Erhan Ölçer - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı


Erhan Ölçer




 




 
















ERHAN ÖLÇER   1970 ÇORUM



 



 




ERHAN ÖLÇER  (BİR ENGELLİNİN SEYİR DEFTERİ)


 


Merhaba Dostlar!;

Ben Erhan ÖLÇER, 1970 yılında Çorum merkeze bağlı Karaağaç köyünde doğmuşum.
Buna göre 36 yaşında oluyorum galiba. Engel grubum ortopedik olabilir. Zira ben bu kategoriyi kendime uygun görüyorum çünkü 22 yıldır tekerlekli sandalyeye mahkûm hayatımı idame ettiriyorum.


 
Engelim ta çocukken kendini hissettirmesine rağmen, çocukken pek farkında olamıyorsun bazı şeylerin. Yürümeye başlarken çok düşermişim. Büyüdükçe aksayarak yürüdüğümü fark etmişler. Bu çocuk’ta kalça çıkığı var galiba diyerek eğirdir kemik hastanesine götürmüşler. Fakat yapılan tetkikler
neticesinde herhangi bir çıkığa rastlanmamış. Doktorlar bu çocuğa bisiklet alın bol bol hareket etsin diyerek bizi göndermişler. Yıllarım bu şekilde aksayarak geçmiş. Takvimler 1984 yılını gösterirken, ben o sıralarda imam hatip orta sonda okuyorum ve o sıralarda rahatsızlandığımı hissetmeye başladım.

Zira bacaklarım her geçen gün beni taşımakta zorlanıyordu. Çünkü, birden 100 metre gidiyorsam ertesi gün bu mesafe 99 metreye düşüyordu. Neticede bir sene içersinde yürüyemez duruma geldim. Tabi yaşım itibariyle çok zor dönemlerdi. Önceleri koltuk değneğine düştüm. Değnekleri kendime yakıştıramazken çok yakın bir zamanda hiç yürüyemeyecek duruma geleceğimi nereden bilebilirdim.
Artık benim için zorlu süreçler başlamış ve ben daha olup biteni tam anlamamışken kendimi dört duvar arasında bulmuştum. Çünkü artık hiçbir şekilde yürüyemiyor ve haliyle dışarı çıkamıyordum. Çok arzu ettiğim lise hayatıma başlamadan son vermek durumunda kaldım. Kendimi öyle bir boşlukta buldum ki, bana ne olmuştu ve bu yaşananlar bir gerçekmiydi.

Geceler boyu ağladığımı ve bu şekilde nasıl hayatımı idame ettireceğimi düşündüğümü çok iyi hatırlıyorum. Öyleki evde hapis kalmıştım ve dışarıyla bağlantım bir anda kopmuştu. Bir şeyler yapmalı ve dışarı çıkmalıydım. Fakat bana yardımcı olacak insanlar beni sıkıntımdan bir haberdiler ve bir tek annem çabalıyordu. Bu şekilde hayatım devam ederken valiye, belediye başkanlarına aklıma neresi gelirse yazıyordum.
 
Hemen yeri gelmişken hastalığımın teşhisi prograssif muskiler distrofi. Yani halk tabiriyle kas hastalığı. Kaslarda güçsüzlük olarak kendini gösteren hastalık ilerleyen Safhalarda bende olduğu gibi hastayı önce yürüyemeyecek duruma getiriyor. Daha sonra kollarda başlayan güçsüzlük tamamen hastayı bir
başkasının bakımına muhtaç bırakıyor.
 
Hastalandıktan sonra insan düşenin dostu olmadığını anlıyor. Gerçeklerle yüzleşirken falanca bana neden ilgisiz yerine, bu koşullarda ben olsam nasıl davranırdım zihniyeti hâkim oluyor zamanla. Bu anlamda hastalığımın en iyi getirisi beni farkında olmadan eğitmesi ve Hz. Lokman’a sordukları gibi;
”Bu kadar ahlaklı olmayı nasıl öğrendiniz dediklerinde, ahlaksızlardan” demiş...
Yani ahlaksız ve terbiyesiz insanların yaptıklarının tersini yaptım o şekilde ahlaklı olmayı öğrendim demiş. Hakeza bende hastalığım süresince, bana reva görülen yanlışları görmezden gelip onlara bunun zıddıyla muamele yaptım. Bu anlamda hem kendimi manevi olarak takviye ettiğimi hemde bana
vefasızlık yapan insanların bu hoşgörülü tavrım karşısında yumuşadıklarını gördüm.

Kişilik olarak büyükle büyük küçükle küçük olmayı becerebilen bir yapım vardır. Bana bir adım gelene bütün koşullarda koşarak giderim. Sert bir yapıya sahip olmama rağmen çok mülayim bir insanımdır. Manevi değerlere çok önem veren ve aynı zamanda inandığı gibi yaşamayan insanların zamanla yaşadıkları gibi inanmaya başlayacakları öngörüsüne inanırım.


 
Zamanla kendimi yetiştirmem gerektiğine inandığım için, mektupla öğrenim yapan bir kurumdan Muhasebe sertifikası aldım. Aynı zamanda halk eğitim merkezinden daktilografi kursu gördüm. Güzel resim yaptığımı söyleyen tanıdık arkadaşlar bana ressam diye hitap ederlerdi. Ama maalesef kollarımın güçsüzleşmesi bu hobimi yapmama fırsat tanımadı. Şiir severim ama çok sevmeme rağmen hiçbir zaman ilham perisi bana uğramadı nedense.
 
Sabırlı ve ısrarcı bir kişiliğim var. Bu huyumu severim ama kendime yakın hissettiğim kişilerden gelecek her hangi bir yanlış harekette çok kırılır ve üzülürüm. Duygusal bir insan olduğumu söyleye bilirim. Herkesi kendim gibi sanmam ve çok geçmeden öyle olmadığını görür üzülürüm. Bu huyumu sevmediğimi söyleyebilirim.
 
Engellerimi aşmak için devamlı bir mücadele içersinde oldum. Geriye doğru dönüp baktığımda hayatımı engellerimi hafifletmek için yaptığım mücadeleyle geçirdiğimi görüyorum. Öncelikle bir tv kanalına yazdığım mektupla akülü tekerlekli sandalye sahibi oluşum. Daha sonra bulunduğum apartman dairesinden aşağı inmek için balkona seyyar asansör yaptırmam, ev içersinde oturduğum yerden kalkmak için kullanılan ve hastayı bulunduğu mekandan başka bir yere koymak için kullanılan lifti temin etmek için yaptığım mücadele bunlardan sadece bir kaçı.


 
En büyük ideallerimden birisi bir iş sahibi olmaktı. Çok mücadele ettim, çok uğraştım ama engelimin fazla olması nedeniyle maalesef bu imkanı yakalayamadım. Amacım kendi yağımla kavrulup kimseye muhtaç olmamaktı ama olmadı.
Kaderde sakat maaşına talim etmekte varmış. Tabi bir işiniz olmadığı için hayatınıza yön verme babında ister istemez aciz kalıyorsunuz. Bu arada bekar olduğumu söylememde bir sakınca yoktur umarım. E tabi kim ne yapsın benim gibi işsiz güçsüz zavallı bir insanı değilmi?


 
Devletimizin engellilere yönelik politikası öncelikle şöyle olmalı. Her zaman öncelik insanların fiziki olarak kendine yeterliliği baz alınmalı, öncelik kendini idare edemeyen engelli vatandaşa olmalı. Kesinlikle kendini idare edemeyecek durumdaki kardeşlerimize devletimiz bir el atmalı, onları sevdiği insanlara yük olmaktan ve bu psikolojiden biran önce kurtarmalıdır. Sosyal güvence anlamında kesinlikle biran önce ne yapılması gerekiyorsa yapılmalı, bu madur vatandaşlar biran önce rahata kavuşturlmalı diye düşünüyorum.


 
Hayatımda manevi olarak peygamber efendimiz ve onun can dostlarını her zaman birinci derece örnek almamız gerektiğini düşünüyorum. Bununla birlikte emeğe karşı son derece saygım vardır. Nerde yağ ve pas içersinde bir insan görsem o yağlı elleri öpmek gelir içimden. Bir değer üreten insanlara her zaman saygı duymuşumdur.


 
Satırlarıma son vermeden önce bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum.

22 yıldır yürüyemeyen bir insan olarak, engelimin beni bu hayat treninde fazlasıyla eğittiği kanısındayım. Hayata bakış acım hep şöyle olmuştur. Mademki biz dünyaya kulluk etmeye geldik, kulluktan amaç, Kuran’da ifade edilen ve Peygamberimizin sünnetiyle ifadesini bulan İslami yaşam tarzı ve bu tarzı hayata tatbik etmek. Benim hayatımı kudret elinde tutan yüce Mevla, benim hakkımda böyle tasavvur etmiş öyleyse bana tam bir teslimiyetten başka ne düşer.
Sözlerimi Şu ayeti kerime ile bitiriyorum;
 
“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.” (Biz Allahtan geldik ve yine ona döneceğiz.)
 (Bakara Suresi: 156)

 …
                                                       .
DERMAN ARAR İDİM DERDİME, MEĞER DERDİM BANA DERMAN İMİŞ