturan, yeni örgütlenme çabalarına insan gücü manevi ve psikolojik destekler, temaslar ve ilişkiler ortamı hazırlayıp veren; geleneksel Taşnak ve Hınçak terör örgütleridir. Bunların yanında açıklanan dönemde isminden en çok söz ettiren ve Ermeni terörü ile eş anlamda kullanılan 'Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu' örgüt adının kısaltılmış şekli olan ASALA'dır.

    Geleneksel terör örgütleri içlerinden çıkardıkları terör tim ve gruplarıyla, ASALA ise, bağımsız görünümü altında, terörün en acımasız ve insanlık dışı uygulamalarıyla yeni dönemin terör yaratıcıları olmuşlardır. ASALA'da manevi ve psikolojik desteği, temas ve ilişkiler ortamını Hınçaklardan almıştır. Bu yaklaşımla denebilir ki, gerçekte geleneksel terör bütünü ile devam etmiş,1960'larda hazırlanan ortamdan yararlanmış, fırsatları değerlendirerek bir süre daha Türk ve insanlık avına çıkmıştır.

    Yeni Ermeni terörizminin ana nedenlerinden birini 'Armenian National Liberation' başlıklı etüdünde, Michael M. GUNTER şu şekilde açıklamaktadır: 'Şurası açıktır ki, günümüzde Ermeni terörizminin ana nedenlerinden biri, birçok devlet ve kişinin açıkça bu mücadeleyi desteklemesi ve teröristleri bu eyleme sürükleyen nedenlerin kabul edilmesi gerektiğini öne sürmesidir...'

    Amerika'nın Massachusetts Eyaletindeki Cambirigge kentinde bulunan 'Zoryan Çağdaş Ermeni Araştırmaları Enstitüsü' yöneticisi ve 'Armenian Review' gazetesinin yazı işleri müdürü Gerard J. Libaridyan ise bu dönemi şu cümlelerle özetlemektedir: 'Türk devletinin ve dünyanın büyük devletlerinin altmış yıl süren barış çabalardan sonra bile, Ermenilerin duygularını kabul etme yönündeki isteksizliği yeni bir terörizm döneminin açılmasıyla sonuçlanmıştır.'

    ASALA lideri Agop Agopyan ise 'geleneksel Ermeni partilerinin sürdürdüğü politikanın başarısızlıklarının anlaşılmasından sonra' Ermeni şiddet olaylarının ortaya çıktığını iddia iddia etmektedir. Bütün bu terörü meşru gösterme gayretleri, tarihi süreç içerisindeki Ermeni terörünü makul göstermeye elbette yetmemektedir.

  • ermeni sorunu

    04.02.2003 - 18:54

    ERMENİ KOMİTELERİ VE TERÖR ÖRGÜTLERİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ
    1890'larda, 'Çeteler teşkil etmek, hedef kitleler olan Osmanlı toplumunun maneviyatını bozmak, Türkleri eldeki bütün imkânları kullanarak öldürmek, yok etmek, egemenlik haklarından mahrum kılmak, Ermeni azınlık topluluklarını silahlandırmak, ihtilâl, isyan ve terör için hazırlamak, ihtilâl komiteleri, katliam grupları, katliam birlikleri kurmak, hükümet kuruluşlarını tahrip edip, yağmalamak' gibi doğrudan teröre ve terörün yaygınlaşmasına çalışan Taşnaklar, Bolşevik ihtilâlinden sonra 1918-1920 yıllan arasında bugünkü 'Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti' bölgesinde iktidarı ele geçirerek 'Ermeni Cumhuriyetini' kurmuşlar ve siyasi girişimlere başlamışlardır. Ancak bu siyasi süreç, Taşnaklar'ın terör faaliyetlerinden geri durması sonucunu doğurmamış,1972 yılında Taşnak tarafından kurulan 'Ermeni Soy Kırımı Adalet Komandolar' Türkiye'nin dış temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine yeniden başlamışlardır.

    Bunun gibi Marksist Hınçak Örgütü de 1973 -1985 yeni Ermeni terör döneminin başlıca terör uygulayıcısı olan ve varlığı ancak teröre dayanan ASALA'nın kuruluşunun fikri ve manevi kaynağı olmakla kalmamış, bu grubu veya örgütü özendirmiş, desteklemiştir.

    Ermeni sorunu - Ermeni konusu veya Ermeni davası hangi anlamda ele alınırsa alınsın, hangi görüşlerle açıklanmaya çalışılırsa çalışılsın, Ermeni örgütlerinde bu kavramlar terörle eşdeğerli olmuş, amaç ve beklentiler sürekli şekilde Türk ve Türkiye düşmanlığı, kan ve kin üzerine bina edilmiştir.

    Ermeni terör örgütlerinin kuruluşları dar bir kadro ile gerçekleştirilmekte, merkezi yönetim gene1likle bu kadronun denetiminde bulunmaktadır. Merkez yönetiminin ön gördüğü eylemler içerisinde belirli sayıda ve belirli görevleri yüklenmiş özel timler tarafından uygulamaya konmaktadır. Bu timler sırasında çok değişik örgüt isimleriyle kamuoylarına yansıtılmakta bu suretle Ermeni örgüt sayısının çok olduğu görüntüsünün yayılması arzu edilmektedir.

    Bu örgütlerde, merkezi yönetimler ve bunlara bağlı çeşitli organların belirli bir fiziki alanda veya aynı coğrafyada olması gerekmemektedir. Çeşitli ülkelerde olabileceği gibi, bir ülkenin çeşitli yerlerinde de bulunabilirler. Bu durum, Ermeni örgütleri hakkında 'Merkezi'lik özelliğini daha demokratik, daha yaygın bir şekle sokmayı sağlamakta ise de gerçekte bütün Ermeni terör örgütlerinde çok sıkı ve disiplinli bir merkez egemenliği esas kabul edilmektedir.

    Örgütlerin gerek açıklanan yapıları, gerekse lider kadroları arasındaki rekabetler ve çatışmalar sık ve çeşitli bölünmeleri ortak bir özellik haline getirmiştir. Bu durumdan da yararlanılmakta, bir örgüt, birden fazla kişinin liderliğinde ayrılınca sanki ayrı terör örgütleri görüntüsü verilmektedir.

    Örgütlerde genelde bütün terör örgütlerinde ve faaliyetlerinde esas olan gizlilik başka bir ortak özelliği teşkil etmektedir. Ancak, sırasında merkezin örtüsünün devamı, korunması veya eylemin daha yaygın ve etkin propaganda aracı olarak kullanılması için özellikle alt grup veya özel tim eylemlerinde açıklığa gidilmekte, eylemler ilân edilmekte, gerçekleştikten sonra da üstlenilmektedir. Bütün bunlar propaganda amaçlarıyla, hudutlu ve bu amaçlara paraleldir.

    Bütün Ermeni terör örgütlerinde, terör psikolojik harekâtın bir parçası, hatta bir aşamasıdır. Propaganda amacıyla terör uygulanabildiği gibi yalnız terör yaratmak, korku ve sindirme sağlamak. için de terör eylemlerine başvurulmaktadır. İkinciler, daha çok Ermenilere ve örgüte karşı gelenlere veya örgütün emirlerine uymayanlara uygulanmaktadır.

    Bu örgütler, halkla ilişkiler, haberleşme ve bunları gerçekleştiren araçlar hakkında geniş bilgi ve deneyimlere sahiptirler: Ayrıca; bu faaliyetleri yerine getiren kişi, kurum: ve kuruluşlarla yakın temas ve ilişkiler içerisinde bulunmaktadırlar. Bu et-kinlikleri, örgütlere yeterli yaşama ve yayılma zamanını hazırlamaktadır.

    Ermeni terör örgütleri daima bir veya birden fazla devle-tin açık veya kapalı desteğine sahiptirler. Bu devletler örgütleri birer araç şeklinde kullandıkları gibi, kendi gizli örgütlerini ve psikolojik harekât kuruluşlarını örtmek için de kullanmaktadırlar.

    Bütün Ermeni örgütleri için Türk ve Türkiye düşmanlığı, kuruluşlarının ve devamlarının manevi unsuru halindedir. Ayrıca, bu düşmanlık üzerine haklar ve çıkarları bina etmektedirler. Türkiye ile ilişkisi, teması ve bağlantıları olan ülkelerle görüntü-de olan düşmanlıklar gelip geçicidir. Terörün bu ülkelere sıçraması veya bir ve birden fazla olayın bu ülkelere karşı veya bu ülke vatandaşlarını da hedef olarak almak suretiyle uygulanması tamamen 'tehdit' niteliği taşır, düşmanlık unsurunu kapsamaz.

    Tarihi süreci içerisinde Ermeni terörü üç aşama gösterir:

    Birincisi, terörle Ermenileri, Ermeni topluluklarını kazanmak veya kendilerine çekmek bu suretle Ermeniliği sağlamaktır.

    İkincisi, Ermeni olmayan kamuoylarına. 'gücü' ve 'boyutlarını' kabul ettirmek, ilgiyi sağlamaktır.

    Üçüncüsü ise, siyasi gelişmelere ve uluslararası çıkar çatışmalarına Türkiye ve Türklük hakkında kullanılabilecek 'düşmanlık kaynakları' hazırlamaktır.

    19. yüzyılın sonlarında 'hürriyetsizliğe - yoksulluğa - haklardan eksikliğe uğratılmış azınlık' teması - 20. yüzyılın sonlarına doğru 'soykırımına - katliamlara uğramış halk-millet' teması tamamen uluslararası ilişkilerde kaynak sağlama amacına, yönelik-tir. Ve ilk fırsatta, bu kaynaklar hiç tereddütsüz Türkiye'ye rakip devletler tarafından hatta uluslararası teşkilâtlar tarafından kullanılacaktır. Bütün terör örgütlerinin gizli kalan amaçlan ve hedefleri uluslararası çatışmalardan doğacak fırsatların değerlendirilmesidir. Bu ise tarihi sürecine uygun olarak kendileri dışında gerçekleşmesini bekledikleri bir hedef hatta emeldir.

  • ermeni sorunu

    04.02.2003 - 18:53

    PKK İLE ERMENİLER ARASINDA 1987 YILINDA YAPILAN ANLAŞMA

    1987 yılında bölücü terör örgütü PKK ile Ermeniler arasında bir anlaşma yapılmıştır. Söz konusu anlaşmanın hükümleri şunlardır:

    Ermeniler PKK terör örgütü içinde eğitim faaliyetlerinde bulunacaklar
    PKK terör örgütüne her yıl için adam başına 5.000 ABD Doları ödenecek
    Ermeniler küçük çaplı eylemlere katılacaklar
    Yapılan bu anlaşmanın akabinde örgüt içerisinde Ermenilerin sivrilmeleri üzerine, PKK-ASALA ilişkilerinden sorumlu Hermez Samurouyan adlı şahısla birlikte 18 Nisan 1990 tarihinde yapılan toplantıda şu kararlar alınmıştır:

    PKK ve ASALA terör örgütlerinin artık ortak yönetilecektir
    Türkiye'de güvenlik kuvvetlerine yönelik eylemlerde istihbaratı Ermeniler yapacak
    Muhtemel devrimden sonra elde edilen topraklar eşit olarak bölüşülecek
    Kamp masraflarının % 75'ini Ermeniler karşılayacak
    Türkiye'deki metropol şehirlerde eylemler yapılacak
    1992 Ekim ayından itibaren Kuzey Irak'ta üslenen terör örgütü PKK'ya karşı gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonlarda örgütün büyük darbeler alması ve barınma imkanlarını kaybetmesi üzerine bir kısım örgüt mensuplarının İran ve Ermenistan'a geçmeleri ile PKK terör örgütünün Ermenistan'daki aktif faaliyetleri başlamıştır.

    PKK terör örgütünün Avrupa temsilcilerinden bir grubun Ermenistan'a giderek, PKK terör örgütü mensuplarının Kars bölgesinden Ermenistan'a rahatça girip çıkmaları için anlaşma yaptığı, Sovyet Rusya'nın dağılması ile Ermenistan'ın bağımsızlığına kavuşması sonucu PKK terör örgütünün Ermenistan'da Kürt yerleşim birimlerinde barınma imkanı bularak burada örgüte maddi-manevi destek sağlayıp, faaliyetlerini sürdürdüğü ayrıca,19-20 Mayıs 1992 tarihlerinde bir grup PKK terör örgütü mensubunun Ermenilerle beraber Azeri Türklerine karşı savaşmak için 3 araçla Urumiye'den Ermenistan'a hareket ettiği bilinmektedir.

  • ermeni sorunu

    04.02.2003 - 18:53

    PKK - ASALA İLİŞKİLERİ

    Uluslararası nitelikteki Ermeni terörizmi,1973 yılında ortaya çıkarak 1974 Kıbrıs barış harekatını müteakip yurtdışında bulunan vatandaşlarımız ve temsilciliklerimize yönelik sabotaj, suikast ve saldırı türü terör hareketleri ile kendini göstermeye başlamıştır.

    Başta Ermeni terör örgütü ASALA olmak üzere 1984 yılına kadar eylemler sürdürmüş ve l970'li yıllarda çeşitli legal siyasi oluşumlar içinde kendisini göstermeye başlayan Kürtçülük hareketini, terör örgütü PKK ile ivme kazanması üzerine, yerini Abdullah ÖCALAN liderliğinde Kürt-Türk ayırmadan öldürebilen, katliamlarla ismini duyurmaya çalışan PKK terör örgütüne bırakmıştır.

    Fakat bu tarihten önce de PKK-ASALA terör örgütleri arasındaki işbirliğinin, ortaklaşa yapılan eylemler, yayınlanan deklarasyonlar, ASALA ve diğer Ermeni terör örgütü mensuplarının PKK terör örgütü kamplarındaki eğitimi, ASALA terör örgütünün üst düzey yetkililerinin eğitim yaptırdıkları, bunların dışında PKK terör örgütünün Ermeni Taşnaksutyun Partisi ile ilişki içerisinde olduğu bilinmektedir.

    PKK-ASALA terör örgütü işbirliğinde ortak amaç olarak, Marksist-Leninist ideoloji doğrultusunda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde devlet kurmaktır. İki örgütün de hedef aldığı bölgeler göz önünde bulundurulduğunda hedeflerin çakıştığını görüyoruz. Bu durumda iki örgütten birinin diğerine taşeronluk yaptığı fikri güçlenmektedir.

    Ele geçirilen belgeler neticesinde Bekaa ve Zeli kamplarında Ermeni terör örgütü ASALA ile terör örgütü PKK militanları ile birlikte eğitim gördükleri ortaya çıkmıştır.

  • ermeni sorunu

    04.02.2003 - 18:53

    PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ERMENİSTAN'DAKİ YAYIN ORGANLARI

    Ermenistan'da Reya Taze ve Bota Redaksiyon adlı gazetelerin PKK terör örgütü kontrolünde Kiril Alfabesiyle yazıldığı ve PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı bilinmektedir. Bu gazeteler Türkiye ve Avrupa'dan gelen PKK terör örgütü mensuplarınca yayımlanmaktadır.

  • ermeni sorunu

    04.02.2003 - 18:52

    ERMENİ-PKK İLİŞKİLERİ
    Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980'li yıllarda taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine gitmişlerdir.1984 yılında cereyan eden Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla PKK sahneye itilmiş ve Asala-Ermeni terörü geri plana çekilmiştir. Ermeniler ile PKK arasındaki bağlantıyı ortaya koyan bazı somut örnekler şunlardır:

    Terör örgütü PKK,21-28 Nisan 1980 tarihini 'Kızıl Hafta' olarak ilan etmiş ve 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak anarak ve toplantılar yapmaya başlamıştır.
    8 Nisan 1980 tarihinde Lübnan'ın Sidon kentinde PKK ve ASALA terör örgütleri ortak basın toplantısı düzenlemişler ve toplantı sonucu bir deklarasyon yayınlamışlardır. Ancak bu olayın tepki çekmesi üzerine ilişkilerin illegal alanda gizli olarak sürdürülmesi kararlaştırılmıştır. Toplantı akabinde 9 Kasım 1980 tarihinde Strazburg Başkonsolosluğumuza,19 Kasım 1980 tarihinde ise Roma Türk Hava Yolları büromuza yönelik olarak düzenlenen saldırılar, PKK ve ASALA terör örgütleri tarafından ortaklaşa üstlenilmiştir.
    Bölücü terörist elebaşı Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birliği tarafından 'Büyük Ermenistan hayali fikrine olan katkılarından dolayı' onur üyeliğine seçilmiştir.
    Ermeni Halk Hareketi'nin bünyesinde, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi bir Kürdistan Komitesi oluşturulmuştur.
    4 Haziran 1993 tarihinde; Ermeni Hınçak Partisi, ASALA ve PKK terör örgütü mensuplarının katılımıyla Batı Beyrut'ta bulunan PKK terör örgütü merkezinde bir toplantı yapılmıştır.
    Ermeni-PKK ilişkisiyle ilgili bir başka çarpıcı örnek ise,6- 9 Ocak 1993 tarihlerinde Beyrut'taki iki ayrı kilisede düzenlenen ve Lübnan Ermeni Ortodoks Başpiskoposu, Ermeni Parti yetkilileri ile 150 gencin katıldığı toplantılarda kullanılan şu ifadelerdir:

    Şimdilik Türkiye'ye karşı sakin tutum gösterilmelidir.
    Ermeni toplumu gittikçe büyümekte ve ekonomik yönden güçlenmektedir.
    Geliştirilen propaganda faaliyetleri sayesinde, bütün dünyada (sözde) soykırım daha iyi bilinmeye başlanmıştır.
    Ermenistan devleti kurulmuştur, her geçen gün toprakları genişlemektedir ve atalarının intikamını mutlaka alacaklardır.
    Başta ABD olmak üzere, diğer batılı ülkeler de Karabağ'da sürdürülen savaşta Ermenileri haklı bulmaktadırlar. Bu fırsatı değerlendirmek gerekir; ve Karabağ'da savaşan Ermeni gençlerine yenileri katılacaktır.
    Türkiye'de -PKK terör örgütü ile yapılan mücadele kastedilerek- iç savaş devam edecek, Türk ekonomisi sıfır noktasına gelecek ve vatandaşlar baş kaldıracaklardır.
    Türkiye bölünecek ve bir Kürt devleti kurulacaktır.
    Ermeniler Kürtlerle olan ilişkilerini iyi bir şekilde yürütmeli ve Kürtlerin mücadelelerini desteklemelidirler.
    Bugün Türklerin elinde olan topraklar, yarın Ermenilerin olacaktır

  • ermeni sorunu

    04.02.2003 - 18:51

    ERMENİ TERÖRİZMİ

    Gurgen (Karekin) Yanikan adlı bir yaşlı Ermeni'nin 27 Ocak 1973'de ABD'nin Santa Barbara kentinde, Los Angeles Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demir'i katletmesiyle başlayan 'Bireysel Ermeni Terörü 'nü 1975'den itibaren 'Örgütlü Ermeni Terörü ' izlemiş ve yurtdışındaki görevlilerimiz, elçiliklerimiz ve kuruluşlarımıza yönelik Ermeni saldırıları, kısa sürede hızlı bir tırmanma göstererek yoğunluk kazanmıştır.

    21 ülkenin 38 kentinde, değişik türde 110 saldırı olayı olmuştur.110 saldırıdan 39'u silahlı,70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmuştur. Bu saldırılarda 42 diplomat Türk vatandaşı ile 4 yabancı hayatını kaybetmiş,15 Türk ve 66 yabancı uyruklu şahıs yaralanmıştır.

    Saldırıları yıllar itibariyle incelediğimizde; Ermeni teröründe 1979 yılından itibaren büyük bir artış görülmektedir.

    Ermeni terör örgütleri aktif olarak devam ettikleri terör eylemlerine 1986 yılından sonra son verip Ermenilik konusunu uluslararası platformlara taşımışlardır. Ayrıca, Güneydoğu Anadolu'da faaliyet gösteren PKK terör örgütüne lojistik ve militan desteği sağlayarak faaliyetlerine devam etmektedirler.

  • ermeni sorunu

    04.02.2003 - 18:51

    ERMENİSTAN VE TERÖR
    9-10 asır boyunca Türklerle birlikte rahat ve sükun içinde yaşayan ve Osmanlı Devleti'nde oldukça zengin bir tabakayı meydana getiren Ermenilerin tutumları; 1877 - 1878 Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlıların yenilmesiyle,3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması ve 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin Antlaşması imzalanınca değişmiştir. Bu anlaşmalardan sonra Rusya'nın ve bazı Avrupa devletlerinin kışkırtmasıyla Ermeniler süratle örgütlenerek, bağımsız bir Ermenistan Devleti kurmaya yönelmişlerdir.

    Rusya, Kafkasya'da çağlardan beri devam eden milli politikası gereği, Türkiye ile Kafkasya'daki Azerbaycan'ın arasına uydu görevini yürütecek bir Ermeni Devleti yerleştirerek, irtibatlarını koparmak istemiştir. Bu amaçla, Rusya'nın Bolşevik Lideri Lenin,18 Aralık 1917'de tayın ettiği Kafkasya Komiseri Ermeni asıllı Stepan Şalımyan'a 30 Aralık 1917 tarihli Kararname ile, o sırada Rus işgali altında bulunan Doğu ve Güney Kafkasya'da Sovyetler Birliğine bağlı bir Ermenistan Devleti kurma yetkisini de vermiştir.

    27 Nisan 1920'de Bolşevik hakimiyetinin tesirinden sonra Güney Kafkasya ve Azerbaycan'da; Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ile Nahcivan Özerk Eyaleti ve Karabağ özerk bölgesi kurulmuştur. Ermenistan, kağıt üzerinde sınırları çizilen bir devlete böylece sahip olmuştur. Milliyetçilik ve yayılmacılık duyguları iyice kabartılan ve kışkırtılan Ermeniler, Sovyetler Birliği'nin dağılmaya başlamasından sonra 23 Ağustos 1990 tarihinde bağımsızlıklarını ilan ederek Büyük Ermenistan'ı kurma hayaliyle komşularına saldırmaya başlamışlardır.

    1915 yılında; 1. Dünya savaşı sırasında Türkleri arkadan vuran Ermeniler, Tehcir Kanunu ile zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır. Ermeniler tehcir sırasında 1.5 milyon Ermeni'nin öldürüldüğünü iddia etmişler ve bu günden sonra her yıl sözde Ermeni soykırımı adı altında Türkiye aleyhinde faaliyetlerde bulunmuşlardır. Büyük Ermenistan'ı kurma hayalindeki Ermeniler, bu bahaneyle Türkiye'den tazminat, soykırımı kabul ve toprak talep etmişlerdir. Bu amaçla,1937-1986 yılları arasında organize terör faaliyetleri ile yurtdışındaki temsilci ve temsilciliklerimiz ile yurtiçindeki kuruluşlarımıza saldırıda bulunmuşlar ve isteklerinin yerine getirilmesini istemişlerdir.

    Son yıllarda terör faaliyetleriyle isteklerini gerçekleştiremeyeceklerini anlayan Ermeniler,1986'dan sonra siyasi platformda Türkiye'ye baskı uygulamayı ve Kürdistan hayaliyle ülkemizi bölmeyi amaç edinen PKK terör örgütüne her türlü desteği vererek, ülkemizin parçalanmasına yardımcı olup bu yolla toprak talebini gerçekleştirmeyi hedeflemiştir.

    Ermenistan'ın, özellikle ülkemiz sınırına yakın yerleşim yerlerinde PKK terör örgütüne lojistik ve militan desteği sağladığı, kendi sınırları içinde de kamp yerleri kurdurduğu, PKK terör örgütünün içerisinde üst seviyede Ermeni asıllı subayların bulunduğu tespit edilmiştir.

  • ermeni sorunu

    04.02.2003 - 18:50

    ERMENİ TERÖRÜ
    Türkiye üzerine sömürgeci emeller besleyen İngiltere ve Rusya'nın kurdurduğu Taşnak ve Hınçak komitelerinin ülke içerisindeki kışkırtmaları sonucunda meydana gelen isyan ve katliamların yanı sıra Ermeniler,1905'teki Yıldız Suikasti'yle silahlı terör metodolojisinin ilk örneğini vermişlerdir. Talat Paşa ve Cemal Paşa'yı da aynı yöntemle şehit eden Ermeniler, uzun bir aradan sonra 1965 yılında tekrar terör metoduna dönmüşlerdir.1970'li yıllarda ise ASALA sahneye çıkmış,1984'e kadar 42 Türk diplomatını şehit etmiştir.

    Taşnak ve Hınçak örgütleri bu yeni terör döneminde; terörü özendirmiş, geliştirmiş, hazırlamış, daha geniş alanlara yayılmasını ve hedeflerinin çeşitlenmesini sağlamış, terör tim ve grupları oluşturmuş ve yeni örgütlenme çabalarına psikolojik destek vermişlerdir. Bunların yanında isminden en çok söz ettiren 'Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu' olmuştur. Bu örgüt kısaca ASALA adıyla anılmaktadır.

    Bağımsız görünümü altında ASALA, terörün en acımasız ve insanlık dışı uygulamalarıyla kendini göstermiştir. Manevi ve psikolojik desteği, temas ve ilişkiler ortamını Hınçaklardan alan ASALA, insanlık dışı terör eylemlerine girişmiştir. Ermeni terörü, yurt dışındaki Türk görevlilerine, temsilciliklerine ve kuruluşlarına yönelik silahlı saldırılar şeklinde kısa zamanda hızlı bir tırmanış göstererek yoğunluk kazanmıştır. Bu dönemde, Avrupa ve doğu ülkeleri ile Suriye ve Lübnan'da üsler edinen Ermeniler, Kıbrıs Rumları ve Yunanistan ile işbirliği içine girerek eylemlerini gerçekleştirmişlerdir.

    Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980'li yıllarda taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine girmişlerdir.1984 yılında PKK sahneye itilmiş ve Asala-Ermeni terörü geri plana çekilmiştir. Nitekim, bölücü terör örgütü PKK,21-28 Nisan 1980 tarihini 'Kızıl Hafta' olarak ilan etmiş ve 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak anarak, toplantılar yapmaya başlamıştır.8 Nisan 1980 tarihinde Lübnan'ın Sidon kentinde PKK ve ASALA terör örgütleri ortak basın toplantısı düzenlemişler ve toplantı sonucu bir deklarasyon yayınlamışlardır. Ancak bu olayın tepki çekmesi üzerine ilişkilerin illegal alanda gizli olarak sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.

    Toplantı akabinde,9 Kasım 1980 tarihinde Strazburg Türk Başkonsolosluğu'na,19 Kasım 1980 tarihinde ise Roma Türk Hava Yolları bürosuna yönelik olarak düzenlenen saldırılar, PKK ve ASALA terör örgütleri tarafından ortaklaşa üstlenilmiştir. Bölücü terörist Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birliği tarafından 'Büyük Ermenistan hayali fikrine olan katkılarından dolayı' onur üyeliğine seçilmiştir. Ermeni Halk Hareketi'nin bünyesinde, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi bir Kürdistan Komitesi oluşturulmuştur.

    4 Haziran 1993 tarihinde; Ermeni Hınçak Partisi, ASALA ve PKK terör örgütü mensuplarının katılımıyla Batı Beyrut'ta bulunan PKK terör örgütü merkezinde bir toplantı yapılmıştır.6- 9 Ocak 1993 tarihlerinde Beyrut'taki iki ayrı kilisede düzenlenen ve Lübnan Ermeni Ortodoks Başpiskoposu, Ermeni Parti yetkilileri ile 150 gencin katıldığı toplantılarda, PKK terör örgütü ile yapılan mücadele kastedilerek; Türkiye'de iç savaş devam edeceğine, Türk ekonomisinin sıfır noktasına gelerek, vatandaşların baş kaldıracakları dile getirilmiştir. Buna bağlı olarak, Türkiye'nin bölünerek ve bir Kürt devleti kurulacağı, Ermenilerin Kürtlerle olan ilişkilerini iyi bir şekilde yürütmeleri ve Kürtlerin mücadelelerini desteklemeleri gerektiği konuları dile getirilmiştir.

    Özetle; Ermeni terör örgütlerinin müşterek amacı; her fırsattan yararlanarak Türkiye'yi istikrarsızlığa sürüklemek ve sözde işgal altındaki Ermeni topraklarını kurtararak 'Bağımsız Büyük Ermenistan'ı kurmaktır. Bugün devlet olma özelliğini de elde eden Ermenilerin, söz konusu isteklerinin değişik başlıklar altında devam ettiği görülmektedir

    http: //www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/teror/index.html

  • ermeni sorunu

    04.02.2003 - 18:49

    YER DEĞİŞTİRMENİN (TEHCİR) TANIMI VE GAYESİ
    Arapça asıllı bir kelime olan tehcir, 'bir yerden başka bir yere göç ettirmek, yer değiştirmek, hicret ettirmek (immigration, emigration) ' manasını taşır; bir 'sürgün', bir 'deportation' manası yoktur. Bununla birlikte; 'Tehcir Kanunu' diye adlandırılan kanunun adı da aslında 'Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için askeri tarafından uygulanacak önlemler hakkına geçici kanun'dur. Bu kanuna dayanılarak gerçekleştirilen yer değiştirme uygulamasının anlatımında kullanılan 'tenkil (nakletme) ' tabiri de batı dillerinde 'sürgün' anlamına gelen 'deportation', 'exile' veya 'proscription' gibi terimlere karşılık değildir.

    Başta Van olmak üzere yurdun pek çok yerinde başlayan Ermeni isyan ve katliamlarına önlem almak amacıyla Talat Paşa'nın başlattığı, Hükümet ve Meclis'in de uygun gördüğü yer değiştirme, doğrudan doğruya cephelerin güvenini sarsacak bölgelerde uygulanmıştır. Bunlardan birincisi, Kafkas ve İran cephesinin geri bölgesini oluşturan Erzurum, Van ve Bitlis dolayları; ikincisi ise, Sina cephesi gerilerini oluşturan Mersin-İskenderun bölgeleridir. Ermeniler, her iki bölgede de düşmanla işbirliği yapmış ve onların çıkarma yapmalarını kolaylaştıracak faaliyetlerde bulunmuşlardır.

    Yer değiştirme uygulaması daha sonraları, isyan çıkaran, düşmanla işbirliği yapan ve Ermeni komitacılarına yataklık eden diğer vilâyetlerdeki Ermenileri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Başlangıçta Katolik ve Protestan Ermeniler uygulamanın dışı bırakıldıkları halde, daha sonra bunlardan zararlı faaliyetleri görülenler de göç ettirilmişlerdir.

    Gerçekleştirildiği 1915'ten günümüze kadar yer değiştirme uygulaması hakkında çok şey yazılıp çizilmiştir. Ermeniler, uydurma belgelerin arkasına gizlenerek, dünya kamuoyunu uzun süre kandırmayı başarmışlardır. Başlangıçta üç yüz binlerden başlayıp, üç milyonlara kadar varan rakamlarla ifade edilen Ermeni katliâmı hikâyelerinin hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Nitekim İstanbul'un işgal edildiği dönemde İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı arşivini yeterince araştırmalarına rağmen soykırımı imâ edecek tek bir belgeye dahi rastlamamışlardır.

    Şayet, Osmanlı devletinin Ermenileri 'soykırım'a tabi tutmak gibi bir amacı olsaydı; bulundukları yerlerde bu düşüncesini gerçekleştiremez miydi? Bunun için 'yer değiştirme' gibi bir uygulamaya ne gerek vardı? Kafilelerin güvenliği, sağlığı ve yeme-içmelerinin temini için büyük maddi fedakarlıklara ne gerek vardı? 1915 Mayısından 1916 Ekim ayına kadar yaklaşık bir buçuk yıl devam eden göç ettirme ve yerleştirme sırasında, emirler çerçevesinde ve mahallinde aldığı tedbirlerle, o günün zor savaş şartlarına rağmen, Ermenilerin can ve mallarını koruma altına almasına ne gerek vardı? Adetâ yeni bir cephe açmış gibi idarî, askerî ve malî yükün altına girmemeye ne gerek vardı?

    Bütün bu soruların cevapları, Osmanlı Devleti'nin asıl niyetinin anlaşılmasına yetecektir. Osmanlı devletinin, yüzlerce yıl devlete olan bağlılıklarından dolayı 'millet-i sadıka' olarak nitelendirdiği bir halka karşı, birdenbire tavır değiştirmesinin de mantıklı bir izahı yoktur. Değişen Osmanlı değil, Rusya ve İtilaf Devletlerinin bağımsızlık vaatlerine kanan Ermenilerdir.

    Devlet güvenliğinin sağlanması için gerekli bir uygulama olan yer değiştirme, dünyanın en başarılı sevk ve iskan hareketidir ve hiçbir zaman Ermenileri imha etmek gayesini gütmemiştir.

    KAYNAK:
    Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915) , TTK Yayını, Ankara 2001.

  • ermeni sorunu

    04.02.2003 - 18:48

    YER DEĞİŞTİRME (TEHCİR)
    Ermenilerin binlerce Türk'ün canına mâl olan isyan ve katliamları karşısında bile, Osmanlı Hükümeti'nin ortaya koyduğu sakin ve sağduyulu tavır, belgeleriyle sabittir. Ancak, tedhiş hareketleri bir türlü durmak bilmeyince hükümet, ülkenin çeşitli bölgelerinde yaşayan Ermenileri, savaş bölgelerinden uzak yeni yerleşim merkezlerine götürmek zorunda kalmıştır. Kafkas, İran ve Sina cephelerinin güvenlik hattını oluşturan bölgelerdeki Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi, onları imha etmek değil, devlet güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür ve dünyanın en başarılı yer değiştirme uygulamasıdır.

    Her şeyden önce, yer değiştirme kararı bütün Ermenilere uygulanmamıştır. Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası şubelerinde ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermeniler devlete sadık kaldıkları sürece göçe tabi tutulmamışlardır. Öte yandan, hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar da sevke tabi tutulmamış, yetimhaneler ve köylerde koruma altına alınarak ihtiyaçları devletçe, Göçmen Ödeneği'nden karşılanmıştır. Bu tablo, Osmanlı'nın yer değiştirme konusundaki iyi niyetini göstermesi açısından önemlidir.

    27 Mayıs 1915 tarihli yer değiştirme kanunu ve bu kanuna dayalı olarak çıkarılan emirler çerçevesinde; Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden çıkarılan Ermeniler, Musul'un güney kısmı, Zor ve Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermeniler ise Suriye'nin doğu kısmı ile Halep'in doğu ve güneydoğusuna nakledilmişlerdir.

    Bu arada, Ermenilerin sıkça dile getirdiği gibi yer değiştirme sırasında 1.5 milyon Ermeni ölmemiştir. Gerek Osmanlı ve Ermeni, gerekse yabancılara ait istatistikler, I. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin nüfusunun en fazla 1.250.000 civarında olduğunu göstermektedir. Ne kadar Ermeni'nin yer değiştirme uygulaması çerçevesinde bulundukları yerden çıkarıldığı ve ne kadarının sağ salim yeni yerleşim bölgelerine ulaştığı da belgeleriyle ortadadır. Osmanlı Devleti'nin son nüfus istatistiği 1914 yılında yapılmıştır. Buna göre Ermeni nüfusu 1.221.850'dir. Yer değiştirmeye tabi tutulmayan nüfus; 82.880'i İstanbul,60.119'u Bursa 'da,4.548'i Kütahya Sancağı ve 20.237'si Aydın vilayetinde olmak üzere toplam 167.778'dir.

    Ermenilerin yer değiştirme uygulaması büyük bir disiplin içinde yapılmıştır.9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihleri arasında Adana, Ankara, Dörtyol, Eskişehir, Halep, İzmit, Karahisarı sahib, Kayseri, Mamuretülaziz, Sivas, Trabzon, Yozgat, Kütahya ve Birecik'ten toplam 391.040 kişi yerleştirilecekleri yeni bölgelerine sevk edilmiş, bunlardan 356.084'ü yerleşim bölgelerine ulaşmıştır. Yani, Ermenilerin yer değiştirme uygulaması sırasında verdiği kayıplar 35.000 kişi civarındadır. Yer değiştirme uygulamasına tabi tutulan nüfus içerisinde yer alan Halep'teki 26.064 Ermeni nüfusu, göç ettirilenler içerisine dahil edilmemiştir. Bu rakam 35.000'den çıkarıldığında geriye 9-10 bin kişi kalmaktadır. Yani Ermenilerin yer değiştirme sırasında verdikleri toplam kayıp 9-10 bin kişiden ibarettir. Bunlar da, Türkler tarafından öldürülmemiş,500'ü Erzurum-Erzincan arasıda eşkıya grupları tarafından,2000 civarında kişi, Urfa'dan Halep'e giden yol üzerinde Meskene'de Urban eşkıyaları tarafından,2000 kişi Mardin'de eşkıya tarafından öldürülmüştür. Dersim bölgesinden geçen kafilelere bölge halkının saldırıları sonucunda yaklaşık 5-6 bin kişi öldürülmüştür. Ancak bunun kesin rakamları Osmanlı arşivlerinde yer almamaktadır. Toplam 9-10 bin kişinin ölmüş olduğu diğer verilerden tespit edilmektedir. Böylece, yer değiştirme sırasında soykırım maksadıyla Osmanlı ordusu tarafından öldürülen bir tek Ermeni yoktur.

    Ayrıca, Anadolu ve Rumeli'nin çeşitli bölgelerinden yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayıları ile, yeni yerleşim merkezlerine ulaşanların sayılarının birbirini tutması, yer değiştirme sırasında herhangi bir katliâm olayının olmadığını da ispat etmektedir.

    Öte yandan, Osmanlı Devleti yer değiştirme uygulamasına tabi tuttuğu Ermenilerin nakli sırasında, ağır savaş şartlarına rağmen olağanüstü gayret göstermiş, bu gayret, yabancı diplomatlarca da tesbit edilmiştir. Hükümet, göçmenlerin iaşesi ve korunmasına yönelik büyük harcamalar yapmıştır. Uygulamaya ait belgelerde hangi il ve ilçelerde hastane kurulduğu, Ermeni çocuklarından yetim kalanlar için hangi binanın ayrıldığına kadar detaylı bilgiler verilmektedir. Yer değiştirmeye tabi göçmenlerin; sevk, yerleştirme ve geçimlerinin sağlanması için 1915 yılında 25 milyon,1916 yılı sonuna kadar ise 230 milyon kuruş harcandığı belgelerden anlaşılmaktadır.

    Ermenilerin yer değiştirilmeleri, onları imha etmek değil, devlet güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür ve dünyanın en başarılı yer değiştirme uygulamasıdır. Şayet, Osmanlı Devleti Ermeni tebaasından kurtulmak isteseydi; bunu asimilasyon yoluyla veya savaşı gerekçe göstererek rahatlıkla halledebilirdi. Osmanlı, yer değiştirme uygulamasıyla savaş şartlarında her an ölümle burun buruna gelebilecek olan yüz binlerce Ermeni'nin hayatını kurtarmıştır. Nitekim, yeni bölgelere yerleştirilen Ermeniler sağ salim hayatlarını sürdürürken, Rus ordusu saflarında Türklere karşı savaşan Ermeniler, savaş şartları gereği ölmüşlerdir.

    Görüldüğü gibi, yer değiştirme uygulaması son derece başarılı bir sevk ve iskan hareketidir. Bugünün şartlarında bile dünyada bir benzeri daha yoktur.

    http: //www.ermenisorunu.gen.tr

  • diyalog

    03.02.2003 - 01:36

    benim bildiğim şudur: di(y) alog=conversation=ikili iletişim
    di; latincede 2 demektir alog'un ne olduğunu bilmiyorum fakat bildiğimi kuvvetlendirici bir örneğim daha var ki monolog'da tekli iletişi yani kendi kendine konuşmak demektir ve mono latince'de 1 demektir...mono, di, tri, tetra, penta, .......

  • mesut yılmaz

    03.02.2003 - 01:32

    iğrenç insanın teki..

Toplam 430 mesaj bulundu