Dashing through the snow
On a one-horse open sleigh
Over the fields we go
Laughing all the way;
Bells on bob-tail ring
making spirits bright
What fun it is to ride and sing
A sleighing song tonight
Jingle bells,jingle bells, jingle all the way
O what fun it is to ride
In a one-horse open sleigh.....
Yusuf’un Züleyhası değildi o…
Minik pembe pamuk şekeri gibi bir kız çocuğuydu…Birbuçuk yaşında…
Bir karaciğer hastalığının muzdaribiydi..
Doğuştan(konjenital olarak) başlamıştı süreç..Glikojen depo Tip 1 di tanısı…Sevgi gibi…Aynı onun küçük hali…
Şirin önde giden göbeği kocaman bir karaciğeri yüklenmişti aslında…anlayamazdı bilmeyenler..
Ufacık ellerini ilgi ve şevkat vurgunu edalarla uzatırdı yanından geçenlere..
Açlık sınırında yaşayan ülkemde…4. çocuğuna hamileydi annesi…doğurmak üzere…babası da onun yanında….bebekse bizlere terk ve emanet edilmişti…
İlk geldiği günlerde boncuk boncuk terlemeye başladığında anlardık hipoglisemiye girdiğini..(hastalığı nedeniyle kan şekerinin düştüğünü) ..
Zayıf bünyesinin üzerine bir de pnemoni(zatürre) eklenmişti…
Nefes almak…
Nefes ala-bil-me-nin kıymetini bilmek…
Hiç bu kadar kolay olmamıştı…onu gördükten sonra….
Günlerce biberonuna mahzun ve üzgün gözlerle baktı…nefes alıp verişi çok sık olduğu için beslenemezdi…serumla gidiyordu vücudun ihtiyacı…
Küçücük pembe yüzünde kocaman mavi bir oksijen maskesi…
Maskeyle savaşmak kaderiydi minik kuşumun….taa ki solunum sayıları düzelene ve kandaki oksijen saturasyonları normale gelene dek bu böyle devam etti….
Bir gün günlük muayenede yüzünde kocaman maskesiyle elimden tutup doğrulmasıyla başladı her şey…
Bebek yatağının parmaklıklarına tutunarak elimden aldığı güçle ayakta duracak gücü barındırıyordu artık ayacıkları…
Sonraki gün beslenmeye başladı…biberonuna saldırışı tam bir kavuşma sahnesiydi…gözlerinizi doldurabilecek güzellikte…
Sonra nekahat süreci yerleşti toparlamasıyla…parenteral tedavi etkisini göstermişti…
Artık hemşire, doktor, personel, kucaktan kucağa gezen servisin göz bebeği şirin kız çocuğuydu Züleyha….
Hiçbir yürek dayanamazdı o küçük karyolasında gözlerini doğrultup dudaklarındaki masum ifadeyle size ellerini uzatırken hayır demelere…
Öyle bir ihtimal yoktu…
Başına renkli renkli şirin tokalar alırdık..her gün başkasını takardı…fırfırlı kıyafetler ve dantelli kilotlu çoraplar onun küçük cüssesine ne kadar da yakışırdı…
Meçhuldu…aç ülkemde…ailesinin onu tedavi sonrası alıp… ne zaman taburcu edileceği…
Babası ziyarete bile gelemiyordu…otobüse verecek parası olmadığı için….:=((
Asgari ücretin girdiği ve hatta bazen onun bile girmediği bir evde…nasıl idame ettirilirdi bir ailenin hayatı…4 çocuk ve anne baba…
Et yerler miydi acaba hiç?
Muzu kabuklarıyla mı yemeye kalkışırlardı yoksa hiç görmemiş oldukları için…kimsesiz çocuklar misali….
Annesi doğum yaptı bu arada..O bizim devasa karanlıktaki günlerimize ışık saçmaktayken…
Süt emzirme süreci halk arasında gebelikten koruyucu olarak biliniyordu…
Yeni gelen bebekse …bunun…yani cehaletin kurbanı olmuştu…
Anne karnında(prenatal) tanıları da yapılmamıştı..belki de bu kötü ve acımasız dünyaya bir Glikojen Depo tanılı bebek daha gelmişti…kimbilir…
Tüm ekstremiteleri(uzuvları) felç…ve bilinci açık bir şekilde ölümü….eu thanatos(ötenazi-güzel ölüm) ü…..arzulamaktan ne farkı vardı yaşamanın…böyle bir hastalığa sahip olduktan sonra….
Ahhh…
Ahhhh…..Züleyha….
Okula gidemeyecekti …
Mürüveti görmek kısmet olmayacaktı ailesine…
Çocuk sahibi olamayacaktı…
Belki birkaç sene bile….yaşayamayacaktı…
Kucağına alındığında hemen minik sarı başını göğsüne dayayıverirdi…
Anne….olasın gelirdi….elleriyle kavradığı biberonuyla onu göğsünde beslerken….
Buram buram bebek kokardı…
Şeker pembesi küçük bir kızdı Züleyha…
Yusuf’un Züleyhası değildi….
seyrettiğim en koopere olması mümkünatsız filmdi...
küçük bir delikten girip john malkowich'in bedeni içine girmeleri de tahayyül edilmesi çok zor bir durumdu gerçekten..
Gök gürlüyordu.
Sessiz bir ışık yükseliyordu karşıki dağların ardından.
Güneş demeye bin şahit isterdi.
Yazmak istiyordu.
Ağlamak istediği kadar çok.
Tutuklu kelimelerinin zincirlerini çözdü.
Paslıydı anahtarlar…anahtarlar....kilitlere mahpus…dönmüyordu…
Şu an bir bebek doğuyor dünyaya diye düşündü…ve bir anne yüzündeki gülümseyiş eşlik ediyordu scenario’ya….
Bardağın dolu tarafına bakmak istiyordu artık..
Her zamankinden daha çok….
Nazımın dizeleri yankılanıyordu arka planda…
^^……Bugün Pazar..bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar…
Şu anda ne düşmek dalgalara…ne memleket..ne de karım…
Toprak güneş ve ben…bahtiyarım…^^…diyordu…
Uzaklardan… huzur ve huşu ile… dinlendirici bir müzik sesi geliyordu..
All that remains is a piano which plays…tınıları rüzgarın haşin uğultusuna karışıyordu…
Bütün karmaşıklığı dünyanın..
Ve düzeni karmaşıklığın…
Hüküm sürmekteydi dünya mekanlarında umarsız…
Ruhundaysa.. yüreğine yağan kara rağmen durduramadığı bir sevgi dominosu sürüp gidiyordu bir yandan…taşlar… bir fiskeyle devrilmeye hazır… önünde bekliyordu….
Bir uçurum kenarındayım…
O kadar yüksek ki…uzaktaki şehirleri seçebiliyorum…Manhattan’a kuş bakışı bakar misali…Ama uçurumun önü deniz…Mavinin dansını izliyorum ayaklarımın altındaki denizde..gözümün gördüğü her yanda yakamozlar var alabildiğine…
Deniz…Turkuaz….
Arada bir yunus fırlıyor uzaklardan…bir çırpınış görüyorum..Sonra kayboluyor…Yunusların ne kadar sevimli olduğunu düşünüyorum nedense…merak ediyorum acaba bir gün bir yunus balığının başını okşamak kısmet olacak mı diye….mutlu kılıyor bunu düşünmek beynimi…rahatlıyorum…
Yukarıda….Güneş…
İçimi ısıtıyor…sanki ruhum titreme nöbetlerinden çıkmış gibi….fazla adrenalin yorgunu…
Güneşe hasretmiş gibi bir sükunet kaplıyor bedenimi apansız…rüzgarda dalgalanan saçlarımdan başlayarak parmak uçlarımda biten bir ısınma furyası…sanki bir şifacı gelmiş…bana reiki vermek için dokunmuş gibi bir his….dalga dalga yayılıyor yüreğime….Isınıyorum…..
Güneş var mı yok mu? ...aslında kimin umrunda…
Ben hayalimdeki kırmızı kiremitli…bahçesinde renk renk katmeri misk kokulu güllerin oynaştığı, ebruli hanımelleri ve yaseminler olan evimde…. şöminenin önündeki pufıdık yastıklarımın olduğu kanepede oturuyor gibiyim…
Yine de içimde bir fırtınanın yaklaştığı hissi öncesi huzursuzluk….
Acabayla başlayan sorular zinciri kendime sorduğum…. Yanıtsız kalan…..
Pesimist gözlüklerimi takmış bir şekilde başımı çevirip son bir kez arkama bakıyorum…bakmaktan kendimi alamıyorum nedense…uzaklarda bir deniz fenerinin aydınlığını bekler misali…bir ışık aradığım…veya uzaklardan gelen bir sese de razı gibiyim sanki…
Gözlerime konuşlanmış iki damla yaşı fark ediyorum bakarken….umudun gözyaşları bunlar….ılık ılık akıyor istemsiz…
Durduramıyorum…
Biliyorum bakmamam gerektiğini… gene de söz geçiremiyorum kendime…kendim bile kendime yar değilim ki…Kaçamak bir bakış fırlatıyorum arkama doğru…o kadar ürkeğim ki…o kadar ürkek…bir çocuk gibi saf ve yalvaran bir bakış bu yüzümdeki…gözlerimdeki yağmur bulutlarıyla karışık…
Bir de ne göreyim…İki tane kanadı olan bir kelebekmişim ben meğersem…Apansız bir sevinç kaplıyor yüreğimi…^^Ama ben kelebeksem…neden uçurumun kenarındayım ki? ^^ diye soruyorum kendime…^^Ne anlamı var ki…? ...Uçarım…^^.diyorum…^^İntihar neden…saçmalıyorum ben^^….diyip,gülümsüyorum…
Tam o esnada kanatlarımı oynatasım geliyor…nasıl bir şeymiş kanatlara sahip olmak merakından…
Kanatlarımın üzerinde skar dokuları…yaralanmış derinden…ama sonra iyileşmiş zamanla…kabullenmiş…belki hiçbir zaman eskisi kadar kuvvetli olmayacak…biliyorum içimde bir yerde ama….gene de biliyorum ki uçmaya devam edebileceğim yeniden….
Bu sağ omzumdaki iyiliklerimi yazan yazıcı melekmiş meğersem konuşan….
^^Bir yelkenli gibi mavilere açılma zamanı gelecek bir gün..ve bir gün yeniden, her şey, ama her şey güzel olacak…sana dememiş miydim? ^^… diyor…
Ayaklarımın altında deniz…ben uçurumun kenarındayım…bir adım atsam…sonsuz boşlukta bangie jumping yapıcam ipsiz olarak…ve bedenim bir beton kütlesi gibi denize düşerken…ciğerlerim tuzlu suyla dolarken…ben kendimi spontane olarak ölümün kollarına bırakıcam…Bir adım sonra sadece…bugüne kadar yüzlerce adım attım emeklemeye başladığım andan beri…Yapabilirim….Ama kararsızım….
Tam bu anda sağ cenabımda bir silüet beliriyor…Tam seçemiyorum önce…Merakım bin kat daha artmış bir şekilde bakıyorum…Başka bir kelebek olmalı bu….Onun da kanatları var…yaralıymış ama iyileşmiş gibi sanki…^^Bana benziyor^^.. diyorum…tam seçemediğim yüzünde sıcak bir gülümseme var…Şevkatli bir gülümseme…İçten…
Sanki bir merhem sürülüyor yaralarıma yeniden o gülümsemeyi fark edince…Ben de gülümsüyorum…
Aklıma ^^Titanic^^ geliyor birden nedense…
Ve…^^The heart of the ocean^^…o mavi yakut kolye…
Kate Winslet’im sanki…titaniğin önünde duruyorum …alt cenabımda geminin ucunu görebiliyorum…sular beyaz köpükler saçarak dağılıyor….arkamda belimden ve ellerimden tutan Leonardo Di Caprio…
Uçuyorum sanki…Nirvanaya ulaşmış gibi yükselişim…Kendimi yosun kokan maviye ve martıların çığlıklarına emanet ediyorum…
Geleceğini biliyordum diyorum….Biliyordum….Günlerce bekledim özlemle bu anı…
Özlemim....gel artık....
Kurtar bu zavallı ruhumu zalimlerin elinden....
Elimden tut...ve mavi ummanlara götür beni....
Yeşil ormanlara götür...
Gökkuşaklarını göster bana....
Göster ki...
Artık üşümesin yüreğim....
Ağlamasın gözlerim.....
Varlığınla....can ver bana......
O kadar ki....
Ana rahmine dönen kalbimden...
Bir bebek doğsun dünyaya...
Ve o bebeğin adı....AŞK....olsun....
Hep kötü anlarımda gelirdin Hızır misali…karanlıklarım aydınlıklara döner…İçimdeki siyahlar griye çalmaya başlar….Sonraysa maviyi öğretirdin bana….Mavi düşleri….
Al diyorum…Al….Tüm varlığım ruhum…ve o artık sana emanet…
Beni mavi düşler ülkesine götür…
Beynimin kuytularında Richard Clayderman’dan Nostalgy çalıyor..Sonsuz bir sükünetteyim artık…
Huzur…bir su altı şehri manzarasındaki yitik hazinem…beni sarmalasın artık…diyorum içimden….hazırım çünkü….içimde büyüttüğüm aydınlıklarım o kadar büyük ki…
Hazırım…
Kelebeğimin şevkat ve sevgiyle uzattığı elini tutuyorum…Beraberce gökyüzüne yükselmeye başlıyoruz….
Kaf dağının ardındaki mavi düşler ülkesine doğru….
I don't need your sympathy There's nothing you can say or do for me And I don't want a miracle You'll never change for no-one And I hear your reasons why Where did you sleep last night? And was she wort ...
bu akşam ölürüm
17.05.2005 - 14:09Bu akşam ölürüm beni kimse tutamaz
Sen bile tutamazsın yıldızlar tutamaz
Bir uçurum gibi düşerim gözlerinden
Gözlerin beni tutamaz
Düşlerinde büyürüm büyürüm
Kabusun olur ölürüm
Bir şiir yazarım bir türkü söylerim
Bir sen olurum bir ben ölürüm
Bu akşam ölürüm sırf senin için
Beni ölüm bile anlamaz
şavk
17.05.2005 - 14:06ışık...
jingılbels
17.05.2005 - 14:03Dashing through the snow
On a one-horse open sleigh
Over the fields we go
Laughing all the way;
Bells on bob-tail ring
making spirits bright
What fun it is to ride and sing
A sleighing song tonight
Jingle bells,jingle bells, jingle all the way
O what fun it is to ride
In a one-horse open sleigh.....
Kafatası
17.05.2005 - 14:00kranium..
dolma
17.05.2005 - 13:59sarmanın kolay şekli..
pembe panter
17.05.2005 - 13:58Zeka ürünü çizgi filmlerden..
bu akşam ölürüm
17.05.2005 - 13:57Kekilli..
Tanınmıyordu daha..
Adananın yerel radyolarında dinlerdik...
Asla eskimeyecek bir şarkı...
bu da geçer
16.05.2005 - 14:58ikna edici teselli sözü..
çoğu zaman doğrudur...
bu da geçer
16.05.2005 - 14:57İnsanın bilinçaltındaki savunma mekanizmalarının geldiği son nokta...
bu da geçer
16.05.2005 - 14:56Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahim,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.
Göklere Erişti Figânım Ahım,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.
Bir Gülün Çevresi Dikendir Hardır,
Bülbül Har Elinde Ah İle Zardır.
Ne Olsa Da Kışın Sonu Bahardır,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.
Daimi'yem Her Can Ermez Bu Sırra,
Gerçek Aşık Olan Erer O Nûra.
Yusuf Sabır İle Vardı Mısır’a,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.
sabır
16.05.2005 - 14:54ya...
sabır...
Kahve Ve Sigara İçenler
16.05.2005 - 14:52benim familyam..
^^türk kahvesi veya aromalı kahveyle - sweet cigar içenler^^..deseydi tam beni tarif etmiş olurdu.
züleyha
16.05.2005 - 14:48Ah….Züleyha…
Yusuf’un Züleyhası değildi o…
Minik pembe pamuk şekeri gibi bir kız çocuğuydu…Birbuçuk yaşında…
Bir karaciğer hastalığının muzdaribiydi..
Doğuştan(konjenital olarak) başlamıştı süreç..Glikojen depo Tip 1 di tanısı…Sevgi gibi…Aynı onun küçük hali…
Şirin önde giden göbeği kocaman bir karaciğeri yüklenmişti aslında…anlayamazdı bilmeyenler..
Ufacık ellerini ilgi ve şevkat vurgunu edalarla uzatırdı yanından geçenlere..
Açlık sınırında yaşayan ülkemde…4. çocuğuna hamileydi annesi…doğurmak üzere…babası da onun yanında….bebekse bizlere terk ve emanet edilmişti…
İlk geldiği günlerde boncuk boncuk terlemeye başladığında anlardık hipoglisemiye girdiğini..(hastalığı nedeniyle kan şekerinin düştüğünü) ..
Zayıf bünyesinin üzerine bir de pnemoni(zatürre) eklenmişti…
Nefes almak…
Nefes ala-bil-me-nin kıymetini bilmek…
Hiç bu kadar kolay olmamıştı…onu gördükten sonra….
Günlerce biberonuna mahzun ve üzgün gözlerle baktı…nefes alıp verişi çok sık olduğu için beslenemezdi…serumla gidiyordu vücudun ihtiyacı…
Küçücük pembe yüzünde kocaman mavi bir oksijen maskesi…
Maskeyle savaşmak kaderiydi minik kuşumun….taa ki solunum sayıları düzelene ve kandaki oksijen saturasyonları normale gelene dek bu böyle devam etti….
Bir gün günlük muayenede yüzünde kocaman maskesiyle elimden tutup doğrulmasıyla başladı her şey…
Bebek yatağının parmaklıklarına tutunarak elimden aldığı güçle ayakta duracak gücü barındırıyordu artık ayacıkları…
Sonraki gün beslenmeye başladı…biberonuna saldırışı tam bir kavuşma sahnesiydi…gözlerinizi doldurabilecek güzellikte…
Sonra nekahat süreci yerleşti toparlamasıyla…parenteral tedavi etkisini göstermişti…
Artık hemşire, doktor, personel, kucaktan kucağa gezen servisin göz bebeği şirin kız çocuğuydu Züleyha….
Hiçbir yürek dayanamazdı o küçük karyolasında gözlerini doğrultup dudaklarındaki masum ifadeyle size ellerini uzatırken hayır demelere…
Öyle bir ihtimal yoktu…
Başına renkli renkli şirin tokalar alırdık..her gün başkasını takardı…fırfırlı kıyafetler ve dantelli kilotlu çoraplar onun küçük cüssesine ne kadar da yakışırdı…
Meçhuldu…aç ülkemde…ailesinin onu tedavi sonrası alıp… ne zaman taburcu edileceği…
Babası ziyarete bile gelemiyordu…otobüse verecek parası olmadığı için….:=((
Asgari ücretin girdiği ve hatta bazen onun bile girmediği bir evde…nasıl idame ettirilirdi bir ailenin hayatı…4 çocuk ve anne baba…
Et yerler miydi acaba hiç?
Muzu kabuklarıyla mı yemeye kalkışırlardı yoksa hiç görmemiş oldukları için…kimsesiz çocuklar misali….
Annesi doğum yaptı bu arada..O bizim devasa karanlıktaki günlerimize ışık saçmaktayken…
Süt emzirme süreci halk arasında gebelikten koruyucu olarak biliniyordu…
Yeni gelen bebekse …bunun…yani cehaletin kurbanı olmuştu…
Anne karnında(prenatal) tanıları da yapılmamıştı..belki de bu kötü ve acımasız dünyaya bir Glikojen Depo tanılı bebek daha gelmişti…kimbilir…
Tüm ekstremiteleri(uzuvları) felç…ve bilinci açık bir şekilde ölümü….eu thanatos(ötenazi-güzel ölüm) ü…..arzulamaktan ne farkı vardı yaşamanın…böyle bir hastalığa sahip olduktan sonra….
Ahhh…
Ahhhh…..Züleyha….
Okula gidemeyecekti …
Mürüveti görmek kısmet olmayacaktı ailesine…
Çocuk sahibi olamayacaktı…
Belki birkaç sene bile….yaşayamayacaktı…
Kucağına alındığında hemen minik sarı başını göğsüne dayayıverirdi…
Anne….olasın gelirdi….elleriyle kavradığı biberonuyla onu göğsünde beslerken….
Buram buram bebek kokardı…
Şeker pembesi küçük bir kızdı Züleyha…
Yusuf’un Züleyhası değildi….
Belki de ondan…
Kimseler bilmedi varlığını…
Eternalflame/May 1,2005
kan
16.05.2005 - 14:45Alak suresi 2. ayet
^^O insanı bir kan pıhtısından yarattı.^^...
üç şey
14.05.2005 - 02:40bir sen
bir ben
bir de bebek..
logaritma
14.05.2005 - 02:39maths...
çözülmesi zor problemler...
aslında ne kadar kolaymış hayatın güçlükleri yanında..
özledim..
En cok kullandigim kelime..
14.05.2005 - 02:37..çok tatlı bu yaa...(bebekler için)
13. cuma
14.05.2005 - 02:32bugündü..
hala devam ediyor..
şimdi
11.05.2005 - 23:31artık çok geç..sevgili...
elma şekeri
11.05.2005 - 23:30Serkan'ın lakabı...:=))
john malkovich
11.05.2005 - 23:17john malkowich olmak..
seyrettiğim en koopere olması mümkünatsız filmdi...
küçük bir delikten girip john malkowich'in bedeni içine girmeleri de tahayyül edilmesi çok zor bir durumdu gerçekten..
gök gürültüsü
11.05.2005 - 23:11Gök gürlüyordu.
Sessiz bir ışık yükseliyordu karşıki dağların ardından.
Güneş demeye bin şahit isterdi.
Yazmak istiyordu.
Ağlamak istediği kadar çok.
Tutuklu kelimelerinin zincirlerini çözdü.
Paslıydı anahtarlar…anahtarlar....kilitlere mahpus…dönmüyordu…
Şu an bir bebek doğuyor dünyaya diye düşündü…ve bir anne yüzündeki gülümseyiş eşlik ediyordu scenario’ya….
Bardağın dolu tarafına bakmak istiyordu artık..
Her zamankinden daha çok….
Nazımın dizeleri yankılanıyordu arka planda…
^^……Bugün Pazar..bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar…
Şu anda ne düşmek dalgalara…ne memleket..ne de karım…
Toprak güneş ve ben…bahtiyarım…^^…diyordu…
Uzaklardan… huzur ve huşu ile… dinlendirici bir müzik sesi geliyordu..
All that remains is a piano which plays…tınıları rüzgarın haşin uğultusuna karışıyordu…
Bütün karmaşıklığı dünyanın..
Ve düzeni karmaşıklığın…
Hüküm sürmekteydi dünya mekanlarında umarsız…
Ruhundaysa.. yüreğine yağan kara rağmen durduramadığı bir sevgi dominosu sürüp gidiyordu bir yandan…taşlar… bir fiskeyle devrilmeye hazır… önünde bekliyordu….
Eternalflame
hayal
11.05.2005 - 22:59MAVİ DÜŞLER ÜLKESİNE SEYAHAT..
Bir uçurum kenarındayım…
O kadar yüksek ki…uzaktaki şehirleri seçebiliyorum…Manhattan’a kuş bakışı bakar misali…Ama uçurumun önü deniz…Mavinin dansını izliyorum ayaklarımın altındaki denizde..gözümün gördüğü her yanda yakamozlar var alabildiğine…
Deniz…Turkuaz….
Arada bir yunus fırlıyor uzaklardan…bir çırpınış görüyorum..Sonra kayboluyor…Yunusların ne kadar sevimli olduğunu düşünüyorum nedense…merak ediyorum acaba bir gün bir yunus balığının başını okşamak kısmet olacak mı diye….mutlu kılıyor bunu düşünmek beynimi…rahatlıyorum…
Yukarıda….Güneş…
İçimi ısıtıyor…sanki ruhum titreme nöbetlerinden çıkmış gibi….fazla adrenalin yorgunu…
Güneşe hasretmiş gibi bir sükunet kaplıyor bedenimi apansız…rüzgarda dalgalanan saçlarımdan başlayarak parmak uçlarımda biten bir ısınma furyası…sanki bir şifacı gelmiş…bana reiki vermek için dokunmuş gibi bir his….dalga dalga yayılıyor yüreğime….Isınıyorum…..
Güneş var mı yok mu? ...aslında kimin umrunda…
Ben hayalimdeki kırmızı kiremitli…bahçesinde renk renk katmeri misk kokulu güllerin oynaştığı, ebruli hanımelleri ve yaseminler olan evimde…. şöminenin önündeki pufıdık yastıklarımın olduğu kanepede oturuyor gibiyim…
Yine de içimde bir fırtınanın yaklaştığı hissi öncesi huzursuzluk….
Acabayla başlayan sorular zinciri kendime sorduğum…. Yanıtsız kalan…..
Pesimist gözlüklerimi takmış bir şekilde başımı çevirip son bir kez arkama bakıyorum…bakmaktan kendimi alamıyorum nedense…uzaklarda bir deniz fenerinin aydınlığını bekler misali…bir ışık aradığım…veya uzaklardan gelen bir sese de razı gibiyim sanki…
Gözlerime konuşlanmış iki damla yaşı fark ediyorum bakarken….umudun gözyaşları bunlar….ılık ılık akıyor istemsiz…
Durduramıyorum…
Biliyorum bakmamam gerektiğini… gene de söz geçiremiyorum kendime…kendim bile kendime yar değilim ki…Kaçamak bir bakış fırlatıyorum arkama doğru…o kadar ürkeğim ki…o kadar ürkek…bir çocuk gibi saf ve yalvaran bir bakış bu yüzümdeki…gözlerimdeki yağmur bulutlarıyla karışık…
Bir de ne göreyim…İki tane kanadı olan bir kelebekmişim ben meğersem…Apansız bir sevinç kaplıyor yüreğimi…^^Ama ben kelebeksem…neden uçurumun kenarındayım ki? ^^ diye soruyorum kendime…^^Ne anlamı var ki…? ...Uçarım…^^.diyorum…^^İntihar neden…saçmalıyorum ben^^….diyip,gülümsüyorum…
Tam o esnada kanatlarımı oynatasım geliyor…nasıl bir şeymiş kanatlara sahip olmak merakından…
Kanatlarımın üzerinde skar dokuları…yaralanmış derinden…ama sonra iyileşmiş zamanla…kabullenmiş…belki hiçbir zaman eskisi kadar kuvvetli olmayacak…biliyorum içimde bir yerde ama….gene de biliyorum ki uçmaya devam edebileceğim yeniden….
Bu sağ omzumdaki iyiliklerimi yazan yazıcı melekmiş meğersem konuşan….
^^Bir yelkenli gibi mavilere açılma zamanı gelecek bir gün..ve bir gün yeniden, her şey, ama her şey güzel olacak…sana dememiş miydim? ^^… diyor…
Ayaklarımın altında deniz…ben uçurumun kenarındayım…bir adım atsam…sonsuz boşlukta bangie jumping yapıcam ipsiz olarak…ve bedenim bir beton kütlesi gibi denize düşerken…ciğerlerim tuzlu suyla dolarken…ben kendimi spontane olarak ölümün kollarına bırakıcam…Bir adım sonra sadece…bugüne kadar yüzlerce adım attım emeklemeye başladığım andan beri…Yapabilirim….Ama kararsızım….
Tam bu anda sağ cenabımda bir silüet beliriyor…Tam seçemiyorum önce…Merakım bin kat daha artmış bir şekilde bakıyorum…Başka bir kelebek olmalı bu….Onun da kanatları var…yaralıymış ama iyileşmiş gibi sanki…^^Bana benziyor^^.. diyorum…tam seçemediğim yüzünde sıcak bir gülümseme var…Şevkatli bir gülümseme…İçten…
Sanki bir merhem sürülüyor yaralarıma yeniden o gülümsemeyi fark edince…Ben de gülümsüyorum…
Aklıma ^^Titanic^^ geliyor birden nedense…
Ve…^^The heart of the ocean^^…o mavi yakut kolye…
Kate Winslet’im sanki…titaniğin önünde duruyorum …alt cenabımda geminin ucunu görebiliyorum…sular beyaz köpükler saçarak dağılıyor….arkamda belimden ve ellerimden tutan Leonardo Di Caprio…
Uçuyorum sanki…Nirvanaya ulaşmış gibi yükselişim…Kendimi yosun kokan maviye ve martıların çığlıklarına emanet ediyorum…
Geleceğini biliyordum diyorum….Biliyordum….Günlerce bekledim özlemle bu anı…
Özlemim....gel artık....
Kurtar bu zavallı ruhumu zalimlerin elinden....
Elimden tut...ve mavi ummanlara götür beni....
Yeşil ormanlara götür...
Gökkuşaklarını göster bana....
Göster ki...
Artık üşümesin yüreğim....
Ağlamasın gözlerim.....
Varlığınla....can ver bana......
O kadar ki....
Ana rahmine dönen kalbimden...
Bir bebek doğsun dünyaya...
Ve o bebeğin adı....AŞK....olsun....
Hep kötü anlarımda gelirdin Hızır misali…karanlıklarım aydınlıklara döner…İçimdeki siyahlar griye çalmaya başlar….Sonraysa maviyi öğretirdin bana….Mavi düşleri….
Al diyorum…Al….Tüm varlığım ruhum…ve o artık sana emanet…
Beni mavi düşler ülkesine götür…
Beynimin kuytularında Richard Clayderman’dan Nostalgy çalıyor..Sonsuz bir sükünetteyim artık…
Huzur…bir su altı şehri manzarasındaki yitik hazinem…beni sarmalasın artık…diyorum içimden….hazırım çünkü….içimde büyüttüğüm aydınlıklarım o kadar büyük ki…
Hazırım…
Kelebeğimin şevkat ve sevgiyle uzattığı elini tutuyorum…Beraberce gökyüzüne yükselmeye başlıyoruz….
Kaf dağının ardındaki mavi düşler ülkesine doğru….
Eternalflame/Kasım 2003
çocuk
10.05.2005 - 23:35nefes alma nedenim...
Toplam 233 mesaj bulundu