14 Haziran 1956 tarihinde Antalya’nın Korkuteli ilçesinde doğmuşum. İlk ve orta öğrenimimi Korkuteli ve Antalya’da, yükseköğrenimimi Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Yönetimi Bölümünde yaptım.
Değişik memuriyetler ...
09.07.2015 - 14:36
Beyaz Yürüyüş - Faruk Uysal
Üç bölümde 32 şiir var:
”artık parklar bitti
o katılık haritaları kaplamak üzere
seni de bir mevsim sanırlar sonbahar
ne kendisi ne başkası olan bir mevsim”
Kitabı aralarken karşımıza çıkan cümleleri ”şair ve sonbahar” şiiriyle birleştirdik. Aklımızda kalan sözleri bu şiirin satırlarında doludizgin gördük.
”insandır kendini kendi gövdesine demirleyen”
Şiirlerdeki sadelik ve akıcılık arada insanı çarpan vurucu söylemlerle birleşince şiirin dünyasında iyi bir kalemin seslerini duyduğunuz için sevinebilirsiniz. Şiirlerdeki gidişat bir nihavent makamında ”temmuzca” şiirinde durduruyor sustuklarımızı.
”iklimler” şiirinde ”herkes kendi düşünü yaşıyor” sözüyle düşümüzü bu iklimlere yoruyoruz.
”bir gazete haberini en çok
benimle paylaşıyor babam”
Faruk Uysal benim için bir ”el” şairi olmuştur. Şiirlerinde geçen her el kelimesiyle yeni cümlelerin peşinden sürüklenip gittim. Karakoç’un söylediği o mükemmel cümleden sonra aklımda bir el tasviriyle ellere çakıldı gözlerim. Evet öyleydi; ”ellerinden belli olur bir kadın”.
Bu cümlenin benzerlerine Faruk Uysal şiirlerinde rastladığımda kitabı elimden bırakmadım.
”ellerim bu kentin yapıları gibi yabancı
ellerim bu kentin çarşıları gibi kıvrak”
Ellerim şiirin sözlerinde kelimeler üzerinde gezinirken gördüğüm sözleri topladım. Ellerimde kalan kelimelerle söyledim susulanları. Şiir de bazen öyleydi. İçerimizdeki kelimeleri sayfalara söylerken sustuklarımızın sayfalara yansıması…
”ellerin soyuttan bir cüz senin” kendimi okurum her cümlede bir kere daha. Ellerinden izlerim seni. Ellerin ele verir hangi çiçeği kopartıp kokladığını, hangi kavgada yaralandığını, hangi cümleyi yazdığını. Ellerinden görürüm tüm şiirleri. Ellerinle dinlerim zamanın kıvrımlarını. Tarihin geçtiğini.
”bozkırda doğması gibi günün
biliyorum bir yol bulunur ellerine”
O elden tercüme ederim tüm lügatlerini kalbimin. Ellerinle yol alır ellerine yollanırım. Söz olur işte öyle bir cümlede.
”tara saçlarını
ellerin toprak koksun
aman ay dökülüp kırılmasın
ve sakın üşümesin geceler”
Topraktık, pustan ve dumandan önce. Kendi çamurumuzla koktuk, kendi hamurumuzda kalıplandık, içimize ruh konulduğunda artık tam bir insandık.
”vakte işaretler bırakıyor uçup gidiyorum
günün tortusu kalıyor ellerimde”
Ellerimde bir tarihin hesabını yaparken biriktirdiğim onca şey benim birikintim oluyor. Gün ben de ellerimin arasına dolmuş bir tortudur artık.
”ellerime
en çok ellerime dönerek
hesabına çekiliyorum gecenin ve gündüzün”
Ellerimde tüm merakım ve tarihim. Ellerimden düşerken tüm sözler ben kalbimin kulvarında ellerimle sözlerimi yasladım tarihin sayfalarına.
”biri şarkılar söylese
ben gelsem ellerine
papatyalar karışmış ellerine
bütün pişmanlıklarımla”
Dönüşüm yine ellerine, ellerinde yuvalanır tüm hasretim. Dönüşüm sana, düşüşüm ellerine olsun. Açtığın ellerinde bir amin gibi belirgin bir dua olup yüzünde nurlanayım.
Bilal Can
15.02.2011, Kitaphaber.com.tr
23.06.2015 - 08:58
Yalın edebiyat olur mu?
Bazen bir şiirin, bir öykünün sade veya yalın olduğundan bahsedilerek yazarının bu nitelemeler dolayımında başarısına atıfta bulunulur. Ama acaba bir edebiyat ürünü gerçekten yalın veya sade olabilir mi? Yalınlıktan veya sadelikten kastedilen şey acaba anlaşılır olmak mıdır? Ve anlaşılır olan her şey yalın veya sade midir?
Geçen hafta, Mustafa Kutlu, Faruk Uysal'ın Kuşun Ölümü başlıklı şiirini şu cümlelerle değerlendiriyordu: 'Faruk Uysal nümayişi ve numarası olmayan, içtenliğe dayalı bir şiir yazıyor. Kapısını açık tutuyor, safrasını atmış ve berrak bir sadeliğe ulaşmış.' (Yeni Şafak, 12 Mart 2003) . Kutlu'nun ne demek istediğini elbette anlıyoruz. Fakat bahsi geçen şiir, gerçekten berrak ve sade midir? Acaba analize başvurulduğunda, bu berrak ve sade denilen eserin içinden tartışmaya müsait ne kadar çok mecaz ve istiare çıkartabiliriz, önceden kestirmek mümkün mü? Bir defa, şiirin tümü, 'kuşun ölümü' istiaresinden yola çıkmıyor mu acaba? Ve kuşun ölümünün, kestirmeden çevreye (ve onun kirlenmesine) atıfta bulunduğunu söyleyemez miyiz? Başka okuyucuların buna katılacakları kesin midir? Ya da buna ekleyecekleri şey yok mudur?
Şiirin ilk mısraı: 'Karanlığın kana karışan bir zehir gibi' diye başlıyor. Acaba bu mısra ne kadar sadedir? Kana karışan bir zehir diye nitelenen bir karanlık acaba nasıl bir şeydir? Bunun bir imge olduğunu söylerseniz, zaten mesele kalmaz. Her imge gibi basit değil, fakat çok katmanlı anlamlar içerdiği de aynı zamanda dile getirilmiş olur. Kaldı ki, mısralar ilerledikçe, şiir sadeleşmek yerine giriftleşiyor. Biz, bu iç içe anlamlara kendimize göre belli bir anlam yüklediğimiz takdirde şiir anlaşılır hale geliyor. Ama tek tek imgelerden yola çıkıldığında karmaşık yapı, olduğu yerde duruyor.
Kendini kolay ele veren ya da kolay anlaşılan ürünler olabilir. Ama sahici sanat eseri, aslında, hiç de, sanıldığı kadar sade değildir. Bir defa okunmakla anlaşılmış olsaydı, bir gazete havadisi gibi, işi o anda bitmiş olurdu. Oysa sanat eseri zamana dayanıyor ve her dönem, o sanat eserine, kendi telakkisine göre bir anlam yüklüyor. Onun tükenmezliği, zamana dayanıklılığı da bu noktada kaynağını buluyor.
Rasim Özdenören, Yeni Şafak, 20 Mart 2003
22.06.2015 - 15:50
Kuşun Ölümü
Bu yazıda Hece'de öteden beri şiirleri yayımlanan Faruk Uysal üzerinde durmak istiyorum.
Bir şiir eleştirmeni değilim, Faruk Uysal şiirini tartıp değerlendirme bana düşmez.
Lakin Yunus Emre'nin söylediği gibi:
Sevdiğimi demez isem
Sevmek derdi beni boğar
Faruk Uysal nümayişi ve numarası olmayan, içtenliğe dayalı bir şiir yazıyor. Kapısını açık tutuyor, safrasını atmış ve berrak bir sadeliğe ulaşmış.
Bu sayıdaki şiirin adı: Kuşun Ölümü.
İsmet Özel'in de aynı adı taşıyan, 1962 tarihli dokunaklı bir şiiri vardır. İçinde Kuş öldü/ Küçük bir yorgunlukta ölmeden önce gibi harika mısraları vardır.
Savaşın kara ve kıllı pençesinin kapımızı tıklattığı şu günlerde, en iyisi gevezeliği kesip şiirle okuru baş başa bırakmak:
Mustafa Kutlu, Yeni Şafak 12 Mart 2003
Toplam 3 mesaj bulundu