Yalnızlığın En Dokunaklı Şarkısı Ruhuma Vuruyor Her Yeni Günde Senden Uzakta
yüzümü sakladığım gecelerde haykırdı cılız sesim ayaklandı yıldızların her biri gökyüzünde lavanta kokulu dolaplardan fırladı saklı sözler nihayetinde oynanan ayrılık şarkısında çağlarken hüzün
ısrarlı bir baş dönmesi okşadı saçlarımı eskilerden yıkmış tümünü sığınakların zaman Mona Lisa’nın gülüşünden düşmüş ortalığa Leonardo ışıkları kim söndürdü çekip giderken
dağınık bir yalnızlık sabahtan geceye
ırların tümü bilinmeyene bilinmez köhne bir meyhanede nereye gider sevda/hangi limanda demirler/kimin yüreğinde çarpar edepsiz bir filmin başrol oyuncusu naralarını atıyor sahte sevişmelerin ortasında
dokunaklı bir şarkının sözlerinde ağlıyor aşk okyanuslara vuran ayın silueti susturmuş çığlığını tüm dalgaların körfezlerden vuruyor yalnızlık limanıma unutmak istediğim her an gözlerimin ucunda
noktasız bir hüzünde seyrediyor yüreğim
al bir yıldızdan dökülüyor yaşlar dudaklarıma kekremsi tadın dilimde limitsiz bir ağrı kanayan günümün ciğerlerinde ısrarla yaklaşan örtüsü karanlık yalnızlığın
şafak vaktinde yitiyor serkeş sevinçlerim aynalarda yansıyan bir boşlukta düşler renk yok/ses yok su gibi/ayaz gibi
kandırılmış sabahların ıslaklığına vurulan bir damga
ıssız fırtınaların hoyrat yıkımı yankılanıyor sessiz direnişler içimde neye yarar ılıman bir limana demirlemek de mümkün değil artık denizlerde ruhumu soydum çırılçıplak önünde
umarsız çırpınışları biteviye yok oluşlarım hançerinden damlayan son kan unutulmuş sözlerin ilenci mavi bir tabloda bildik bir lekeyim artık
alevlerde yalın ayak sürüyüp sevdayı/vişne çürüğü bir kuş uçurdum düşlerimde/uçtu ve bir daha gelmedi
Yalnızlığın En Dokunaklı Şarkısı Ruhuma Vuruyor Her Yeni Günde Senden Uzakta
yüzümü sakladığım gecelerde haykırdı cılız sesim
ayaklandı yıldızların her biri gökyüzünde
lavanta kokulu dolaplardan fırladı saklı sözler
nihayetinde oynanan ayrılık şarkısında çağlarken hüzün
ısrarlı bir baş dönmesi okşadı saçlarımı eskilerden
yıkmış tümünü sığınakların zaman
Mona Lisa’nın gülüşünden düşmüş ortalığa Leonardo
ışıkları kim söndürdü çekip giderken
dağınık bir yalnızlık sabahtan geceye
ırların tümü bilinmeyene bilinmez köhne bir meyhanede
nereye gider sevda/hangi limanda demirler/kimin yüreğinde çarpar
edepsiz bir filmin başrol oyuncusu
naralarını atıyor sahte sevişmelerin ortasında
dokunaklı bir şarkının sözlerinde ağlıyor aşk
okyanuslara vuran ayın silueti susturmuş çığlığını tüm dalgaların
körfezlerden vuruyor yalnızlık limanıma
unutmak istediğim her an gözlerimin ucunda
noktasız bir hüzünde seyrediyor yüreğim
al bir yıldızdan dökülüyor yaşlar dudaklarıma
kekremsi tadın dilimde
limitsiz bir ağrı kanayan günümün ciğerlerinde
ısrarla yaklaşan örtüsü karanlık yalnızlığın
şafak vaktinde yitiyor serkeş sevinçlerim
aynalarda yansıyan bir boşlukta düşler
renk yok/ses yok
su gibi/ayaz gibi
kandırılmış sabahların ıslaklığına vurulan bir damga
ıssız fırtınaların hoyrat yıkımı yankılanıyor
sessiz direnişler içimde neye yarar
ılıman bir limana demirlemek de mümkün değil artık denizlerde
ruhumu soydum çırılçıplak önünde
umarsız çırpınışları biteviye yok oluşlarım
hançerinden damlayan son kan
unutulmuş sözlerin ilenci
mavi bir tabloda bildik bir lekeyim artık
alevlerde yalın ayak sürüyüp sevdayı/vişne çürüğü bir kuş uçurdum düşlerimde/uçtu ve bir daha gelmedi