Istanbul'da (1777 ya da 1778) dogdu. Babasi Filistin, Lübnan gibi ülkelerde görev yaptiktan sonra Istanbul'a yerlesti ve Sehzadebasindaki Acemoglu hamamini isletti.Bu yüzden Ismail Dede'ye'Hammamizade' denilmistir.Mahalle mektebindeyken sesinin güzelligi ve müzik yetenegi anlasilinca Uncuzade Mehmet Emin Efendi'den ders almaya basladi. Okul bittikten sonra 7 yil daha Uncuzade'den 'mesk eden' Ismail onun araciligiyla Basdeftarlikta memurluga atandi, bir yandan da Yenikapi Mevlevihanesindeki dersleri izledi.1799'da 'çile'sini tamamlayarak 'dede' oldu. Ilk bestesi 'Zülfündedir benim baht-i siyahim'çok geçmeden Selim III'ün kulagý ina ulasti ve Yenikapi mevlevihanesinde ders vermeye basladi.1802'de evlendi.Selim III'den sonra Mahmut II ve Abdülmecit I Dede Efendi'ye destek oldular.1846'da en iyi ögrencisi Dellalzade Ismail Efendi ve Mutafzade Ahmet Efendi'yle birlikte hacca gitti.Orada koleraya yakalandý ve öldü.Mezari Hazret-i Hatice'nin kabrine bitisiktir.
Libertarianizm...
yönetim manasina gelen arch... kelimesinin basina yoklugu ifade etmek icin getirilen an kelimesiyle yönetim yoklugu manasinda bir kelime...
Devletin imkan nisbetinde ortadan kalkmasini savunur...
Zenginler, liberalizmin uc noktasi olmak üzere, biz zaten devletin verecegi güvenlik, adalet vs. hizmetlerini kendi paramizla tuttugumuz adamlar vasitasiyla veririz kafasindan giderek devlete gerek yok diyorlar.. Liberallerin azitmislari anarsist oluyor..
Anlamadigim bir de sosyalistlerin anarsistleri varmis...
iki dandik görüsten uc noktaya gidildikce yuvarlak dünya gibi, bir yerde bulusuluyor demek ki...
Ünlü karikatürist Hasan Kaçan'in kardesi Metin Kaçan tarafindan yazilan roman...
Sinemaya da cekilen romani meshur eden, yazarinin aralarinda bulundugu üc kisinin bir bayana tecavüz ve iskence ettikleri iddiasinin basinda büyük yanki bulmasi idi..
Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan.
Cebinde iki gazoz parası
Gönlüne tarifsiz rüzgarlar dolan.
İki film bu akşam,
Birinde Yılmaz Güney oynuyor, birinde Fikret Hakan.
Bak Suat Sayın söylüyor cızırtılı plaktan:
'...Rüyadır gördüğün bütün düşler,
Gözlerin aklımı perişan eyler,
Aşk masalından şarkılar söyler,
Beni hülyalara salan gözlerin...'
Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan,
Bir külah çekirdeği, mangal gibi yüreği var, bilesin...
diger sol partiler evrensel düsünceyi merkeze alarak, bu ülkenin önceliklerine vurgu yapmayi, solculugun (esasen sosyalizmin) ruhuna aykiri bulduklari nationalizmle özdeslestiriyorlar...
Islamci sosyalistlerin, insani yönüyle okumuslarin ilgisini ceken sosyalizme yesil kilif giydirdikleri gibi, ülkenin elden gidebilecegini düsünen, milliyetci yönü agir basan ama, soldan da vaz gecemeyen insanlari hedef alarak,
veya, kendileri üniversite yillarindan beri sol düsüncelerle yogrulduklari icin soldan vazgecemeyenler, geldikleri bazi yerlerde Türkiye'nin milli menfaatleriyle, ulusal onuruyla oynandigini müsahade edip bu noktaya vurgu yapma ihtiyaci hiss ettiklerinde vaz gecemedikleri sol ile bunu karma yapip ulusal solu öne sürdüler....
Zehirli olduğu bilinen ‘‘karadul’’ türü örümcekten son 2 hafta içinde 2 kişinin ölmesi ve 11 kişinin de zehirlenmesi üzerine, Avrupa kıyılarındaki tatil beldelerinde sağlık kuruluşları alarma geçti.
Başta olayların yaşandığı Romanya'daki hastaneler olmak üzere Karadeniz çevresindeki tüm hastaneler, aşırı sıcaklarda ortaya çıkan karadul örümceklerine karşı panzehir stoğu yapmaya başladılar. Köstence'de 72 yaşındaki Ioan Andrei, kasılmalarla can vermeden önce bacaklarında ve böbreklerindeki ağrılardan şikayet ediyordu. Diğer kurban 68 yaşındaki Petre Duma ise Romanya'nın Oradea kentinde zehir yüzünden girdiği alerjik şokla hayatını kaybetti. Dünyanın en zehirli örümceklerinden biri olan karadul, Kuzey ve Orta Amerika'da ve Orta Asya'nın bazı bölgelerinde bulunuyor. Zehiri, sinir sistemini etkileyen ve birkaç saat içinde ölüme neden olan ‘‘latrodectin’’ adlı güçlü bir toksin içeriyor. Karadul tarafından ısırılan kişi kaslardan tüm sinir sistemine yayılan büyük ağrılar çekiyor. Örümceklerin Romanya'ya gemilerle geldiği sanılıyor.
İlk Ombudsman,1809'da İsveç'te kuruldu.1950'ye kadar İsveç ve Finlandiya'da bulunan sistem, sonraları yaygınlaştı. Günümüzde 90'ı aşkın ülkede ulus, bölge, şehir, belediye ve sektör bazında uygulanmaktadır. Avrupa Birliği bünyesinde de bir Ombudsman oluşturulmuştur.Ombudsman sistemi; kamu yönetiminde, merkezi idare organları, personeli veya onun adına hareket eden diğer makamların kötü yönetiminin sonucu olarak haksızlığa uğrayanların şikayetlerini inceleyen kurumdur. Sistemin yaygın olan şekli parlamento ombudsmanlığıdır.Sistemin Özellikleri:İdarenin, kendi iç denetim yolları ve yargı denetimi dışında denetlenmesini içerir.-Genellikle parlamento tarafından seçilir.-Özerk bir yapıya sahiptir.-Başvuru üzerine veya kendiliğinden harekete geçer.-Şikayet sahipleri Ombudsman'a kolayca ulaşabilmelidir.-Çalıştığı konu ile ilgili her tür bilgi ve belgeye ulaşabilmelidir.-İnceleme yapmanın dışında yasal bir yetkisi yoktur.-Yapılan araştırma ve sonucu taraflara bildirilir. Karar doğrultusunda idareye önerilerde bulunur, sonucu kamuoyuna duyurur. Kamuoyuna ve medyaya yapılan açıklama Ombudsman'ın etkinliği için önemli bir araçtır
Ortacagda feodal toprak agalarinin, lordlarin veya kilisenin arazilerinde calisan, onlarin mülkü sayilan köylüler serf oluyordu..
Leo Huberman'in anlattigina göre ortaagda bir at 100 birim para ediyorsa, bir serf asagi yukari 35 birim ediyormus...
memleketimizde özellikle son 10 yilda kullanilmaya baslanan bir terim...
Mahkemelerin masraflari, islemlerin uzun sürmesi, kararin uzun zaman almasi gibi engeller dolayisiyla perakende ticarette kaziklanan müsteriler icin bir sikayet merci bulunamiyordu..
Tamamen adam smith'in gizli elinin inisiyatif ve insafina terk edilen tüketiciyi onun parmaklarinin tekelinden kurtarmak icin kurulan minyatür mahkemeler...
tüketici mahkemeleri de denebilir..
Osmanlida eskiden bunun örneklerinin bulundugu iddia olunuyor.
asagidaki yazilari özellikle kaparinin faydalair bölümünü okuyan arkadaslarimiz yanlis anlamasinlar ama,
kaparinin yani gebreotunun cogulu olarak kullanilan gebreotugiller yani:
kibariye ismi
ayni zamanda bir arabesk sarkicisinin adi da oluyor...
Evliya Çelebi,400 yıl öncesinde keşfetmiş bu bitkinin varlığını.Ünlü “Seyahatname”sinde bakın neler söylüyor kapari için, Çorum’un Osmancık İlçesini tanıttığı bölümde?
“....İşte bu kumlu toprakta, bu iklim şartlarında “gebre” adında bir yemiş yetişiyor ve bu yöre halkı bu yemişin sirkeli turşusunu yapıyor.Bu turşu için “ çok faydalı” diyor Evliya Çelebi.Faydalı oluşu hastalıklara deva olmasından, zindelik, sağlık, güç vermesinden olsa gerek.Ve meşhur olması da lezzetli, faydalı oluşundan...
Akdeniz Ülkelerinde ilk çağlardan bu yana gıda ve tedavi amaçlı kullanılan kapari bitkisinden günümüzde boya ve kozmetik sanayiisin de yararlanılmakta.
Kaparinin bezelye büyüklüğündeki tomurcuklarının protein, vitamin, mineraller, rutin ve hardal yağı glikosidi yönünden oldukça zengin olması, onu doyurucu bir besin haline getiriyor.Özellikle turşusunda ortaya çıkan iştah açıcı aromatik kokusunun kaynağı da hardal yağı glikosidi.Kapari turşusunda sadece kokusunu değil, keskin tadını da bulabilirsiniz hardal yağının.
Gençleştirici ve “afrodiziak”- cinsel gücü arttırıcı- etkisi de keşfedilen kapari tomurcukları, Avrupa ve Amerika da vazgeçilmez bir çeşni olarak sofrada yerini alıyor.Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde kaliteli bir meze olarak kabul görüyor.Kapari tomurcukları salamura edildikten sonra, zeytinyağı ve limonla işlem görüyor ve mezeye dönüşüyor; sofraların baş tacı oluyor.
Kaparinin tomurcukları dışında “karpuzcuk”da denilen meyveleri ve sürgün uçları da salamura ve sirkede muhafaza edilmek suretiyle gıda olarak değerlendiriliyor.Özellikle de Kıbrıs’ta ve İspanya’da sürgün uçları, vejetasyonun başlarında taze iken toplanıyor.Tabii yine sirke ve tuz ile terbiyelendikten sonra tüketiliyor.Çünkü acılığı- ki bu acılık içeriğindeki hardal yağı glikosidinden kaynaklanıyor- ancak bu şekilde gideriliyor ve asıl tadı ortaya çıkıyor.
İnsanlar kapariyi gıda niyetine tüketirken aynı zamanda, pek çok hastalığa karşı da bağışıklık kazanıyorlar.Örneğin özündeki rutin, kılcaldamarlardaki kanamaları önlüyor.
Hayvanlar yediğinde ise sonuç inanılmaz.Süt ve yumurta verimi oldukça artıyor.
Kaparinin her şeyi değerli; hiçbir şeyi atılmıyor.Dal uçları, tomurcukları, meyveleri gıda sektöründe; yaprakları sertleşmiş dalları, kökleri de ilaç, boya ve kozmetik sanayiinde değerlendiriliyor.
İspanyollar köklerinden yaptıkları ilaçları, hemoroidin tedavisinden kalça rahatsızlıklarının giderilmesine, kadınların regl dönemlerinin düzenlenmesinden sancıların giderilmesinde kullanmışlar.Sirkesinden diş ağrılarının giderilmesinde faydalanılmış.Yine köklerinden zehirlenmelere karşı panzehir elde etmeyi başarmışlar.
Hindistan’da kaparinin kök kabuğu, taze veya kurutulmuş olarak yüzyıllardır müshil, tonik balgam söktürücü, solucan düşürücü, ağrı kesici olarak kullanılmakta.Romatizma ağrıları olanlar, felç geçirenler, dalak büyümesi şikayeti olanlar şifayı kaparinin kök kabuklarından elde ettikleriilaçlarda bulmuşlar.
Avrupa’da meyveleri ve çiçek tomurcukları, müshil(kabızlık giderici) ve diüretik(idrar söktürücü) olarak kabul edilmekte, uyarıcı ve iskorbüt hastalığını önleyici olarak değerlendirilmekte.Yaprakların ezilmesiyle hazırlanan lapa ise gut hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır.Ayrcıa kan bozuklarının giderilmesinde yine kapariye başvurulmakta.
Türkmenistan’da kapari türlerinden polifenol nitelikli altı madde elde ediliyor.
Uluslararası Kanser Enstitüsü’nde yapılan çalışmalarda kapari, antitümör aktivitesi sağlayan “ekstrakt”ın hazırlanmasında kullanılan bitkiler arasında yer alıyor.
tekil olan gebreotu ise, afrodizyak olarak bile kulanilan kapari oluyor:
onunla ilgili bilgi:
KAPARİ NEDİR?
Yurdumuzda Akdeniz ikliminin hakim olduğu Batı Anadolu illeri başta olmak üzere, Orta Anadolu'da Tokat ve civarında, Doğu Karadeniz ve Güneydoğu illerinde doğal olarak yetişen Gebreotu (Gebereotu) , çalımsı yapıda, dik ve yatık olarak büyüyen dikenli bir bitkidir.
Fosfor, potasyum ve kalsiyumca zengin kalkerli ve killi toprakları seven ve güneşten hoşlanan bir bitki olması nedeniyle, güneye bakan yamaçlarda kandiliğinden yetişir ve iyi gelişir. Capparaceae familyasından olan gebereotunun Capparis spinosa ve C. ovata olmak üzere iki türü mevcuttur.
Doğada kendiliğinden yetişmekte olan gebereotunun üretimi genellikle tohumla olmaktadır. Tohumlar Ağustos ve Eylül aylarında karpuzcuk şeklinde olan meyvalardan elde edilir. Karpuzcukların içindeki mercimekten küçük olgun kahverengi tohumlar, suyla yıkanıp güneşte kurutulur. Bu tohumlar, ince elekten elenmiş eşit orandaki yanmış koyun gübresi, orman toprağı ve yıkanmış dere kumundan oluşan harçla hazırlanan fidan yastığına Mart ayı sonunda ekilir.
Fidelik, topraktan 10-15 cm yükseklikte düz hazırlanacağı gibi,15-20 cm mesafeli ve 10 cm derinlikte karıklar açılarak da hazırlanabilir. Karık şeklinde hazırlanan fidelikte tohumlar karık sırtına ekilir ve karık içine su verilir. Yabancı ot ve mantari hastalıklardan korunmak için fidelik düzenli olarak süzgeçle sulanmalı ve üzeri gerektiğinde plastik örtü ile örtülmelidir. Tohumlar normal şartlarda 25-30 günde çimlenir. Çıkıştan sonra yaz boyunca ot alımı, sulama ve ilaçlama düzenli olarak yapılmalıdır. Fideler, sürgünleri kuruduktan sonra toprak seviyesinden Kasım-Aralık ayı içinde kesilip, kalan kısmının üzeri toprakla örtülmelidir.
kasım-nisan aylarında fidelikten sökülen fidanlar, sonbaharda derin sürüm yapılan arazilere kasım ayından itibaren dikilebilir. Dikim mesafesi 2X2 m olmalıdır. Bu mesafelerde ve yaklaşık 20 cm derinlikte açılan çukurların dibine bir miktar yanmış hayvan gübresi konulup toprakla karıştırıldıktan sonra fidanlar dikilir ve sıkıştırılır.(her çukura 1 ile 4 fidan dikilebilir.)
Dikimden sonra fidanların üzeri toprakla kümbet şeklinde örtülüp etrafı çanak şeklinde açılarak can suyu verilmelidir. Usulüne göre dikilen fidanlar o yaz 1 m'ye yakın sürgün verebilir. Bu sürgünlerde 10-15 kadar çiçek tomurcuğu olabilir. Birinci yıldaki fidanlara yaz aylarının çok kurak geçmesi halinde su verilmelidir. Sulamada, suyun gövdeye temasından kaçınılmalıdır. Ayrıca böceklere karşı ilaçlama yapılmalıdır.
Gebereotunun 'kapari' denilen çiçek tomurcukları Mayıs ayı ortalarından itibaren toplanmaya başlanır. Genellikle 10 mm'nin altındaki nohut şeklindeki tomurcuklar, toplama merkezlerinde % 20'lik tuzlu suda yada bir kat tuz bir kat kapari şeklinde katlanarak muhafaza edilir.
Yurdumuzda pek bilinmemesine rağmen gebereotu'nun kök kabuğunun idrar söktürücü ve kabızlık giderici özelliği vardır. Çiçek tomurcuklarında bol miktarda vitamin ve protein vardır. Yapılan bir çalışmada 100 g çiçek tomurcuğunda kuru madde olarak; 67 mg fosfor,9 mg demir,24 mg protein,12 mg selüloz ve 2 mg lipid tesbit edilmiştir. Gıda, kozmetik, boya ve ilaç sanayiinde kullanılan kaparinin yurt dışına ihracı genellikle salamura şeklinde olmaktadır. Konserve olarak hazırlanan kapari; turşu, salata, pizza üstü, balık ve av etleri yanında garnitür olarak yenilmektedir. Sağlık açısından karaciğer fonksiyonlarını düzenlediği ve cinsel gücü artırdığı söylenmektedir. Doğadan toplanan tomurcuklar bir kavanoz içerisinde % 20'lik tuzlu suda üç ay bekletilip sonra bire bir oranında sirke içine konulup on gün sonra yenildiğinde aroması ve lezzeti çok beğenilmektedir.
Güneş seven, sıcak bölge bitkisi olarak bilinen gebereotu, yurdumuza önemli miktarda döviz getiren bir bitkidir. Yaz aylarında, atıl işgücünün değerlendirilmesi yönüyle işsizliği azaltması ve toplayıcılarına yeterli gelir sağlaması büyük bir avantajdır.
Çok yıllık derin köklü ve yayılıcı özelliği ile iyi bir erozyon kontrol bitkisidir. Bu bitki, yurdumuzun uygun bölgelerinde, erozyona tabi yerlerde, normal kültür bitkilerinin yetişmediği ya da ekonomik gelir elde edilemeyen güneye meyilli arazilerde yetiştirilerek daha çok döviz geliri sağlanıp işsizlik kısmen önlenebilir.
Gebereotu yetiştiriciliği mutlaka tohumla üretilen fidanlarla yapılmalıdır. Doğadan sökülerek yapılan yetiştiricilik başarılı olmadığı gibi doğanın dengesi de bozulmaktadır.
“Kapari”.. Bu üç heceli kelime sizde hiçbirşey çağrıştırmadı.
Ya “kedi tırnağı”, “kargakavunu”, “menginik”, “devedikeni”, ”keper”, “kepere”, “gebere” otu
Saydıklarımız kaparinin ülkemizin değişik yörelerindeki adları.Öyle sanıyoruz ki bu sözcüklerden hiç olmazsa birini duymuş olmalısınız.Çünkü kapari, ülkemizde doğal olarak yetişen bir bitki türü.Belki hiç farkında olmadınız bu bitkinin yerde kümelenmiş görüntüsüne bakıp, “çalı” diye düşünüp geçtiniz yanından.
Belki bahçenizde zaman zaman kendini gösterecek olsa hemen budayıp kurtulmaya çalışıyorsunuz, toprağı sımsıkı kavrayan, dal budak salarak geniş bir yayılma gösteren köklerden kurtulmanız bir türlü mümkün olmuyor.Çabanız boşuna, çünkü; kaparinin kökleri, toprakta metrelerce derinlere inebiliyor.Yaşama bu kadar sıkı sıkıya sarılması insanoğlunun bu yakıp yıkma, yok etme eğilimini bildiğinde midir nedir? Belki de kimi zaman, verimsiz olduğu için hayvan yemi niyetine fığ, burçak, mürdürmek ekerek değerlendirdiğiniz; bir türlü satıp elinizden çıkaramadığınız kıraç arazinizde, nasıl yayıldığına akıl erdiremediğiniz yeşil bir çalı olarak çıktı karşınıza.Hani merakınızı yenemeyip kırmızı küçük karpuzları andıran yemişlerin tadına baktınızda acı mı acıydı...
Nereden bilirdinizki; Almanlar, bu kırmızıminik karpuzcukların salamurasını, sosunu 472 çeşit, evet tam 472 çeşit yemekte kullanmakta.Nereden bilebilirdiniz ki; İspanyollar, yılda 20 milyar dolar kazandıkları tomurcukları nedeniyle kapari bitkisini “Milli Bitki”ilan ettiler ve Devlet Korumasına aldılar.
Tabii; kapari bitkisinin gerek köklerinden, gerek yapraklarından gerekse meyvelerinden ilaç sanayiinde pek çok hastalığa deva olacak ilaçların üretiminde yararlanıldığını da bilmiyor olabilirsiniz.
“Küçük girişimler, büyük tehlikenin önleyicisi olur çoğu zaman.”
Kapari “Toprak kanseri olarak da tanımlayabileceğimiz erozyonun önlenmesinde yeni bir umut”
“Orman köylümüzün kalkınmasında mucizevi bir bitki”
“Baraj havzalarımızda baş gösteren sinsi canavarla-erozyonla mücadele ederken bize zaman kazandıracak” bir bitki.Yetkililer 1 milyon kapari fidanının öncelikle Güneydoğu olmak üzere İç ve Doğu Anadolu bölgelerimizdeki orman köylümüzün kullanımına sunulucağını en geç üç yıl sonrada meyvelerini toplayacağımızı söylüyor, ”Bir kere dikilmeye görsün; değil çocuklarımız, torunlarımız bile yararlanabilecek.Yılda 5 ay tomurcuklarını toplayacaklar, o kadar...Öylesine zahmetsiz”diyor.Kapari bir kere dikilmeye görsün; değil çocuklarımız, torunlarımız bile yararlanabilecek.
“Düşünün” diyorlar..”Çok değil 30 yıl sonra erozyondan kurtulmuş olacağız; orman köylümüz de kalkınacak, kalkındıkça da bilinçlenecek..Ormanlarımızı biz değil, bizden önce onlar koruyacak., sahip çıkacak....Düşünün” diyorlar...” Anlatmak gerek! Çiftçimize, ihracatçımıza; girişimci ruhu taşıyan herkese bu bitkinin meziyetlerini anlatmak gerek.Biz yazıktır ki çok geç kaldık.Avrupa bu bitkiyi çok uzun zaman önce keşfetmiş.Daha fazla zaman kaybedilmemeli.
DOLAR AÇAN TOMURCUKLAR...
Yeterince tanıtım yapılmadığı için olsa gerek, ülkemizde yaygın bir şekilde tüketimi yok kaparinin.Yalnız büyük kentlerimizin süper marketlerinde, ithal kavanozlarda karşımıza çıkıyor.Alıcısı kıyamet.
Her yıl tonlarca dış ülkelere ihracatı ülkemizde 1990 yılından beri yapılıyor.Tomurcukların kilo başına ortalama ihraç fiyatı 2-3-4 Amerikan Doları.Yılda ortalama 3000-5000 ton ihraç yapılmakta.Bir hesap edelim:Her yıl ortalama 12 milyon dolarlık döviz girdisi.Hem üreticinin cebi doluyor hem devlet kasası.Hesap ortada.Tomurcuklar bal gibi dolar açıyor.
Üstelik Pazar sıkıntısı da yok:Avrupa Birliği Ülkeleri ve ABD’den her yıl katlanarak artan bir talep var.Sadece bu ülkeler de değil.İhracatçılar Birliğinden aldığımız verilere göre:Salamura ve işlenmemiş olarak başta Almanya ve ABD olmak üzere Norveç, İspanya, Avusturya, Belçika, Danimarka, Fransa, İngiltere, İsviçre, İsveç, İtalya, Holanda gibi Avrupa Birliği Ülkeleri ile Avustralya, Kanada, Bahreyn, Kuveyt, Güney Afrika Birliği, Brezilya, İsrail ve Japonya’ ya ihraç edilmekte.
İspanya başta olmak üzere bazı ülkeler, kapariyi hem üretiyorlar hem de ürettikleri ile yatinmeyip ham kapariyi (işlenmemiş) ithal edip işleyerek mamül olarak iç ve dış piyasaya sürüyorlar.Çünkü işlenmiş kapari ihracatı daha karlı.
Girişimcilere duyurulur.
Söke’de üretime geçen bir fabrika ile kapari sosu üretiliyor.Kapari sosunu Dünyada yalnızca Türkiye ve Fas üretiyor.Üretim birkaç katına çıksa dahi Pazar hazır.Zira yurt dışından yapılan taleplerin ancak bir bölümü karşılanabilmekte.
Kaparinin en kıymetlisi, en sevimlisi, en bereketlisi Denizli’nin kıraç topraklarında yetişiyor.Kaparinin minik tomurcuklusu makbul.İşte Denizli’de yetişen de bu cinsi:1.kalite
'propaganda'da bir karakter rafet el romana 'feristah olsan ne yazar loo' diyordu.
buradan anliyoruz ki feristah cografyamizin tarihinde önemli bir karizma abidesi...
galiba iranli bir kral oluyor kendileri...
tasin adi farsca olup, sonunda 'e' olmayan hali erkek ismi olarak da kullanilir. turkuaz bu tasin sadece rengi degil, diger adidir da.
(grizabella,29.11.2002 11:38)
Güney Bati Isvicrede bir göl: Türkcede Leman Gölü deniyor. Fransizlar Lac Leman, Almanlar da (Cenevreye Genf dedikleirnden) Genfersee diyorlar.
Etrafini Genf (cenevre) Lausanne (Lozan) Montraux (Montö) , Evian gibi dünya tarihi cografyasi, ekonomisi ve turuizmi acisindan oldukca etkili sehirler cevrelemis..
dede efendi
04.10.2003 - 01:02Dede Efendi
Istanbul'da (1777 ya da 1778) dogdu. Babasi Filistin, Lübnan gibi ülkelerde görev yaptiktan sonra Istanbul'a yerlesti ve Sehzadebasindaki Acemoglu hamamini isletti.Bu yüzden Ismail Dede'ye'Hammamizade' denilmistir.Mahalle mektebindeyken sesinin güzelligi ve müzik yetenegi anlasilinca Uncuzade Mehmet Emin Efendi'den ders almaya basladi. Okul bittikten sonra 7 yil daha Uncuzade'den 'mesk eden' Ismail onun araciligiyla Basdeftarlikta memurluga atandi, bir yandan da Yenikapi Mevlevihanesindeki dersleri izledi.1799'da 'çile'sini tamamlayarak 'dede' oldu. Ilk bestesi 'Zülfündedir benim baht-i siyahim'çok geçmeden Selim III'ün kulagý ina ulasti ve Yenikapi mevlevihanesinde ders vermeye basladi.1802'de evlendi.Selim III'den sonra Mahmut II ve Abdülmecit I Dede Efendi'ye destek oldular.1846'da en iyi ögrencisi Dellalzade Ismail Efendi ve Mutafzade Ahmet Efendi'yle birlikte hacca gitti.Orada koleraya yakalandý ve öldü.Mezari Hazret-i Hatice'nin kabrine bitisiktir.
kaynak:
biyografi.net
dede efendi
04.10.2003 - 00:58Hammamizade Ismail Dede Efendi
anarşizm
04.10.2003 - 00:03Libertarianizm...
yönetim manasina gelen arch... kelimesinin basina yoklugu ifade etmek icin getirilen an kelimesiyle yönetim yoklugu manasinda bir kelime...
Devletin imkan nisbetinde ortadan kalkmasini savunur...
Zenginler, liberalizmin uc noktasi olmak üzere, biz zaten devletin verecegi güvenlik, adalet vs. hizmetlerini kendi paramizla tuttugumuz adamlar vasitasiyla veririz kafasindan giderek devlete gerek yok diyorlar.. Liberallerin azitmislari anarsist oluyor..
Anlamadigim bir de sosyalistlerin anarsistleri varmis...
iki dandik görüsten uc noktaya gidildikce yuvarlak dünya gibi, bir yerde bulusuluyor demek ki...
ağır roman
03.10.2003 - 23:57Ünlü karikatürist Hasan Kaçan'in kardesi Metin Kaçan tarafindan yazilan roman...
Sinemaya da cekilen romani meshur eden, yazarinin aralarinda bulundugu üc kisinin bir bayana tecavüz ve iskence ettikleri iddiasinin basinda büyük yanki bulmasi idi..
yeşilçam
03.10.2003 - 23:51ibrahim Sadri'den:
Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan.
Cebinde iki gazoz parası
Gönlüne tarifsiz rüzgarlar dolan.
İki film bu akşam,
Birinde Yılmaz Güney oynuyor, birinde Fikret Hakan.
Bak Suat Sayın söylüyor cızırtılı plaktan:
'...Rüyadır gördüğün bütün düşler,
Gözlerin aklımı perişan eyler,
Aşk masalından şarkılar söyler,
Beni hülyalara salan gözlerin...'
Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan,
Bir külah çekirdeği, mangal gibi yüreği var, bilesin...
ulusal sol
03.10.2003 - 21:47mümtaz soysal da var tabii...
diger sol partiler evrensel düsünceyi merkeze alarak, bu ülkenin önceliklerine vurgu yapmayi, solculugun (esasen sosyalizmin) ruhuna aykiri bulduklari nationalizmle özdeslestiriyorlar...
Islamci sosyalistlerin, insani yönüyle okumuslarin ilgisini ceken sosyalizme yesil kilif giydirdikleri gibi, ülkenin elden gidebilecegini düsünen, milliyetci yönü agir basan ama, soldan da vaz gecemeyen insanlari hedef alarak,
veya, kendileri üniversite yillarindan beri sol düsüncelerle yogrulduklari icin soldan vazgecemeyenler, geldikleri bazi yerlerde Türkiye'nin milli menfaatleriyle, ulusal onuruyla oynandigini müsahade edip bu noktaya vurgu yapma ihtiyaci hiss ettiklerinde vaz gecemedikleri sol ile bunu karma yapip ulusal solu öne sürdüler....
teorinin kökü mü tükenmis...
leman
30.09.2003 - 14:56Leman dergisi,
Türkiye'ye gittigimde aldim okudum, o kadar tutmadim..
Bir defa met-üst capinda bir yazarlari yok...
karadul
30.09.2003 - 02:11Karadeniz’de karadul alarmı
Zehirli olduğu bilinen ‘‘karadul’’ türü örümcekten son 2 hafta içinde 2 kişinin ölmesi ve 11 kişinin de zehirlenmesi üzerine, Avrupa kıyılarındaki tatil beldelerinde sağlık kuruluşları alarma geçti.
Başta olayların yaşandığı Romanya'daki hastaneler olmak üzere Karadeniz çevresindeki tüm hastaneler, aşırı sıcaklarda ortaya çıkan karadul örümceklerine karşı panzehir stoğu yapmaya başladılar. Köstence'de 72 yaşındaki Ioan Andrei, kasılmalarla can vermeden önce bacaklarında ve böbreklerindeki ağrılardan şikayet ediyordu. Diğer kurban 68 yaşındaki Petre Duma ise Romanya'nın Oradea kentinde zehir yüzünden girdiği alerjik şokla hayatını kaybetti. Dünyanın en zehirli örümceklerinden biri olan karadul, Kuzey ve Orta Amerika'da ve Orta Asya'nın bazı bölgelerinde bulunuyor. Zehiri, sinir sistemini etkileyen ve birkaç saat içinde ölüme neden olan ‘‘latrodectin’’ adlı güçlü bir toksin içeriyor. Karadul tarafından ısırılan kişi kaslardan tüm sinir sistemine yayılan büyük ağrılar çekiyor. Örümceklerin Romanya'ya gemilerle geldiği sanılıyor.
ombudsman
30.09.2003 - 02:07OMBUDSMAN NEDİR?
İlk Ombudsman,1809'da İsveç'te kuruldu.1950'ye kadar İsveç ve Finlandiya'da bulunan sistem, sonraları yaygınlaştı. Günümüzde 90'ı aşkın ülkede ulus, bölge, şehir, belediye ve sektör bazında uygulanmaktadır. Avrupa Birliği bünyesinde de bir Ombudsman oluşturulmuştur.Ombudsman sistemi; kamu yönetiminde, merkezi idare organları, personeli veya onun adına hareket eden diğer makamların kötü yönetiminin sonucu olarak haksızlığa uğrayanların şikayetlerini inceleyen kurumdur. Sistemin yaygın olan şekli parlamento ombudsmanlığıdır.Sistemin Özellikleri:İdarenin, kendi iç denetim yolları ve yargı denetimi dışında denetlenmesini içerir.-Genellikle parlamento tarafından seçilir.-Özerk bir yapıya sahiptir.-Başvuru üzerine veya kendiliğinden harekete geçer.-Şikayet sahipleri Ombudsman'a kolayca ulaşabilmelidir.-Çalıştığı konu ile ilgili her tür bilgi ve belgeye ulaşabilmelidir.-İnceleme yapmanın dışında yasal bir yetkisi yoktur.-Yapılan araştırma ve sonucu taraflara bildirilir. Karar doğrultusunda idareye önerilerde bulunur, sonucu kamuoyuna duyurur. Kamuoyuna ve medyaya yapılan açıklama Ombudsman'ın etkinliği için önemli bir araçtır
lord
30.09.2003 - 02:03Ortacag toprak agalari gibi bir sey oluyor.
feodal dönemin kaymagini yiyenler bunlardi...
serf
30.09.2003 - 02:02Ortacagda feodal toprak agalarinin, lordlarin veya kilisenin arazilerinde calisan, onlarin mülkü sayilan köylüler serf oluyordu..
Leo Huberman'in anlattigina göre ortaagda bir at 100 birim para ediyorsa, bir serf asagi yukari 35 birim ediyormus...
ombudsman
30.09.2003 - 02:01memleketimizde özellikle son 10 yilda kullanilmaya baslanan bir terim...
Mahkemelerin masraflari, islemlerin uzun sürmesi, kararin uzun zaman almasi gibi engeller dolayisiyla perakende ticarette kaziklanan müsteriler icin bir sikayet merci bulunamiyordu..
Tamamen adam smith'in gizli elinin inisiyatif ve insafina terk edilen tüketiciyi onun parmaklarinin tekelinden kurtarmak icin kurulan minyatür mahkemeler...
tüketici mahkemeleri de denebilir..
Osmanlida eskiden bunun örneklerinin bulundugu iddia olunuyor.
kallavi
30.09.2003 - 01:57osmanlilarda kullanilan cok iri bir kavuk ismi..
ayni zamanda forslu ve iri seyleri ifadede de kullanilir...
kenef
30.09.2003 - 01:56anadolumuzun bir cok yerinde tuvalet icin kisaca bu adi kullaniyorlar...
kibariye
30.09.2003 - 01:55asagidaki yazilari özellikle kaparinin faydalair bölümünü okuyan arkadaslarimiz yanlis anlamasinlar ama,
kaparinin yani gebreotunun cogulu olarak kullanilan gebreotugiller yani:
kibariye ismi
ayni zamanda bir arabesk sarkicisinin adi da oluyor...
kibariye
30.09.2003 - 01:53KAPARİNİN ŞİFASI
Evliya Çelebi,400 yıl öncesinde keşfetmiş bu bitkinin varlığını.Ünlü “Seyahatname”sinde bakın neler söylüyor kapari için, Çorum’un Osmancık İlçesini tanıttığı bölümde?
“....İşte bu kumlu toprakta, bu iklim şartlarında “gebre” adında bir yemiş yetişiyor ve bu yöre halkı bu yemişin sirkeli turşusunu yapıyor.Bu turşu için “ çok faydalı” diyor Evliya Çelebi.Faydalı oluşu hastalıklara deva olmasından, zindelik, sağlık, güç vermesinden olsa gerek.Ve meşhur olması da lezzetli, faydalı oluşundan...
Akdeniz Ülkelerinde ilk çağlardan bu yana gıda ve tedavi amaçlı kullanılan kapari bitkisinden günümüzde boya ve kozmetik sanayiisin de yararlanılmakta.
Kaparinin bezelye büyüklüğündeki tomurcuklarının protein, vitamin, mineraller, rutin ve hardal yağı glikosidi yönünden oldukça zengin olması, onu doyurucu bir besin haline getiriyor.Özellikle turşusunda ortaya çıkan iştah açıcı aromatik kokusunun kaynağı da hardal yağı glikosidi.Kapari turşusunda sadece kokusunu değil, keskin tadını da bulabilirsiniz hardal yağının.
Gençleştirici ve “afrodiziak”- cinsel gücü arttırıcı- etkisi de keşfedilen kapari tomurcukları, Avrupa ve Amerika da vazgeçilmez bir çeşni olarak sofrada yerini alıyor.Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde kaliteli bir meze olarak kabul görüyor.Kapari tomurcukları salamura edildikten sonra, zeytinyağı ve limonla işlem görüyor ve mezeye dönüşüyor; sofraların baş tacı oluyor.
Kaparinin tomurcukları dışında “karpuzcuk”da denilen meyveleri ve sürgün uçları da salamura ve sirkede muhafaza edilmek suretiyle gıda olarak değerlendiriliyor.Özellikle de Kıbrıs’ta ve İspanya’da sürgün uçları, vejetasyonun başlarında taze iken toplanıyor.Tabii yine sirke ve tuz ile terbiyelendikten sonra tüketiliyor.Çünkü acılığı- ki bu acılık içeriğindeki hardal yağı glikosidinden kaynaklanıyor- ancak bu şekilde gideriliyor ve asıl tadı ortaya çıkıyor.
İnsanlar kapariyi gıda niyetine tüketirken aynı zamanda, pek çok hastalığa karşı da bağışıklık kazanıyorlar.Örneğin özündeki rutin, kılcaldamarlardaki kanamaları önlüyor.
Hayvanlar yediğinde ise sonuç inanılmaz.Süt ve yumurta verimi oldukça artıyor.
Kaparinin her şeyi değerli; hiçbir şeyi atılmıyor.Dal uçları, tomurcukları, meyveleri gıda sektöründe; yaprakları sertleşmiş dalları, kökleri de ilaç, boya ve kozmetik sanayiinde değerlendiriliyor.
İspanyollar köklerinden yaptıkları ilaçları, hemoroidin tedavisinden kalça rahatsızlıklarının giderilmesine, kadınların regl dönemlerinin düzenlenmesinden sancıların giderilmesinde kullanmışlar.Sirkesinden diş ağrılarının giderilmesinde faydalanılmış.Yine köklerinden zehirlenmelere karşı panzehir elde etmeyi başarmışlar.
Hindistan’da kaparinin kök kabuğu, taze veya kurutulmuş olarak yüzyıllardır müshil, tonik balgam söktürücü, solucan düşürücü, ağrı kesici olarak kullanılmakta.Romatizma ağrıları olanlar, felç geçirenler, dalak büyümesi şikayeti olanlar şifayı kaparinin kök kabuklarından elde ettikleriilaçlarda bulmuşlar.
Avrupa’da meyveleri ve çiçek tomurcukları, müshil(kabızlık giderici) ve diüretik(idrar söktürücü) olarak kabul edilmekte, uyarıcı ve iskorbüt hastalığını önleyici olarak değerlendirilmekte.Yaprakların ezilmesiyle hazırlanan lapa ise gut hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır.Ayrcıa kan bozuklarının giderilmesinde yine kapariye başvurulmakta.
Türkmenistan’da kapari türlerinden polifenol nitelikli altı madde elde ediliyor.
Uluslararası Kanser Enstitüsü’nde yapılan çalışmalarda kapari, antitümör aktivitesi sağlayan “ekstrakt”ın hazırlanmasında kullanılan bitkiler arasında yer alıyor.
MUCİZE BİTKİ KAPARİNİN FAYDALARI
1.Cinsel Gücü Artırıcı
2.Kabızlık giderici
3.İdrar söktürücü
4.Balgam söktürücü
5.Solucan düşürücü
6.Ağrı kesici
7.Romatizma
8.Felç
9.İskorbit hastalığı
10.Kan bozuklukları
11.Gut hastalığına
12.Antitümör
13.Hemoroid
14.Dalak büyümesi
15.Kalça rahatsızlıkları
16.Adet düzenleyici ve sancıları
17.Diş ağrıları
18.Karaciğer fonksiyonlarını düzenleyici
kibariye
30.09.2003 - 01:51tekil olan gebreotu ise, afrodizyak olarak bile kulanilan kapari oluyor:
onunla ilgili bilgi:
KAPARİ NEDİR?
Yurdumuzda Akdeniz ikliminin hakim olduğu Batı Anadolu illeri başta olmak üzere, Orta Anadolu'da Tokat ve civarında, Doğu Karadeniz ve Güneydoğu illerinde doğal olarak yetişen Gebreotu (Gebereotu) , çalımsı yapıda, dik ve yatık olarak büyüyen dikenli bir bitkidir.
Fosfor, potasyum ve kalsiyumca zengin kalkerli ve killi toprakları seven ve güneşten hoşlanan bir bitki olması nedeniyle, güneye bakan yamaçlarda kandiliğinden yetişir ve iyi gelişir. Capparaceae familyasından olan gebereotunun Capparis spinosa ve C. ovata olmak üzere iki türü mevcuttur.
Doğada kendiliğinden yetişmekte olan gebereotunun üretimi genellikle tohumla olmaktadır. Tohumlar Ağustos ve Eylül aylarında karpuzcuk şeklinde olan meyvalardan elde edilir. Karpuzcukların içindeki mercimekten küçük olgun kahverengi tohumlar, suyla yıkanıp güneşte kurutulur. Bu tohumlar, ince elekten elenmiş eşit orandaki yanmış koyun gübresi, orman toprağı ve yıkanmış dere kumundan oluşan harçla hazırlanan fidan yastığına Mart ayı sonunda ekilir.
Fidelik, topraktan 10-15 cm yükseklikte düz hazırlanacağı gibi,15-20 cm mesafeli ve 10 cm derinlikte karıklar açılarak da hazırlanabilir. Karık şeklinde hazırlanan fidelikte tohumlar karık sırtına ekilir ve karık içine su verilir. Yabancı ot ve mantari hastalıklardan korunmak için fidelik düzenli olarak süzgeçle sulanmalı ve üzeri gerektiğinde plastik örtü ile örtülmelidir. Tohumlar normal şartlarda 25-30 günde çimlenir. Çıkıştan sonra yaz boyunca ot alımı, sulama ve ilaçlama düzenli olarak yapılmalıdır. Fideler, sürgünleri kuruduktan sonra toprak seviyesinden Kasım-Aralık ayı içinde kesilip, kalan kısmının üzeri toprakla örtülmelidir.
kasım-nisan aylarında fidelikten sökülen fidanlar, sonbaharda derin sürüm yapılan arazilere kasım ayından itibaren dikilebilir. Dikim mesafesi 2X2 m olmalıdır. Bu mesafelerde ve yaklaşık 20 cm derinlikte açılan çukurların dibine bir miktar yanmış hayvan gübresi konulup toprakla karıştırıldıktan sonra fidanlar dikilir ve sıkıştırılır.(her çukura 1 ile 4 fidan dikilebilir.)
Dikimden sonra fidanların üzeri toprakla kümbet şeklinde örtülüp etrafı çanak şeklinde açılarak can suyu verilmelidir. Usulüne göre dikilen fidanlar o yaz 1 m'ye yakın sürgün verebilir. Bu sürgünlerde 10-15 kadar çiçek tomurcuğu olabilir. Birinci yıldaki fidanlara yaz aylarının çok kurak geçmesi halinde su verilmelidir. Sulamada, suyun gövdeye temasından kaçınılmalıdır. Ayrıca böceklere karşı ilaçlama yapılmalıdır.
Gebereotunun 'kapari' denilen çiçek tomurcukları Mayıs ayı ortalarından itibaren toplanmaya başlanır. Genellikle 10 mm'nin altındaki nohut şeklindeki tomurcuklar, toplama merkezlerinde % 20'lik tuzlu suda yada bir kat tuz bir kat kapari şeklinde katlanarak muhafaza edilir.
Yurdumuzda pek bilinmemesine rağmen gebereotu'nun kök kabuğunun idrar söktürücü ve kabızlık giderici özelliği vardır. Çiçek tomurcuklarında bol miktarda vitamin ve protein vardır. Yapılan bir çalışmada 100 g çiçek tomurcuğunda kuru madde olarak; 67 mg fosfor,9 mg demir,24 mg protein,12 mg selüloz ve 2 mg lipid tesbit edilmiştir. Gıda, kozmetik, boya ve ilaç sanayiinde kullanılan kaparinin yurt dışına ihracı genellikle salamura şeklinde olmaktadır. Konserve olarak hazırlanan kapari; turşu, salata, pizza üstü, balık ve av etleri yanında garnitür olarak yenilmektedir. Sağlık açısından karaciğer fonksiyonlarını düzenlediği ve cinsel gücü artırdığı söylenmektedir. Doğadan toplanan tomurcuklar bir kavanoz içerisinde % 20'lik tuzlu suda üç ay bekletilip sonra bire bir oranında sirke içine konulup on gün sonra yenildiğinde aroması ve lezzeti çok beğenilmektedir.
Güneş seven, sıcak bölge bitkisi olarak bilinen gebereotu, yurdumuza önemli miktarda döviz getiren bir bitkidir. Yaz aylarında, atıl işgücünün değerlendirilmesi yönüyle işsizliği azaltması ve toplayıcılarına yeterli gelir sağlaması büyük bir avantajdır.
Çok yıllık derin köklü ve yayılıcı özelliği ile iyi bir erozyon kontrol bitkisidir. Bu bitki, yurdumuzun uygun bölgelerinde, erozyona tabi yerlerde, normal kültür bitkilerinin yetişmediği ya da ekonomik gelir elde edilemeyen güneye meyilli arazilerde yetiştirilerek daha çok döviz geliri sağlanıp işsizlik kısmen önlenebilir.
Gebereotu yetiştiriciliği mutlaka tohumla üretilen fidanlarla yapılmalıdır. Doğadan sökülerek yapılan yetiştiricilik başarılı olmadığı gibi doğanın dengesi de bozulmaktadır.
“Kapari”.. Bu üç heceli kelime sizde hiçbirşey çağrıştırmadı.
Ya “kedi tırnağı”, “kargakavunu”, “menginik”, “devedikeni”, ”keper”, “kepere”, “gebere” otu
Saydıklarımız kaparinin ülkemizin değişik yörelerindeki adları.Öyle sanıyoruz ki bu sözcüklerden hiç olmazsa birini duymuş olmalısınız.Çünkü kapari, ülkemizde doğal olarak yetişen bir bitki türü.Belki hiç farkında olmadınız bu bitkinin yerde kümelenmiş görüntüsüne bakıp, “çalı” diye düşünüp geçtiniz yanından.
Belki bahçenizde zaman zaman kendini gösterecek olsa hemen budayıp kurtulmaya çalışıyorsunuz, toprağı sımsıkı kavrayan, dal budak salarak geniş bir yayılma gösteren köklerden kurtulmanız bir türlü mümkün olmuyor.Çabanız boşuna, çünkü; kaparinin kökleri, toprakta metrelerce derinlere inebiliyor.Yaşama bu kadar sıkı sıkıya sarılması insanoğlunun bu yakıp yıkma, yok etme eğilimini bildiğinde midir nedir? Belki de kimi zaman, verimsiz olduğu için hayvan yemi niyetine fığ, burçak, mürdürmek ekerek değerlendirdiğiniz; bir türlü satıp elinizden çıkaramadığınız kıraç arazinizde, nasıl yayıldığına akıl erdiremediğiniz yeşil bir çalı olarak çıktı karşınıza.Hani merakınızı yenemeyip kırmızı küçük karpuzları andıran yemişlerin tadına baktınızda acı mı acıydı...
Nereden bilirdinizki; Almanlar, bu kırmızıminik karpuzcukların salamurasını, sosunu 472 çeşit, evet tam 472 çeşit yemekte kullanmakta.Nereden bilebilirdiniz ki; İspanyollar, yılda 20 milyar dolar kazandıkları tomurcukları nedeniyle kapari bitkisini “Milli Bitki”ilan ettiler ve Devlet Korumasına aldılar.
Tabii; kapari bitkisinin gerek köklerinden, gerek yapraklarından gerekse meyvelerinden ilaç sanayiinde pek çok hastalığa deva olacak ilaçların üretiminde yararlanıldığını da bilmiyor olabilirsiniz.
“Küçük girişimler, büyük tehlikenin önleyicisi olur çoğu zaman.”
Kapari “Toprak kanseri olarak da tanımlayabileceğimiz erozyonun önlenmesinde yeni bir umut”
“Orman köylümüzün kalkınmasında mucizevi bir bitki”
“Baraj havzalarımızda baş gösteren sinsi canavarla-erozyonla mücadele ederken bize zaman kazandıracak” bir bitki.Yetkililer 1 milyon kapari fidanının öncelikle Güneydoğu olmak üzere İç ve Doğu Anadolu bölgelerimizdeki orman köylümüzün kullanımına sunulucağını en geç üç yıl sonrada meyvelerini toplayacağımızı söylüyor, ”Bir kere dikilmeye görsün; değil çocuklarımız, torunlarımız bile yararlanabilecek.Yılda 5 ay tomurcuklarını toplayacaklar, o kadar...Öylesine zahmetsiz”diyor.Kapari bir kere dikilmeye görsün; değil çocuklarımız, torunlarımız bile yararlanabilecek.
“Düşünün” diyorlar..”Çok değil 30 yıl sonra erozyondan kurtulmuş olacağız; orman köylümüz de kalkınacak, kalkındıkça da bilinçlenecek..Ormanlarımızı biz değil, bizden önce onlar koruyacak., sahip çıkacak....Düşünün” diyorlar...” Anlatmak gerek! Çiftçimize, ihracatçımıza; girişimci ruhu taşıyan herkese bu bitkinin meziyetlerini anlatmak gerek.Biz yazıktır ki çok geç kaldık.Avrupa bu bitkiyi çok uzun zaman önce keşfetmiş.Daha fazla zaman kaybedilmemeli.
DOLAR AÇAN TOMURCUKLAR...
Yeterince tanıtım yapılmadığı için olsa gerek, ülkemizde yaygın bir şekilde tüketimi yok kaparinin.Yalnız büyük kentlerimizin süper marketlerinde, ithal kavanozlarda karşımıza çıkıyor.Alıcısı kıyamet.
Her yıl tonlarca dış ülkelere ihracatı ülkemizde 1990 yılından beri yapılıyor.Tomurcukların kilo başına ortalama ihraç fiyatı 2-3-4 Amerikan Doları.Yılda ortalama 3000-5000 ton ihraç yapılmakta.Bir hesap edelim:Her yıl ortalama 12 milyon dolarlık döviz girdisi.Hem üreticinin cebi doluyor hem devlet kasası.Hesap ortada.Tomurcuklar bal gibi dolar açıyor.
Üstelik Pazar sıkıntısı da yok:Avrupa Birliği Ülkeleri ve ABD’den her yıl katlanarak artan bir talep var.Sadece bu ülkeler de değil.İhracatçılar Birliğinden aldığımız verilere göre:Salamura ve işlenmemiş olarak başta Almanya ve ABD olmak üzere Norveç, İspanya, Avusturya, Belçika, Danimarka, Fransa, İngiltere, İsviçre, İsveç, İtalya, Holanda gibi Avrupa Birliği Ülkeleri ile Avustralya, Kanada, Bahreyn, Kuveyt, Güney Afrika Birliği, Brezilya, İsrail ve Japonya’ ya ihraç edilmekte.
İspanya başta olmak üzere bazı ülkeler, kapariyi hem üretiyorlar hem de ürettikleri ile yatinmeyip ham kapariyi (işlenmemiş) ithal edip işleyerek mamül olarak iç ve dış piyasaya sürüyorlar.Çünkü işlenmiş kapari ihracatı daha karlı.
Girişimcilere duyurulur.
Söke’de üretime geçen bir fabrika ile kapari sosu üretiliyor.Kapari sosunu Dünyada yalnızca Türkiye ve Fas üretiyor.Üretim birkaç katına çıksa dahi Pazar hazır.Zira yurt dışından yapılan taleplerin ancak bir bölümü karşılanabilmekte.
Kaparinin en kıymetlisi, en sevimlisi, en bereketlisi Denizli’nin kıraç topraklarında yetişiyor.Kaparinin minik tomurcuklusu makbul.İşte Denizli’de yetişen de bu cinsi:1.kalite
Türkiye’de kalite yönünden üç ana grup ürün var:
Ege malı
Güneydoğu malı
Sahil malı
kaynak:http://www.kapari.com/default.htm
kibariye
30.09.2003 - 01:50gebreotugiller
cogul bir kelime oluyor imis.
fasit daire
30.09.2003 - 01:06kısırdöngü
feriştah
30.09.2003 - 01:03'propaganda'da bir karakter rafet el romana 'feristah olsan ne yazar loo' diyordu.
buradan anliyoruz ki feristah cografyamizin tarihinde önemli bir karizma abidesi...
galiba iranli bir kral oluyor kendileri...
firuze
30.09.2003 - 00:45SİSTE SÖYLENİŞ
Birden kapandi birbiri ardinca perdeler...
Kandilli, Goksu, Kanlica, Istinye nerdeler?
[Som zumrut ortasinda, muzaffer, akip giden
Firuze nehri nerde? Bugun saklidir, neden? ]
Benzetmek olmasin sana dunyada bir yeri;
Eylul sonunda boyledir Isvicre golleri.
Bir devri lanetiyle bogan sairin Sis'i.
Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi.
Hulyama bir eza gibi aksetti bir daha;
-Ortun! Muebbeden uyu! Ey sehr! -O beddua...
Hayir bu hal uzun suremez, sen yakindasin;
Hala dagilmayan bu sisin arkasindasin.
Siyril, beyaz karanlik icinden, paril paril
Berrakliginda bilme nedir hafta, ay ve yil.
Huznun, ferahligin bizim olsun kisin, yazin,
Hic bir zaman kader bizi senden ayirmasin.
Yahya Kemal
bu siirde zümrüt gibi yesilligin ortasindan akip giden turkuaz renkli mücevher diye bogazi kasd eylemis oluyor yahya kemal galiba...
firuze
30.09.2003 - 00:43sözlük.sourtimes.org'dan arakladim:
tasin adi farsca olup, sonunda 'e' olmayan hali erkek ismi olarak da kullanilir. turkuaz bu tasin sadece rengi degil, diger adidir da.
(grizabella,29.11.2002 11:38)
leman
30.09.2003 - 00:40Güney Bati Isvicrede bir göl: Türkcede Leman Gölü deniyor. Fransizlar Lac Leman, Almanlar da (Cenevreye Genf dedikleirnden) Genfersee diyorlar.
Etrafini Genf (cenevre) Lausanne (Lozan) Montraux (Montö) , Evian gibi dünya tarihi cografyasi, ekonomisi ve turuizmi acisindan oldukca etkili sehirler cevrelemis..
leman
30.09.2003 - 00:31Bir kadin adi
Toplam 803 mesaj bulundu