LEYLA İLE MECNUN adlı mesneviyi okudum 2010 yılı Ağustos ayı başlarında...Antoloji.com'da yorum yazabileceğim yeri mi bulamadım yoksa Nizamî Gencevî gibi yazarlar ile onun Leylâ ile Mecnun eserine benzer edebiyat ürünlerini bu site önemsemiyor mu,anlayamadım.Sonuçta işte buraya yorumumu yazmak durumunda kaldım arkadaşlar.Elimdeki Leylâ ile Mecnun adlı eser, Millî Eğitim Basımevi'nin 1990 yılında basılmış bir nüshası ve tam 20.000 baskı adeti bildiriliyor.Ali Nihat Tarlan çevirmiş Türkçemize.Gencevî bu eserini 1188 yılında yazmış...4718 beyitmiş tamamı ve eser Şirvanşahlardan Minuçihr'in oğlu Ahtısan namına kaleme alınmış...Bir büyüğün siparişi üzerine,sipariş sözü ağır düşecek zannımca;değiştiriyorum:Bir büyüğün -Leylâ ile Mecnun'da zamanın padişahının- ricası üzerine bir efsane edebî bir eser hâline getiriliyor.Burada ilginç bir durum var,öncelikle padişah böyle bir efsanenin tüm âlem tarafından bilinmesini istiyor.Önemli olan padişahın bunu istemesi...
VAROLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ adlı romanını okudum Çekoslavak Yazar Milan Kundera'nın.En ünlü romanı olarak biliniyormuş,ben daha önce YAVAŞLIK adlı romanını okumuştum Yazar'ın;onu çok daha az beğenmiştim.Bu roman okuyacağım kitaplar arasında yıllardır duruyor ve her seferinde bir kaç bölüm okuyor ve yerine bırakıyordum.Bitti ya,,,kendimi hafiflemiş(!) hissediyorum.
Mart ayından bu güne Stefano D'Anna'nın TANRILAR OKULU'nu devrettim.GARGANTUA bitti.Stephen King'in romanı CHRISTINE bitti.İranlı Yazar Abbas Maroufi'nin ÖLÜLER SENFONİSİ ile Ahmed Arif'in şiir kitabını da devrettim.En sondan bir önce İskender Pala'nın İKİ DARBE ARASINDA adlı biyografik eserini devrettim ve son olarak EJDERHA DÖVMELİ KIZ romanını okudum Stieg Larsson'un... Fakat hiçbirine yorum yazacak hâlde değilim;keyfim yok.
Pazartesi,19 Nisan 2010 xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Az önce Stephen Hunter'ın 47.SAMURAY adlı 1.baskısı 2009 yılının ağustos ayında yapılmış romanını devrettim.Filmini izleseydim daha iyi olurdu!Tam filmi çevrilecek bir eser olmuş 47.Samuray.Ve 338 sayfa idi roman.Yakuzalar: hani şu bildiğimiz Japon mafyaları ile bir Amerikalı esas oğlan hem çok değerli hem antika bir dövüş kılıcını paylaşamıyorlar.Amerikalı kahramanımız tam bir hafta kılıçla dövüşmesini öğreniyor; sonra mafyanın bu kılıcı parlattırdığı bir evi basıyor.Mafyanın beş üyesini kesiyor.Altıncısını sadece yaralıyor...Sonuç bölümünde bu Amerikalı dövüş ustası -üstelik yaşlı- Yakuza'nın en tehlikeli ve kılıçta en usta adamını kesiyor.47.Samuray romanına 7,5'tan sekiz verdim.Şimdi yazar yazmaz pişman oldum,keşke bir puan düşük verseydim diye...
Arkadaşım Selçuk'un eniştesi Murat Bey'in tavsiye ettiği kitaplar:
PATASANA Ahmet Ümit 8-9 puan BİR SİS BÖLER GECEYİ Ahmet Ümit 8 puan SON YENİÇERİ Reha Çamuroğlu 9-10 puan BOĞAZKESEN FATİH'İN ROMANI Nedim Gürsel 9 puan
Türkçe karşılığı 'Ay Parçası' veya 'Çok Güzel Kadın' anlamına gelen arkadaşım ödünç getirmişti bana bu romanı;ismin aslı mı? Farsça tabii ki.Psikanaliz ise Fransızcadır.Ruh bilimi ve/ya ruhsal çözümleme anlamlarını taşır.Bir Cinayetin Ruhsal Çözümlemesi.Kafa karıştıran bir roman...Fakat üslubu basit;rahat okunuyor.
Romanı Türkçemize çeviren Selim Yeniçeri'yi tebrik ediyorum.Bu arkadaşımızın çevirdiği romanlar rahat okunuyor doğrusu.
2009 yılını tamamlarken okuduğum roman buydu.Bu romanın Yazarı'nın atıfta bulunmasıyla bir kez daha Sophokles'in KRAL OİDİPUS adlı trajedisini devrettim.
Osman Aysu; Sonsuz Kitap Yayınları; 2009, 288 sayfa,
3 puan veriyorum.Bu eseriniz çok basit bir cinayet romanı olmuş Sayın Aysu.Cinayeti kimin işlediğini henüz 94.sayfada açıklamışsınız.Sarı muşambalı iki kişi zanlı olabilir.E,Kamil Bey'in olamayacağı biz okurlar için açık olduğu hâlde polisler bunu niçin anlayamıyor? Katil belli olduktan sonra yaklaşık 200 sayfa devam ediyor roman.İnanın hiç okuma zevki de alamadım.
Dan Brown; Çeviren: Petek Demir;Altın Kitaplar Yayınevi; İstanbul, 2009, 1. baskı, 528 sayfa
Az önce devrettim KAYIP SEMBOL'ü.Dan Brown bu işi biliyor.Müthiş bir roman yazmış gene.Kayıp Sembol'ün ne olduğunu Robert Langdon bile anlayamıyor ama Dan Brown okuyanları düşündürtecek öyle bir konu bulmuş ki;hayran kaldım.
Burak Eldem'in 2012:MARDUK'LA RANDEVU'sunu ağır ağır okuyorum.Marduk her 3661 yılda bir dünyamızın yakınlarından geçtiğine inanılan bir gezegen-miş.Bu kitapta bu gezegenden bahsediliyor.Dünyamızın yakınlarından geçtiği son tarih milâttan önce 1649 yılıy-mış. Üçbinaltıyüzaltmışbir senede bir hesabına göre 2012 yılında Marduk Gezegen'i tekrar dünyamıza yaklaşacak-mış.
Okul kitaplarına benziyor...Okurken okuduklarımın tadına varamadığımı söyleyebilirim.Kuru,yavan bir üslubu var Burak Eldem'in.Kitap ise 598 sayfa.Bakalım MARDUK gelmeden devredebilecek miyim?
Bu akşam Poe'nin Morgue Sokağı Cinayeti adlı kitabındaki hikâyelerden AMONTILLADO FIÇISI adlı olanını okudum bir kez daha.Bu Yazar'ın öykülerini okumak nefes darlığı yapıyor bana.Peki öyleyse neden okuyorum ki ikinci bir kez bu öyküyü? Kitaptaki Morgue Sokağı Cinayeti adlı öyküyü de ikinci bir kez okumuştum geçenlerde.
Edgar Allan Poe'nin başka eserlerini alıp okumalıyım.Konuları bunaltıcı,nefes kesici ama adam çok hoş yazmış yahu!
Füruzan'ın BENİM SİNEMALARIM adlı öykü kitabını da bu akşam devrettim.Haraç adlı romana benzer öyküsü çok,çok,çok daha iyiydi Benim Sinemalarım'daki öykülere nazaran.Hele kitabın en sonunda yer alan 'Kış Gelmeden' başlıklı öykü berbattı;pek baştan savma geldi bana.Hiç beğenmedim.Öykü,kahramanlarını ve onların bulunduğu çevreyi okuyucunun zihninde fotoğraf kareleri gibi canlandırabilmelidir.
YÜZÜNDE BİR YER Sema Kaygusuz; Doğan Kitapçılık; İstanbul, 2009, 176 sayfa
Faruk adlı bir arkadaşım ile cumartesi günü Tüyap Kitap Fuarı'nda görüşürken Sema Kaygusuz'u sordum 'bugün burada mı? ' diye.Bilmiyormuş.Sonra birlikte Fuar etkinliklerini gösteren broşüre baktık,yokmuş Yazarımız.
Sema Kaygusuz'un YERE DÜŞEN DUALAR adlı romanını okumuştum Faruk Bey'den ödünç alıp.Pek beğenmiştim.Yeni bir romanını okumak isterdim pek tabii.Sema Kaygusuz'un yeni romanı YÜZÜNDE BİR YER yeni yayımlanmıştı Doğan Yayıncılık'tan.Ben alacağım romanı,dedi Faruk Bey.Hadi şu hâlde git satın al; bak Doğan Kitap hemen yanı başımızda,dedim.Faruk Bey gitti,kitabı satın aldı,geldi ve bana ödünç verdi romanı.
Hepi topu yüzyetmişaltı sayfalık bir romancık Yüzünde Bir Yer.Dün akşam devrettim.Sema Kaygusuz kelimelerle âdeta oyun oynuyor.Kelimeleri oyun çamuruyla oynayan çocuklar gibi eline alıyor,şekil veriyor,anlam katıyor. Alşimistin yapamadığını kelimelere yaptırıyor.Elementleri altına çeviremeyene karşın kelimeleri duygularımıza,içsesimize çeviriyor.Kurduğu cümlelerin kelimelerini billurlaştırabilme yetisine de sahip.Romanını ikiye bölmüş bize sunarken.'tüh' ilk ve 'ah' ikinci bölümü.Hepsi de bu zaten.Tüh ve Ah.Önce yazıklanıyoruz sonra,,,sonra Yazarımız'ın aklındakileri anlayabilmek için romanı devretmemiz gerekiyor ki bu 'ah' bölümünü de anlayabilelim.Ah,pişmanlık mı,kızgınlık mı,sızlanmak mı yoksa içini dökmek için söylediği bir ünlem mi?
Aklımda en çok Huriye Kadın'ın sık sık söylediği 'pisimlay' kaldı.Çok güldüm ama sonra hak verdim Kaygusuz'a.Roman bir kadının Dersim Katliamı sonrasındaki suskunluğunu anlatıyor.Bu suskunluktaki gizem,içe kapanıklık,hissedilmiş olması gereken acı Yazar tarafından aktarılmaya çalışılmış.Pek de güzel aktarmış olduğunu YÜZÜNDE BİR YER'i okuduğum için biliyorum.Edebiyat eşiğini pek yüksek atlamayı başarmış bir Yazarımız Sema Kaygusuz.Bu bir övgü değil bir sitem.Sadece,azıcık daha anlaşılabilir olmasını diliyorum.
SÜRÜ Frank Schaetzing; Resif Yayıncılık; 785 Sayfa, Kapağında 'roman' yazıyor.
Dün akşam Frank Schaetzing'in SÜRÜ adlı eserini devrettim.Bir arkadaşımın tavsiyesi ile okumaya başlamıştım.Kitabın daha ilk sayfasında çeşitli yayın evlerinin ve dergilerin bu eser hakkındaki övgülerine kulak verecek olursak Publishing News şöyle yazmış:'Sadece Almanya'da iki milyon kopyadan fazla satan bu sürükleyici eko-gerilim,aynı başarıyı diğer dillerde de gösterecektir.' İnsan inanıyor tabii.Sonuçta hüsrana uğradığımızda da içimizde bir hayal kırıklığı ile kalıveriyoruz;bu romanda olduğu gibi.Puan vermeden yazacağım yorumumu.Zaten antoloji.com bu romanı almamış içeriğine.
SÜRÜ adlı kitabın kapağında 'roman' yazıyor.Bu edebî türe ait anlam şu son yıllarda değişmeye başladı;daha doğrusu değişime uğradı.Roman kurmacadır.Ama uydurulmuş safsatalar zinciri değildir.Uydur uydur yaz,sonuçta buna roman de.SÜRÜ roman değil bana göre;olsa olsa kurmacanın son zamanların modasına uygun olarak geliştirilmiş bir uyduruk çeşididir.Bir yiyecek çeşidimizden örnek vermek gerekirse aşure tatlısının nelerden yapıldığını az çok biliriz değil mi? Aşure tatlımızın içinde temel olarak buğday,nohut,fasulye vardır.Bu üç gıda ürünü aşurenin olmazsa olmazıdır.Başka neler vardır aşurede? Üzüm,kayısı,nar taneleri hatta kestane,incir,badem,ceviz de bulunabilir.Şayet biz aşure yapmaya kalktığımızda aşurelik buğdayımız yok diye bulgur veya pirinç kullanırsak,fasulye bulamadık diye barbunya fasulyesi katarsak,nohut bulamadık diye bezelye taneleri katarsak pişirdiğimiz şey aşure olmayacaktır.Artık buna kim ne derse desin ama aşure denemez,değil mi? SÜRÜ adlı 785 sayfalık bu esere de ben roman diyemiyorum.Bu tarz bir eserdeki hayal ürünü jölemsi maddenin -eserde jöleye benzer bir madde uydurmuşlar ki akıllara zarar:insanüstü bir yaratık.Milyarlarcası bir araya geldiğinde yapamayacakları halt yok- bilimsel olup olmadığına kim karar verecek.Üstelik romanın yazılışı sırasında değerli bilim adamlarının Frank Schaetzing'e büyük destekler verdiğini anlıyoruz.Buna rağmen bu kadar insanın ortaya çıkardığı bu eser,hiç romana benzememiş.Hele SONSÖZ bölümünde yazılanlar bir roman için fazla saçma geldi bana.
SÜRÜ'yü bana ödünç veren arkadaşım sakın alınmasın;bu eser için dokuz puan vermiş olduğunu söylemişti bana.Eserin yarısını okuduğumda şöyle bir düşündüm acaba okumaya değer bir yenilik mi var, yoksa bilinmedik olağanüstü bir kurgu ile mi karşılaşacağım diye... Ama hüsrana uğradım.Saçma sapan bir 785 sayfa okuyup ardımda bıraktığımda sadece Almanya'da iki milyondan fazla insanın bu eseri okuduğuna değil ama beğenmiş olduğuna hiç inanamadım. Bir kitabın satış rakamları önemli değil bana göre;ne kadar beğenildiği önemli. Zaten eser için beğenildi ile ilgili bir iddia da yok.Sonuçta zamanımı şu kitap için harcadığıma üzülüyorum.
Cuma,27 Kasım 2009
Bayrampaşa / İstanbul
.../...
Bugün ne geldi başıma onu anlatayım ister misiniz? Sabah işe gitmek üzere minibüs bekliyorum. Hava yağışlı;kar yağıyor.Bu kar çok sert,yağarkan insanın yüzünü acıtıyor.O kadar ki berem,eldivenim ve şemsiyem olmasına rağmen tam bir âcizlik yaşatıyor insana.
Adamın birini gördüm,benden 15 yaş kadar küçük..Minibüs bekliyoruz dedim ya hani..Bu arkadaşımızda atkı yok,bere yok,eldiven yok...Sadece gözlüğü var onu kardan koruyan...Üstelik ben park halindeki bir minibüsün arkasında siper almışım; kar yüzüme vurmasın diye...Bu arkadaşa gel,gel ettim elimle,arkasına baktı,bir daha baktı: Bana mı el ediyorsunuz,diye sordu. Evet,dedim. Gelin şöyle şemsiyenin altına,açıkta durmayın, hem niye atkınız,bereniz yok ki sizin? Sormayın,dedi, Tedbirsizlik ettim. Hem sonra biz tanışıyor muyuz? Hayır,dedim. Tanışmamız mı gerekiyor bu durum için...Yok,dedi,tanışıyoruz zannettim de...
Teşekkür etmeyi de unuttu. Alınmadım.
(*) 25 Ocak 2006
Topkapı - İstanbul
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx Pazar,14 Haziran 2009
Upton Sinclair'in 1906 yılında yazdığı ve Amerika'daki işçi sınıfının içler acısı hâllerini anlattığı ŞİKAGO MEZBAHALARI adlı roman için yorum yazacaktım...Yazar'ın herhangi bir kitabını bulamadım antoloji.com sitemizde.Muazzam bir romandı;9 puan üstü diyeceğim! Bu romanı devrettiğimde ALTIN KEMER EFSANESİ adlı John Love'ın yazdığı Mc Donald's adlı şirketin -serüvenini anlatan kitabı edinip okumuştum.Bu eser benim iş hayatım için yol gösterici olmuştu.Bu eser de dokuz puan üstü ediyor bana göre... Şikago Mezbahaları romanıe nasıl bir mezbaha işçisinin evini geçindirebilmek,karnını doyurabilmek için nelere katlanmak zorunda kaldığından bahsediyor... kemik fabrikasında çalışırken kazandığı ile nasıl yaşadığı,üzerine sinen ağır koku yüzünden insanlardan nasıl kaçtığını yürek burkan bir üslup ile yazıyor Sinclair. Altın Kemer Efsanesi ise hamburgerci olarak tanıdığımız:aslında hamburgerci değiller..!- Mc Donald's adlı şirketin Ray Kroc tarafından nasıl hayata geçirildiğini ve nasıl hızlı bir biçimde büyüdüğünü anlatıyor..Japonya'da bir gökdelende hizmete giren ilk Mc Donald's Şubesi'nin olaylı açılışını okuduğunuzda hayretten ağzınız açık kalabilir...Şu Japonlar ilginç insanlar doğrusu...
Sanki öte âlemden bakıyor, çocukluğumun anıları. O kadar uzak,o kadar ötede.
İncir ağacının yaprakları arasında bulduğum, bir yediverenin nemli,kız memesi kadar kadifemsi, serince yüzeyini okşuyor elim.
Daha dalından kopartmadığımı hatırlatıyor anılar bana.
Henüz ağacın tepesindeyim, aşağıdan keten helvacımız geçiyor. Sokaktaki arkadaşlarım hemen çevresini sarıyorlar helvacının, ve bir pamuk helva şöleni başlıyor.
Ağaçtan inmek için can atıyorum. İncir elimde şölen alanına atlıyorum. Pantolonumun cebinden sarı yirmibeş kuruşlardan uzatıyorum şölenciye. Bana kar taneleri gibi beyaz bir pamuk helva uzatıyor. Sağ avucumu kaldırıp helvamın parasını veriyorum keten helvacıya. Çubuğundan tutuyorum helvanın... sağ avucumdaki parayı alıyor helvacı.
Bir elimde incir bir elimde helva, arkadaşlarımın arasına koşuyorum kısa pantolonumla.
Foucault Sarkacı; Umberto Eco; Çeviren: Şadan Karadeniz Can Sanat Yayınları; İtalyan Edebiyatı, Roman, Hikaye, Şiir, Denemeler; İstanbul, 1997, 12.5 x 19.5 cm, 648 sayfa, bu romanı 7 temmuz 2009 salı günü Sahaf Tuncay'dan satın aldım...648 sayfalık bu eser gözümü korkutuyor aslında;okumayı da istiyorum.Bir arkadaşım bu roman hakkında iddialı görüşe sahipti:Okumadan ölmeyin..! diye yazıyordu.Sırada başka kitaplarım var ama listemin ilk 10 kitabı arasına alıyorum.Şu her fırsatta bulduğum kitabı satın alma ve/ya aradığım kitaba bir biçimde ulaşıp edinme serüveni beni bırakmadıkça ben de kitapları bırakmayacağım galiba...Tuncay Ağabey Foucault Sarkacı'nı ararken hazır bulundurduğum listeyi aldı benden ve bana:'İstersen diğer arkadaşlarda vardır,bende bulamadıklarını onlardan temin edebilirim.' dedi.Teşekkür ediyorum ama kitabı aramak heyecan veriyor bana...Hele uzun zamandır aradığım bir tanesini raflarda kendim bulduğumda mest oluyorum,dedim.Aaa,tabii,o heyecanı yaşamak istiyorsun,dedi.İşlerin azaldığını her geçen gün daha da azalacağını tahmin ettiğini,internetin kitap karıştırma âdetlerimizi,keyfimizi değiştirdiğini de sözlerine ekledi...Dertleştik...Önce melankolik sonra dramatik bir hava esti.Foucault Sarkacı'nı satın alıp veda ettim;Tuncay Ağabey'i dükkânında yalnız bıraktım.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx KIZILA BOYALI SAÇLAR romanını Can Karakişi tavsiye etti...Askerdeyken okumuş...8 puan vermiş...Ahmet Necdet Sezer'in okuduğu kitaplardan biriymiş... 26 Ağustos 2009
KIZILA BOYALI SAÇLAR romanını Havva Akkaya da tavsiye etti geçen hafta...10 Şubat 2010
Kostas Mourselas'a ait KIZILA BOYALI SAÇLAR romanının Om Yayınlarından çıkmış birinci baskısı (476 sayfa) geçti bugün elime.Kosta Sarıoğlu çevirmiş.Erdem arkadaşımdan ödünç aldım. Çarşamba,17 şubat 2010 xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Pierre Rey; Çeviren: Atilla Tokatlı; Erko Yayıncılık; İstanbul, 2005, 448 sayfa
PARA romanı için yorum yazı-yorum...
Daha nasıl yazayım arkadaşlar: 10 Puan üzerinde 10 yıldız var...Bir de kırmızı kurdele bağlıyorum PARA romanına...şu cumartesi gününde bakın hastayım,dışarı çıkamıyorum,oturdum sizler için kaç kez yorum yazdığım şu PARA romanına tekrar yorum y a z ı y o r u m.
Bu roman seri bir roman değil...448 sayfalık tek bir nüshadır...Edebî açıdan türü: kara romandır...Kara romanı polisiye ve macera romanlarının bileşimi sayabiliriz.Bu romanın ana konusu muazzam büyüklükte nakit bir miktar paradır ve bu paranın akıbeti için yaşanan ilginç olaylardır...İki sendika -mafya örgütü- yirmi yıllık soğuk savaşın ardından barış imzalarken paralarını da ortak bir hesaba yatırmak isterler...bu iş için İsviçre'deki bankalardan biri uygun görülür...Sendika başkanı ile ortak sendikanın muhasebecisi parayı yatırmak üzere yoldadırlar...Muhasebecinin aklını kurcalamaktadır bu kadar büyük nakit para...zimmetine geçirebilirse ömrünün sonuna kadar ihtişam içinde yaşayacaktır...hem karısından bıkmıştır... sevgilisi Zaza'ya büyük bir sürpriz yapmak istemektedir...Sendikanın parasını aparmak düşünüldüğü kadar kolay değildir...ama ya yakalanmazsa...işte bu düşünceler sonunda muhasebeci parayı zimmetine geçirmeye karar verir...Bu akıl almaz kararın ardından,muhasebeci Morty O'Broin için hayat artık çok farklı olacaktır...sonuçta gideceği yer bu dünya üzerindedir...ve parayı yanı sıra götürebilecek midir? Sendika üyeleri ossaat harekete geçerler...Muhasebecinin patronu Gabelotti parayı ortaklarının iç ettiğinden emindir...kendi muhasebecisinin parayı zimmetine geçirebilme düşüncesi bile komiktir...insan elini bu paraya süremeyeceğini bilir...Bilir de kendi ölüm fermanını imzalar mı hiç! Gabelotti paranın ortağı Volpone'lar tarafından alıkonulduğunu tahmin etmektedir;ortağı Zu Genco Volpone ile muhasebecisinden haber alamamaktadır.Bütün bu olayların başlamasına sebep olan ise Moshe Yudelman'dır...hani şu Volpone'nun sendikasını yöneten adam...Genco,yöneticisi Yudelman'ın öğütleri sonucu Gabelotti Ailesi ile ortaklık kurmaya yanaşmıştır...İsviçre'deki bankaya yatan para şifreli yatırılmıştır...Sonuçta bankacı şifreyi tam bilene parayı verecektir,anlaşma böyledir...Sendika üyeleri paranın peşinden İsviçre'ye giderler...ortaklık tekrar bozulmak üzeredir...İtalo,ah İtalo,bizim şu Genco'nun kardeşi...çok atak,gözüpek biridir...Aklından ziyade yumrukları ile iş görmek istemektedir...Moshe Yudelman bir yandan Gabelotti ile,bir yandan ortadan kaybolan patronu Volpone ile,diğer taraftan bu İtalo ile bir de şu İsviçre'deki Bankacı ile ilgilenmek durumundadır...Sendika işlerini çekip çevirmek kolay değildir...bir de bu sendikanın ortak parası ortadan kaybolduysa işler daha da akıl almaz bir seyirde ilerleyecektir...
Tamamını anlatmamı istemezsiniz umuyorum.Ben kitabı tam üç kez devrettim...İlk okumamı hatırlıyorum:Romanı okur okumaz tekrar başa dönüp ilk sayfadan okumaya başlamış ve ikinci kez devretmiştim.
Şimdiye kadar okumuş olduğum romanların arasında 10 üzerinden 10 yıldız verdiğim ilk ve tek roman PARA romanıdır...2001 yılında okuduğumdan bu yana tek derdim şimdi okuduğum romanlardan zevk alamamaktır ki...sebebi bu PARA romanıdır.Roman okuma ve zevk alma eşiğimi PARA çok yükseltti...
Saygılarımı sunuyorum...
En sevdiğim roman (hâlâ) PARA Pierre Rey Cumartesi,27 Haziran 2009 Bayrampaşa / İstanbul
Dün,Stephenie Meyer'in ALACAKARANLIK romanını devrettim ve yorumunu yazdım antoloji'de...
Bugün,Sema Kaygusuz'a ait YERE DÜŞEN DUALAR romanını okumaya başladım. Bir ilkromanmış Yere Düşen Dualar. Kaygusuz'un şimdiye kadar rast gelmediğim ve kısaca tanımlayamayacağım bir üslubu var;mamafih yirmisekizinci sayfaya kadar rahat okudum.
En sevdiğim roman PARA Pierre Rey Pazartesi,8 Haziran 2009 Bayrampaşa / İstanbul
2008 yılında okumuş olduğum Thomas Harris'in KUZULARIN SESSİZLİĞİ (Çeviri:Mehmet Harmancı; Altın Kitaplar Yayınevi; 288 Sayfa) adlı romanına yorum yazamadım...Antoloji'de bu kitaba ait sayfayı bulamadım...
Hermann Hesse'nin BOZKIRKURDU romanını,Edgar Allan Poe'nin MORGUE SOKAĞI CİNAYETİ adlı öykülerini ve Ayhan Gültaş'ın yazdığı TEODORA(Kızıl Nefer Teodora) adlı romanı da 2009 yılı başlarında devretmiştim...yorumlarımı yazacağım.
x-) Harlan Coben'in OYUNBOZAN'ını devrettim (2009/ 23.) Şimdi ALACAKARANLIK romanı beni bekliyor Stephenie Meyer'in. Aslında bu iki romanı aynı anda okumaya başlamıştım...bir süre sonra OYUNBOZAN kazanmıştı beğenimi...Vampirlerle ilgili olan Meyer'in romanına hâlâ elim gitmiyor...Hafta sonu Sema Kaygusuz'un YERE DÜŞEN DUALAR adlı romanını okumak istiyorum.
En sevdiğim roman PARA Pierre Rey Pazartesi,1 Haziran 2009 Bayrampaşa / İstanbul
x-) 31 Mayıs 2009 Pazar günü okuduğum bir gazetede Okan Bayülgen ile yapılmış bir anket gördüm...En sevdiğiniz kitap,sorusuna Andre Gide'nin Isabella romanı,diye cevap vermiş Bayülgen...
x-) Şu son günlerde Prof.Dr.İskender Pala Hocamızın Katre-i Matem adlı romanını acayip merak ediyorum...bir an önce alıp,okusam! Ama elimde bugün için okuduğum Harlan Coben'in OYUNBOZAN'ı var...ve ardından ALACAKARANLIK romanı beni bekliyor Stephenie Meyer'in...Aslında bu son iki romanı aynı anda okumaya başladım...bir süre sonra OYUNBOZAN kazandı beğenimi...Vampirlerle ilgili olan Meyer'in romanını bilinçaltım ileriye mi atıyor,ne..!
Sait Faik Abasıyanık'ın KUMPANYA (YKY baskısı) adlı öykü kitabını devrettim bu akşam... Üç öyküsü var Yazarımız'ın bu 100 sayfalık kitabında:Kumpanya,Kriz ve Gauthar Cambazhanesi. Sait Faik Adapazarı'nda doğmuş 1906 yılında ve 1954 yılında İstanbul'da ölmüş...İranlı Yazar Sadık Hidayet gibi 48 yaşında vefat etmiş...Bu öykü kitabından sonra kitaplarımın arasından çektim çıkardım Sait Faiklerim'i...ŞİMDİ SEVİŞME VAKTİ (YKY baskısı) adlı şiir kitabında 'Kırda Bir Öğle Uykusu' şiirini bakın nasıl bitiriyor:
Uyusam, Kendimi bir son vapurda sansam... Peşimizde yıldızlar, Peşimizde uskur, Uyusam...
Ne kadar melankolik,değil mi? Öyküleri gibi şiirleri de hüzünlü...
Yazarın MEDAR-I MAİŞET MOTORU adlı romanını okumuştum yıllarca önce...hâlâ kitaplarımın arasında olduğunu görünce ne kadar Sait Faik kitabım varsa çıkardım meydana...Öykü kitaplarından HAVADA BULUT (YKY baskısı),SON KUŞLAR (YKY baskısı),LÜZUMSUZ ADAM (YKY baskısı) ile mahkemelerden derlediği yaşanmış öyküleri anlatan MAHKEME KAPISI (YKY baskısı) adlı kitaplarımı karıştırdım şöyle bir...
Bir Yazar'ın bir kitabı tavsiye edildiğinde hep merak edegelmişimdir:Önerilmiş olan kitap Yazar'ın en iyi kitabı mıdır?
Bir zamanlar -Agatha Christie henüz hiç okumamışken- Yazarımız Ahmet Ümit'in bir beğeni yazısını görüp okumuştum On Küçük Zenci adlı romanı...(Agatha Christie; Çeviren: Semih Yazıcıoğlu ; Altın Kitaplar Yayınevi;) Ahmet Ümit ne kadar gerçekçi idi ON KÜÇÜK ZENCİ'yi methederken? Veya Agatha Christie'nin kaç romanını okumuştur acaba,yoksa sadece ON KÜÇÜK ZENCİ adlı cinayet romanını mı okumuştur? Bu akşam ise Agatha Christie'nin bir başka romanını okudum:ROGER ACKROYD CİNAYETİ. Beğendiğimi söyleyemeyeceğim...üstelik bu romanını da tavsiye üzerine edinmiştim.Aslında Yazar'ın DOĞU EKSPRESİNDE CİNAYET adlı romanını satın alacaktım...Beylikdüzü'ndeki TÜYAP Kitap Fuarı'nın Altın Kitaplar standındaydım...Sağ yanımdaki kadın hissedilir bir heyecanla yanındaki küçük kıza 'Aaa,bak bu da var,şu da var,' diye Agatha Christie'nin kitaplarını gösteriyordu. Kadına danışsam mı, düşüncesi geçti zihnimden...bir bilene sormak iyidir her hâlde.'Siz Yazar'ın hayranısınız anladığım kadarıyla..?' gibi bir başlangıç sözü ile danışmaya başladım! Pek memnun bir tavırla bana döndü kadın...'Ben de hangisini alsam diye bakınıyordum Doğu Eksp...' diye sormama kalmadı bir hışım Roger Ackroyd Cinayeti adlı kitaba el atıp bana uzattı ve sordu: 'On Küçük Zenci'yi okudunuz mu?' Okudum,diye cevap verdim.'O zaman bu kitabı almalısınız..!' dedi.Teşekkür ettim ve kadının dediğini yaptım.Hâlâ düşünüyorum Yazar'ın okumuş olduğum tek romanını bu hanım nasıl bildi? Agatha Teyze 79 roman yazmış..! Gerçekten roman Christie'nin en sıkı romanı idiyse bu romanını nasıl değerlendireceğimi aşağı yukarı tahmin edebiliyorum,diye düşündüğümü hatırlıyorum.Romanı okurken epeyce sıkıldım...methedilen bir romandı üstelik...
En sevdiğim roman PARA Pierre Rey Perşembe,12 Şubat 2009 Bayrampaşa / İstanbul
Mevlânâ'nın Mesnevî'-i Şerîf'i şu dizelerle başlıyor:
Dinle neyden, zira o bir şeyler anlatmada,ayrılıklardan şikâyet etmededir.
Ney der ki: Beni kamışlıktan kopardıklarından beri iniltim, kadın ve erkek herkesi ağlattı.
Ayrılık bağrımı parça parça eylesin,tâ ki aşk derdini anlatabileyim.'
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
LEYLA İLE MECNUN adlı mesneviyi okudum 2010 yılı Ağustos ayı başlarında...Antoloji.com'da yorum yazabileceğim yeri mi bulamadım yoksa Nizamî Gencevî gibi yazarlar ile onun Leylâ ile Mecnun eserine benzer edebiyat ürünlerini bu site önemsemiyor mu,anlayamadım.Sonuçta işte buraya yorumumu yazmak durumunda kaldım arkadaşlar.Elimdeki Leylâ ile Mecnun adlı eser, Millî Eğitim Basımevi'nin 1990 yılında basılmış bir nüshası ve tam 20.000 baskı adeti bildiriliyor.Ali Nihat Tarlan çevirmiş Türkçemize.Gencevî bu eserini 1188 yılında yazmış...4718 beyitmiş tamamı ve eser Şirvanşahlardan Minuçihr'in oğlu Ahtısan namına kaleme alınmış...Bir büyüğün siparişi üzerine,sipariş sözü ağır düşecek zannımca;değiştiriyorum:Bir büyüğün -Leylâ ile Mecnun'da zamanın padişahının- ricası üzerine bir efsane edebî bir eser hâline getiriliyor.Burada ilginç bir durum var,öncelikle padişah böyle bir efsanenin tüm âlem tarafından bilinmesini istiyor.Önemli olan padişahın bunu istemesi...
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
VAROLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ adlı romanını okudum Çekoslavak Yazar Milan Kundera'nın.En ünlü romanı olarak biliniyormuş,ben daha önce YAVAŞLIK adlı romanını okumuştum Yazar'ın;onu çok daha az beğenmiştim.Bu roman okuyacağım kitaplar arasında yıllardır duruyor ve her seferinde bir kaç bölüm okuyor ve yerine bırakıyordum.Bitti ya,,,kendimi hafiflemiş(!) hissediyorum.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Mart ayından bu güne Stefano D'Anna'nın TANRILAR OKULU'nu devrettim.GARGANTUA bitti.Stephen King'in romanı CHRISTINE bitti.İranlı Yazar Abbas Maroufi'nin ÖLÜLER SENFONİSİ ile Ahmed Arif'in şiir kitabını da devrettim.En sondan bir önce İskender Pala'nın İKİ DARBE ARASINDA adlı biyografik eserini devrettim ve son olarak EJDERHA DÖVMELİ KIZ romanını okudum Stieg Larsson'un... Fakat hiçbirine yorum yazacak hâlde değilim;keyfim yok.
Pazartesi,19 Nisan 2010 xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Az önce Stephen Hunter'ın 47.SAMURAY adlı 1.baskısı 2009 yılının ağustos ayında yapılmış romanını devrettim.Filmini izleseydim daha iyi olurdu!Tam filmi çevrilecek bir eser olmuş 47.Samuray.Ve 338 sayfa idi roman.Yakuzalar: hani şu bildiğimiz Japon mafyaları ile bir Amerikalı esas oğlan hem çok değerli hem antika bir dövüş kılıcını paylaşamıyorlar.Amerikalı kahramanımız tam bir hafta kılıçla dövüşmesini öğreniyor; sonra mafyanın bu kılıcı parlattırdığı bir evi basıyor.Mafyanın beş üyesini kesiyor.Altıncısını sadece yaralıyor...Sonuç bölümünde bu Amerikalı dövüş ustası -üstelik yaşlı- Yakuza'nın en tehlikeli ve kılıçta en usta adamını kesiyor.47.Samuray romanına 7,5'tan sekiz verdim.Şimdi yazar yazmaz pişman oldum,keşke bir puan düşük verseydim diye...
Saygılarımla,
En sevdiğim roman (hâlâ) PARA Pierre Rey
Çarşamba,24 şubat 2010
Bayrampaşa /İstanbul
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Arkadaşım Selçuk'un eniştesi Murat Bey'in tavsiye ettiği kitaplar:
PATASANA Ahmet Ümit 8-9 puan
BİR SİS BÖLER GECEYİ Ahmet Ümit 8 puan
SON YENİÇERİ Reha Çamuroğlu 9-10 puan
BOĞAZKESEN FATİH'İN ROMANI Nedim Gürsel 9 puan
Çarşamba,10 Şubat 2010
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
10
KRAL OİDİPUS
Sophokles; Çeviren: Bedrettin Tuncer; Üçüncü Basılış; M.E.B. Yayınları; 87 Sayfa
Yunan trajedisinin en kuvvetli örneği olan bu eseri psikanalize meraklı olanlar okumalı.Derdim var diyenler mutlaka okumalı.
Saygılarımı sunuyorum.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
7
Bir Cinayetin Psikanalizi Bir Sigmund Freud Romanı
Jed Rubenfeld;Çeviren: Selim Yeniçeri; Koridor Yayınları, 2006, 1. baskı, 488 sayfa
Türkçe karşılığı 'Ay Parçası' veya 'Çok Güzel Kadın' anlamına gelen arkadaşım ödünç getirmişti bana bu romanı;ismin aslı mı? Farsça tabii ki.Psikanaliz ise Fransızcadır.Ruh bilimi ve/ya ruhsal çözümleme anlamlarını taşır.Bir Cinayetin Ruhsal Çözümlemesi.Kafa karıştıran bir roman...Fakat üslubu basit;rahat okunuyor.
Romanı Türkçemize çeviren Selim Yeniçeri'yi tebrik ediyorum.Bu arkadaşımızın çevirdiği romanlar rahat okunuyor doğrusu.
2009 yılını tamamlarken okuduğum roman buydu.Bu romanın Yazarı'nın atıfta bulunmasıyla bir kez daha Sophokles'in KRAL OİDİPUS adlı trajedisini devrettim.
Saygılarımla,
En sevdiğim roman (hâlâ) PARA Pierre Rey
Bayrampaşa / İstanbul
Çarşamba,6 Ocak 2010
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
3
KANLI TUTKU
Osman Aysu; Sonsuz Kitap Yayınları; 2009, 288 sayfa,
3 puan veriyorum.Bu eseriniz çok basit bir cinayet romanı olmuş Sayın Aysu.Cinayeti kimin işlediğini henüz 94.sayfada açıklamışsınız.Sarı muşambalı iki kişi zanlı olabilir.E,Kamil Bey'in olamayacağı biz okurlar için açık olduğu hâlde polisler bunu niçin anlayamıyor? Katil belli olduktan sonra yaklaşık 200 sayfa devam ediyor roman.İnanın hiç okuma zevki de alamadım.
Saygılarımla,
En sevdiğim roman (hâlâ) PARA Pierre Rey
Cumartesi,26 Aralık 2009
Bayrampaşa / İstanbul
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
10
KAYIP SEMBOL
Dan Brown; Çeviren: Petek Demir;Altın Kitaplar Yayınevi; İstanbul, 2009, 1. baskı, 528 sayfa
Az önce devrettim KAYIP SEMBOL'ü.Dan Brown bu işi biliyor.Müthiş bir roman yazmış gene.Kayıp Sembol'ün ne olduğunu Robert Langdon bile anlayamıyor ama Dan Brown okuyanları düşündürtecek öyle bir konu bulmuş ki;hayran kaldım.
Kitapseverler bir an önce bu romanı okumalı!
Saygılarımla,
En sevdiğim roman (hâlâ) PARA Pierre Rey
Pazartesi,21 Aralık 2009
Bayrampaşa / İstanbul
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Burak Eldem'in 2012:MARDUK'LA RANDEVU'sunu ağır ağır okuyorum.Marduk her 3661 yılda bir dünyamızın yakınlarından geçtiğine inanılan bir gezegen-miş.Bu kitapta bu gezegenden bahsediliyor.Dünyamızın yakınlarından geçtiği son tarih milâttan önce 1649 yılıy-mış. Üçbinaltıyüzaltmışbir senede bir hesabına göre 2012 yılında Marduk Gezegen'i tekrar dünyamıza yaklaşacak-mış.
Okul kitaplarına benziyor...Okurken okuduklarımın tadına varamadığımı söyleyebilirim.Kuru,yavan bir üslubu var Burak Eldem'in.Kitap ise 598 sayfa.Bakalım MARDUK gelmeden devredebilecek miyim?
Pazar,6 Aralık 2009
Not: Devrettim 2012 MARDUKLA RANDUVU'yu.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bu akşam Poe'nin Morgue Sokağı Cinayeti adlı kitabındaki hikâyelerden AMONTILLADO FIÇISI adlı olanını okudum bir kez daha.Bu Yazar'ın öykülerini okumak nefes darlığı yapıyor bana.Peki öyleyse neden okuyorum ki ikinci bir kez bu öyküyü? Kitaptaki Morgue Sokağı Cinayeti adlı öyküyü de ikinci bir kez okumuştum geçenlerde.
Edgar Allan Poe'nin başka eserlerini alıp okumalıyım.Konuları bunaltıcı,nefes kesici ama adam çok hoş yazmış yahu!
Füruzan'ın BENİM SİNEMALARIM adlı öykü kitabını da bu akşam devrettim.Haraç adlı romana benzer öyküsü çok,çok,çok daha iyiydi Benim Sinemalarım'daki öykülere nazaran.Hele kitabın en sonunda yer alan 'Kış Gelmeden' başlıklı öykü berbattı;pek baştan savma geldi bana.Hiç beğenmedim.Öykü,kahramanlarını ve onların bulunduğu çevreyi okuyucunun zihninde fotoğraf kareleri gibi canlandırabilmelidir.
Perşembe,3 Aralık 2009
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
9
YÜZÜNDE BİR YER
Sema Kaygusuz; Doğan Kitapçılık; İstanbul, 2009, 176 sayfa
Faruk adlı bir arkadaşım ile cumartesi günü Tüyap Kitap Fuarı'nda görüşürken Sema Kaygusuz'u sordum 'bugün burada mı? ' diye.Bilmiyormuş.Sonra birlikte Fuar etkinliklerini gösteren broşüre baktık,yokmuş Yazarımız.
Sema Kaygusuz'un YERE DÜŞEN DUALAR adlı romanını okumuştum Faruk Bey'den ödünç alıp.Pek beğenmiştim.Yeni bir romanını okumak isterdim pek tabii.Sema Kaygusuz'un yeni romanı YÜZÜNDE BİR YER yeni yayımlanmıştı Doğan Yayıncılık'tan.Ben alacağım romanı,dedi Faruk Bey.Hadi şu hâlde git satın al; bak Doğan Kitap hemen yanı başımızda,dedim.Faruk Bey gitti,kitabı satın aldı,geldi ve bana ödünç verdi romanı.
Hepi topu yüzyetmişaltı sayfalık bir romancık Yüzünde Bir Yer.Dün akşam devrettim.Sema Kaygusuz kelimelerle âdeta oyun oynuyor.Kelimeleri oyun çamuruyla oynayan çocuklar gibi eline alıyor,şekil veriyor,anlam katıyor. Alşimistin yapamadığını kelimelere yaptırıyor.Elementleri altına çeviremeyene karşın kelimeleri duygularımıza,içsesimize çeviriyor.Kurduğu cümlelerin kelimelerini billurlaştırabilme yetisine de sahip.Romanını ikiye bölmüş bize sunarken.'tüh' ilk ve 'ah' ikinci bölümü.Hepsi de bu zaten.Tüh ve Ah.Önce yazıklanıyoruz sonra,,,sonra Yazarımız'ın aklındakileri anlayabilmek için romanı devretmemiz gerekiyor ki bu 'ah' bölümünü de anlayabilelim.Ah,pişmanlık mı,kızgınlık mı,sızlanmak mı yoksa içini dökmek için söylediği bir ünlem mi?
Aklımda en çok Huriye Kadın'ın sık sık söylediği 'pisimlay' kaldı.Çok güldüm ama sonra hak verdim Kaygusuz'a.Roman bir kadının Dersim Katliamı sonrasındaki suskunluğunu anlatıyor.Bu suskunluktaki gizem,içe kapanıklık,hissedilmiş olması gereken acı Yazar tarafından aktarılmaya çalışılmış.Pek de güzel aktarmış olduğunu YÜZÜNDE BİR YER'i okuduğum için biliyorum.Edebiyat eşiğini pek yüksek atlamayı başarmış bir Yazarımız Sema Kaygusuz.Bu bir övgü değil bir sitem.Sadece,azıcık daha anlaşılabilir olmasını diliyorum.
Saygılarımla,
En sevdiğim roman PARA Pierre Rey
Pazartesi,9 Kasım 2009
Bayrampaşa / İstanbul
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Eduardo Galeano 1) LATİN AMERİKA'NIN KESİK DAMARLARI 2) AYNALAR
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
SÜRÜ Frank Schaetzing; Resif Yayıncılık; 785 Sayfa, Kapağında 'roman' yazıyor.
Dün akşam Frank Schaetzing'in SÜRÜ adlı eserini devrettim.Bir arkadaşımın tavsiyesi ile okumaya başlamıştım.Kitabın daha ilk sayfasında çeşitli yayın evlerinin ve dergilerin bu eser hakkındaki övgülerine kulak verecek olursak Publishing News şöyle yazmış:'Sadece Almanya'da iki milyon kopyadan fazla satan bu sürükleyici eko-gerilim,aynı başarıyı diğer dillerde de gösterecektir.' İnsan inanıyor tabii.Sonuçta hüsrana uğradığımızda da içimizde bir hayal kırıklığı ile kalıveriyoruz;bu romanda olduğu gibi.Puan vermeden yazacağım yorumumu.Zaten antoloji.com bu romanı almamış içeriğine.
SÜRÜ adlı kitabın kapağında 'roman' yazıyor.Bu edebî türe ait anlam şu son yıllarda değişmeye başladı;daha doğrusu değişime uğradı.Roman kurmacadır.Ama uydurulmuş safsatalar zinciri değildir.Uydur uydur yaz,sonuçta buna roman de.SÜRÜ roman değil bana göre;olsa olsa kurmacanın son zamanların modasına uygun olarak geliştirilmiş bir uyduruk çeşididir.Bir yiyecek çeşidimizden örnek vermek gerekirse aşure tatlısının nelerden yapıldığını az çok biliriz değil mi? Aşure tatlımızın içinde temel olarak buğday,nohut,fasulye vardır.Bu üç gıda ürünü aşurenin olmazsa olmazıdır.Başka neler vardır aşurede? Üzüm,kayısı,nar taneleri hatta kestane,incir,badem,ceviz de bulunabilir.Şayet biz aşure yapmaya kalktığımızda aşurelik buğdayımız yok diye bulgur veya pirinç kullanırsak,fasulye bulamadık diye barbunya fasulyesi katarsak,nohut bulamadık diye bezelye taneleri katarsak pişirdiğimiz şey aşure olmayacaktır.Artık buna kim ne derse desin ama aşure denemez,değil mi? SÜRÜ adlı 785 sayfalık bu esere de ben roman diyemiyorum.Bu tarz bir eserdeki hayal ürünü jölemsi maddenin -eserde jöleye benzer bir madde uydurmuşlar ki akıllara zarar:insanüstü bir yaratık.Milyarlarcası bir araya geldiğinde yapamayacakları halt yok- bilimsel olup olmadığına kim karar verecek.Üstelik romanın yazılışı sırasında değerli bilim adamlarının Frank Schaetzing'e büyük destekler verdiğini anlıyoruz.Buna rağmen bu kadar insanın ortaya çıkardığı bu eser,hiç romana benzememiş.Hele SONSÖZ bölümünde yazılanlar bir roman için fazla saçma geldi bana.
SÜRÜ'yü bana ödünç veren arkadaşım sakın alınmasın;bu eser için dokuz puan vermiş olduğunu söylemişti bana.Eserin yarısını okuduğumda şöyle bir düşündüm acaba okumaya değer bir yenilik mi var, yoksa bilinmedik olağanüstü bir kurgu ile mi karşılaşacağım diye... Ama hüsrana uğradım.Saçma sapan bir 785 sayfa okuyup ardımda bıraktığımda sadece Almanya'da iki milyondan fazla insanın bu eseri okuduğuna değil ama beğenmiş olduğuna hiç inanamadım. Bir kitabın satış rakamları önemli değil bana göre;ne kadar beğenildiği önemli. Zaten eser için beğenildi ile ilgili bir iddia da yok.Sonuçta zamanımı şu kitap için harcadığıma üzülüyorum.
Cuma,27 Kasım 2009
Bayrampaşa / İstanbul
.../...
Bugün ne geldi başıma onu anlatayım ister misiniz? Sabah işe gitmek üzere minibüs bekliyorum. Hava yağışlı;kar yağıyor.Bu kar çok sert,yağarkan insanın yüzünü acıtıyor.O kadar ki berem,eldivenim ve şemsiyem olmasına rağmen tam bir âcizlik yaşatıyor insana.
Adamın birini gördüm,benden 15 yaş kadar küçük..Minibüs bekliyoruz dedim ya hani..Bu arkadaşımızda atkı yok,bere yok,eldiven yok...Sadece gözlüğü var onu kardan koruyan...Üstelik ben park halindeki bir minibüsün arkasında siper almışım; kar yüzüme vurmasın diye...Bu arkadaşa gel,gel ettim elimle,arkasına baktı,bir daha baktı: Bana mı el ediyorsunuz,diye sordu. Evet,dedim. Gelin şöyle şemsiyenin altına,açıkta durmayın, hem niye atkınız,bereniz yok ki sizin? Sormayın,dedi, Tedbirsizlik ettim. Hem sonra biz tanışıyor muyuz? Hayır,dedim. Tanışmamız mı gerekiyor bu durum için...Yok,dedi,tanışıyoruz zannettim de...
Teşekkür etmeyi de unuttu. Alınmadım.
(*) 25 Ocak 2006
Topkapı - İstanbul
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Pazar,14 Haziran 2009
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx<
Upton Sinclair'in 1906 yılında yazdığı ve Amerika'daki işçi sınıfının içler acısı hâllerini anlattığı ŞİKAGO MEZBAHALARI adlı roman için yorum yazacaktım...Yazar'ın herhangi bir kitabını bulamadım antoloji.com sitemizde.Muazzam bir romandı;9 puan üstü diyeceğim! Bu romanı devrettiğimde ALTIN KEMER EFSANESİ adlı John Love'ın yazdığı Mc Donald's adlı şirketin -serüvenini anlatan kitabı edinip okumuştum.Bu eser benim iş hayatım için yol gösterici olmuştu.Bu eser de dokuz puan üstü ediyor bana göre... Şikago Mezbahaları romanıe nasıl bir mezbaha işçisinin evini geçindirebilmek,karnını doyurabilmek için nelere katlanmak zorunda kaldığından bahsediyor... kemik fabrikasında çalışırken kazandığı ile nasıl yaşadığı,üzerine sinen ağır koku yüzünden insanlardan nasıl kaçtığını yürek burkan bir üslup ile yazıyor Sinclair. Altın Kemer Efsanesi ise hamburgerci olarak tanıdığımız:aslında hamburgerci değiller..!- Mc Donald's adlı şirketin Ray Kroc tarafından nasıl hayata geçirildiğini ve nasıl hızlı bir biçimde büyüdüğünü anlatıyor..Japonya'da bir gökdelende hizmete giren ilk Mc Donald's Şubesi'nin olaylı açılışını okuduğunuzda hayretten ağzınız açık kalabilir...Şu Japonlar ilginç insanlar doğrusu...
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx<
Eger zebâde mesti hoş bâş,
Bâ mahruhî eger nişestî hoş baş.
Çün â'kıbet-i kâr-i cehân nistî est,
Engâr ki nistî çu hesti hoş baş.
Ömer Hayyam
Türkçesi:
Eğer badeden mest olmuşsan mutlu ol,
Bir ay yüzlü ile oturduysan mutlu ol,
Madem ki dünya işinin sonu yokluktur...
Farzet ki yoksun.Ama madem varsın,mutlu ol!
Ömer Hayyam
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Kısa Pantolonlu'nun Pamuk Helva Şöleni
Garip...
Sanki öte âlemden bakıyor,
çocukluğumun anıları.
O kadar uzak,o kadar ötede.
İncir ağacının yaprakları arasında bulduğum,
bir yediverenin nemli,kız memesi kadar kadifemsi,
serince yüzeyini okşuyor elim.
Daha dalından kopartmadığımı hatırlatıyor anılar bana.
Henüz ağacın tepesindeyim,
aşağıdan keten helvacımız geçiyor.
Sokaktaki arkadaşlarım hemen çevresini sarıyorlar helvacının,
ve bir pamuk helva şöleni başlıyor.
Ağaçtan inmek için can atıyorum.
İncir elimde şölen alanına atlıyorum.
Pantolonumun cebinden sarı yirmibeş kuruşlardan uzatıyorum şölenciye. Bana kar taneleri gibi beyaz bir pamuk helva uzatıyor.
Sağ avucumu kaldırıp helvamın parasını veriyorum keten helvacıya.
Çubuğundan tutuyorum helvanın...
sağ avucumdaki parayı alıyor helvacı.
Bir elimde incir bir elimde helva,
arkadaşlarımın arasına koşuyorum kısa pantolonumla.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
28 ağustos 2009
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Foucault Sarkacı; Umberto Eco; Çeviren: Şadan Karadeniz
Can Sanat Yayınları; İtalyan Edebiyatı, Roman, Hikaye, Şiir, Denemeler; İstanbul, 1997, 12.5 x 19.5 cm, 648 sayfa, bu romanı 7 temmuz 2009 salı günü Sahaf Tuncay'dan satın aldım...648 sayfalık bu eser gözümü korkutuyor aslında;okumayı da istiyorum.Bir arkadaşım bu roman hakkında iddialı görüşe sahipti:Okumadan ölmeyin..! diye yazıyordu.Sırada başka kitaplarım var ama listemin ilk 10 kitabı arasına alıyorum.Şu her fırsatta bulduğum kitabı satın alma ve/ya aradığım kitaba bir biçimde ulaşıp edinme serüveni beni bırakmadıkça ben de kitapları bırakmayacağım galiba...Tuncay Ağabey Foucault Sarkacı'nı ararken hazır bulundurduğum listeyi aldı benden ve bana:'İstersen diğer arkadaşlarda vardır,bende bulamadıklarını onlardan temin edebilirim.' dedi.Teşekkür ediyorum ama kitabı aramak heyecan veriyor bana...Hele uzun zamandır aradığım bir tanesini raflarda kendim bulduğumda mest oluyorum,dedim.Aaa,tabii,o heyecanı yaşamak istiyorsun,dedi.İşlerin azaldığını her geçen gün daha da azalacağını tahmin ettiğini,internetin kitap karıştırma âdetlerimizi,keyfimizi değiştirdiğini de sözlerine ekledi...Dertleştik...Önce melankolik sonra dramatik bir hava esti.Foucault Sarkacı'nı satın alıp veda ettim;Tuncay Ağabey'i dükkânında yalnız bıraktım.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
KIZILA BOYALI SAÇLAR romanını Can Karakişi tavsiye etti...Askerdeyken okumuş...8 puan vermiş...Ahmet Necdet Sezer'in okuduğu kitaplardan biriymiş...
26 Ağustos 2009
KIZILA BOYALI SAÇLAR romanını Havva Akkaya da tavsiye etti geçen hafta...10 Şubat 2010
Kostas Mourselas'a ait KIZILA BOYALI SAÇLAR romanının Om Yayınlarından çıkmış birinci baskısı (476 sayfa) geçti bugün elime.Kosta Sarıoğlu çevirmiş.Erdem arkadaşımdan ödünç aldım.
Çarşamba,17 şubat 2010
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Para
27.06.2009 22:16
PARA
Pierre Rey; Çeviren: Atilla Tokatlı; Erko Yayıncılık; İstanbul, 2005, 448 sayfa
PARA romanı için yorum yazı-yorum...
Daha nasıl yazayım arkadaşlar: 10 Puan üzerinde 10 yıldız var...Bir de kırmızı kurdele bağlıyorum PARA romanına...şu cumartesi gününde bakın hastayım,dışarı çıkamıyorum,oturdum sizler için kaç kez yorum yazdığım şu PARA romanına tekrar yorum y a z ı y o r u m.
Bu roman seri bir roman değil...448 sayfalık tek bir nüshadır...Edebî açıdan türü: kara romandır...Kara romanı polisiye ve macera romanlarının bileşimi sayabiliriz.Bu romanın ana konusu muazzam büyüklükte nakit bir miktar paradır ve bu paranın akıbeti için yaşanan ilginç olaylardır...İki sendika -mafya örgütü- yirmi yıllık soğuk savaşın ardından barış imzalarken paralarını da ortak bir hesaba yatırmak isterler...bu iş için İsviçre'deki bankalardan biri uygun görülür...Sendika başkanı ile ortak sendikanın muhasebecisi parayı yatırmak üzere yoldadırlar...Muhasebecinin aklını kurcalamaktadır bu kadar büyük nakit para...zimmetine geçirebilirse ömrünün sonuna kadar ihtişam içinde yaşayacaktır...hem karısından bıkmıştır... sevgilisi Zaza'ya büyük bir sürpriz yapmak istemektedir...Sendikanın parasını aparmak düşünüldüğü kadar kolay değildir...ama ya yakalanmazsa...işte bu düşünceler sonunda muhasebeci parayı zimmetine geçirmeye karar verir...Bu akıl almaz kararın ardından,muhasebeci Morty O'Broin için hayat artık çok farklı olacaktır...sonuçta gideceği yer bu dünya üzerindedir...ve parayı yanı sıra götürebilecek midir? Sendika üyeleri ossaat harekete geçerler...Muhasebecinin patronu Gabelotti parayı ortaklarının iç ettiğinden emindir...kendi muhasebecisinin parayı zimmetine geçirebilme düşüncesi bile komiktir...insan elini bu paraya süremeyeceğini bilir...Bilir de kendi ölüm fermanını imzalar mı hiç! Gabelotti paranın ortağı Volpone'lar tarafından alıkonulduğunu tahmin etmektedir;ortağı Zu Genco Volpone ile muhasebecisinden haber alamamaktadır.Bütün bu olayların başlamasına sebep olan ise Moshe Yudelman'dır...hani şu Volpone'nun sendikasını yöneten adam...Genco,yöneticisi Yudelman'ın öğütleri sonucu Gabelotti Ailesi ile ortaklık kurmaya yanaşmıştır...İsviçre'deki bankaya yatan para şifreli yatırılmıştır...Sonuçta bankacı şifreyi tam bilene parayı verecektir,anlaşma böyledir...Sendika üyeleri paranın peşinden İsviçre'ye giderler...ortaklık tekrar bozulmak üzeredir...İtalo,ah İtalo,bizim şu Genco'nun kardeşi...çok atak,gözüpek biridir...Aklından ziyade yumrukları ile iş görmek istemektedir...Moshe Yudelman bir yandan Gabelotti ile,bir yandan ortadan kaybolan patronu Volpone ile,diğer taraftan bu İtalo ile bir de şu İsviçre'deki Bankacı ile ilgilenmek durumundadır...Sendika işlerini çekip çevirmek kolay değildir...bir de bu sendikanın ortak parası ortadan kaybolduysa işler daha da akıl almaz bir seyirde ilerleyecektir...
Tamamını anlatmamı istemezsiniz umuyorum.Ben kitabı tam üç kez devrettim...İlk okumamı hatırlıyorum:Romanı okur okumaz tekrar başa dönüp ilk sayfadan okumaya başlamış ve ikinci kez devretmiştim.
Şimdiye kadar okumuş olduğum romanların arasında 10 üzerinden 10 yıldız verdiğim ilk ve tek roman PARA romanıdır...2001 yılında okuduğumdan bu yana tek derdim şimdi okuduğum romanlardan zevk alamamaktır ki...sebebi bu PARA romanıdır.Roman okuma ve zevk alma eşiğimi PARA çok yükseltti...
Saygılarımı sunuyorum...
En sevdiğim roman (hâlâ) PARA Pierre Rey
Cumartesi,27 Haziran 2009
Bayrampaşa / İstanbul
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Dün,Stephenie Meyer'in ALACAKARANLIK romanını devrettim ve yorumunu yazdım antoloji'de...
Bugün,Sema Kaygusuz'a ait YERE DÜŞEN DUALAR romanını okumaya başladım. Bir ilkromanmış Yere Düşen Dualar. Kaygusuz'un şimdiye kadar rast gelmediğim ve kısaca tanımlayamayacağım bir üslubu var;mamafih yirmisekizinci sayfaya kadar rahat okudum.
En sevdiğim roman PARA Pierre Rey
Pazartesi,8 Haziran 2009
Bayrampaşa / İstanbul
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
2008 yılında okumuş olduğum Thomas Harris'in KUZULARIN SESSİZLİĞİ (Çeviri:Mehmet Harmancı; Altın Kitaplar Yayınevi; 288 Sayfa) adlı romanına yorum yazamadım...Antoloji'de bu kitaba ait sayfayı bulamadım...
Hermann Hesse'nin BOZKIRKURDU romanını,Edgar Allan Poe'nin MORGUE SOKAĞI CİNAYETİ adlı öykülerini ve Ayhan Gültaş'ın yazdığı TEODORA(Kızıl Nefer Teodora) adlı romanı da 2009 yılı başlarında devretmiştim...yorumlarımı yazacağım.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Gabriel Garcia Marquez'in KOLERA GÜNLERİNDE AŞK tavsiye etti Mehlika B.... arkadaşım...
En sevdiğim roman PARA Pierre Rey
Çarşamba,3 Haziran 2009
Bayrampaşa / İstanbul
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
x-) Harlan Coben'in OYUNBOZAN'ını devrettim (2009/ 23.) Şimdi ALACAKARANLIK romanı beni bekliyor Stephenie Meyer'in. Aslında bu iki romanı aynı anda okumaya başlamıştım...bir süre sonra OYUNBOZAN kazanmıştı beğenimi...Vampirlerle ilgili olan Meyer'in romanına hâlâ elim gitmiyor...Hafta sonu Sema Kaygusuz'un YERE DÜŞEN DUALAR adlı romanını okumak istiyorum.
En sevdiğim roman PARA Pierre Rey
Pazartesi,1 Haziran 2009
Bayrampaşa / İstanbul
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
x-) 31 Mayıs 2009 Pazar günü okuduğum bir gazetede Okan Bayülgen ile yapılmış bir anket gördüm...En sevdiğiniz kitap,sorusuna Andre Gide'nin Isabella romanı,diye cevap vermiş Bayülgen...
x-) Şu son günlerde Prof.Dr.İskender Pala Hocamızın Katre-i Matem adlı romanını acayip merak ediyorum...bir an önce alıp,okusam! Ama elimde bugün için okuduğum Harlan Coben'in OYUNBOZAN'ı var...ve ardından ALACAKARANLIK romanı beni bekliyor Stephenie Meyer'in...Aslında bu son iki romanı aynı anda okumaya başladım...bir süre sonra OYUNBOZAN kazandı beğenimi...Vampirlerle ilgili olan Meyer'in romanını bilinçaltım ileriye mi atıyor,ne..!
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Sait Faik Abasıyanık'ın KUMPANYA (YKY baskısı) adlı öykü kitabını devrettim bu akşam... Üç öyküsü var Yazarımız'ın bu 100 sayfalık kitabında:Kumpanya,Kriz ve Gauthar Cambazhanesi. Sait Faik Adapazarı'nda doğmuş 1906 yılında ve 1954 yılında İstanbul'da ölmüş...İranlı Yazar Sadık Hidayet gibi 48 yaşında vefat etmiş...Bu öykü kitabından sonra kitaplarımın arasından çektim çıkardım Sait Faiklerim'i...ŞİMDİ SEVİŞME VAKTİ (YKY baskısı) adlı şiir kitabında 'Kırda Bir Öğle Uykusu' şiirini bakın nasıl bitiriyor:
Uyusam,
Kendimi bir son vapurda sansam...
Peşimizde yıldızlar,
Peşimizde uskur,
Uyusam...
Ne kadar melankolik,değil mi? Öyküleri gibi şiirleri de hüzünlü...
Yazarın MEDAR-I MAİŞET MOTORU adlı romanını okumuştum yıllarca önce...hâlâ kitaplarımın arasında olduğunu görünce ne kadar Sait Faik kitabım varsa çıkardım meydana...Öykü kitaplarından HAVADA BULUT (YKY baskısı),SON KUŞLAR (YKY baskısı),LÜZUMSUZ ADAM (YKY baskısı) ile mahkemelerden derlediği yaşanmış öyküleri anlatan MAHKEME KAPISI (YKY baskısı) adlı kitaplarımı karıştırdım şöyle bir...
Geç oldu,
Uyusam...
Cumartesi,21 Şubat 2009
Bayrampaşa / İstanbul
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bir Yazar'ın bir kitabı tavsiye edildiğinde hep merak edegelmişimdir:Önerilmiş olan kitap Yazar'ın en iyi kitabı mıdır?
Bir zamanlar -Agatha Christie henüz hiç okumamışken- Yazarımız Ahmet Ümit'in bir beğeni yazısını görüp okumuştum On Küçük Zenci adlı romanı...(Agatha Christie; Çeviren: Semih Yazıcıoğlu ; Altın Kitaplar Yayınevi;) Ahmet Ümit ne kadar gerçekçi idi ON KÜÇÜK ZENCİ'yi methederken? Veya Agatha Christie'nin kaç romanını okumuştur acaba,yoksa sadece ON KÜÇÜK ZENCİ adlı cinayet romanını mı okumuştur? Bu akşam ise Agatha Christie'nin bir başka romanını okudum:ROGER ACKROYD CİNAYETİ. Beğendiğimi söyleyemeyeceğim...üstelik bu romanını da tavsiye üzerine edinmiştim.Aslında Yazar'ın DOĞU EKSPRESİNDE CİNAYET adlı romanını satın alacaktım...Beylikdüzü'ndeki TÜYAP Kitap Fuarı'nın Altın Kitaplar standındaydım...Sağ yanımdaki kadın hissedilir bir heyecanla yanındaki küçük kıza 'Aaa,bak bu da var,şu da var,' diye Agatha Christie'nin kitaplarını gösteriyordu. Kadına danışsam mı, düşüncesi geçti zihnimden...bir bilene sormak iyidir her hâlde.'Siz Yazar'ın hayranısınız anladığım kadarıyla..?' gibi bir başlangıç sözü ile danışmaya başladım! Pek memnun bir tavırla bana döndü kadın...'Ben de hangisini alsam diye bakınıyordum Doğu Eksp...' diye sormama kalmadı bir hışım Roger Ackroyd Cinayeti adlı kitaba el atıp bana uzattı ve sordu: 'On Küçük Zenci'yi okudunuz mu?' Okudum,diye cevap verdim.'O zaman bu kitabı almalısınız..!' dedi.Teşekkür ettim ve kadının dediğini yaptım.Hâlâ düşünüyorum Yazar'ın okumuş olduğum tek romanını bu hanım nasıl bildi? Agatha Teyze 79 roman yazmış..! Gerçekten roman Christie'nin en sıkı romanı idiyse bu romanını nasıl değerlendireceğimi aşağı yukarı tahmin edebiliyorum,diye düşündüğümü hatırlıyorum.Romanı okurken epeyce sıkıldım...methedilen bir romandı üstelik...
En sevdiğim roman PARA Pierre Rey
Perşembe,12 Şubat 2009
Bayrampaşa / İstanbul
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx