'İnsan usul usul ölmek için gelir dünyaya.Başlar her gün biraz daha insan olmaya. Ve ölürken usul usul ne tuhaf; Aşık olur, kedi besler, isim verir eşyaya.'
Yetmis iki gündür bir dolapta kilitliyim. Yalnizca anahtar deliginden hava giriyor ve ölü bir isik siziyor içeri. Yalnizlik hiç de tanrisal degil, görkemli degil. O yalinzca geçmisle gelecek, ölümle yasam arasinda kocaman bir karanlik nokta. Geçmisi ve gelecegi olmayan, ölümle yasam arasinda irinli bir leke yalnizlik denilen. Simdi ne varsa, anahtar deliginden sizan havayla isikta... (Farkina varsalar, kapatirlar miydi onu da?) Bütün bellegimdekileri yokettim. Elektrikli bir aygiyla yaktim, jiletle kazidim. Çigliklarin araligindan uçurdum hepsini, kuledip savurdum. Adimdan gayrisini bilmiyorum.
2
Zamani yiyip bitirdi karanlik. Gece yoktu. Günes çoktan kömürlesmis ve yeryüzü yapiskan bir karanlikla örtülmüstü. Yabanil sesler geliyordu derinlerden ve karanligi ince bir biçak gibi yirtiyordu. Saklayan kirbaç gibi... Aci duvarini asan bu sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabugunu zorluyordu artik. Sesim yoktu. Karanligin karninda yitirdim sesimi. Kör bir kuyuda unutulan Yusuf'tum belki. Ama durmadan soruyorlardi. Tanrilar bilmiyordu sorduklari seyleri, peygamberler büsbütün hain çikmisti. Ama yine de soruyorlar, soruyorlar, soruyorlar...
3
Iki seyi bilmek istiyorum. (Belki ayni seyi iki kere bilmek istiyordum.) Duvarlarin rengi neydi? Derimin rengi neydi? Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarimla, avuçlarimla, dilimle dokunuyorum. Duvarlarin bir rengi olmali. Ama hiçbir duvarcinin, hiçbir ressamin bu rengi bildigini sanmam. Adi yoktu bu rengin, kimyasi yoktu. Belki renksizligin rengiydi bu. Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarlarin rengi... Adimdan gayrisini bilmiyorum.
4
Bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde. Anahtardeliginden sizan ölü isikta ellerime bakiyorum. Ellerim... Sanki bir kadinin memelerini hiç oksamamis, sicakligini duymamis. Ellerim... Her dizesi çiglik olan siirleri hiç yaratmamis sanki. Ne beyaz tenliyim artik, ne esmer, ne de kara... Cüzzamlinin, vebalinin bir rengi vardir. Irinin bir rengi... Ölunun bile bir rengi vardir ama derimin rengi yoktu. Belki çürüyen bir kentin rengiydi bu. Çürüyen bir dünyanin... Adimdan gayrisini bilmiyorum.
5
Killi, ayaklari üzerinde duramayan bir yaratiktim artik. Soyumun neye benzedigini unuttum. 'Insana benziyorlardi' diye duymustum bir vakitler. Demek ki simdi maymun halkasinda insanlik... Adimdan gayrisini bilmiyorum.
6
Agzimi anahtar deligine dayayip havayi emiyorum. Böcek sokmasi gibi bir yanma duyuyorum bogazimda. Oysa kuru bir yapragi bile dalindan düsürecek gibi degil bu esinti. Belki çöle dönmüs topraga tek yagmur damlasinin düsüsü yalnizca. Çamur gibi bir yagmur damlasi... Ama toprak, bu damlayla çatlatacak bagrindaki tohumu. Çöl, bütün vahalarini bu damlayla yesertecek... Genzim yaniyor. Ince bir kan seridi siziyor dudaklarimdan. Kirli, sicak ve simsiyah... Adimdan gayrisini bilmiyorum.
7
Suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde. Yetmis iki gündür sakindigim ve her gün ancak bir kere dudaklarimi degdirdigim... Dilimi bir köpek gibi degdirdigim. (Dilin suya dokunusu... Bir süngerin denizi yutusu yani. Bir çölün seraba kesilmesi bir an için.) Her gün ancak bir kere degdiriyorum dudaklarimi suya. Dilimi kaçiriyorum artik. Sünger, bütün vantuzlarini birden uzatmasin diye... Batakliktaki suyun da bir su yani vardir. Çürüyen bir bedenin bile dayanilabilir kokusuna. Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile degildi artik. Küstü, öldürdü kendini su... Su çürüdü... Adimdan gayrisini bilmiyorum...
sıfırın içine giren bir cadıyım ben anlaşılmaz olan yalnızca, sonranın ilk bilançosu tek kişilik bandosuyum terkedişin! sabır. ve sabır bir coğrafya hocası gibi terliklerini giymekte mat saadettin!
kışkırtan soylu ölümün gitgide sıklaşan soluk alış verişlerinde gizlenen dünsüz bir sen kimsenin sözünü edemediği yılan! serüvenin çocuk yokeden güzelliği yakalamış seni o sokakta, bıçak çekmiş, üzerine yürümüş titrek ateşler arasından, kimi babaların infilak etmiştir ya oğulları kimi yalnızlıklar boşunadır kimi aşklar bitmesi için yaşanır sen bunları hiç önemseme git gülümse başkalarına beni burkulmuş bırak beni ısırılmış beni emilmiş beni intiharlardan çokca korkulan ideolojilerde bırak biliyorsun istanbul'un koynuna ancak şarapla girilir benim koynuma titrek ateşler arasından, üzerine yürünmüş alkol kileri oğlanlardan bana ninniler getir bana eş zamanlı kırılganlıklar, kırmızı alınganlıklar cumhuriyet sonrası sepyalar getir konuşan eşyalar getir bana koku alan cisimler, takla atan hacimler normali hiç anlatma bana uzak dursun sistemin kalıcı terimleri ben zamanın en tuhaf geometrik şekli olarak bütün otellerinde sevişerek bu sonrasız kentin bütün aynalarında tükürdüm kendi yüzüme yüzümü ayna üzerinde boyadım ki ben gittikten sonra kalsın orada sahte suretim, bu suskunlugun ortayerinde başlayan şarkılar gibi hani o çok sevildiği halde, dinlenirken hep ağlanılan nedensiz, ben olanların en fuzuli yanıtı olarak verildim bütün sorulara, önemsemediniz
yani bir ayrılık sonrası suçlamaları iade edilen buz tutmuş armağanlar iade edilen öpüşmeler, sevişmeler çok özlediğin birinin ölümünü duymak gibi aniden çekip giden bir sevgili çekip giden bir düş çekip giden bir sıfır
iççekişler, dışçekişler içinden sana uzatılan uslu bir gül peşinden koşarak giden sen kimsenin sözünü edemediği yılan! serüvenin çocuk yokeden güzelliği yakalamışken seni o sokakta, hafif dokunulmuş biraz okşanmış titrek ateşler arasından, koşarak giden sen kimsenin sözünü edemediği yılan! serüvenin çocuk yokeden güzelliği yakalamışken seni o sokaktai, hafif dokunulmuş biraz okşanmış titrek ateşler arasından, koşarak giden sen kims...
21.05.2014 - 09:58
Hoşgelmişsin :)
26.04.2014 - 16:27
Nice yıl birlikte yaşadık
ve bu nice ayrılık ki
hiç karşılaşmadık, bir anne bir kız
senin yüreğin, bilmiyorum bana örtük
benimkinde birike birike sıkışmış
bunalmış bir hasret
yüzünün ipeğine dokunmuş gibi
eski ellerim ansıya ansıya
bir bulutla bir gökyüzü arasında kaldım
bana yetsin uzaklığın orda
hiç yitmiyor madem
madem hiç karşılaşmadık aynı şehirdeyken
kim öğrendi bugüne dek
hasreti dönüştüren kimyayı
ben kendi kendime kendi kendime
hasretinle söyleşmeyi öğrendim
Gülten Akın
Kızkırgın
11.02.2014 - 10:45
'başkaları cehennemdir'
sartre
26.01.2014 - 19:55
'İnsan usul usul ölmek için gelir dünyaya.Başlar her gün biraz daha insan olmaya.
Ve ölürken usul usul ne tuhaf; Aşık olur, kedi besler, isim verir eşyaya.'
Metin Altıok
28.12.2013 - 18:42
'insan ağaca benzer.ne kadar yükseğe ve aydınlığa çıkmak isterse,o kadar kök salar yere,aşağılara,karanlığa,derinlere kötülüğe.'
nietzsche
10.12.2012 - 11:48
bazen sen bile 'vay be! 'dersin kendine;
tek satırlık adamları nasıl roman yapmışım gönlüme.
-Yılmaz Erdoğan-
23.11.2012 - 18:02
Etme
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.
Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.
Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme
Mevlana
12.03.2010 - 17:09
Su Çürüdü
1
Yetmis iki gündür bir dolapta kilitliyim.
Yalnizca anahtar deliginden hava giriyor ve ölü bir isik siziyor içeri.
Yalnizlik hiç de tanrisal degil, görkemli degil.
O yalinzca geçmisle gelecek, ölümle yasam arasinda kocaman bir karanlik nokta.
Geçmisi ve gelecegi olmayan, ölümle yasam arasinda irinli bir leke yalnizlik denilen.
Simdi ne varsa, anahtar deliginden sizan havayla isikta... (Farkina varsalar, kapatirlar miydi onu da?)
Bütün bellegimdekileri yokettim.
Elektrikli bir aygiyla yaktim, jiletle kazidim.
Çigliklarin araligindan uçurdum hepsini, kuledip savurdum.
Adimdan gayrisini bilmiyorum.
2
Zamani yiyip bitirdi karanlik.
Gece yoktu.
Günes çoktan kömürlesmis ve yeryüzü yapiskan bir karanlikla örtülmüstü.
Yabanil sesler geliyordu derinlerden ve karanligi ince bir biçak gibi yirtiyordu.
Saklayan kirbaç gibi...
Aci duvarini asan bu sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabugunu zorluyordu artik.
Sesim yoktu.
Karanligin karninda yitirdim sesimi.
Kör bir kuyuda unutulan Yusuf'tum belki.
Ama durmadan soruyorlardi.
Tanrilar bilmiyordu sorduklari seyleri, peygamberler büsbütün hain çikmisti.
Ama yine de soruyorlar, soruyorlar, soruyorlar...
3
Iki seyi bilmek istiyorum.
(Belki ayni seyi iki kere bilmek istiyordum.)
Duvarlarin rengi neydi?
Derimin rengi neydi?
Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarimla, avuçlarimla,
dilimle dokunuyorum.
Duvarlarin bir rengi olmali.
Ama hiçbir duvarcinin, hiçbir ressamin bu rengi bildigini sanmam.
Adi yoktu bu rengin, kimyasi yoktu.
Belki renksizligin rengiydi bu.
Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarlarin rengi...
Adimdan gayrisini bilmiyorum.
4
Bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde.
Anahtardeliginden sizan ölü isikta ellerime bakiyorum. Ellerim...
Sanki bir kadinin memelerini hiç oksamamis, sicakligini duymamis.
Ellerim...
Her dizesi çiglik olan siirleri hiç yaratmamis sanki.
Ne beyaz tenliyim artik, ne esmer, ne de kara...
Cüzzamlinin, vebalinin bir rengi vardir.
Irinin bir rengi...
Ölunun bile bir rengi vardir ama derimin rengi yoktu.
Belki çürüyen bir kentin rengiydi bu.
Çürüyen bir dünyanin...
Adimdan gayrisini bilmiyorum.
5
Killi, ayaklari üzerinde duramayan bir yaratiktim artik.
Soyumun neye benzedigini unuttum.
'Insana benziyorlardi' diye duymustum bir vakitler.
Demek ki simdi maymun halkasinda insanlik...
Adimdan gayrisini bilmiyorum.
6
Agzimi anahtar deligine dayayip havayi emiyorum.
Böcek sokmasi gibi bir yanma duyuyorum bogazimda.
Oysa kuru bir yapragi bile dalindan düsürecek gibi degil bu esinti.
Belki çöle dönmüs topraga tek yagmur damlasinin düsüsü yalnizca.
Çamur gibi bir yagmur damlasi...
Ama toprak, bu damlayla çatlatacak bagrindaki tohumu.
Çöl, bütün vahalarini bu damlayla yesertecek...
Genzim yaniyor.
Ince bir kan seridi siziyor dudaklarimdan.
Kirli, sicak ve simsiyah...
Adimdan gayrisini bilmiyorum.
7
Suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde.
Yetmis iki gündür sakindigim ve her gün ancak bir kere dudaklarimi degdirdigim...
Dilimi bir köpek gibi degdirdigim.
(Dilin suya dokunusu... Bir süngerin denizi yutusu yani. Bir çölün seraba kesilmesi bir an için.)
Her gün ancak bir kere degdiriyorum dudaklarimi suya. Dilimi kaçiriyorum artik.
Sünger, bütün vantuzlarini birden uzatmasin diye... Batakliktaki suyun da bir su yani vardir.
Çürüyen bir bedenin bile dayanilabilir kokusuna.
Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile degildi artik.
Küstü, öldürdü kendini su...
Su çürüdü...
Adimdan gayrisini bilmiyorum...
1982
Kalbim Unut Bu Siiri
Ahmet Telli
09.11.2008 - 21:17
Kimsenin...Cisimler
sıfırın içine giren bir cadıyım ben
anlaşılmaz olan yalnızca,
sonranın ilk bilançosu
tek kişilik bandosuyum terkedişin!
sabır.
ve sabır bir coğrafya hocası gibi
terliklerini giymekte mat saadettin!
kışkırtan soylu ölümün
gitgide sıklaşan soluk alış verişlerinde
gizlenen
dünsüz bir sen
kimsenin sözünü edemediği
yılan!
serüvenin çocuk yokeden güzelliği
yakalamış seni o sokakta, bıçak çekmiş, üzerine yürümüş
titrek ateşler arasından,
kimi babaların infilak etmiştir ya oğulları
kimi yalnızlıklar boşunadır
kimi aşklar bitmesi için yaşanır
sen bunları hiç önemseme
git gülümse başkalarına
beni burkulmuş bırak
beni ısırılmış
beni emilmiş
beni intiharlardan çokca korkulan ideolojilerde bırak
biliyorsun
istanbul'un koynuna ancak şarapla girilir
benim koynuma titrek ateşler arasından,
üzerine yürünmüş
alkol kileri oğlanlardan bana ninniler getir
bana eş zamanlı kırılganlıklar, kırmızı alınganlıklar
cumhuriyet sonrası sepyalar getir
konuşan eşyalar getir bana
koku alan cisimler, takla atan hacimler
normali hiç anlatma bana
uzak dursun sistemin kalıcı terimleri
ben zamanın en tuhaf geometrik şekli olarak
bütün otellerinde sevişerek bu sonrasız kentin
bütün aynalarında tükürdüm kendi yüzüme
yüzümü ayna üzerinde boyadım
ki ben gittikten sonra kalsın orada
sahte suretim,
bu suskunlugun ortayerinde başlayan şarkılar gibi
hani o çok sevildiği halde, dinlenirken hep ağlanılan
nedensiz,
ben olanların en fuzuli yanıtı olarak
verildim bütün sorulara,
önemsemediniz
yani
bir ayrılık sonrası suçlamaları
iade edilen buz tutmuş armağanlar
iade edilen öpüşmeler, sevişmeler
çok özlediğin birinin ölümünü duymak gibi aniden
çekip giden bir sevgili
çekip giden bir düş
çekip giden bir sıfır
iççekişler, dışçekişler içinden
sana uzatılan uslu bir gül peşinden
koşarak giden sen
kimsenin sözünü edemediği
yılan!
serüvenin çocuk yokeden güzelliği
yakalamışken seni o sokakta, hafif dokunulmuş
biraz okşanmış
titrek ateşler arasından, koşarak giden sen
kimsenin sözünü edemediği
yılan!
serüvenin çocuk yokeden güzelliği
yakalamışken seni o sokaktai, hafif dokunulmuş
biraz okşanmış
titrek ateşler arasından, koşarak giden sen
kims...
Küçük İskender
Toplam 9 mesaj bulundu