hülyali elifin esrarindan, eslafin efkarindan, kitabetin nuru ebrarindan, bir kuru abcnin tek fonksiyonluluguna zenzilu tedenni eyleyisimizi bir zügürt tesellisi ile setr eyleyüp hazineyi maziyi 'eski dil' lafina mahkum etmeye kalkisimiz...
elifin aslinin öküz manasina gelen alfadan olustugu meselesi kesinlikle elifin dini mukaddesattan olusuna zarar vermez..
Bir surenin adinin bakara suresi olmasinin o surenin en büyük esrari havi bir sure olmasina zarar vermedigi gibi..
.......................
Surelerin bazilari basladigi harf veya kelimeye göre isim alirlar.. Bakara öküz demektir..
Belki de elifin aslinin fenikelilerdeki alfa yani arapcasiyla bakara oldugundan kinaye o sureye elif lam mim ile basladigi icin öküz denmis olabilir...
Elif ile ilgili yazilanlari okudum..
elif bir kisim arkadaslara güzel kiz ismi cagrisimi yapiyormus..
Bir cok siirlerde elif ince belli, hülyali bir kiz ismi olarak gecer..
Ama etimolojkik bilmemne sözlüghünden ismini hatirlayamadigim bilmem hangi yazar alinti yapmis..
o sözlükten okuyali beri elifi, elife dair yazilan duygulu siirler bende hep gülümseme hissi seytttiriyor diye bir seyler yazmis idi...
Araplar malum elifbayi kendilerinden önce yaziyi bulan diger kavimlerden almislar..
Bu kavimlerden biri de fenikelilermis...
(hafif esmer ve bakimli kizlarin yazin bizim kasabaya ithalatindan mesul kasaba olarak hatirasi vardir ilk gencliglmden)
fenikeliler harfleri bulurlarken resimleri cizip bunlari bazi kelimeler yerine kullaniyorlarmis... alfa yerine bugün bizim a harfininin yuvarlaginin önündeki cizgi yukari dogru bakar vaziyette imis...
bunu cizmisler ve öküz manasina gelen alfayi bu isaretle ifade etmeye baslamislar.. Zamanla bunlar kelimeleri degil de harfleri yani sesleri ifade etmeye baslamis.. Ama eskiden kullanilan isimler harflerin bazilarina isim olarak kullanilmaya devam edilmis..
kavimlerden kavimlere gecerken bazi tahrifatlara tebddülata da ugramis..
araplar alfabeyi aliirken alfa'yi kendi agizlarina uydurarak elif demisler...
yani elif finikelilerde öküz oluyor...
alfabe dedigimiz sey de aslinda alga beta gama diye baslayan galiba eski latin alfabesinin ilk harfleri..
alfabe de abc manasina geliyor...
onun icin türk abecesi de deniyor türk alfabesi yerine..
eskiler alfabe yerine elifba derlermis...
bkz. elif
kontlardan düklerden krallardan ihsanlar toplayarak yasamini sürdürmeye calisan kücük mozart schwetzingen sarayinda da görülür..
oradaki yillarinda annesinden kendisinden iki tane cebi olan bir yelek dikmesini ister..
ikisine de birer altin saat koyar..
gittigi her yerden krallar dükler felan filanlar, musiki dehasindan büyülendikleri mozart'a hediye olarak devrin en kiymetli erkek takisi olan altin saatlerden hediye ederler. asiir pahali olduklari icin bozduracak satacak yer bulamaz..
evinde bir sürü altin saati vardir ve karni actir...
yaptirdiig cift cepli yelegine koydugu iki tanne altin saatin mesaji aciktir.. saatim yeteri kadar, vereceksen adam giib altin gümüs para ver...
mozart erken yaslarda ölmeyip de dünyanin her yerinde duyulacak besteleri seyttirebildiyse bunu, annecigine yaptirdigi o cift cepli yelege borcludur...
yasadigi devirde batiyi etkisi altina alan, moda olan türk askeri marsi, mehteri duyunca büyülendigi ve iste müzik bu dedigi söylenir..
tüm avrupda mehterin batili enstrümanlarla calinmasinin moda oldugu o devirde türk marsi adi altinda onun da bir denemesi var..
web.de 'nin mesajlara fon olarak kullandigi müzikklerden biri de mozartin bu türk marsi..
Hayatı Hakkında Kısa: (Milliyet'ten alıntı)
'
1932 yılında Tiran’da doğdu. Nadiye ve Allaman Çupi, oğullarına 'İslam' dediler. Varlıklı ve soylu bir aileydiler. Ama Arnavutluk’taki rejim nedeniyletüm mallarını bırakıp, anavatana göçtüler
...1951 yılında bitirdi Vefa Lisesi’ni... Aynı zamanda futbola da gönül vermiş, Çapa takımının değişmez oyuncusu olmuştu. Ancak onun asıl aşkı, yazarlığı idi.1957’de Günlük Spor Gazetesi’nde muhabir olarak gazeteciliğe başladığında, aşkıyla da evlenmiş oldu.
Son Havadis’te yazdı... Türkiye Spor’da yazdı... Yeni İstanbul’da, Akşam’da, Tercüman’da yazdı...1981 yılında büyük saygı duyduğu, ölümünden sonra sürekli adını andığı, yazılarında özelliklerini anlattığı ve gençlere ilkelerini
öğretmeye çalıştığı Milliyet’in unutulmaz spor müdürü Namık Sevik’in çağrısını aldığında düşünmeden 'Tamam' dedi. Ve o günden sonra hep Milliyet’te yazdı.
kimse yazmamis bari ben yazayim..
timsahlar avlarini yerlerken gözlerinden yas gelirmis..
Buna benzeterek, harcadigi biri hakkinda göz yasi döken insanlarin aglamalarinda kullanilir bu deyim...
Bir cok insani ortadan kaldiracak kadar insanliga saygisiz birinin yola gelmekten ziyade, yaptiginin yanina kar kalmayacagini ögrenmeye muhtac oldugunu hatirlatiyor bana idam...
eline gecirdigin bir silahla ki bulmais cok kolay..
düsün: keyfimi getirecek bir zevk kalmadi.. agiz tadiyla bes on kisiyi hacamat etsem nolur?
5-10 sene yatar cikarim.. hatt aecevitin biri gelir benim potansiyel secmenim zaten hirsiz yankesici katil tecavüzcülerdir, onlari da cikarirsam hapisten mali götürürüm der ve aff eder..
hadi bakalim biraz eglenemlim deyu 5-10 ksiiyi ortadan kaldirirsin.. baya da keyif verir yani...
idam diye ortaya atilan fasist gaddar insanlar karsi da aslan sosyal demokratlar da insanlarin öldürülerek yola getirilmeyecekleriini söyleyerek bir katilin islahina calisirlar.. o da 5-10 sen sonra sosyal demokraisyi icad eden, sosyal demokrat insanlarin özgürce fikir ishalinde bulunmalarinin yolunu acan sisteme dualar ederek eglencesine kaldigi yerden devam eder...
ölme ve öldürme bir yerde tutku halini aliyor..
Insanlarin tutkularinin ve eglencelerinin önüne idam gibi setler cekmeyelim..
birakalim herkes hayatini yasasin..
dünyaya bir daha mi gelecez anasini satiiimm..
tehcir var..
tehcir esnasinda öldürmeler var..
keyfi oöldürmeler de olabilir..
ama 1.5. million insan öldürüldü iddiasini, savas öncesi ösu kadar insan öldürüldü denilen yerlerin savas öncesi ve sonrasi rakamlari verilerek bu rakamlarin sacma oldugunu kanitlayan bir cok yayin var...
soykirim iddiasi ile, mazlum sayilmanin avantajlariyla mali götürmek isteyen her millet sayiya bir cok yerden isik tutup hasil olan gölgeleri de toplama dahil edecektir ki öz hakiki mazlum sayilsinnn...
türk devleti, ermenileirn allem kallemlerine yine allem kallem dayandi bu güne kadar... Bu katliami tanittirmadi..
Bu günkü rezil kusaklar görünen o ki bu isi ileriye götüremeyecekler, ,
Dünyada pür insan haklari maksadi ile hareket eden hangi uygar devlet var ki?
Karanlik cinayetler isleme noktasinda söhret kazanmis bir gizli servisimiz bile yok.. eskiden teskilati mahsusa vardi... simdi nemiz var?
Insan haklari dersi aldigimiz ülkelerin gizli servisleri ezberleye ezberleye bitmiyor..
BIrakalim bu insan haklari laflarini..
Bilim tarafsiziik degildir..
akilli devlet caktirmadan tarafsiz bilimi oldukca tarafsiz bir sekilde menfaatlerine alet etmeyi becerebilen devlettir..
gözümüzü acalim..
Biz yumusak insan haklari geyigi ile mesgul olurken, soykirim iddialarini bize bile kabul ettiren herifler yavas yavas zulüm ile ellerinden alinan(!) topraklarini yeniden tedarik etmeye baslayacaklar..
Almanya'da yabanci isci göcünün ilk devirlerinde ortaya cikan erken devir apartman savaslarinin müsebbibi..
Kara lahanadan yapilan bir yemek hamsi kadar olmasa da, kemence ve tulum duymus karadenizlinin horona olan meyline muvazi bir etki ile onun midesine festival heyecani yasatir...
Ama,
bu kara lahana:
'Seytan insanin düsünü azdirir, suyunu isitivermez' atasözü uyarinca, yapilisi esnasinda tüma apartman bir yana bir mahalleyi hatta bir semti sran kendine özgü essiz(!) kiokusu ile ev ahalisine festival ettirirken, kara lahanain hazzini anlamaktan aciz digeer ahalinin sinirlerinde hareketlenmeler meydana getirir..
Bu kara lahananin kokuusundan dolayi ne kira sözlesmeleri batmistir bir kara lahana ugruna ya rab...
Bizim eski ikametgahimizin bulundugu evdki yan komsumuz geldigi yöre itibariyle tabiatin malum kanunu icabi tam bir kara lahanaq muhibbi, hatta fanatigi idi..
Arada cok ince duvarin bulundugu komsumuzda sabahin erken saatlerinde ocaga konup sicak suda kaynamaya baslayan kara lahananin rayihasi yavbas yavas ortaya yayilmaya baslar, o günün mana ve ehemmiyetine uygun olarak da komsumuzun evininn icide hareketlenmeler baslardi.. Kar lahananin ocaga kondugu o gün eve sanki yeni misafirler gelmis veya ne biliim mahalli bayramlardan biri kutlaniyormuscasin bir heyecan bir hareketlilik olurdu..
Coluk cocuk hepsi bu önemlil günün farkinda olarak o günün harektliligini biz komsulara da hiss ettiriirdi..
BIzde ise,
ince duvardan yayilan koku, evin icinde en azinda bir haft hatta bazen kara lahanain mikdari ve kayanam süresine balgil olark haftalar sürebilecek bir koku, ince duvardan iceriye yavas yavas sizip yerlesmeye basladikca önümüzdeki bir haftayi bu misafirimizle birlikte nasil gecirecegimize dair planlar bizim ev ahalisinnin zihnini mesgul etmeye bvaslardi..
BEn ilk saatlerdne itibaren elime aldigim parfümümü oraya buraya özellikle elbiselerimin bulundugu dolaba fis fislamaya basladikca,
tam bir kozmetik endüstrisi düsmani olan ebeveynim protestolara baslarlardi..
Hele validecigim,
Ellerine sinmis sogan ve legende camasir yikamanin sonucu olarak o müsfik ellerinde 'anne kokusu' olarak hatirladigim camasir sabunu 'dalan' ve 'birinci'nin kokusu... bunlarla bir ömür boyu babamin gönlünü feth etme muvaffakiyetiini göstermis validecigim,
aykiri bu kokudan dolayi o kadar rahatsiz olurdu ki...
dalan ve birinci sabunlarinin kokusuna burnu alismis baba efendi de ondan geri kalmaz, . kara lahana soku unutluur, gündeme bizim parfüm girerdi..
Kahraman irkimizin kefere ile ettigi kara lahana savaslari bir yana bu aile ici ic savaslar bile kara lahananin türk alie yapisinda bbiraktig derin izleri gösterir..
bu kara lahna önemli abii.
vakit buldukca yazariz...
sebgerd'in biber dolmasi yapacagim diye mutfaga girip, genlerinde bulunan asil kanin cagrisina uyarak yapmaktan kendini alamadigi favori karadeniz yemegi...
sizler icin bir yerlerden arakladim, heyecandan dükkanin ismine bakmak aklima gelmedi...
okuyun:
Abdullah Ziya Kozanoglu
ESERLERİ
Hepsi de roman olmak üzere çok sayida kitabi olan Kozanoglu'nun basilmis eserlerinden bazilari;
Kiziltug,1923
Atli Han,1923
Türk Korsanlari,1926
Seyit Ali Reis,1927
Gültekin,1928
Kozanoglu,1929
Kolsuz Kahraman,1930
Savci Bey,1931
Saribenizli Adam,1932
Malkoçoglu,1933
Patronalilar,1934
Tavsanbasi,1935
Tokat,1936
Battal Gazi Destani,1937
Sencivanoglu,1938
Fatih Feneri,1949
Karakoldaki Ayna,1950
Daglar Delisi,1951
Hilal ve Haç,1958
Kizil Kadirga,1962
Arena Kraliçesi,1964
Kubilay Hanin Gelini,1966 Kizil Tug
Yayinevinin 'üç ayri kaynaktan' derledigi biografisi; '1321 yilinin ocak ayinin 3.günü Besiktasta dogdu. Bu tarih, bugün 1906 ocak ayinin 16. Gününe ve Zodiak takvimine göre Oglak burcuna uyar' diye basliyor (bu ilginç biografiyi, her eski edebiyat meraklisina ayrica tavsiye ederim) . Kabatas Erkek Lisesini(1922) , GSA Mimarlik ve Teknik Üniversitesi Mühendislik bölümünü (1929) bitirdi.1932'de Milli Egitim Bakanligi basmimari oldu. Daha sonra, bagimsiz olarak mimarlik ve müteahhitlik yapti. Spora da merakli olan Kozanoglu, bir süre Besiktas kulübü baskanligini üstlendi. Yazar 1966 yilinda vefat etti.
Belki eski kitapçilarda, veya 'Kelepir'lerden birisinde karsilasmis, ama dikkat etmemissinizdir, Cumhuriyet döneminin ilk tarihi macera romani olan 'Kizil Tug'a (1923) . Hiç bir zaman 'yüksek edebiyat' içinde degerlendirilmeyen, elestirmenlerin, tarihçilerin ilgisini çekmeyen Kozanoglu külliyati, Türkiye'de en çok baski yapan ve okunan romanlardan olusuyor. Üstelik onun, açtigi yoldan ilerleyenlere, sinemaya ve çizgi romana yaptigi etkileri de gözönüne alirsak, ne kadar önemli oldugu hemen anlasilacaktir. Iddia ediyorum ki, bugün 35 yasin üzerindeki her Türk vatandasi, onun kurgusuna dayanan birden fazla kitap, çizgi roman veya film ile karsilasmistir. Özel kanallar nedeniyle de, yeni nesil bile karsilasmaya devam ediyor. Mesela, Suat Yalaz'in 'Karaoglan'i, 'Kizil Tug'daki Otsukarci tiplemesinin bir uyarlamasidir sadece. Asil efsanevi karakteri ise, Cüneyt Arkin'i sinemada bir külte dönüstüren 'Malkoçoglu'durl.
Romana yansiyan Türkçülük
Kozanoglu romanlarini edebi anlamda tartismak bize pek birsey kazandiracak gibi görünmüyor. Önemli olan, yazarin yazma amaci, dönemin tarihi ve o tarihteki egemen ideoloji ile iliskileri. Kitaplarini yayinlayan T.Demiray, onu 1920'lerde kesfedisini söyle anlatiyor; 'Türkiye'ye, Türk ülküsüne, Türk davasina olan sicak imanindan A.Ziya'nin ressam oldugu kadar verimli bir yazar olacagina karar verdim'. Sonra da bu ilk romaninin yerini belirliyor; 'Kizil Tug bütün bir gençligin içinden duydugu devrimin ilk öncüsüdür. Konusunu büyük Türk tarihinden alan ve öz Türk kelimelerinden birkaçina her sayfada cümleleri içinde yer veren Kizil Tug, dogan neslin ruhundaki gizli arzu ve heyecanlari üste çikaran bir darbedir'. Anlasilacagi gibi, bu roman ve yazma amaci, o dönemdeki milli düsünce akiminin temsilciligini üstlenmisti. Bu düsünce akimi; 'büyük Türk ulusunu birlestirecek o tek dile, tek siveye ve tek ülküye dogru, Kizil Tug'da baslayan, (...) , yedi yil sonra Atatürk'ün komutasinda tempolasan' Türkçülük, Turancilikti.
Turancilik'tan söz açilinca, dönem tarihine dönmek ve Kozanoglu'nun Türkçülügü ile Atsiz'in, Sepetçioglu'nun Türkçülügünü ayirmak zorunlu oldu. Türkçülügün ortaya çikmasi(1908) , asagi yukari Abdullah Ziya'nin dogumuna tekabül eder(1906) . Yetisme çagi boyunca, yükselen bu yeni degerin etkilerini hisseden Abdullah Ziya'nin Türkçülügü, yikilan Imparatorlugun yerine kurulacak ulus devlet modelini savunan tarzdadir. Bu tarz Türkçülük, II. Dünya savasindan sonra etkisini kaybetti. Onun yerini, daha irkçi-soven bir milliyetçiligin aldigini görüyoruz. Atsiz'in romanlarini, bu yeni tarz içinde degerlendirmek uygun olur.
Ercüment Kalmik imzali ilüstrasyonlari, sikça tasvir edilen cenk sahneleri, at sirtinda yapilan bozkasi oyunlari, Çin imparatorunun sarayina dek uzanan entrikalari ve tarihi sahsiyetlerin resmi geçidi ile, itiraf edeyim ki, ilgi çekici bir roman 'Kizil Tug'. Post-Modern edebiyatin son yillardaki vazgeçilmez kahramanlarindan Hasan Sabbah, romanin bas aktörlerinden birtanesi. Öykünün önemli bir bölümü ise 'Alamut Kalesi'nde geçiyor. Roman, ard arda siralanmis öykülerden olusmus. Öyküler o kadar bagimsiz ki, kendi hesabima ben, 'Kizil Tug'dan 'esinlenmis' iki, üç Cüneyt Arkin filmi izledigimi rahatlikla söyleyebilirim.
'Kizil Tug'da, döneme göre baska yenilikler de var; milli bir suur asilamak amaciyla yazilmasinin etkisiyle, sik sik dipnotlar verilmis. Kimi zaman öztürkçe kelimelerin anlamlarini açikliyor, kimi zaman eski adetler, inançlar, kisiler hakkinda bilgiler veriyor. Yazar, ilk romani olusu nedeni ile, 'Fatih Feneri', 'Hilal ve Haç' romanlarinda üstesinden gelinen tutarsizliklardan kaçinamamis. Bu metinde zaman ve mesafe mefhumu yok. Mesela, Timuçin, Orta Asya'da karsilastigi Otsukarci'nin yola çikacagini ögrenince, 'sen Horasan'dan geçecek misin' diye soruyor. Kahramanlarimiz, bugün motorlu tasitlarla asilmasi güç olan mesafeleri, kus olup geçiyorlar. Bir bakiyorsunuz Alamut kalesindeyiz, bir bakiyorsunuz Çin Sarayinda. Anlati –bakis açisi teknigi- de ilginç. Öykü,1000'li yillarda sürerken aniden anlatici araya girip bugünlerden sözediyor. Aslinda Kozanoglu, tarihi metin ile yasanan zaman veya tarihi gerçek arasinda gidis gelislerin en güzel örnegini 'Sencivanoglu' romaninda yapmisti. Yazar o kadar özgürdür ki, kendi hayali karakterinin Osmanli'yi elestirisine düstügü dipnotta; metinsel gerçeklik ile tarihi gerçekligi 'bakin, elin arabinin gördügünü, Osmanli padisahlari farkedememis, Imparatorlugu felakete sürüklemis' diyecek kadar yer degistirtebilir.
Timuçin'in, Hasan Sabbah'in, Ömer Hayyam'in ve daha bir çok Mogol, Acem, Iran, Arap kökenli insanin, kisaca Dogu'nun tamaminin Türk oldugunu varsayan Kozanoglu, geçmis ile bugün arasindaki iliskiyi 'beyin göçünü' de kapsiyacak biçimde genisletir. Bakin, kahramanimiz Otsukarci, Hayyam'i nasil elestiriyor; 'Türk ulusu bunlara verdigi yaratma ve kafa dölüyle ögündügü kadar Türklerden kazandiklari bu degerleri de el ülkesine, yabancilara sattiklarini da düsündükçe acinacaktir'. Kozanoglu karakterleri için son bir hatirlatma daha yapmak gerekir; 'Kizil Tug' daki kahramanimiz Otsukarci, her ne kadar Hasan Sabbah'in kizi ile tutkulu bir ask yasasa da, bu askin duygusal yönü agir basar. Yazarin sonraki romanlarindaysa, yazdigi dönemlerdeki bir baska popüler türün, avantür polisiyelerin, özellikle Mayk Hammer'in etkileriyle, erkek karakterlerin daha çapkin, kadinlarin daha isveli oldugu erotik sahneleri hemen farkedersiniz.
cennet cehennem...
..........
bir siirinde cankaya kösküne giden hiyabandan bahs ederken,
bu hiyabanin ucu Allah'a varir gibi bir dizesini okudu edebiyat ögretmenimiz ve faruk nafiz burada atatürk'ü tanrilastiriyor, demisti...
eski dil
04.07.2003 - 00:03hülyali elifin esrarindan, eslafin efkarindan, kitabetin nuru ebrarindan, bir kuru abcnin tek fonksiyonluluguna zenzilu tedenni eyleyisimizi bir zügürt tesellisi ile setr eyleyüp hazineyi maziyi 'eski dil' lafina mahkum etmeye kalkisimiz...
adam
03.07.2003 - 23:58adem kelimesinin galatlasmisi...
Elif
03.07.2003 - 23:47bkz: elif noktaları
Elif
03.07.2003 - 23:31elifin aslinin öküz manasina gelen alfadan olustugu meselesi kesinlikle elifin dini mukaddesattan olusuna zarar vermez..
Bir surenin adinin bakara suresi olmasinin o surenin en büyük esrari havi bir sure olmasina zarar vermedigi gibi..
.......................
Elif
03.07.2003 - 23:30Surelerin bazilari basladigi harf veya kelimeye göre isim alirlar.. Bakara öküz demektir..
Belki de elifin aslinin fenikelilerdeki alfa yani arapcasiyla bakara oldugundan kinaye o sureye elif lam mim ile basladigi icin öküz denmis olabilir...
Allahu a'lem...
Elif
03.07.2003 - 23:28Elif ile ilgili yazilanlari okudum..
elif bir kisim arkadaslara güzel kiz ismi cagrisimi yapiyormus..
Bir cok siirlerde elif ince belli, hülyali bir kiz ismi olarak gecer..
Ama etimolojkik bilmemne sözlüghünden ismini hatirlayamadigim bilmem hangi yazar alinti yapmis..
o sözlükten okuyali beri elifi, elife dair yazilan duygulu siirler bende hep gülümseme hissi seytttiriyor diye bir seyler yazmis idi...
Araplar malum elifbayi kendilerinden önce yaziyi bulan diger kavimlerden almislar..
Bu kavimlerden biri de fenikelilermis...
(hafif esmer ve bakimli kizlarin yazin bizim kasabaya ithalatindan mesul kasaba olarak hatirasi vardir ilk gencliglmden)
fenikeliler harfleri bulurlarken resimleri cizip bunlari bazi kelimeler yerine kullaniyorlarmis... alfa yerine bugün bizim a harfininin yuvarlaginin önündeki cizgi yukari dogru bakar vaziyette imis...
bunu cizmisler ve öküz manasina gelen alfayi bu isaretle ifade etmeye baslamislar.. Zamanla bunlar kelimeleri degil de harfleri yani sesleri ifade etmeye baslamis.. Ama eskiden kullanilan isimler harflerin bazilarina isim olarak kullanilmaya devam edilmis..
kavimlerden kavimlere gecerken bazi tahrifatlara tebddülata da ugramis..
araplar alfabeyi aliirken alfa'yi kendi agizlarina uydurarak elif demisler...
yani elif finikelilerde öküz oluyor...
(sebgerd hanim cosup öfkelendigii insanlara aslinda hakaret etmis olmuyor elif demis oluyor yani)
abc
03.07.2003 - 23:16alfabe dedigimiz sey de aslinda alga beta gama diye baslayan galiba eski latin alfabesinin ilk harfleri..
alfabe de abc manasina geliyor...
onun icin türk abecesi de deniyor türk alfabesi yerine..
eskiler alfabe yerine elifba derlermis...
bkz. elif
dost
03.07.2003 - 22:41'dost, yaninda sesli olarak düsünülebilen insandir...'
dostlugun en fonksiyonel yanlarindan birine vurgu yapiyor...
tuttum...
isin özeti...
wolfgang amadeus mozart
03.07.2003 - 20:03kontlardan düklerden krallardan ihsanlar toplayarak yasamini sürdürmeye calisan kücük mozart schwetzingen sarayinda da görülür..
oradaki yillarinda annesinden kendisinden iki tane cebi olan bir yelek dikmesini ister..
ikisine de birer altin saat koyar..
gittigi her yerden krallar dükler felan filanlar, musiki dehasindan büyülendikleri mozart'a hediye olarak devrin en kiymetli erkek takisi olan altin saatlerden hediye ederler. asiir pahali olduklari icin bozduracak satacak yer bulamaz..
evinde bir sürü altin saati vardir ve karni actir...
yaptirdiig cift cepli yelegine koydugu iki tanne altin saatin mesaji aciktir.. saatim yeteri kadar, vereceksen adam giib altin gümüs para ver...
mozart erken yaslarda ölmeyip de dünyanin her yerinde duyulacak besteleri seyttirebildiyse bunu, annecigine yaptirdigi o cift cepli yelege borcludur...
wolfgang amadeus mozart
03.07.2003 - 19:58yasadigi devirde batiyi etkisi altina alan, moda olan türk askeri marsi, mehteri duyunca büyülendigi ve iste müzik bu dedigi söylenir..
tüm avrupda mehterin batili enstrümanlarla calinmasinin moda oldugu o devirde türk marsi adi altinda onun da bir denemesi var..
web.de 'nin mesajlara fon olarak kullandigi müzikklerden biri de mozartin bu türk marsi..
islam çupi
02.07.2003 - 16:00ne yazik ki fenerbahceliymis...
yazilarini okumak icin bir ara milliyet gazetesine para vermeye baslamistim...
islam çupi
02.07.2003 - 15:55Hayatı Hakkında Kısa: (Milliyet'ten alıntı)
'
1932 yılında Tiran’da doğdu. Nadiye ve Allaman Çupi, oğullarına 'İslam' dediler. Varlıklı ve soylu bir aileydiler. Ama Arnavutluk’taki rejim nedeniyletüm mallarını bırakıp, anavatana göçtüler
...1951 yılında bitirdi Vefa Lisesi’ni... Aynı zamanda futbola da gönül vermiş, Çapa takımının değişmez oyuncusu olmuştu. Ancak onun asıl aşkı, yazarlığı idi.1957’de Günlük Spor Gazetesi’nde muhabir olarak gazeteciliğe başladığında, aşkıyla da evlenmiş oldu.
Son Havadis’te yazdı... Türkiye Spor’da yazdı... Yeni İstanbul’da, Akşam’da, Tercüman’da yazdı...1981 yılında büyük saygı duyduğu, ölümünden sonra sürekli adını andığı, yazılarında özelliklerini anlattığı ve gençlere ilkelerini
öğretmeye çalıştığı Milliyet’in unutulmaz spor müdürü Namık Sevik’in çağrısını aldığında düşünmeden 'Tamam' dedi. Ve o günden sonra hep Milliyet’te yazdı.
timsah gözyaşları
02.07.2003 - 10:41kimse yazmamis bari ben yazayim..
timsahlar avlarini yerlerken gözlerinden yas gelirmis..
Buna benzeterek, harcadigi biri hakkinda göz yasi döken insanlarin aglamalarinda kullanilir bu deyim...
1984
02.07.2003 - 10:12statsfeind diye almancaya cevtilen film..
devlet düsmani..
burada da kameralar satellitler her yeri gözetliyor...
idam cezası
02.07.2003 - 09:27Bir cok insani ortadan kaldiracak kadar insanliga saygisiz birinin yola gelmekten ziyade, yaptiginin yanina kar kalmayacagini ögrenmeye muhtac oldugunu hatirlatiyor bana idam...
eline gecirdigin bir silahla ki bulmais cok kolay..
düsün: keyfimi getirecek bir zevk kalmadi.. agiz tadiyla bes on kisiyi hacamat etsem nolur?
5-10 sene yatar cikarim.. hatt aecevitin biri gelir benim potansiyel secmenim zaten hirsiz yankesici katil tecavüzcülerdir, onlari da cikarirsam hapisten mali götürürüm der ve aff eder..
hadi bakalim biraz eglenemlim deyu 5-10 ksiiyi ortadan kaldirirsin.. baya da keyif verir yani...
idam diye ortaya atilan fasist gaddar insanlar karsi da aslan sosyal demokratlar da insanlarin öldürülerek yola getirilmeyecekleriini söyleyerek bir katilin islahina calisirlar.. o da 5-10 sen sonra sosyal demokraisyi icad eden, sosyal demokrat insanlarin özgürce fikir ishalinde bulunmalarinin yolunu acan sisteme dualar ederek eglencesine kaldigi yerden devam eder...
ölme ve öldürme bir yerde tutku halini aliyor..
Insanlarin tutkularinin ve eglencelerinin önüne idam gibi setler cekmeyelim..
birakalim herkes hayatini yasasin..
dünyaya bir daha mi gelecez anasini satiiimm..
ermeni soykırımı
01.07.2003 - 23:32tehcir var..
tehcir esnasinda öldürmeler var..
keyfi oöldürmeler de olabilir..
ama 1.5. million insan öldürüldü iddiasini, savas öncesi ösu kadar insan öldürüldü denilen yerlerin savas öncesi ve sonrasi rakamlari verilerek bu rakamlarin sacma oldugunu kanitlayan bir cok yayin var...
soykirim iddiasi ile, mazlum sayilmanin avantajlariyla mali götürmek isteyen her millet sayiya bir cok yerden isik tutup hasil olan gölgeleri de toplama dahil edecektir ki öz hakiki mazlum sayilsinnn...
türk devleti, ermenileirn allem kallemlerine yine allem kallem dayandi bu güne kadar... Bu katliami tanittirmadi..
Bu günkü rezil kusaklar görünen o ki bu isi ileriye götüremeyecekler, ,
Dünyada pür insan haklari maksadi ile hareket eden hangi uygar devlet var ki?
Karanlik cinayetler isleme noktasinda söhret kazanmis bir gizli servisimiz bile yok.. eskiden teskilati mahsusa vardi... simdi nemiz var?
Insan haklari dersi aldigimiz ülkelerin gizli servisleri ezberleye ezberleye bitmiyor..
BIrakalim bu insan haklari laflarini..
Bilim tarafsiziik degildir..
akilli devlet caktirmadan tarafsiz bilimi oldukca tarafsiz bir sekilde menfaatlerine alet etmeyi becerebilen devlettir..
gözümüzü acalim..
Biz yumusak insan haklari geyigi ile mesgul olurken, soykirim iddialarini bize bile kabul ettiren herifler yavas yavas zulüm ile ellerinden alinan(!) topraklarini yeniden tedarik etmeye baslayacaklar..
bin
01.07.2003 - 22:31ogul manasina olan bin'in ibranilerdeki karsiligi:ben
kara lahana
01.07.2003 - 16:34Almanya'da yabanci isci göcünün ilk devirlerinde ortaya cikan erken devir apartman savaslarinin müsebbibi..
Kara lahanadan yapilan bir yemek hamsi kadar olmasa da, kemence ve tulum duymus karadenizlinin horona olan meyline muvazi bir etki ile onun midesine festival heyecani yasatir...
Ama,
bu kara lahana:
'Seytan insanin düsünü azdirir, suyunu isitivermez' atasözü uyarinca, yapilisi esnasinda tüma apartman bir yana bir mahalleyi hatta bir semti sran kendine özgü essiz(!) kiokusu ile ev ahalisine festival ettirirken, kara lahanain hazzini anlamaktan aciz digeer ahalinin sinirlerinde hareketlenmeler meydana getirir..
Bu kara lahananin kokuusundan dolayi ne kira sözlesmeleri batmistir bir kara lahana ugruna ya rab...
Bizim eski ikametgahimizin bulundugu evdki yan komsumuz geldigi yöre itibariyle tabiatin malum kanunu icabi tam bir kara lahanaq muhibbi, hatta fanatigi idi..
Arada cok ince duvarin bulundugu komsumuzda sabahin erken saatlerinde ocaga konup sicak suda kaynamaya baslayan kara lahananin rayihasi yavbas yavas ortaya yayilmaya baslar, o günün mana ve ehemmiyetine uygun olarak da komsumuzun evininn icide hareketlenmeler baslardi.. Kar lahananin ocaga kondugu o gün eve sanki yeni misafirler gelmis veya ne biliim mahalli bayramlardan biri kutlaniyormuscasin bir heyecan bir hareketlilik olurdu..
Coluk cocuk hepsi bu önemlil günün farkinda olarak o günün harektliligini biz komsulara da hiss ettiriirdi..
BIzde ise,
ince duvardan yayilan koku, evin icinde en azinda bir haft hatta bazen kara lahanain mikdari ve kayanam süresine balgil olark haftalar sürebilecek bir koku, ince duvardan iceriye yavas yavas sizip yerlesmeye basladikca önümüzdeki bir haftayi bu misafirimizle birlikte nasil gecirecegimize dair planlar bizim ev ahalisinnin zihnini mesgul etmeye bvaslardi..
BEn ilk saatlerdne itibaren elime aldigim parfümümü oraya buraya özellikle elbiselerimin bulundugu dolaba fis fislamaya basladikca,
tam bir kozmetik endüstrisi düsmani olan ebeveynim protestolara baslarlardi..
Hele validecigim,
Ellerine sinmis sogan ve legende camasir yikamanin sonucu olarak o müsfik ellerinde 'anne kokusu' olarak hatirladigim camasir sabunu 'dalan' ve 'birinci'nin kokusu... bunlarla bir ömür boyu babamin gönlünü feth etme muvaffakiyetiini göstermis validecigim,
aykiri bu kokudan dolayi o kadar rahatsiz olurdu ki...
dalan ve birinci sabunlarinin kokusuna burnu alismis baba efendi de ondan geri kalmaz, . kara lahana soku unutluur, gündeme bizim parfüm girerdi..
Kahraman irkimizin kefere ile ettigi kara lahana savaslari bir yana bu aile ici ic savaslar bile kara lahananin türk alie yapisinda bbiraktig derin izleri gösterir..
bu kara lahna önemli abii.
vakit buldukca yazariz...
kara lahana
01.07.2003 - 16:17sebgerd'in biber dolmasi yapacagim diye mutfaga girip, genlerinde bulunan asil kanin cagrisina uyarak yapmaktan kendini alamadigi favori karadeniz yemegi...
kara lahana
01.07.2003 - 16:15Karadeniz mutfaginin kare as'i
abdullah ziya kozanoğlu
01.07.2003 - 03:50cocuklugumun ve ortaögretimin ilk yillarinda tiryakisi oldugum yazar..
Türk olmanin bayagi matah bir sey olduguna inanmissam suclusu bu adamdir...
abdullah ziya kozanoğlu
01.07.2003 - 03:49sizler icin bir yerlerden arakladim, heyecandan dükkanin ismine bakmak aklima gelmedi...
okuyun:
Abdullah Ziya Kozanoglu
ESERLERİ
Hepsi de roman olmak üzere çok sayida kitabi olan Kozanoglu'nun basilmis eserlerinden bazilari;
Kiziltug,1923
Atli Han,1923
Türk Korsanlari,1926
Seyit Ali Reis,1927
Gültekin,1928
Kozanoglu,1929
Kolsuz Kahraman,1930
Savci Bey,1931
Saribenizli Adam,1932
Malkoçoglu,1933
Patronalilar,1934
Tavsanbasi,1935
Tokat,1936
Battal Gazi Destani,1937
Sencivanoglu,1938
Fatih Feneri,1949
Karakoldaki Ayna,1950
Daglar Delisi,1951
Hilal ve Haç,1958
Kizil Kadirga,1962
Arena Kraliçesi,1964
Kubilay Hanin Gelini,1966 Kizil Tug
Yayinevinin 'üç ayri kaynaktan' derledigi biografisi; '1321 yilinin ocak ayinin 3.günü Besiktasta dogdu. Bu tarih, bugün 1906 ocak ayinin 16. Gününe ve Zodiak takvimine göre Oglak burcuna uyar' diye basliyor (bu ilginç biografiyi, her eski edebiyat meraklisina ayrica tavsiye ederim) . Kabatas Erkek Lisesini(1922) , GSA Mimarlik ve Teknik Üniversitesi Mühendislik bölümünü (1929) bitirdi.1932'de Milli Egitim Bakanligi basmimari oldu. Daha sonra, bagimsiz olarak mimarlik ve müteahhitlik yapti. Spora da merakli olan Kozanoglu, bir süre Besiktas kulübü baskanligini üstlendi. Yazar 1966 yilinda vefat etti.
Belki eski kitapçilarda, veya 'Kelepir'lerden birisinde karsilasmis, ama dikkat etmemissinizdir, Cumhuriyet döneminin ilk tarihi macera romani olan 'Kizil Tug'a (1923) . Hiç bir zaman 'yüksek edebiyat' içinde degerlendirilmeyen, elestirmenlerin, tarihçilerin ilgisini çekmeyen Kozanoglu külliyati, Türkiye'de en çok baski yapan ve okunan romanlardan olusuyor. Üstelik onun, açtigi yoldan ilerleyenlere, sinemaya ve çizgi romana yaptigi etkileri de gözönüne alirsak, ne kadar önemli oldugu hemen anlasilacaktir. Iddia ediyorum ki, bugün 35 yasin üzerindeki her Türk vatandasi, onun kurgusuna dayanan birden fazla kitap, çizgi roman veya film ile karsilasmistir. Özel kanallar nedeniyle de, yeni nesil bile karsilasmaya devam ediyor. Mesela, Suat Yalaz'in 'Karaoglan'i, 'Kizil Tug'daki Otsukarci tiplemesinin bir uyarlamasidir sadece. Asil efsanevi karakteri ise, Cüneyt Arkin'i sinemada bir külte dönüstüren 'Malkoçoglu'durl.
Romana yansiyan Türkçülük
Kozanoglu romanlarini edebi anlamda tartismak bize pek birsey kazandiracak gibi görünmüyor. Önemli olan, yazarin yazma amaci, dönemin tarihi ve o tarihteki egemen ideoloji ile iliskileri. Kitaplarini yayinlayan T.Demiray, onu 1920'lerde kesfedisini söyle anlatiyor; 'Türkiye'ye, Türk ülküsüne, Türk davasina olan sicak imanindan A.Ziya'nin ressam oldugu kadar verimli bir yazar olacagina karar verdim'. Sonra da bu ilk romaninin yerini belirliyor; 'Kizil Tug bütün bir gençligin içinden duydugu devrimin ilk öncüsüdür. Konusunu büyük Türk tarihinden alan ve öz Türk kelimelerinden birkaçina her sayfada cümleleri içinde yer veren Kizil Tug, dogan neslin ruhundaki gizli arzu ve heyecanlari üste çikaran bir darbedir'. Anlasilacagi gibi, bu roman ve yazma amaci, o dönemdeki milli düsünce akiminin temsilciligini üstlenmisti. Bu düsünce akimi; 'büyük Türk ulusunu birlestirecek o tek dile, tek siveye ve tek ülküye dogru, Kizil Tug'da baslayan, (...) , yedi yil sonra Atatürk'ün komutasinda tempolasan' Türkçülük, Turancilikti.
Turancilik'tan söz açilinca, dönem tarihine dönmek ve Kozanoglu'nun Türkçülügü ile Atsiz'in, Sepetçioglu'nun Türkçülügünü ayirmak zorunlu oldu. Türkçülügün ortaya çikmasi(1908) , asagi yukari Abdullah Ziya'nin dogumuna tekabül eder(1906) . Yetisme çagi boyunca, yükselen bu yeni degerin etkilerini hisseden Abdullah Ziya'nin Türkçülügü, yikilan Imparatorlugun yerine kurulacak ulus devlet modelini savunan tarzdadir. Bu tarz Türkçülük, II. Dünya savasindan sonra etkisini kaybetti. Onun yerini, daha irkçi-soven bir milliyetçiligin aldigini görüyoruz. Atsiz'in romanlarini, bu yeni tarz içinde degerlendirmek uygun olur.
Ercüment Kalmik imzali ilüstrasyonlari, sikça tasvir edilen cenk sahneleri, at sirtinda yapilan bozkasi oyunlari, Çin imparatorunun sarayina dek uzanan entrikalari ve tarihi sahsiyetlerin resmi geçidi ile, itiraf edeyim ki, ilgi çekici bir roman 'Kizil Tug'. Post-Modern edebiyatin son yillardaki vazgeçilmez kahramanlarindan Hasan Sabbah, romanin bas aktörlerinden birtanesi. Öykünün önemli bir bölümü ise 'Alamut Kalesi'nde geçiyor. Roman, ard arda siralanmis öykülerden olusmus. Öyküler o kadar bagimsiz ki, kendi hesabima ben, 'Kizil Tug'dan 'esinlenmis' iki, üç Cüneyt Arkin filmi izledigimi rahatlikla söyleyebilirim.
'Kizil Tug'da, döneme göre baska yenilikler de var; milli bir suur asilamak amaciyla yazilmasinin etkisiyle, sik sik dipnotlar verilmis. Kimi zaman öztürkçe kelimelerin anlamlarini açikliyor, kimi zaman eski adetler, inançlar, kisiler hakkinda bilgiler veriyor. Yazar, ilk romani olusu nedeni ile, 'Fatih Feneri', 'Hilal ve Haç' romanlarinda üstesinden gelinen tutarsizliklardan kaçinamamis. Bu metinde zaman ve mesafe mefhumu yok. Mesela, Timuçin, Orta Asya'da karsilastigi Otsukarci'nin yola çikacagini ögrenince, 'sen Horasan'dan geçecek misin' diye soruyor. Kahramanlarimiz, bugün motorlu tasitlarla asilmasi güç olan mesafeleri, kus olup geçiyorlar. Bir bakiyorsunuz Alamut kalesindeyiz, bir bakiyorsunuz Çin Sarayinda. Anlati –bakis açisi teknigi- de ilginç. Öykü,1000'li yillarda sürerken aniden anlatici araya girip bugünlerden sözediyor. Aslinda Kozanoglu, tarihi metin ile yasanan zaman veya tarihi gerçek arasinda gidis gelislerin en güzel örnegini 'Sencivanoglu' romaninda yapmisti. Yazar o kadar özgürdür ki, kendi hayali karakterinin Osmanli'yi elestirisine düstügü dipnotta; metinsel gerçeklik ile tarihi gerçekligi 'bakin, elin arabinin gördügünü, Osmanli padisahlari farkedememis, Imparatorlugu felakete sürüklemis' diyecek kadar yer degistirtebilir.
Timuçin'in, Hasan Sabbah'in, Ömer Hayyam'in ve daha bir çok Mogol, Acem, Iran, Arap kökenli insanin, kisaca Dogu'nun tamaminin Türk oldugunu varsayan Kozanoglu, geçmis ile bugün arasindaki iliskiyi 'beyin göçünü' de kapsiyacak biçimde genisletir. Bakin, kahramanimiz Otsukarci, Hayyam'i nasil elestiriyor; 'Türk ulusu bunlara verdigi yaratma ve kafa dölüyle ögündügü kadar Türklerden kazandiklari bu degerleri de el ülkesine, yabancilara sattiklarini da düsündükçe acinacaktir'. Kozanoglu karakterleri için son bir hatirlatma daha yapmak gerekir; 'Kizil Tug' daki kahramanimiz Otsukarci, her ne kadar Hasan Sabbah'in kizi ile tutkulu bir ask yasasa da, bu askin duygusal yönü agir basar. Yazarin sonraki romanlarindaysa, yazdigi dönemlerdeki bir baska popüler türün, avantür polisiyelerin, özellikle Mayk Hammer'in etkileriyle, erkek karakterlerin daha çapkin, kadinlarin daha isveli oldugu erotik sahneleri hemen farkedersiniz.
Bu sayfa 1760 defa ziyaret edilmiştir.
mehmet akif ersoy
01.07.2003 - 03:27asim'in nesli'nden maksad nedir?
bir bilen araniyor...
etimolojik olarak seyttirecek kul yok mu?
faruk nafiz çamlıbel
01.07.2003 - 03:26cennet cehennem...
..........
bir siirinde cankaya kösküne giden hiyabandan bahs ederken,
bu hiyabanin ucu Allah'a varir gibi bir dizesini okudu edebiyat ögretmenimiz ve faruk nafiz burada atatürk'ü tanrilastiriyor, demisti...
Toplam 803 mesaj bulundu