Ölüler konuşamaz Ama sadece ölüler de susmaz Sitare Susmalıyım Yoksa yıkılır bu yarım küre hicranımdan Yanar bu gökyüzü nefesimin ardından Sen de susmazsın bilirim Ama konuşamazsın da Sitare
Farz et ki küçük bir parkta oturuyorum Ve yalnızlığın hançer boynuma Akşam gebe geceye, gece mahkum sabaha Baktığın yer kadar uzağım
Sen beni kabre dönen yanımdan değil Ellerini tutup, gözlerine bakarken tanıdın Bir de ardından bakarken tanısaydın Bir de ardından bakarken
Ne çok çakılı kaldım penceremin pervazına Ne çok araflara bölündüm Her akşam son gidişini seyrediyorum Yağmur yağıyor, yıldırım düşüyor bazen Ben seni seviyorum Sitare
Farz et ki gözyaşların geçmiş geceden ve mendilsizsin Bir karınca yürüyor parmaklarının ucunda Kocaman bir ülkede koşarcasına umuda
Nerde bir çocuk ağlasa Gecemden akıyor gözyaşları Gecem kalleş, alabildiğine keder gecem Odamda öksüz masam, yetim kalem Ve taziyede tüm dizelerim Soluk lambam, tabut yatağım Bu terk edişim Antartika kadar buz Bu terk edilişim sahra çölü kadar susuz Ölümlerim sabaha kadar bazen Yaşamıyorum da her sabahtan itibaren
Farz et ki hüznün yapışmış tarihin kollarına Çisil çisil bir kent ağlamış sen sustuğunda Bir bedevi vurulmuş ruhunun çöllerinde
Sen beni hep konuştuklarımdan anladın Bir de sustuklarımdan anlasaydın Bir de sustuklarımdan Sitare
Ölüler konuşamaz Ama sadece ölüler de susmaz Sitare
Susuyorum
Yıldırım Uzun
BİR ACIYA KİRACI
Sen ey kendiyle yetinen! Fosforun yeri gece, Ne yapar gecesiz ateşböceği? Belki anlamsız ve delice Kumrunun inanılmaz yuvası Bir direğin tepesinde. Ama boşluktur biraz da bir kuşu biçimleyen, Bence böyle, seni bilemem.
Sen ey kendiyle yetinen! Ne derlerse desinler Su eğimine gidecek. Sen şaraba banılmış ekmek! Deltasıyız bütün sözlerin ve söz sonunda bak nasıl senle bana gelecek.
Sen yarım kalmış bir aşkın Kaçınılmaz sürgünü, Katlanan göğsündeki kayaya, Sen orda şimdi bir hüznü köpürt, Ben bir çocuğa su vereyim burada, Ben ki kiracıyım bir acıya.
Sen imzalarsın sabah akşam Defterini bensizliğin, Bense kanla öderim Kirasını kaldığım evin. Bir takvimi tersten açardık, Eğer isteseydin.
Sen ey kendiyle yetinen! Artık suyumuz bulanık, bir güneş bile olsa sonunda, yolumuz kırık, önümüz karanlık ve ağır tuğrası alnımızda padişah yalnızlığın, ama yine de umudumuz kalabalık...
Metin Altıok ( 1941 - 1993 )
BİR YALNIZLIK İŞARETİ
Bir cam gibi önünde Yüzümü elinle sil, Hohlayarak üstüne. Seyret boş bir sokağa Hüzünle yağışını yağmurun. Sonra kaplasın yavaşça, Ilık buğusu soluğunun Yüzümü baştanbaşa.
Ve bırakıp gittiğinde Bir küçük boşluk kalsın Alnını dayadığın yerde; Bir yalnızlık işareti İşleyen ta içime.
Metin Altıok
BEN ŞİMDİ BİRAZ Ben şimdi biraz da Senin için görüyorum; Gökyüzünün parlak, Bakış seken mavisini. Ben şimdi biraz da Senin için duyuyorum; Gecenin o sarsak, Yokuş çıkan ezgisini. Ben şimdi kanayarak Senin için yaşıyorum; Sazan derisi gibi Günlerimi külle soyarak.
Ölüler konuşamaz
Ama sadece ölüler de susmaz Sitare
Susmalıyım
Yoksa yıkılır bu yarım küre hicranımdan
Yanar bu gökyüzü nefesimin ardından
Sen de susmazsın bilirim
Ama konuşamazsın da Sitare
Farz et ki küçük bir parkta oturuyorum
Ve yalnızlığın hançer boynuma
Akşam gebe geceye, gece mahkum sabaha
Baktığın yer kadar uzağım
Sen beni kabre dönen yanımdan değil
Ellerini tutup, gözlerine bakarken tanıdın
Bir de ardından bakarken tanısaydın
Bir de ardından bakarken
Ne çok çakılı kaldım penceremin pervazına
Ne çok araflara bölündüm
Her akşam son gidişini seyrediyorum
Yağmur yağıyor, yıldırım düşüyor bazen
Ben seni seviyorum Sitare
Farz et ki gözyaşların geçmiş geceden ve mendilsizsin
Bir karınca yürüyor parmaklarının ucunda
Kocaman bir ülkede koşarcasına umuda
Nerde bir çocuk ağlasa
Gecemden akıyor gözyaşları
Gecem kalleş, alabildiğine keder gecem
Odamda öksüz masam, yetim kalem
Ve taziyede tüm dizelerim
Soluk lambam, tabut yatağım
Bu terk edişim Antartika kadar buz
Bu terk edilişim sahra çölü kadar susuz
Ölümlerim sabaha kadar bazen
Yaşamıyorum da her sabahtan itibaren
Farz et ki hüznün yapışmış tarihin kollarına
Çisil çisil bir kent ağlamış sen sustuğunda
Bir bedevi vurulmuş ruhunun çöllerinde
Sen beni hep konuştuklarımdan anladın
Bir de sustuklarımdan anlasaydın
Bir de sustuklarımdan Sitare
Ölüler konuşamaz
Ama sadece ölüler de susmaz Sitare
Susuyorum
Yıldırım Uzun
BİR ACIYA KİRACI
Sen ey kendiyle yetinen!
Fosforun yeri gece,
Ne yapar gecesiz ateşböceği?
Belki anlamsız ve delice
Kumrunun inanılmaz yuvası
Bir direğin tepesinde.
Ama boşluktur biraz da
bir kuşu biçimleyen,
Bence böyle, seni bilemem.
Sen ey kendiyle yetinen!
Ne derlerse desinler
Su eğimine gidecek.
Sen şaraba banılmış ekmek!
Deltasıyız bütün sözlerin
ve söz sonunda bak nasıl
senle bana gelecek.
Sen yarım kalmış bir aşkın
Kaçınılmaz sürgünü,
Katlanan göğsündeki kayaya,
Sen orda şimdi bir hüznü köpürt,
Ben bir çocuğa su vereyim burada,
Ben ki kiracıyım bir acıya.
Sen imzalarsın sabah akşam
Defterini bensizliğin,
Bense kanla öderim
Kirasını kaldığım evin.
Bir takvimi tersten açardık,
Eğer isteseydin.
Sen ey kendiyle yetinen!
Artık suyumuz bulanık,
bir güneş bile olsa sonunda,
yolumuz kırık, önümüz karanlık
ve ağır tuğrası alnımızda
padişah yalnızlığın,
ama yine de umudumuz kalabalık...
Metin Altıok
( 1941 - 1993 )
BİR YALNIZLIK İŞARETİ
Bir cam gibi önünde
Yüzümü elinle sil,
Hohlayarak üstüne.
Seyret boş bir sokağa
Hüzünle yağışını yağmurun.
Sonra kaplasın yavaşça,
Ilık buğusu soluğunun
Yüzümü baştanbaşa.
Ve bırakıp gittiğinde
Bir küçük boşluk kalsın
Alnını dayadığın yerde;
Bir yalnızlık işareti
İşleyen ta içime.
Metin Altıok
BEN ŞİMDİ BİRAZ
Ben şimdi biraz da
Senin için görüyorum;
Gökyüzünün parlak,
Bakış seken mavisini.
Ben şimdi biraz da
Senin için duyuyorum;
Gecenin o sarsak,
Yokuş çıkan ezgisini.
Ben şimdi kanayarak
Senin için yaşıyorum;
Sazan derisi gibi
Günlerimi külle soyarak.
Metin ALTIOK