... netekim evren Paşa ihtilalinde muvaffak oldugunun hemen ertesinde yangindan ilk kurtarilacak seylere el atarken, bu arada türk musikisi ve necip milletimizin musiki kulagini da bülent ablamizin sesinden mahrum eyledi...
bülent ablaya 1980 ihtilalinden sonra uzun süren bir sahne yasagi getirildi...
Klasik türk müzigi eserleriini okumaya devam eden nadir sahsiyetlerden biri. Ses kalitesini dikkate almazsak, iyi de makam yapiyor.
Bazilarina göre türk müsikisini yasatiyor,
bazilairna göre de her yönüyle katl ediyor..
bülent abla önceleri tüyü bitmedik delikanli olarak, duygu orani yüksek ask filmlerinin kavalyesi olarak rol aliyordu (mus) . Ama ic aleminin sesini dinleyerek sonradan ameliyatla kadin oldu. Bazilair Birol isimli erkek arkadasiyla evlenebilmek icin yapti diyorlar.. (ama sarki sözleirni yazanlardan birisi de ayse birol diye birisi, yoksa o da mi bülent ablanin yolundan gitti)
Eski filmleri ve söhreti durdukca, duyanlarda aha tas firin erkegi dedirtecek ses kendisinde bulundukca ve de ondaki kadin olarak kimligini topluma kabul ettirme azmi yasadikca kamuoyu hafizasi ile bülent ablanin abla olarak kabul görme arzusu arasindaki catisma yasayip gidecek...
Istanbul'da bir ilce...
Istanbul'un anadolu kökenli, dindar, icerisinde extremist islami havayi da barindiran semti...
carsamba...
meraklisi icin carsaf kadar korku veren bir semttir ki fatihin sinirlari icinde kalir..
sanat müzigi dinlemek istedigimde simdi karsima ya zeki müren gelir ya bülent abla cikar veya da yeni umut yilmaz morgül düser sansima diye sanat müzigi lafinin gectiigi yerlerden sogumami temin eden birisi...
GÜLHANE BAHÇESİ (Parkı)
.
İstanbul'un en eski parklarından biridir. Sarayburnu, Topkapı Sarayı ve Çizme Kapısı arasında bulunan hafif eğimli alanda yer almaktadır. Gülhane diye anılmasının sebebi, içinde Topkapı Sarayı'nın gül bahçeleri olduğundandır.
Bizans döneminde askeri depoların ve kışlaların bulundugu Gülhane'ye daha sonra Mangana Sarayı yapılmıştır. Aynı zamanda bu çevrede Hagios Georgies Manastırı ve Panagia Hodegetria Ayazması'nın bulunması nedeniyle bu bölge kutsal sayılırdı. İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed Sarayburnu'nu surlarla çevirerek Çinili Köşk'ü yaptırdı. Burada güreş, cirit gibi eğlence ve gösteriler yapılırdı. Yapılan önemli gösterilerin anısına Gülhane'ye birçok nişantaşı dikildi. III. Murad için Sadrazam Sinan Paşa buraya ünlü İncili Köşk'ü yaptırdı. Gülhane'deki bahçelerin ve sarayların temizliği için Bostancı Ocağı'ndan Gülhane Ocağı denen bir bölük ayrılmıştır.
İstanbul'da ilk ciddi imar çalışmaların yapıldığı 1776 yılında Fransız Kauffer'e yaptırılan imar kapsamına Gülhane'de alında ancak uygulamaya geçilemedi.1839 tarihinde Tanzimat Fermanı'nın Gülhane'de okunmasından dolayı, bu fermana; Gülhane Hattı Humayunu da denir. II. Abdulhamid 1880'lerde ilk büyük müzenin burda yapılmasına izin verdi. Müze-i Humayun'un yapılması sırasında bahçe düzenlemesi yapıldı ve müzeyle birlikte halka açıldı. Atatürk,24 Kasım 1928'de Gülhane'de düzenlenen törende 'Başöğretmen' sanını alarak Latin harflerini halka tanıttı ve burada ilk dersini verdi. Günümüzde İstanbul'un başlıca parklarından olan Gülhane Parkı'nda 1955'te kurulan bir de hayvanat bahçesi yer almaktadır.
gülhane askeri tıp akademisi (GATA) askeri hastahane olmasinin yanisira uluslararasi üne de sahiptir.. Azerbaycan cumhurbaskani Haydar Aliyev GATA'da yatmisti...
sultanahmet, sarayburnu ve sirkeci arasinda kalan büyük park..
yaz mevsiminde özellikle dar gelirli ve ortadirek ailelerin favori vakit gecirme mekanlarindan.. Yazin özellikle bir cok etkinligi icinde barindirdigi icin istanbul buraya akar..
eskiden hayvanat bahcesi de vardi, bundan dolayi toplum arasinda topluma yakismadigi düsünülen kisiler icin gülhane parkina sevk tavsiyeli sözler kullanilirdi...
ben bir çinar agaci gülhane parkinda.. diye baslayan sarkilar var..
gülhane parki bir cok seyiyle kültürümüzde, edebiyatimizda ve halk irfaninda yerini almis torpilli bir parktir..
Bir zamanlar Isık-Köl’ün bulunduğu yerde Kalmak Padişahı’nın saltanatı kurulu imiş. Saltanat bu; yakutlarla, elmaslarla bezenmiş saraylar, altınlarla döşenmiş yollar... ve daha nice nice zenginlikler ve şatafat bu padişahın elinin altında imiş. Ama...
Merhamet deseniz, yok
Adalet deseniz, yok
İyilik deseniz, yok...
Güç deseniz, çok
Zulüm deseniz, çok
Acı deseniz, çok...
İşte böyle öfke saçan Kalmak Padişahı zavallı insanlara hiç yere cezalar veriyor, onlara işkenceler yapıyormuş. Birgün bu zavallı, fakir, bıkkın insanlardan biri; “artık yeteeeeer! ” diyerek padişahın huzuruna çıkmış:
- Padişahım, siz emrediyorsunuz; ama adalet üzre değil. Bu insanlara acıyınız. Onları haksız yere hapse atmayınız.
Bu sözleri duyan padişah; sinirlenmiş, öfkeden beti benzi değişmiş. Bir hışımla ayağa fırlamış:
- Bu sözleri bağışlıyorum, lakin bir daha tekrarlanırsa ölürsün! Şimdi git. Seni gözüm görmesin!
Adam boynu bükük çıkmış saraydan. Fakat, insanların durumu her gün daha kötüye gidiyormuş, padişah sarayında zevk ve eğlencesinde, sefasına düşmüş gözü kimsecikleri görmüyormuş yine. O zavallı adam bu olup bitenleri bir türlü hazmedemiyormuş, korkmadan sarayın yolunu tutmuş yeniden. Huzura çıkınca daha önce söylediklerini ne eksik, ne fazla; ne güzel, ne çirkin bir bir tekrarlamış.
Padişah bu sefer bu küstahlığa izin veremeyeceğini haykırarak; “yarın sabah bu adamı öldürün” emrini vermiş askerlerine. “Çocukarını da boğazlayın! ”
Adam bir yolunu bulup askerlerin elinden kaçmış ve doğru evine gitmiş. Karısına, “hemen hazırlanın” demiş. “Bu gece evden ayrılmalıyız. Size iki tane şüdüngüt(hızlı yürüyen inek) bulalım. Onlara binip dağlara kaçın. Ben bu kendini bilmez padişaha dersini vereceğim.”
Kısa süre sonra karısı ve çocukları şüdüngüte binerek şehirden ayrılmışlar. Adam da şehrin yoksul halkına şehirden ayrılmaları için haber verip atına binmiş, şehirin en büyük kuyusunun başına gitmiş. Atnı bağlamış ve kuyunun dibine kadar inmiş. Bir de ne görsün, kuyunun dibinde koccaman bir çanaç(deriden yapılmış, suyun taşmasını önleyen kap) var. Adam çanaçın tam ortasını vurarak delmiş. Hemen oradan çıkarak kanatlı atına atlamış ve şehirden uzaklaşmış.
Kuyunun suyu taşmış taşmış... merhametsiz, acımasız, zalim Kalmak Padişahı sarayıyla beraber kuyunun seline kapılıp ölmüş. Su, bütün şehri kapladıktan sonra durmuş. Şehir sular altında kaybolup gitmiş. Ve Kırgızistan’ın incisi; suyu tuzlu; rengi her an bambaşka; çevresi ağaçlı, çalılı, iğdeli; kimi kıyısı taşlı, kimi kıyısı kum; kışın donmayan, yazın berrak Isık-Köl meydana gelmiş.
Bu masal da burada bitmiş...
Şimdi dünyanın her yerinden, bu tabiat güzelliğini görmeye insanlar akın ediyor, belki öyküsünü bilerek, belki de bilmeyerek....
11-12 Eylül geldi geçti Allende-Büllende takılıyoruz
Kurthan FİŞEK
Şili cumhurbaşkanı Salvador Allende, cuntacı bir güruh tarafından katledildiğinde (11 Eylül 1973) , şimdiki önemli siyasi şahsiyetlerimizden bazılarıyla beraber, askeri mapus damlarındaydık.
Üzüldük, özgürlük umutlarımızı yitirdik.
‘‘Cuntacılık’’ hayvan hastalığı gibidir.
Hem ‘‘evrensel’’ bulaşıcılığı vardır, hem bir kere girdi mi hiç çıkmaz.
* * *
Tam umutlarımızı kesmiştik, Ecevit'in CHP'si kazandı.
Dayatmacılığa, darbeciliğe karşı kazandı. Tahliye edildi çoğumuz... Arkasından genel af geldi, mapus damları boşaldı.
Allende'nin karakaderini unuttuk, gitti.
* * *
İki gün önceydi.11 Eylül 1998... Allende'nin cuntacılar tarafından katledilişinin yirmi beşinci yıldönümü...
Evvelki gündü.11 Eylül 1998... Devletimizin yedinci başı Ahmet Kenan Evren, kalp-damar rahatsızlığı sebebiyle GATA'ya kaldırıldı. Allah cidden uzun ömür ve acil şifalar versin... Ben onsuz ne yaparım?
Dündü.49 kişinin idam edildiği 12 Eylül 1980'in on sekizinci yaşgünü...
Cuntacılar eylül ayını çok seviyor nedense... Bense ‘‘Eylül’’ ayını sevmem... Karabasanlarıma girer, bitmesi için gün sayarım...
* * *
Türkiye'de kim kazanır? Hötzötçülüğe karşı çıkan kazanır.
CHP kazanır mı? Deniz Baykal'ın dediği ‘‘Yüzde 24’’ olur mu?
Niye olmasın? O siyasi çizginin seçimlerdeki oy seyrini, o dönemdeki gelişmelerle, partinin genel tutumuyla ilintilendirin, CHP'nin ne zaman oy kazandığını anlarsınız...
1950 (% 39.9) ,1954 (% 34.8) ,1957 (% 40.6) ,1961 (% 36.7) ,1965 (% 28.7) ,1969 (% 27.4) ,1973 (% 33.3) ,1977 (% 41.4) ,1983 (HP-% 30.5) ,1987 (SHP-% 24.8) ,1987 (DSP-% 8.5) ,1991 (DSP-% 10.8) ,1991 (SHP-% 20.8) ,1995 (DSP-% 14.6) ,1995 (CHP-% 10.7) ,1996 (DSP-% 9.14) ,1996 (CHP-% 6.67) ...
* * *
Bazı şeyleri, ya çabuk unutuyoruz, ya da hatırlamak istemiyoruz.
Allende simgeydi. Bülent Bey simgeydi.
CHP ıkınsa da, sıkınsa da, hâlâ simgedir.
O simge, bu simge... Düdüğünü sallasan simgeye çarpıyor.
Peki, kim neyin simgesi? Parantez açalım, alıntı (intihal) yapalım...
* * *
1973 seçimlerine, genel af, toprak reformu, madenlerin ve petrolün devletleştirilmesi vaadleriyle giren CHP,1969'da % 27.4 olan oylarını % 33.3'e çıkardı. Ecevit'in popülaritesi hızla yükseliyordu. Ecevit'in yükselişi sağ kesimi kaygılandırdı.
Sağ basın Ecevit'ten, ‘‘Allende-Büllende’’ diye söz ediyor, seçmene Ecevit'in ‘komünist’’ olduğu mesajı verilirken, Allende'nin sonu hatırlatılıyordu. AP genel başkanı Süleyman Demirel,1975 yılında Ecevit'i ‘‘Allende taklitçisi’’ ilan etti.
‘‘Allende benzetmesi’’ Ecevit'in 1978'de başbakan oluşuyla birlikte sıklaştı. Bu dönemde, Demirel'in hükümet uygulamalarını ‘Allende gidişi’’ diye nitelemesi tartışmalara yol açtı. Ecevit'i, Şili'de olduğu gibi, ardında Amerika'nın olduğu bir askeri darbenin beklediğini mi söylemek istediği sorusuna Demirel, ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Amerikalılara falan alet olacağına ihtimal vermem. Yalnız bunların icra ettikleri program Allende programıdır. Sonları aynı mı olur, onu da bilemem’’ diyerek, ‘‘Allende gidişi’’ imasında ısrar etti.
CHP, ‘‘Türkiye Şili değildir. Türk ulusu demokrasiye bağlıdır. Onun demokrasiye bağlı ordusu da ne Demirel'e ne de başkasına Pinochet olma imkânı vermeyecektir’’ derken, sol basında, Allende'ye benzemenin bir onur olduğu, Ecevit'in Demirel gibi, ‘‘şapkasını alıp kaçmak yerine Allende gibi faşizme direneceği’’ öne sürüldü.
* * *
CHP'liler, hangi şartlarda ‘‘CHP’’ olduklarını bilirlerse, dost-düşman ayrımı yapabilirlerse, belki CHP, o % 24'ü güle oynaya tutturur.
Sözüm aynı zamanda sayın başbakanıma, Bülent Ecevit'edir.
bülent ersoy
13.10.2003 - 10:56... netekim evren Paşa ihtilalinde muvaffak oldugunun hemen ertesinde yangindan ilk kurtarilacak seylere el atarken, bu arada türk musikisi ve necip milletimizin musiki kulagini da bülent ablamizin sesinden mahrum eyledi...
bülent ablaya 1980 ihtilalinden sonra uzun süren bir sahne yasagi getirildi...
bülent ersoy
13.10.2003 - 10:53Klasik türk müzigi eserleriini okumaya devam eden nadir sahsiyetlerden biri. Ses kalitesini dikkate almazsak, iyi de makam yapiyor.
Bazilarina göre türk müsikisini yasatiyor,
bazilairna göre de her yönüyle katl ediyor..
bülent ersoy
13.10.2003 - 10:52bülent abla önceleri tüyü bitmedik delikanli olarak, duygu orani yüksek ask filmlerinin kavalyesi olarak rol aliyordu (mus) . Ama ic aleminin sesini dinleyerek sonradan ameliyatla kadin oldu. Bazilair Birol isimli erkek arkadasiyla evlenebilmek icin yapti diyorlar.. (ama sarki sözleirni yazanlardan birisi de ayse birol diye birisi, yoksa o da mi bülent ablanin yolundan gitti)
Eski filmleri ve söhreti durdukca, duyanlarda aha tas firin erkegi dedirtecek ses kendisinde bulundukca ve de ondaki kadin olarak kimligini topluma kabul ettirme azmi yasadikca kamuoyu hafizasi ile bülent ablanin abla olarak kabul görme arzusu arasindaki catisma yasayip gidecek...
üç şey
13.10.2003 - 10:44daragacinin ayaklari
üç şey
13.10.2003 - 10:44sacayagi
üç şey
13.10.2003 - 10:42almanya, fransa, rusya (shangai örgütünün avrupa ayagi)
üç şey
13.10.2003 - 10:41gül, bülbül, ask
üç şey
13.10.2003 - 10:40Klavye, monitor, tower
namaz
13.10.2003 - 10:31imad'üd-din
jakobenler
12.10.2003 - 09:43bkz. jakoben
süryaniler
12.10.2003 - 01:37Kücük cocuklarin cikarttigi bazi anlamsiz zann ettigimiz sesler aslinda süryanicedir diye eski bir inanis vardi....
fransız öpücüğü
12.10.2003 - 01:31heralde erkek dilini kadinin agzinin icinde dolastiriyormus..
isirma tehlikesi yok mu acaba?
demek ki risk almaya degecek kadar karli bir sey...
fatih
12.10.2003 - 01:28Istanbul'da bir ilce...
Istanbul'un anadolu kökenli, dindar, icerisinde extremist islami havayi da barindiran semti...
carsamba...
meraklisi icin carsaf kadar korku veren bir semttir ki fatihin sinirlari icinde kalir..
zeki müren
12.10.2003 - 01:22sanat müzigi dinlemek istedigimde simdi karsima ya zeki müren gelir ya bülent abla cikar veya da yeni umut yilmaz morgül düser sansima diye sanat müzigi lafinin gectiigi yerlerden sogumami temin eden birisi...
gülhane
10.10.2003 - 00:23GÜLHANE BAHÇESİ (Parkı)
.
İstanbul'un en eski parklarından biridir. Sarayburnu, Topkapı Sarayı ve Çizme Kapısı arasında bulunan hafif eğimli alanda yer almaktadır. Gülhane diye anılmasının sebebi, içinde Topkapı Sarayı'nın gül bahçeleri olduğundandır.
Bizans döneminde askeri depoların ve kışlaların bulundugu Gülhane'ye daha sonra Mangana Sarayı yapılmıştır. Aynı zamanda bu çevrede Hagios Georgies Manastırı ve Panagia Hodegetria Ayazması'nın bulunması nedeniyle bu bölge kutsal sayılırdı. İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed Sarayburnu'nu surlarla çevirerek Çinili Köşk'ü yaptırdı. Burada güreş, cirit gibi eğlence ve gösteriler yapılırdı. Yapılan önemli gösterilerin anısına Gülhane'ye birçok nişantaşı dikildi. III. Murad için Sadrazam Sinan Paşa buraya ünlü İncili Köşk'ü yaptırdı. Gülhane'deki bahçelerin ve sarayların temizliği için Bostancı Ocağı'ndan Gülhane Ocağı denen bir bölük ayrılmıştır.
İstanbul'da ilk ciddi imar çalışmaların yapıldığı 1776 yılında Fransız Kauffer'e yaptırılan imar kapsamına Gülhane'de alında ancak uygulamaya geçilemedi.1839 tarihinde Tanzimat Fermanı'nın Gülhane'de okunmasından dolayı, bu fermana; Gülhane Hattı Humayunu da denir. II. Abdulhamid 1880'lerde ilk büyük müzenin burda yapılmasına izin verdi. Müze-i Humayun'un yapılması sırasında bahçe düzenlemesi yapıldı ve müzeyle birlikte halka açıldı. Atatürk,24 Kasım 1928'de Gülhane'de düzenlenen törende 'Başöğretmen' sanını alarak Latin harflerini halka tanıttı ve burada ilk dersini verdi. Günümüzde İstanbul'un başlıca parklarından olan Gülhane Parkı'nda 1955'te kurulan bir de hayvanat bahçesi yer almaktadır.
kaynak:
http://www.osmanli700.gen.tr/mekanlar/mekang2.html
gülhane
10.10.2003 - 00:20gülhane askeri tıp akademisi (GATA) askeri hastahane olmasinin yanisira uluslararasi üne de sahiptir.. Azerbaycan cumhurbaskani Haydar Aliyev GATA'da yatmisti...
gülhane
10.10.2003 - 00:19sultanahmet, sarayburnu ve sirkeci arasinda kalan büyük park..
yaz mevsiminde özellikle dar gelirli ve ortadirek ailelerin favori vakit gecirme mekanlarindan.. Yazin özellikle bir cok etkinligi icinde barindirdigi icin istanbul buraya akar..
eskiden hayvanat bahcesi de vardi, bundan dolayi toplum arasinda topluma yakismadigi düsünülen kisiler icin gülhane parkina sevk tavsiyeli sözler kullanilirdi...
ben bir çinar agaci gülhane parkinda.. diye baslayan sarkilar var..
gülhane parki bir cok seyiyle kültürümüzde, edebiyatimizda ve halk irfaninda yerini almis torpilli bir parktir..
sürrealism
10.10.2003 - 00:13üsgerçekçilik
ısık göl
10.10.2003 - 00:01KIRGIZİSTAN GÜNLÜĞÜ
Kırgızistan'ın İncisi
Isık-Köl (Isık Göl)
Acar Mokeyeva
Balık olup içinde
Süzüleyim Isık-Köl
Yosun olup dibinde
Uzanayım Isık-Köl
Gemi olup belime
Batayım Isık-Köl
Balık olup akıntına
Kapılayım Isık-Köl
Saatlerce neşelenip
Eğleneyim Isık-Köl
İğde kokulu sahilinde
Gezineyim Isık-Köl
Aalı Tokombayev
İlgeri-ilgeri caşıl tonun aldında, ısık-köl’ün boyunda........
Bir zamanlar Isık-Köl’ün bulunduğu yerde Kalmak Padişahı’nın saltanatı kurulu imiş. Saltanat bu; yakutlarla, elmaslarla bezenmiş saraylar, altınlarla döşenmiş yollar... ve daha nice nice zenginlikler ve şatafat bu padişahın elinin altında imiş. Ama...
Merhamet deseniz, yok
Adalet deseniz, yok
İyilik deseniz, yok...
Güç deseniz, çok
Zulüm deseniz, çok
Acı deseniz, çok...
İşte böyle öfke saçan Kalmak Padişahı zavallı insanlara hiç yere cezalar veriyor, onlara işkenceler yapıyormuş. Birgün bu zavallı, fakir, bıkkın insanlardan biri; “artık yeteeeeer! ” diyerek padişahın huzuruna çıkmış:
- Padişahım, siz emrediyorsunuz; ama adalet üzre değil. Bu insanlara acıyınız. Onları haksız yere hapse atmayınız.
Bu sözleri duyan padişah; sinirlenmiş, öfkeden beti benzi değişmiş. Bir hışımla ayağa fırlamış:
- Bu sözleri bağışlıyorum, lakin bir daha tekrarlanırsa ölürsün! Şimdi git. Seni gözüm görmesin!
Adam boynu bükük çıkmış saraydan. Fakat, insanların durumu her gün daha kötüye gidiyormuş, padişah sarayında zevk ve eğlencesinde, sefasına düşmüş gözü kimsecikleri görmüyormuş yine. O zavallı adam bu olup bitenleri bir türlü hazmedemiyormuş, korkmadan sarayın yolunu tutmuş yeniden. Huzura çıkınca daha önce söylediklerini ne eksik, ne fazla; ne güzel, ne çirkin bir bir tekrarlamış.
Padişah bu sefer bu küstahlığa izin veremeyeceğini haykırarak; “yarın sabah bu adamı öldürün” emrini vermiş askerlerine. “Çocukarını da boğazlayın! ”
Adam bir yolunu bulup askerlerin elinden kaçmış ve doğru evine gitmiş. Karısına, “hemen hazırlanın” demiş. “Bu gece evden ayrılmalıyız. Size iki tane şüdüngüt(hızlı yürüyen inek) bulalım. Onlara binip dağlara kaçın. Ben bu kendini bilmez padişaha dersini vereceğim.”
Kısa süre sonra karısı ve çocukları şüdüngüte binerek şehirden ayrılmışlar. Adam da şehrin yoksul halkına şehirden ayrılmaları için haber verip atına binmiş, şehirin en büyük kuyusunun başına gitmiş. Atnı bağlamış ve kuyunun dibine kadar inmiş. Bir de ne görsün, kuyunun dibinde koccaman bir çanaç(deriden yapılmış, suyun taşmasını önleyen kap) var. Adam çanaçın tam ortasını vurarak delmiş. Hemen oradan çıkarak kanatlı atına atlamış ve şehirden uzaklaşmış.
Kuyunun suyu taşmış taşmış... merhametsiz, acımasız, zalim Kalmak Padişahı sarayıyla beraber kuyunun seline kapılıp ölmüş. Su, bütün şehri kapladıktan sonra durmuş. Şehir sular altında kaybolup gitmiş. Ve Kırgızistan’ın incisi; suyu tuzlu; rengi her an bambaşka; çevresi ağaçlı, çalılı, iğdeli; kimi kıyısı taşlı, kimi kıyısı kum; kışın donmayan, yazın berrak Isık-Köl meydana gelmiş.
Bu masal da burada bitmiş...
Şimdi dünyanın her yerinden, bu tabiat güzelliğini görmeye insanlar akın ediyor, belki öyküsünü bilerek, belki de bilmeyerek....
kaynak:
http://www.siraze.net/edebiyat/kose1/isik.htm
allende
09.10.2003 - 11:03bir de Isabel Allende var bestseller romanlar yaziyor...
allende
09.10.2003 - 01:49ALLENDE GİDİŞİ
salvador allende
allende büllende
09.10.2003 - 01:48ALLENDE GİDİŞİ
allende gidişi
09.10.2003 - 01:4711-12 Eylül geldi geçti Allende-Büllende takılıyoruz
Kurthan FİŞEK
Şili cumhurbaşkanı Salvador Allende, cuntacı bir güruh tarafından katledildiğinde (11 Eylül 1973) , şimdiki önemli siyasi şahsiyetlerimizden bazılarıyla beraber, askeri mapus damlarındaydık.
Üzüldük, özgürlük umutlarımızı yitirdik.
‘‘Cuntacılık’’ hayvan hastalığı gibidir.
Hem ‘‘evrensel’’ bulaşıcılığı vardır, hem bir kere girdi mi hiç çıkmaz.
* * *
Tam umutlarımızı kesmiştik, Ecevit'in CHP'si kazandı.
Dayatmacılığa, darbeciliğe karşı kazandı. Tahliye edildi çoğumuz... Arkasından genel af geldi, mapus damları boşaldı.
Allende'nin karakaderini unuttuk, gitti.
* * *
İki gün önceydi.11 Eylül 1998... Allende'nin cuntacılar tarafından katledilişinin yirmi beşinci yıldönümü...
Evvelki gündü.11 Eylül 1998... Devletimizin yedinci başı Ahmet Kenan Evren, kalp-damar rahatsızlığı sebebiyle GATA'ya kaldırıldı. Allah cidden uzun ömür ve acil şifalar versin... Ben onsuz ne yaparım?
Dündü.49 kişinin idam edildiği 12 Eylül 1980'in on sekizinci yaşgünü...
Cuntacılar eylül ayını çok seviyor nedense... Bense ‘‘Eylül’’ ayını sevmem... Karabasanlarıma girer, bitmesi için gün sayarım...
* * *
Türkiye'de kim kazanır? Hötzötçülüğe karşı çıkan kazanır.
CHP kazanır mı? Deniz Baykal'ın dediği ‘‘Yüzde 24’’ olur mu?
Niye olmasın? O siyasi çizginin seçimlerdeki oy seyrini, o dönemdeki gelişmelerle, partinin genel tutumuyla ilintilendirin, CHP'nin ne zaman oy kazandığını anlarsınız...
1950 (% 39.9) ,1954 (% 34.8) ,1957 (% 40.6) ,1961 (% 36.7) ,1965 (% 28.7) ,1969 (% 27.4) ,1973 (% 33.3) ,1977 (% 41.4) ,1983 (HP-% 30.5) ,1987 (SHP-% 24.8) ,1987 (DSP-% 8.5) ,1991 (DSP-% 10.8) ,1991 (SHP-% 20.8) ,1995 (DSP-% 14.6) ,1995 (CHP-% 10.7) ,1996 (DSP-% 9.14) ,1996 (CHP-% 6.67) ...
* * *
Bazı şeyleri, ya çabuk unutuyoruz, ya da hatırlamak istemiyoruz.
Allende simgeydi. Bülent Bey simgeydi.
CHP ıkınsa da, sıkınsa da, hâlâ simgedir.
O simge, bu simge... Düdüğünü sallasan simgeye çarpıyor.
Peki, kim neyin simgesi? Parantez açalım, alıntı (intihal) yapalım...
* * *
1973 seçimlerine, genel af, toprak reformu, madenlerin ve petrolün devletleştirilmesi vaadleriyle giren CHP,1969'da % 27.4 olan oylarını % 33.3'e çıkardı. Ecevit'in popülaritesi hızla yükseliyordu. Ecevit'in yükselişi sağ kesimi kaygılandırdı.
Sağ basın Ecevit'ten, ‘‘Allende-Büllende’’ diye söz ediyor, seçmene Ecevit'in ‘komünist’’ olduğu mesajı verilirken, Allende'nin sonu hatırlatılıyordu. AP genel başkanı Süleyman Demirel,1975 yılında Ecevit'i ‘‘Allende taklitçisi’’ ilan etti.
‘‘Allende benzetmesi’’ Ecevit'in 1978'de başbakan oluşuyla birlikte sıklaştı. Bu dönemde, Demirel'in hükümet uygulamalarını ‘Allende gidişi’’ diye nitelemesi tartışmalara yol açtı. Ecevit'i, Şili'de olduğu gibi, ardında Amerika'nın olduğu bir askeri darbenin beklediğini mi söylemek istediği sorusuna Demirel, ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Amerikalılara falan alet olacağına ihtimal vermem. Yalnız bunların icra ettikleri program Allende programıdır. Sonları aynı mı olur, onu da bilemem’’ diyerek, ‘‘Allende gidişi’’ imasında ısrar etti.
CHP, ‘‘Türkiye Şili değildir. Türk ulusu demokrasiye bağlıdır. Onun demokrasiye bağlı ordusu da ne Demirel'e ne de başkasına Pinochet olma imkânı vermeyecektir’’ derken, sol basında, Allende'ye benzemenin bir onur olduğu, Ecevit'in Demirel gibi, ‘‘şapkasını alıp kaçmak yerine Allende gibi faşizme direneceği’’ öne sürüldü.
* * *
CHP'liler, hangi şartlarda ‘‘CHP’’ olduklarını bilirlerse, dost-düşman ayrımı yapabilirlerse, belki CHP, o % 24'ü güle oynaya tutturur.
Sözüm aynı zamanda sayın başbakanıma, Bülent Ecevit'edir.
[Ana Sayfa]
13 Eylül 1998, Pazar
ısık göllü deli karı
09.10.2003 - 01:46Mustafa Necati Sepetcioglu'nun Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun romanlarindaki eski türklerin kullandigi bir deyim...
Toplam 803 mesaj bulundu