sanılanın aksine küçük kavimler dışında dünya üzerinde henüz uygulanamamış olan iktisadi sistemdir. 'komunizm' kelimesi içinde bir devlet anlayışı barındırmadığından sscb'de komunizmden bahsetmek yanlış olur. sscb'nin uyguladığı ilk dönemlerde sert ve tepeden inmeci bir sosyalizmdir ki sonradan yugoslavya örneği baz alınarak yumuşatılmaya çalışıldıysa da (kaba olarak) tüketici tercihlerinin, arzın ve talebin etkisiz eleman muamelesi görmesi yüzünden çökmüştür. elle tutulur, önemli derecede başarı kazanmış herhangi bir örneği olmadığı için halen ütopyadır. çok daha yumuşak bir versiyonu olan sosyalizmin de çökmesiyle kapitalist dünya açısından ideoloji olarak en ufak bir sorun, dert, tasa yaratamaz hale gelmiştir. bir şekilde uygulanabilirlik kazanması için önce kapitalizmin merkezindeki üç odağın (abd, ab, japonya) sonra kapitalizmin çökmesi, sonra sosyalizme geçilmesi ve sonra da insan bilincinin kendi çıkarlarını ve mülkiyet kavramını hiçe sayacak kadar gelişmesi gerekmektedir. bu bağlamda torunlarımızın torunlarının bile görebileceği bir iktisadi sistem değildir.
Dostoyevski budala'nın daha ilk sayfalarında, saf, temiz, her türlü çıkardan, mevkiden, statüden azade, ölüme kadar süren aşklara dair bütün bir dünya külliyatıyla hesaplaşır, Dalgasını geçer ve çöpe atar. Romanın daha ilk çeyreği biterken prens Mişkin'le Nastasya Filipovna karşılıklı aşklarını ilan etmiş ve düğün tarihini belirlemişlerdir, kavuşmaları yakındır. Bu tür mutlulukları romanların, ya da filmlerin sonunda görmeye alışık olan bizler de, 'ee, sonra ne anlatacak bu adam? ' diye içimizden geçirmeye başlamışızdır. derken, tam da düğün günü, Nastasya uğursuz Rogojin'le kaçar, ki bu Dostoyevski'nin hülyalara dalmış olan bizlere, gerçek hayata dönmemiz, uyanmamız, ya da büyümemiz için attığı sıkı bir tokattır. Zaten romanda prens mişkin'in budalalığı bu bağlamda ele alınır. Mişkin, olaylar hakkında son derece isabetli gözlemler yapabilen, doğru yargılara varabilen birisidir, yani öyle budala filan sayılmaz, Dostoyevski'nin onu budala olarak adlandırmasının temel nedeni, saf ve temiz aşkın olabilirliğine olan sarsılmaz inancı ve bu aşkı elde etmek uğruna umarsızca çaba göstermesidir. Zaten çoğumuzun hayatında, Mişkin olduğumuz bir dönem vardır
Her zor durumdan bir güç sayesinde kurtarmak, asla kötü kaptırmamak, bal içinde yüzmek falan... Hayatımda nerdeyse ilk defa ifade güçlüğü çekiyorum; belki de şans nedir bilmediğim, hiç karşılaşmadığım içindir.
Ya da, şans zaten yoktan varedilmiş bir nitel varsayımdır. Yoktan varetmelerin, sanmaların ve varsayımların sonu yoktur. dolayısıyla şans bir ihtimalse, şans ihtimali sonSUzdur.Sakin olmak, beklemek lâzım.
Kullanım alanı itibariyle yeniden anlamlandırılması gereken kelimelerden biri.Artık objektif olmaktan bahseden biri sizin tarafsız olarak bakmanızı istememektedir.Onun tarafından bakmanızı ya da en azından düşüncelerinizi biraz yumuşatmanızı beklemektedir sizden. Objektif davrandım diyen biri ise düşüncelerini ne kadar iyi gizleyerek, alttan alta yedirmek amacıyla size SUnduğunu anlatır aslında.
artık kimse objektif olmak kavramını kendi fikirlerinden bağımsız SUnmaz.
Dinleyicisine, programına katılanlara gerektiği gibi davrandığı kanaatindeyim. programına çıkan yalancıların yalanlarını ortaya çıkartması, geri zekalılık yapanlara geri zekalı demesi gayet doğal bence. Kendinin salak yerine konmasını istemiyor.
Zekirdek adlı bir kominitesi var. Burada her telden insan bulunmaktadır. siteye üye olduğunuzda gelen aktivasyon e-mail'inde gayet açık bir şekilde buraya karı kız bulmaya geldiyseniz, geldiğiniz gibi gidersiniz özlü bir mesaj bulunmakta. gayet sıcak ortamları var. üstelik de tüm Türkiye çapında aktiviteleri bulunuyor.
kendini aşamadığında, kendini aşanı reddettiğinde, merhameti kovduğunda, gittikçe katılaşan bir sistemleşmeyle kendi üzerine kapanır. kozmik paranoyasını, kurumsal bir kabuğun içinde dengelemeye çalışır. kuralcılığın sığlığında kaybolur. oysa ki adalet aklın teminatıdır. ikisi birbirinden ayrıldığı anda, hayat tarifsiz bir şekilde zorlaşır, ahmaklar ve korkaklar üreten bir kaynağa dönüşür. aklını kullanmayan ahmağa ve aklını kötüye kullanan kurnaza yardım vaat edilmediği gibi, aklının gereğini yapmayan yardımı geri çevirmiş, sadece akılla yetinense, güvenden uzaklaşmış demektir.
bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:
adam:bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?
doktor: bir küveti su ile dolduruyoruz. sonra hastaya üç şey veriyoruz.
bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. sonrada kişiye küveti nasıl
boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz.
siz ne yapardınız?
adam: ooo! anladım. normal bir insan kovayı tercih eder. çünkü kova
kaşık ve fincandan büyük.
hayır, der doktor.
normal bir insan küvetin tıpasını çeker.
ders: sadece bize sunulanlar dışında çözüm bulmaktır akıl.
kdv bir dolaylı vergidir. yani doğrudan götürülüp vergi dairesine yatırılmaz. muhasebe hesaplarında hesaplanan kdv'nin indirilen kdv'den düşülmesi sonucu bakiye devlete ödenir. bu yüzden kdv oranının yüksekliği (ortalama %18) devlet için o kadar da birşey ifade etmez. fakat, her ne kadar fiş fatura kesmeme alışkanlığımız gelişmiş olsa da, tüm gelişmekte olan ülkeler gibi bizim ülkemizde de katma değer vergisi, özel tüketim vergisi gibi dolaylı vergiler önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır.
ve fakat katma değer vergisinin sakat yanı şudur: vergi biliminde 'yansıtma' tabir edilen kavram gereği, verginin mükellefi ile verginin yüklenicisi yani bilfiil vergiyi ödeyen kişi aynı olmamaktadır. örneğin bizim aldığımız mal ve hizmetlerden alınan kdv'nin mükellefi bize o malı satan kişi veya kurumdur, ilke olarak da onun yüklenmesi gerekir. fakat pratikte durum bu olmamakta, özellikle talep esnekliği düşük mallarda yansıtma yoğun bir biçimde görülmekte, ve satıcının kattığı değerin vergisini de tüketici ödemektedir.
bu başlıbaşına bir vergi adaletsizliğidir. onun için de dolaylı vergilerin toplam vergi yükü içindeki oranının düşürülüp gelir ve servet vergileri gibi dolaysız vergilere ağırlık verilmesi gelişmişliğin hem bir sebebi hem de bir göstergesidir.
SU içmenin faydalarından ve de SUyun canlı yaşamı için öneminden bahsetmek konuSUnda abartan iyiliksever ve de çok bilmiş arkadaşlara bir kısım kafein bağımlısı tarafından verilen takma ad.
Genelde mahallenin dedikoduSUnu kocakarilardan dahi iyi takip eden, telefonla eve siparis guzelligi yapan, bir sey var mi diye sordugunuzda asla 'yok' demeyip 'kalmadi' ya da 'gelmedi' gibisinden cevaplar verip gunun birinde gelecegine dair umit baglatan (isletme anlayisi!) , yine bir sey yoksa yaraticiligini kullanip 'sut kalmamis abla yerine ayran versek' gibi secenekler SUnan, hesap tutan ve tuttugu hesaplari kendisinden baska kimse anlayamayan, mahallenin olmazsa olmaz parcasi.Kahraman bakkal supermarkete karsi...
Alkol ve tütün gibi uyusturucular disinda nedense insan sagligina zararli baska hiçbir seyin karsi propagandasini yapmayan kurum. Yaklasiminin saplantili bir ahlak sorunu oldugu izlenimini uyandiriyor. Özünde, keyif verici maddelerin kisinin bireysel sagligindan ziyade çevresindeki diger yasayanlar için bir tehlike olduguna yogunlasiyor. Toplumun çürümesine neden olan asil etkenleri gözardi ediyor bu arada. kaldiki bunlari desifre etmek görevi degildir muhtemelen ama çürümenin tümünü tütün ve alkole yüklemesi kandirmacadan baska bir sey degildir..
Günlük hayattaki deyimlerin bir getirisi midir,yoksa afrika disindaki bölgelerde vukuatina rastlanilmadigindan midir bilinmez sanki cok zararli degilmis,pek bi sekermis imaji yakalamis bu yaratiklar.Halbuki insani (bazen de hayvani) ölüme götürebilecek tehlikededir bunlar.Canliyi kendisi direkt olarak hasta edip,zehirleyip falan öldürmese de dolayli yoldan ölmesine neden olabilecek tahribata yol acabilir.
Arastirmalara göre (İsvicreli bilimadamlari) parazitler beyni etkileyip bünyeyi daha risk sever bir konuma getirebiliyor.Örnegin karsidan karsiya gecen bir yaya normalde hizla gelmekte olan bir arabayi görünce yasama icgüdüsüyle temkinli davranip beklerken parazitli bünye 'gecerim lan ben o gelene kadar' diye atlayiveriyor yola.parazitli sürücü ve yayalarin da bircok trafik kazasina neden olduklari tespit edilmis (nasil ediyolar ben de meraklisiyim) .
Bir cisme ait çesitli özellikler arasinda bir baglanti bulma olayidir. Bir insanin boyu ile agirligi ayni öğeye karakteristik özelliklerdir. Boyu tayin edilen birinin agirligi yaklasik olarak bulunabilir. Eger bu degiskenler arasinda bir bag kurulabiliyorsa korelasyon vardir denebilir.
Eksik bilgi ile hareket eden, dünyanın sadece kendi algıladığı şekilde olduğunu düşünebilen, çarpık mantığı dahilinde kendi yaptığı hareketlere açıklama / özür bulabilen, bu sayede onların sorumluluğunu asla kabul edemeyen kişilere yakıştırılan sıfat. çok akıllı kişiler olmadıkları, sadece ürettikleri teoriler ile zeki, ama yazık hasta diye insanlarda yanılsamaya yol açabilecek kişiler olduğu söylenebilir. hata yapan kişiler zeki olabilir, ama hatalarında ısrar eden kişiler zeki değil, sorunludur. obsesyon'un bir türüne sahiptirler, ki bu durumda kendi varlıklarının güvende/iyi olduğu konusunda sürekli takıntı yapmak olabilir.
Halk arasında paranoyak olan kişiler, temelde komplo teorilerine inanan kişiler olarak kabul görür. psikiyatri alanında ise, gerçek dışı bir inancı hayatının/davranışlarının merkezi haline getiren kişiler için bir tanım olarak kullanılabilir.
Bunun yanı sıra, elbette yılların eskitemediği söz vardır. paranoyak olman, takip edilmediğin anlamına gelmez.(okul,ev,hasta ruhlu insanlar) tabi, hemen her zaman delüzyon sahiplerinde olduğu gibi, sorunun kaynağı, düşündükleri şey/kişi/kurum değildir.
Defalarca anlatmalar üzerinde karşımdakinin her defasında he? ne? anlamadım! anladımda şurasını anlamadım! neydi? demesi üzerinde dayanamayıp kullandıgım kelime
isviçreli bilimadamlarının yaptığı bir araştırma sonucuna göre, kompleksler çeşitlidir ve neredeyse insanların yüzde 80'i herhangi bir kompleksten musdariptir.... mesela, bir muhabbet esnasında eskaza 'nerden mezunsun, alanın ne' diye sorulmuşsa kompleksli birine yanıtı şöyle olabilir:
'yüksek makina mühendisliğini ikinci sınıftan bıraktım' (ehe, ben de odtü metalürjiyi başlamadan bıraktım, en büyük idealimdi, lisansına bi başlayabilseydim yükseğini de düşünürdüm evelallah diyesiniz gelir ama derseniz yazıktır, hem anlamayabilir de) ...
ya da bazıları biriyle tanışırken bu bir iş görüşmesi olmasa da titre belirtmeyi marifet sayar ama katıksız komplekstir bu aslında:
- merhaba ben yüksek mimar fişmekan
+merhaba ben de yüksek iletişimci mişmekan(ehehe)
kompleks denilen şey öyle komplike bişi değildir velhasıl...
uluslararası ilişkilerde her devletin kendi çıkarını gözetmesiyle mümkün olabilen düzen. devletler çıkarlarını gözetirken rasyonel davranırlar; tüm artıları ve eksileri bir arada düşünüp ona göre hareket ederler. liberalizmde her devletin kendi çıkarını gözetmesi devletler arasında bir armoniye yol açarken,realizmde bu, kaotik bir dünya düzenine yol açmaktadır. devletler üzerinde onlara söz geçirebilecek bir üst otoritenin olmaması devletleri diplomasinin temel aktörü haline getirir. liberalizm in inandığı çok kutupluluk aksine realistler tek kutupluluk un daha dengeli bir dünya düzeni getirdiğini savunurlar. akım, hobbestan ve st. augustine den insan doğasının ne kadar bencil olduğuna dair argümanları almıştır. thucydides tense güç değişimlerinin her zaman savaşa yol açacağı görüşünü almıştır. son olarak machiavelli nin gücün her zaman doğruyu getireceği görüşüyle akımın temel argümanlarını oluşmuştur.
edward hallett carr ve hans morgenthau çağdaş temsilcileridir. bu iki göçmen realist,nazilere atıfta bulunarak insan doğasının nasılda kötü olabileceğini ve bu kötülüğün devletler üzerinden nasıl da yürütülebildiğini göstermişlerdir. başkan richard nixon ın danışmanı olan henry kissinger soğuk savaş esnasında yürüttüğü politikalarla abd nin çıkarlarını herşeyin üstünde tutarak günümüzde, akımın pratikteki önemli temsilcilerinden biri olmuştur.
görgüsüz, zengin, yada fakir ama marka düşkünü, sapıklık derecesinde metaya değer veren (tapan) , çocuk yetiştirmeye ehliyeti olmayan, dünyaya gelişinin, hatta hatta varoluş nedeninin farkına varmamış, günümüz asimile, ucube ve iğreti toplum haşerelerinin genel sıfatıdır. tiki sözcüğünün yanında cix de kullanılır. bazı tiki sempatizanları ya da bizzat tikiler, zaman zaman tikileri savunmaya çalışırlar, fakat doğrudan savunulacak bir yanları olmadığından: 'onları bizler yetiştirdik, her tiki giyinen tiki değildir' gibi yandan yandan laf ederler (biz de yedik) . konu hakkında bir şiir bile yazmışlığım olan sözcüktür:
komünizm
17.11.2008 - 15:21sanılanın aksine küçük kavimler dışında dünya üzerinde henüz uygulanamamış olan iktisadi sistemdir. 'komunizm' kelimesi içinde bir devlet anlayışı barındırmadığından sscb'de komunizmden bahsetmek yanlış olur. sscb'nin uyguladığı ilk dönemlerde sert ve tepeden inmeci bir sosyalizmdir ki sonradan yugoslavya örneği baz alınarak yumuşatılmaya çalışıldıysa da (kaba olarak) tüketici tercihlerinin, arzın ve talebin etkisiz eleman muamelesi görmesi yüzünden çökmüştür. elle tutulur, önemli derecede başarı kazanmış herhangi bir örneği olmadığı için halen ütopyadır. çok daha yumuşak bir versiyonu olan sosyalizmin de çökmesiyle kapitalist dünya açısından ideoloji olarak en ufak bir sorun, dert, tasa yaratamaz hale gelmiştir. bir şekilde uygulanabilirlik kazanması için önce kapitalizmin merkezindeki üç odağın (abd, ab, japonya) sonra kapitalizmin çökmesi, sonra sosyalizme geçilmesi ve sonra da insan bilincinin kendi çıkarlarını ve mülkiyet kavramını hiçe sayacak kadar gelişmesi gerekmektedir. bu bağlamda torunlarımızın torunlarının bile görebileceği bir iktisadi sistem değildir.
idiot
17.11.2008 - 15:16Dostoyevski budala'nın daha ilk sayfalarında, saf, temiz, her türlü çıkardan, mevkiden, statüden azade, ölüme kadar süren aşklara dair bütün bir dünya külliyatıyla hesaplaşır, Dalgasını geçer ve çöpe atar. Romanın daha ilk çeyreği biterken prens Mişkin'le Nastasya Filipovna karşılıklı aşklarını ilan etmiş ve düğün tarihini belirlemişlerdir, kavuşmaları yakındır. Bu tür mutlulukları romanların, ya da filmlerin sonunda görmeye alışık olan bizler de, 'ee, sonra ne anlatacak bu adam? ' diye içimizden geçirmeye başlamışızdır. derken, tam da düğün günü, Nastasya uğursuz Rogojin'le kaçar, ki bu Dostoyevski'nin hülyalara dalmış olan bizlere, gerçek hayata dönmemiz, uyanmamız, ya da büyümemiz için attığı sıkı bir tokattır. Zaten romanda prens mişkin'in budalalığı bu bağlamda ele alınır. Mişkin, olaylar hakkında son derece isabetli gözlemler yapabilen, doğru yargılara varabilen birisidir, yani öyle budala filan sayılmaz, Dostoyevski'nin onu budala olarak adlandırmasının temel nedeni, saf ve temiz aşkın olabilirliğine olan sarsılmaz inancı ve bu aşkı elde etmek uğruna umarsızca çaba göstermesidir. Zaten çoğumuzun hayatında, Mişkin olduğumuz bir dönem vardır
şans
17.11.2008 - 14:16Her zor durumdan bir güç sayesinde kurtarmak, asla kötü kaptırmamak, bal içinde yüzmek falan... Hayatımda nerdeyse ilk defa ifade güçlüğü çekiyorum; belki de şans nedir bilmediğim, hiç karşılaşmadığım içindir.
Ya da, şans zaten yoktan varedilmiş bir nitel varsayımdır. Yoktan varetmelerin, sanmaların ve varsayımların sonu yoktur. dolayısıyla şans bir ihtimalse, şans ihtimali sonSUzdur.Sakin olmak, beklemek lâzım.
Objektif
16.11.2008 - 15:49Kullanım alanı itibariyle yeniden anlamlandırılması gereken kelimelerden biri.Artık objektif olmaktan bahseden biri sizin tarafsız olarak bakmanızı istememektedir.Onun tarafından bakmanızı ya da en azından düşüncelerinizi biraz yumuşatmanızı beklemektedir sizden. Objektif davrandım diyen biri ise düşüncelerini ne kadar iyi gizleyerek, alttan alta yedirmek amacıyla size SUnduğunu anlatır aslında.
artık kimse objektif olmak kavramını kendi fikirlerinden bağımsız SUnmaz.
zeki kayahan coşkun
16.11.2008 - 15:09Dinleyicisine, programına katılanlara gerektiği gibi davrandığı kanaatindeyim. programına çıkan yalancıların yalanlarını ortaya çıkartması, geri zekalılık yapanlara geri zekalı demesi gayet doğal bence. Kendinin salak yerine konmasını istemiyor.
Zekirdek adlı bir kominitesi var. Burada her telden insan bulunmaktadır. siteye üye olduğunuzda gelen aktivasyon e-mail'inde gayet açık bir şekilde buraya karı kız bulmaya geldiyseniz, geldiğiniz gibi gidersiniz özlü bir mesaj bulunmakta. gayet sıcak ortamları var. üstelik de tüm Türkiye çapında aktiviteleri bulunuyor.
brütüs
16.11.2008 - 15:00Sezar'ın üvey oğlu.Tam ismi, Decimus Junius Brutus Albinus şeklindedir...
akıl
16.11.2008 - 14:56kendini aşamadığında, kendini aşanı reddettiğinde, merhameti kovduğunda, gittikçe katılaşan bir sistemleşmeyle kendi üzerine kapanır. kozmik paranoyasını, kurumsal bir kabuğun içinde dengelemeye çalışır. kuralcılığın sığlığında kaybolur. oysa ki adalet aklın teminatıdır. ikisi birbirinden ayrıldığı anda, hayat tarifsiz bir şekilde zorlaşır, ahmaklar ve korkaklar üreten bir kaynağa dönüşür. aklını kullanmayan ahmağa ve aklını kötüye kullanan kurnaza yardım vaat edilmediği gibi, aklının gereğini yapmayan yardımı geri çevirmiş, sadece akılla yetinense, güvenden uzaklaşmış demektir.
akıl
16.11.2008 - 14:55bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:
adam:bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?
doktor: bir küveti su ile dolduruyoruz. sonra hastaya üç şey veriyoruz.
bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. sonrada kişiye küveti nasıl
boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz.
siz ne yapardınız?
adam: ooo! anladım. normal bir insan kovayı tercih eder. çünkü kova
kaşık ve fincandan büyük.
hayır, der doktor.
normal bir insan küvetin tıpasını çeker.
ders: sadece bize sunulanlar dışında çözüm bulmaktır akıl.
k.d.v
16.11.2008 - 14:48kdv bir dolaylı vergidir. yani doğrudan götürülüp vergi dairesine yatırılmaz. muhasebe hesaplarında hesaplanan kdv'nin indirilen kdv'den düşülmesi sonucu bakiye devlete ödenir. bu yüzden kdv oranının yüksekliği (ortalama %18) devlet için o kadar da birşey ifade etmez. fakat, her ne kadar fiş fatura kesmeme alışkanlığımız gelişmiş olsa da, tüm gelişmekte olan ülkeler gibi bizim ülkemizde de katma değer vergisi, özel tüketim vergisi gibi dolaylı vergiler önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır.
ve fakat katma değer vergisinin sakat yanı şudur: vergi biliminde 'yansıtma' tabir edilen kavram gereği, verginin mükellefi ile verginin yüklenicisi yani bilfiil vergiyi ödeyen kişi aynı olmamaktadır. örneğin bizim aldığımız mal ve hizmetlerden alınan kdv'nin mükellefi bize o malı satan kişi veya kurumdur, ilke olarak da onun yüklenmesi gerekir. fakat pratikte durum bu olmamakta, özellikle talep esnekliği düşük mallarda yansıtma yoğun bir biçimde görülmekte, ve satıcının kattığı değerin vergisini de tüketici ödemektedir.
bu başlıbaşına bir vergi adaletsizliğidir. onun için de dolaylı vergilerin toplam vergi yükü içindeki oranının düşürülüp gelir ve servet vergileri gibi dolaysız vergilere ağırlık verilmesi gelişmişliğin hem bir sebebi hem de bir göstergesidir.
su perisi
16.11.2008 - 14:40SU içmenin faydalarından ve de SUyun canlı yaşamı için öneminden bahsetmek konuSUnda abartan iyiliksever ve de çok bilmiş arkadaşlara bir kısım kafein bağımlısı tarafından verilen takma ad.
bakkal
16.11.2008 - 14:34Genelde mahallenin dedikoduSUnu kocakarilardan dahi iyi takip eden, telefonla eve siparis guzelligi yapan, bir sey var mi diye sordugunuzda asla 'yok' demeyip 'kalmadi' ya da 'gelmedi' gibisinden cevaplar verip gunun birinde gelecegine dair umit baglatan (isletme anlayisi!) , yine bir sey yoksa yaraticiligini kullanip 'sut kalmamis abla yerine ayran versek' gibi secenekler SUnan, hesap tutan ve tuttugu hesaplari kendisinden baska kimse anlayamayan, mahallenin olmazsa olmaz parcasi.Kahraman bakkal supermarkete karsi...
Serzeniş
16.11.2008 - 14:13Ünsüzlerin ünlemidir.
yeşilay
16.11.2008 - 14:10Alkol ve tütün gibi uyusturucular disinda nedense insan sagligina zararli baska hiçbir seyin karsi propagandasini yapmayan kurum. Yaklasiminin saplantili bir ahlak sorunu oldugu izlenimini uyandiriyor. Özünde, keyif verici maddelerin kisinin bireysel sagligindan ziyade çevresindeki diger yasayanlar için bir tehlike olduguna yogunlasiyor. Toplumun çürümesine neden olan asil etkenleri gözardi ediyor bu arada. kaldiki bunlari desifre etmek görevi degildir muhtemelen ama çürümenin tümünü tütün ve alkole yüklemesi kandirmacadan baska bir sey degildir..
parazit
15.11.2008 - 17:47Günlük hayattaki deyimlerin bir getirisi midir,yoksa afrika disindaki bölgelerde vukuatina rastlanilmadigindan midir bilinmez sanki cok zararli degilmis,pek bi sekermis imaji yakalamis bu yaratiklar.Halbuki insani (bazen de hayvani) ölüme götürebilecek tehlikededir bunlar.Canliyi kendisi direkt olarak hasta edip,zehirleyip falan öldürmese de dolayli yoldan ölmesine neden olabilecek tahribata yol acabilir.
Arastirmalara göre (İsvicreli bilimadamlari) parazitler beyni etkileyip bünyeyi daha risk sever bir konuma getirebiliyor.Örnegin karsidan karsiya gecen bir yaya normalde hizla gelmekte olan bir arabayi görünce yasama icgüdüsüyle temkinli davranip beklerken parazitli bünye 'gecerim lan ben o gelene kadar' diye atlayiveriyor yola.parazitli sürücü ve yayalarin da bircok trafik kazasina neden olduklari tespit edilmis (nasil ediyolar ben de meraklisiyim) .
korelasyon
15.11.2008 - 17:41Bir cisme ait çesitli özellikler arasinda bir baglanti bulma olayidir. Bir insanin boyu ile agirligi ayni öğeye karakteristik özelliklerdir. Boyu tayin edilen birinin agirligi yaklasik olarak bulunabilir. Eger bu degiskenler arasinda bir bag kurulabiliyorsa korelasyon vardir denebilir.
paranoyak
15.11.2008 - 17:35Eksik bilgi ile hareket eden, dünyanın sadece kendi algıladığı şekilde olduğunu düşünebilen, çarpık mantığı dahilinde kendi yaptığı hareketlere açıklama / özür bulabilen, bu sayede onların sorumluluğunu asla kabul edemeyen kişilere yakıştırılan sıfat. çok akıllı kişiler olmadıkları, sadece ürettikleri teoriler ile zeki, ama yazık hasta diye insanlarda yanılsamaya yol açabilecek kişiler olduğu söylenebilir. hata yapan kişiler zeki olabilir, ama hatalarında ısrar eden kişiler zeki değil, sorunludur. obsesyon'un bir türüne sahiptirler, ki bu durumda kendi varlıklarının güvende/iyi olduğu konusunda sürekli takıntı yapmak olabilir.
Halk arasında paranoyak olan kişiler, temelde komplo teorilerine inanan kişiler olarak kabul görür. psikiyatri alanında ise, gerçek dışı bir inancı hayatının/davranışlarının merkezi haline getiren kişiler için bir tanım olarak kullanılabilir.
Bunun yanı sıra, elbette yılların eskitemediği söz vardır. paranoyak olman, takip edilmediğin anlamına gelmez.(okul,ev,hasta ruhlu insanlar) tabi, hemen her zaman delüzyon sahiplerinde olduğu gibi, sorunun kaynağı, düşündükleri şey/kişi/kurum değildir.
ukala
14.11.2008 - 15:42bkz:Ukalalık'kendimden zekaca düşük seviyedekilere yaparsam mantıklı, kendimden zekilere yaparsam ahmaklık olacak şey'
Zıkkımın kökü
14.11.2008 - 15:32Defalarca anlatmalar üzerinde karşımdakinin her defasında he? ne? anlamadım! anladımda şurasını anlamadım! neydi? demesi üzerinde dayanamayıp kullandıgım kelime
kompleks
14.11.2008 - 15:26isviçreli bilimadamlarının yaptığı bir araştırma sonucuna göre, kompleksler çeşitlidir ve neredeyse insanların yüzde 80'i herhangi bir kompleksten musdariptir.... mesela, bir muhabbet esnasında eskaza 'nerden mezunsun, alanın ne' diye sorulmuşsa kompleksli birine yanıtı şöyle olabilir:
'yüksek makina mühendisliğini ikinci sınıftan bıraktım' (ehe, ben de odtü metalürjiyi başlamadan bıraktım, en büyük idealimdi, lisansına bi başlayabilseydim yükseğini de düşünürdüm evelallah diyesiniz gelir ama derseniz yazıktır, hem anlamayabilir de) ...
ya da bazıları biriyle tanışırken bu bir iş görüşmesi olmasa da titre belirtmeyi marifet sayar ama katıksız komplekstir bu aslında:
- merhaba ben yüksek mimar fişmekan
+merhaba ben de yüksek iletişimci mişmekan(ehehe)
kompleks denilen şey öyle komplike bişi değildir velhasıl...
realizm
14.11.2008 - 15:16uluslararası ilişkilerde her devletin kendi çıkarını gözetmesiyle mümkün olabilen düzen. devletler çıkarlarını gözetirken rasyonel davranırlar; tüm artıları ve eksileri bir arada düşünüp ona göre hareket ederler. liberalizmde her devletin kendi çıkarını gözetmesi devletler arasında bir armoniye yol açarken,realizmde bu, kaotik bir dünya düzenine yol açmaktadır. devletler üzerinde onlara söz geçirebilecek bir üst otoritenin olmaması devletleri diplomasinin temel aktörü haline getirir. liberalizm in inandığı çok kutupluluk aksine realistler tek kutupluluk un daha dengeli bir dünya düzeni getirdiğini savunurlar. akım, hobbestan ve st. augustine den insan doğasının ne kadar bencil olduğuna dair argümanları almıştır. thucydides tense güç değişimlerinin her zaman savaşa yol açacağı görüşünü almıştır. son olarak machiavelli nin gücün her zaman doğruyu getireceği görüşüyle akımın temel argümanlarını oluşmuştur.
edward hallett carr ve hans morgenthau çağdaş temsilcileridir. bu iki göçmen realist,nazilere atıfta bulunarak insan doğasının nasılda kötü olabileceğini ve bu kötülüğün devletler üzerinden nasıl da yürütülebildiğini göstermişlerdir. başkan richard nixon ın danışmanı olan henry kissinger soğuk savaş esnasında yürüttüğü politikalarla abd nin çıkarlarını herşeyin üstünde tutarak günümüzde, akımın pratikteki önemli temsilcilerinden biri olmuştur.
tiki
14.11.2008 - 15:11görgüsüz, zengin, yada fakir ama marka düşkünü, sapıklık derecesinde metaya değer veren (tapan) , çocuk yetiştirmeye ehliyeti olmayan, dünyaya gelişinin, hatta hatta varoluş nedeninin farkına varmamış, günümüz asimile, ucube ve iğreti toplum haşerelerinin genel sıfatıdır. tiki sözcüğünün yanında cix de kullanılır. bazı tiki sempatizanları ya da bizzat tikiler, zaman zaman tikileri savunmaya çalışırlar, fakat doğrudan savunulacak bir yanları olmadığından: 'onları bizler yetiştirdik, her tiki giyinen tiki değildir' gibi yandan yandan laf ederler (biz de yedik) . konu hakkında bir şiir bile yazmışlığım olan sözcüktür:
cix takıl
free yaşa
tiki ol
şekil yap
Toplam 93 mesaj bulundu