Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun
Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde
Hangi güzelliği özlesem suskunum sana
Yürek boşluğunda bir of kadar suskun
Özlüyorum seni masmavi
Koşuyorum sana bembeyaz
Ve kahroluyorum bir anda kapkara
Ah oluyorum
Of oluyorum
Ve susuyorum
Oysa haykırabilsem
Işık yumağı bir pınar olur soluğum
Hangi türküye uzansam suskunum sana
Ağıt ağıt, özlem özlem suskun
Tut ki vurulmuşum
Aşktan ve kandan bir damla olmuşum
Bir saçlarının rüzgarına
Bir de ağzının kıyılarına konmuşum
Hangi dalga silebilir beni senden
Hangi kasırga koparabilir
Ben saç tellerinde bir ezgi olmuşum
Coşkuların her şahlanışında
Sana deprem deprem susmuşum
Ve sana susmaktan inan ki yorulmuşum
Yeter olsun gözlerinde ışık fırtınası
Sözlerinde baskı yasası yeter
Hangi kavgayı özlesem suskunum sana
Zafer sabahlarında gece kadar
Bayram sabahlarında yas kadar suskun
Böyle güzelliklere de
Böyle suskunluklara da lanet olsun
Al bu suskunluğumu al artık
Al ki
Bütün gürültüler kahrolsun
İnsan Telefon Defterini Temize Çekerken Bazı İsimleri Eski Defterinde Bırakır
Onlar artık birdaha asla aranmayacaktır.Garip bir hüznü barındıran bu
silik isimlere bakılır bakılır.Kimi okuldan sınıf arkadaşınızdır, kimi
çok çabuk unutuverdiğiniz bir sevgili, kimi bir cafede aylarca herşeyi
ama herşeyi paylaştığınız birisi; yada istifa ettiğiniz bir yerden bir
arkadaşınız! Soyadları sorulmamış birsürü hatırlanmayan isimde vardır
defterde; ve şüphesiz üstünde isim olmayan telefon numaraları korkunç
bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çırpıda ortadan
kaldırılır.
....
...
..
.
Seni sevmek, bir sadakati değil, sadık bir ihaneti sevmektir.
Kaybetmeyi ve her seferinde yeniden başlamayı sevmektir, seni sevmek.
Seni sevmek, ayrılığı daha ilk dakikadan kabullenmektir.
Ayrılık çöplüğünde aşk aramaktır seni sevmek.
Cevapsız bir soru, sorusuz bir cevaptır aşkın.
Kaç bilinmeyeni olduğunu bile sayamadığın bir denklemi çözmeye çalışmaktır, seni sevmek.
Seni sevmek, 'olmayacak bir nedeni, gelmeyecek bir gideni' beklemektir.
Seni sevmek, kafandaki hayali aşkı değil, hiçbir norma uymayan bir deliliği sevmektir.
Seni sevmek, sonsuz bir denize dalmak, çıkışı olmayan bir tünele isteyerek girmektir.
Cehennemde yanmaya koşa koşa gitmektir, seni sevmek.
Günahın çekiciliğine kapılmak,
şeytanın yap dediğini yapmak ve ateşi güneş sanmaktır, seni sevmek.
Bitmeyen bir filmi sürekli yeni baştan seyretmektir seni sevmek.
Seni sevmek, rüzgara kapılmak, havalanmak,
uçmak ve her seferinde binlerce metreden yere çakılmaktır.
Yaralanmış yüzünle, kanlarını temizlerken yine uçmaya çalışmak da,
sadece seni severken yapılacak bir deliliktir.
Seni sevmek, hiçbir şeye sahip değilken, dünyalar sana aitmiş gibi mutlu olmaktır.
Seni sevmek, en basit haliyle yalandır, her seferinde yeniden kanılan,
bir kez daha kanmak için aylarca beklenen, bir yalandır.
Seni sevmek, herkesin aklına meydan okumaktır,
tüm doğru şıkları reddedip, bile bile bir yanlışı seçmektir, seni sevmek,
akılla kalbin bitmeyen kavgasını başlatmaktır.
Seni sevmek, kimselere açıklanamayan, kendine bile anlatılamayan,
lanetli bir hastalık gibi saklanan, tuhaf bir hikayedir.
Seni sevmek, bir hikayede hayat bulmaktır.
Hayatını bir hikayenin peşinden sürüklemek, bir roman karakteri olmak,
romanın diğer karakterlerince acınarak bakılmaktır.
Seni sevmek, kimsenin göze alamayacağı bir kavgaya girmek
ve sonunda kahramanca ölmektir.
Seni sevmek, her seferinde yenilmektir,
daha güzel yenilmek için yeniden başlamaktır.
Seni sevmek, dünyanın en güzelini sevmektir.
Kendi sevgine bile aşık olmaktır seni sevmek.
Hiç kimsenin başaramayacağını, başarmaktır seni sevmek.
Dünyada en az bir kez mutlaka yaşanması gereken bir duygudur seni sevmek.
Aşkını bu kadar çok olumsuz öğe ile tarif ettikten sonra,
Yazının sonunda, bir kez daha sana aşık olmaktır, seni sevmek....
Çok güzel bir ses ve yorum...
Yürürüm...En sevdiğim şarkılarından...
Nurettin abi bana hep medyadik olmadan da nasıl büyük bir ekol olunabileceğini hatırlatır..
İyi ki varsın hep varol..!
Bu şehre yağmurlar yağdığında
gözlerimi tutamam,
ölesim gelir.
puslu bir beladır şairliğim!
ne zaman bu şehre bir yağmur yağsa
gözlerim jilet gibi keser bileklerimi,
dalgaları tutamam,
deliresim gelir...
İNTİHARI BEŞ GEÇE
Bu şehre yağmurlar yağdığında
gözlerimi tutamam,
gülesim gelir.
ufku belli bir müjdedir şairliğim!
ne zaman bu şehre bir yağmur yağsa
gözlerim ipekli bir mendil gibi okşar bileklerimi,
dalgaları tutamam,
sevinesim gelir.
kimdik kendimizi kendimizle aldattığımız geceler
dizeler almasa da susukunluğumuzu
ayrı avuçlarda yeşerirdi gerçek
mevsimlere taşınırdı yarım öyküler
bir umut çoğalırdı herşey tükenirken
saydam bir soluk gibi alıp verdiğimiz
günleri yaralardık ivediliğimizden
şizofren kuyularda yitirmiştik gözlerimizi
bakamazdık yılları aralayıp anılara... kördük...
kuşatılmıştık...
uçurtmalar değin özgürdük
gitmeliyiz derdik
demirlerimizin pas tuttuğu limandan
gitmeliyim gitmelisin gitmeli herkes
kendinden kaçıp kendine...
ve gittik
kapattığımız kapıların ardında kendimizi bıraktık
kendimizi bulduk açtığımız kapılarda
sadece yüzler eskidi albümlerde
biz aslında kendimize sürgündük
şimdi
onaralım demiyorum yaşamın kırık dökük yanlarını
yaratalım yeniden
geç kalmış değiliz
hatta erken
yontuların bile dili umarı varken
irkilirken kasıklarımızda doğum sancısı
doğuralım kendimizi kendimizden
....
Çözüyorsun yüzünü benden
Bir darağacına bağlıyorsun
Suda eriyen renkli gözlerini.
Karakalemim kırılıyor
Gölgen olmaya yetemiyorum
Yeniden diriliyor kanımda
Sesli harflerle başlayan intiharım..
Kaybediyorum seni
Can kaybediyorum
Sen gidiyorsun
İçinde taşıyorsun cinayetimi.
Ey Hasan Hüseyin’im!
Benim gibi acemi şaire ilham veren,
Karacaoğlan’a “bacanak” diyen usta şairim!
“Haziranda ölmek zor.” Diyorsun.
Bırak bu ağızları,
Temmuzda da ölmek zor,Ağustosta da,
Biliyorsun.
Var mı ki ölümün kolay zamanı?
Değişmez hiçbir şey Eylül olsa da,
Ha Mayısta ölmüşsün / ha Haziranda.
Aslında / ölüm değil belimizi büken,
Dağ başında yalnız yaşayan bir ağaç gibi
Sevgiliyi / sevgilisiz bırakması zor.
Bir zamanlar sende akan ırmağının,
Kendine başka yatak araması zor.
Ah Hasan Hüseyin!
Nasıl inanırım sözüne?
Nerede / ne zaman olursa olsun,
Bir gün ölüm gelecek / bunu bilmek zor,
Haziranda olmuş / Temmuzda olmuş,
Sevgiliyi bırakıp dört yol ağzında
Çaresiz / meçhule / yalnız gitmek zor.
Dinle beni Karacaoğlan’ın bacanağı:
Ölümün zamanı önemli değil,
Sonrasında herşeye veda etmek zor!
İçememek kahve ve sigarayı
Başkaları keyfine dem vururken
Yaşama bir kalem çekivermek zor!
Aslında ölümden beter olanı,
Sevgiliyi başka elde görüvermek zor!
Bembeyaz akşamlara çıkmak
Deniz kıyılarında ya da dağ başlarında
Daha doğar doğmaz sarhoş
Pırıl pırıl bir günden
Akşam gelin gibi süzüle süzüle
Yamaçlardan ağır ağır inerken
Seni duymak seni sevmek seni okşamak
Seni konuşmak ve seni susmak
İlk karanlıkla birlikte erkenden
Senin hazırladığın sofraya oturmak
Senin yaydığın çarşafların üzerine
Uzanıp uzun uzun düşünmek seni
Dünyayı yepyeni güzelliklerle
Yeniden yaratır gibi
Elinle kapladığın yorganı örtünüp
Seni duymak seni düşünmek seni bulmak
Haritaya yeni bir ada yazdırır gibi
Her yanını her şeyini öğrenmek
Saçlarını boynunu sırtını belini
Kollarını omuzlarını dizlerini ayaklarını
Hatta ayıp olmasın en gizli yerlerini
Yani baştan sona seni ezberlemek
“nedir bu? ...
-içinde yaramın kabuğu var...
-yaranın kabuğu mu?
-düşündüm ki fotoğraf vermekten iyidir, fotoğrafa bakar bakar alışırsın...ama yara öyle değildir,etimden bir parçadır, ne zaman baksan acırsın...
-insan sevdiğine yarasını verir mi? ”
Bu sözler miydi beni bu kadar etkileyen yoksa, ben miydim sözlere fazladan mana yükleyen bilemiyorum... İnsan sevdiğine yarasını verir miydi, onu hiç bilmiyorum... Sadece ağlamaklı bir ruh, hüzün taşıyan bir çift göz taşıyorum küçücük bedenimde... Aklımda binlerce fotoğraf karesi taşıyorum, içlerine girdiğimde yolumu kaybettiren! Susa durduğum binlerce fotoğraf karesi... Yüzleşemediğim anılarım var kalbimin her köşe başında... İnsan kalbinden kaçar mı? Evet, kaçar! Onunla yüzleşemediği anlar da, yaralarını görmek istemediği anlar da kaçar... Her yolun en keskin virajında eli bırakılan bir çocuksan eğer, kalpten de kaçarsın bu diyarlardan da…
Kalan,
Senfonisi kırık bir zaman,
Üstü yağmur,
Altı çamur bir şehrin hikayesi,
Kaldırım yontan ayakların,
Sevda mesafesi,
İpek han içinde,
Bekleşen silüetlerin,
Kafeterya güncesi,
Ve tutuşmanın yerine,
Küllenmenin,
Gecelenen gölgesi,
Anlat sevdiğim,
Savur beni rüzgarınla,
Dinler seni serçe ürkekliğinde,
Kanat çırpan gençliğim,
Bu kaçıncı gelmeyişin,
Kaçıncı mekan,
Zamansız sırtımdan bıçaklandığım,
Bu kaçıncı sevda sevdiğim,
Anlaşılmayan,
Dokunma artık aşk’a,
Kaç hayat var,
Bizi bizden saklayan,
Yürekte paylaşılandan başka,
Gel gör ki,
Bir masal değil hayat,
Düşlerinde bir hayal,
Kendi kaderine suskunluk,
Tarihine şairsiz kalan sanat,
Gözleri ela,
Sözleri yüreğimde saklanan,
Takvim yaprağı sevdiğim,
Durma benden öte,
Yürürken,
Karşına aldığın denize bak,
Martıların çığlıklarında,
Aforizmalar tünerken,
Paradokslarında felsefe,
Götürülürken sınırsızlığına,
Elimdeki son mumu da sen yak,
Ki bilsin seni yüreğim,
Tanısın gözlerinden,
Öpüşsün dudakların kumsalda,
Yağmurla yıkansın,
Uzaklığındaki bedenim,
Kalsın ne kalacaksa,
Sonrasına,
Şehrimden sana,
Aşk gibi,
Erişemediğim...
rahat uyu dehlizinde
yeni pijamalar alacağım sana ölümün bile tanımadığı dükkanlardan
yeni piranalar salacağım denizine
bir kaldırımdan ötekine koşuşturan telaşlı şehir budalalığı
her seferinde gözlerine yazılan
gece sevecen bir eleştirmenin uykusu kaçtı
günlüğüne genç ozanlar için şunları düştü
- bu çocuklar hiç minibüse binmemiş belli
ne de çalgılı kahvelerde sabahlamışlar
yine de bir ağız var ki şiirlerinde
yeniyetme şoförlerden külhani
Şahrud gökyüzü geliniydi.
Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.
Bir solukluk rüzgarda bile
Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi.
Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını
Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı,
Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
…
Rivayet odur ki,
Şahrud vardığı denizlerde hala
Seyduna türküleriyle uyanmakta,
Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan
Masalla yaşlanmakta…'
Mem nelere gark olmadı Zin'in ateşi için
Ferhat dağı delmedimi Şirin'in düşü için
Kusur ise her saniye her yerde seni anmak
Mecnun azmı yemin etti Leyla'nın başı için
Gözlerinin dokunduğu her mekan memleketim
Bakı verde uzamasın gurbetim esaretim
Ahmed Arif hasretinden prangalar eskitmiş
Beni böyle eskitense prangalı hasretin
Sana yine sana yandım Nesimi'de dün gece
Gözlerinle yüzüleyim bend olayım hallaca
Böyle hüküm buyurmuşlar Tanrılar divanında
Ha ben sana yollanmışım ha Muhammet miraca
Cümle cihan güzellerin yüzlerine ben örsün
Gözlerin balyozu oldu içerimdeki örsün
Ruhumdaki fırtınalar merihi usandırdı
Nuh'a haber eyleyinde gelsinde tufan görsün
Tüm edindiğim kötü alışkanlıklarım için birinin yapma demesini bekliyorum. Tek bir sözle bunu yaptırabilecek var mı? Zor mu gelir bunu yapmak, yoksa gücünüz mü yetmez. Her ikisi de utanç verici bence. Küstahça gülümsüyorum her zamanki gibi. Yazı ...
sivas
12.02.2007 - 10:32gülüşüm sivas yangını
ağlarsam kızma...
ölmek bile
yakışıyor bazı adama...
! ! !
sihirli kelimeler
11.12.2006 - 10:20toplanınca biraraya...işte sana şiir..
suskunluk
10.11.2006 - 21:22SUSKUNUM SANA
Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun
Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde
Hangi güzelliği özlesem suskunum sana
Yürek boşluğunda bir of kadar suskun
Özlüyorum seni masmavi
Koşuyorum sana bembeyaz
Ve kahroluyorum bir anda kapkara
Ah oluyorum
Of oluyorum
Ve susuyorum
Oysa haykırabilsem
Işık yumağı bir pınar olur soluğum
Hangi türküye uzansam suskunum sana
Ağıt ağıt, özlem özlem suskun
Tut ki vurulmuşum
Aşktan ve kandan bir damla olmuşum
Bir saçlarının rüzgarına
Bir de ağzının kıyılarına konmuşum
Hangi dalga silebilir beni senden
Hangi kasırga koparabilir
Ben saç tellerinde bir ezgi olmuşum
Coşkuların her şahlanışında
Sana deprem deprem susmuşum
Ve sana susmaktan inan ki yorulmuşum
Yeter olsun gözlerinde ışık fırtınası
Sözlerinde baskı yasası yeter
Hangi kavgayı özlesem suskunum sana
Zafer sabahlarında gece kadar
Bayram sabahlarında yas kadar suskun
Böyle güzelliklere de
Böyle suskunluklara da lanet olsun
Al bu suskunluğumu al artık
Al ki
Bütün gürültüler kahrolsun
ADNAN YÜCEL
Telefon defterini temize çekerken
09.11.2006 - 08:21İnsan Telefon Defterini Temize Çekerken Bazı İsimleri Eski Defterinde Bırakır
Onlar artık birdaha asla aranmayacaktır.Garip bir hüznü barındıran bu
silik isimlere bakılır bakılır.Kimi okuldan sınıf arkadaşınızdır, kimi
çok çabuk unutuverdiğiniz bir sevgili, kimi bir cafede aylarca herşeyi
ama herşeyi paylaştığınız birisi; yada istifa ettiğiniz bir yerden bir
arkadaşınız! Soyadları sorulmamış birsürü hatırlanmayan isimde vardır
defterde; ve şüphesiz üstünde isim olmayan telefon numaraları korkunç
bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çırpıda ortadan
kaldırılır.
....
...
..
.
seni sevmek
04.11.2006 - 11:50Seni sevmek, bir sadakati değil, sadık bir ihaneti sevmektir.
Kaybetmeyi ve her seferinde yeniden başlamayı sevmektir, seni sevmek.
Seni sevmek, ayrılığı daha ilk dakikadan kabullenmektir.
Ayrılık çöplüğünde aşk aramaktır seni sevmek.
Cevapsız bir soru, sorusuz bir cevaptır aşkın.
Kaç bilinmeyeni olduğunu bile sayamadığın bir denklemi çözmeye çalışmaktır, seni sevmek.
Seni sevmek, 'olmayacak bir nedeni, gelmeyecek bir gideni' beklemektir.
Seni sevmek, kafandaki hayali aşkı değil, hiçbir norma uymayan bir deliliği sevmektir.
Seni sevmek, sonsuz bir denize dalmak, çıkışı olmayan bir tünele isteyerek girmektir.
Cehennemde yanmaya koşa koşa gitmektir, seni sevmek.
Günahın çekiciliğine kapılmak,
şeytanın yap dediğini yapmak ve ateşi güneş sanmaktır, seni sevmek.
Bitmeyen bir filmi sürekli yeni baştan seyretmektir seni sevmek.
Seni sevmek, rüzgara kapılmak, havalanmak,
uçmak ve her seferinde binlerce metreden yere çakılmaktır.
Yaralanmış yüzünle, kanlarını temizlerken yine uçmaya çalışmak da,
sadece seni severken yapılacak bir deliliktir.
Seni sevmek, hiçbir şeye sahip değilken, dünyalar sana aitmiş gibi mutlu olmaktır.
Seni sevmek, en basit haliyle yalandır, her seferinde yeniden kanılan,
bir kez daha kanmak için aylarca beklenen, bir yalandır.
Seni sevmek, herkesin aklına meydan okumaktır,
tüm doğru şıkları reddedip, bile bile bir yanlışı seçmektir, seni sevmek,
akılla kalbin bitmeyen kavgasını başlatmaktır.
Seni sevmek, kimselere açıklanamayan, kendine bile anlatılamayan,
lanetli bir hastalık gibi saklanan, tuhaf bir hikayedir.
Seni sevmek, bir hikayede hayat bulmaktır.
Hayatını bir hikayenin peşinden sürüklemek, bir roman karakteri olmak,
romanın diğer karakterlerince acınarak bakılmaktır.
Seni sevmek, kimsenin göze alamayacağı bir kavgaya girmek
ve sonunda kahramanca ölmektir.
Seni sevmek, her seferinde yenilmektir,
daha güzel yenilmek için yeniden başlamaktır.
Seni sevmek, dünyanın en güzelini sevmektir.
Kendi sevgine bile aşık olmaktır seni sevmek.
Hiç kimsenin başaramayacağını, başarmaktır seni sevmek.
Dünyada en az bir kez mutlaka yaşanması gereken bir duygudur seni sevmek.
Aşkını bu kadar çok olumsuz öğe ile tarif ettikten sonra,
Yazının sonunda, bir kez daha sana aşık olmaktır, seni sevmek....
nurettin rençber
04.11.2006 - 11:34Çok güzel bir ses ve yorum...
Yürürüm...En sevdiğim şarkılarından...
Nurettin abi bana hep medyadik olmadan da nasıl büyük bir ekol olunabileceğini hatırlatır..
İyi ki varsın hep varol..!
nedir bölümü
04.11.2006 - 10:53Şu anda çok komik görünüyor.. :)))
emilia
04.11.2006 - 10:30Seni buldum...
İyi oldu..
Emili A
A....?
şizofren
04.11.2006 - 10:28BİR ŞİZOFRENİN VEDA HUTBESİ
İNTİHARA BEŞ KALA
Bu şehre yağmurlar yağdığında
gözlerimi tutamam,
ölesim gelir.
puslu bir beladır şairliğim!
ne zaman bu şehre bir yağmur yağsa
gözlerim jilet gibi keser bileklerimi,
dalgaları tutamam,
deliresim gelir...
İNTİHARI BEŞ GEÇE
Bu şehre yağmurlar yağdığında
gözlerimi tutamam,
gülesim gelir.
ufku belli bir müjdedir şairliğim!
ne zaman bu şehre bir yağmur yağsa
gözlerim ipekli bir mendil gibi okşar bileklerimi,
dalgaları tutamam,
sevinesim gelir.
emilia
04.11.2006 - 10:26biz aslında kendimize sürgündük
anlaşıldıkça karmaşıklaşan yaşamın
tenhalığını sorgulardık
kendimizi kapattığımız açmazlarda
intiharlar maviliğini salardı bileklerimize
kaçınılmaz sanırdık
oysa derinlikler vardı ufkumuzda
çıkışlar vardı
boğulurken sığlığın anaforlarında
kimdik kendimizi kendimizle aldattığımız geceler
dizeler almasa da susukunluğumuzu
ayrı avuçlarda yeşerirdi gerçek
mevsimlere taşınırdı yarım öyküler
bir umut çoğalırdı herşey tükenirken
saydam bir soluk gibi alıp verdiğimiz
günleri yaralardık ivediliğimizden
birde sakıncalı yanımız vardı
sakınırdık kendimizi kendimizden
sakınırlardı herkesi bizden
muhbirlik vardı ihanet vardı
sorguladığımız ve sorgulandığımız geceler
serserice güncemize düşerdi
şizofren kuyularda yitirmiştik gözlerimizi
bakamazdık yılları aralayıp anılara... kördük...
kuşatılmıştık...
uçurtmalar değin özgürdük
gitmeliyiz derdik
demirlerimizin pas tuttuğu limandan
gitmeliyim gitmelisin gitmeli herkes
kendinden kaçıp kendine...
ve gittik
kapattığımız kapıların ardında kendimizi bıraktık
kendimizi bulduk açtığımız kapılarda
sadece yüzler eskidi albümlerde
biz aslında kendimize sürgündük
şimdi
onaralım demiyorum yaşamın kırık dökük yanlarını
yaratalım yeniden
geç kalmış değiliz
hatta erken
yontuların bile dili umarı varken
irkilirken kasıklarımızda doğum sancısı
doğuralım kendimizi kendimizden
güvercin
04.11.2006 - 01:40güvercinlere yem atıyorum
üşüşüyorlar
biri sensin biliyorum
biri sensin
bulamıyorum
intihar
03.11.2006 - 19:52....
Çözüyorsun yüzünü benden
Bir darağacına bağlıyorsun
Suda eriyen renkli gözlerini.
Karakalemim kırılıyor
Gölgen olmaya yetemiyorum
Yeniden diriliyor kanımda
Sesli harflerle başlayan intiharım..
Kaybediyorum seni
Can kaybediyorum
Sen gidiyorsun
İçinde taşıyorsun cinayetimi.
ACEMİ
03.11.2006 - 08:54''Acemi bir kalemden çıkmış gibi alınyazım
Biraz okunaksız biraz da kafiyesiz ''
demiş şair..
hasan hüseyin korkmazgil
03.11.2006 - 08:49Ey Hasan Hüseyin’im!
Benim gibi acemi şaire ilham veren,
Karacaoğlan’a “bacanak” diyen usta şairim!
“Haziranda ölmek zor.” Diyorsun.
Bırak bu ağızları,
Temmuzda da ölmek zor,Ağustosta da,
Biliyorsun.
Var mı ki ölümün kolay zamanı?
Değişmez hiçbir şey Eylül olsa da,
Ha Mayısta ölmüşsün / ha Haziranda.
Aslında / ölüm değil belimizi büken,
Dağ başında yalnız yaşayan bir ağaç gibi
Sevgiliyi / sevgilisiz bırakması zor.
Bir zamanlar sende akan ırmağının,
Kendine başka yatak araması zor.
Ah Hasan Hüseyin!
Nasıl inanırım sözüne?
Nerede / ne zaman olursa olsun,
Bir gün ölüm gelecek / bunu bilmek zor,
Haziranda olmuş / Temmuzda olmuş,
Sevgiliyi bırakıp dört yol ağzında
Çaresiz / meçhule / yalnız gitmek zor.
Dinle beni Karacaoğlan’ın bacanağı:
Ölümün zamanı önemli değil,
Sonrasında herşeye veda etmek zor!
İçememek kahve ve sigarayı
Başkaları keyfine dem vururken
Yaşama bir kalem çekivermek zor!
Aslında ölümden beter olanı,
Sevgiliyi başka elde görüvermek zor!
militan
03.11.2006 - 08:33İllegal bir sevdanın eyleminde yüreğim
Pusatlanmış
Militan duruşlar barınır dağlarımda gayrı
Yarım kalmış duygular yüklenir sırtıma
Nazlı yarin kokusu tüter burnumda buram buram
Bekleme beni her sabah ezanında
Ağlama anne
...
..
.
afşar timuçin
02.11.2006 - 12:26Bembeyaz akşamlara çıkmak
Deniz kıyılarında ya da dağ başlarında
Daha doğar doğmaz sarhoş
Pırıl pırıl bir günden
Akşam gelin gibi süzüle süzüle
Yamaçlardan ağır ağır inerken
Seni duymak seni sevmek seni okşamak
Seni konuşmak ve seni susmak
İlk karanlıkla birlikte erkenden
Senin hazırladığın sofraya oturmak
Senin yaydığın çarşafların üzerine
Uzanıp uzun uzun düşünmek seni
Dünyayı yepyeni güzelliklerle
Yeniden yaratır gibi
Elinle kapladığın yorganı örtünüp
Seni duymak seni düşünmek seni bulmak
Haritaya yeni bir ada yazdırır gibi
Her yanını her şeyini öğrenmek
Saçlarını boynunu sırtını belini
Kollarını omuzlarını dizlerini ayaklarını
Hatta ayıp olmasın en gizli yerlerini
Yani baştan sona seni ezberlemek
yara
02.11.2006 - 12:13“nedir bu? ...
-içinde yaramın kabuğu var...
-yaranın kabuğu mu?
-düşündüm ki fotoğraf vermekten iyidir, fotoğrafa bakar bakar alışırsın...ama yara öyle değildir,etimden bir parçadır, ne zaman baksan acırsın...
-insan sevdiğine yarasını verir mi? ”
Bu sözler miydi beni bu kadar etkileyen yoksa, ben miydim sözlere fazladan mana yükleyen bilemiyorum... İnsan sevdiğine yarasını verir miydi, onu hiç bilmiyorum... Sadece ağlamaklı bir ruh, hüzün taşıyan bir çift göz taşıyorum küçücük bedenimde... Aklımda binlerce fotoğraf karesi taşıyorum, içlerine girdiğimde yolumu kaybettiren! Susa durduğum binlerce fotoğraf karesi... Yüzleşemediğim anılarım var kalbimin her köşe başında... İnsan kalbinden kaçar mı? Evet, kaçar! Onunla yüzleşemediği anlar da, yaralarını görmek istemediği anlar da kaçar... Her yolun en keskin virajında eli bırakılan bir çocuksan eğer, kalpten de kaçarsın bu diyarlardan da…
paradoks
02.11.2006 - 08:53Kalan,
Senfonisi kırık bir zaman,
Üstü yağmur,
Altı çamur bir şehrin hikayesi,
Kaldırım yontan ayakların,
Sevda mesafesi,
İpek han içinde,
Bekleşen silüetlerin,
Kafeterya güncesi,
Ve tutuşmanın yerine,
Küllenmenin,
Gecelenen gölgesi,
Anlat sevdiğim,
Savur beni rüzgarınla,
Dinler seni serçe ürkekliğinde,
Kanat çırpan gençliğim,
Bu kaçıncı gelmeyişin,
Kaçıncı mekan,
Zamansız sırtımdan bıçaklandığım,
Bu kaçıncı sevda sevdiğim,
Anlaşılmayan,
Dokunma artık aşk’a,
Kaç hayat var,
Bizi bizden saklayan,
Yürekte paylaşılandan başka,
Gel gör ki,
Bir masal değil hayat,
Düşlerinde bir hayal,
Kendi kaderine suskunluk,
Tarihine şairsiz kalan sanat,
Gözleri ela,
Sözleri yüreğimde saklanan,
Takvim yaprağı sevdiğim,
Durma benden öte,
Yürürken,
Karşına aldığın denize bak,
Martıların çığlıklarında,
Aforizmalar tünerken,
Paradokslarında felsefe,
Götürülürken sınırsızlığına,
Elimdeki son mumu da sen yak,
Ki bilsin seni yüreğim,
Tanısın gözlerinden,
Öpüşsün dudakların kumsalda,
Yağmurla yıkansın,
Uzaklığındaki bedenim,
Kalsın ne kalacaksa,
Sonrasına,
Şehrimden sana,
Aşk gibi,
Erişemediğim...
dehliz
02.11.2006 - 08:43rahat uyu dehlizinde
yeni pijamalar alacağım sana ölümün bile tanımadığı dükkanlardan
yeni piranalar salacağım denizine
bir kaldırımdan ötekine koşuşturan telaşlı şehir budalalığı
her seferinde gözlerine yazılan
saati geri al yeniden yazılsın ayrılık
unutmak
02.11.2006 - 01:13Seni unutmamaya karar verdim.
İsteseydim çok rahat yapardım bunu...!
arabesk
02.11.2006 - 00:36gece sevecen bir eleştirmenin uykusu kaçtı
günlüğüne genç ozanlar için şunları düştü
- bu çocuklar hiç minibüse binmemiş belli
ne de çalgılı kahvelerde sabahlamışlar
yine de bir ağız var ki şiirlerinde
yeniyetme şoförlerden külhani
seyduna
01.11.2006 - 22:35Şahrud gökyüzü geliniydi.
Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.
Bir solukluk rüzgarda bile
Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi.
Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını
Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı,
Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
…
Rivayet odur ki,
Şahrud vardığı denizlerde hala
Seyduna türküleriyle uyanmakta,
Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan
Masalla yaşlanmakta…'
Mazlum Çimen
01.11.2006 - 22:32Mem nelere gark olmadı Zin'in ateşi için
Ferhat dağı delmedimi Şirin'in düşü için
Kusur ise her saniye her yerde seni anmak
Mecnun azmı yemin etti Leyla'nın başı için
Gözlerinin dokunduğu her mekan memleketim
Bakı verde uzamasın gurbetim esaretim
Ahmed Arif hasretinden prangalar eskitmiş
Beni böyle eskitense prangalı hasretin
Sana yine sana yandım Nesimi'de dün gece
Gözlerinle yüzüleyim bend olayım hallaca
Böyle hüküm buyurmuşlar Tanrılar divanında
Ha ben sana yollanmışım ha Muhammet miraca
Cümle cihan güzellerin yüzlerine ben örsün
Gözlerin balyozu oldu içerimdeki örsün
Ruhumdaki fırtınalar merihi usandırdı
Nuh'a haber eyleyinde gelsinde tufan görsün
kırılgan
01.11.2006 - 20:58her sevda bir kırılganlık yaşar
kaşığın, çay bardağındaki duruşu gibi.
yudum yudum içersen,
serde,
güzelliği görmek mümkün olur
Toplam 29 mesaj bulundu