“Kral Laius ve karısı Jacosta, Oeidupus adını verdikleri bir erkek çocuk sahibi olurlar. Oedipus’un büyüyünce babasını öldüreceğini öngören bir fal üzerine, Laius bu özel çocuğu ülke dışına çıkarıp”nasıl olsa ölür” diyerek bir tepeye bırakır. Ne var ki, tüm Kutsal Çocuklar gibi, Oedipus da kurtulur. Bir çoban onu bulur ve büyütür. Bir gün, Oedipus kır yolunda yürürken, bir savaş arabası ona çarpar. Arabacıyla kavga eder ve onu öldürür. Arabanın sahibi babasıdır ve bundan haberi yoktur. Oedipus, daha sonra kraliçenin bir koca aradığını duyarak, Thebes şehrine gider. Kraliçe annesidir. Oedipus onunla evlenir ve tahta geçer. Ancak yıllar sonra krallığa felaketler dadanınca korkunç gerçek açığa çıkar ve Oedipus, yanlış kral tahtan indirilir.”
Oedipus (Ödip) Kompleksi terimi Freud’a aittir. Freud
Asıl adı İbrahim Abdülkadir Meriçboyu’dur.1917 yılında İstanbul’da doğdu,1985 yılında yine İstanbul’da öldü.1936'da Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirdi. Ankara Harp Okulu son sınıfındayken, Nazım Hikmet’in bu okulda propaganda yaptığı gerekçesiyle açılan davada yargılandı,10 aya hüküm giydi, okuldan çıkarıldı. İstanbul Hukuk Fakültesi’ne girdi. Tan gazetesinde düzeltmen olarak çalıştı. Arkadaşlarıyla Yürüyüş dergisini çıkardı. Savaş karşıtı şiirlerini içeren ilk kitabı Tebliğ toplatılınca, sıkıyönetim tarafından İstanbul dışına sürgün edildi.1943-1947 arasındaki sürgünlüğü Muğla, Balıkesir, Konya, Adana ve Kırşehir’de geçti.1965’ten sonra şiir çevirileri ve kitaplarının yayımıyla uğraştı. İlk şiirleri Ali Karasu imzasıyla yayınlandı. Başlangıçta Faruk Nafiz Çamlıbel ile Necip Fazıl etkisinde şiirler yazdı. Nazım Hikmet’in şiirleri ile karşılaşınca şiir ve dünya görüşünde önemli değişikler oldu. Bireysel dramı toplumsal sorunların birlikteliği içinde ele aldığı şiirlerinde Nazım Hikmet’in etkisi belirgindir.1940 kuşağının önde gelen toplumcu gerçekçi şairlerindendir.
Çok olun, çocuklar, çok olun,
yüzlerce olun, binlerce olun, onbinlerce.
Daha çok olun, daha çok olun,
yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun.
Bu dünya ne tek tek yaşamakta,
bu dünya ne rakının, ne şarabın içinde,
bu dünya ne parada, ne pulda,
ne kalleşlikte, ne zulümde.
Bu dünya aşkın içinde, alın terinde.
Çok olun, çocuklar, çok olun,
el ele verin, çocuklar, el ele,
yaşayın dünyayı doya doya,
açın kapıları, camları güneşe,
ne yeise kapılın, ne korkuya,
çok olun, çocuklar, çok olun,
el ele verin, çocuklar, el ele.
Mutlu olmak varken bu dünyada,
geceler geldi dayandı kapımıza,
olduk acımızla sarmaş dolaş,
bekledik düşümüzle koyun koyuna.
Çok olun, çocuklar, çok olun,
yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun,
el ele verin, çocuklar, el ele,
bütün gündüzler sizin olsun,
yaşayın dünyayı doya doya.
Uğradıkları onca bozguna rağmen
bebek yüzlü düşmanların
üstümüze üstümüze gelmeleri
komiğime gidiyor,
bizim
ancak karıncalara merhaba derken
diz çökeceğimizi
orangutanlar bile anlardı vallahi...
Bu filmde, yanlış hatırlamıyorsam tabi Barış İnci'nin değil, oradaki kadın mahkumlardan birinin çocuğuydu galiba..Birde bu filmden hatırladığım bir replik var. ' Ben işemedim, miki işedi' :))))
İki güneş geçti bir gece Biraz yağmur yağdı bana Biraz ben yağmura... Sevdiğim bir şarkı çıktı radyoda Yarısına ben eşlik ettim Yarısına gözlerim... Anlatmak istemiyorum ama BEN SENİ BURDA ÇOK ÖZLEDİM! ....
oedipus
07.08.2003 - 12:51“Kral Laius ve karısı Jacosta, Oeidupus adını verdikleri bir erkek çocuk sahibi olurlar. Oedipus’un büyüyünce babasını öldüreceğini öngören bir fal üzerine, Laius bu özel çocuğu ülke dışına çıkarıp”nasıl olsa ölür” diyerek bir tepeye bırakır. Ne var ki, tüm Kutsal Çocuklar gibi, Oedipus da kurtulur. Bir çoban onu bulur ve büyütür. Bir gün, Oedipus kır yolunda yürürken, bir savaş arabası ona çarpar. Arabacıyla kavga eder ve onu öldürür. Arabanın sahibi babasıdır ve bundan haberi yoktur. Oedipus, daha sonra kraliçenin bir koca aradığını duyarak, Thebes şehrine gider. Kraliçe annesidir. Oedipus onunla evlenir ve tahta geçer. Ancak yıllar sonra krallığa felaketler dadanınca korkunç gerçek açığa çıkar ve Oedipus, yanlış kral tahtan indirilir.”
Oedipus (Ödip) Kompleksi terimi Freud’a aittir. Freud
İbrahim Abdülkadir Meriçboyu
21.07.2003 - 16:01Asıl adı İbrahim Abdülkadir Meriçboyu’dur.1917 yılında İstanbul’da doğdu,1985 yılında yine İstanbul’da öldü.1936'da Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirdi. Ankara Harp Okulu son sınıfındayken, Nazım Hikmet’in bu okulda propaganda yaptığı gerekçesiyle açılan davada yargılandı,10 aya hüküm giydi, okuldan çıkarıldı. İstanbul Hukuk Fakültesi’ne girdi. Tan gazetesinde düzeltmen olarak çalıştı. Arkadaşlarıyla Yürüyüş dergisini çıkardı. Savaş karşıtı şiirlerini içeren ilk kitabı Tebliğ toplatılınca, sıkıyönetim tarafından İstanbul dışına sürgün edildi.1943-1947 arasındaki sürgünlüğü Muğla, Balıkesir, Konya, Adana ve Kırşehir’de geçti.1965’ten sonra şiir çevirileri ve kitaplarının yayımıyla uğraştı. İlk şiirleri Ali Karasu imzasıyla yayınlandı. Başlangıçta Faruk Nafiz Çamlıbel ile Necip Fazıl etkisinde şiirler yazdı. Nazım Hikmet’in şiirleri ile karşılaşınca şiir ve dünya görüşünde önemli değişikler oldu. Bireysel dramı toplumsal sorunların birlikteliği içinde ele aldığı şiirlerinde Nazım Hikmet’in etkisi belirgindir.1940 kuşağının önde gelen toplumcu gerçekçi şairlerindendir.
İbrahim Abdülkadir Meriçboyu
21.07.2003 - 15:53Çok olun, çocuklar, çok olun,
yüzlerce olun, binlerce olun, onbinlerce.
Daha çok olun, daha çok olun,
yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun.
Bu dünya ne tek tek yaşamakta,
bu dünya ne rakının, ne şarabın içinde,
bu dünya ne parada, ne pulda,
ne kalleşlikte, ne zulümde.
Bu dünya aşkın içinde, alın terinde.
Çok olun, çocuklar, çok olun,
el ele verin, çocuklar, el ele,
yaşayın dünyayı doya doya,
açın kapıları, camları güneşe,
ne yeise kapılın, ne korkuya,
çok olun, çocuklar, çok olun,
el ele verin, çocuklar, el ele.
Mutlu olmak varken bu dünyada,
geceler geldi dayandı kapımıza,
olduk acımızla sarmaş dolaş,
bekledik düşümüzle koyun koyuna.
Çok olun, çocuklar, çok olun,
yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun,
el ele verin, çocuklar, el ele,
bütün gündüzler sizin olsun,
yaşayın dünyayı doya doya.
Çocuklar, çiçekleri umudumuzun.
akgün akova
15.07.2003 - 18:54Uğradıkları onca bozguna rağmen
bebek yüzlü düşmanların
üstümüze üstümüze gelmeleri
komiğime gidiyor,
bizim
ancak karıncalara merhaba derken
diz çökeceğimizi
orangutanlar bile anlardı vallahi...
uçurtmayı vurmasınlar
04.07.2003 - 00:32Bu filmde, yanlış hatırlamıyorsam tabi Barış İnci'nin değil, oradaki kadın mahkumlardan birinin çocuğuydu galiba..Birde bu filmden hatırladığım bir replik var. ' Ben işemedim, miki işedi' :))))
sunay akın
26.06.2003 - 09:27Zordur dokunmak yüreğe.
Gözden ırak bana yakın.
İçimde hem en eski hem en yakın
Çağımızın ve gönlümün en büyük şairi
İşte SUNAY AKIN.......
sunay akın
19.06.2003 - 20:22Gözünüzün önünde olduğu halde birçok şeyi göremediğinizde sizin görmenizi sağlayan, mutlaka okunması ve dinlenmesi gereken harika bir insan :)))
Toplam 7 mesaj bulundu