türk klasik ressamlarından biri. yanlış hatırlamıyorsam -eğer yanlışsa beni affedin- şeker ahmet paşa, süleyman seyyit, hüseyin ziya ve osman hamdi yurt dışında eğitim almaya giderken o hastalığı nedeniyle gidememişti ama bu onu resimden soğutmadı aksine çok daha iyi oldu - bu benim görüşümdü.- çünkü hoca ali rıza doğaya çıktı ve durmadan resimler çizdi bu sayede diğer arkadaşlarından geride kalmadı hatta - bence- daha iyi oldu. sanırım akademik empresyonist akıma dahil ediliyor sanat tarihçileri tarafından.çok küçük boyutlardaki kağıtlara suluboya ile resim yapıyor.siyahı kesinlikle kullanmıyor bunun yerine koyu renk gerektiren yerlerde koyu yeşil kullanıyor.hatta ona bu yüzden yeşil hoca ya da yeşil ressami gibi isimler takılıyor. ııı hatırladığım kadarıyle 1914 kuşağı olan ve çağdaş türk sanatının ilk meyveleri olarak nitelendirilen ressamların bi çoğu da hoca ali rıza nın atölyesinden çıkmisti.o iyi bir eğitimciydi. öğrencilere bildiği herşeyi öğrettiği gibi onların özel sıkıntılarınıda dinliyor ve bu konuda yapabileceği herşeyi yapıyordu - artık onun gibi eğitimciler yok-... seviyorum kendisini neyse lafı fazla uzattım galiba
Derler ki, Rodin heykellerini yaratırken onlara şiddet uygular, kırıp dökermiş. Kırılan parçalar yaratılış anındaki sancıyı simgelerken, ustanın kollarında kalan parçaysa garip bir şekilde çok canlı bir kadını tasvir edermiş. Rodin'in kadın bedenini temsil ederken gösterdiği yakınlık ve şiddet, heykellerindeki gerçeklik duygusu bu parçalanmanın ürünü imiş.
Rodin'in yaratıcılığı, ilhamını cinsellikten alır. Onun heykelleri anatomik olarak doğru veya gerçeğe yakın olmalarından çok yansıttıkları cinsel enerji ile farklıdırlar. Rodin'in kadınları ya sevişmeden hemen önceki ya da hemen sonraki halleriyle resmedilmiş gibidir. Sanatçı bir tür 'ruhsal şehvetperestlik' içinde çalıştığı için zaman zaman olumsuz eleştirilere de muhatap olmuştur.
Cinselliğini sanatına bu kadar yoğun yansıtması eleştirilip, sapıklıkla suçlanmışsa da bu tepkiler yalnızca onun ününü beslemeye yaramıştır. Rodin, kendisi hakkında yayın yapmaları için, yazar ve fotoğrafçılara para verir, haberleri tarayıp kupür kesen ajanslara üye olur, ancak eleştirileri pek ciddiye almazmış. O, 'Erkek Tanrı' rolünü oynamaktan memnundur…
1889'da Rodin'in eserlerinden oluşan bir serginin açılışında Charles Morice onun kadına bakışını şöyle anlatır:
'Tek kadın, mutlak kadın. Ama yine de sözcüğün iki anlamıyla da kadın. Bir kraliçe ve aynı zamanda bir sevgili. Sanatçı ona duygu dolu zevkle baş eğer ve saygıyla ona sahip olur. Yalnızca ondan emir ve akıl alır, ama aynı zamanda sırlarını vermesini de ister. Ve eğer sanatçı düşündüğü saatlerde çok mutlu bir mistisizmle ona taparsa, çalıştığı, eylemde olduğu saatlerde ona saldırır, onu çözerse, zafere ulaşmış aşkın sarhoşluğunda ona sarılır. Havarilerinin keşfetmesi için kadının ardında bıraktığı tüm gizleri sanatçıyı yenmek üzere kötüye kullanır. Sanatçının okşaması bile zafer kazanmış birinin okşamasıdır.'
Onun kadın heykellerine baktığınız zaman tıknaz, sakallı adamın, eğilip bükülen bu kadının üstünden henüz elini çektiğini düşünürsünüz. Mermeri yoğurmuş, ondan bir kadın vücudu yaratmış, bu vücudu dokunuşlarıyla tahrik etmiş gibidir. Paris'te, Rodin Müzesi'nde sergilenen 'Danaid' isimli çalışması bunun en iyi örneklerinden biridir.
Isadora Duncan, 'My Life' (New York:Liveright, 1927) isimli kitabında ünlü heykeltıraşla tanışmasını şöyle anlatır: ' İnik gözkapaklarının altından bana baktı; gözleri ateşliydi. Ve sonra da eserleri karşısında takındığı bir ifadeyle bana doğru geldi. Ellerini boynum, göğsüm üzerinde dolaştırıp kollarımı okşadı ve kalçalarıma, çıplak bacaklarıma ve ayaklarıma dokundu. Sanki çamurmuşum gibi tüm bedenimi yoğurmaya başladı. Bu arada ondan beni yakan ve eriten bir ateş çıkmaktaydı. Tüm arzum bütün varlığımla ona teslim olmaktı ve aslında böyle de yapabilirdim fakat garip yetiştiriliş tarzım nedeniyle bir anda korkuya kapıldım.'
19. yüzyıl burjuva kültürünün yalnızca cinsel nesne olarak gördüğü kadın vücudu artık obje olarak da kendini gösterir. Rodin'in kadınları arzulanan, pasif kadınların vücutlarını değil; istekli, uyanık ve şehvetli kadın bedenlerini anlatır.
Sanat tarihçileri, Rodin'in 'Öpücük' heykelinin popülaritesini, yüzyılın sonunda cinsellikle ilgili konulara duyulan aşırı ilgi ile açıklarlar. Herkesin tanıdığı bir eser olması, erotizm ve terbiyeyi aynı tarakta dokumuş olmasına bağlanır. Kadın ve erkek bedenlerinin bu yakınlaşmaları, sert erkek kasları ile yuvarlak kadın hatlarının 'öpücük' teması ile anlatılır. Öpücük merkezli dünyalarına kenetlenen bu çiftin konumları, cinslerin tezatlarla dolu uyumunu sergiler. Erkek şefkatlidir, sahip olur. Kadın arzuludur, ancak gönüllü bir teslimiyetten bahsedebiliriz. Sanki Rodin'in kadınlarında da erkeklerinde de yaratıcılarından taşıdıkları bir parça var gibidir.
Rodin, yalnızca kısa bir yazı konusu değil, ciltler dolusu kitaplarla anlatılacak bir malzeme verir meraklısına. Rodin'in kadın hayranları ve modelleri konusunda anlatılanlar bile ayrı bir yazı konusudur. J.Cladel'in önsözünü yazdığı Pour le Musee Rodin (Tours: E.Arrault,1912) adlı kitapçık, ünlü heykeltraşı kamuoyu önünde desteklemeye hazır burjuva kadınların bir listesini verir. Paris'teki Rodin Müzesi'nin yalnızca resimleri ve heykelleri değil arşivi de meraklısı için bir hazine değerindedir.
küçük bir çocuğun zile basmaya çalıştığını gören yaşlı bir adam yaklaşır ve çocuğa yardım etmek için hangisine basmak istediğini sorar çockta herhangi birini söyler yaşlı adam titreyerer zile basar ve çocuk bağırır:
-kaç amca kaaaaaçç... ;)
homo latince de insan anlamına gelmektedir.yalnız anlamı yüklenilen insan ne kadındır ne de erkek sadece 'insan'dır. işte o yüzden günümüzde homo eşcinsel anlamında kullanılmaktadır.
fobik ise kökeni olan fobhi den gelir. fobhi de latince de tedirginlik ve şüphe anlamlarıyla manalandırılmıştır.ama günümüzde korku ya da yapılmasından hoşnut olunmayan bir davranış olarak nitelendiriliyor.
bu durumda homofobik kelimesi sanırım insan korkusu olan ya da cinsel tercihlerinde sorun yaşayanlar için kullanılan bir tabir olsa gerek...
tarihte çok meşhur iki kavimden biri.
hami ve sami kavimleri ayrıca hami ve sami dillerininde çıktığı medeni kavimdir...
hami ya da sami denmesinin sebebi ataları ham ve sam dan kaynaklanmaktadır.bunlar nuh'un (as.) çocuklarıdır.
zor bir aktivite...yok otobüs sallanıyor yok ani fren yaptı yok öndeki yaşlı teyze bişey dedi arkadan para uzatanlar falan filan derken bu uğraş epey uğraşılması gereken birşey olup çıkıyor...kitap okuyacaksan oturursun herkes uyuduğunda alırsın eline çayını kahveni bırakırsın kendini sayfaların dalgasına....
'ah şu gerçek! zavallı gerçek ne kadar acı halbu ki...' diyor dante...
evet şu gerçek ne kadar acı ki ülkemizde okunmak için -ne yazık ki- bir gazete çıkarılmıyor. ikinci ve üçüncü sayfa haberlerinin güdemi belirlediği bir sistem içinde elbette son sayfa güzeli de olmazsa olmaz.
biz de gazete okumak değilde gazateye bakmak alışkanlığı zaruriyet oldu...
azize teresanın vecdi tam bir fiayskoydu.çünkü eser bir vecdden ziyade orgazmı andıdrıyor ve daha da ilginci buna teşvik ediyordu. bu yüzden eser yapıldığında büyük sansasyonel yaratmıştı.
geçenlerde bir yürüyen merdivencağız bozulmuş yürüyemez hale gelmiş ve bu beni çok etkiledi.yıllardır onu sağlığında yalnız bırakmayanların hepsi onu o gün kaderine terk etmişler ve büyük bir vefasızlık yapmışlardı.
o günden sonra kendi kendime karar aldım ve onun üstünde her seferinde koşarak onu tekrar hayata bağlamaya çalışacağım diye
zeki alasya
13.04.2006 - 22:29metin akpınarsız olmaz.
yıldızları saymak
13.04.2006 - 22:28aptal olmak gerek bunu yapmak için.
casanova
13.04.2006 - 22:26son ve en büyük aşkının adı ismail.osmanlı da bir askerdir kendisi.
hoca ali rıza
10.04.2006 - 21:53türk klasik ressamlarından biri. yanlış hatırlamıyorsam -eğer yanlışsa beni affedin- şeker ahmet paşa, süleyman seyyit, hüseyin ziya ve osman hamdi yurt dışında eğitim almaya giderken o hastalığı nedeniyle gidememişti ama bu onu resimden soğutmadı aksine çok daha iyi oldu - bu benim görüşümdü.- çünkü hoca ali rıza doğaya çıktı ve durmadan resimler çizdi bu sayede diğer arkadaşlarından geride kalmadı hatta - bence- daha iyi oldu. sanırım akademik empresyonist akıma dahil ediliyor sanat tarihçileri tarafından.çok küçük boyutlardaki kağıtlara suluboya ile resim yapıyor.siyahı kesinlikle kullanmıyor bunun yerine koyu renk gerektiren yerlerde koyu yeşil kullanıyor.hatta ona bu yüzden yeşil hoca ya da yeşil ressami gibi isimler takılıyor. ııı hatırladığım kadarıyle 1914 kuşağı olan ve çağdaş türk sanatının ilk meyveleri olarak nitelendirilen ressamların bi çoğu da hoca ali rıza nın atölyesinden çıkmisti.o iyi bir eğitimciydi. öğrencilere bildiği herşeyi öğrettiği gibi onların özel sıkıntılarınıda dinliyor ve bu konuda yapabileceği herşeyi yapıyordu - artık onun gibi eğitimciler yok-... seviyorum kendisini neyse lafı fazla uzattım galiba
gergef
10.04.2006 - 21:44yanlis hatirlamiyorsam bayanlarin islengi yaparken kullandiklari bir çember...
auguste rodin
08.04.2006 - 17:47Derler ki, Rodin heykellerini yaratırken onlara şiddet uygular, kırıp dökermiş. Kırılan parçalar yaratılış anındaki sancıyı simgelerken, ustanın kollarında kalan parçaysa garip bir şekilde çok canlı bir kadını tasvir edermiş. Rodin'in kadın bedenini temsil ederken gösterdiği yakınlık ve şiddet, heykellerindeki gerçeklik duygusu bu parçalanmanın ürünü imiş.
Rodin'in yaratıcılığı, ilhamını cinsellikten alır. Onun heykelleri anatomik olarak doğru veya gerçeğe yakın olmalarından çok yansıttıkları cinsel enerji ile farklıdırlar. Rodin'in kadınları ya sevişmeden hemen önceki ya da hemen sonraki halleriyle resmedilmiş gibidir. Sanatçı bir tür 'ruhsal şehvetperestlik' içinde çalıştığı için zaman zaman olumsuz eleştirilere de muhatap olmuştur.
Cinselliğini sanatına bu kadar yoğun yansıtması eleştirilip, sapıklıkla suçlanmışsa da bu tepkiler yalnızca onun ününü beslemeye yaramıştır. Rodin, kendisi hakkında yayın yapmaları için, yazar ve fotoğrafçılara para verir, haberleri tarayıp kupür kesen ajanslara üye olur, ancak eleştirileri pek ciddiye almazmış. O, 'Erkek Tanrı' rolünü oynamaktan memnundur…
1889'da Rodin'in eserlerinden oluşan bir serginin açılışında Charles Morice onun kadına bakışını şöyle anlatır:
'Tek kadın, mutlak kadın. Ama yine de sözcüğün iki anlamıyla da kadın. Bir kraliçe ve aynı zamanda bir sevgili. Sanatçı ona duygu dolu zevkle baş eğer ve saygıyla ona sahip olur. Yalnızca ondan emir ve akıl alır, ama aynı zamanda sırlarını vermesini de ister. Ve eğer sanatçı düşündüğü saatlerde çok mutlu bir mistisizmle ona taparsa, çalıştığı, eylemde olduğu saatlerde ona saldırır, onu çözerse, zafere ulaşmış aşkın sarhoşluğunda ona sarılır. Havarilerinin keşfetmesi için kadının ardında bıraktığı tüm gizleri sanatçıyı yenmek üzere kötüye kullanır. Sanatçının okşaması bile zafer kazanmış birinin okşamasıdır.'
Onun kadın heykellerine baktığınız zaman tıknaz, sakallı adamın, eğilip bükülen bu kadının üstünden henüz elini çektiğini düşünürsünüz. Mermeri yoğurmuş, ondan bir kadın vücudu yaratmış, bu vücudu dokunuşlarıyla tahrik etmiş gibidir. Paris'te, Rodin Müzesi'nde sergilenen 'Danaid' isimli çalışması bunun en iyi örneklerinden biridir.
Isadora Duncan, 'My Life' (New York:Liveright, 1927) isimli kitabında ünlü heykeltıraşla tanışmasını şöyle anlatır: ' İnik gözkapaklarının altından bana baktı; gözleri ateşliydi. Ve sonra da eserleri karşısında takındığı bir ifadeyle bana doğru geldi. Ellerini boynum, göğsüm üzerinde dolaştırıp kollarımı okşadı ve kalçalarıma, çıplak bacaklarıma ve ayaklarıma dokundu. Sanki çamurmuşum gibi tüm bedenimi yoğurmaya başladı. Bu arada ondan beni yakan ve eriten bir ateş çıkmaktaydı. Tüm arzum bütün varlığımla ona teslim olmaktı ve aslında böyle de yapabilirdim fakat garip yetiştiriliş tarzım nedeniyle bir anda korkuya kapıldım.'
19. yüzyıl burjuva kültürünün yalnızca cinsel nesne olarak gördüğü kadın vücudu artık obje olarak da kendini gösterir. Rodin'in kadınları arzulanan, pasif kadınların vücutlarını değil; istekli, uyanık ve şehvetli kadın bedenlerini anlatır.
Sanat tarihçileri, Rodin'in 'Öpücük' heykelinin popülaritesini, yüzyılın sonunda cinsellikle ilgili konulara duyulan aşırı ilgi ile açıklarlar. Herkesin tanıdığı bir eser olması, erotizm ve terbiyeyi aynı tarakta dokumuş olmasına bağlanır. Kadın ve erkek bedenlerinin bu yakınlaşmaları, sert erkek kasları ile yuvarlak kadın hatlarının 'öpücük' teması ile anlatılır. Öpücük merkezli dünyalarına kenetlenen bu çiftin konumları, cinslerin tezatlarla dolu uyumunu sergiler. Erkek şefkatlidir, sahip olur. Kadın arzuludur, ancak gönüllü bir teslimiyetten bahsedebiliriz. Sanki Rodin'in kadınlarında da erkeklerinde de yaratıcılarından taşıdıkları bir parça var gibidir.
Rodin, yalnızca kısa bir yazı konusu değil, ciltler dolusu kitaplarla anlatılacak bir malzeme verir meraklısına. Rodin'in kadın hayranları ve modelleri konusunda anlatılanlar bile ayrı bir yazı konusudur. J.Cladel'in önsözünü yazdığı Pour le Musee Rodin (Tours: E.Arrault,1912) adlı kitapçık, ünlü heykeltraşı kamuoyu önünde desteklemeye hazır burjuva kadınların bir listesini verir. Paris'teki Rodin Müzesi'nin yalnızca resimleri ve heykelleri değil arşivi de meraklısı için bir hazine değerindedir.
-nalan yıldız-
kapı ziline basıp kaçmak
08.04.2006 - 17:33küçük bir çocuğun zile basmaya çalıştığını gören yaşlı bir adam yaklaşır ve çocuğa yardım etmek için hangisine basmak istediğini sorar çockta herhangi birini söyler yaşlı adam titreyerer zile basar ve çocuk bağırır:
-kaç amca kaaaaaçç... ;)
homofobik
03.04.2006 - 21:43homo latince de insan anlamına gelmektedir.yalnız anlamı yüklenilen insan ne kadındır ne de erkek sadece 'insan'dır. işte o yüzden günümüzde homo eşcinsel anlamında kullanılmaktadır.
fobik ise kökeni olan fobhi den gelir. fobhi de latince de tedirginlik ve şüphe anlamlarıyla manalandırılmıştır.ama günümüzde korku ya da yapılmasından hoşnut olunmayan bir davranış olarak nitelendiriliyor.
bu durumda homofobik kelimesi sanırım insan korkusu olan ya da cinsel tercihlerinde sorun yaşayanlar için kullanılan bir tabir olsa gerek...
daffy duck
03.04.2006 - 21:38en sevdiğim çizgi film karakterlerinden biridir. saatlerce resmini yapabilirim.siyah tüyleriyle sarı gagası ve çok bilmiş havası yer bitirir beni...
varolmanın dayanılmaz hafifliği
31.03.2006 - 21:34bir kitap olduğunu hatırlıyorum ama okumadım. sanki bir filmmiş gibi de geliyor sanırım erotik bir filmdi galiba ödül falanda almıştı...
Sami Kavmi
21.03.2006 - 16:18tarihte çok meşhur iki kavimden biri.
hami ve sami kavimleri ayrıca hami ve sami dillerininde çıktığı medeni kavimdir...
hami ya da sami denmesinin sebebi ataları ham ve sam dan kaynaklanmaktadır.bunlar nuh'un (as.) çocuklarıdır.
sümük
21.03.2006 - 16:15süper mükemmelin kısaltılmışı olabilir.süperin 'sü' sü mükemmelin de 'mük' ünü alırsın ve birleştirirsin ortaya 'sümük' çıkar.
yatarak kitap okumak
21.03.2006 - 14:38severim, kahve ya da çayı unutmamak gerek
otobüste kitap okumak
21.03.2006 - 14:35zor bir aktivite...yok otobüs sallanıyor yok ani fren yaptı yok öndeki yaşlı teyze bişey dedi arkadan para uzatanlar falan filan derken bu uğraş epey uğraşılması gereken birşey olup çıkıyor...kitap okuyacaksan oturursun herkes uyuduğunda alırsın eline çayını kahveni bırakırsın kendini sayfaların dalgasına....
gazete okumak
21.03.2006 - 14:27'ah şu gerçek! zavallı gerçek ne kadar acı halbu ki...' diyor dante...
evet şu gerçek ne kadar acı ki ülkemizde okunmak için -ne yazık ki- bir gazete çıkarılmıyor. ikinci ve üçüncü sayfa haberlerinin güdemi belirlediği bir sistem içinde elbette son sayfa güzeli de olmazsa olmaz.
biz de gazete okumak değilde gazateye bakmak alışkanlığı zaruriyet oldu...
bozacının şahidi
19.03.2006 - 14:05şıracı
vecd
19.03.2006 - 13:59azize teresanın vecdi tam bir fiayskoydu.çünkü eser bir vecdden ziyade orgazmı andıdrıyor ve daha da ilginci buna teşvik ediyordu. bu yüzden eser yapıldığında büyük sansasyonel yaratmıştı.
ti amo
19.03.2006 - 13:53seni seviyom
kullanmadan önce çalkalayın
19.03.2006 - 13:49sinek ilaçlarına da yazarlar. kullanmadan önce çalkalayın ki sineklerinize dokunmasın
anılar düştü pesime
18.03.2006 - 19:24şimdilerde dünlerden kalma dul mutluluklarla teselli oluyorum hayatın çıkmazlarında
düne dair hayaller pusu kurar oldu karanlık gecelerin köşelerinde
meriç
18.03.2006 - 19:22cemilse çok severim
SAINT JOSEPH
18.03.2006 - 19:21bizde hacı yusuf anlamına geliyor.
saint hristiyanlıkta hacılıktır. joseph te bizde yusuf olduğuna göre.
Gidenlerin yasını tutmak
18.03.2006 - 19:17ben gittiğimde yas tutulmasın sevinin ve sizi beklediğimi unutmayın
yürüyen merdivende koşanlar
18.03.2006 - 19:15geçenlerde bir yürüyen merdivencağız bozulmuş yürüyemez hale gelmiş ve bu beni çok etkiledi.yıllardır onu sağlığında yalnız bırakmayanların hepsi onu o gün kaderine terk etmişler ve büyük bir vefasızlık yapmışlardı.
o günden sonra kendi kendime karar aldım ve onun üstünde her seferinde koşarak onu tekrar hayata bağlamaya çalışacağım diye
Toplam 594 mesaj bulundu