Emevilerin yikildigi ve Abbasilerin basa gectigi günlerde, Emevi hanedanindan kim varsa yakalanmaya öldürülmeye baslandi...
Aramalar esnasinda prens abdurrahman dostlarinin yardimiyla kacmayi basardi ve magribde derledigi ordulari Tarik bin Ziyad'in komutasinda suyun karsisina gecirtti.. Ispanya'ya giren Araplar Tarik bin Ziyad'in gemileri yakmak seklinde darbi meseli haline gelen eyleminin verdigi gazla, ve caresizlikle Ispanyollari yendiler.. Puvatya'da uzun kargilari ve saglam zirhlari ile carpisan Fransizlara takilana kadar ilerlediler. Orayi sinir eyleyüp kurduklari devlete Endülüs denir.
21 ekim - 20 Kasim tarihleri arasinda doganlarin burcu...
Nami diger kartal burcudur der linda goodmann...
gözlerini iyi kullanirmis...
Bundan bir 20 küsur yil önce halkinin cogunlugu tarim iscisi olan Türkiye'de ebeveynler, cocuklarinin dogumunu tarim hasilatinin bitip tarim iscilerinin rahatlama dönemi olan ekim sonlarina denk getirmeye calisiyorlardi..
Bundan dolayi Türkiye'ye akrepler ülkesi derlermis...
haberlerde toplumu dogrudan veya dolayli olarak etkileyen bir haber hakinda, uzman görüsü, etkili kisilerin görüsü alindiktan sonra, televizyon muhabirinin Bakirköy meydanda, Taksim'de veya istiklal caddesinde rastladiklarina yönelttigi sorulara aldigi cevaplara sokakta adamin görüsü deniyor...
Eyvah ne yer ne yar kaldı
Gönlüm dolu ah u zar kaldı
Şimdi buradaydı gitti elden
Gitti ebede gelip ezelden
Ben gittim o haksar kaldı
Bir köşede tarumar kaldı
Baki o enisi dilden eyvah
Beyrutta bir mezar kaldı
Bildir bana nerde nerde YARAB
Kim attı beni bu derde YARAB
Nerde arayayım o dil rübayı
Kimden sorayım bi-nevayı
Derlerki unut o aşnayı
Gitti tutarak reh-i bekayı
Sığsın mı hayale bu hakikat
Görsün mü gözüm bu macerayı?
Sür'atle nasılda değişti halim
Almaz bunu havsalam hayalim.
Çık Fatıma! lahteden kıyam et
Yanımdaki haline devam et
Ketn etme bu razı öyle bir söz
Ben isterim ah öyle birsöz
Güller gibi meyl-i ibtisam et
Dağı dile çare bul meram et
Bir tatlı bakışla bir gülüşle
Eyyamı hayatımı temam et
Makber mi nedir şu gördüğüm yer
Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber
Kierkegaard.de'deki bibliyografyasindan anlayabildigim kadariyle:
1813
Söre Aabye Kirkegaard,5 mayis'ta yedi kardesin en kücügü olarak Kopenhag icinde Am Nytorf 2 numarali evde (bugün 29 numara imis) dünyaya geldi. Babasi Michael Pedersen Kierkegaard (1756-1838) , refah icinde yasayan bir yünlü mamüller tüccariydi. Annesi Anne Sörensdatter Lund (1768-1834) , babasinin ikinci karisiydi.
Sören dogdugunda babasi 57 annesi 45 yasindaydi. Haziran 1813'de Heilig-Geistkirche'de (Mukaddes ruh kilisesi) vaftiz edildi.
1830
yilinda Kopenhag üniversitesinde Teologi (daha sonra estetik ve filozofi) dalinda üniversiteye basladi.
Sonradan Soren arada bir üniversiteeye ugrayan tip üniversiteli görünüm arz etmeye basladi, sehrin tiyatro ve salonlarinda dolanan bohem hayati yasayan bir genc idi ve üniversitesi asagi yukari 22 sömestre boyunca devam etti.
1834
annesi vefat etti
1837
8 ve 12 mayis tarihleri arasinda 15 yasindaki regine olsen (1823-1904) adli kizla tanisti.
Unterprima der Bürgertugend-Schule adli okulda latince dersleri verdi.
1838
8 agustosta babasi öldü. Babasindan yüklü bir miras elde etti. Bu yildan itibaren üniversiteyi bitirebilmek icin tekrar üniversiteye asilmaya basladi.
Danimarkalilarin en meshurlarindan olan Masal sairi Hans Christian Andersen'in eserlerine karsi sedid bir polemige giristi.
1840
3 temmuzda üniversitedeki teologi egitimini tamamladi. Regine Olsen ile nisanlandi
1841
Regine Olsen ile nisanliligi devam ederken Holmens'deki kilisede deneme vaazlarina basladi.
11 agustosta sebeblerine dair spekülasyonalr yapilan bir kararla nisanlisina nisan yüzügünü geri gönderdi.
Nisan olayindaki skandaldan sonra kopenhag'i terk etti ve Berlin'e yerlesti. Filozof Schelling'e takildi bir süre.
1842
6 Martta Kopenhag'a geri döndü ve ilk yazi denemelerini Pseudonym Johannes Climaticus adi altinda yayinlamaya basladi.
1843
Hayatini publizist olarak sürdürmeye basladi.12 yil sürecek Pseudonym serisine devam etti. kendi ismiyle de yazilar yaziyordu, kavga ve vaaz yazilari yaziyordu.
2. defa berline seyahat etti.
1844
'Philosophische Brocken oder ein Bröckchen Philosophie' adli eserini (Johannes Climaticus) adiyla und 'Der Begriff Angst' adli eserini de (Vigilius Haufniensis) adi ile yayinladi...
1847
ayrildigi nisanlisi regine'in bir memurla mutlu sürecek evliligi basladi.
Kirkegaard'in ilk maddi problemleri basgösterdi ve baba evini satmak zorunda kaldi.
1848
erken ölümüne yol acacak sihhi problemleri basgösterdi
Kilisede tartismalara girdi.
1855
2 ekimde kalp krizi gecirdi ve yol ortasina yigildi kaldi. Kaldirildigi hastanede,11 Kasimda iken 42 yasinda oldugu halde öldü.
18 Kasimda Assistens- Kirkegard mezarligina gömüldü.
mezar tasinda su siir var imis:
şehbenderzade filibeli Ahmed Hilmi efendinin yazdigi tasavvufi kitab...
Bir zamanlar tercümanin yayinladigi 1001 temel eser dizisinde yayinlanmisti türkcesi..
simdi ise internet sitelerinden anlasildigi kadariyle, Akcag, Timas, Kaknüs yayinevlerince yeni baskilari yapilmakta..
bestseller ve diger romanlar dalinda cok satilir ve itibar edilir romanlar yazma öncülügünü amerikayaa kaptiran avrupanin, cümle amerikalilara bedel olan alternatifi...
dünyada bir cok yerleri deniz seviyesinde bir bakis acisiyla gezmis, görmüs, gecirmis, okumus; olusan birikimiyle de ikinip sikinmadan, kendini zorlamadan kitablar yazmis bir irfan adami...
..... ve afrika yerlilerine mecburi kizilhac hizmetine gitmis ingiliz doktor havasinda, tüm hastaliklilarin arasinda forum möderatörlügü icra etmeye tenezzülen devam eden sagliklilar...
mehmet niyazinin zamandaki kösesinde bugün yazdigi yazinin konusu mustafa kutlu,
buraya alintilayalim dedik:
Günümüzde yaşayan, gelecekte ise kendisinden söz ettirecek olan birkaç kalem erbabımızdan birisi kesinlikle Mustafa Kutlu’dur. Her şeyden önce Kutlu bu milletin, bu toprağın çocuğu olduğunun şuurundadır. İnsanın olduğu yerde mutlaka dert vardır; dertsiz sadece bazı delilerdir. Anlayabildiğim kadarıyla Kutlu’nun telakkisine göre dışardan reçeteler almamıza gerek yoktur. İnsanımıza sorumluluğunu duyurur, onu vicdanının sesini dinler hale getirir, sağlam bir ahlak sahibi yapar, bir de onu çağın idrakiyle buluşturursak, o insan bütün dertlerini çözebilir. Dertler bizden kaynaklandığından, merhemi de bizde mevcuttur. Yıllarca önce yayınladığı “Ya Tahammül, Ya Sefer”, “Yoksulluk İçimizde”, “Yokuşa Akan Sular” ve diğer kitaplarında insanımızı bu anlayışla ele alıyor. Kutlu, bu kitaplarında ne bir vaizdir, ne de toplum mühendisidir. Sadece bir sanatkar kaygısıyla bize sahip olduğumuz hazineleri duyuruyor.
“Bu Böyledir”, “Uzun Hikaye”, “Beyhude Ömrüm”, “Mavi Kuş” eserlerinden sonra yakın bir geçmişte “Tufandan Önce”yi yayınladı. “Uzun Hikaye” kitabını elime alıp, yaslanmış, bitirince kalkmıştım. Diğer bütün kitaplarını da severek, hayatın nabzını duyarak okudum. Eserlerindeki lezzet sadece hikaye tekniğini çok iyi bilmesinden gelmiyor; çünkü bu tekniği her kusursuz kullananda aynı lezzeti bulamıyoruz. Kutlu, ayrıca doğunun çizgilerini, sembollerini ustaca kullanıyor; bize hasretini duyduğumuz atmosferi teneffüs ettiriyor. O, insanı yalnızca bir biyolojik varlık sığlığında ele almıyor; ruh dünyasını, metafizik derinliğini ihmal etmiyor. Onun için kahramanları kuklaları andırmıyor; canlı, ruhlu insanlar olarak karşımıza çıkıyor.
“Tufandan Önce” kitabıyla demokrasinin hayatımıza getirdiği eğlenceli durumu keskin zekası, bugüne kadar pek göstermediği hiciv yeteneğiyle ele almış. Hayattan kopuk, geniş kitlelerin cahilliğini istismar ederek kara mizah yapmıyor. Politikacılarımızı, bürokratlarımızı, hatta halkımızı dikkat çekici bir şekilde önümüze seriyor. Kurulacak bir tesisin etrafında ne fırıldaklar dönüyor; onu herkes kendisine mal etmeye çalışıyor; millet ekmek, politikacılar ve bürokratlar hesap peşindeler. Anlatımı duru ve sade; ama kesinlikle basit, alelade değil; şiirle iç içe girerek kıvamını bulmuş. Bu eserinde edebiyat kaygısını aştığını da görüyoruz. Yer yer hikayeciliğin kuralına bilerek uymuyor; hikaye sanatına yenilik, çeşitlilik, zenginlik getiriyor. Sanatın bu dalına adeta damgasını basarken, idraki olana “Ben de varım” diyor.
endülüs
24.09.2003 - 10:25Bazi sehirleri:
Ishbiliye: Sevilla
Girnata: Granada
Belensiya: Valencia
Berselüna: Barcelona
endülüs
24.09.2003 - 10:24almancasi Andalüsien
endülüs
24.09.2003 - 10:23Emevilerin yikildigi ve Abbasilerin basa gectigi günlerde, Emevi hanedanindan kim varsa yakalanmaya öldürülmeye baslandi...
Aramalar esnasinda prens abdurrahman dostlarinin yardimiyla kacmayi basardi ve magribde derledigi ordulari Tarik bin Ziyad'in komutasinda suyun karsisina gecirtti.. Ispanya'ya giren Araplar Tarik bin Ziyad'in gemileri yakmak seklinde darbi meseli haline gelen eyleminin verdigi gazla, ve caresizlikle Ispanyollari yendiler.. Puvatya'da uzun kargilari ve saglam zirhlari ile carpisan Fransizlara takilana kadar ilerlediler. Orayi sinir eyleyüp kurduklari devlete Endülüs denir.
akrep burcu
24.09.2003 - 10:1821 ekim - 20 Kasim tarihleri arasinda doganlarin burcu...
Nami diger kartal burcudur der linda goodmann...
gözlerini iyi kullanirmis...
Bundan bir 20 küsur yil önce halkinin cogunlugu tarim iscisi olan Türkiye'de ebeveynler, cocuklarinin dogumunu tarim hasilatinin bitip tarim iscilerinin rahatlama dönemi olan ekim sonlarina denk getirmeye calisiyorlardi..
Bundan dolayi Türkiye'ye akrepler ülkesi derlermis...
sokaktaki adam
24.09.2003 - 07:35haberlerde toplumu dogrudan veya dolayli olarak etkileyen bir haber hakinda, uzman görüsü, etkili kisilerin görüsü alindiktan sonra, televizyon muhabirinin Bakirköy meydanda, Taksim'de veya istiklal caddesinde rastladiklarina yönelttigi sorulara aldigi cevaplara sokakta adamin görüsü deniyor...
signora
24.09.2003 - 07:32senyorun karisi
signora
24.09.2003 - 07:32saygideger bayan....
üç şey
24.09.2003 - 07:29Mahşerin üç atlısı
sahn-ı seman
24.09.2003 - 06:56sahni seman medreseleri
makber
24.09.2003 - 06:55Eyvah ne yer ne yar kaldı
Gönlüm dolu ah u zar kaldı
Şimdi buradaydı gitti elden
Gitti ebede gelip ezelden
Ben gittim o haksar kaldı
Bir köşede tarumar kaldı
Baki o enisi dilden eyvah
Beyrutta bir mezar kaldı
Bildir bana nerde nerde YARAB
Kim attı beni bu derde YARAB
Nerde arayayım o dil rübayı
Kimden sorayım bi-nevayı
Derlerki unut o aşnayı
Gitti tutarak reh-i bekayı
Sığsın mı hayale bu hakikat
Görsün mü gözüm bu macerayı?
Sür'atle nasılda değişti halim
Almaz bunu havsalam hayalim.
Çık Fatıma! lahteden kıyam et
Yanımdaki haline devam et
Ketn etme bu razı öyle bir söz
Ben isterim ah öyle birsöz
Güller gibi meyl-i ibtisam et
Dağı dile çare bul meram et
Bir tatlı bakışla bir gülüşle
Eyyamı hayatımı temam et
Makber mi nedir şu gördüğüm yer
Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber
makber
24.09.2003 - 06:52Bombay büyükelciligi esnasinda 1883'te hastalanan Fatma Hanim icin geirye dönmek istese de yetistiremeden kayb eder...
makber
24.09.2003 - 06:48Abdülhak Hamit Tarhan'in büyükelci olarak gittigi memlekette salgin hastaliktan kayb ettigi zevcesi Fatma Hanim icin yazdigi efsane siir.. Özellikle Saba makaminda yapilmis bestesi dinleyenleri Abdülhak Hamit Tarhan'in yillar önceki hicranina aglatir...
ara güler
24.09.2003 - 06:46Ermeni asilli ünlü Türk fotografcisi...
tüketici
23.09.2003 - 08:47Üretilen mal ve menfaatlerin hedef kitlesi, kullanicisi...
noam chomsky
23.09.2003 - 02:32muhalif dil uzmani
ama ona strateji uzmani muamelesi de cekiyorlar..
kierkegaard
23.09.2003 - 02:19Kierkegaard.de'deki bibliyografyasindan anlayabildigim kadariyle:
1813
Söre Aabye Kirkegaard,5 mayis'ta yedi kardesin en kücügü olarak Kopenhag icinde Am Nytorf 2 numarali evde (bugün 29 numara imis) dünyaya geldi. Babasi Michael Pedersen Kierkegaard (1756-1838) , refah icinde yasayan bir yünlü mamüller tüccariydi. Annesi Anne Sörensdatter Lund (1768-1834) , babasinin ikinci karisiydi.
Sören dogdugunda babasi 57 annesi 45 yasindaydi. Haziran 1813'de Heilig-Geistkirche'de (Mukaddes ruh kilisesi) vaftiz edildi.
1830
yilinda Kopenhag üniversitesinde Teologi (daha sonra estetik ve filozofi) dalinda üniversiteye basladi.
Sonradan Soren arada bir üniversiteeye ugrayan tip üniversiteli görünüm arz etmeye basladi, sehrin tiyatro ve salonlarinda dolanan bohem hayati yasayan bir genc idi ve üniversitesi asagi yukari 22 sömestre boyunca devam etti.
1834
annesi vefat etti
1837
8 ve 12 mayis tarihleri arasinda 15 yasindaki regine olsen (1823-1904) adli kizla tanisti.
Unterprima der Bürgertugend-Schule adli okulda latince dersleri verdi.
1838
8 agustosta babasi öldü. Babasindan yüklü bir miras elde etti. Bu yildan itibaren üniversiteyi bitirebilmek icin tekrar üniversiteye asilmaya basladi.
Danimarkalilarin en meshurlarindan olan Masal sairi Hans Christian Andersen'in eserlerine karsi sedid bir polemige giristi.
1840
3 temmuzda üniversitedeki teologi egitimini tamamladi. Regine Olsen ile nisanlandi
1841
Regine Olsen ile nisanliligi devam ederken Holmens'deki kilisede deneme vaazlarina basladi.
11 agustosta sebeblerine dair spekülasyonalr yapilan bir kararla nisanlisina nisan yüzügünü geri gönderdi.
Nisan olayindaki skandaldan sonra kopenhag'i terk etti ve Berlin'e yerlesti. Filozof Schelling'e takildi bir süre.
1842
6 Martta Kopenhag'a geri döndü ve ilk yazi denemelerini Pseudonym Johannes Climaticus adi altinda yayinlamaya basladi.
1843
Hayatini publizist olarak sürdürmeye basladi.12 yil sürecek Pseudonym serisine devam etti. kendi ismiyle de yazilar yaziyordu, kavga ve vaaz yazilari yaziyordu.
2. defa berline seyahat etti.
1844
'Philosophische Brocken oder ein Bröckchen Philosophie' adli eserini (Johannes Climaticus) adiyla und 'Der Begriff Angst' adli eserini de (Vigilius Haufniensis) adi ile yayinladi...
1847
ayrildigi nisanlisi regine'in bir memurla mutlu sürecek evliligi basladi.
Kirkegaard'in ilk maddi problemleri basgösterdi ve baba evini satmak zorunda kaldi.
1848
erken ölümüne yol acacak sihhi problemleri basgösterdi
Kilisede tartismalara girdi.
1855
2 ekimde kalp krizi gecirdi ve yol ortasina yigildi kaldi. Kaldirildigi hastanede,11 Kasimda iken 42 yasinda oldugu halde öldü.
18 Kasimda Assistens- Kirkegard mezarligina gömüldü.
mezar tasinda su siir var imis:
'Det er en Liden Tid
Saa har jeg vundet
Saa er den ganske Strid
Med eet forsvundet...'
(Burasi danimarkali turistler icindi)
kierkegaard
23.09.2003 - 01:35KIERKEGAARD
Søren
(5.5.1813 - 11.11.1855)
amak-ı hayal
23.09.2003 - 01:29şehbenderzade filibeli Ahmed Hilmi efendinin yazdigi tasavvufi kitab...
Bir zamanlar tercümanin yayinladigi 1001 temel eser dizisinde yayinlanmisti türkcesi..
simdi ise internet sitelerinden anlasildigi kadariyle, Akcag, Timas, Kaknüs yayinevlerince yeni baskilari yapilmakta..
umberto eco
23.09.2003 - 01:18bestseller ve diger romanlar dalinda cok satilir ve itibar edilir romanlar yazma öncülügünü amerikayaa kaptiran avrupanin, cümle amerikalilara bedel olan alternatifi...
muzır
23.09.2003 - 01:16Zarar verici...
Özellikle kamu ahlakina, ailevi degerlere zarar verici yayinlar icin muzir yayin ibaresi kullanilir...
nejat muallimoğlu
23.09.2003 - 01:14dünyada bir cok yerleri deniz seviyesinde bir bakis acisiyla gezmis, görmüs, gecirmis, okumus; olusan birikimiyle de ikinip sikinmadan, kendini zorlamadan kitablar yazmis bir irfan adami...
nejat muallimoğlu
23.09.2003 - 01:13hitabet, politikada nükte...
serbest kürsü müdavimi
23.09.2003 - 01:07..... ve afrika yerlilerine mecburi kizilhac hizmetine gitmis ingiliz doktor havasinda, tüm hastaliklilarin arasinda forum möderatörlügü icra etmeye tenezzülen devam eden sagliklilar...
mustafa kutlu
22.09.2003 - 09:59mehmet niyazinin zamandaki kösesinde bugün yazdigi yazinin konusu mustafa kutlu,
buraya alintilayalim dedik:
Günümüzde yaşayan, gelecekte ise kendisinden söz ettirecek olan birkaç kalem erbabımızdan birisi kesinlikle Mustafa Kutlu’dur. Her şeyden önce Kutlu bu milletin, bu toprağın çocuğu olduğunun şuurundadır. İnsanın olduğu yerde mutlaka dert vardır; dertsiz sadece bazı delilerdir. Anlayabildiğim kadarıyla Kutlu’nun telakkisine göre dışardan reçeteler almamıza gerek yoktur. İnsanımıza sorumluluğunu duyurur, onu vicdanının sesini dinler hale getirir, sağlam bir ahlak sahibi yapar, bir de onu çağın idrakiyle buluşturursak, o insan bütün dertlerini çözebilir. Dertler bizden kaynaklandığından, merhemi de bizde mevcuttur. Yıllarca önce yayınladığı “Ya Tahammül, Ya Sefer”, “Yoksulluk İçimizde”, “Yokuşa Akan Sular” ve diğer kitaplarında insanımızı bu anlayışla ele alıyor. Kutlu, bu kitaplarında ne bir vaizdir, ne de toplum mühendisidir. Sadece bir sanatkar kaygısıyla bize sahip olduğumuz hazineleri duyuruyor.
“Bu Böyledir”, “Uzun Hikaye”, “Beyhude Ömrüm”, “Mavi Kuş” eserlerinden sonra yakın bir geçmişte “Tufandan Önce”yi yayınladı. “Uzun Hikaye” kitabını elime alıp, yaslanmış, bitirince kalkmıştım. Diğer bütün kitaplarını da severek, hayatın nabzını duyarak okudum. Eserlerindeki lezzet sadece hikaye tekniğini çok iyi bilmesinden gelmiyor; çünkü bu tekniği her kusursuz kullananda aynı lezzeti bulamıyoruz. Kutlu, ayrıca doğunun çizgilerini, sembollerini ustaca kullanıyor; bize hasretini duyduğumuz atmosferi teneffüs ettiriyor. O, insanı yalnızca bir biyolojik varlık sığlığında ele almıyor; ruh dünyasını, metafizik derinliğini ihmal etmiyor. Onun için kahramanları kuklaları andırmıyor; canlı, ruhlu insanlar olarak karşımıza çıkıyor.
“Tufandan Önce” kitabıyla demokrasinin hayatımıza getirdiği eğlenceli durumu keskin zekası, bugüne kadar pek göstermediği hiciv yeteneğiyle ele almış. Hayattan kopuk, geniş kitlelerin cahilliğini istismar ederek kara mizah yapmıyor. Politikacılarımızı, bürokratlarımızı, hatta halkımızı dikkat çekici bir şekilde önümüze seriyor. Kurulacak bir tesisin etrafında ne fırıldaklar dönüyor; onu herkes kendisine mal etmeye çalışıyor; millet ekmek, politikacılar ve bürokratlar hesap peşindeler. Anlatımı duru ve sade; ama kesinlikle basit, alelade değil; şiirle iç içe girerek kıvamını bulmuş. Bu eserinde edebiyat kaygısını aştığını da görüyoruz. Yer yer hikayeciliğin kuralına bilerek uymuyor; hikaye sanatına yenilik, çeşitlilik, zenginlik getiriyor. Sanatın bu dalına adeta damgasını basarken, idraki olana “Ben de varım” diyor.
Toplam 803 mesaj bulundu