Tarhan Tekelioglu Adlı Üyenin Nedir Yazıları ...

  • endülüs

    24.09.2003 - 10:25

    Bazi sehirleri:
    Ishbiliye: Sevilla
    Girnata: Granada
    Belensiya: Valencia
    Berselüna: Barcelona

  • endülüs

    24.09.2003 - 10:24

    almancasi Andalüsien

  • endülüs

    24.09.2003 - 10:23

    Emevilerin yikildigi ve Abbasilerin basa gectigi günlerde, Emevi hanedanindan kim varsa yakalanmaya öldürülmeye baslandi...
    Aramalar esnasinda prens abdurrahman dostlarinin yardimiyla kacmayi basardi ve magribde derledigi ordulari Tarik bin Ziyad'in komutasinda suyun karsisina gecirtti.. Ispanya'ya giren Araplar Tarik bin Ziyad'in gemileri yakmak seklinde darbi meseli haline gelen eyleminin verdigi gazla, ve caresizlikle Ispanyollari yendiler.. Puvatya'da uzun kargilari ve saglam zirhlari ile carpisan Fransizlara takilana kadar ilerlediler. Orayi sinir eyleyüp kurduklari devlete Endülüs denir.

  • akrep burcu

    24.09.2003 - 10:18

    21 ekim - 20 Kasim tarihleri arasinda doganlarin burcu...
    Nami diger kartal burcudur der linda goodmann...
    gözlerini iyi kullanirmis...
    Bundan bir 20 küsur yil önce halkinin cogunlugu tarim iscisi olan Türkiye'de ebeveynler, cocuklarinin dogumunu tarim hasilatinin bitip tarim iscilerinin rahatlama dönemi olan ekim sonlarina denk getirmeye calisiyorlardi..
    Bundan dolayi Türkiye'ye akrepler ülkesi derlermis...

  • sokaktaki adam

    24.09.2003 - 07:35

    haberlerde toplumu dogrudan veya dolayli olarak etkileyen bir haber hakinda, uzman görüsü, etkili kisilerin görüsü alindiktan sonra, televizyon muhabirinin Bakirköy meydanda, Taksim'de veya istiklal caddesinde rastladiklarina yönelttigi sorulara aldigi cevaplara sokakta adamin görüsü deniyor...

  • signora

    24.09.2003 - 07:32

    senyorun karisi

  • signora

    24.09.2003 - 07:32

    saygideger bayan....

  • üç şey

    24.09.2003 - 07:29

    Mahşerin üç atlısı

  • sahn-ı seman

    24.09.2003 - 06:56

    sahni seman medreseleri

  • makber

    24.09.2003 - 06:55

    Eyvah ne yer ne yar kaldı
    Gönlüm dolu ah u zar kaldı
    Şimdi buradaydı gitti elden
    Gitti ebede gelip ezelden
    Ben gittim o haksar kaldı
    Bir köşede tarumar kaldı
    Baki o enisi dilden eyvah
    Beyrutta bir mezar kaldı

    Bildir bana nerde nerde YARAB
    Kim attı beni bu derde YARAB
    Nerde arayayım o dil rübayı
    Kimden sorayım bi-nevayı
    Derlerki unut o aşnayı
    Gitti tutarak reh-i bekayı

    Sığsın mı hayale bu hakikat
    Görsün mü gözüm bu macerayı?
    Sür'atle nasılda değişti halim
    Almaz bunu havsalam hayalim.

    Çık Fatıma! lahteden kıyam et
    Yanımdaki haline devam et
    Ketn etme bu razı öyle bir söz
    Ben isterim ah öyle birsöz
    Güller gibi meyl-i ibtisam et
    Dağı dile çare bul meram et
    Bir tatlı bakışla bir gülüşle
    Eyyamı hayatımı temam et

    Makber mi nedir şu gördüğüm yer
    Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber

  • makber

    24.09.2003 - 06:52

    Bombay büyükelciligi esnasinda 1883'te hastalanan Fatma Hanim icin geirye dönmek istese de yetistiremeden kayb eder...

  • makber

    24.09.2003 - 06:48

    Abdülhak Hamit Tarhan'in büyükelci olarak gittigi memlekette salgin hastaliktan kayb ettigi zevcesi Fatma Hanim icin yazdigi efsane siir.. Özellikle Saba makaminda yapilmis bestesi dinleyenleri Abdülhak Hamit Tarhan'in yillar önceki hicranina aglatir...

  • ara güler

    24.09.2003 - 06:46

    Ermeni asilli ünlü Türk fotografcisi...

  • tüketici

    23.09.2003 - 08:47

    Üretilen mal ve menfaatlerin hedef kitlesi, kullanicisi...

  • noam chomsky

    23.09.2003 - 02:32

    muhalif dil uzmani
    ama ona strateji uzmani muamelesi de cekiyorlar..

  • kierkegaard

    23.09.2003 - 02:19

    Kierkegaard.de'deki bibliyografyasindan anlayabildigim kadariyle:
    1813
    Söre Aabye Kirkegaard,5 mayis'ta yedi kardesin en kücügü olarak Kopenhag icinde Am Nytorf 2 numarali evde (bugün 29 numara imis) dünyaya geldi. Babasi Michael Pedersen Kierkegaard (1756-1838) , refah icinde yasayan bir yünlü mamüller tüccariydi. Annesi Anne Sörensdatter Lund (1768-1834) , babasinin ikinci karisiydi.
    Sören dogdugunda babasi 57 annesi 45 yasindaydi. Haziran 1813'de Heilig-Geistkirche'de (Mukaddes ruh kilisesi) vaftiz edildi.
    1830
    yilinda Kopenhag üniversitesinde Teologi (daha sonra estetik ve filozofi) dalinda üniversiteye basladi.
    Sonradan Soren arada bir üniversiteeye ugrayan tip üniversiteli görünüm arz etmeye basladi, sehrin tiyatro ve salonlarinda dolanan bohem hayati yasayan bir genc idi ve üniversitesi asagi yukari 22 sömestre boyunca devam etti.
    1834
    annesi vefat etti
    1837
    8 ve 12 mayis tarihleri arasinda 15 yasindaki regine olsen (1823-1904) adli kizla tanisti.
    Unterprima der Bürgertugend-Schule adli okulda latince dersleri verdi.
    1838
    8 agustosta babasi öldü. Babasindan yüklü bir miras elde etti. Bu yildan itibaren üniversiteyi bitirebilmek icin tekrar üniversiteye asilmaya basladi.
    Danimarkalilarin en meshurlarindan olan Masal sairi Hans Christian Andersen'in eserlerine karsi sedid bir polemige giristi.
    1840
    3 temmuzda üniversitedeki teologi egitimini tamamladi. Regine Olsen ile nisanlandi
    1841
    Regine Olsen ile nisanliligi devam ederken Holmens'deki kilisede deneme vaazlarina basladi.
    11 agustosta sebeblerine dair spekülasyonalr yapilan bir kararla nisanlisina nisan yüzügünü geri gönderdi.
    Nisan olayindaki skandaldan sonra kopenhag'i terk etti ve Berlin'e yerlesti. Filozof Schelling'e takildi bir süre.
    1842
    6 Martta Kopenhag'a geri döndü ve ilk yazi denemelerini Pseudonym Johannes Climaticus adi altinda yayinlamaya basladi.
    1843
    Hayatini publizist olarak sürdürmeye basladi.12 yil sürecek Pseudonym serisine devam etti. kendi ismiyle de yazilar yaziyordu, kavga ve vaaz yazilari yaziyordu.
    2. defa berline seyahat etti.
    1844
    'Philosophische Brocken oder ein Bröckchen Philosophie' adli eserini (Johannes Climaticus) adiyla und 'Der Begriff Angst' adli eserini de (Vigilius Haufniensis) adi ile yayinladi...
    1847
    ayrildigi nisanlisi regine'in bir memurla mutlu sürecek evliligi basladi.
    Kirkegaard'in ilk maddi problemleri basgösterdi ve baba evini satmak zorunda kaldi.
    1848
    erken ölümüne yol acacak sihhi problemleri basgösterdi
    Kilisede tartismalara girdi.
    1855
    2 ekimde kalp krizi gecirdi ve yol ortasina yigildi kaldi. Kaldirildigi hastanede,11 Kasimda iken 42 yasinda oldugu halde öldü.
    18 Kasimda Assistens- Kirkegard mezarligina gömüldü.
    mezar tasinda su siir var imis:

    'Det er en Liden Tid

    Saa har jeg vundet

    Saa er den ganske Strid

    Med eet forsvundet...'

    (Burasi danimarkali turistler icindi)

  • kierkegaard

    23.09.2003 - 01:35

    KIERKEGAARD

    Søren

    (5.5.1813 - 11.11.1855)

  • amak-ı hayal

    23.09.2003 - 01:29

    şehbenderzade filibeli Ahmed Hilmi efendinin yazdigi tasavvufi kitab...
    Bir zamanlar tercümanin yayinladigi 1001 temel eser dizisinde yayinlanmisti türkcesi..
    simdi ise internet sitelerinden anlasildigi kadariyle, Akcag, Timas, Kaknüs yayinevlerince yeni baskilari yapilmakta..

  • umberto eco

    23.09.2003 - 01:18

    bestseller ve diger romanlar dalinda cok satilir ve itibar edilir romanlar yazma öncülügünü amerikayaa kaptiran avrupanin, cümle amerikalilara bedel olan alternatifi...

  • muzır

    23.09.2003 - 01:16

    Zarar verici...
    Özellikle kamu ahlakina, ailevi degerlere zarar verici yayinlar icin muzir yayin ibaresi kullanilir...

  • nejat muallimoğlu

    23.09.2003 - 01:14

    dünyada bir cok yerleri deniz seviyesinde bir bakis acisiyla gezmis, görmüs, gecirmis, okumus; olusan birikimiyle de ikinip sikinmadan, kendini zorlamadan kitablar yazmis bir irfan adami...

  • nejat muallimoğlu

    23.09.2003 - 01:13

    hitabet, politikada nükte...

  • serbest kürsü müdavimi

    23.09.2003 - 01:07

    ..... ve afrika yerlilerine mecburi kizilhac hizmetine gitmis ingiliz doktor havasinda, tüm hastaliklilarin arasinda forum möderatörlügü icra etmeye tenezzülen devam eden sagliklilar...

  • mustafa kutlu

    22.09.2003 - 09:59

    mehmet niyazinin zamandaki kösesinde bugün yazdigi yazinin konusu mustafa kutlu,
    buraya alintilayalim dedik:

    Günümüzde yaşayan, gelecekte ise kendisinden söz ettirecek olan birkaç kalem erbabımızdan birisi kesinlikle Mustafa Kutlu’dur. Her şeyden önce Kutlu bu milletin, bu toprağın çocuğu olduğunun şuurundadır. İnsanın olduğu yerde mutlaka dert vardır; dertsiz sadece bazı delilerdir. Anlayabildiğim kadarıyla Kutlu’nun telakkisine göre dışardan reçeteler almamıza gerek yoktur. İnsanımıza sorumluluğunu duyurur, onu vicdanının sesini dinler hale getirir, sağlam bir ahlak sahibi yapar, bir de onu çağın idrakiyle buluşturursak, o insan bütün dertlerini çözebilir. Dertler bizden kaynaklandığından, merhemi de bizde mevcuttur. Yıllarca önce yayınladığı “Ya Tahammül, Ya Sefer”, “Yoksulluk İçimizde”, “Yokuşa Akan Sular” ve diğer kitaplarında insanımızı bu anlayışla ele alıyor. Kutlu, bu kitaplarında ne bir vaizdir, ne de toplum mühendisidir. Sadece bir sanatkar kaygısıyla bize sahip olduğumuz hazineleri duyuruyor.

    “Bu Böyledir”, “Uzun Hikaye”, “Beyhude Ömrüm”, “Mavi Kuş” eserlerinden sonra yakın bir geçmişte “Tufandan Önce”yi yayınladı. “Uzun Hikaye” kitabını elime alıp, yaslanmış, bitirince kalkmıştım. Diğer bütün kitaplarını da severek, hayatın nabzını duyarak okudum. Eserlerindeki lezzet sadece hikaye tekniğini çok iyi bilmesinden gelmiyor; çünkü bu tekniği her kusursuz kullananda aynı lezzeti bulamıyoruz. Kutlu, ayrıca doğunun çizgilerini, sembollerini ustaca kullanıyor; bize hasretini duyduğumuz atmosferi teneffüs ettiriyor. O, insanı yalnızca bir biyolojik varlık sığlığında ele almıyor; ruh dünyasını, metafizik derinliğini ihmal etmiyor. Onun için kahramanları kuklaları andırmıyor; canlı, ruhlu insanlar olarak karşımıza çıkıyor.

    “Tufandan Önce” kitabıyla demokrasinin hayatımıza getirdiği eğlenceli durumu keskin zekası, bugüne kadar pek göstermediği hiciv yeteneğiyle ele almış. Hayattan kopuk, geniş kitlelerin cahilliğini istismar ederek kara mizah yapmıyor. Politikacılarımızı, bürokratlarımızı, hatta halkımızı dikkat çekici bir şekilde önümüze seriyor. Kurulacak bir tesisin etrafında ne fırıldaklar dönüyor; onu herkes kendisine mal etmeye çalışıyor; millet ekmek, politikacılar ve bürokratlar hesap peşindeler. Anlatımı duru ve sade; ama kesinlikle basit, alelade değil; şiirle iç içe girerek kıvamını bulmuş. Bu eserinde edebiyat kaygısını aştığını da görüyoruz. Yer yer hikayeciliğin kuralına bilerek uymuyor; hikaye sanatına yenilik, çeşitlilik, zenginlik getiriyor. Sanatın bu dalına adeta damgasını basarken, idraki olana “Ben de varım” diyor.

Toplam 803 mesaj bulundu