Hamza Ressam Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Ant ...

  • ulu camii

    14.03.2006 - 10:51

    hemen her şehirde vardır

  • tutuklu kalmak

    14.03.2006 - 10:50

    bu kelime grubu sezen aksunun tutuklu eserinde kullanılmıştı.başka bir şey çağrıştırmıyor

  • öğrenci komşu

    09.03.2006 - 15:37

    bunu yan komşum ekledi galiba

  • küresel ısınma

    09.03.2006 - 15:36

    şimdi elinize bir küre alın ve onu sıcak bir mekana koyun bu yer bir ocak olabilir soba kenarı olabilir ve daha başka sıcak mekanlar da olabilir.daha sonra kürenin ısınmasını inceleyin işte bu.küresel ısınma.
    ısıtın bütün küreler ısınsın yaşasın sıcak küreler yaşasın kahrolsun soğuyan üçgenler

  • organik

    09.03.2006 - 15:07

    inorganik olmayan

  • günün yorumu

    07.03.2006 - 15:42

    her hayat bir sorudur...

  • güneş imparatorluğu

    07.03.2006 - 15:21

    macellan boğazı olarak bilinen ve güney amerikanın en güneyinde bulunan takım adalarına verilen ad.

  • son mektup

    04.03.2006 - 12:57

    'casta, ni cette bouche-ci,
    laiffe-moi puiser tous tes baumes,
    piana,sucres, sales,poivres,
    et laiffe-moi boire, poivres,
    sales, sucres, tes sucres baumes'

    aşk! nedir dediklerinde hep bana saçma bişeymiş gibi gelirdi! hiç aşık olmamıştım.aslında olduğumu zannediyordum.anlattıkları 'AŞK'ı dinleyince bana abartıyorlarmış gibi gelirdi.meğer yanılıyormuşum.meğer ben daha önce hiç aşık olmamışım ve anlattıkları da masal falan değilmiş, hepsi gerçekmiş.
    gecenin bi yarısı herkes yatağındayken karanlıkla boğuşmak yalan değilmiş.boş bir sayfayı tek bir isimle doldurmak ve dakikalarce bu kağıda bakıp heyecanlanmak yalan değiliş! yalan değilmiş; koskoca dünyayı,bütün hayatı ve muhtaç olduğun herşeyi bir tek kişinin tek bir bakışına feda emeye hazır olmak...YALAN DEĞİLMİŞ...
    hayatımı değiştirdin.ben günlerce hayalinle ölürken sen gerçek AŞKI aradığını söylüyorsun...senin aradığın aşk nasıl bir aşk ki bana ütopik gelen bunca garip şeyi yaptırabiliyor.bilmiyorum! bilemiyorum! hayatı,seni ve bunca şeyi idrak edemiyorumbu benim ilk mektubum ve sanırım sonuncusu da bu olacak...sonuncusu diyorum çünkü başka birinin bana senin yaptırdıklarını yaptırabileceğini sanmıyorum.yelda nasıl anlatayım bilmiyorum; duygularımı...
    her gece yeminler etmek günün her vaktinde extra bir hüzünle dolaşmak ya bilmiyorum yelda...
    BU AŞK DEĞİL DE NEDİR?
    önümde yürüyen bir kızı sana hiç bir benzerliği olmadığı halde sen sanabilmek nedir bilemiyorum yelda!
    seninle konuşurken sanki deprem oluyormuşcasına vücudumun titrediğini, Nemrut'un İbrahim Peygamber için hazırlattığı ateşe düşercesine gözlerine bakıp kavrulmak nedir bilemiyorum yelda? !
    karanlıkta oturup hiç bir sebep yokken hıçkıra hıçkıra ağlamayı istemek aşk değil de nedir?
    dayanamıyorum yelda, yapamıyorum, yaşayamıyorum sensiz.seni seviyorum cümlesi eksik kalıyor artık BEN SANA MUHTACIM YELDA...Ben Sana Mecburum Bilemezsin...
    ismin çok hoş anlamını merak ettim geçenlerde araştırdım.ve çok anlamlı buldum:'yılın en uzun gecesi'
    BANA HAYATIMIN EN UZUN GECELERİNİ YAŞATTIN YELDA...
    sen geceleri tatlı tatlı uyurken ben odamın boşluğunda ılık gözyaşlarımla dua ederdim.o tatlı rüyalarından birinde figüran olabilmek için.
    kan kaybından giden bir yaralı gibi umarsızdı gecelerim...
    sensizlik! sonu gelmeyen ızdırapların takma adı...
    kaçılamayacak kadar yakın tutulamayacak kadar uzaksın bana...
    beni,saçmalıklarımı,geceyle yalnızlığım kucakladı.karanlık odamın çıldırtan sessizliğinde bir dua misali adını fısıldadım hep.sana seslendim.sessizliğin kulak patlatan çığlıklarını bir tek isminin yankısı bozuyordu.ama anladım ki beni hiç duymadın.senin kapıların bana kapalı.hıçkırıklarım sana hiç ulaşmadı.fısıltılarım seni hiç okşamadı.dualarım hiç kabul olmadı.ne beni rüyanda gördün ne de beni sevebildin! ! ! sana sitem edemem sana kırılamam.artık birşey için dua ediyorum ve bu duamın kabul olmasını çok istiyorum.anladım ki sevmek kavuşmak yada kavuşmayı dilemek değil sevdiğinin bensiz bile olacaksa mutluluğunu istemekmiş.onun için dualarımda sadece MUTLULUĞUNU İSTİYORUM.NERDE OLURSAN, KİMİNLE OLURSAN OL AMA MUTLU OL...
    ruhun şen olsun
    üzerinde balmumu olmayan fircadarbesi...

    gözlerin gözlerime değince
    felaketim olurdu ağlardım
    beni sevmiyordun bilirdim
    bir sevdiğin vardı duyardım
    çöp gibi bir oğlan ipince
    hayırsızın biriydi fikrimce
    ne vakit karşımda görsem
    öldüreceğimden korkardım
    felaketim olurdu ağlardım

    ne vakit maçka'dan geçsem
    limanda hep gemiler olurdu
    ağaçlar kuş gibi gülerdi
    bir rüzgar aklımı alırdı
    sessizce bir cigara yakardın
    parmaklarımın ucunu yakardın
    kirpiklerini eğerdin bakardın
    üşürdüm içim ürperirdi
    felaketim olurdu ağlardım

    akşamlar bir roman gibi biterdi
    jezabel kan içinde yatardı
    limandan bir gemi giderdi
    sen kalkıp ona giderdin
    benzin mum gibi giderdin
    sabaha kadar kalırdın
    hayırsızın biriydi fikrimce
    güldü mü cenazeye benzerdi
    hele seni kollarına aldı mı
    felaketim olurdu ağlardım

  • afrodit

    04.03.2006 - 12:28

    gaia'nın çocukları olan pontos ile uranos çocuğudur.kronis babası uranos u annesi gaia'nın verdiği çift bıçaklı çelik tırpanla öldürür çünkü o çocuklarını çirkinliklerinden dolayı yerin altına gizlemiş ve karanlığa mahkum etmiştir.netice de kronis babasını öldürür ve bir parçası sular tanrısı olan pontosa düşer ve sular kaynamaya başlar köpürür adeta ve içinden midye kabuğunda ayakta duran muhteşem güzellikte bir kadın vardır çıplak ve ıslaktır.deniz perileri bu güzelliği alır ve kıbrısa götürür onu karaya çıkarırlar afrodit adım attığı her yerde çiçekler açar yeşillikler olur kıbrıs üzerinde yürüyen bu güzelliğe eşlik eder ve o da güzelleşir

  • özgürlük

    04.03.2006 - 12:25

    özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır?

    özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle

    yalnızların en büyük sorunu

    tek başına özgürlük ne işe yarar

  • silikon

    04.03.2006 - 12:22

    bazı durumlarda gayet faydalı şeyler olabiliyor.mesela heykel yapımında
    yada tuval hazırlanmasında veya kapı pencere deliklerinin kapatılmasında bir numaralı bir yöntem...
    bir de bunun insana uygulanı var ki benden uzak olsun...

  • ben

    04.03.2006 - 12:20

    kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi
    kah inerim yeryüzüne seyreder alem beni

  • bir geyşanın anıları

    04.03.2006 - 11:56

    eğer bu başlıkta kitaptan bahsediyorsak bence okunmaya değer bir kitap.tarihi bir gerçeklik olarak kitaplığımızda bulundurmamız gerek ama söz konusu son zamanlarda vizyona giren ve çinde japon kültürünün anlatıldığı ve bir çinlinin canlandırdığı karakter yüzünden çok eleştirilen bir yapıt olmasıyla yasaklanan sinema ise sadece izlenilebilir film arşivinde olmasa olur...

  • Hidalgo

    04.03.2006 - 11:52

    güzel filmdi doğrusu.filmin konusu şu şekilde;
    amerika da yaşayan bir cowboy melez bir atıyla dünyanın en uzun ve en çok kazandıran bir at yarışına katılır.yarış arap yarım adasında gerçekleşir.bu yarıştan haberi sanırım bir kadın tarafından olur galiba bir prensesti.ve yarışa gider ilk zamanlar herkes ona güler çünkü kendisi ve komik görünümlü melez atı çöl iklimini bilmemektedir.ama o bunlara kulak asmaz ve yarışa katılır ve bingo! birinci o olur...ve tekrar ülkesine döner falan filan...

  • mektup

    04.03.2006 - 11:48

    'sevgilim! herşey o kadar zor ki! günler çile ızdırap elem acı ve mutluluğun zıddı namına ne varsa yüklenmiş gelmiş kapıma...geceler! onlar zaten başlı başına bir zindan bir hücre...gözyaşlarım düğüm düğüm, hıçkırıklar tükenmez bir derya...
    sevgilim! herşey o kadar zor ki! aldığım nefes zehir gibi geliyor artık; incitiyor canımı...mısralara dökmeye çalıştığım isyanlara lügatım yetmiyor sadece yaşıyorum onları...
    şu kısacık hayatımda bir sürü hayat yaşar oldum.gündüzümde gecemde düşkılığında hep geleceği ya da bir kabusu yaşıyorum.bir an kopup bu dünyadan fırtınalı ütopyalara yelken açıyorum.alabora oluyor tüm duygularım.çok farklı, anlatılamayacak bir şekilde gerçekleşiyor bu düş seansları...normal hayatta her hangi bir yerde otururken gezerken veya bir meşgulken birden herşey dönmeye başlıyor.gözlerimden ışık kesiliyor, çevremde siyah siyah noktalar büyüyor büyüyor büyüyor.........her yeri kaplıyor.bastığım yer ayaklarımın altından kayıyor ve med cezir dalgaları gibi aşağı yukarı hareket ediyor.çığlığa benzer bir ses bu bazen siren gibi kulaklarımı beynimi parçalıyor.sonra karanlık yavaş yavaş dağılıyor.herşey değişmiş oluyor yalnız acılarımın dışında...kocaman dağlar, eteklerinde çam, tepelerinde kar...henüz güneş doğmamış...ben karanlık bir vadideyim,patika bir yolda cesur olmayan adımlarla kaçıyorum...dağların zirvesi güneşin habercisiışıklarla hafiften kızıla boyanmış...belki anlatırken güzelmiş gibi hayal ediyorsun ama üzerime çullanmayı bekleyen devler gibi ürkütücü ve çok sinsi duruyorlardı dağlar.herşey susuyor.benim nefeslerimse yıldırımlara inat gürlüyor adeta...bilmem nedendir ama sanki takip ediliyor hissediyorum kendimi.birden duruyorum.son adımımla son bir feryat çıkıyor ayaklarımın altında ezilen kardan...soluklarım düzensiz.göğsüm inip kalkıyor.nefesim serinliği ısıtmaya çalışıyor buharıyla...gözlerim cesaret edemiyor,korkak! tek bir noktaya odaklanmış...bakamıyorum ardıma darbesini bekliyorum canavarın...solukllarım iyice düzensizleşiyor.titreyerek ve asi dalgalar gibi feryat ederek yok oluyor nefeslerim.vücudum kaskatı boynum tutulmuş sanki. herşey durmuş...ne su ne zaman akıyor...herşey bir hamle bekliyor...cellat baltasını kaldırmış işaret istiyor...yavaşça kapıyorum gözlerimi...yanaklarımdan süzülen yaşlar bir anda ısıtıyor tüm bedenimi...yaratık...o canavar...şimdi tam arkamda.işte son adımını attı.soluklarını hissediyorum ensemde...herşey bitti...yakalandım.evet, hissediyorum ağır ağır kaldırıyor kollarını...
    -hayır! hayır! hayıııı...ııırrr! ! ! bu suç ihanet edenlere...ihanet etmedim ben sevdiğime
    bilmem kaç kez yankılandı bu sözlerim, kulağımda,yüreğimde ve o karanlık vadide...
    aniden arkama dönüyorum. yok olmuş canavar.kimseler yok... tuttuğum son nefesi de bırakıyorum.bütün gücüm kesiliyor.ayakta duramıyorum. dizlerimin üstüne çöküyorum. başım öne eğik zaferden mi seferden mi? herşey yine susuyor.kavrulan yanaklarım iki damla gözyaşımla vuslat ediyor...bir yıldrım gürültüsü...bir şimşek sedası.ne bu! bilmiyorum.başım yavaşça arkaya dönüyor...bir çığ dalgası bu.sensizlik acısı buüstüme üstüme geliyor..hayıır herşeye razıyım ama buna asla...yine korkak adımlarla kaçıyorum.gitfide yaklaşıyor düşmanım.o koca çamlara hiç aldırmıyor her adımda daha da büyüyor,yaklaşıyor.inanılmaz bir gürültü.biraz önceki sükut fırtına öncesi sessizlikmiş anladım.kaçıyorum.tüm bedenim titriyorardımda koca bir sensizlik tufanı...ağlıyorum çünkü yoruldum.ama durmuyorm çünkü korkuyorm...
    tuzaktı! evet o taş bir tuzaktı.ayağım bir taşa takılıyor.yuvarlanıyorum. ve sırt üstü düşüyorum.kalkamıyorum yerden.sensizlik hiç acımadan aldırmadan geliyor üstüme.iyice yaklaştı.işte son ağaçları devirdi.evet biliyorum.BİTİYORUM.hayır! hayır! hayııı...ııırrr....! ! !
    - - -
    birden uyanıyorum sanki...KARANLIK...birşeyler dönüyor etrafımda.gözlerime soluk bir ışık çarpıyor...insanlar...vakit akşam üzeri, güneş henüz el sallamakta...elimde bir kaç kitap var..dönen eşyalar, hepsi yerine geçiyor.korkunç bir ses yırtıyor kulaklarımı...sireni andırıyor....küçük parlak bir ışık yaklaşıyor.ses kesildi.şimdi de insan sesleri...çevreme bakıyorum.yerde uzayıp giden demirler var.arkamda tek katlı bir bina kamu binasını andırıyor.algılıyorum.anlıyorum.şimdi herşeyi anlıyorum.tren istasyonundayım.evime gidecektim.korkunç bir kabusmuş.derin bir nefesle sevindiriyorum yüreğimi.yavaş yorgun ve titrek adımlarla gönül rahatlığı içinde trene biniyorum.içimde hala bir çarpıntı var.ama bir o kadar da kurtulmuşluk,zafer çoşkusu,vuslat umudu...
    sevgilim! sensizlikte herşey o kadar zor ki! ..'
    ..................................THE SON................................

  • tekila

    04.03.2006 - 11:47

    sert.
    ilk yudumu aldığında yemek borunun var olduğundan kesinlikle şüphen olmuyor...

  • çimmek

    25.02.2006 - 12:40

    banyo yapmak yıkanmak anlamlarına gelen genellikle orta anadolunun sıcak insanlarınca kullanılan bir sözcük...
    hadi çimmeye gidelim!

  • altın oran

    16.02.2006 - 16:51

    insan idrakındaki büyüleyici ufkun dahi kilitlendiği çıkmaz

  • kırtlama

    16.02.2006 - 13:57

    sanırım bir tür çay içme tekniği...yanlış hatırlamıyorsam şekeri çayın içine atmıyorsun ısırıyorsun ve çayı yudumluyorsun.......

  • beytullah

    15.02.2006 - 19:23

    beyt arapça bir kelimedir ev anlamına gelir beytullah ise Allah'ın evi anlamına gelir genellikle kabe için kullanılır ama camii ve mescitler içinde kullanılan bir tabirdir...
    beyt ile alakalı bir diğer meşhur kelime grubu ise ehl-i beyt'tir bu da ev ahalisi anlamına gelir ve genellikle Peygamber Efendimiz'in soyundan gelenler için kullanılır

  • çan eğrisi

    14.02.2006 - 18:08

    öğrenciler arasında dostluk namına birşey bırakmayan saçma bi sistem

  • valentine

    14.02.2006 - 15:42

    aziz valantine diye biliyordum.14 şubatta ölmüştür ve ölmeden önce dua etmiştir umarım bütün sevgililer ölümümle birleşirler diye ama hayattayken ettiği hiçbir dua kabul olmayan ya da gerçekleşmeyen bu azize sevgililer ettiği son duanın gerçekleşmesi için ve ölümünden sonra onu anmak için her sene 14 şubatta bir araya gelirler.işte sevgililer gününün kısa hikayesi.valantinenin kehanetleri isminde kendisinin yazdığı bi kitabı vardır ayrıca belirtmek istedim...ama hiçbiri gerçekleşmemiştir birisi hariç bu 14. kehanetidir.şöyledir bütün sevgililer her yıl bir gün ve aynı günde birleşecektir....

  • asklepios

    13.02.2006 - 13:35

    apollon ve koronisin çocuklarıdır.yunan mitolojisinde hekim tanrı olarak bilinir...ona göre bütün hastalıkların kaynağı psikolojiktir...birçok buluş yapmıştır.tasvir sanatında genellikle yaşlı bir bilde olarak karşımıza çıkar.en belirgin simgesi elinde tuttuğu yılan sarılı asasıdır.denir ki asklepius ölüme dahi çare bulmuştur.ama yunan mitolojisi kader çizgisi olduğuna inandığı için ve bu yüzden de asklepiusun kaderin önüne geçtiği için baba tanrı zeus onu şimşeğiyle cezalndırmış ve ölümüne yol açmıştır.
    asklepiusu babası apollon doğrumuştur.çünkü annesi koronisi kendisini aldattığı için ateşe atmıştır.daha sonra aklına koronisin hamile olduğu gelince karnındaki çocuğu -asklepiusu- kendi vücuduna almıştır ve daha sonra onu kafasından doğurmuştur.
    asklepius insanlara ve tanrılara yardım ettiği ve hastalıkları iyileştirdiği için çok sevilen bir tanrı olmuştur hep.adına mabedler ve şifahaneler inşaa edilmiştir...tasvir sanatında genellikle karşımıza hastanede çıkar...
    bugünkü eczanelerin yada hastalıkla ilgili herhangi bir simgede asklepiusun asasına sarılı yılan tasvirini görmekteyiz

  • apollon

    10.02.2006 - 15:29

    zeus'un leto adında bir kadınla kaçamağından dünyaya gelir.ikizdir.ikiz kardeşi avcı tanrıça ya da berket tanrıçası olarak bilinen artemistir (roma mitolojisinde diana olarak karşımıza çıkar) .anadolu ya yakın bir ada olan delos (çıplak) ta doğdukları için kendilerini anadolulu birer tanrı-tanrıça olarak kabul ederler.bu yüzden truva savaşları sırasında truvalılara yardım ederler.apollon tanrı güzel sanatlar tanrısıdır ayrıca ışık tanrısı olarakta karşımıza çıkar.güneşi sembolize eder.müzik aletlerini çok sever.özellikle lyr (lir) i asla yanından ayırmaz.bütün müzik aletlerini çok iyi çalar.çok yakışıklıdır.daima yanında 9 tane müz olarakta bilinen musası vardır (müz yada musalar ilham perileridir apollona ilham verirler ve onun bütün ihtiyaçlarını karşılarlar.) apollon tanrı başında daima defne yapraklarından yapılmış bir taç taşır.tasvir sanatında karşımıza bazen gümüş bir ok ve yayla çıkar bu silahların aynısı ama altın olanı ikiz kardeşi artemistedir.
    apollon miyoloji de iki ömnemli olayla karşımıza çıkar bunlardan birincisi büyük aşkı daphne ile aralarında geçen hikayedir diğeri ise frigyalı sanatçı marsyasla olan flüt yarışmasıdır.
    daphneye olan aşkı bir gün müzleriyle ormanda müzik çalıp gezerken onu görmesiyle alevlenir.apollon tanrı bu orman perisine aşık olur ve ona doğru gider bunu farkenden daphne ise kaçmaya başlar ve apollon kovalar o kaçar...apollon onu yakalamak ve aşkını söylemek için kovalar daphne ise tanrılara verdiği sözünde durmak için ondan kaçar.daphne başına gelen bir olay yüzünden tanrılara söz verir aşık olmayacağına ve sürekli onlara ibadet edeceğine dair...oysa şimdi bu yakışıklı tanrıya gönlünü kaptırmak üzeredir tanrılara vediği sözü tutamama korkusu ile var gücüyle kaçar oysa arkasındaki bir tanrıdır ve iyiden iyiye yaklaşmaktadır.üstelik daphnenin gücü tükenmek üzeredir ve artık takati kalmaz ve gaia anadan yardım ister ona yalvarır al canımı diye ağlamaya başlar bu temenniler içinde son adımlarını atarken gaia ana bu haykırışlara dayanamaz ve onu defne ağacına çevirmeye başlar ve daphne son adımını attığı yerden kaldıramaz çevresine ve kendine bakınır sonra durumu anlar gaia ana ona yardım etmiş ve dileğini kabul etmiştir onu defne ağacına çevirmeye başlamıştır.daphne bir ağaç gövdesi olan bacaklarını saadetle izler ve o sırada apollon tanrı yetişir ve ona sarılarak ağlamaya başlar ama nafile bunun olmasını isteyen gaia anadır artık önüne geçilemez.ve daphne apollonun gözyaşları arasında defne ağacına dönüşür nice zaman sonra apollon başını kaldırır ve defne ağacına bakarak daphneye hitaben 'sana yetişemedim senin olamadım ama senin bu güzel yapraklarını sonsuza dek başımda taşıyacağım' der ve defne ağacından topladığı yapraklarla bir taç yaparak başına takar...ve dediği gibi de yapar onu ebediyete kadar başında taşır...
    apollonun karşımıza çıktığı bir diğer olayda marsyas la olan müzik yarışmasıdır.olay şu şekilde cereyan eder...:
    apollon tanrı yeni icat ettiği flütü orman da çalarak ve dans ederek gezer o sıra da bir orman perisi 'ay bu ne? ! ne kadar çirkin bir ses bu.nereden geliyor' diyerek haykırmaya başlar buna bozulan apollon tanrı flütü çalmayı bırakır ve bu alete bakar ve sinirlenip onu ormanın karanlıklarına fırlatır.o sıra da ormandan geçen marsyas adında bir frigyalı flütü bulur ve çalmaya başlar çıkan ses çok hoşuna gider ve çalarak köyüne gider marsyas gece gündüz bu aleti çalar ve zaman gelir dinleyenlerini büyüleyecek kadar güzel çalmaya başlar.marsyası herkes o kadar çok metheder ki bu övgü dönemin frigya kralı midasın kulağına kadar gider ve midas bu müzisyeni çok merak eder onu yanına çağırır kendisine konser vermesini ister.o da bundan şeref duyduğunu arzederek başlar çalmaya gerçenkten çok güzel çalar...marsyas son notasını da üfledikten sonra midas ona övgüler yağdırmaya başlar ve o kadar ileri gider ki 'bu aleti kimse senden daha güzel çalamaz hatta güzel sanatlar tanrısı apollon bile' der ve apollon bunu duyar hızla ve öfkeyle midasın sarayına gider ve densizliklerine çok kızar.bundan akıllanmayan midas hala iddiasını sürdürür ve 'evet sen bile marsyas tan daha iyi çalamazsın' der bunun üzerine athena -zeka tanrısı- onlara yarış yapmalarını önerir.ve başlarlar yarışmaya marsyas gerçekten daha iyi çalmaktadır.buna tahammül edemeyen apollon tanrı yarışmayada hile yapar ve 'marifet flütü tersinden de çalabilmektir hadi madem o kadar iyi çalıyorsun göster hünerini' der ve zavallı marsyas başlar flütü tersten çalmak için çabalamaya ama nafile çalamaz bunun üzerine apollon onları cezalandıracağını söyler.marsyası alır ve bir çarmıha bağlar sonra yavaş yavaş derilerini yüzer buna kimse dayanamaz müzleri apollona yalvarır ama o yapacağını yapar ve acılar içinde marsyas ı öldürür.sıra kendisine hakaretler eden midas a yönelir ve ona da 'sana bir çift eşek kulağı vereyim de kim daha güzel çalıyormuş anla' der ve onunda kulaklarını eşek kulaklarına çevirir.
    evet apollon mitoloji de bu iki önemli olayla karşımıza çıkar.ayrıca apollon koronis ile olan beraberliğinden olan oğlu asklepius'u kendisinin doğurması gibi garip bir olayla da dikkatleri kendine çeker.bunun için bknz.: asklepius

Toplam 594 mesaj bulundu