Mitolojik bir terim olan Ares, Zeus ve Hera'nın oğlu olmakla beraber; katı yürekli, kinci bir savaş tanrısıdır...
Roma mitolojisinde sık sık karşımıza çıkmaktadır..
Roma mitolojisinde adı Mars diye geçmektedir.
Ünlü bir oyuncu, özel bir tv kanalında programa katılıyor...
Sunucu kendisine, Kürt Açılımı ve Pkk ile ilgili sorular yöneltiyor...
Adam Pkk derken -K- harfini albafede olduğu gibi kullanıyor...
Sunucu ise tüm aptallığıyla, adama şöyle bir soru yöneltiyor:
' Neden Pkk deil de (burdaki -k- harif alfabede kullanılmayan, günlük yaşamda kullanılan -k-harifini temsil ediyor) , Pkk dediniz (burdaki -k- harfi ise alfabede kullandığımız -k-harfini temsil ediyor) diyor.
oyuncu ise büyük bir şaşkınlıkla adama; kullandığı -k- harfinin alfabede bulunan
-k- harfini olduğunu söylüyor..
Alfabeyi okuyunca aklıma bu örneği vermek geldi.
Aslında söylemek istediğim anlaşılmıyor olabilir... (keşke anto da ses özelliği olsaydı) =)
İnsanoğlu bir harfi bahane ederek nasıl da kurnazlık peşine
düşüyor böyle!
Bendeki bu ateş sönmeden
Mevsim yazdan hazana dönmeden
Gözlerine uykular inmeden
Göğsüne yatır beni düşlere götür beni..
Aşk bu cana bedenden hak ise
Can ne cami çeker ne kilise
Ten sönmeden bitmez bu hadise
Beni yanlış anlama şikayetim yok ama
Ben aşkı böyle bildim gel merhem ol yarama
Ben hem kalp hem bedenim
Nefestir ruhum benim
Aşk şarabı içerim
Tez gelse de ecelim
Ben hem kalp hem bedenim
Ateşten ruhum benim
Aşk şarabı içelim
Kendimizden geçelim
Bir ömür böyle geçmez ah ile
Ağlasan da gülsen de nafile
Sen dursan da yürür bu kafile
Beni yanlış anlama şikayetim yok ama
Ben aşkı böyle bildim gel merhem ol yarama
Ben hem kalp hem bedenim
Nefestir ruhum benim
Aşk şarabı içerim
Tez gelse de ecelim
Ben hem kalp hem bedenim
Ateşten ruhum benim
Aşk şarabı içelim
Kendimizden geçelim
Üstüme yıkıldı, dağ gibi bir hasret
Yaraları sarmaya, alışıp unutmaya
Koca bir hayat lazım, yıllar yetmez
Senin uzağında, hayat çok hüzünlü
Şimdi kime yar diye sarılıyor ellerin
Gitsen bile gözlerin benden gitmez
Resimlerde hep o güzel yüzün
Yüreğimde hep ağlayan bir hüzün
Karaya vuran gemiler gibiİiçimdeki kalp yaralı bereli
Hançerli şu gönlüm sevdanla kanarken
Unutmak ne mümkün severken
Hayatla barışmak, bir yerden tutunmak
Herşeyde sen varken kolay mı ah unutmak
Senden çok uzakta bir yerlerdeyim
Bazen sevinç kederlerdeyim
İnan tatlım kandım senin aşkına
Her yağmur yağdığında
Gözlerin hep aklımda
Adını ne zaman ansam
Yağmur yağar buralara
Kısacık bir aşktı bu yaşadığımız
Tatlı bir oyundu oynadığımız
Sence başka ne olabilir bu
Bence üzerimize
Yağan bir yaz yağmuru
Bence üzerimize
Yağan bir yaz yağmuru
3 Temmuz 1883 yılında doğan Franz Kafka, Praglı bir yahudiydi. Yahudi olduğu için Almanlar tarafından sevilmiyor ve Almanca konuştuğu içinse Çek'ler tarafından hor görülüyordu. İriyarı ve sağlıklı babası Hermann Kafka içinse, Kafka ancak bir böcekti. Tüm çocukluğu boyunca kendisini 'hiçbirşey' gibi hisseden Kafka, bir yetişkin oldugu zamanda bu düşüncesinden vazgeçmedi. Babasıyla başlayan otorite fobisi onun hemen hemen tüm kitaplarına sızmıştır. Otorite karşısında, zaten zayıf olan bedeninin iyice küçülmeye, yok olmaya başladığına inanır. Bu düşünce Kafka’yı ömür boyu bırakmadı.
Albert Camus'nün taş olmak istemesi gibi Kafka da, kara saplanmış yararsız bir odun parçası olmak ister. Ona göre ne kadar küçük ve basit bir yaşamı olursa o kadar mutlu ve sorunsuz olacaktır. Çünkü bir insan olarak yaşamak ve doğru yolda ilerlemek hemen hemen imkansızdır. Şöyle gerekçelendirir bu durumu; 'Doğru yol yerden bir karış yüksekte bulunan gergin bir ip gibidir. Fakat bu ip, üstünde yürümek için değil de insanın ayağının takılıp tökezlenmesi için vardır ancak..'
Kendi aşağılık kompleksleriyle yoğurduğu bir iç dünyası vardır Kafka'nın. Kendi bedeninden değil hoşnut olmak, tiksinmektedir nerdeyse. Bir başyapıt sayılan Değişim'in efsanevi ilk cümlesi şöyledir: 'Gregor Samsa bir sabah korkulu bir düşten uyanınca, yatağının içinde kendini korkunç bir hamamböceği olarak buldu...'
Böcek Samsa bir süre utanç dolu ve anlamsız bir yaşam sürdükten sonra pis ve yalnız bir şekilde ölür. Kafka bu tür bir ölümün kendisi için de olası bir son olduğuna inanır. Hayvanların ağzından anlattığı birçok öyküde kendi komplekslerini ve korkularını yansıtır. İnsan olmanın korkutucu yönlerini anlatır. Bir Akademi İçin Rapor' adlı öykü bir maymunun ağzından anlatılır. Maymun nasıl insan olduğundan bahsederken bunun hiç de zor olmadığını söyler ve hayvanat bahçesindeki kafesinden insanları izlerken şöyle düşündüğünü anlatır; 'Demek bu adam ya da adamlar serbestçe hareket etmekteydiler. Hiç kimse, eğer kendileri gibi olursam demir parmaklıkların açılacağına ilişkin söz vemıiyordu bana.. ama... insanları taklit etınek ne kadar kolaydı! Daha ilk günlerde tükürmesini öğrenmişti...'
Üstünde katlanılmaz bir ağırlığı olan babasından uzaklaşmak ve kendi başına varolabilmek adına evlenmek ve bir aile sahibi olmak istedi Kafka. Fakat onun gibi kompleksler içinde yüzen bir adamın altından kalkabileceği bir iş değildi bu. Kadınlarla mektuplaşmaktan başka birşey yapamadı. Bu yolla cinsel ilişki kurmak imkansız olduğu için hiçbir zaman çocuk sahibi olmadı.
İlk büyük aşkı Felice Bauer'di(1887-1960) . Hayatı boyunca onunla iki kere nişanlandı. Ve beklendiği gibi mektuplaşmak öte pek bir ilişkileri olmadı. Mektuplaştığı dört kadın arasında en ciddi ve önemli olanın Milena Jesenska'ydı. Milena'yla mektuplaşmaları önce bir arkadaşlık gibi başladı, daha sonra tutkulu bir aşka dönüştü. Fakat Milena evli olduğundan bu mutsuz ve imkansız aşk Kafka'yı derin acılara sürükledi.
Mektuplaştıkları üç yıl boyunca sadece iki üç kez görüşebildiler ve bu görüşmeler Kafka'yı üzmekten başka bir işe yaramadı, yine de onun yaratıcılığını olumlu yönde etkilediği rahatlıkla söylenebilir. Daha sonraları edebiyat tarihinin güzide eserlerinden biri sayılacak olan 'Milena'ya Mektupları'da Kafka şöyle dile getirir durumunu; 'En çok seni seviyorum diyorum ama gerçek sevgi bu değil sanırım, sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki...'
Milena bu mektupları 1939 yılında yayınlaması için yakın arkadaşı Willy Haas'a verdi ve kendisi 17 Mayıs 1944'te Almanya'da toplama kampında öldü.
Kafka Prag'da hukuk öğrenimi gördükten sonra işçi Kaza Sigortasında memur olarak çalışmaya başladı. Artık 'Doktor Kafka'ydı ve hep istedigi gibi sıkıcı fakat güvenli bir hayata kavuşmuştu. Gündüzleri sıradan bir memur gibi işine gidiyor, geceleri ise ölümden bile derin bir uykuya benzettigi yazma işinde yoğunlaşıyordu. Avrupa'nın çalkantılı hali onun öykülerini gittikçe karanlıklaştırdı. İnsanın kurtuluşuna olan inancı azaldıkça daha çok yazmaya başladı. 'Şato', 'Dava', 'Amerika' hep bir arayışın romanı oldular. Arayışın fakat bulamamanın desek daha doğru olur herhalde, zira bitmeyen romanlar konusunda Kafka külliyatı oldukça zengin.
Tüm karamsarlığına rağmen Kafka'nın romanlarında her zaman bir ümit ışığı görmek mümkündür. 'Dava'nın yüzlerce sayfa boyunca suçunu öğrenmek için çırpınıp duran zavallı kahramanı K., sonunda idam edilir. Fakat infaz sırasında karşı binanın penceresinden ışıklar içerisinden bir adam çıkar ve K.'ya doğru kollarını uzatır. Elle tutulur bir yararı olmayan, zayıf bir umuttur ama, bir umuttur işte ve insanın sahip olduğu biricik şeyde budur aslında...
Kafka az olan arkadaşları arasında en çok.Max Brod'u severdi. Bir gün çömez yazar Gustav Jarmouch yanına gelip 'Bugün ışıl ışılsınız Herr Kafka' dediğinde verdiği cevap şöyle oldu; 'Dün Max ve karısıyla yemekteydim. Dostlarının gözlerindeki ışık üstüme sinmiş olmalı...'
Katka dostu Max'ten, ölümünden sonra yazdıgı her şeyi yakmasını istedi. Yazdıklarının gereğinden fazla kişisel ve değersiz olduğunu düşünüyordu. Tabii Max onunla aynı fikirde değildi ve Kafka'nın ölümünden sonra, karışık halde bulunan binlerce sayfa metni toplayıp düzenleyerek yayınladı. (Yani bir Kafka yazısı yazarken Max Brod'u da saygıyla anmak gerekir.) ,
1917 Ağustosu'nda başlayan kanlı öksürükler Franz Kafka'yı yedi yıl sonra Viyana yakınlarında bir sanatoryumda öldürdü. Ölürken tuhaf bir huzur içindeydi. Belki de yanında kendisinden oldukça küçük bir kadın olan Dora Diamant olduğu içindi bu, öyle ya ilk defa mektup yazmadan konuşabileceği bir kadına sahipti ama ne acı ki ölmek üzere olan bir adam için bunun fazla bir değeri yoktu.
Yemek yeme acı veriyordu ve o da taslaklarını yazdığı 'Açlık Cambazı' öyküsünün kahramanı gibi aç kalmayı dolayısıyla ölmeyi seçti. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çok ünlenen Kafka, yazın tarihi içinde karanlık, derin ve görkemli bir yer edindi.
Kentin alanını boğazladığım insan cesetleriyle doldurdum. Kenti ve evleri yaktım, yıktım, temelinden çatısına kadar parçaladım. Tuğla ve kerpiçten tapınakları ve tanrıları yerle bir ettim. Fırat'tan kentin ortasına kadar kanallar kazdırıp kente sular akıttım. Gelecekte kentin, tapınakların ve tanrıların yerlerinin hiç kimsenin bulamaması için her şeyi suda boğdum...
Asur kralı Sanherib'in bir tablete yazdırdığı, vahşet kokan bu yazısı dikkatimi
çok çekmiştir..
DEVRİM
Temiz kalan tek yerdir devrim
bütün bir yıl
kirlenen duvarda
ama görebilmek icin
asıldığı çividen indirilmelidir
yapraklari biten takvim
Zorbalara direnmektir devrim
bir çocuğun
annesinin çantasından aldığı paraları
altına gizlediğini
söylememiştir dövülen
hiçbir hali
İçinde yaşamaktır devrim
dikiş kutusunun
ve toplu iğneler gibi
bir arada olmayı gerektirir
karşı koyabilmek icin zulmüne
makas denilen patronun
Gece ışıklar arasında koşmaktır devrim
ateş böceklerini
yakalamak isteyen çocukların
peşine takılır gün gelir
yanıp sönen mavi ışıkları
polis arabalarının
Kağıt bir gemidir devrim
bütün gemiler
hurdaya çıksa da sonunda
taşıdığı özgürlük şiiriyle
batmadan yüzer nicedir
dünya sularında
4 DUVAR
Ne olur durma git
Ne olur korkma git
Ne verdin ki bugüne kadar bana acıdan başka
Ne olur bakma git
Ne olur sorma git
Korkuyorum bi daha baştan başlamaya
Giderken bıraktığın tek fotoğraf
Seni bana anlatmazki,
Seni bende yaşatmazki
Giderken bıraktığın bir kaç anı
Seni bana anlatmazki
Seni bende yaşatmazki
Sevdiğim bir kaç kadını,
Sana ait hayatımı
Herşeyi alıp gittin
Yaşadığım heryer dört duvar
Hepsinde senle bir koku var
Onları silip gittin
Gidecek yerim olsa
İnan ki beklemem
Ama bildiğim heryer sana çıkacak nasıl olsa
Yarını beklemem
Dur öpme ne istemem
Korkuyorum bi daha baştan başlamaya
Giderken bıraktığın tek fotoğraf
Seni bana anlatmazki
Seni bende yaşatmazki
Giderken bıraktığın bir kaç anı
Seni bana anlatmazki
Seni bende yaşatmazki
Sevdiğim bir kaç kadını
Sana ait hayatımı
Hepsini alıp gittin
Yaşadığım heryer dört duvar
Hepsinde senle bir koku var
Onları silip gittin
Sevdiğim bir kaç kadını
Sana ait hayatımı
Hepsini alıp gittin
Yaşadığım heryer dört duvar
Hepsinde senle bi koku var
Onları silip gittin
İngiliz feminist, yazar, romancı ve eleştirmen..
Virginia Woolf' un ölümü, eşine olan sevgisi ilgimi çekmiştir..
59 yaşında edebiyat alanında artık yetenekli olmadığını,her gün savaş korkusu ve yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stres, dehşet ve korku sonucu ruhsal bunalıma girmiş ve kendisini evinin yakınlarındaki bir ırmağa, ceplerini
taş ile doldurarak intihar etmiştir..
Ölmeden önce eşine bıraktığı şu mektup beni çok duygulandırır:
'Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. O korkunç yeniden yaşayamayacağımı hissediyorum. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım.Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana olabilecek en büyük mutluluğu verdin.Benim için her şey oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu düzgün yazmayı bile beceremiyorum. Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Artık benim için her şey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum.'
Virginia Woolf, gerek yaşantısı gerekse eserlerinde çizdiği güçlü karakterle ile tanınmıştır..Fakat mektubundaki bu sözlerin ona nasıl ait olduğu
sorusu hala cevap bulamamıştır..
Ben neden edebiyatçıların ölümleri ile bu kadar uğraşıyorum ya..=)
Rus Edebiyatının usta fütürist şairlerindendir Mayakovski..Nazım Hikmet'in örnek aldığı..Arıca Sosyalisttir.
Hayatı boyunca Tolstoy ve Puşkin gibi yazarları
koyu sloganlarıyla eleştirmiştir.
Sergey Yesenin'in yakın dostudur..1925 yılında intihar eden dostunu
şu sözlerle eleşirmiştir Mayakovski;
'şu yaşamda
en kolay iştir ölmek
asıl güç olan
yeni bir hayata
başlamak...'
Hayatı boyunca intihar eden dostunun ölümünü hazmedememiş, dostu adına
şiir yazmıştır..
Sergey Yesenin'in ölümünden 5 yıl sonra
o da zor olanı başaramaz ve sevdiği kadına bir
mektup yazarak otel odasında tabancasıyla ihtihar eder..
Cumhuriyet Döneminin tanınmış yazarlarındandır Tarık Buğra..
' Oğlumuz ' isimli bir hikaye yazmıştır ve bu hikayesi
üstün başarı göstererek ödül almıştır.
Ödülünü alması için kürsüye davet edilir Tarık Buğra.
ve kendisine şöyle bir iltifatta bulunulur:
'Bir baba olarak bu hikayede babalığınızı harikulade bir şekilde
sundunuz okuyucularınıza'.
Tarık Buğra ise 'ben baba değilim yani çocuğum yok.
yanıtını verir ve herkesi şaşkınlıkla karşılar kapıda..
Tarık Buğra' nın baba olmadığı halde bu tür duyguları başarılı bir şekilde işlemesi
beni çok etkilemişti bu 3saatte yazdığı hikayesiyle.
benim adım kırmızı
31.08.2009 - 14:01Orhan Pamuk' un okunması gerek kitabı...
Edebiyat öğretmenim okumamı istemişti, bende entel takılıp onu kırmadım...=)
baba ve piç
31.08.2009 - 13:57Elif Şafak'ın, şöhret merdivenlerinden çıkmasını sağlamış kitap...
aşk-ı memnu
31.08.2009 - 13:53Halit Z. Uşaklıgil'in, şu günlerde
diziye uyarlanmış kitabı...
yaşar kemal
31.08.2009 - 13:15Anlatmaya ne kelime yeter ne lisan döner...
değişmek
30.08.2009 - 23:01-Değişmek- diyince benim aklıma Franz Kafka'nın 'Değişim'
isimli kitabı geliyor...=)
Kahramanımız Gregor Samsa, bir sabah işe gitmek için kalkıyor ve bir böceğe dönüştüğünü görüyor..Bir insan ancak bu kadar değişebilir..=)
ares
30.08.2009 - 22:54Mitolojik bir terim olan Ares, Zeus ve Hera'nın oğlu olmakla beraber; katı yürekli, kinci bir savaş tanrısıdır...
Roma mitolojisinde sık sık karşımıza çıkmaktadır..
Roma mitolojisinde adı Mars diye geçmektedir.
alfabe
30.08.2009 - 22:46Ünlü bir oyuncu, özel bir tv kanalında programa katılıyor...
Sunucu kendisine, Kürt Açılımı ve Pkk ile ilgili sorular yöneltiyor...
Adam Pkk derken -K- harfini albafede olduğu gibi kullanıyor...
Sunucu ise tüm aptallığıyla, adama şöyle bir soru yöneltiyor:
' Neden Pkk deil de (burdaki -k- harif alfabede kullanılmayan, günlük yaşamda kullanılan -k-harifini temsil ediyor) , Pkk dediniz (burdaki -k- harfi ise alfabede kullandığımız -k-harfini temsil ediyor) diyor.
oyuncu ise büyük bir şaşkınlıkla adama; kullandığı -k- harfinin alfabede bulunan
-k- harfini olduğunu söylüyor..
Alfabeyi okuyunca aklıma bu örneği vermek geldi.
Aslında söylemek istediğim anlaşılmıyor olabilir... (keşke anto da ses özelliği olsaydı) =)
İnsanoğlu bir harfi bahane ederek nasıl da kurnazlık peşine
düşüyor böyle!
Hacettepeliler grup84
29.08.2009 - 22:00Grubun tabiriyle:
Grup SexEndÖrt..
şu an ne dinliyorum
27.08.2009 - 17:33YÜSEK SADAKAT' DAN
KAFİLE
Bendeki bu ateş sönmeden
Mevsim yazdan hazana dönmeden
Gözlerine uykular inmeden
Göğsüne yatır beni düşlere götür beni..
Aşk bu cana bedenden hak ise
Can ne cami çeker ne kilise
Ten sönmeden bitmez bu hadise
Beni yanlış anlama şikayetim yok ama
Ben aşkı böyle bildim gel merhem ol yarama
Ben hem kalp hem bedenim
Nefestir ruhum benim
Aşk şarabı içerim
Tez gelse de ecelim
Ben hem kalp hem bedenim
Ateşten ruhum benim
Aşk şarabı içelim
Kendimizden geçelim
Bir ömür böyle geçmez ah ile
Ağlasan da gülsen de nafile
Sen dursan da yürür bu kafile
Beni yanlış anlama şikayetim yok ama
Ben aşkı böyle bildim gel merhem ol yarama
Ben hem kalp hem bedenim
Nefestir ruhum benim
Aşk şarabı içerim
Tez gelse de ecelim
Ben hem kalp hem bedenim
Ateşten ruhum benim
Aşk şarabı içelim
Kendimizden geçelim
şu an ne dinliyorum
26.08.2009 - 16:03KARAYA VURAN GEMİLER GİBİ
Üstüme yıkıldı, dağ gibi bir hasret
Yaraları sarmaya, alışıp unutmaya
Koca bir hayat lazım, yıllar yetmez
Senin uzağında, hayat çok hüzünlü
Şimdi kime yar diye sarılıyor ellerin
Gitsen bile gözlerin benden gitmez
Resimlerde hep o güzel yüzün
Yüreğimde hep ağlayan bir hüzün
Karaya vuran gemiler gibiİiçimdeki kalp yaralı bereli
Hançerli şu gönlüm sevdanla kanarken
Unutmak ne mümkün severken
Hayatla barışmak, bir yerden tutunmak
Herşeyde sen varken kolay mı ah unutmak
şu an ne dinliyorum
22.08.2009 - 20:53YAĞMUR
Senden çok uzakta bir yerlerdeyim
Bazen sevinç kederlerdeyim
İnan tatlım kandım senin aşkına
Her yağmur yağdığında
Gözlerin hep aklımda
Adını ne zaman ansam
Yağmur yağar buralara
Kısacık bir aşktı bu yaşadığımız
Tatlı bir oyundu oynadığımız
Sence başka ne olabilir bu
Bence üzerimize
Yağan bir yaz yağmuru
Bence üzerimize
Yağan bir yaz yağmuru
franz kafka
19.08.2009 - 16:11FRANZ KAFKA
3 Temmuz 1883 yılında doğan Franz Kafka, Praglı bir yahudiydi. Yahudi olduğu için Almanlar tarafından sevilmiyor ve Almanca konuştuğu içinse Çek'ler tarafından hor görülüyordu. İriyarı ve sağlıklı babası Hermann Kafka içinse, Kafka ancak bir böcekti. Tüm çocukluğu boyunca kendisini 'hiçbirşey' gibi hisseden Kafka, bir yetişkin oldugu zamanda bu düşüncesinden vazgeçmedi. Babasıyla başlayan otorite fobisi onun hemen hemen tüm kitaplarına sızmıştır. Otorite karşısında, zaten zayıf olan bedeninin iyice küçülmeye, yok olmaya başladığına inanır. Bu düşünce Kafka’yı ömür boyu bırakmadı.
Albert Camus'nün taş olmak istemesi gibi Kafka da, kara saplanmış yararsız bir odun parçası olmak ister. Ona göre ne kadar küçük ve basit bir yaşamı olursa o kadar mutlu ve sorunsuz olacaktır. Çünkü bir insan olarak yaşamak ve doğru yolda ilerlemek hemen hemen imkansızdır. Şöyle gerekçelendirir bu durumu; 'Doğru yol yerden bir karış yüksekte bulunan gergin bir ip gibidir. Fakat bu ip, üstünde yürümek için değil de insanın ayağının takılıp tökezlenmesi için vardır ancak..'
Kendi aşağılık kompleksleriyle yoğurduğu bir iç dünyası vardır Kafka'nın. Kendi bedeninden değil hoşnut olmak, tiksinmektedir nerdeyse. Bir başyapıt sayılan Değişim'in efsanevi ilk cümlesi şöyledir: 'Gregor Samsa bir sabah korkulu bir düşten uyanınca, yatağının içinde kendini korkunç bir hamamböceği olarak buldu...'
Böcek Samsa bir süre utanç dolu ve anlamsız bir yaşam sürdükten sonra pis ve yalnız bir şekilde ölür. Kafka bu tür bir ölümün kendisi için de olası bir son olduğuna inanır. Hayvanların ağzından anlattığı birçok öyküde kendi komplekslerini ve korkularını yansıtır. İnsan olmanın korkutucu yönlerini anlatır. Bir Akademi İçin Rapor' adlı öykü bir maymunun ağzından anlatılır. Maymun nasıl insan olduğundan bahsederken bunun hiç de zor olmadığını söyler ve hayvanat bahçesindeki kafesinden insanları izlerken şöyle düşündüğünü anlatır; 'Demek bu adam ya da adamlar serbestçe hareket etmekteydiler. Hiç kimse, eğer kendileri gibi olursam demir parmaklıkların açılacağına ilişkin söz vemıiyordu bana.. ama... insanları taklit etınek ne kadar kolaydı! Daha ilk günlerde tükürmesini öğrenmişti...'
Üstünde katlanılmaz bir ağırlığı olan babasından uzaklaşmak ve kendi başına varolabilmek adına evlenmek ve bir aile sahibi olmak istedi Kafka. Fakat onun gibi kompleksler içinde yüzen bir adamın altından kalkabileceği bir iş değildi bu. Kadınlarla mektuplaşmaktan başka birşey yapamadı. Bu yolla cinsel ilişki kurmak imkansız olduğu için hiçbir zaman çocuk sahibi olmadı.
İlk büyük aşkı Felice Bauer'di(1887-1960) . Hayatı boyunca onunla iki kere nişanlandı. Ve beklendiği gibi mektuplaşmak öte pek bir ilişkileri olmadı. Mektuplaştığı dört kadın arasında en ciddi ve önemli olanın Milena Jesenska'ydı. Milena'yla mektuplaşmaları önce bir arkadaşlık gibi başladı, daha sonra tutkulu bir aşka dönüştü. Fakat Milena evli olduğundan bu mutsuz ve imkansız aşk Kafka'yı derin acılara sürükledi.
Mektuplaştıkları üç yıl boyunca sadece iki üç kez görüşebildiler ve bu görüşmeler Kafka'yı üzmekten başka bir işe yaramadı, yine de onun yaratıcılığını olumlu yönde etkilediği rahatlıkla söylenebilir. Daha sonraları edebiyat tarihinin güzide eserlerinden biri sayılacak olan 'Milena'ya Mektupları'da Kafka şöyle dile getirir durumunu; 'En çok seni seviyorum diyorum ama gerçek sevgi bu değil sanırım, sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki...'
Milena bu mektupları 1939 yılında yayınlaması için yakın arkadaşı Willy Haas'a verdi ve kendisi 17 Mayıs 1944'te Almanya'da toplama kampında öldü.
Kafka Prag'da hukuk öğrenimi gördükten sonra işçi Kaza Sigortasında memur olarak çalışmaya başladı. Artık 'Doktor Kafka'ydı ve hep istedigi gibi sıkıcı fakat güvenli bir hayata kavuşmuştu. Gündüzleri sıradan bir memur gibi işine gidiyor, geceleri ise ölümden bile derin bir uykuya benzettigi yazma işinde yoğunlaşıyordu. Avrupa'nın çalkantılı hali onun öykülerini gittikçe karanlıklaştırdı. İnsanın kurtuluşuna olan inancı azaldıkça daha çok yazmaya başladı. 'Şato', 'Dava', 'Amerika' hep bir arayışın romanı oldular. Arayışın fakat bulamamanın desek daha doğru olur herhalde, zira bitmeyen romanlar konusunda Kafka külliyatı oldukça zengin.
Tüm karamsarlığına rağmen Kafka'nın romanlarında her zaman bir ümit ışığı görmek mümkündür. 'Dava'nın yüzlerce sayfa boyunca suçunu öğrenmek için çırpınıp duran zavallı kahramanı K., sonunda idam edilir. Fakat infaz sırasında karşı binanın penceresinden ışıklar içerisinden bir adam çıkar ve K.'ya doğru kollarını uzatır. Elle tutulur bir yararı olmayan, zayıf bir umuttur ama, bir umuttur işte ve insanın sahip olduğu biricik şeyde budur aslında...
Kafka az olan arkadaşları arasında en çok.Max Brod'u severdi. Bir gün çömez yazar Gustav Jarmouch yanına gelip 'Bugün ışıl ışılsınız Herr Kafka' dediğinde verdiği cevap şöyle oldu; 'Dün Max ve karısıyla yemekteydim. Dostlarının gözlerindeki ışık üstüme sinmiş olmalı...'
Katka dostu Max'ten, ölümünden sonra yazdıgı her şeyi yakmasını istedi. Yazdıklarının gereğinden fazla kişisel ve değersiz olduğunu düşünüyordu. Tabii Max onunla aynı fikirde değildi ve Kafka'nın ölümünden sonra, karışık halde bulunan binlerce sayfa metni toplayıp düzenleyerek yayınladı. (Yani bir Kafka yazısı yazarken Max Brod'u da saygıyla anmak gerekir.) ,
1917 Ağustosu'nda başlayan kanlı öksürükler Franz Kafka'yı yedi yıl sonra Viyana yakınlarında bir sanatoryumda öldürdü. Ölürken tuhaf bir huzur içindeydi. Belki de yanında kendisinden oldukça küçük bir kadın olan Dora Diamant olduğu içindi bu, öyle ya ilk defa mektup yazmadan konuşabileceği bir kadına sahipti ama ne acı ki ölmek üzere olan bir adam için bunun fazla bir değeri yoktu.
Yemek yeme acı veriyordu ve o da taslaklarını yazdığı 'Açlık Cambazı' öyküsünün kahramanı gibi aç kalmayı dolayısıyla ölmeyi seçti. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çok ünlenen Kafka, yazın tarihi içinde karanlık, derin ve görkemli bir yer edindi.
josefk
19.08.2009 - 16:05Franz Kafka' nın 'Dava' isimli romanının başkahramanıdır.
Bir sabah birkaç adamın evine gelmesiyle 'dava adamı' olarak çıkar
karşımıza Josef K....
sanherib
12.08.2009 - 12:36Kentin alanını boğazladığım insan cesetleriyle doldurdum. Kenti ve evleri yaktım, yıktım, temelinden çatısına kadar parçaladım. Tuğla ve kerpiçten tapınakları ve tanrıları yerle bir ettim. Fırat'tan kentin ortasına kadar kanallar kazdırıp kente sular akıttım. Gelecekte kentin, tapınakların ve tanrıların yerlerinin hiç kimsenin bulamaması için her şeyi suda boğdum...
Asur kralı Sanherib'in bir tablete yazdırdığı, vahşet kokan bu yazısı dikkatimi
çok çekmiştir..
yılmaz erdoğan
08.08.2009 - 14:36'Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim! ' diyerek bizi
bu düşünceye inandırmış usta şairdir...
açlık
08.08.2009 - 14:32Knut Hamsun' un kendi hayatından esinklenerek yazdığı,
objektiflik payının ağır bastığı kitabıdır 'Açlık'
devrim
08.08.2009 - 14:30DEVRİM
Temiz kalan tek yerdir devrim
bütün bir yıl
kirlenen duvarda
ama görebilmek icin
asıldığı çividen indirilmelidir
yapraklari biten takvim
Zorbalara direnmektir devrim
bir çocuğun
annesinin çantasından aldığı paraları
altına gizlediğini
söylememiştir dövülen
hiçbir hali
İçinde yaşamaktır devrim
dikiş kutusunun
ve toplu iğneler gibi
bir arada olmayı gerektirir
karşı koyabilmek icin zulmüne
makas denilen patronun
Gece ışıklar arasında koşmaktır devrim
ateş böceklerini
yakalamak isteyen çocukların
peşine takılır gün gelir
yanıp sönen mavi ışıkları
polis arabalarının
Kağıt bir gemidir devrim
bütün gemiler
hurdaya çıksa da sonunda
taşıdığı özgürlük şiiriyle
batmadan yüzer nicedir
dünya sularında
Kim bilir kaç yunus görmüş
kaç DENİZ GEZMİŞ...
SUNAY AKIN
edebiyat
08.08.2009 - 14:23Naif olmaktır Edebiyat...=)
şu an ne dinliyorum
07.08.2009 - 14:574 DUVAR
Ne olur durma git
Ne olur korkma git
Ne verdin ki bugüne kadar bana acıdan başka
Ne olur bakma git
Ne olur sorma git
Korkuyorum bi daha baştan başlamaya
Giderken bıraktığın tek fotoğraf
Seni bana anlatmazki,
Seni bende yaşatmazki
Giderken bıraktığın bir kaç anı
Seni bana anlatmazki
Seni bende yaşatmazki
Sevdiğim bir kaç kadını,
Sana ait hayatımı
Herşeyi alıp gittin
Yaşadığım heryer dört duvar
Hepsinde senle bir koku var
Onları silip gittin
Gidecek yerim olsa
İnan ki beklemem
Ama bildiğim heryer sana çıkacak nasıl olsa
Yarını beklemem
Dur öpme ne istemem
Korkuyorum bi daha baştan başlamaya
Giderken bıraktığın tek fotoğraf
Seni bana anlatmazki
Seni bende yaşatmazki
Giderken bıraktığın bir kaç anı
Seni bana anlatmazki
Seni bende yaşatmazki
Sevdiğim bir kaç kadını
Sana ait hayatımı
Hepsini alıp gittin
Yaşadığım heryer dört duvar
Hepsinde senle bir koku var
Onları silip gittin
Sevdiğim bir kaç kadını
Sana ait hayatımı
Hepsini alıp gittin
Yaşadığım heryer dört duvar
Hepsinde senle bi koku var
Onları silip gittin
GRUP 84' ten! ! ! ! ! !
MUNZUR
03.08.2009 - 20:09Bırakalım munzur özgür yaşasın! !
virginia woolf
01.08.2009 - 20:59İngiliz feminist, yazar, romancı ve eleştirmen..
Virginia Woolf' un ölümü, eşine olan sevgisi ilgimi çekmiştir..
59 yaşında edebiyat alanında artık yetenekli olmadığını,her gün savaş korkusu ve yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stres, dehşet ve korku sonucu ruhsal bunalıma girmiş ve kendisini evinin yakınlarındaki bir ırmağa, ceplerini
taş ile doldurarak intihar etmiştir..
Ölmeden önce eşine bıraktığı şu mektup beni çok duygulandırır:
'Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. O korkunç yeniden yaşayamayacağımı hissediyorum. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım.Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana olabilecek en büyük mutluluğu verdin.Benim için her şey oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu düzgün yazmayı bile beceremiyorum. Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Artık benim için her şey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum.'
Virginia Woolf, gerek yaşantısı gerekse eserlerinde çizdiği güçlü karakterle ile tanınmıştır..Fakat mektubundaki bu sözlerin ona nasıl ait olduğu
sorusu hala cevap bulamamıştır..
Ben neden edebiyatçıların ölümleri ile bu kadar uğraşıyorum ya..=)
hamilelik
01.08.2009 - 15:24Aşiretim günden güne genişliyorr..
Eywahhh! ! :pp
Vladimir Mayakovski
19.07.2009 - 17:46Rus Edebiyatının usta fütürist şairlerindendir Mayakovski..Nazım Hikmet'in örnek aldığı..Arıca Sosyalisttir.
Hayatı boyunca Tolstoy ve Puşkin gibi yazarları
koyu sloganlarıyla eleştirmiştir.
Sergey Yesenin'in yakın dostudur..1925 yılında intihar eden dostunu
şu sözlerle eleşirmiştir Mayakovski;
'şu yaşamda
en kolay iştir ölmek
asıl güç olan
yeni bir hayata
başlamak...'
Hayatı boyunca intihar eden dostunun ölümünü hazmedememiş, dostu adına
şiir yazmıştır..
Sergey Yesenin'in ölümünden 5 yıl sonra
o da zor olanı başaramaz ve sevdiği kadına bir
mektup yazarak otel odasında tabancasıyla ihtihar eder..
tarık buğra
12.07.2009 - 15:47Cumhuriyet Döneminin tanınmış yazarlarındandır Tarık Buğra..
' Oğlumuz ' isimli bir hikaye yazmıştır ve bu hikayesi
üstün başarı göstererek ödül almıştır.
Ödülünü alması için kürsüye davet edilir Tarık Buğra.
ve kendisine şöyle bir iltifatta bulunulur:
'Bir baba olarak bu hikayede babalığınızı harikulade bir şekilde
sundunuz okuyucularınıza'.
Tarık Buğra ise 'ben baba değilim yani çocuğum yok.
yanıtını verir ve herkesi şaşkınlıkla karşılar kapıda..
Tarık Buğra' nın baba olmadığı halde bu tür duyguları başarılı bir şekilde işlemesi
beni çok etkilemişti bu 3saatte yazdığı hikayesiyle.
Toplam 344 mesaj bulundu